Yeni Üyelik
5.
Bölüm

A-D-Bölüm-5

@yitenumutlar

 

 

Leyla kapıyı açıp karşısında gördüğü erkeklerden sadece Yusuf'un siyaha çalan gözlerine odaklandı. Bakışları birbirine kenetlenmişken Mehmet'in hâlâ parmağını zilden çekmemesi üzerine Azra başında havluyla söylenerek kapıya geldi.

 

"Hangi öküz hâlâ basıyor o zile?" dediğinde kafasını kaldırması ile Mehmet'in Nuri Alço'yu aratmayan sırıtışıyla karşı karşıya geldi. Mehmet ise istifini bozmadan karısına cevap verdi.

 

"Senin öküzün yavrum." Azra'nın bıkkınlıkla gözlerini devirmesi sonucu kolunu kapının pervazına dayadı ve karısına çapkınca göz kırparak sözlerine devam etti. "Biricik kocana sarılmak yok mu?" Azra'nın suratını buruştururken Mehmet'in sözleri ile erkeklerin kahkahası ortamı doldurdu. Onların eğlenceli haline ayak uyduramayan tek erkek Yusuf'tu. Çünkü hâlâ karısı ile bakışmakla meşguldü. Onların eğlenceli halleriyle kaşlarını çatan kız kısa bir süre düşündü. Bunların perişan halde kendilerine yalvarmaya gelmiş olmaları gerekmiyor muydu? Pes etmek yoktu. Hemen ümitsizliğe kapılmayacaktı. Bu işin sonunda zafer kadınların olacaktı. Kendini hızla toparlayan Azra, pis,pis sırıttıktan sonra dişlerini sıkarak konuştu.

 

"Tabi... Tabi hiç sarılmaz mıyım biricik kocama?"Sözlerini onaylarcasına yavaşça kollarını açtı ve Mehmet'e doğru ilerledi. Karısının bu kadar çabuk yelkenleri suya indirmesini beklemeyen adam kaşlarını çatarak üzerine gelen karısına şüpheyle baktı. Harbiden bu kadar özlemiş miydi kendisini.İç sesi devreye girerek adeta Mehmet'i poh poh ladı. "Sen özlenmeyecek adam mısın koçum?" İçinde ki bu fısıltıyla yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu.

 

Kadın kocasının boynuna kollarını dolaraken, Mehmet de fırsattan istifade Azra'ya sarıldı.Burnuna gelen yasemin kokusunu içine çekip zafer edası ile erkeklere döndü.

 

"Lan demedim mi ben size Azra bana dayanamaz diye." Arkadaşlarının havası ile erkekler her zaman bir panter edası ile gezen Azra'ya şaşkınca bakmışlardı. Eğer bu yırtıcı panter bu öküzü bu kadar kolay affediyorsa onların karıları dünden affederlerdi. İçlerinde yeşeren ümit tohumları ile bir birlerine bakarken Mehmet'in acı inlemesi ile bakışlarını ona çevirdiler.

 

"Ahh! " Karısı boynundaki kollarını çözüp geri çekilirken Mehmet öfkeyle bağırdı. " Kudurdun mu kızım?" Durduk yere ne demeye ısırıyorsun boynumu ?" Karısının ısırdığı bölgeyi ovarken sert bakışlarını göndermeyi de ihmal etmedi.

 

Kocasının haline gülmemek için dudaklarını bir birine bastıran kadın bir süre sakinleşmek için bekledi. Daha sonra ciddiyetini takınarak,kavgaya hazır bir mahalle karısı modunda elini beline attı ve sinirle çemkirdi." Sen hâlâ konuşuyor musun yüzsüz herif? Bir de gelmiş burada bana koca edebiyatı yapıyorsun." Mehmet hala boynunu ovarken,erkeklerde onun haline kıkırdıyordu. Bu deli kadının başının altından bir şey çıkacağı belliydi. Azra aniden aklına gelen şey ile kuşkuyla gözlerini kıstı ve erkeklerin üzerinde tek, tek gezdirdi. " Hem siz bizi nereden buldunuz?" Mehmet karısının sorusu ile eski haline bürünerek sırıtmaya başladı. O sırada Ali'nin konuşmasıyla bakışlar ona döndü.

