@yitenumutlar
|
Herkes şaşkınlık içinde göğe yükselen dumanları izlerken aradan geçen beş dakikanın ardından çalan telefonla tüm gözler Yunus'a döndü. Yunus cebinden çıkarttığı telefonun ekranında arayan kişinin ismini görünce kaşlarını çatarken arkadaşının gerilen yüz hatlarından şüphelenen Ali ve Ömer ok gibi fırlayarak bahçe kapısına doğru telaşla koştular.
İkilinin gidişini korkulu gözlerle izleyenler Yunus'un telefona cevap vermesi ile ona döndüler.
"Araz!" Yunus'un dudaklarından dökülen isimle Azra fısıldayarak yaşlı gözlerini Talha'ya çevirdi.
" Mehmet." Talha olanlara anlam veremeyerek güven vermek istercesine ablasının kolunu sıkarken Yunus telefonun diğer ucundaki adamı dinledi korku ile.
" Yunus! Yetişin kardeşim Mehmet!" İşittikleri ile yüzü bembeyaz kesilen Yunus telefonu kapayarak Kenan ve Yusuf'a baktı kor gibi yanan mavi gözleri ile. Durumu anlayan ikli de Ali ve Ömer gibi koşarak çıkarken Azra kardeşinin elinden kurtularak kapıya doğru koşan Yunus'un önüne geçti ve yaşlı gözlerindeki korku ile titreyen sesine aldırmadan sordu.
" Mehmet." Boğazına düğümlenen yumruyuyla yutkunarak bağırdı.
" Yunus! Mehmet mi?" Yunus arkasındakilere dönünce Nazım Bey ve Ziya Bey koşarak Azra'nın yanına girip kollarından tutarken Yunus'ta diğerleri gibi fırlayarak çıktı kapıdan.
Azra deli gibi çırpınıp yalvarırken Emine Nine ve Leyla olduğu yere yığılmıştı. Kızlar hangisine gideceğini şaşırırken Sultan ve Semra Emine nine'ye koşmuş. Hülya ve Şana Hanım'da Leyla'nın başına çökmüştü. Fadime Teyze bastonuna dayanarak Azra'ya yaklaştı ve deli gibi çırpınan kadının suratına sert bir tokat attı.
" Gendiğe gel! Meğmet iyi gara oğlum iyi!" Azra başını olumsuz anlamda sallarken Baba'sına ve Ziya Bey'e dönüp yalvararak ağlamaya başladı.
" Baba! Ziya Amca. Bırakın ne olur! Mehmet'e gideceğim ben. Onu göreyim ne olur?" Adamlar bir birine üzüntüyle bakarken Nazım Bey kızını göz yaşlarını silerek konuştu.
" Kızım bak,Mehmet'in olduğu bile kesin değil. Niye kendine eziyet ediyorsun. Herkesi telaşa verdin." Emine nine'yi işaret ederek sözlerine devam etti.
" Şu kadıncağızın haline bak yavrum." Azra Emine nine'ye bakışlarını çevirdi yerde yatan kadını görmesi ile daha fazla ağlayarak yalvarmaya başladı.
" Babam! Ne olur götür beni. Bende gideyim. Mehmet'i sağ salim görmeden içim rahat etmez benim." Adam Ziya Bey'e baktı çaresizce onun da başını olumlu anlamda sallaması ile Talha'ya dönerek konuştu Nazım Bey.
" Oğlum sen Emine Teyze ve Leyla ile igilen. Kenan'da gitti. Birde aklımız burada kalmasın şimdi." Talha Babası'nın sözleri ile başını sallarken İbrahim Bey ve Murat Bey Emine nine'yi içeri taşırken Talha'da İlyas Beyin yardımıyla Leyla'yı taşımıştı içeriye. Kızlar korku ve endişe içinde gözlerinde yaşlarla bakarken, Nazım Bey ve Ziya Bey Azra'yı alarak arabaya doğru ilerlediler.
Ali ve Ömer nefes,nefese olay yerine gelince elinde yangın tüpü ile yanan araca müdahale etmeye çalışan Araz'ı gördüler. Korku ile birbirine bakarak ona doğru yanaşırken Yusuf ve Kenan'da gelmiş arkasından ani bir frenle duran arabadan Yunus inmişti. İndiği aracın bagajını açarak kaptığı yangın tüpü ile koşarak Araz'ın yanına gitti.
" Neler oluyor Araz? Nasıl oldu bu? Mehmet aracın içinde mi?" Püskürttükleri köpükler yanan araca fayda etmezken diğerleri Yunus'un soruları ile şok olmuştu. İkinci bir araba freni duyulurken Azra daha araba durmadan kendini dışarı attı.
