Yeni Üyelik
27.
Bölüm

A-D-Bölüm-26

@yitenumutlar

 

 

Mehmet ismini seslenen adama doğru ilerlerken diğerlerinin dikkatini üzerindeki cübbe ve elindeki defter çekmişti. Ayşe karşısındaki adamı tanıyınca kahkahalara boğularak Yunus ve Kenan'a döndü.

 

"Allah aşkına bu adamın mesleğini biriniz açıklayabilir mi?" Eliyle Mehmet'in yanında gelen adamı işaret etti. " Tiyatrocu mu yoksa?" Kızlarda gelen adama dikkatle bakınca Ayşe'nin verdiği tepkiyi vermişti. Olayı anlamayan Leyla ise kocasına sormakla yetinirken Ayşe sözlerine devam etti. " Bir gün içinde hem Hakim hem Savcı olurken şimdi de Nikah Memuru olarak çıkıyor karşımıza." Yunus ve Kenan homurdanırken Ali dikkatle karşılarına dikilen adama bakıyordu. Yusuf ise karısına olayın aslını anlatıyordu.

 

"İyi geceler ve iyi eğlenceler. Allah bir yastıkta kocatır inşallah." Araz'ın gülümseyerek söylediği söze Ayşe'de tek kaşını kaldırıp imalı sözleri ile karşılık verdi.

 

" Daha bir kaç gün önce bizi boşarken,şimdi nikahımızımı tazeliyecek siniz?" Ayşe'nin sözleri ile Ali karşısındaki adamı nereden hatırladığını anlarken, Araz utangaç bir edayla gülümseyerek başını eğdi. Mavi gözleri muzipçe parlarken başını sallayarak tekrar kaldırdı ve Yunus'a bakıp kendisine ters bakışlar atan Ali'ye döndü.

 

"Hepsi bu takacının oyunuydu ama görüyorum ki işe yaramış." Yunus arkadaşının gözlerine mavi bakışlarını dikerek söylendi.

 

" Yaradı. Yaramaz mı attığın kazık!" Araz'a doğru yaklaşıp omzuna hafifçe bir yumruk atıp arkadaşına sarıldı gülerek daha sonra Araz'ı diğerleri ile de tanıştırıp sohbete koyulurken Nisa'da kızları peşinden sürüklüyordu aceleyle. Eğer oyalanmaya devam ederse Mehmet onu nezarethane köşelerinde süründürecekti. Merdivenlere ulaşınca arkasını döndü ve konuşarak gelen kızlara çemkirdi.

 

" Eee! Ayağınızda yumurtamı var kızım çabuk olun biraz ya. Bu ne mıymıylık? Bu ne ağır kanlılık?" Kızlar hızlanarak merdivenleri çıkarken Nisa, Leyla'yı uyarmayı ihmal etmedi. " Yavaş kız sözlerim senin için değil. Sen ağır vasıta olarak devam et." İçeriye giren kızlar niye geldiklerini bile sormadıklarını hatırlayınca Esha merakla karşısındaki kıza bakarak konuştu.

 

" Kız Nisa, niye geldik şimdi buraya? Adet,gelenek filan var deme düşer bayılırım artık." Eliyle yeri işaret edince kızlar gülüşerek Nisa'ya baktılar. Ellerini arkasında birleştiren kız ağır bir kaç adımla Esha'nın karşısına dikilerek tek kaşını kaldırıp demek öyle bakışları attı.

 

" Vay! Şimdi böylemi oldu şıngırdaklı gelin?" Elini hesap sorarcasına Esha'nın yüzüne doğru salladı. " Biraz önce duvak altında Ömer abimi götürürken gelenek görenek demiyordun. Azmış gibi adamın boynuna atladın resmen. " Nisa'nın sözleri kızlar da kıkırtılara yol açarken o kızların arkasında kalan odayı işaret ederek sözlerine devam etti. " Arkanızdaki odada gelinlikleriniz var, hemen hazırlanıp çıkıyorsunuz malum Mehmet abim göreve gidecek." Azra'nın bakışları gölgelenirken Rüya kıstığı bakışlarını Nisa'ya çevirdi.

 

" Kız sen hangi ara becerdin bu kadar şeyi." Şüpheli bir şekilde karşısındaki kıza yaklaşarak kolunu çimcirdi. " Akif yardım etti değil mi? Ne var kız sizin aranızda?" Nisa, Rüya'nın haklı tespiti ile şok olmuşcasına ona bakarken geçiştirmek için,giden kızların arkasından Rüya'yı da odaya sürükleyerek konuştu.