 

" Yeter lan gelin alayına çevirdiniz burayı. İçeri girin de içeride konuşalım." Azra'nın direnişlerini umursamadı. Kapı da hala Leyla ile bakışan Yusuf'un kolundan tutup içeri çekerken söylenmelerine devam etti." Gir lan sen de içeriye! Ne demeye süzülüyorsun yeni gelin gibi." Yusuf,Ali'nin sözlerine alık bir şekilde kafasını sallayarak onaylarken Ali sinirle homurdandı. " Hepsinin aklı bir karış havada! Allahım sen sabır ver " diyerek gözlerini havaya dikti ve ellerini öfkeyle yüzünde gezdirerek içeriye doğru ilerledi.

 

Kedi ile köpek gibi birbirine diş bileyen kızlar ve erkekler karşı karşıya oturmuştu. Mehmet kaşlarını kaldırıp şaşkınca Azra'nın elindeki törpüye baktı. Karısı gözlerini kısmış bir şekilde ona bakarken bir yandan da tırnağını törpülüyordu. Bakışlarını karısından ayırmadan yanın da oturan Kenan'a doğru homurdandı.

 

"Sırf beni gıcık etmek için yapıyor lan! Şeytan diyor kalk, al o törpüyü... Tövbe tövbe..."Arkadaşının sinirden tamamlayamadığı sözleri ile bakışlarını Azra'ya çeviren Kenan, sırıtarak Mehmet'e cevap verdi.

 

" Aman abi içinde ki şeytana mukayyet ol. Bu sefer dişleri değil tırnakları geçer bir tarafına." İmalı bir şekilde konuşan arkadaşına ters,ters baktıktan sonra Azra'yı süzmeye devam etti.

 

Ayşe ile Esha'nın birbirine bir şeyler fısıldadıklarını gören Ali içinden karısını dikkatle süzerken iç sesinin devreye girmesi ile bakışlarını kıstı. " Bak, bak vicdansıza bak. Benle konuşmaya tenezzül etmez, dedikoduya gelince çenesinin bağı nasıl da açılıyor." Ayşe Ali'ye bakıp gülmeye başlayınca adam kaşlarını çattı ve şüpheli bakışları ile Ömer'e dönerek söylendi. "Niye gülüyor lan bu?" Arkadaşının sorusu üzerine Ömer,omuzlarını silkti ve bilmiyorum dercesine dudağını bükerek Ali'ye cevap verdi.

 

" Ne bileyim lan neye gülüyorsa. Zaten Esha Hanım özgürlüğüne kavuşmasının şerefine yine takmış takıştırmış." Karısı öyle bir süslenmiştiki bu gün ayrı bir güzellik vardı sanki üstünde. Ömer kirli sakallı yüzünü sinirle sıvazladı. Peçeli haliyle bile gözleri insanı büyülerken,oda yetmiyormuş gibi şimdi bir de takmış takıştırmış süslenip püslenmişti.Bu kadınla nasıl baş edeceğini hiç bilmiyordu.

 

Ali,karısının nereye baktığına dikkat edince ayağındaki, renkleri farklı olan çoraplara güldüğünü anladı. Bir hafta önce Mehmet'in evinde kaybettiği çorabının eşini hala bulamamıştı. Evde hiç bir şeyin düzeni kalmamıştı. Bir çift çorabını bile bulamıyordu. Çaresizlikle farklı renk çoraplar giymişti. Hepsi karşısındaki kadının suçuydu. Onun eğlenen haline sinir olurken kendi,kendine homurdandı. "Altı üstü bir çift çorap! Sanki Bizans hazinesi saklıyor anasını satayım!" Öfkesi şu an için sadece homurdanmayla sınırlı kalıyordu. Diğer yaptığı şey ise Ayşe'ye ters bakışlar atmaktı.