" Bilmiyorum Yunus? O önden gidiyordu araç birden alev aldı ve büyük bir gürültüyle patlarken Mehmet içeride kaldı." Azra işittiği sözlerle yanan araca doğru çığlık,çığlığa koştu.
" Mehmeeettt! Söndürüüüün! Çıkarın kocamı oradan." Azra'nın attığı çığlıklarla girdikleri şoktan çıkan erkekler ne yapacağını bilemezken Ali arabaya doğru koşan kızın önüne geçerek belinden sıkıca kavradı. Azra çığlık atıp çırpındıkça herkesin içi parçalanıyordu.
"Bırak beni Aliii!" Yalvarırım bırak kocam yanıyor orada Mehmet ölüyor!" Ali,Azra'nın çırpınışlarına karşı koymaya çalıştıkça Azra' daha çok çığlık atıp bağırıyordu. Ömer, Nazım Bey'in aracındaki tüpüde alıp koşarken Kenan itfaye ve ambulansa haber vermişti. Yunus ise hemen ilerdeki eve koşarak kapısını yumruklamaya başladı. Uyku mahmuru kapıyı açan adama panikle bağırmaya başladı.
" Su getirin! Çabuk evde hortum varsa çeşmeye takın arkadaşım yanan arabanın içinde kaldı." Yaşlı adam korku ve panikle hızla merdivenleri inip bahçeye geçti ve uzun bir hortumun ucunu Yusuf'a vererek suyu sonuna kadar açtı.
" Çek evlat! Merak etme hortum uzun yetişir yola kadar." Yusuf başını sallayarak hortumu çekerek yola çıktı. Kenan ve diğerleride ona yardım ederek arabanın yakınına kadar çektiler hortumu ve suyu yanan araca doğru püskürttüler. Azra hâlâ çırpınırken Ali'de onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
" Azra sakin ol! Kendine gel!" Çırpınan kadına daha fazla diyecek bir şey bulamıyordu Ali. Azra ise Ali'nin kollarına tırnaklarını geçiriyor derisini yırtarak bağırıyordu.
"Bırak Aliii! Ali bıraak! Mehmed'im can veriyor orada ne olur bırak Aliii!" Yaşlar sel gibi boşalırken gözlerinden yacaş,yavaş sönmeye başlayan aracın halini gören Azra dudaklarında kocasının ismiyle yığıldı Ali'nin kollarına.
Ali kollarına bayılan kızla yere çökerken panikle arkadaşına seslendi.
" Kenaaan! İsminin seslenilmesi ile arkasına dönen Kenan hızla o tarafa koştu. Yerdeki ikilinin yanına çökerken Ali korkuyla fısıldadı.
" Birden kollarıma yığıldı Kenan!" Azra'nın haline üzülerek bakan Kenan nabzını kontrol ederek Ali'ye baktı.
" Bayılmış. Sinir krizi geçiriyor olmalı." Ali'nin endişeli bakışları ile Ziya ve Nazım Bey'e seslendi. Yaklaşan ikiliye bakarak acele ile konuştu.
" Ali sen Azra'yı arabaya götür. Nazım Amca sizde Azra'yla birlikte eve gidin. Benim çantam evde Babam ve Talha ilgilenir onunla." İki adamda Ali'nin arkasından araca geçerken Ziya Bey direksiyona geçti ve Ali kapıyı kapatınca çalıştırarak hızla uzaklaştılar. Ali'de koşarak arkadaşlarının yanına geçerken İtfaiye ve Ambulans'ta gelmişti.
Eve getirilen Azra'ya Emine nine ve Leyla'ya yaptıkları gibi sakinleştirici veren Murat Bey Azra'yı yanlız bırakarak içeri geçti. Anlatılanlarla kadınlar göz yaşlarına boğulurken erkekler metanetli durmaya çalışıyorlardı. Kızlar üzerlerindeki gelinlikleri çıkararak Azra'nın yanına geçmiş onun gelinliğini de göz yaşları içinde çıkarıp derin bir uykuya dalan kızın başında beklemeye başlamışlardı.
Sabahın ilk ışıkları doğarken Ali ve arkadaşları perişan halde bahçe kapısından girdiler. Akif koşarak yanlarına gelirken diğer erkeklerde merakla etraflarını sarmıştı. Ali dolan gözlerini saklamaya çalışırken etrafını izleyerek konuştu.
" İçindeymiş aracın" Boğazını temizleyerek sözlerine devam etti.