 

" Ne olacak be benim o manda yavrusuyla aramda?" Rüya'yı açık kapıdan iterken homurdandı. " Hadi, hadi geç kalıyoruz." Kızlar bin bir telaşla hazırlanırken erkeklerde koyu bir sohbet içindeydi.

 

"Sabahtan beri toplantıyı bitiremeyince benim memur bulma işide yatmıştı. Tam Selçuk Amir'in yanından çıkıp ne yapacağımı düşünürken Araz'ı gördüm." Ellerini pantolunun cebine koyarak Ali'ye doğru yaklaştı. " Zaten nikah tazeleneceği için gerçek memura da gerek yoktu. Araz'a durumu anlatınca oda kabul etti." Mehmet'in sözleri ile Ali anladım dercesine başını salladı. Emine Nine'nin seslenmesi ile ona dönen Mehmet iki büyük adımla yanına yaklaşıp söyleyeceklerini merakla bekledi.

 

"Olum, Meğmedim köyün hocası geldi imam nika uçun." Mehmet ninesinin yanaklarını sıkarken sırıttı.

 

" Tamam. Kızlara bakalım hazırlarsa onu da halladelim bir an önce." Kolundaki saate bakıp suratını astı. Ellerini cebine koyarak etrafını inceledi. Akif'i görmesi ile seslenerek yanına çağıran adam kızların hazır olup olmadığını öğrenmesini istedi. Giden adamın arkasından sıkıntı ile bakarken belinde hissettiği elle başını eğerek baktı. Ninesinin takımının içindeki yelekle uğraştığını görünce gülümseyerek sordu.

 

" Hayırdır Emine Sultan? Ne arıyorsun ceplerim de?" Mehmet'in ilik düğmesine taktığı zinciri uzatarak cebine doğru çekiştirdi.Yeşil gözleri torunun kahvelerini bulunca bakışlarındaki hüzünle konuştu.

 

" Hayırdır oğlum hayır." Zincirin ucundaki altın saati avucunun arasına alarak torununa gösterdi.

 

" Bu rahmetli Dedenin köstekli cip saatiydi. Deden, Baba'ğa damat olurkan dakdı. Giçip giden zamanın gıymatını bil. Giçen her gözel vağtın aile ğinen olsun,bakdıkça aileenden ayrı galdın zamanlar gelsin aklığa da gıymatını bil vağıtın didiydi." Yaşlı kadın dolan gözlerini saklamak için saati Mehmet'in cebine koymaya çalışırken sözlerine devam etti.

 

" Meğmedim! Guzum! Şindi Dedenin sözlerinin aynısını, bu yadigarı sağa bırakırkan ben söleyom." Mehmet'in yüzüne doğru uzattı kırışıklarla dolu ellerini. Mehmet nine'sine kolaylık sağlamak için eğilirken uzanan elini tutup öptü ve yüzünü avuçlarının arasına bıraktı yaşlı kadının.

 

" Giçen vağtınzın gıymatını bilin olum. Hiç bi şi giçen zamandan gıymatlı değil. Garığı üzme. Benim sağa diyecem bu gadar yavrım." Mehmet yüzündeki elleri tutarak avuçlarına birer öpücük kondurdu. Buruk bir acı bakışlarına yer edinirken o da nine'sinin yüzünü avuçlarının arasına aldı.

 

" Sen hiç merak etme ebem. Gör bak bu gara oğlun nasıl mutlu olacak senin deli gelinin ile." Bakışlarını arkasındaki arkadaşlarına çevirip kontrol etti. Daha sonra tekrar yaşlı kadına dönerek sinsi bir gülümseme ile sırıttı.

 

" Hem sen bir an önce hazırlıklara başla. Görevden dönünce ilk işim kucağına bir torun vermek olacak." Muzip bakışları ile kadına bakarken Emine nine de olumlu anlamda başını salladı.

 

" Hayırlısıynan git gel de. Deli gelin düğün günü beni godun gitdin diyi eve alacak mı bakam? Ha! eğer alırsa o zaman düşünürüz onuda." Emine nine söylediği sözler den sonra ağır,ağır uzaklaşırken,Mehmet'i düşünceli bir hal almıştı. Azra gerçekten yaparmıydı öyle bir şey? Ya eve almazsa? Olaylar en başa tekrar mı dönecekti yani? Yunus'un gelip dürtmesi ile kendine gelen Mehmet kabus gibi gelen düşüncelerin siniri ile ona patladı.

 

" Ne var lan? Ne oldu yine?" Arkadaşının asabi haline karşı Yunus'ta çemkirdi.

