Yeni Üyelik
35.
Bölüm

A-D-Bölüm-34

@yitenumutlar

 

 

Artık ne yapacağını şaşırmıştı adam. Nereye ellerini atsalar boş dönüyorlardı. Yer yarılmışta içine girmişti sanki karısı. Telefon görüşme lerinden de bir sonuç çıkmamıştı. Uykusuzluk,yorgunluk ve her an Leyla'la bebeklerin başına bir şey gelecek korkusu Yusuf'u bitirmişti. Çalan telefonuna bakarak arayan kişiyi görmesi ile son günlerde yaptığı gibi tekrar meşkule verdi. Bir de ailesine anlatamayacaktı olanları. Üstelik telefonu her açtığında Annesi ya Leyla'yı istiyordu,yada telefonunun neden kapalı olduğunu soruyordu. Gün geçtikçe şüphelerinin artmasına sebep olsa da, Annesi bile olsa telefonu meşkul etmek istemiyordu. Belki Leyla tekrar arar umuduyla kulağı hep telefondaydı. Cebine geri koyduğu telefonla artık karıncalanmaya başlayan gözlerine avuç içlerini bastırarak kafasını salladı.

 

"Bu böyle gitmez kardeşim. Biraz dinlenmen lazım." Kenan karşısında bitkin halde oturan adamın önüne kağıt bardaktaki kahveyi bırakarak yanına otururken sözlerine devam etti. " Bu halinlemi bulacaksın Leyla'yı? Kolunu kaldırmaya bile mecalin yok be!" Yusuf elini masaya vurarak öfkeyle bağırdı.

 

"Ne yapayım Kenan sen söyle? Doluya koyuyorum almıyor,boşa koyuyorum dolmuyor hadi sen söyle ne yapayım?" Oturduğu sandalyede arkadaşına doğru dönen Kenan acıyan bakışlarını arkadaşının yüzünde gezdirdi. Son günlerde iyice çöken adamın zayıflıktan ve yorgunluktan göz altlarında siyah halkalar oluşmuştu. Dağınık saçları ve uzayan sakalları ile alkol bağımlılarından farkı kalmamıştı. Bakışlarını gözlerine çevirerek sakince konuştu.

 

"Yusuf bir kaç saat olsun uyuman lazım bir yerlerde yığılıp kalmak mı istiyorsun?" Başını olumsuz anlamda sallayarak sinirle sözlerine devam etti. " Yemiyorsun,içmiyorsun bu şekilde fazla devam edemezsin. Muhakkak vücudun bir noktadan sonra iflas eder. Bari verdiğim vitaminleri al." Öfkeyle sandalyeden kalkan adam Kenan'a bakarak buğazını gösterip bağarmaya başladı.

 

"Geçmiyor anlıyor musun? Yediğim,içtiğim hiç bir şey boğazımdan geçmiyor." Hastane kafeterya sındakiler ürkerek Yusuf'a bakarken o kimseyi umursamadan sözlerine devam etti. " Uyuyamıyorum Kenan! Ne zaman gözlerimi kapasam o lanet kabus gözlerimin önüne geliyor. Leyla ve bebekler ne halde bilmeden nasıl normal bir şekilde hayatıma devam ederim." Kenan arkadaşının durumunun böyle giderse dahada kötüye gideceğini düşünerek olumlu anlamda başını salladı ve ayağa kalkarak arkadaşına yaklaşıp omzuna vurarak konuştu.

 

"Haklısın kardeşim bizde senin ve Leyla'nın iyiliğini düşünüyoruz o yüzden böyle konuşuyoruz kusura bakma." Yusuf sakince başını sallarken kenan kolundan tutarak eliyle koridoru işaret etti.

 

"Hadi gel,önce şu ağrı kesici iğneyi yapalım daha sonra birlikte geçeriz bu gün emniyete." İkili Koridorda ilerleyip asansöre bindiler ve Kenan'ın odasının olduğu katta inerek odaya doğru yürümeye başladılar. Odaya giren Yusuf'a muayene sedyesini işaret eden Kenan daha önceden hazırladığı ilaçları enjektöre çekerek Yusuf'un yanına gitti.

 

"İki gün geçti Kenan. Sesini duyduğum günden bu yana koskoca iki gün. Yarın tam bir hafta olacak ve biz hâlâ ulaşamadık Leyla'ya." Kenan enjektörün içindeki sıvıyı Yusuf'un damarına boşaltarak konuştu.

 

"Bulunacak kardeşim. Leyla'ya ve bebeklerine sağ salim kavuşacaksın." Enjektörü çöpe atan Kenan arkasını geri döndüğünde Yusuf'un kalkmak için hareket lendiğini görünce yaklaşarak kolundan tuttu.

 

"Biraz otur. Beraber çıkarız. İncelemem gereken bir dosya var." Arkadaşının sözleri ile tekrar hareketlenen Yusuf bir taraftanda Kenan'a cevap veriyordu.

 

"Ben çıkayım senin işin uzun sürer şimdi. İşin bitince gelirsin emniyete." Kenan bu defa omzuna bastırarak tekrar oturmasını sağladığı adama inatla cevap verdi.

 

"Yok merak etme bir kaç imza falan fazla uzun sürmez en fazla yirmi dakika." Yusuf sıkıntıyla başını sallarken Kenan'da masasına geçerek bir dosya açtı ve inceliyor muşcasına göz gezdirmeye başladı.

 

Birkaç dakika sonra Yusuf'un göz kapakları iyice ağarlaşırken,bedeninin de bir uyuşukluğa doğru çekildiğini hissediyordu. Aklına gelen şeyle kaşları çatılırken bakışlarını Kenan'a çevirerek şüpheyle konuştu.

 

"Ne vardı lan o iğnenin içinde?" Kenan arkadaşına dönerek üzgün bir şekilde baktı ve oturduğu sandalyeden kalkarak Yusuf'a doğru yaklaşırken cevap verdi.