" Aniden patlayan araçtan çıkmasıda mümkün değildi zaten." Dudaklarını dişlerinin arasına sıkıştırarak zorlukla yutkundu.
" Azra ve Emine nine nasıl?" Murat Bey gerekli açıklamayı yapınca Kenan onları kontrol etmek için içeriye geçti.
Nazım Bey, bütün bu olanlara anlam veremeyerek sordu.
" Peki nasıl olmuş? Damadımın böyle acı bir şekilde can vermesine sebep olan ne?" Araz ve haberi alarak olay yerine gelen Selçuk Amir birbirine baktılar üzüntü ile ve Selçuk amir konuştu.
" Motorundan kaynaklanan bir arızadan dolayı olduğunu düşünüyor Araz. Çünkü ilk incelemelere göre aksi bir şey bulunamadı." Araz'da bu sözler karşısında Selçuk Amir'i desteklerken Yunus söze girdi.
" Öğleden sonra toprağa verilecek. Emine nine ve Azra görmek isterse kimse izin vermeyecek çünkü kardeşmi, o hali ile değil her zamanki haliyle hatırlamalılar." Mehmet'in son halleri aklına gelince burukça gülümsedi Yunus. Gitmişmiydi o fırlama onları bırakıp? Azra'sını,Nine'sini onları arkasında gözü yaşlı bırakıp gitmişmiydi. Düşünceleri ile dolan gözlerini ovuşturdu bir kaç kez. Bakışları eve doğru kayarken Kenan çıktı evden perişan bir halde.
" Kendilerine gelmişler ama ben her ihtimale karşı düşük dozda birer sakinleştirici daha yaptım." Sıkıntı ile yüzünü buruşturdu ve sözlerine devam etti Kenan.
" İkisine de verdik üzücü haberi. Sakinleştiricinin etkisindeler şu an ama sonrası için, acılarını yaşamalılar. İçlerindeki zehiri akıtmaları lazım." Kenan'ın sözleri ile bakışları eve çevrilen erkekler yavaşça ilerleyip içeri girdiler. Herkes perişan haldeydi. Üzerlerini değiştirerek Azra ve Emine nine'ye bakıp o hallerini görünce kendilerini dışarı attılar. Yusuf karısını kontrol edip iyi olduğundan emin olunca arkadaşlarının yanına çıktı. Fakat balkona adımını atar atmaz içerden yükselen ağıt sesi ile arkadaşlarına bakakalmıştı.
Emine nine dizlerine yatan Azra'nın saçlarını okşarken evdeki matem havasına baktı bir süre. Olu uçun mu, Meğmed'i uçunmu toplanmıştı bu galabalık? Dün gara guzusuna düğün iderken böğön gara topramı guyacaklardı. Mehmet'in dün geceki son halleri gözünün önünden film şeridi gibi geçti Emine Nine'nin. Dizlerinde yatan gözü yaşlı emanetine baktı içi yanarak. Onun göz yaşlarına uzanırken buruşmuş elleri dili de çözülmüştü parmaklarına değen göz yaşları ile. Bakışlarını cama çevirerek bir figan bir ağıt kopardı Emine nine.
Bağçamıza sovan ektim
Sovan değil fidan imiş
Ben Meğmed'ime düğün duttum
Düğün değil figan imiş
Göz yaşları yanaklarından süzülürken geceki oynayışı canlandı gözünde daha sonra bahçedeki Kuran okuyan imâm'a kaydı bakışları.
Damda davulu vuruldu
Hatim gazanı guruldu
Memğed'imi öldü didiler
Cihan başıma devrildi
Elini başına koyarak oturduğu yerde sallanmaya başladı. Onun dilinden dökülenler içeridekilerin içini yakarken Yusuf'ta çaresizce adımlarını sürüyerek arkadaşlarının yanına çıktı.
Evimizin önü arpa
At yayılır gırpa,gırpa
Meğmed olum can viriyo
Gollarını çırpa çırpa
Emine Nine'nin sözlerine ve yüreğinin yangınına kadınlar ağlarken erkeklerde dışarıda dinliyor birbirinin yüzüne bakamıyorlardı.
Mezar arası çifde yol
Yollar yola gavuşacak
Şöle durun düğün alayı
Meğmed olum savuşacak
Mehmet'in vedalaşırkenki hali canlandı Azra'nın hafızasında ufak öpücükleri verdiği sözleri yaşlar dahada fazlalanırken gözlerinde yumruklarını sıktı tırnakları ellerine batana kadar.
