Yeni Üyelik
36.
Bölüm

A-D-Bölüm-35

@yitenumutlar

 

 

Silah sesi odada yankı lanırken Erdinç elindeki silahla pencereye doğru koştu. Patlayan silahla son anda kendini yere atan adam kolundan yaralanmıştı. Gözleri yaralandığı yere kayarken kurşunun sıyırıp geçtiğini farkeden adam bakışlarını yerde kanlar içinde yatan kadına çevirdi. İçinde büyüyen korkuyla hızla yanına yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktü ve panikle fısıldadı.

 

"Leyla! Leyla duyuyor musun beni?" Baygın bir şekilde yatan kadının yüzünü avuçları arasına alarak hafif bir şekilde sarstı.

 

"Kendine gel Leyla!" Başını tutarak yerden kalkan diğer adamda kadına doğru yaklaşırken açık olan pencereden gördüğü manzara ile öfkeyle bağardı.

 

"Lan kaçıyor bu şerefsiz!" Kadının başındaki adam hızla çöktüğü yerden doğrulup diğer arkadaşının baktığı yöne bakarak hırsla konuştu.

 

"Sinan! Sen Leyla'yla kal! Sakın bir yere ayrılma! Zaten bir kaç dakika içinde bizimkiler bulurlar sizi." Sözlerini bitiren adam açık olan cama doğru bir hamle yapınca Sinan koluna yapışarak engelledi.

 

"Sen yaralısın ben gideyim!" Karşısındaki adam olumsuz anlamda başını sallayarak red etti ve açık olan pencereden çevik bir hareketle atlayarak dağlık araziye doğru kaçan adamın peşine düştü.

 

Evin ikiyüz, metre kadar ileriside duran araçın içinden endişeyle silah seslerinin yükseldiği eve baktı. En az on dakikadır devam ediyordu çatışma. Huzursuzca yerinde kıpırdanarak elini boğazında gezdirdi. İşte o lanet his yine başlamıştı. Aracın içinde nefes alamayınca arkadaşlarının uyarılarını dinlemeden kendini dışarı attı. Diğerleride onunla birlikte çıkarken Ali arkadaşının omzuna dokunarak kendine bakmasını sağladı.

 

"Bir an önce senin gibi bizde girmek istiyoruz o eve. Ama Selçuk Amir'e bir söz verdik Yusuf unutma. Rahatla biraz çok az kaldı alacağız Leyla'yı oradan." Yusuf gözlerini karşısındaki evden ayırmadan bakarken Ali cebinden çıkarttığı sigarasından bir dal çekip dudaklarına götürerek ateşledi. Paketi arkadaşlarına ve Selçuk Amir'in başlarına diktiği iki genç polis memuruna doğru uzattı. Sigaralar yakılırken Ali yeşil gözlerini etrafta gezdirmeye başlayınca dağlık alana doğru çevirdiği bakışları uzaktan gördüğü sima ile birden şüphe ile kısıldı. Tam o sırada polislerin telsizine bomba gibi bir anons düştü.

 

"Lanet olsun bitmedimi hala! Amirim ben Sinan. Leyla'nın durumu kötü acil ambulans lazım." Telsizden gelen kesik,kesik anonsla herkes şok içinde bir,birine bakarken Yusuf aniden yerinden fırlayarak eve doğru koşmaya başladı. Diğerleri de onun arkasından koştururken Sinan, Leyla'nın başında ne yapacağını bilemez şekilde dolanıyordu.

 

Hızla açılan kapıdan içeriye temkinli bir şekilde göz atan polis dışarı doğru seslendi.

 

"Amirim buradalar!" Selçuk Amir ve Rüzgar hızla odaya girdi. Yerde kanlar içinde yatan kadını görünce ikili telaşla bir birine bakarken ilk kendine gelen Rüzgar oldu başını büyük koridora doğru çevirerek bağardı.

 

"Çabuk buraya bir sedye getirin!" Koşar adım Leyla'ya yaklaşan adam yere çökerek kadının bileğini eline alıp nabzını kontrol etti. Çokta yavaş olmayan nabzıyla Rüzgar'ın yüzünde bir gülümseme oluşurken odaya dalan Yusuf karısını o halde görünce ne yapacağını şaşırdı. Rüzgar'ın bakışları Yusuf'tan,Leyla'ya dönerken kadının elini tutarak ismini seslendi.

 

"Leyla duyuyor musun beni? Bak kendini bırakma bebekler için dayanmalısın. Çünkü her an doğum başlaya bilir." Leyla yarı baygın bir şekilde gözlerini araladı ve karşısındaki adamın elini sıkarak fısıldadı.

 

"Yusuf!" Karısının dudaklarından isminin bir duaymış gibi dökülmesi ile Yusuf hızla Leyla'ya yaklaşıp akan göz yaşlarını umursamadan yüzünü avuçları arasına aldı.

 

"Leylam! Buradayım canım!Kendine gel hadi aç gözlerini!" Kocasının sesi kulaklarında yankılanırken Leyla göz kapaklarını kaldırmakta zorlanıyordu. Son bir gayret yavaşça aralayarak aşık olduğu adamın yüzüne baktı. Ağladığını görmesi ile kaşları çatılırken sessizce fısıldadı.

 

"Ağlama." Elinin tersiyle göz yaşlarını hızla silen adam gülümsemeye çalışarak karısının alnına bir öpücük kondurdu.

 

Selçuk Amir'le konuşan Sinan Leyla için gelen sedyeyi görünce Rüzgar'a yaklaşarak omzuna dokunup kendine bakmasını sağladı. Bakışlarının kesişmesi ile sanki söylerken bile içi parçalanıyor muş gibi yüzünü buruşturarak konuştu.