 

"Kusura bakma kardeşim ama mecburdum. Sadece biraz dinlenmen için sakinleştirici yaptım." Yavaş, yavaş gözleri kapanmaya başlayan arkadaşını sedyeye yatırarak üzerine bir örtü örttü. Yusuf uykuya dalarken mırıldanarak bir küfür edince Kenan'ın yüzünde hafiften bir gülümseme oluştu. Koluna uzanarak damar yolu açıp,içine bir kaç ilaç enjekte ettiği serumu, Yusuf'un koluna bağlayan adam masasının başına dönerek telefonunu aldı ve diğerlerine haber verdi.

 

Kenandan gelen mesajla hazırlanan adam dış kapının önüne gelerek karısına seslendi.

 

"Ben çıkıyorum bitanem." Bir süre ses gelmesini bekleyen adam gelen cevapla kalakalmıştı.

 

"Güle,güle." Karısı son bir haftadır çok değişmişti. Önceden olsa peşinden ayrılmaz,uğurlarken öpücüklere boğardı. Giyimine, kuşamına karışır attığı her adımın hesabını sorardı. Son günlerde aşırı ilgisiz ve uzak davranıyordu kendisine. Yaklaşmak istediğinde kaçıyor,küçücük bir temasında bile homurdanıyordu. Sebebini düşündü. Evet son günlerde ihmal etmişti karısını ama ortada önemli bir durum varken Deniz bunu ilgisizlik olarak algılayacak bir kadın değildi. Aklındaki düşüncelerle mutfağa doğru ilerledi ve kahvaltı masasını toplayan karısını izlemeye başladı. Tabakları makinaya yerleştiren kadın bulaşık olan elinin tersi ile gözlerini silince Yunus iyice şüphelenir olmuştu karısından.

 

"Deniz!" Aniden gelen sesle kapıya doğru dönen kadın korkudan yerinde zıplarken hazırda bekleyen gözyaşlarını serbest bırakarak bağırdı.

 

"Neden sessizce yaklaşı yorsun sanki? Beni korkudan öldürmek mi amacın?" Yunus endişe ile,korkan karısına yaklaşarak kollarının arasına alıp yüzüne öpücükler kondurarak sessizce fıldadı.

 

"Özür dilerim bitanem korkutmak istememiştim. Ben sadece..." Kocasının kollarından sıyrılan kadın göz yaşları içinde bağırdı.

 

"Sen sadece ne Yunus?" Karşısındaki adamın şaşkın bakışları altında sözlerine devam etti. " Boğuyorsun beni anlıyor musun? Bu ilgin, alakan bunaltmaya başladı beni artık." Yunus'un mavi gözleri fırtınalı bir deniz gibi öfkeyle çalkalanırken sinirle dişlerinin arasından tısladı.

 

" Ne diyorsun sen Deniz!?" İşeret parmağı ile kendini gösteren adam sözlerine devam etti. " Benim ilgim alakam boğuyor seni öyle mi?" Hayal kırıklığı ile başını olumsuz anlamda salladı. Karşısındaki kadın onun karısı olamazdı. Deniz kokulu sevdiği böyle konuşmazdıki. Geçirdikleri zor zamanlarda bile böyle kırıcı konuşmamıştı karısı. Elini kaldırarak karısının saçlarına uzattı. Deniz kocasının hareketi ile bir adım uzaklaşırken adam tekrar konuştu.

 

"Son günlerin stresi sıkıntısı seni bu hale getirdi. Yoksa seven bir kadının söyleyeceği şeyler değil bunlar. Üstelik benim Deniz'imin söyleyeceği şeyler hiç değil." Kadın yüzüne yerleştirdiği alaylı ifade ile yaşlarla parlayan gözlerini kocasına çevirdi ve titreyen sesi ile konuştu.

 

"Bak kendi ağzınla söylüyorsun Yunus seven kadın söylemez diyorsun." Karısının sözlerine anlam veremeyen adamın kaşları gittikçe çatılmaya başlamıştı. " Soğudum senden Yunus!" Karısının sözleri üzerinde şok etkisi yaratırken Deniz acımasızca sözlerine devam etti. "İlgin,alakan en önemlisi annenin bana karşı olan tavrı senden soğumama neden oldu." Söylediklerini onaylamak istercesine öfkeyle başını sallayıp kesin bir şekilde tekrar konuştu. "Boşanalım!" Deniz'in son sözü Yunus'un kulaklarında yankılanırken karısı gözlerinden akan yaşla konuşmaya devam etti. " Boşanınca Annen'in istediği gibi bir kızla evlenirsin,seni ger..." Küçük bir duraksamanın ardından sözlerine devam etti. " Seni gerçekten seven, annenin o çok istediği torunları verebilecek olan bir kadınla. Çünkü ben sevmediğim bir adam dan çocuk yapa..."

 

"Yeter! Kes artık!" Yunus boğazı yırtılırcasına bağırdı. Yüzü sinirden kırmızıya dönerken öfkeyle aldığı nefeslerle göğsü hızla inip kalkıyordu. Ateş saçan mavi bakışları yaşlarla dolunca isyan edercesine tekrar bağırdı.

 

"Yeter! Sus artık sus!" Elini öfkeyle mutfak kapısının camına geçiren adam karısının çığlıklarına aldırmadan kana bulanan elini Deniz'e doğru kaldırdı. Son anda kendini firenleyerek kaldırdığı kana bulanmış elini yumruk yaparak hayal kırıklığı ile başını olumsuz anlamda salladı. Deniz kocasının elinden akan kanları görünce hızla yaklaşarak göz yaşları içinde eline uzandı.

 

"Yunus! Neden böyle bir şey yaptın?" Telaşla çekmeceden aldığı havluyu kocasının eline uzanarak sarmak isteyince Yunus yaşlarla dolu gözlerini karısının ıslak gözlerine çevirerek homurdandı.

 

"Beni sevmeyen bir kadının yardımına ihtiyacım yok!" Deniz başını olumsuz anlamda sallayıp ağlayarak tekrar kocasının eline doğru bir hamle yaptı ve elini tuttuğu adamın aşık olduğu o mavi gözlerine pişmanlıkla bakarak fısıldadı.

 

"Yunus lütfen! Çok kötü görünüyor." Hızla bastırdığı havluyu sararken Yunus elini karısının avuçları arasından kurtararak sertçe konuştu.