Üğüm Üğüm yağan garlar
Altın saat bilinde parlar
Düğününe gelen beyler
Cenaze gılmaya buyrun
Mehmet'in ona verdiği saati hatırlayınca Azra göğsüne gitti eli telaşla. Oraya sıkıştırmıştı dün gece kaybederim diye korkarak. Avucuna alarak akrep ve yelkovanın yarışını izledi sessizce. Onsuz geçmeye başlayan saniyeleri takip etti gözleri.
Ala At gelir harlayarak
Nalı düşmüş parlayarak
Meğmed olum can viriyo
Seğim Seğim terleyerek
Öyle mi can vermişti sahi Mehmet. Kollarını çırpmışmıydı yardım istemişmiydi çırpınarak. Sıcağı sevmezdiki kocası. Nasıl dayanmıştı o alevlere?
Almalının garadaşı
Yandı ciğerimin başı
Takacıların Yunus'ta
Meğmed oğlumun gardaşı
Emine Nine'nin ağıdı ile Yunus yumruğunu oturduğu yere vurdu. Kardeşiydi,Kardeşiydi de o alevlerin arasından çekip alamamıştı, kurtaramamıtı kardeşini.
Çıktım gavak yarısına
Balta vurdum gurusuna
Meğmed olum avı saçmış
Gardaşlarının hepisine
Erkekler bir birine acı içinde bakarken ellerinden bir şey gelmiyordu. Haklıydı Emine Nine. Mehmet zehir ekerek ayrılmıştı sanki aralarından. Kardeş acısını düşürmüştü içlerine.
Vardım mezar daşına
El ittim Ömer gardaşına
Acep sinekler mi gonuyor
Meğmed'imin gara gaşına
Ömer yerinden kalkarak sıkıntıyla sakallarını sıvazladı. Yetişememişlerdi işte kurtaramamışlardı kardeşlerini. Oysa bir umut koşmuşlardı o cehenneme o değildir diye.
Salın geldi musallaya dayandı
Gardaşın Ali ganınla boyandı
Seni vuran gavur nası dayandı
Düğününe gelen beyler cenazeni galdırdı
Ali, Emine Nine'nin ağıdıyla dün geceye gitmişti sanki. Azra'nın çığlıkları kulaklarında Mehmet'in yanan arabası gözlerinin önündeydi.Kollarındaki küçük kan lekelerine çarptı gözleri yaşlar gözünden süzülürken Azra'nın hatırası olan çiziklere. Sanki kardeşinizi kurtaramadınız dercesine vicdanına bıraktığı çiziklere ve kulağındaki acı çığlıklarla ellerini kulaklarına bastırdı duymak istemeyerek.
Cibiğin örenleri
Kaçışıyor cerenleri
Gol gol olmuş gezer
Meğmed'imin yarenleri
Köyden toplanan arkadaşları birbirine baktı üzüntüyle. Bu sözlerden sonra nasıl geçerlerdi bu kapıdan Emine Nine'nin önünden.
Üğün Üğün yağan garlar
Altın saati bilinde parlar
Aman toktur olum Kenan
İmdat senden dimedim mi
Kenan, Emine Nine'ye diyemedi. İmdadına gittim ama yetişemedim diyemedi. Mehmet zaten gitmişti diyemedi. İşittiği sözlerle canı yanan Kenan Emine Nine'nin acısını düşünerek tekrar sakinleştirici yapmak için içeri geçerken Baba'sı engelledi.
" Bırak akıtsın içindeki zehri oğlum." Kenan Baba'sının sözlerinden sonra merdivenleri inip son basamağa oturarak başını çaresizce ellerinin arasına aldı.
Cibiğin güccük daşı
Yanar ciğerimin başı
Gara toprakta çürürmola
Meğmed'imin çatık gaşı
Azra kocasının yüzünü düşündü bir müddet. Unuturmuydu kaşını gözünü zamanla belkide yüzünü. Oysa ezberlemişti her karesini.
Meğmed dabancasına sarılır
Ak göyne ganlara bulanır
Antepli Yusuf gardaşın
Tabutuğa bayrak guşandırır
Yusuf elinde tuttuğu bayrağa baktı bir süre yaşlı gözlerle. Şehitti onun kardeşi değil mi? Albayrağa sarılacaktı tabutu. Son görevine yerişmek için şehit olmuştu kardeşi. Elindeki bayrağı öptü Yusuf. Elleri ile saracaktı kardeşinin tabutuna. Şanlandıracak,taclandıracaktı onu.