 

" Asıl sana ne oluyor oğlum?" Ellerini cebine koyup Mehmet'in yanına geçerek başını hafifçe ona doğru yaklaştırdı. Mehmet arkadaşındaki tuhaf hareketlerin sebebini çözmeye çalışırken Yunus usulca fısıldadı.

 

" Lan bu Araz'ı nereden buldun? Tamam iyi arkadaşız kendisini severim ama adamda Deve kini var oğlum." Arkasına doğru dönerek arkadaşlarına çaktırmadan baktı. Mehmet onların aralarındaki olaya anlam veremezken Yunus tekrar konuşmaya başladı.

 

" Ya Ali'lerin boşanma işinde ki gibi kazık atıp intikam almaya devam ederse bu sırık!" Mavi bakışları arkadaşına dönerken nefesini sıkıntı ile dışarı verdi.

 

" Of! Mehmet of! Oğlum bulamadın mı başkabirini ya? Kesin her şeyin içine sıçar bu çakal?" Yunus'un tuhaf hareketleri ve telaşlı bakışları Mehmet'in komiğine gitmişti. Gülerek arkadaşının omzuna dokundu.

 

" Bulamadım kardeşim. Tüm günüm toplantı da geçince elimizde olan bu." Arkasında ki adamı gözleri ile işaret etti ve kıravatını düzelterek Yunus'a sordu.

 

"Araz Tunaboylu ile arasın da ne geçti de korkusuz Yunus Toralı,en yakın arkadaşından korkar oldu?" Yunus arkadaşının sözleri ile gözlerini devirip mırıldandı.

 

"Cinayetlerle alakalı olan ödevini pornografik resimlerle değiştirdim. Oda kontrol etmeden hocaya verince hocanın dersinden kalmasına sebep oldu. Anlayacağın boşa geçen bir yılının intikamından korkuyorum." Mehmet arkadaşının sözleri ile kahkayı basmış Yunus'un sert bakışlarını görünce bastırmaya çalıştığı kahkahasıyla zar zor konuşmuştu.

 

" Kusura bakma kardeşim ama hak etmişsin sende. Bir yıl bu az bir zaman değil sonuçta." Yunus'un düşen yüzüne karşılık elini arkadaşının omzuna koyarak hafifce sıktı.

 

"Düşün bakalım Yunus,düşün. Zamanın da yediğin hurmalar gelir böyle bir yerlerini tırmalar." Yunus omzundaki eli ittirerek ters bakışlarla arkadaşına döndü fakat Akif'in kızların hazır olduğunu söylemesi ile bir şey diyemeden diğerlerinin peşine düşerek evin yolunu tuttu.

 

Kızlar beyaz gelinliklerinin içinde yere dizlerinin üzerine çökmüş,başlarına bu defa beyaz bir dülbent örtülmüştü. Erkeklerde karşılarına geçerek imamı ortalarına aldılar. Akif ve Araz dışında köyden iki kişi daha şahit olurken hocanın okuduğu bir kaç ayetle nikah akdine başlandı. Erkeklere üç defa sorulan soru ve kızlardanda üç defa alınan yanıtla,şahitlerinde yanıtı alınarak nikah kıyılmış dua edilmişti. Dışarı çıkan kızlar ve erkekler Mehmet'in acelesi ile adeta hızlı çekime alınmış gibi hareket ediyorlardı. Şimdi de Nisa'nın hazırladığı beyaz ve buz mavisi ile süslenen uzun masaya oturmuş karşılarındaki adamın soracağı soruları bekliyorlardı.

 

" Araz karşısındaki çiftleri imrenerek süzdü. Yüzüne yayılan buruk bir gülümseme ile geçmişe dalarken nerede hata yapıpta bu mutluluğu elinden kaçırdığını düşünüyordu. İçin den bir ses hırsla söylendi. Hatalı olan sen değildin. Gözleri ile sana dünyaları vadedip sonrada çekip giden, mahalle arasındaki sokaklarda,delicesine aradığın o küçük kızdı. Neler geçmişti başından o günlerden sonra. Evlenmiş bir çocuğu olmuştu. Masum,şefkatli anlayışlı, karısının da hayatını karartmıştı mesleğinden kaynaklanan sebeplerle. Karısının ölümüne sebep olurken o bebekleri ile çaresiz,bir başına bırakmıştı bu dünyada kendisini. Oysa karısı onun için gönderilmiş bir kurtarıcıydı belki de ama daha fazlası hiç bir zaman olmamış,olamamıştı.