 

"Galiba Leyla'ya şiddet uyguladı o şerefsiz! Ayılırken hayal meyal hatırladığım kadarı ile karnına vuruyordu sanki." Bakışları Leyla'nın karnını bulunca, yıllar önceki yarasının hiç bir zaman kapanmayacağını anlarken, dolan gözleri ile acı içinde mırıldandı. "Bebeklere bir şey olmuş olabilir mi?" Yusuf'un gözleri öfkeyle kararırken, arkadaşları da odaya girdi ve Leyla sedyeye alındı. Sinan'ın sözleri ile ortalık birden karışınca Yusuf hırsla Selçuk Amir'e yaklaşarak hesap sorarcasına elini kaldırıp kükredi.

 

"O piç nerede? Benim karıma bebeklerime zarar veren it nerede Amir'im?" Karşısındaki adamın bakışlarındaki saf öfke orta yaşlı adamı bile korkuturken bakışlarını kaçırarak konuştu.

 

"Kaçmış!" Yusuf'un bütün kasları öfkeyle gerilirken yumruklarını sıkarak tısladı.

 

"Nasıl kaçmış!? Bu kadar polisin arasından nasıl kaçar?" Arkadaşları sakin olması konusunda Yusuf'u uyarırken Sinan araya girdi.

 

"Yaralıydı zaten fazla uzaklaşamaz. Üstelik peş.." Selçuk Amir telaşla Sinan'ın sözlerini tamamladı.

 

"Peşinde ekibimden en iyi adamlar var." Yusuf'un alaylı bakışı ile keskin bir ses tonu ile tekrar konuştu. " Bakma öyle! Üstelik hemen arkasından giden arkadaşımızın elinden kurtulacağını zannetmiyorum." Karşısındaki adamın koluna dokunarak gülümsedi. "Merak etme, ya ölüsünü,ya dirisini getirecektir bize. Sen şimdi sakin ol. Karının ve bebeklerinin sana ihtiyacı var oğlum." Yusuf öfkeyle başını sallarken işaret parmağını kaldırarak tehdit edercesine salladı.

 

"Eğer karıma ve çocuklarıma zarar veren o şerefsizin ölüsünü yada dirisini bulamazsanız şerefim ve namusum üzerine yemin ederim ki yer yarılıp içine girsede o iti bulur kendi ellerimle cezasını veririm Amir'im." Yaşlı adam karşısındaki adamın acısından dolayı sergilediği tavırları ve sözlerini görmezden gelerek başını olumlu anlamda salladı.

 

Rüzgar, Yusuf'un ambulansa binmesine izin vermeyerek hızla olay yerinden ayrılırken geride kalanlarda vakit kaybetmeden peşlerine düştü. Yolda hastaneyi bilgilendiren doktor gerekli müdahaleleri yaparken Leyla'nın başlayan kasılmaları ile biraz olsun kendine gelen kadına seslendi.

 

"Leyla beni duyuyorsun değil mi?" Başını sallayan kadının konuşmaya bile mecali kalmamıştı artık. Rüzgar onun bu haline burukça gülümseyerek tekrar konuştu.

 

"Bak sen çok güçlü bir kadınsın. Şimdi söyleyeceğim şey seni korkutmasın." Endişeli bakışlarını yanında ki hemşireye çevirerek fısıldadı.

"Hastaneyle iletişime geç. Derhal iki kuvöz hazırlansın." Bu defa bakışları ambulans şoförüne dönünce sıkıntıyla sordu.

 

"Hikmet abi. Hastaneye en erken ne kadar sürede yetiştirisin bizi?" Adam gözlerini yoldan ayırmadan arkadaki adama cevap verdi.

 

"En erken on beş dakika Rüzgar Bey." Genç adam üzüntüyle başını sallarken endişeyle fısıldadı. "Bebeklerin durumunu bilmiyoruz bu süre çok geç olabilir!" Leyla'dan gelen inleme sesi ile ona dönerek konuştu.

 

"Leyla doğum başlamış. Sen kendinde kalıp bana yardım etmek zorundasın? Bebeklerin için bunu yapabilir misin?" Leyla karnındaki sancının şiddeti ile yarım yamalak duyduğu sözlere başını salladı. Göz yaşları boynuna doğru süzülürken zorlukla fısıldadı.

 

"Onları kurtar doktor!" Rüzgar o anda anladı ki Leyla'nın bilinci kapalı gibi olsada savaşıyordu.Bebekleri için mücadele ediyordu. Bu durum Rüzgar'ın ümitlenmesine sebep oldu. Demek ki Leyla bu işi başaracaktı.

 

Erdinç kendini korumak için ara,ara ateş ederken peşindeki adam öfkeyle bağardı.

 

" Kurşun larını boşa harcama Erdinç! En iyisi sık kafana gitsin lan!" Piskopatça bir kahkaha atan adam sözlerine devam etti. " Yoksa seni yakaladığım zaman ben başka bir yerlerine sıkacağım o kurşunları!" Siper aldığı kayanın arkasından adama seslenirken bir taraftanda belindeki kemeri çıkartıp kanayan koluna geçirdi ve sıktırarak mırıldandı. "Ulan ben seni keklik gibi avlarım ama o yaptıklarından sonra ölümü bu kadar kolay haketmiyorsun." Kemeri iyice sıktırarak temkinli bir şekilde kayanın arkasından çıktı. Erdinç'e doğru ilerlerken yerdeki kan damlalarına bakarak sırıttı.

 

"Lan gene haklamış Leyla seni. Kalıbından utan Erdinç kalıbından! Bir kadın bile seni haklıyorsa, adamım diye gezme ortalarda. Beceremiyeceğin işe kalkışırsan sonunda etek giydirirler sana Erdinç!." Erdinç arkasındaki adamın ağır laflarıyla deliye dönerken saklandığı büyük kayanın dibinden çıkarak silahındaki kalan mermileride rast gele hırsla boşalttı. Etrafında kimseyi göremeyen Erdinç kendi ekseninde dönerken attığı igrenç kahkahayla delirmiş gibi bağırarak konuşmaya başladı.