 

Ömer, kollarını göğsünde birleştirerek Esha'ya dik dik baktı. İlk defa peçesi olmadan yüzünü görüyordu. Evet televizyon da görmüştü ama o farklıydı. Esha'nın yüzünü dikkatle inceledi. Gerçekten Babası'nın dediği kadar vardı. Babası'nın sözlerini hatırlayınca yüzündeki buruk gülümseme ile fısıldadı. "Peri gibi." Ne büyük ironiydi be. Karısının yüzünü ilk defa görmüştü. Hatta kendinden önce tüm Türkiye görmüştü. Esha kafasını sola çevirdiği için yüzünün tamamını göremiyordu. İçine yayılan ılık esinti ile karısının yüzünü daha net görebilmek için muzipçe seslendi.

 

" Pişt! Esha!" Karısı kendine bakmayınca sabırla tekrar seslendi. "Kızım kime diyorum!?" Sesi biraz yükselince etrafına bakınıp hafifçe geriye doğru çekildi. Şimdi bu dallamalar karısına sulandığı için kendisiyle dalga geçerlerdi. Esha ise inadına duruşunu hiç bozmadı. Öner içinde kalan hevesin hüsranı ile kalakaldı.

 

Yunus gözlerini kısmış, karşısında duran karısına,belki yumuşar hesabı en şirin gülümsemesi ile baktı. Ama pek işe yaradığı söylenemezdi çünkü karısı ona keskin öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bir şeyler düşündüğü kesindi. Sürekli gözlerini kısıp geri büyütüyordu. Karısına çapkınca göz kırpan Yunus merakla sordu.

 

" Ne düşünüyorsun hayırdır yerden bitme?" Mahsus damarına basıyorduki arkadaşlarının düştüğü hataya düşmeyecek karısıyla iki çift laf ede bilecekti. Deniz'in bu tür sözlere karşı sessiz kalamadığını biliyordu ve yanılmadı da. Deniz ise ona yapmacık bir şekilde gülerek konuşmaya başladı.

 

" Seni nerenden vursam diye düşünüyorum. Topuktan çok hafif olur. Başını vursam acısız olur."Kaşlarını kaldırdı ve oda kocası gibi göz kırparak sözlerine devam etti. " O yüzden çeşitli işkence usulleri ile öldürmeye karar verdim. Sadist yanım böylesini daha uygun buldu doğrusu." Öfkeyle dişlerinin arasından kararlı bir şekilde tısladı. " Süründüreceğim seni Yunus Toralı!" Deniz'in kararlı duruşu ve keskin sözleri karşısında sertçe yutkundu genç adam. Cidden süründürür müydü acaba? İşkence çekerek ölmek bile daha acısız geliyordu şuan gözüne. Çünkü girdiği davalarda bir çok sürünmüş erkekle karşılaşmıştı. Onların kılıbık hali gözünde canlanınca yüzünü tiksintiyle buruşturdu.

 

Yusuf kapıdan girdiğinden beri gözünü ayırmadığı karısına hüzünle bakıyordu. Leyla ise kaşlarını çatmış, kollarını da göğsünde kavuşturarak umursamaz bir eda ile oturuyordu. Kendisine bakan kocasına gıcıklık olsun diye biraz yaklaştı. Karısının hareketi ile Yusuf'un gözlerinde umut dolu ışıltılar oynaştı. Leyla tek kaşının kaldırıp kafasını sağa,sola sinirle çevirerek çemkirdi.

 

" Ne var ? Ne bakıyorsun öyle dik dik?" dediğinde Yusuf hiç istifini bozmadan cevap verdi.

 

" Hiiiç. Yok bir şey. Karıma bakmam için illa bir sebep mi lazım?" Kocasının sözleri ile gözlerini devireren kadın cevap verememenin hırsı ile arkasına yaslandı. Yusuf onun sinir olmuş haline sırıtarak bakınca Leyla sabır dilenircesine söylendi. Fakat kocası hala umursamadan ve utanmadan ona sırıtmaya devam ediyordu. Öfkesi tavan yapan kadın Yusuf'un duyacağı şekilde söylendi.