 

Yunus arkadaşının içindeki yarayı bildiği için daldığı anılardan çıkarmak adına hafifçe öksürdü. Eğer kendisi bu görevi başaramazsa Mehmet'in homurdan malarına anladığı kadarı ile bu işi zevkle yapacağa benziyordu. Öksürük sesi ile düşüncelerinden sıyrılan Araz, yüzüne takındığı gülümseme ile cübbesinin yakalarını düzelterek önündeki formalite icabı olan defteri açtı.

 

" Evet sayın misafirler sevgili çiftler,Öncelikle hepinize hoş geldiniz diyor çiftlerimize ömür boyu mutluluklar diliyorum." Mehmet, ayağa kalkarak masanın üzerinden Araz'a doğru eğilip konuştu.

 

"Kardeşim kısa kes biraz." Kolundaki saati işaret ederek sözlerine devam etti.

 

" Göreve yetişmem lazım oyalanma fazla geç buraları." Araz, Mehmet'in sözleri ile başını olumlu anlamda sallayarak sandalyesine iyice yerleşti. Mavi bakışlarını çiftlerin üzerinde muzipçe gezdirerek kimden başlayacağına karar veremeye çalıştı. Daha sonra sahte doktor raporu vakası ile boşanma gününe bomba gibi düşen Kenan'da karar kılıp boğazını temizleyerek söze girdi.

 

" Siz Rüya Hanım Baba adınız?" Rüya kendine doğru uzatılan mikrofonu alarak cevapladı.

 

" Murat Hekimoğlu." Kenan karısının elini hafifçe sıkarak bu zor anın da destek olmaya çalıştı. Biliyordu ki karsı için kolay olmayan anlardan biriydi.

 

" Anne adınız?" Rüya tekrar mikrofona uzanarak konuştu.

 

" Semra Hekimoğlu." Bakışları kocasına döndüğünde anlayışla gülümsedi yanındaki adama. Mehmet ise Rüya ve Kenan'ın aksine suratını asıp kaşlarını çattı. Bu adam söylediklerinin neresini anlamamıştı acaba? Tekrar ayağa kalkarak yine saatini işaret etti.

 

"Araz! bak güzel kardeşim zaman daralıyor sen daha ana, baba adından ileri gidemedin." Ömer ayağa kalkarak Mehmet'in omuzlarından tutup otutturdu. Araz onların bu haline gülerken Ömer'de arkadaşına söyleniyordu.

 

" Lan bi izin ver de adam konuşsun. Sen izin vermiyorsun ki Horoz gibi vakit te vakit." Mehmet başını karısına doğru çevirdi. Karısıda Ömer'i onaylar gibi başını sallayınca Araz'ı dinlemeye devam etti.

 

" Kenan Bey Baba adı ve Anne adınız nedir?" Kenan'ın cevabından sonra Ayşe'ye döndü bakışları.

 

"Ayşe Hanım Baba adı ve Anne adınız?" Mehmet aynı soru ile tekrar ayağa kalkarken bu defa Ali kolundan çekerek oturtturmuştu. Mehmet ise homurdanarak Ali'ye dönüp nine'sinin taktığı köstekli saati gösterdi.

 

" Lan geç kalıyorum geç! Ağzıma sıçar Selçuk Amir. Herifçioğlu daha ana,baba adından nikaha geçemedi." Ali arkadaşına sakin olmasını söylerken Araz bu defa Ali'ye sormuştu sorusunu.

 

"Ali Bey Baba ve anne adınız?" Mehmet sonunda dayanamayarak yerinden fırlayıp masanın üzerine çıktı.Araz'ın elindeki mikrofana saldırırken bir taraftanda söyleniyordu.

 

" Ben senin kıyacağın nikaha da sanada." Masanın üzerine tırmanıp Araz'ın üzerindeki cübbenin yakalarından tutarak silkeledi. Diğerleri Mehmet'i kollarından tutarak zapdetmeye çalışırken o hala Araz'ı silkelerken sinirle bağırıyordu.

 

"Ulan Araz! Ulan Araz! Ana adı,Baba adı bom bok ettin nikahı! Seni buraya getiren aklıma sıçıyım ben lan!" Arkadaşları zorla Mehmet'i masadan indirirken o hala söyleniyordu. Ali eliyle Mehmet'in ağzını kapayarak ettiği küfürleri engellemeye çalıştı. Homurdanan Mehmet'in hali ile misafirleri bir gülme tufanı sarmıştı. Mehmet kendisini tutan Ali'ye dönerek ağzındaki eli ısırdı ve arkadaşının acı içinde elini çekmesi ile kollarını tutan diğerlerine de isyan etti.