 

"Kim demiş lan beceremedim diye? Siz Leyla'yı ararken ben istediğimi çoktan aldım. Sizin erkekliğinizide gördük. O Yusuf iti benim dokunduğum kadını karı diye koynuna aldı." Aniden kürek kemiklerinin arasına aldığı darbeyle yere yığılan Erdinç toparlanmaya çalışırken üzerine çullanan adamla şaşkına döndü.

 

"Bir daha söyle lan!" Çenesine yediği yumrukla piskopatça sırıtan Erdinç üzerindeki adamın öfkeden kasılmış yüz hatlarına bakarak tekrar konuştu.

 

"Diyorumki siz alışkınsınız başkalarının koynuna giren kadınları kendinize karı yapmaya. Mideniz geniş." Çenesine tekrar yediği yumrukla bir kaç dişinin döküldüğünü hissetti.

 

"Sen kimsin lan bizim eşlerimizin adını ağzına oluyorsun Puşt! Öldürürüm lan seni! O pis dilini koparır kurda kuşa yem ederim." Erdinç kendini silkeleyerek öfkeyle bağıran adama bakarak alayla sırıttı. Yerden avuçladığı toprağı üstündeki adamın gözlerine doğru savurarak görüşünü kısıtladı.

 

Gözlerini yakan kum taneleri ile kendini yana atan adam bir kaç defa gözlerini açıp kapamaya çalıştı. Puslu bir şekilde yakaladığı görüntülerde Erdinç'in yerden kalkmaya çalıştığını gören adam öfkeyle kükredi.

 

"Ulan it seni kimse alamayacak elimden." Karnına yediği tekmeyle bir anlık nefesi kesilen adam ikinci bir darbeyle yere yığılırken Erdinç alaylı bir ses tonuyla konuştu.

 

"Bi bok yapamazsın lan! Şimdi kim kimin dilini kesiyor görelim bakalım!" Cebinden çıkarttığı bıçakla yerdeki adamın üzerine doğru eğilen Erdinç, bacağının iç kısmına yediğ tekme ile dizlerinin üzerine düşerken elindeki bıçakla yerde yatan adamın bacağına bir darbe attı ve tekrar üzerine doğru hamle yaparak bıçağı bir kez daha savurdu. Yerdeki adam yana kayarak ikinci bir darbeyi engellerken hırsla doğruldu ve sağlam olan bacağı ile Erdinç'in karnına dizini geçirdi. Erdinç yan tarafa doğru yığılırken bıçakta elinden fırlamıştı. Altına aldığı Erdinç'in başını bir kaç kere yere sertçe vuran adam dişlerinin arasından öfkeyle bağardı.

 

"Kes sene lan hadi! Kes bakalım dilimi! Altında yarı baygın bir şekilde yatan adamın başını bırakarak fırlayan bıçağa uzanıp aldı ve Erdinç'in çenesini sıkıca kavradı.

 

"Aç ağzını! Aç ta kim,kimin dilini kesiyormuş göstereyim sana!" Erdinç'in bakışları korkuyla yerinden çıkacak dereceye gelirken adam bıçağı tuttuğu elini yumruk yapıp Erdinç'in burnuna geçirdi. Çıkan sesler altta yatan adamın burnunun kırıldığına işaretken Erdinç'in ağzından acı dolu bir çığlık firar etti. Üstteki adam piskopatça sırıtarak adamın açılan ağzına parmaklarını sokup dilini yakaladı ve bir bıçak darbesi ile kesti. Erdinç acı içinde çığlıklar atarken adam elindeki parçaya bakıp yüzünü buruşturarak kenara attı ve homurdandı.

 

"Ben sana demedim mi Erdinç koparırım o dilini,kurda kuşa yem ederim diye? Şimdi esas kopması gereken uzvuna geçelim bence." Erdinç altında debelenirken adam hafifçe üzerine eğilerek konuştu. " Biraz önce bülbül gibi şakıyordun ne oldu Erdinç?" Üstteki adam göğsüne aldığı dirsek darbesi ile elindeki bıçağı rast gele sallarken Erdinç can havliyle adama sarılarak altına almaya çalıştı. İkili boğuşurken farketmedikleri şey ise bir uçurumun kenarında olduklarıydı. Erdinç üste çıkarken alttaki adamın yaptığı hamleyle ikisi birden uçurumdan yuvarlandı.

 

Yusuf endişeyle öndeki araçtan gözünü ayırmazken içinden bildiği tüm duaları ediyordu. Bakışları ambulansın sirenlerindeyken saatine bakarak sinirle konuştu.

 

"Ben de karımın yanında olsaydım ne olurdu sanki? Çıldıracağım! Neler oluyor durumları nasıl?" Ömer ön koltukta oturan arkadaşını sakinleştirmeye çalışarak konuştu.

 

"Oğlum kıç kadar yer senin ne işin var orada? Ayak bağı olurdun. Hem bak Leyla'yı bulduk. Allah'ın izniyle sağ salim bebekleride alacağız kucağımıza." Yunus, arkadaşının sözlerini onaylarcasına başını salladı.

 

"Ömer doğru söylüyor. Biraz daha sabret kardeşim." Sinirle dudaklarını ısıran adam gözlerini ambulanstan ayırmadan tekrar konuştu.

 

"Durumu çok kötüydü Yunus. Onlara bir şey olursa ben ne yaparım?" Bakışları öfkeyle kararırken sıktığı yumruğunu torpidoya geçirdi. " Üstelik o hayvanı yakalaya madılar. Ben Leyla'ya ne derim? Sizi bu hale getiren şerefsizin cezasını veremedim adam kaçtı diye nasıl söylerim?" Kenan Yunus'un tekrar bir sinir krizi geçirmesinden endişelenerek onu sakinleştirmeye çalıştı.