 

"Bırak istemiyorum senin yardımını." Ağlayan karısının gözlerine bakarak sözlerine devam etti. " Şimdi gidiyorum eve döndüğümde bu meseleyi tekrar konuşacağız. Ümit ediyorum ki son zamanlarda yaşadığımız stres seni bu hale getirmiş olsun!" Hırsla arkasını dönerek mutfaktan çıktı ve gözden kayboldu. Çarpan kapı sesi ile Deniz halsiz bedenini sandalyeye bırakırken Yunus'ta öfkeli bir şekilde aracına binerek kulakları tırmalayan bir sesle park yerinden ayrıldı.

 

Hastaneye geldiğinde Kenan'ın odasına doğru ilerleyen adam aniden önüne fırlayarak kendine çarpan çocuğu düşürmemek için güçlükle tuttu. Çocuk nefes,nefese elindeki elma şekeri ile siyaha yakın gözlerini kendisine çevirerek kırpıştırdı ve heyecanla konuşmaya başladı.

 

"Çabuk!çabuk arkana sakla beni Amca!" Çocuğun heyecanla konuşmasına gülümseyen adam onun boyuna inmek için eğildi ve gülümseyerek konuştu."Dur bakalım evlat kimden kaçıyorsun böyle?" Çocuğun heyecanla parlayan gözlerine bakan adam arkasına geçip saklandığını görünce konuşmak için arkasına dönerken çocuk küçük elini Yunus'un yüzüne koyarak önüne doğru ittirdi.

 

"Bakma bana. Şimdi gelirde beni görürse elma şekerini aldığım için canıma okur." Yunus'un bakışları koridorun diğer ucundaki ağzında maskeyle kızgın bakışlar atan küçük kızı görünce yana doğru kaydı ve arkasındaki çocuğa sessizce fısıldadı.

 

"Hey! Adamım bu küçük kızdan mı saklanıyorsun?" Çocuk Yunus'un omzunun üzerinden hafifçe başını çıkararak sinirle ayaklarını yere vurarak giden kızın arkasından baktı ve yavaşça Yunus'un önüne tekrar geçerek başını salladı.

 

"Çok güzel değil mi?" Bakışlarını tekrar kızın gittiği yöne çevirerek iç çekti. " Bir de aşkıma karşılık verse." Yunus çocuğun sözleriyle ufak bir kahkaha atarak başını okşadı.

 

"Bence aşk denilen şeye şimdiden bu kadar heves etme ufaklık." Çocuk iri gözlerini kırpıştırarak elindeki elma şekerinden bir ısırık aldı ve Yunus'a doğru uzatarak yaşından beklenmeyecek bir büyüklükte konuştu.

 

"Bence aşk güzel bir şey. Tıpkı bu Elma şekeri gibi." Yunus bir çocuğa bir elindeki şekere bakıp düşünceli bir şekilde başını salladı.

 

"Bak o doğru işte. Çünkü aşkta elma şekeri gibidir. Yersin,yersin ama elinde sadece kazığı kalır." Çocuk anlam veremeyen bakışlarla Yunus'a bakarken arkadan gelen sesle tekrar kaçmaya başladı. Giden çocuğun arkasından gülümseyerek bakan adam isminin seslenilmesi ile çöktüğü yerden kalkıp arkasına döndü.

 

"Yunus Bey!" Karşısında Leyla'nın doktorunu gören adam yüzüne yerleştirmeye çalıştığı tebessümle karşılık verdi adama. Ne de olsa artık karısınında doktoru sayılırdı. Tabi hâlâ bir karısı varsa. Düşüncelerinden sıyrılarak karşısındaki adama cevap verdi.

 

"Buyrun Rüzgar Bey." Adam sıkıntılı bir şekilde başını kaşıyarak muzipçe baktı.

 

"Ya aslında şu bey lafını aradan kaldırsak ben pek hoşlanmıyorumda." Yunus adamın samimi tavrı karşısında olumlu anlamda başını sallayarak adamın sözlerini onaylayınca doktor tekrar konuşmaya başladı.

 

"Geçen Cuma günü Deniz Hanım yanımdaydı. Zaten ilk muayene içinde beraber gelmiştiniz." Yunus adamın sözlerini onaylarcasına başını sallarken bir taraftanda Cuma gününü düşünüyordu. Leyla'nın kaybolduğu ve karısının eve geç geldiği gündü o gün. Sağlam elini alnına vurarak kendi,kendine mırıldandı.

 

"Tabiya o gün randevusu vardı seninle. Ben nasıl unuttum." Karşısındaki adamın anlayışlı bakışları ile tekrar konuştu.

 

"Durumları biliyorsun Leyla kayıp ve Deniz'in randevusunun olduğu gün kaybolunca ben telaştan tamamen unutmuşum." Adam hafifçe başını sallarken alnına dökülen bukleli saçlarını eliyle geriye doğru attırarak konuştu.

 

"Biliyorum durumları. Ama benim merak ettiğim Deniz. O gün perişan halde ayrıldı odamdan. Tahlil sonuçları resmen yıkılmasına sebep oldu." Yunus'un kaşları işittiği sözlerle çatılırken karşısındaki adama şüphe ile baktı.

 

"Ne tahlili ne sonucu? Sen neyden bahsediyorsun Rüzgar?" Doktorun kaşları da hızla çatılırken bakışları tıpkı Yunus'un ki gibi şüphe ile kısıldı.

 

"Deniz tahlil sonuçlarına göre Anne olamayacağını söylemedi mi sana?" Yunus işittikleri ile yerinde sendelerken Rüzgar hızla adamın koluna yapıştı ve o anda Yunus'un kana bulanmış elini farketti. Telaşla Yunus'un kolunun altına girerek önlerindeki kapıya doğru bağırarak yürüdü.

 

"Kenaaan!" Dışardan adının seslenildiğini duyan adam Ali ve Ömer'in neler oluyor bakışlarına karşı dudaklarını büktü ve yerinden kalkarak kapıya doğru yürüdü. Açtığı kapıyla karşısında Rüzgar'ı ve yarı baygın bir biçimde Yunus'u görmeyi beklemeyen adam şaşkın bakışlarının altında hafif yüksek bir sesle konuştu.