 

" Bırakın lan sizde." Sinirli bakışlarını tekrar Araz'a çevirerek işaret parmağını tehdit edercesine sallayarak konuştu.

 

" Oğlum bak adam gibi kıy şu nikahı. Yoksa Savcı filan dinlemem sıkarım kafana. Yetti be!" Ceketini çekiştirip yanında dikilen karısınında kolundan tuttu ve masaya tekrar oturdu. Kolunu kaldırarak saati işaret etti uyarırcasına. Araz karşısındaki adamın haline acıyordu doğrusu. Yıllardır sevdiği kadından ayrı kalmış tam her şey yoluna girdi derken düğün gecesi görev çıkmıştı şansına. Talihsizliğinde bu kadarı diye içinden geçirerek yüzündeki gülümsemeyle cübbesini düzeltti ve yerine oturmadan konuştu.

 

" Mehmet'in bana verdiği yetkiye dayanarak hepinizi toptan karı koca ilan ediyorum." Eliyle gelinleri işaret etti.

 

"Gelinler damatların ayaklarına basabilirsiniz." Kızlar var güçleri ile eşlerinin ayaklarına basarken Mehmet yine homurdanmış Araz ise Mehmet'in bu haline pişkince sırıtarak damatları işaret edip tekrar konuşmuştu.

 

" Sizde gelinleri öpebilirsiniz beyler." Duyduğu sözle sabır taşının çatladığını hisseden Mehmet, masanın üzerinden Araz'ın üzerine doğru hamle yaparak yumruğunu savurdu.

 

" Ulan gavurmuyuz biz! Biz de ibadette gizli olur kabahatte. Gelini öpe birisin nedir lan? Prens Antonyo!" Mehmet'i masanın üzerinden indirirken Yusuf, Araz'ın sırıtmalarına ve küçük oyunlarına daha fazla dayanamayarak uyardı.

 

" Kardeşim sende rahat dur be! Kurtmu kaynıyor içinde? Adam stresli işte gitme üstüne." Araz gülümseyerek Mehmet ve diğerlerine baktı.

 

" Kusura bakma Mehmet stresli halini görünce biraz eğlenmenin faydası olur diye düşünmüştüm." Kızların yorgun ve bitkin halini gören Araz daha fazla uzatmadan sözlerini bitirmeye karar verdi.

 

" Neyse hepinizden özür diliyorum ve ben daha fazla sinir,stres yaratmadan uzuyorum." Üzerindeki cübbeyi çıkarıp masaya bırakırken ceketinin iç cebinden çıkardığı keseyi de cübbenin üzerine bıraktı ve kızlara bakarak konuştu.

 

" Kızlar bu kesenin içindekiler sizin için." Kaşları ile erkekleri işaret ederek omuzlarını düşürüp üzgün bir tavır takındı ve sözlerine devam etti.

 

"Sizin bu kocalarınız batırdı beni ama olsun nacizane ufak tefek bir şeyler işte." Kızlar Araz'ın sözleri ve inceliğine şaşırırken karşılarında duran tuhaf adamın sempatik hallerine gülmeye başladılar. Oda kızlar gibi gülerek erkeklere döndü.

 

" Beyler ben gideyim artık. Bir daha ki sefere hangi rolü verecekseniz senaryoyu da hazır edin yoksa bu defa birinizi değil hepinizi çileden çıkarırım." Mehmet,Araz'ın arkasından homurdanırken gitmek için bir kaç adım atan adam tekrar dönerek Mehmet'e göz kırptı.

 

" Öpücüğü unutma Mehmet, Öp gelini öp." Mehmet çıldırma noktasına gelirken Araz attığı kahkahadan sonra hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Arkadaş larının da gülmemek için kendini tuttuğunu gören Mehmet ters bakışlarını onlara yöneltince hepsi kafalarını başka yönlere çevirmişti. Onların bu hallerine yüzünü buruştururken, giden adamın arkasından baktı ve seslendi.

 

" Araz!" Kendisine dönen bakışlarla ona doğru bir iki adım attı ve yüzündeki tebessümle konuştu.

 

" Her şey için sağol diyecektim." Karşısındaki adama aynı tebessümle bakan Araz ağır abiler misali elini göğsüne götürdü ve başını eğerek konuştu.

 

" Eyvallah! Ne zaman ihtiyacınız olursa,yerimi biliyorsunuz." Mehmet gülerek başını olumsuz anlamda salladı ve tekrar gitmek için yönelen adama seslendi.