 

"Leyla iyileşecek kardeşim merak etme. Durumu göründüğü kadar kötü değil. Biraz bakımsızlık birde bebekler onun güçsüz düşmesine neden olmuş." Söylediği yalana kendi bile inanmazken arkadaşını nasıl inandıracaktı acaba? Ulan Kenan o kadar beceriksizsin ki yalan söylemeyi bile beceremiyorsun. İç sesini umursamadan sözlerine devam etti. " Tamam Erdinç itinin de Leyla'nın durumunda büyük payı var ama ben yakalanacağından eminim. Selçuk Amir Leyla'yı nasıl bulduysa onu da bulacaktır elbet." Konuştukça battığını anlayan Kenan sıkıntıyla nefesini dışarı vererek Ali'ye seslenerek yardım istedi.

 

"Sende bir şey söylesene Ali! Ekibim peşinde dedi. Yakalanacak ya ölüsü ya dirisi deme dimi?" Söylediği sözlere Ali'den onay beklerken arkadaşının aklının başka yerde olduğunu farkederek aracı kullanan adamı dürttü. " Lan niye cevap vermi yorsun? Birde bu dalgınlıkla araç kullanıyor. Öldürecek misin sen bizi? " Ali konuşulanları anlamadığı için başını sallayarak onayladı.

 

"Evet! Öyle!" Ömer bu olay karşısında ellerini bir birine vurarak homurdandı.

 

"Haydaa! Bunlar birdi iki oldu arkadaş. Lan şu arabadan bir ineyim şu başımızdaki belalara sadaka olsun diye yedi koç kestirip fakire fukaraya dağıtacağım." Ellerini dua eder gibi açarak gözlerini havaya kaldırıp mırıldandı. " Ama Allahım önce şu araçtan sağ salim kurtar bizi. Bu iki yarım akıllı yüzünden daha doğmamış bebeğimi bile göremeden canımı alma Yarabbim. Söz şu arabadan ineyim yedi koç kesecğim. Amin."Ellerini yüzüne süren adam kendine ters bakışlar atan Kenan'a bakarak gözlerini devirdi. Ali'nin aklı gördüğü sima da takılı kalmıştı.

 

"Leyla ben ıkın deyince ıkın. Biliyorum gücün yok ama birazcık sabret, söz sana! Sınırsız dinlenmen için elimden geleni yapacağım." Bebeğin görünen başıyla bağırdı. "Leyla ıkın canım!" Kadın halsiz bir şekilde doktorun dediğini yapmaya çalışırken ilk denemesi başarısız olmuştu. Rüzgar endişli bakışlarını hemşireye çevirerek bakarken tekrar konuştu.

 

" Leyla biraz gayret et. Bu durum bebekte sıkıntıya yol aça bilir. Şimdi tekrar deneyelim hadi ıkın bakalım." Kadın bu sefer aldığı derin nefesle daha güçlü ıkınırken bebeğin gelen başı ile Rüzgar hemşireye işaret verdi. Kadın yan taraftaki telefona uzanarak ekranına dokundu ve aldığı yere tekrar bırakarak makası doktora uzattı.

 

Yusuf çalan telefonunu aceleyle cebinden çıkararak ekranına bakınca gözleri korkuyla önündeki ambulansı buldu. Hızla açma tuşuna basıp kulağına götürdüğü telefonda ağlayan bir bebek sesi işitmesi ile telefonu kulağından çekip şaşkınca ekrana tekrar baktı. Yüzünde oluşan gülümseme ile ağlayan bebeği dinleyen adama merakla bakan Kenan dayanamayıp sordu.

 

"Lan ne oluyor biraz önce kasıp kavuruyordun,şimdi pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun?" Kenan'ın sözleri ile diğerleride merakla Yusuf'a bakarken adam telefonu hopörlere alarak o ilahi sesin arabada da yankılanmasını sağladı. Ali bakışlarını Yusuf'a çevirerek heyecanla konuştu.

 

"Lan bebekler mi geldi yoksa?" Yusuf'un gözleri dolmuş bir şekilde hızla başını sallarken telefonun ucundan Rüzgar'ın sesi yükseldi.

 

"Yusuuuf! Gözün aydın! Lan cazgır bir kızın oldu. Kulağımın zarını patlattı zilli." Arabadakiler Rüzgar'ın sesiyle kahkahayı basarken adam tekrar konuştu.

 

"Ikın!" Adamlar çatılan kaşları altında anlamayan bakışları ile bir birine bakarken Rüzgar tekrar konuştu. "Leyla son bir kez daha ıkın." Acı bir çığlık kulakları tırmalarken Yusuf anlam verdiği şeyle telefonu normal konuşmaya çevirmek için tuşa bastı. Fakat takılı kalan telefon bir türlü hopörlerden çıkmıyordu. Diğerleri Yusuf'un telefonla olan mücadelesine kahkahayı basarken o ters bakışlarını arkadaşlarına çevirerek homurdandı.

 

"Tıkayın lan kulaklarınızı. Ayrıca bunda gülünecek ne var duygusuz herifler karım acı çekiyor orada." Hepsi gülmemek için dudaklarını bir birine bastırırken telefondaki ses tekrar duyuldu.

 

"Makası ve göbek mandalını ver. Çabuk,çabuk. Ne kadar kaldı Hikmet abi hastaneye. Biraz daha acele et. Allah kahretsin. " Yusuf endişe ile ambulansta olanları dinlerken Kenan Rüya'ya telefonda olanları anlatıp hastaneye geçtiklerini bildiriyordu. Rüzgar tekrar konuşurken hastaneye griş yaptılar.