 

"Yunus lan! Ne bu halin?" Rüzgar, Yunus'a cevap hakkı tanımadan hemen araya girerek olanları anlatmaya başladı.

 

"Ben Yunus'a çocuk sahibi olamayacaklarını açıklamaya çalışırken o birden fenalaştı." Kolunun altına girdiği adamı diğerlerininde yardımıyla sandalyeye oturttu ve ellerini beline koyup derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.

 

"Ben önce söylediğim şeyden etkilendi sandım daha sonra elini farkettim." Eliyle Yunus'un elini işaret etti. "Galiba biraz kan kaybettiği için halsiz düştü. Üstüne son günlerdeki stres ve yorgunlukta eklenince." Kenan ve diğerleri tekrar Yunus'a dönerken Kenan arkadaşının yaralı eline uzandı ve sıkıca sardığı havluyu açınca ağzından bir küfür firar etti.

 

Bakışlarını Rüzgara çevirerek telaşla konuşmaya başladı.

 

" Rüzgar, acilden malzeme yollasınlar buraya. Yarası derin,temizleyip dikiş atmamız lazım." Rüzgar başını sallayarak odadan ayrılırken Kenan öfkeyle homurdandı.

 

"Lan birinizde normal gelin arkadaş!" Ömer sandalyedeki arkadaşının bitkin yüzüne bakarak mırıldandı.

 

"Nasıl oldu acaba?" konuşulanları yüzündeki sinir bozucu bir gülüşle dinleyen Yunus sırıtarak homurdandı.

 

"Denizle kavga ettik. Boşanmak isteyince bende kendimi kaybederek kapının camına geçirdim elimi." Yunus'un anlattıkları ile ikinci bir şok dalgası yaşayan erkekler şaşkınlıkla bir birine baktı. Ali eğildiği yerden doğrularak arkadaşlarına baktı ve sıkıntıyla başını kaşıdı.

 

"Ben en iyisi meyve suyu falan alayım da şuna içirelim kendine gelsin biraz." Anlamayan bakışlarla hâlâ sırıtan Yunus'a bakarak sabır dilercesine başını çevirdi. "Belki o zaman ne bok yediğini adam akıllı anlatırda bizde anlarız." Kapıyı açan adam karşısında Rüzgar ve bir hemşireyi görmesi ile geri çekilerek yol verdi. Hemşirenin beğeni dolu bakışlarını umursamadan kapıdan çıkıp asansöre doğru ilerledi.

 

Boş bakışlarla elini saran arkadaşına bakan Yunus homurdanarak geri çekmeye çalıştı.

 

"Yeter Kenan! Mısır mumyalarına çevirdin beni." Sargı bezini hafif sıktıran adam arkadaşının acıyla inlemesi ile ters bakışlarını çevirdi.

 

"Bir iki santim daha derin kesilseydi sen o zaman görürdün mumyayı falan. Ameliyat olmadan kurtulamazdın."Yunus omuzlarını silkerek bardağındaki vişne suyunu içti ve mavi bakışlarını masanın ucuna oturmuş bir şekilde kendilerini izleyen adama çevirerek sakince sordu.

 

"Rüzgar sen şimdi şu yarım kalan mevzuyu anlat bakalım. Biz neden çocuk sahibi olamıyoruz?" Karşısındaki adamın iyi olup, olmadığını tartar gibi bir süre bakan adam Yunus'un bakışlarında ki ısrarcılıkla, Deniz'in yaptırdığı tahlillerden sonuçlara kadar hiç bir ayrıntıyı atlamadan anlattı.

 

"İşte böyle. Ben çocuk sahibi olmanız imkansız demedim. Ama imkansızı başarmak kadar zor dedim. Yani kısacası Deniz'in anne olma ihtimali yüzde birlik ve ya ikilik bir durum." Yunus içinde kopan fırtınaları belli etmek istemesede mavi gözlerinden bir kitap misali hissettiği şeyler açıkça okunuyordu. Ömer arkadaşının omzuna elini koyarak hafifçe sıktı.

 

"Üzme kendini kardeşim. Her şeyin bir çaresi vardır. Olmadı Yurtdışında denersiniz şansınızı." Yunus sanki Ömer'in sözlerini duymuyormuş gibi aklındaki düşüncelerle başını olumsuz anlamda sallayarak mırıldandı.

 

"Bunun için,bu yüzden boşanmak istiyor benden." Oturduğu sandalyeden başının dönmesine aldırmadan aniden kalktı ve odada dolanmaya başladı. Kenan oturması için ısrar etsede onu dinlemiyordu.

 

"Yunus şuraya otur beraber çözüm üretelim. Niye hallolacak bir sorun yüzünden boşanmaya kalktı bu kız? İllaki bir sebebi vardır." Arkadaşının söylediği sözlerle, yayla evindeki ilk birliktelik lerinden, bu sabah ki olaya kadar film şeridi gibi yaşadıkları geçti gözünün önünden. Deniz böyle bir şey yapmazdı. İlk gecelerinde bile annesinin bebek ve kuma lafına kırılan karısı nasıl başka biriyle evlenmesini önerirdiki. Birden farkettiği ayrıntı ile dişlerinin arasından tısladı.

 

"Anne!" Mavi gözlerine korkutucu bir karanlık çöreklenirken Kenan'a dönerek sedyede yatan Yusıf'u işaret etti.

 

"Ne zaman uyanır?" Kenan'ın bakışlarıda Yusuf'a kayınca çatılan kaşları ile arkadaşının sorusuna cevap verdi.

 

"İki,üç saate uyanır. Niye sordun ki?" Yunus anladım dercesine başını sallayıp konuşarak kapıya doğru yöneldi.

 

"Yusuf uyanmadan dönerim. Benim Deniz'le konuşmam lazım." Buruk bir gülümseme ile arkadaşlarına bakarak kapıyı açtı. " Galiba annemin sözleri karımın benden vazgeçmesine neden olan." Ali öne doğru atılarak Yunus'a seslendi.