Cibiğin örenleri
Ötüşür cerenleri
Toplanmış nerden gelir
Meğmed'imin yarenleri
Birbirine baktılar hepsinin gözü yaşlı,hepsinin bir parçası eksik. Ne derlerdi bundan sonra gara oğlum nerde derse ne diyeceklerdi?
Mezarının böğrü delik
Havgarası bölük,bölük
Ne duruyonuz bacıları
Ağlıyalım soluk,soluk
Kızlar Emine Nine'nin sözlerine dayanamazken birer,birer çıktılar dışarıya. Yaşlı gözlerle Leyla'nın yanına geçtiler fakat orada da durum farklı değildi. Leyla'da göz yaşları içinde Emine Nine'yi dinliyordu.
Azra gelinin gözü yaşlı
Elinde bayrak gatlı
Seni Meğmed'im den ayıranların
Yıkılsın evi barkı
Azra yaşlı kadının göz yaşlarını silen elini öperken Selçuk Amir'inde bu sözler içine suçluluk hissini doğurmuşdu.
Ey gelin gülün dibin desin
Şan ittin alemlerin dilin desin
Ağlama gözel gızım
Sen Meğmed'imin emanetisin
Azra Mehmet'in dün geceki sözlerinin üstüne Emine Nine'nin kendisi için biçtiği değeri işitti sözlerle anlayınca daha fazla ağlayarak yerinden doğruldu ve Emine Nine'nin boynuna sarıldı. Kendisine sarılan kızın saçlarını okşayan kadın ağıdına devam etti.
Mehmed'imin dabancası iki
Gabzası da altın,gümüş işli
Düğününü güze goyun
Sağ olur gelir belki.
Emine Nine'nin ağıdı herkesi perişan ederken Kenan çalan telefonunu açarak cevapladı. Kapatınca diğerlerine döndü ve konuştu.
" Cenaze hazırmış hastaneden aradılar." Hepsi yerinden kalkarken Kenan Babasına döndü oğlunun bakışlarından anlayan adam başını sallayarak içeri yönelirken diğerleride hastaneye doğru yola koyuldu.
Yunus olanlara hâlâ inanamıyordu. Ne yapacaklardı? Bir tarafları eksik, Azra diğer yarısını kaybetmişti, Emine Nine son dayanağını, herkes perişan haldeydi. Nasıl toprlayacaklarını ve Mehmet'in yokluğuna nasıl alışacaklarını bilmiyordu. Bu ani ve acılı ölüm nasıl kardeşinin başına gelmişti. Yanında oturan adama çevirdi bakışlarını.
"Araz." Düşünceli bir şekilde dışarıyı izleyen adam yan tarafına döndü isminin seslenmesi ile. Yunus'un yorgunluktan kızaran gözlerini ve çökmüş haline baktı üzüntü ile.
" O araba birden bire nasıl alev topuna döndü ve kardeşim feci şekilde can verdi." Elini direksiyona sertçe çevirerek ateş saçan bakışlarını Araz'a çevirdi ve hırsla tekrar vurdu direksiyona.
" Aklım almıyor Araz! Düşünmekten kafayı yiyeceğim. Dün gece eğlendiğim gülerek yolcu ettiğim kardeşim beş dakikanın içinde ölüyor nasıl oluyor Araz açıkla bana!" Kendini tutmaktan ve sinirden kasları gerilirken ani bir frenle arabayı durdurup aşağı indi. Mavi gözleri çakmak,çakmak parlarken yaşlar süzülmeye başlamıştı. Araz'da inerek hızla arabanın diğer tarafına geçip arkadaşının karşısına geçti.
" Kendine gel Yunus!" Diğer araçlarda arkasında durunca Araz'ın bakışları onlara kaydı ve tekrar Yunus'a dönerek elini omzuna koydu.
" Benzin hortumunda delik olduğundan şüpheleniyorum. Öyle de büyük ihtimal. Motor ısınınca patlamış olmalı araç." Yunus yaşlı gözlerini Araz'a çevirerek elini omzundan hırsla itti.
" Bu nasıl iş! Kör bir kurşun." Etraf'ında kendi gibi perişan halde onları izleyen arkadaşlarına bakarak sözlerine devam etti.
"Kör bir kurşun,bir bomba, boğulma,bıçaklanma,ayağı kayıp düştü öldü de tüm bunları söyle ama bana böyle saçma bir sebeple gelme Araz."Başını olumsuz anlamda sallayarak arabanın arka kapısına bir tekme attı sinirle. Kor gibi bakışlarını diğerlerine çevirerek yüzünü acı ile buruşturarak sözlerine devam etti.