 

"Erkek bebek nefes almakta zorlanıyor! Bir sıkıntı var haber ver bir çocuk doktoruda hazırda beklesin." Hemşire başını salllarken Leyla tamamen kendinden geçmişti. Rüzgar'ın sözleri arabada büyük bir sessizlik oluştururken, acil kapısında duran ambulansla Ali'de aracı durdurdu ve hızla araçtan indiler.

 

Hastane kapısının önünde hazırda bekleyen iki çocuk doktoru, sedye ve bir kaç hemşire gelen ambulansa hızla yakla ştılar. Ambulanstan kucağında bebekle hızla inen Rüzgar bebeği kövezin başındaki çocuk doktorunun ellerine bıraktı. Ambulans hemşiresi diğer bebeğide bırakırken o grup hızla hastaneye girdi. Yusuf ve diğerleri film izler gibi etrafta olanları seyrederken bu defa ambulanstan Leyla'nın indirilmesi ile Yusuf girdiği şoktan çıkıp koşarak karısının yattığı sedyeye yapıştı ve telaşla seslendi.

 

"Leylam!" Karısının baygın olduğunu farkeden adam korkuyla Rüzgar'a bakarak konuştu.

 

"Neler oluyor? Karım ve bebeklerimin durumu nasıl?" Rüzgar, Yusuf'un elini sedyeden ayırarak Leyla'yı ameliyathaneye götürmelerini istedi ve yanındaki adama dönerek yorgunca gülümsedi.

 

"Karının kanaması fazla ona müdehale edip gerekli muayeneler yapılacak. Baygın olmasının sebebi,kaybettiği kan ve bebeklerin doğumunda harcadığı yüksek efor. Çünkü bünyesi bu ani doğuma hazır değildi." Beraber hızla içeri geçerlerken diğerleride merakla ikilinin konuşmasını dinliyordu.

 

"Bebekler kuvöze alındı. Onlara da gerekli tektiklerin yapılması lazım. Kızın gayet sağlıklı görünüyordu. Ama oğlun." Sözlerini yarım bırakan adama gerilmiş yüzüyle baktı Yusuf ve sesinin titremesini engelleyemeden üzgünce sordu.

 

"Oğlumun neyi var?" Doktor hızlı adımlarına son vererek Yusuf'a doğru döndü ve başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

 

"Seni telaşlandırmak istemem. Biliyorsun ben çocuk doktoru değilim. Ama nefes alış verişleri sıkıntılıydı. Bu erken doğumdan kaynaklanan bir problem de ola bilir, o manyağın darbelerinin yol açtığı bir problem de olabilir. "karşısındaki adamın omuzları çökerken elini omzuna koyup destek olmak istercesine hafifçe sıktı. Kendine dönen bakışlarla gülümseyerek sözlerine devam etti. "Yinede biz iyi şeyler düşünelim çocuk doktoru gerekli bilgiyi verecektir size. Benim Leyla'nın yanına girmem lazım." Hızla uzaklaşan doktorun arkasından çaresizce bakan adamla diğerleride olduğu yerde kalırken Kenan arkadaşlarına bakarak konuştu.

 

"Burada beklemeyelim. Siz ameliyatanenin olduğu kata çıkın ben Leyla'nın yatış işlemlerini yaptırıp geliyorum." Kenan'ın sözlerini onaylayan erkekler asansöre doğru ilerledi.

 

Yatış işlemlerini gerçekleştiren adam arkadaşlarının yanına doğru ilerlerken İsminin seslenildiğini duyunca arkasını döndü. Koşturarak kendilerine doğru gelen karısı ve diğerlerini görünce olduğu yerde durup onların heyecanlı haline bakarak gülümsedi. Karısı nefes,nefese karşısında durarak hızla konuştu.

 

"Kenan! Leyla nasıl!? Bebekler nasıl!?" Adam karısının iri gözlerinin heyecandan dahada irileşmesi ile ufak bir kahkaha atarak kolunun altına aldı ve alnına bir öpücük bıraktı.

 

"İyiler canım. Ufak tefek bir kaç problem var o kadar." Gidelim dercesine eliyle koridoru işaret eden adam bu defa Azra'nın sorusuyla karşı,karşıya kaldı.

 

"Peki neredeler şimdi? Görebilecek miyiz? Vallahi çok merak ediyorum ikizleri. Acaba bir,birine benziyorlar mı? İki kız,iki erkek mi? Ya da biri kız biri erkek mi? Cinsiyetlerini de öğrenmediler zaten!" Azra'nın meraklı ve hızlı konuşması ile Kenan olduğu yerde durarak tekrar kızlara döndü ve gülümseyerek konuştu.

 

"Biri kız,diğeri erkek." Kızların gözleri heyecanla parlarken adam sözlerine devam etti. " Kız olan tam bir cazgır ambulansı inletti gelene kadar tıpkı siz yani." Kızların göz devirmesiyle muzip sözlerine devam etti. " Erkek olanda tam bir savaşçı ruhu var. Nefes almakta sıkıntı yaşıyor ama mücadele etmeyi bırakmadı o da aynı biz. Savaşçı bir ruha sahip olacak benim yiğenim. Tıpkı Kenan Amcası gibi." Kızlar adamın bu sözleri ile yüzlerini buruştururken Azra araya girerek homurdandı.

 

"Bana bak Kenan sen erkek,kız ayrımı mı yapıyorsun? Vallahi bak ben eğitirim o kızı atıl kurt misali salarım üzerine." Kenan'ın gözlerinin önünde küçük bir Azra canlanınca başını sallayarak o kabus gibi hayalden kurtulmayı denedi.