 

"Ben götüreyim seni kardeşim. Bu halde arabayı nasıl kullanacaksın? Yunus,Ali'nin teklifini kabul etmeyerek hızla odadan ayrıldı.

 

Burnuna dolan çiçek kokuları ile gözlerini aralamaya çalıştı kadın. Fakat ağlamaktan şişen gözlerini açması sandığı kadar kolay olmamıştı. Bakışları yastığının üzerinde duran koca bir buket kır çiçeğine kayınca acıyla gülümsedi. Daha sonra belinde hissettiği elle korkudan irkilerek hızla arkasını döndü ve karşısında kocasını görmesi ile rahat bir nefes verdi. Bir haftadır ondan uzak durmaya çabalayan kadın özlemle baktı kocasına. Dokunmak istiyordu fakat bir haftalık mücadelesini ve direncini kaybetmek istemiyordu. Bakışları kocasının gözleri ile buluşurken, kızarmış ve hafif şişmiş gözleri dikkatini çekti. Yağmurlu bir gök yüzünü anımsatıyordu bu defa gözleri. Islak ve lacivertimsi.

 

Karısına doğru uzanarak şişmiş gözlerinde dolandırdı parmaklarını ve acı çeker gibi fısıltıyla konuştu.

 

"Nasıl yaptın bunu bize? Nasıl kıydın ikimize? Biz ikiyken bir olmadık mı seninle Deniz? Öğrenmeyeceğimi mi sandın?" Deniz'in gözlerinden yaşlar tekrar süzülürken Yunus'unda gözleri dolmuştu.

 

"Bende istiyorum baba olmayı ama bir başka kadınla tatmak istemiyorum bu duyguyu. Benim,her şeyim sensin. Gözümü senle açtım ben.Aksini nasıl düşünür de bana başka bir kadını layık görürsün?" Karısının akan göz yaşlarını eliyle silerken parmaklarını yüzüne indirip hafifçe okşadı.

 

"Deniz'im. Asi karım. Eğer benim hiç bir zaman çocuğum olmayacağını öğrenseydin benden vazgeçer miydin?" Deniz'de kocasının gözünden akan damlalara uzanarak olumsuz anlamda başını salladı ve kesin bir dille red etti.

 

"Asla!Asla öyle bir şey yapmazdım. Senin mutluluğun benim için her şeyden önemli Yunus! Sen mutlu ol babalık duygusunu tat diye istedim ayrılmayı." Parmaklarını karısının aşık olduğu gece kadar karanlık saçlarına daldırırken yüzü acı içinde kasıldı.

 

"Sen olmadan ben nasıl mutlu olurum kadın!? Beni ne hale getirdiğinin farkındamısın? Çokmu istiyorsun bana bir bebek vermeyi?" Deniz göz yaşları içinde başını salladı ve çaresizce fısıldadı.

 

"Ama veremem. Ben hiç bir zaman sana bir bebek veremem Yunus!" Adam karısını kendine çekerek alnına küçük bir öpücük bırakıp ıslak mavi gözleri ile gülümsedi.

 

"Verirsin Denizim." Karısının hayata küsmüş gibi bakan gözlerine öpücükler kondurarak sözlerine devam etti. " Hemde öyle bir verirsinki,belki bulantın olmaz, belki karnında can bulmaz, belki ilk tekmesini hissedemezsin,belki emziremezsin ama o çok istediğim baba olma duygusunu bana tattırabilirsin."Karısının gözleri şaşkınlıkla açılırken buruk bir gülümseme ile bakan adam elini karısının karnına koyarak mırıldandı.

 

"Buranda taşıyamadığın büyütemediğin sevgiyi" Elini karısının kalbine götürerek üzerine bastırdı. " Buranda taşır büyütürsün güzelim." Islak bakışları kararırken keskin bir tonla tekrar konuştu.

 

"Bir daha boşanma kelimesini duymak istemiyorum Deniz. Gerekirse yurtdışına gider orada tedavi olur şansımızı deneriz. O da olmadı evlatlık alırız güzelim. Ama bir daha asla böyle bir kelime duymayacağım ağzından tamam mı?" Karısının yüzünü avuçları arasına alan adam sorusunun cevabı için ısrarla gözlerine bakınca Deniz de göz yaşları içinde başını sallayarak mırıldandı.

 

"Ama annen bizim evlatlık almamızdan hoşlanmaya bilir. Seni üzmesini istemiyorum Yunus." Adam karısının dudaklarına kapanıp şehvetten uzak bir şekilde öperken Deniz bu öpücüğün hissettirdiği değişik duygular karşısında karşılık verememiş Yunus ise hafifçe geri çekilerek karısının üzünde aşk dolu bakışlarını gezdirdi.

 

"Anne mi boş ver şimdi. Annem beni üzemez ama sen üzüyorsun. Hala seni bıraka bileceğimi mi düşünüyorsun da dokunuşlarıma karşılık vermiyorsun? " Deniz olumsuz anlamda başını sallayarak gülümsedi.

 

"Hayır! Aksine biraz önceki dudaklarının teması ile beni asla bırakmayacağını hissettirdin."

 

Kocasının gözlerindeki kırgınlık canını yakarken içini büyük bir pişmanlık kapladı. Nasıl canını yakabilmişti? Nasıl bıraka bileceğini düşünmüştü? Sanki bu kararı alırken duran kalbi kocasının küçük teması ile tekrar atmaya başlamış, boğulurken birden suyun yüzüne çekilen bir insanın aldığı ilk nefes gibi içini yakmıştı. Ne olursa olsun mücadele edecekti. Aldığı kararla gülümseyen kadın muzipçe sözlerine devam etti.

 

"Sensiz nefes alamayacağımı göstermek ister gibiydi niyetin." Yunus küçük bir kıkırtıyla yerinde doğrulmaya çalışırken dudaklarından çıkan inleme ile deniz telaşla doğrulup kocasına baktı. Sarılı eli ve üzerine sızan kan lekesini görünce sabah olanlar aklına geldi ve pişmanlıkla kocasının mavi gözlerine baktı.