" Bir polis aracının benzin hortumu nasıl delik olabilir. Böyle bir ihmal olabilir mi sence?" Araz dudaklarını dişlerinin arasına alıp sinirle yüzünü sıvazladı ve aniden Yunus'un yakasına yapışarak onu sarsmaya başladı.
" Kendine gel diyorum sana! Bana mesleğimi mi öğreteceksin? Polis aracı diye ihmal olmayacak diye bir kanunmu var? Yada kuyruğuna bastığı biri suikast düzenlemeyecek diye bir kaide mi var?" Yunus'u hırsla iterek diğerlerine döndü.
" Her ölüm de muhakkak bir ihmal vardır. Kalp krizi ihmal dir, kanser ihmal dir. Her ölümde illaki bir ihmal ve sebep vardır. Tıpkı Mehmet'in ölümü gibi." Kenan ağır adımlarla Yunus'a yaklaşarak gözlerinin içine odaklanarak sinirle bakıp bir yumruk attı.
" Yeter! Araz haklı kendine gel artık. Senin kadar bizde üzülüyoruz,bizde inanamıyoruz ama daha kardeşimizi toprağa bile vermeden bu kazanın sebebinin peşine düşmüyoruz!" İşaret parmağını kaldırarak Araz'ı işaret etti.
" Ve bu adam ikinci kez haklı. canı verende Allah alanda Allah ama canı alırken sebebi veren de Allah. Her ölüm ihmalle ve ya bir sebeple gelir. Sebepsiz ölüm yoktur." Yunus kendisi gibi gözlerinde yaşlar parlayan arkadaşına bakarken Ali söze girdi.
" Bu konuşmanın ne yeri ne zamanı. Ya şu lanet arabalara biner hastaneye gelirsiniz,ya da ben tek başıma gider alırım kardeşimi." Arabasına doğru ilerlerken tekrar arkasına dönerek işaret parmağını Yunus'a doğru salladı.
" Senin aklındaki şüpheler buradaki herkesin aklında. Elbetteki araştıracağız. Böylece kapanacak değil ama şimdi sırası değil Yunus hem de hiç değil." Arabasının kapısını açarken Ömer'de peşinden giderek arabaya bindi. Hâlâ aynı yerde dikilen arkadaşlarına bakan Ali sinirle kornaya basıp eli ile yolu işaret etti. Diğerleri de araçlarına geçerken Araz,Yunus'a yolcu koltuğunu işaret edip direksiyona kendisi geçti ve tekrar yola koyuldular.
Azra etrafını boş bakışlarla seyrederken Emine Nine de dizlerinde yatan kızı seyrediyordu. Mehmet'in emaneti sevdiği,canının bir parçası Azra'sı. Murat Bey'in iğnelerinden dolayımı böyleydi gelini. Suskun,sessiz sanki ağzı dili lal olmuş mühürlenmişti birden. İçi yanıyor kavruluyordu ama Mehmed'inin emanetini böyle görmeye dayanamıyordu. Gözlerinin feri sönmüş,solmuş bir çiçek gibi. Saçlarını sıvazlayarak dizinde yatan kızın kulağına doğru eğildi.
" Azra gızım iyimisin Meğmed'imin amaneti?" Yaşlı gözleri dikkatle izledi gelinini. Çok ölümler görmüştü, çok acılar çekmişti ama dirayetli olmuştu hep. Kocasını,oğlunu,gelinini hepsini kendi elleri ile vermişti toprağa hepsinin acısı farklıydı ama Mehmed'inki hepsinden acıydı. Kendisi dirayetliydi, emanet edilen için direniyordu da, ya Azra o nasıldı? İçindeki zehiri niye akıtmıyordu? Bir daha gelirse Murat Bey yaptırmayacaktı o iğneyi. İyi gelmiyordu, acısına yanamıyordu gelini. Hali hal değildi. Sorusuna gık bile dememişdi. Oysa torunu gelse ben sana böylemi bıraktım yaralı ceylan'ımı dese ne hesap verirdi. Gözlerini çevirdi yanındaki camdan dışarı ve uazaklara dalıp giderken kendi kendine mırıldandı.