 

" Ha! Bir de,acele bir işin yoksa on,onbeş dakika bekle de birlikte çıkalım." Araz başını olumlu anlamda sallayarak yanındaki ağaca doğru ilerledi ve gövdesine omzunu yaslayarak cebinden sigara paketini çıkarttı. İçinden aldığı bir dalı dudaklarına götürüp yakarken Mehmet hariç diğer erkekler de yanına gelmişti. Onlar da birer sigara yakarken Mehmet Azra'nın kolundan tutarak eve doğru çekiştirdi. Azra'nın söylenmelerini umursamadan ön bahçeye geçti ve bakışlarını etrafta gezdirdi. Kimsenin olmadığına kanaat getirince karısını ani bir hamleyle kucağına alırken, Azra'nın dudaklarından kaçan ufak çığlıkla, karısının dudaklarına bir öpücük bırakarak onu uyardı.

 

" Sessiz olsana Allahsız! Milleti başımıza toplayacaksın." Karısının şaşkın surat ifadesine gülümseyerek merdivenleri hızla çıkarken, Azra kocasının haline sinir ve şaşkınlık içinde bakarak çemkirdi.

 

" Ne yapıyorsun Mehmet ya!? Zaten her şey çorbaya döndü sayende. Hem yavaş ol biraz bir yerini sakatlıyacaksın." Karısının sözlerine tek kaşını kaldırarak ima ile bakan Mehmet açık olan kapıyı ayağıyla iterek içeriye girdi.

 

" Olamam Azra! Yavaş filan olamam bu saatten sonra. Merak etme bir sakatlık falanda olmaz. Taş gibi kocan taş!" Kendi odasına doğru ilerleyip kapıyı koluyla açtı.

 

" Hem her şey bir an önce olup bitmeli. En fazla yirmi dakika sonra çıkmalıyım evden ancak yetişirim çünkü. Ama sen hâlâ yavaş ol diyorsun." Karısını yatağının üzerine bırakıp, ceketini çıkarttı hızla. Azra ise kocasını şoktan irileşmiş gözleri ile izliyordu. Yeleğinin düğmelerini çözen kocasına bakıp kekeleyerek konuştu.

 

" O iş...işi demi şimdi yapacağız?" Mehmet karısının sözleri ile başını kaldırıp bakınca korku ve heyecanın bakışlarına yansıdığı iri gözlerle karşılaştı. Onun bu haline gülereken eğilip yüzünü avuçları arasına alarak konuştu.

 

" Yirmi dakikanın beşi gittiğine göre, geriye kalan onbeş dakikanın bizim gibi bir çifte yeteceğini düşünüyor musun güzelim?" Karısının alnına bıraktığı buse ile geri çekildi. Soyunmaya devam ederken cebinden çıkan saati karısının avuçlarına bırakırken Azra elindeki saate baktı hüzünle. İlk gecelerini hiç böyle hayal etmemişti oysa. Üzüntülü bakışlarını kocasına çevirerek konuştu.

 

" Mehmet dikkat et kendine." Başından geçirdiği yeşil tişörtün, kollarınıda geçirdi ve daha indiremeden pantolonun kemerine gitti eli. Karısının sözlerine başını sallayarak kemerini çözmeye başladı. Azra kocasının telaşlı haline burukça gülümseyerek yerinden kalktı ve yarım bıraktığı tişörtüne uzandı. Mehmet kemeri çözüp düğmeyi açarken Azra'da kocasının açıkta kalan göğsüne uzun bir öpücük bırakıp kokusunu içine çekti. Tişörtünü indirirken yaşlar da gözünden akmaya başlamıştı.

 

" Her bulduğun fırsatta arayacaksın unutma tamam mı?" Karısının akan göz yaşlarını silen Mehmet alnına, alnını dayayarak acı çekercesine fısıldadı.

 

"Yapma böyle! Zaten içim hiç rahat değil. Seni bu halde bırakıp gitmek hiç içime sinmiyor. Bir de sen böyle yaparsan ben nasıl giderim?" Azra omuz silkerek beline sarıldı kocasının. Başında hissettiği dudaklarla göz yaşları artarken hafifçe çekilerek kocasının pantolunun düğmesine uazandı parmakları. Mehmet, Azra'nın halini içi parçalanarak izlerken karısının parmaklarına uzandı elleri.