 

"Özür dilerim Yunus . Özür dilerim. Hepsi benim yüzümden oldu. " Adamın yaralı eline uzanarak avuçları arasına aldı ve üzerine küçük bir öpücük bırakarak acı ile fısıldadı. "Çok acıyormu?" Yunus karısının çenesinden tutarak eğik olan başını kaldırdı ve bakışlarını birleştirdi.

 

"Kalbim de açtığın yara elimde kinden daha derindi ve acısı daha büyüktü inan bana. " Sözleriyle karsının gözlerinden yaşlar süzülürken, uzanıp onu göğsüne çekti ve saçlarını okşayıp muzipçe mırıldandı.

 

"Ama tabi bir tedavisi var bu yaraların." Karısı başını kaldırıpta gözleri birleşince çapkınca bir göz kırpışla sırıttı.

" Mesela seninde bensiz nefes alamayacağını kanıtlayan bir öpücük vermen gibi ya da."Kolunu kaldırarak saatine bakan adam gördüğü rakamlardan memmun bir şekilde karısına doğru eğilirken fısıldadı. " Daha zamanımız olduğuna göre kalbi kırılan bir kocanın gönlü nasıl alınır bana onu uygulamalı olarak gösterebilirsin belki. "Deniz kocasının sözleri ile kıkırdarken adam karısının üzerindekileri çıkartmaya başlamıştı bile.

 

Gözlerini açtığında beyaz bir tavanla karşılaşan adam bir süre nerede olduğunu düşündü. Hatırladığı son şey Kenan'ın koluna yaptığı iğneydi. Hızla yattığı yerden doğrularak kolundaki acıyı umursamadan etrafında bakışlarını gezdirdi. Sandalyelerin üzerinde uyuyakalan arkadaşlarını görmesi ile içindeki öfke pişmanlığa dönüşürken kolundaki seumu çıkararak yavaşça sedyeden indi. Sessizce kapıya doğru yaklaşan adam onları uyandırmadan bir an önce emniyete gidip karısı hakkında bilgi almak istiyordu. Bakışlarını tekrar arkadaşlarına çevireren Yusuf onları da burada perişan ettiği için kendisine kızıyordu. Yavaşça indirdiği kapı koluyla arkasından seslenilmesi bir oldu.

 

"Bir yeremi gidiyordun Aslanım?" Yusuf yavaşça arkasını dönerek Ali'ye baktı. Ayaklarını masanın üzerine uzatmış kollarını göğsünde birleştirerek derin bir ukuda gibi görünen adamı, hiç bir ses çıkarmadığı halde nasıl olmuştu da uyarmayı başarmıştı acaba? Elleri ile yüzünü sıvazlayan Ali yerinden kalkarak bir kaç adımda Yusuf'a yaklaşıp saati gösterdi.

 

"Saat gecenin dördü. Bu saatte nereye?" Yusuf saatine bakarak yüzünü buruşturdu ve sertçe söylendi.

 

"Bu kadar saat siz,beni burada nasıl tutarsınız lan?" Arkadan sesindeki muzip tınıyla birisi daha konuştu.

 

"Tabiki uyutarak tuttuk koçum." Yusuf,Ali'nin omzunun üzerinden arkadaşına bakarak homurdandı.

 

"İyi bok yedin Kenan!" Diğerleride seslere uyanınca Yusuf sıkıntıyla arkadaşlarına baktı.

 

"Siz niye evinize gitmiyor sunuz anlamıyorum ki? Kaç gündür helak oldunuz bizim yüzümüzden." Gözleri, Ali ve Ömeri bulunca üzgün bir şekilde bakışlarını kaçırdı.

"Hele size ne demeli. Bilmem farkında mısınız ama karılarınız hamile acil bir durum olsa ne olacak?" Ali karşısındaki adamın omzuna elini koyarak sıktı.

 

"Merak etme sen Akif ve Talha gece gündüz nöbette. Üstelik Elif tekrar geldi yardımcı oluyor onlara. Gözümüz arkada değil yani." Dili böyle söylesede aslında ikisininde aklı hep evde kalıyordu. Bir aksilik çıkmasın diye dua ediyordu ikiside. Konuşmanın uzayacağını anlayan Yunus araya girdi.

 

"Hadi madem bir şeyler atıştıralımda öyle geçelim emniyete bakalım durumlar ne?" Eliyle kapıyı işaret edince Yusuf'un kaşları çatıldı ve merakla sordu.

 

"Ne oldu lan senin eline?" Yunus arkadaşının sorusunu umursamadan kapıyı açıp dışarı çıkarken Ömer sırıtarak konuştu.

 

"Deniz'den gelen lodos çarpmış." Arkadaşları kıkırdarken Yunus,Ömer'in soğuk espirisine ters bakışları eşliğinde ağzını tuhaf bir şekilde oynatıp homurdandı.

 

"Gülmekten karnım ağrıdı Hintli azgın kobra. Taşın lan benim üstümden! Dinlemek istemiyorum senin yatak gıcırtılarını!"

 

Yunus'un çocuk gibi huysuz lanmasına gülüşen erkekler biraz da Yusuf'a moral olsun diye her şeyi şakaya vuruyorlardı.

 

"Kenan! Şuna bi ilaç yok mu vere bileceğin kardeşim? Böyle mavi olan içtiğin zaman yerinde durdurmayan. Baksana benim mahremime takmış adam kafayı." Yunus sahte bir öfkeyle arkasına dönerek Ömer'e doğru alayla konuştu.

 

"Lan şimdi anladım azgınlığının sebebini. Demek viagra kullanıyorsun." Kaşlarını kaldırıp cıklayarak Ömer'in bozulan suratına aldırmadan tekrar konuştu. "Yok lan bana lazım değil hap falan. Sen kullanmana devam et kardeşim." Yüzü nü alaylı bir tebessüm kaplayınca sinsice gözleri parladı." Ben doğal yolları tercih ederim. Milli gururumuz fındık dururken hapta nesiymiş?" Didişerek kafeteryaya doğru inen beş adam birer bardak çay alarak masaya oturdu.