 

"Imm! Nerede kalmıştık? Hah Leyla'nın durumu." Bakışlarını Azra'nın meydan okuyan gözlerinden çekerek diğerlerinin üzerinde gezdirip sözlerine devam etti.

 

"Leyla'ya şiddet uygulamış o şerefsiz. Onun yarattığı komplikasyon lar nedeniyle ameliyata aldılar. Kanaması fazlaydı. O yüzden ona acil müdahale edecekler ve bir kaç tektikten sonra odaya alınacak." Sözlerini bitirince kızları bebeklerin olduğu kata çıkararak görmelerini sağladı. Kız olan kuvözin içinde geldiği uzun yolun yorgunluğu ile sakince uyuyordu. Deniz ellerini büyük cama dayayarak fısıldadı.

 

"Çok güzel!" Yüzünü buruşturarak Kenan'a baktı. " Ama çok küçük." Kenan,Deniz'in durumunu bildiği için o na yaklaşarak elini omzuna attı ve bir abi edasıyla sarıldı göz yaşları içindeki kıza.

 

"Evet küçük ama o şanslı. Çünkü annesine gelen darbeler,erkek olan onun önünde olduğu için ona zarar vermiş galiba." Kızların endişe ile açılan bakışlarına karşı Kenan tutamadığı dilini ısırırken konuyu değiştirmek için duvar kenarındaki kövezi işaret etti.

 

"Duvar kenarından ikinci sırada olan Aslan parçası da bizim oğlan." Kızların bakışları o yöne kayınca hepsininde yüzü acıyla gerildi. Küçük bedenin her yerine kablolar bağlamışlardı. Minik göğsü kesik, kesik aldığı nefeslerle yaşadığı zorluğu anlatır cinstendi. Deniz akan gözyaşını elinin tersiyle silerek başını kaldırıp yanında dikilen adama dolu gözleri ile bakarak fısıldadı.

 

"Ama o daha çok küçük. Nasıl dayanacak?" Yanındaki kadının kulağına doğru eğilerek fısıldadı.

 

"Hayat bir mücadele ile başlar,bir imtihan ile biter. Tıpkı senin şu an içinde olduğun imtihan gibi. Bebek kazanacak bu imtihanı çünkü mücadele ediyor." Deniz'in gözleri kablolarla bağlı olan küçük bedene kaydı. Nasılda çırpınıyordu küçük elleri ayakları. Kenan'ın sözleri ile tekrar ona döndü. "Sende mücadeleyi bırakma Deniz. Unutmaki seninde mücadele etmek için bir sebebin var. Seni seven bir kocan." Sözlerinden sonra Deniz'in omzunu hafifçe sıkan adam diğerlerine dönerek seslendi.

 

"Hadi şimdi doğru Leyla'ya ayırttığım odaya." Kızlar bebeklere son bir kez daha bakıp Kenan'la birlikte odaya doğru yol aldılar.

 

Yusuf koridorda volta atarken bir taraftanda kendi, kendine söyleniyordu.

 

"Niye çıkmadılar hâlâ? Bir şey mi oldu yoksa?" Öfkeli bakışlarını arkadaşlarına çevirerek bağardı. " Bu Kenan nerede kaldı? En azından içeri girip bir bilgi alsaydı." Yunus oturduğu sandalyeden yavaşça doğrulup Yusuf'a yaklaşırken Kenan'da konuşarak geldi.

 

" Geldim lan şam babası!" Ameliyatanenin kapısındaki adama yaklaşarak pis,pis sırıttı.

"Lan Yusuf Allah sana sabır versin. Kızın hastaneyi inletiyor oğlum. Bir bebek bu kadarmı arsız olur kardeşim?" Başını arkasına doğru çevirerek kontrol edip kendine gülerek bakan arkadaşlarına döndü ve sır verirmişçesine fısıldadı. " Laf aramızda Azra gibi cazgır,şirret bir bebek.Hele o cırtlak sesi hemşireleri bile bezdirdi." Yusuf, Kenan'ın sözleri ile burukça gülümserken teredütle sordu.

 

"Peki oğlum? Oğlum nasıl Kenan?" Sıkıntıyla dudaklarını dişleyen adam bakışlarını kaçırarak cevap verdi.

 

"İyi. Oda iyi olacak kardeşim. Bir görsen o küçücük bedeni ile nasıl mücadele ediyor." Yusuf acı içinde yüzünü buruştururken mırıldandı.

 

"Geç kaldım. Yetişemedim. Hepsi benim yüzümden. O küçücük bedeniyle yaşam savaşı verirken ben o piçin onlara zarar vermesini engelleyemedim." Elini bir kaç kere arkadaşının omzuna vuran Kenan kıstığı bakışları ile şüpheyle Yusuf'a baktı.

 

"Neden onları görmü yorsun? Bak inan bana düşündüğün kadar kötü değil durumları. Sadece biraz zamana ihtiyaçları var." Yusuf başını olumsuzca sallarken ameliyatanenin kapısı açıldı ve Rüzgar bitkin bir şekilde kapıdan çıktı. Yusuf hızla adama yaklaşırken diğerleride gülümseyen adamın söyleyeceklerini merakla bekliyordu.

 

"Her şey yolunda. Leyla iyi." Yusuf tuttuğu nefesini büyük bir rahatlamayla bırakırken Rüzgar başındaki boneyi çıkararak kıvırcık saçlarını düzeltti ve sözlerine devam etti. " Şimdi odasına çıkarttılar. Kendinde değil bir kaç saat uyutulacak. Sizde yanına çıka bilirsiniz." Hepsi mutlulukla bir birine bakarken Yusuf Kenan'a dönüp heyecanla sordu.

 

"Odası nerede?"

 

"Beşinci kat, 522 nolu oda." Aldığı bilgiyle asansöre doğru koşan adam arkasında kendine gülümseyerek bakan arkadaşlarını bırakmıştı. Rüzgar diğerlerine göz kırparak Kenan'ın omzuna kolunu attı.