 

" Yapma güzelim. İkimize de eziyet ediyorsun bırakta hazırlanayım." Azra açtığı düğmeyi bırakarak geri çekildi ve arkadaki dolaba asılmış asker yeşili pantolonu aldı. Elleri titreyerek kocasına uzattı. Mehmet karısının elinden pantolonu alıp giyerken karısına bakmamaya çalışarak konuştu.

 

" Özür dilerim. Bu güne kadar sana yaşattığım her şey için ve hayal ettiğin gibi bir düğün ve gece yaşatamadığım için." Boğazına düğümlenen ani bir yumruyla sustu. Azra'nın uzattığı kemeri alırken karısının yaşlarla ıslanmış yüzüne bakarak yutkundu. Ne yapsa gitmiyordu boğazındaki düğüm. Kemerini geçirirken dolan gözlerini karısına çevirdi. Azra tekrar yatağın üzerine oturmuş ona verdiği saati avucunda sıkıyordu. Kemerini bağlayarak hızla karısının dizlerinin dibine çöktü ve eğilerek yüzüne baktı.

 

" Azra'm yapma böyle! Sana söz veriyorum döndüğümde her şeyi daha güzel ve daha özel yaşayacağız. Yarım kalan,ve yapamadığımız, yaşayamadığımız her şeyi." Karısının ellerinden tutarak kaldırdı ve komodinin çekmecesini açarak silahını beline taktı. Tekrar karısına dönerek kendisini izleyen bakışlarına öpücükler bırakıp göz yaşlarını sildi.

 

" Hak..." Sözlerini bitiremeden Azra dudaklarına kapanmıştı kocasının. Öpmüyordu sadece susması için yapmıştı. O üç kelimeyi duymak istemiyordu. Geri çekilerek kızgınca baktı kocasının kahverengi gözlerine.

 

" Ne olursa olsun bana döneceksin Mehmet! Sakın verdiğin sözü unutma yoksa seni asla affetmem." Karısının sözleri ile başını sallayan Mehmet bu defa kendisi kapandı Azra'nın dudaklarına. Şehvetten uzak, hasret ve özlem dolu bir öpücük bırakarak geri çekildi.

 

" Sende ne olursa olsun döndüğümde aynı Azra ol. Ben bu Azra'yı görmek istemiyorum. Susan değil çemkiren ve çektiren olmalı benim karım." Yüzüne takınmaya çalıştığı gülümseme ile karısının alnına ve şakaklarına küçük öpücükler bıraktı.

 

" Aşık olduğum kız gibi. Tıpkı eski Azra gibi ve benim ruh ikizim olan kadın gibi." Başını olumlu anlamda sallayan karısının dudaklarına son bir öpücük daha kondurarak elinden tutup kapıya doğru ilerledi. Hızla bahçeye çıkarak arka tarafa geçtiler. Etrafta kendi ailesinden başka kimseyi göremeyince rahat bir nefes aldı Mehmet. Demek ki köy halkı evlerine dağılmıştı. Bir araya toplanan ailesinin yanına hızla yaklaşırken aile büyüğü olan erkeklerin de geldiğini ancak o zaman farketmişti. Onlar sadece kına olacağını düşünerek rahat etmeleri için katılmamışlardı. Sonra düğün olacağını haber verince de kaçırsalarda ancak yetişmişlerdi anlaşılan. Bekleyen topluluğa yaklaşırken Mehmet zaman kaybetmemek için acele ile konuştu.

 

" Hepinizle tek,tek vedalaşmak isterdim ama ne yazık ki zaman kısıtlı benim geniş ailem." Onlar Mehmet'in sözlerine gülüşürlerken Azra babasına bakıyordu kırgın bakışlarla. Mehmet karısının bakışlarının kaydığı noktayı farkedince kulağına doğru eğilerek fısıldadı.

 

" Adama öyle bakma Allahsız. Babanın bizim ayrılığımızla hiç bir alakası yok. Hepsi Selçuk Amir'in iş güzarlığı Baba'nda biz gibi habersiz bu olaydan." Azra'nın inanmayan bakışlarına karşılık Mehmet gülümseyerek elini sıktı ve Nazım Bey'e doğru ilerlerken tekrar fısıldadı.

 

" Bana inanmıyorsan Selçuk Amir'e sor. O olayın ayrıntılarını anlatır sana. " Nazım Bey'in önünde durarak eline uzandı. Tuttuğu eli öpüp başına koyduktan sonra elini bırakmadan Azra'nın elini bıraktı Nazım Bey'in avuçlarına.

 

" Karım önce Allah'a sonra sana emanet Baba." Bakışlarını diğerlerine çevirirken Ninesi'ne doğru ilerledi ve konuştu.