 

" Onca çektirdiği yetmiyormuş gibi bir de utanmadan gülüyor." İşittiği sözler ile yaptığı hatayı hatırlayan adam karısının sözlerini umursamamaya çalıştı. Biliyordu ki canı yanıyordu. Gerekirse her sözüne eyvallah diyecekti ama kendini affettirecekti.

 

Kenan karısına rahatsız edici bakışlar atarken, Rüya da aynı şekilde ona bakıyordu. Diğerlerinin aksine birbirlerine ifadesizce bakıyorlardı. Kenan ağzını açmış tam onu terk ederken bıraktığı mektubu soracaktı ki Rüya hemen ayağa fırladı.

 

"Yandı!" diye bağırınca evdeki herkes bakışlarını ona çevirdi. Rüya ile birlikte Kenan da ayağa fırlayıp heyecanla sordu.

 

" Ne yandı ? Neren yandı ? Söylesene kızım ne oldu?" Kocasının sözlerini umursamayan kadın çoktan mutfağa doğru koşturmaya başlamıştı. Kenan da kendisini korkutan karısının arkasından sinirle ilerledi.

 

Mutfağa girdiğinde Rüya'nın elinde ki tepsiyi tezgahın üzerine bırakıyordu. Eli yanınca tepsiyi tezgahın üzerine sertçe bıraktı ve sızlayan elini hızla sallayarak acıyla inledi.

 

" Ahh!" Acıyla yüzünü buruşturup eline üflemeye başladığında kocası ile ile göz göze geldi. Kenan karısının gözlerine dalıp giderken, Rüya eline üflemeyi unutup iri gözlerini kırpıştırarak kocasına baktı.

 

Geldiklerinden beri marangoz testeresi misali bir oyana bir buyana sürtülen törpünün sesine sinirlenen Mehmet öfkeyle yerinden fırladı. Karısına ters bakışlar atarak atarlı bir şekilde sesini yükseltti.

 

"Başlayacağım senin törpüne de tırnağına da şimdi ha!"Bu ne arkadaş insan bir kocam gelmiş deyip hoşnut olmaz mı? Bir şey ikram etmez mi?Açım ulan aç!" Elini hırsla kirli sakallarında gezdiren adam içten içe kendine dert yandı. " Ben burada açlıktan ölüyorum kadın tırnağının derdinde!" Azra gözlerini törpülediği tırnağından ayırıp, gözlerini belerterek kocasına baktı.

 

"Duyamadım bir şey mi dedin?" Dudaklarını büzerek konuştuğunda Mehmet karısının rahat hallerine iyice sinirlenerek ellerini yumruk yaptı ve arkadaşlarına dönerek homurdandı.

 

"Biz neyin derdindeyiz bunlar neyin derdinde ya!" Mehmet'in Azra'ya karşı yakınışı ve arkadaşlarına doğru homurdanması ile kızların hepsinden kahkahalar yükseldi. Azra kocasının haline sırıtırken,onun üzerindeki gömleği işaret ederek konuştu.

 

"Belli neyin derdinde olduğun. Bir haftadır yokuz şu halinize bir bakın." Kızlara dönerek başıyla Ali'yi işaret etti. Ardından dişlerini sıkarak tekrar konuştu. " Gerçi sizin gibi öküzlere de layık." dediğinde Mehmet de karısının sözlerine sinirlenerek ona bağırdı.

 

" Ne layığı lan! Ne layığı? Bütün gömleklerimi kesmişsin Allah'sız! Bunu zor buldum." diyerek üzerindeki gömleği çekiştirerek gösterdi. Kızlar gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Azra'da kafasını aşağı yukarı sallayıp Mehmet'e meydan okudu.

 

" Sen daha dur Mehmet efendi. Ben sana neler yapacağım daha. Bu senin iyi günlerin." dedikten sonra sinirle ayağa kalkıp salondan çıktı ve koridora ilerleyip merdivenlere yöneldi. Karısının gidişi ile delirme noktasına gelen adam arkasından bağırdı.