 

Pencereden dışarıyı izleyen kadın karnındaki sancının artması ile endişeleniyordu. Açılan kapıyla ürkek bakışlarını o yöne çevirince karşısında iki gün önce kocası ile konuşmasını sağlayan adamı gördü. Kendisine doğru sessizce yaklaşan adam arka cebinden tuhaf bir bıçak çıkararak uzattı. Korkuyla geri çekilen kıza biraz daha yaklaşan adam sessizce konuştu.

 

"Bak şimdi beni iyi dinle. Buraya birazdan bir baskın yapılacak." Leyla'nın gözleri irice açılırken adam bıçağın üzerindeki düğmeye basarak ürkütücü bir şekilde açılmasına sebep oldu.

 

Sıkıntı ile bekleyen adamlar Selçuk Amir'in kendilerine doğru gülümseyerek yaklaştığını görünce bir ümit hepside ayağa kalktı. Adam hızla Yusuf'a yaklaşarak koluna vurarak konuşmaya başladı.

 

"Gözün aydın oğlum karını bulduk." Yusuf heyecandan konuşamazken Yunus hemen araya girdi.

 

"Nasıl? Nerede bulundu? Durumu nasıl peki?" orta yaşlı adam üzerine geçirdiği çelik yeleğin kemerlerini sıktırırken heyecanla anlattı.

 

"Bir ihbar var. Hemde bayağı sağlam bir kaynaktan." Bakışları genç adamların üzerinde gezerken umutla fısıldadı. " Eğer her şey yolunda giderse bu gün bayram günü olacak.Sizde her şeyin yolunda gitmesi için dua edin ve sabırla bekleyin." Yusuf'un yüzü öfkeyle gerilirken arkasını dönen adamın koluna yapışıp sertçe konuştu.

 

"Bende geleceğim!" Karşısındaki adam kendisinin kiler kadar sert olan bakışlarını diğerlerinin de üzerinde gezdirerek homurdandı.

 

"Olmaz! Sizin gelmeniz tehlikeli. Başımı mı yakacaksınız lan?" Karşısındaki adamların homurdanarak itiraz etmeleri ile adam sıkıntı ile düşünmeye başladı. Bakışlarını hepsinin üzerinde tek,tek gezdirip bir den gülümsedi.

 

"Gelin ulan keratalar!" İşaret parmağını uyarırcasına salladı. "Ama operasyon bitipte, benim işaretimi görene kadar araçlardan inmayeceksiniz! Ayrıca üzerinize çelik yelek giyeceksiniz." Kaşları çatılarak kendine bakan adamlara sıkıntılı bir şekilde baktı ve tabancasını beline yerleştirirken sözlerinin devamını getirdi. " Çünkü operasyon büyük sadece Leyla değil görevimiz. Erdinç'e yardım eden ünlü bir mafya adamı." Bakışlarını bir birine çeviren adamlar işlerin bu kadar karışık olduğunu tahmin etmemişlerdi. "Bana kalırsa sizi hiç bulaştırmam ama yerinizde durmayacağınızı bildiğim için gelmenize izin veriyorum sakın söylediklerimi unutmayın." Sözleri biten adam bir polis memuruna seslenerek beş çelik yelek istedi.

 

Yusuf'un endişeli bakışları arkadaşlarına dönerken üzgünce konuştu.

 

"Siz gelmeyin bence. Birde siz tehlikeye atmayın kendinizi." Ali çattığı kaşları ile ateş saçan bakışlarını Yusuf'a çevirerek homurdandı.

 

"Yemin ediyorum seni şurada evire çevire döverim Yusuf! Lan seni yanlız bırakacak kadar korkakmı belledin bizi." Bir iki adımda arkadaşının üzerine yürüyüp yakasına yapıştı ve elindeki çelik yeleği göğsüne çarptı. "Giy şunu yoksa elimde kalacaksın Puşt!" Yusuf göğsüne çarpan yeleği eline alarak arkadaşlarına minnetle gülümserken Kenan Selçık Amirden aldığı bilgi ile her ihtimale karşı Rüzgar'la birlikte bir ambulansıda hazırlatmıştı.

 

Leyla karşısında bıçakla dikilen adamdan korkarken bir taraftanda acı içinde, adamın gözlüklerinin arkasındaki bakışlarını süzdü.

 

Kadının acıyla kasılan yüzüne endişe ile bakan adam bıçağı kapayarak Leyla'nın koluna dokundu ve panikle konuştu.

 

"İyimisin!? Bak biraz daha sık dişini tamam mı? Birazdan kurtulacaksınız bu lanet yerden. Kocana ve bebeklerine kavuşacaksın." Leyla elini kasıklarına doğru götürerek acı içinde başını salladı. Adam Leyla'nın kasıklardaki eline uzanarak tutup avcunu açtı ve biraz önce elinde olan bıçağı bıraktı.

 

"Zor durumda kalmadıkça kullanma. Üzerindeki düğmeye basınca açılıyor sakın kendine zarar verme." Leyla tekrar başını sallayarak acıdan yaşaran gözleri ile adama bakıp fısıldadı.

 

"Kimsin sen? Hakkımda bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?" Gözlüklerin arkasında ki kahverengi gözler acıyla gülümserken karşısındaki kadının kolunu sıvazlayarak konuştu.

 

"Bir dost desem çok klişe olur şimdi. Sen benim kim olduğumu boş ver sadece kendine ve bebeklere dikkat et. Ben sana zamanı gelince haber vereceğim."

 

Leyla başını sallayınca adam tam arkasını dönmüştü ki karşılaştığı kişi ile bakışları arkasındaki kadına tekrar döndü. İkiside ne yapacağını bilememişti. Kadının ürkek bakışlarına karşı adam hafifçe kaşlarını kaldırarak sadece ikisinin duya bileceği şekilde fısıldadı.

 

"Sakin ol." Leyla gözlerini kapayıp açarak önündeki adamı onaylarken arkalarındaki adam kükreyerek yanlarına yaklaştı.

 

"Ne arıyorsun lan sen yine burada?" Genç adam ellerini dur işareti yaparcasına kaldırarak konuşmaya başladı.