 

"Senden daha farklı bir heyecan tablosu beklediğimi bilmeni isterim kardeşim." Kenan'ın anlamayan bakışlarına karşı pis,pis sırıtarak sözlerine devam etti. " Böyle ayılmalı bayılmalı falan tam senlik bir tablo olurdu doğrusu. Tabi bunun için önce malum durumu aşmanız lazım." Kenan omzundaki kolu hırsla attırarak Rüzgar'a baktı ve yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Allah belanı versin lan! Bana laf çarpacağına kendine bak önce." Rüzgar'ın biraz önceki sırıtmasının aynısını yüzüne yerleştirdi. " Ben en azından gerçekten evliyim,sen önce kağıt üzerindeki karına aşkını itiraf et Piç!" Gözleri öfkeyle arkadaşlarına dönerken sinirle söylendi. " Hanginiz söyledi lan buna ima ettiği şeyi?" Ali ve Ömer bakışlarını kaçırırken Yunus omuzlarını silkerek asansöre doğru ilerlemişti. Kenan,Ali ve Ömer'e bakarak sinirle söylendi.

 

"Bir gün o gevşek ağzınızı dikeceğim haberiniz olsun!" Bakışlarını tekrar Rüzgar'a çevirdi. "Sana gelince benimle uğraşmayı bırak. Ben Leyla'nın yatışını yaptırırken o gevşek Suat Hüma'ya yavşıyordu haberin olsun." Rüzgar'ın bakışları öfkeyle kararırken sert adımları ile sekreterliğe doğru ilerledi.

 

"Gebermiş şerefsiz." Kayalıkların arasındaki cesede tiksinircesine bakan adam sıkıntıyla etrafında göz gezdirdi ve yanında inceleme yapan arkadaşlarına seslendi. "Her yeri inceleyin mutlaka buralarda bir yerde olmalı. O bulunacak duydunuz mu beni?" Karşılarında uzun boyu ve kalıbının verdiği heybetle dikilen adamın mavi gözlerindeki sertliğe, tırsarak bakıp olumlu anlamda başlarını salladılar. Saatler geçerken aradıkları adamı bir türlü bulamayan Araz sinirle bağırdı.

 

"Nerede bu adam!? Yer yarılıp içine girmedi ya!" Soğuk havanın etkisi ile ağzından çıkan buharlar iyice sinirlerini bozuyordu. Aradığı adam yaralıydı ve bu soğuk havaya fazla dayanamazdı. Bir an önce onu bulması gerekiyordu. Endişeli bakışlarını etrafında gezdirerek kendi,kendine fısıldadı.

 

"Nerdesin lan? Hangi deliğe girdin deli herif!"

 

Odada karısının uyanmasını bekleyen adam Yunus'un kapıdan başını uzatıp dışarıyı işaret etmesi ile kızlara bakarak fısıldadı.

 

"Size emanet." Bakışlarını tekrar bitkin ve solgun bir yüzle uyuyan karısına çevirip kontrol ederek dışarı çıktı.

 

Selçuk Amir ve yanında dikilen adama doğru şüpheyle yaklaşıtı. Bu adamı bir yerden çıkaracaktı ama nereden? Koluna değen elle bakışlarını karşısındaki orta yaşlı adama çevirdi.

 

"Erdinç belasından kurtulduk evlat gözün aydın." Bakışları kısılan Yusuf şüpheyle sordu.

 

"Nasıl?"

 

"Tahminimize göre uçuruma düşmüş. Galiba peşindeki adamımız buna sebep oldu. Çünkü Erdinç'in karın boşluğunda bir bıçak darbesi var." Eliyle yanındaki adamı işaret ederek sözlerine devam etti. "Sinan, Erdinç'in kaçarken sadece omzunda bir yarası olduğunu söylüyor. Üstelik bu yaralardan hariç dili de kesilmiş." Yusuf'un yüzünde piskopatça bir gülümseme oluşurken Selçuk Amir tekrar konuştu.

 

"Bu durumda Erdinç'i bu hale getiren peşindeki adamım olmalı. " Selçuk Amir sıkıntıyla nefes alırken Yusuf keyifle gülümseyerek mutlulukla konuştu.

 

"O arkadaşı görmek istiyorum amirim." Selçuk Amir'in yanındaki adama bakarak nereden tanıdığını hatırlayınca sözlerine devam etti. " Ona ve sana can borcum var Sinan. Bu arada saçlarına ve o garip sakalına ne oldu?" Karşısındaki genç adam gülümseyerek cevap verdi.

 

"Hepsi operasyon için bir imaj değişikliğiydi." İki parmağını kaldırarak makas işareti yaptı ve çekingen bir tavırla sözlerine devam etti. " Bebekler ve Leyla nasıl?" Genç adamın sorusunu cevaplamak için ağzını açan Yusuf kapıdan başını uzatıp seslenen Esha'nın sözleri ile Heyecanla içeri koştu.

 

Bebekler ve Leyla hakkında bilgi alan Sinan daha sonra uğramak üzere yanlarından ayrıldı.

 

Kızlar Leyla ve Yusuf'u yanlız bırakmak için odadan çıkarken adam çoktan karısının baş ucundaki yerini almıştı. Yüzündeki mutluluk ifadesi ile karısının alnına öpücük konduran Yusuf özlediği kokusunu derince içine çekerek karısının hafif aralanmış gözlerine baktı ve sesizce konuştu.

 

"Nasılsın Leylam? Ağrın sancın var mı?" Kadın başını olumsuz anlamda sallayarak fısıldadı.

 

"Be...bebeklerimiz yaşıyormu?" Karısının sorduğu soru ile yaşadığı korkunç anların bilinç altına yer ettiğini anlayan adam elini avuçları arasına alarak onu sakinleştirmek için gülümsedi.