 

" Azra!" Kendisine aldırmadan merdivenleri çıkan karısının bağırıp arkasından çıktı ve basamakları ikişer,üçer çıkmaya başladı. " Kime diyorum lan!" Yukarı çıktıklarında Mehmet, Azra'yı odanın kapısında yakaladı ve kolundan tutarak kendisine çevirdi. Azra hızlı nefes alıp vererek dinmeyen siniriyle kocasının gözlerine baktı.Azra'nın gözlerindeki kırgınlığı ve öfkeyi gören adamın siniri saman alevi misali sönerken çaresizce omuzlarını düşürdü. Onun çaresiz bakışları karşısında Azra kolunu sertçe çekip kocasından kurtarmaya çalışsa da beceremedi. Gözlerini kapayan kadın bir süre bekleyerek sakinleşmeye çalıştı. Tekrar araladığı bakışlarını kocasına çevirerek derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

 

" Mehmet bırak kolumu!" Kocası da tıpkı kendisi gibi derin bir nefes aldı ve diğer elini kapının pervazına koyarak sakince derdini anlatmayı denedi.

 

" Bak güzelim o gece-" Mehmet'in konuşmasına izin vermeyen Azra onun sözleri ile tekrar öfkelenerek sözünü kesti.

 

" Yeter ya yeter! Sen hala neyin derdindesin? Her fırsatta beni istemediğini dile getiren sen değil miydin? İşte sana fırsat. Beni rezil ederek kendini çok güzel akladın. Artık ne yapmak istiyorsan onu yapabilirsin." deyip Kocasının alak bullak olan yüzüne baktı ve sinsice sırtarak sözlerine devam etti. "Çünkü ben artık öyle yapacağım.Bundan sonra senin ne yaptığın ve ne söylediğin benim hiç umurumda değil." diyerek önünde durdukları kapının koluna uzandı. Fakat kocasının kükremesi ile eli kapının kulpunda kaldı.

 

"Ne demek lan! Ne demek umurumda değil." Ne diyordu bu kadın? Aklını peynir ekmekle mi yemişti? Bu söylediklerine izin verebileceğini nasıl düşünmüştü? O ki her şeye rağmen erkeklik gururunu bir kenara bırakmış, sevdiği kadının her şeyine göz yummuş, sırf yanında diye ona belli etmesede Allah'a her gün şükretmişti. Kendine yediremediği bazı şeylerden dolayı biraz öküzlük yapmış olabilirdi ama bu onun her istediğini yapacağı anlamına gelmezdi. Kocasının kükreyişi ile Azra'nın da sesi yükseldi.

 

" Bana bağırmayı kes!" Karısının sürekli çemkirmesi ve umursamaz halleri adamı çileden çıkarıyor ve kendini tutmakta zorlanıyordu. Azra'nın çemkirmesi ile Mehmet daha da sinirlendi ve dişlerini sıkarak bağırdı.

 

"Azra! Beni delirtme!" dediğinde Azra sinirle nefesini dışarı verdi ve Mehmet'in ayağına ayakkabısının topuğu ile var gücüyle bastı. Ayağının acısıyla bağıran adamın boş bulunuşunu fırsat bilen kadın,hızla odaya girip kapıyı kilitledi. Onun yaptığı bu hareket karşısında ayağının acısını bir kenara bırakan Mehmet kapıyı yumruklamaya başladı.

 

"Aç lan kapıyı Allah'sız." diye öfkeyle kapıya tepince ayağının acısı iyice arttı. Olduğu yerde acıyla inleyen kocasına içeriden seslendi kadın.

 

"Geber emi Mehmet? Geber! Oh olsun sana." Azra'nın kapıyı açmayacağını anlayan adam elini son bir defa kapıya geçirdi ve aşağı doğru yöneldi. Mutfağın önünden geçerken burnuna gelen kurabiye kokusu ile mutfağa daldı ve tepside gördüğü yanık kurabiyelere doğru ilerleyerek bir tane alıp ağzına attı. Rüya ile bakışmakta olan Kenan'i ittirerek kendi kendine konuştu.