 

" Karım ve Emine Sultan dan başka emanet edecek hiç bir şeyim yok. Onlara da gözünüz gibi bakıp yokluğumu aratmaya cağınzdan eminim." Nine'sininde elini öperek sarıldı ve kulağına fısıldadı.

 

" Azra'yı benim yerime koy. Benim yokluğumu aratma Emine Sultan. Karım en çokta sana emanet onun eksik yanını doldur. Benim yaralarımı sardığın gibi onunkini de sar. Kısacası kaynanalık yapma analık yap, benim yaralı ceylan'ıma." Geri çekilerek Nine'sinin çizgilerle dolu yüzüne baktı.

 

" Hakkını helal et." Yaşlı kadın dolu gözlerle başını sallayarak kısık sesle söylendi.

 

" Helal olsun gara oğlum helal olsun." Mehmet hemen Nine'sinin koluna giren Talha'ya bakarak minnetle gülümsedi ve hafifçe omzuna vurarak arkasını döndü. Herkese tek,tek bakıp yüksek sesle konuştu.

 

" Hakkınızı helal edin. Hepinizi canından bezdirdiğim günler oldu biliyorum ve ben dönene kadar rahatça kafanızı dinleyin. Dönünce kaldığımız yerden devam ederiz." Mehmet'in sözlerine gülüşürlerken Yunus homurdandı.

 

" Yeter lan! Beceriksiz herif bir ajitasyon yapmayı bile beceremiyorsun. Geç kalacaksın hadi seni bırakalım." diyerek Arkadaşları ile hareketlenince Mehmet kaşlarını çatıp elini kaldırarak onları durdurdu.

 

" Durun lan nereye? O kadar da demedik. Askeremi gidiyorum sanki? Altı üstü bir kaç aylık görev." Sözlerini bitirip elini selam verir gibi kaldırdı ve olmaz öyle şey diye homurdanan arkadaşlarına sırıttı.

 

"Olur,olur." Yunus'a dönen bakışları ile biraz önceki lafına taş atarak söylendi.

 

" Hem siz ben gibi beceriksiz olmayın lan ilk geceniz bu sizin." Yunus'a bakıp pis,pis sırıttı ve son bir defa gözleri yaşlı karısına baktı. Azra sanki bu bakışı bekliyormuş gibi koşup yanına geldi. Kollarını boynuna dolayarak iç çekişleri arasında kocasının kokusunu son bir kez içine çekti ve küçük öpücükler bırakarak geri çekildi. Mehmet geri çekilen karısının alnına bir öpücük bırakıp hızla arkasını döndü ve onu bekleyen Araz'a yaklaşarak sinirle mırıldandı.

 

" Bir an önce çıkalım şuradan. Yoksa karımın haline ve göz yaşlarına dayanacak gücüm kalmadı benim." Araz yanındaki adamın omzuna anlayışla dokunurken arkalarında bıraktıkları kadına son bir kez bakarak döndü.

 

"Haklısın kolay değil. Bir de onun tarafından düşünürsek düğün gecesinde terk edilen kızlar gibi hissediyor olmalı." Mehmet yanındaki adama ters,ters bakarak bahçe kapısını açtı ve ona yol verirken söylendi.

 

" Lan ne manyak adamsın sen be!? İnsanın yarasını deşip oda yetmiyor gibi tuz basıyorsun birde." Araz yandan bir gülümseme ile Mehmet'e bakarak kendi aracının kapısını açtı ve konuştu.

 

" Unutma dostum tuz yarayı yaksada, iyleştirme hızını arttırır." Mehmet olumsuz anlamda başını sallayarak sırıttı ve kendi aracının kapısını açtı.

 

" Piç herif! Sen adam olmazsın lan." İkili gülüşerek araçlarına binip yola koyulmuşlardı. Arkaların da bıraktıkları küçük topluluk ne yapacağını düşünürken Talha,Emine Nine'yi Kenan'a bırakarak ablasına ilerledi ve hala giden kocasının arkasından bakan kadının koluna dokundu.

 

" Ablam! Hadi eve girelim de üzerini değiştir dinlen biraz." Azra olumlu anlamda başını sallarken kızlar da yanına geldi ve eve doğru yöneldiler. Tam o sırada büyük bir patlama sesi ve beşyüz metre ileriden göğe doğru yükselen alevlerle herkes olduğu yerde kalmış, neler olduğunu anlamaya çalışırcasına birbirine bakmıştı.

 

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM...

 

~yitenumutlar~

 

 

Loading...
0%