 

"İkiside çok iyi ve sağlıklı. Çok güçlüler tıpkı anneleri gibi. Hatta kızımızın şimdiden hastanede yaka silktirmediği hemşire kalmamış." Leyla mutlulukla gülümserken birden kaşları çatıldı.

 

"Sen onları görmedin mi?" Yusuf ne cevap vereceğini bilemeyerek telaşla konuştu.

 

"Senin iyi olduğunu görmeden çıkamadım. İyisin ya artık gönül rahatlığıyla gidip göre bilirim onları." Kadın kurumuş dudaklarını yalayarak yutkundu.

 

"Biraz su verebilir misin?" Yusuf karısının başındaki boneye elini uzatarak saçlarını özgürlüğüne kavuştururken başını olumsuz anlamda sallayarak cevap verdi.

 

"Olmaz. Yarın sabaha kadar su içmen yasak." Leyla olumlu anlamda başını sallayıp bakışlarındaki hüzünle elini yavaşça kaldırarak kocasının yüzüne dokundu ve uzamış sakallarını okşayarak üzgünce konuştu.

 

"Çok zayıflamışsın. Gözlerinin altı çökmüş." Adam karısının üzülmesine dayanamayarak kulağına doğru yavaşça eğilip muzipçe fısıldadı.

 

"Susuzluğun devam ediyor mu?" Leyla parlayan bakışları ile ümitle başını sallarken Yusuf çapkınca göz kırparak sözlerine devam etti. "Belki bir çözüm buluruz ne dersin?" Leyla anlamsız bakışlarla kocasına bakarken Yusuf usulca karısının dudaklarına eğilerek öperken,aşkınlığını üzerinden atan kadının dudaklarıda kıpırdamaya başladı. Tam o sırada açılan kapıyla karı koca bit birinden hızla ayrılırken içeriye giren adam bezgince konuştu.

 

"Yine mi Yusuf? Yahu ne meraklı bir çiftmişsiniz hastane fantazisi yapmaya. Sayenizde sürekli dejavu yaşıyor gibi hissediyorum." Rüzgar'ın sözleri ile Yusuf küçük bir kahkaha atarken adam Leyla'ya yaklaşarak Yusuf'u fırçaladı.

 

"Çekil ayağımın altından, hastamı muayene edeceğim. Her fırsatta da kızı bunaltıp durma. Evin yok mu senin!? Bir kaç gün sabretmeyle ölmezsin ya?" Yusuf pişkince sırıtarak Rüzgar'a imayla baktı.

 

"Hayırdır pek bir asabi ve atarlıyız bir sorun mu var?" Adam Leyla'nın karnına hafif baskılar uygularken Yusuf'a cevap verdi.

 

"Hüma gibi bir karım var daha ne olsun? İnatçı,dik başlı,dediğim dedik. En önemlisi gereğinden fazla güzel ve bu ayrıntıyı farkeden sadece ben değilim." Bıkkınca verdiği bir nefesle öfkeli bir şekilde sözlerine devam etti. " Yakında elime aldığım neşterle Hüma'ya bakan erkeklerin gözlerini oymak zorunda kalacağım." Leyla, Rüzgar'ın sözleri ile kıkırdarken Yusuf ellerini pantolonunun cebine koyarak kaşlarını kaldırdı.

 

"Ne deyim Allah bol sabır ve kolaylık versin kardeşim." Rüzgar amin diye homurdanırken Yusuf bebekleri göreceğini söyleyerek odadan ayrıldı.

 

Son zamanlarda kendini daha yorgun, ve bitkin hisseden adam, abisinin hatırası motoru alarak dağlık araziye sürüşe çıkmıştı. Doktor böyle bir sporun onun hayatı için büyük risk taşıdığını söylesede, Giray onları umursamadan abisinin hatıraları ile dolu bu yere gelmişti. Ama içindeki ateşi söndürmeye ne bu spor, nede soğuk hava yetiyordu. Aklında sadece yıllar önce kaybettiği abisi ve onun yarım bıraktığı hayalleri vardı.Abisini kaybettiği günden bu yana zaten zayıf olan kalbi daha bir zorlar olmuştu bedenine bile ağır gelen yorgun kalbini.

 

Dikkatle geçtiği kayanın arasından anıların beynini ele geçirmesiyle yine düşüncelere daldı. Bir gün bu motorla abisinin yarım bıraktığı hayallerini gerçekleştirecekti. Kalbi birden ritmini değiştirince gözlerini kapayıp derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.

 

Gözlerini açtığında hemen önünde yüz üstü yatan adamı görünce hızla motorun yönünü çevirdi ve ani bir frenle durdurdu. Kıpırdamadan yatan kişiyi dikkatle süzerek motordan inip kaskını çıkarttı ve panikle yerde yatan adama yaklaştı.

 

Yanına geldiği adamın başına temkinli bir şekilde eğilerek boynuna elini uzattı ve yaşayıp yaşamadığını kontrol etti. Hissettiği atışlarla adamın iri bedenini güçlükle çevirerek vücudunu kontrol etti.

 

Kolundaki ve bacağındaki yaralardan akan kanla panikle bakışlarını yüzüne çevirdi.

 

Adamın yüzü çizikler ve sanki bir yerle sürtünmeden dolayı aldığı yaralarla tanınmaz haldeyken endişeyle etrafın da bakışlarını gezdiren Giray zorlukla işittiği mırıltıyla bakışlarını tekrar adama çevirdi. Ne dediğini anlamamıştı ama adamın dudaklarının tekrar kıpırdaması ile kulağını hafifçe yaklaştırarak dikkatle dinledi.

 

"Azra!"

 

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM

 

yitenumutlar

 

 

Loading...
0%