"Ne gara yazın varımış Şiytan İmine?" Göz yaşları süzülürken Azra'da yavaşça yaşlı kadının dizlerinden kalktı. Herkes endişe ile onu izlerken Sultan Hanım'ın işareti ile Ayşe ve Esha'da peşinden çıktı. Azra salondan çıkarak bir odanın kapısına gelip kulpuna uzandı titreyen elleri ile. Yavaşça indirdiği kapı kolunu iterek açılan kapıdan içeri girdi. Mehmet'in söylenerek kucağında taşıyıp yatağa bıraktığı an canlandı gözünde. Dudaklarına kondurduğu öpücük. Biraz ilerledi içeriye doğru Ayşe ve Esha arkasında biraz arkalarında Deniz ve Rüya vardı. Azra yatağın kenarına öylece oturdu ve boş, boş karşısına baktı. Sanki Mehmet hala oradaymış gibi. Göreve yetişmek için telaşla üzerini çıkarıyordu sanki. Yarım yamalak giydiği tişörtü,telaştan kemerini çözemeyişi hepsi aynıydı işte. Sanki hiç gitmemiş oradaydı kocası hâlâ aynı telaşlı hali. Ölüme yetişeme yeceğinden miydi o kadar telaş? Yaşlar bir,biri arkasına süzülüyordu gözlerinden ama ufacık bir ses bile çıkmıyordu ağzından. Şişmiş ve kızarmış gözleri ile dolaba çevirdi bakışlarını. Ayşe, Azra'nın haline endişelenirken yavaşca yanına yaklaşıp önünde diz çöktü.
" Canım." Sözlerinin gerisi gelmemişti diyecek hiç bir şey bulamıyordu. Ne diye bilirdiki böyle bir acı karşısında.Nasıl teselli edebilirdi. Çaresizce ellerini sıktı arkadaşının ve kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Diğer kızlarda yanına oturmuşlar hep birde ağlamaya başlamışlardı. Esha, Azra'nın gözyaşları ile ıslanıp yüzüne yapışan saçlarını çekerek kulağının arkasına sıkıştırdı. Azra tepkisizce hâlâ aynı noktaya bakarken Deniz neye baktığını merak ederek bakışlarını takip etti. Dolapta asılı duran Mehmed'in damatlığını fark edince yavaşca yerinden kalktı ve dolaba doğru ilerledi. Dolabın kapağında asılı olan damatlığı alarak ceketini çıkardı ve askıyı tekrar yerine astı. Azra'ya doğru ilerleyerek Ayşe'nin yanına diz çökerek yaşlı gözlerini karşısındaki kıza çevirdi. Azra'nın bakışları ellerinde tuttuğu ceketteydi. Titreyen elleri ile cekete uzandı ve Deniz'in elleri arasından usulca aldı. Elindeki cekete damlayan gözyaşı damlalarını sanki ona zarar vermek istemiyor gibi hafifçe silerek burnuna götürüp kokladı. Burnuna dolan kokuyla gözlerini sımsıkı kapatırken gece son kez kokusunu içine çektiği an geldi aklına. Rüya arkadaşının kolunu okşayarak titreyen sesi ile konuştu.
" Azra biraz dinlen istersen." Esha'da yatağın üzerinden kalkarken Rüya örtüyü açarak yatağı işaret etti.
" Hadi biraz uzan canım." Azra açılan yatağa baktı uzun bir süre. Daha sonra yavaşça kayarak başını yastığa koyup bacaklarını karnına doğru çekti. Elindeki ceketi skmaktan parmak boğlumları bembeyaz olurken burnuna yaklaştırarak gözlerini kapadı. Kızlar onun halini göz yaşları içinde izlerken Azra kısa bir süre sonra düzenli nefes alıp vermeye başlamıştı. Sessiz adımlarla odadan çıkan kızlar bahçeye çıkarak oturdular.
Nisa bahçenin sonundaki çardakta elindeki kameraya göz yaşları içinde bakarken dün gece Mehmet ve Azra'yı gizlice çektiği anları izliyordu. Etrafına bakınıp Azra'yı kucağına alışı ve hızla merdivenlerden çıkışı. Kamerayı kapatıp göz yaşlarını silerken yanına oturan kişiyi farketmesi ile o yöne döndü. Yüzüne değen parmaklarla karşısındaki kişiye sarılarak göz yaşları içinde konuştu.
" Ne yapacağız biz Fedai? Nasıl olacak şimdi? Nasıl toparlayacağız?" Akif göğsüne yaslanan kızın başına bir öpücük bırakarak söylendi.
" Bilmiyorum Nisa. İnan ilk defa hiç bir şey bilmiyorum. Ama anladığım tek şey hayatın çok kısa olduğu." Nisa geri çekilerek karşısındaki adamın gözlerine baktı acı ile. Ne diye bilirdiki hayat gerçekten kısaydı ve erteleyemeyecek kadar değerliydi zaman denilen kavram.