 

"Sakin ol dostum sadece konuşuyorduk." Erdinç delirmiş gibi bakışlarını Leyla'ya çevirerek öfkeyle konuştu.

 

"Lan herkesle fingirdeşip oynaşıyorsunda bir bana geldimi namus bekçiliği yapıyorsun!" Hızlı adımlarla kadına doğru yaklaşıp önünde duran adamı itekledi.

 

"Çık lan dışarı Piç!" Leyla'nın gözleri korku ile büyürken beline giren ağrıyla çığlık atmamak için dudaklarını ısırdı.

 

Erdinç'in iteklemesi ile sendeleyen adam çabucak toparlanarak hızla Erdinç'e yaklaşıp kadına uzanan elini tuttu ve öfkeyle konuştu.

 

"Sana konuşuyorduk dedim Erdinç! Görmüyor musun kızı korkutuyorsun?" Elini tutan adama alaylı bir şekilde gülen Erdinç gözleri ile Leyla'yı işaret ederek konuştu.

 

"Ne o lan sende mi bunun oyununa geldin? Söylesene nasıl yaptı gönlünü? Benim olmadığım zamanları fırsatmı bildin şerefsiz!?" Karşısındaki adamın kararan bakışlarına sinir bozucu bir sırıtışla bakan adam bir anda kolunun ters bir hareketle çevrilmesi ile acı içinde inledi.

 

"Doğru konuş lan! Ben sen gibi evli ve hamile bir kadına göz koyacak kadar şerefsiz değilim." Karşısında acıyla kıvranan adamın kolunu biraz daha bükerek dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu. " Şimdi bu odadan çıkıyorsun yoksa leşini sererim bu kızın ayaklarının dibine." Leyla'nın ağrısı dayanılmaz bir hâl alırken yavaşça yere çöktü. Erdinç karşısındaki adama acı içinde başını sallarken genç adam tuttuğu kolu bırakarak sancılanan kadına yaklaştı hızla.

 

Leyla derin ve sık nefesler alırken yanına yaklaşan adam kızın koluna dokunarak endişe ile ter damlalarının biriktiği yüzüne baktı.

 

"Leyla sabret az kaldı! Şimdi sırası değil biraz daha sık dişini!" Leyla aniden giren sancıyla gözlerini kaparken bağarmamak için var gücüyle elbisesinin eteklerini sıktı. Genç adam cebinden çıkardığı telefonun ekranını açarak bir tuşa basıp kulağına götürdüğü sırada ensesinde hissettiği acı ile yere yığıldı.

 

Erdinç elindeki silahı beline yerleştirirken hızla Leyla'ya yaklaşıp kolundan tuttuğu gibi ani bir hareketle kadını yerden kaldırdı ve yatağa doğru sürükleyerek sert bir şekilde fırlattı.

 

Ani hareketlerle daha fazla canı yanan kadın acıyla inledi. Erdinç Leyla'nın üzerine doğru eğilip vücuduna dokunmaya kalkınca Leyla çektiği acıyı unutup bir anda deli gibi çırpınmaya başladı.

 

"Bırak beni Allah'ın belası bırak! Dokunma!" Var gücüyle Erdinç'i üzerinden itmeye çalışan kadın beceremeyince tırnaklarını üzerindeki adamın yüzüne geçirerek yırttı. Adam acı içinde üzerinden kalkarken Leyla son gücüyle bacaklarını kendine çekerek adamın karnına dayayıp üzerinden ittirdi. Yere düşen adamla Leyla'da yataktan kalkmıştı ki hem karnına giren sancı, hem de yatakta gördüğü büyükçe bir kan lekesiyle olduğu yerde donup kalınca, yüzünü tutarak doğrulan adam ettiği hakaretlerle Leyla'ya tekrar saldırıp kadının yüzüne vurduğu sert tokatla yere düşmesini sağladı.

 

Leyla girdiği şoktan çıkarken üzerine gelen adamla sürünerek geri,geri kaçmaya çalıştı. Ağrılarıda dayanılmaz bir hal almıştı.

 

"Lan herkesle fingirdeşip,oynaşırken sesin çıkmıyor da bana gelince vahşi damarların mı kabarıyor?"

 

Leyla'nın akan gözyaşlarını ve çektiği acıyı umursamadan çıldırmış gibi gülerek üzerine doğru eğildi ve acı içinde kıvranan kadının çenesinden tutarak iğrenç bir kahkaha attı.

 

"Ne yaparsan yap elimden kurtulamayacaksın! İstediğin kadar bağar seni burada kimse e duyar ne kurtatır. Burada benim sözüm geçer. Her yer benim adamlarımla dolu anladın mı? Ya kendi rızanla teslim olursun,ya da zorla! İkisi de olmazsa leşin çıkar buradan." Sözleri bitince Leyla'nın üzerine tekrar eğildi.Kızın yünlü elbisesinin ön kısmını hırsla yırtarken,Leyla donuk bakışları ile elbisesinin cebine sakladığı bıçağı çıkarıp üzerindeki düğmeye basarak açtı ve adamın omzuna sapladı. Can havliyle üstünden kalkan adam başını çevirdiği anda gördüğü bıçakla deli bakışlarını yerde yatan kadına çevirerek bağırmaya başladı.

 

"Seni lanet kadın! Madem benim olmayacaksın o zaman buradan da sağ çıkamayacaksın!" Korkutucu bir yüz ifadesi ile delirmiş gibi kadına bakarak karnına doğru bir tekme savurdu.

 

Leyla karnına aldığı darbenin şiddetiyle bebeklerini korumak istercesine kollarını karnına dolarken adam gözü dönmüş gibi ardı, ardına tekmelerini vurmaya başladı.

 

Açılan kapı sertçe duvara çarpınca içeri giren adamın bakışları yerde yarı baygın bir şekilde yatan kadına kaydı.

Dudaklarından firar eden isimle ikiliye doğru bir hamle yapınca, Erdinç içeri dalan adamın ve dışardan gelen siren seslerinin verdiği panikle belindeki silahı çekerek ateşledi.

 

OY VE YORUMLARI BEKLİYORUM

 

yitenumutlar

 

 

Loading...
0%