Cenazeyi alan arkadaşları cenaze aracına koyarak yola koyulmuşlardı. Kendi elleri ile al bayrağa kuşattığı tabuta baktı Yusuf. Sandı,şerfti ama kardeşi vardı o tabutun içinde. Canı ciğeri. Yumruklarını sıktı hırsla nasıl koyacaklardı onu toprağın altına. O toprağın altındayken onlar üstünde günlerini geçirecek ve zaman bir şekilde geçecek acısı hafifledikçe unutulacaktı belkide kardeşi. Başını salladı düşüncelerinden kurtulmak istercesine ve arabayı kullanan Kenan'a çevirdi bakışlarını.
" Kenan emin misiniz Azra ve Emine Nine'ye göstermemekte? Sonuçta onların kararı görmek isteyebilirler." Kenan bakışlarını yoldan ayırarak arkadaşına çevirdi.
" Ben bile bakamadım Yusuf! O kadar kötü durumdaki, bırakalımda Mehmet hep aynı Mehmet olarak kalsın onların anılarında. Zaten Câmiiye gidecek ve cenaze namazından sonrada mezarlığa." Bakışları tekrar yola dönerken sözlerinede devam etti.
" Keşke bende bakmasaydım çok kötü durumda,onun için eve götürüpte onlarada tekrar eziyet etmeyelim." Yusuf,Kenan'a hak verircesine başını salladı. Kendisi bile girip bakamamıştı. Yüreği dayanmamıştı. Onlar nasıl dayanacaktı ki?
Cenaze namazı kılınmış helallikler alınmış ve mezarlığa geçilmişti. Ali ve Ömer mezarın içine girerek Kenan ve Yusuf'un cenazeyi vermesini bekledi. Beyaz kefene sarılı arkadaşlarını Ali ve Ömer'e vermişler di. Cenazeyi yerleştiren arkadaşları mezardan çıkarken Yunus ise tahtalarla üzerini kapatarak ilk toprağını attı. Daha sonra hepsi sırayla atarken en son Selçuk Amir'de atmış ve kuran okuyan imamın duğasına amin demeye başlamışlardı. Defin işlerini bitiren erkekler taziyeleri kabul ederek eve dönmüşlerdi.
Emine Nine torununu göremeden gömüldüğüne kızsada Mehmet'in durumunu öğrenmesi ile fenalaşmıştı. Sakinleştirici yapılarak rahatlamasını sağladılar. Azra ise kocasının kokusu ile derin bir uykunun kollarında hiç bir şey den habersiz uyuyordu.
Günler bir birinin aynısı gibi hızla geçmiş bir hafta olmuştu. Aynı acı, aynı gözyaşı. Azra'nın hali artık herkesi korkutur olmuştu. Alınan kararla Emine Nine'yi de alıp evlere dönülecekti. Bu durum Emine Nine'ye usulünce anlatılmış o da anlayışla karşılamıştı. Nasıl karşılamasınki torunun emanetiydi Azra. Araçlara binerek yola koyuldular Azra sanki kalbinin yarısını burada bırakamıyormuş gibi hissederken yolun kenarındaki mezarlığa kaydı bakışları ve sesinin çıkmasını umarak konuştu.
"Ali dur!" Fakat durmayan araçla anlamıştıki sesi yeterince çıkmamıştı. Yutkundu bir kaç defa. Acıyan boğazını tutarak,akan gözyaşlarını silip tekrar denedi.
" Ali ne olursun dur!" Kendisine seslenen kızla daldığı düşüncelerden çıkan Ali ani bir frenle durarak bir haftadır konuşmayan kıza döndü şaşkınca. Ayşe,Emine Nine ve Sultan Hanım da Azra'ya şaşkınca bakarken Ali endişeli bir şekilde konuştu.
" Azra iyimisin? Bir şey mi istiyorsun?" Canından daha değerliydi artık karşısındaki kız. Bir dediğini iki ederse çekip vursunlardı Ali'yi. Kardeşinin canı,emanetinin yeterki yüzü gülsün eski haline dönsündü. Azra mezarlıktaki bakışlarını Ali'ye çevirerek gözünden damlayan yaşlarla yalvarırcasına baktı.
" Beni Mehmed'ime götür Ali!" Ali'nin bakışlarına acı yerleşirken, üzüntüyle omuzları çökmüştü. Azra önünde oturan adamın omzuna dokunarak boynunu büküp tekrar konuştu.
" Beni kocamın mezarına götür Ali!"
( Ağıttaki bazı dörtlükler alıntı, bazıları benim yazdığım dörtlüklerdir.)
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM...
~yitenumutlar~
|
0% |