 

"Diyorum da bana kimse inanmıyor lan! Sinirlenince daha çok acıkıyorum ben." Kenan ile bakışmakta olduğunu fark eden Rüya kendini toplayarak hızla içeriye doğru geçince, Kenan, ters ,ters Mehmet'e bakıp yüzünü ekşitti.

 

"Sen ne patavatsız insansın lan!Bir de gelmiş buraya tıkınıyorsun." Mehmet eğildiği kurabiye tepsisinden başını kaldırıp ağzı dolu bir şekilde küfür etmeye çalışınca Kenan yüzünü iyice buruşturarak konuştu.

 

"Oha lan oha! Medeniyetsiz hayvan. Nimet var lan ağzında! Hala küfür ediyorsun." diyerek arkasını dönüp oda karısının arkasından içeri geçti. Mehmet tam arkadaşına cevap vermek için ağzını açmıştı ki boğazına kaçan kurabiye parçalarıyla öksürük krizine girdi.Öksürmesi geçip kendine geldiğinde, kendi kendine mırıldandı.

 

"Azra'nın bedduası mı tuttu ne lan? Geberiyordum az daha." Başını olumsuz anlamda sağa,sola sallayan adam eline bir tane daha kurabiye alarak içeriye doğru yöneldi.

 

Aynaya bakıp kendine kendine konuşan Leyla kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Son kez yüzüne su çarpıp doğruldu. Kafasını kaldırdığında aynada gördüğü kocasının görüntüsü ile korkarak elini kalbine götürdü. Biraz sakinleşince arkasını dönerek derin bir nefes aldı ve konuşmaya çalıştı.

 

"Korkuttun beni." Yusuf mahcup bir şekilde özür dileyerek askılıktaki havluyu aldı ve karısına uzattı. Ondan bu hareketi beklemeyen Leyla kekeleyerek teşekkür edip aldığı nefesi dışarıya sesli bir şekilde verdiği anda Yusuf konuşmaya başladı.

 

"Leyla konuşmamız gerek. Bak ben gerçekten üzgünüm. Böyle olmaması gerekiyordu." deyip biraz duraksadıktan sonra derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya başladı." Ben çok denedim. Ama olmadı." Leyla kocasının sözlerini yanlış anlayarak sözlerini bitirmesine izin vermeden gözleri dolmuş bir şekilde konuştu.

 

"Ta...Tamam. Bundan sonra her şey senin istediğin gibi olacak. Artık sana ayak bağı olmayacağım. Zaten senden beni sevmeni beklemiyordum." deyip elinin tersiyle göz yaşlarını sildi ve burukça gülümseyerek banyodan çıktı. Ne demeye üzülüyordu ki? Hâlâ neyi bekliyordu? Yolun sonuna gelmişti işte. Kocası onu hiç bir zaman istememiş,hiç sevmemişti ki. Şu saatten sonra niye kendini ezdiriyordu? Oysa biraz önce gayet iyi bir şekilde ona kafa tutup dikleniyordu. Ama daha fazla ezdirmeyecekti kendini. Yusuf ise karısının kendisini yanlış anladığını fark edince çaresizce elini saçlarından geçirdi ve kendine olan kızgınlığı ile öfkeyle bağırdı.

 

"Denedim lan denedim! Senden uzak durmayı, kokuna karşı koyabilmeyi denedim! Sana bağlanmamayı ve seni sevmemeyi denedim. Ama Allah kahretsin ki seni ilk gördüğüm anda sevdim ben!" Ellerini lavobonun kenarına dayayarak içinde büyüyen acı ile sertçe vurdu. "Yedi yıl senden değil kendi duygularımdan kaçtım ben. Sana olan öfkemden kaçtım. Ama sana duyduğum öfke bile sevgimin önüne geçemedi." deyip elini tekrar hırsla lovoboya vurdu.

 

Deniz çalan telefonuyla salondan çıkınca, Yunus da konuşmak için onun arkasından çıkıp,karısının girdiği odaya girdi ve sessizce kapıyı kapattı. Çalan telefonu açan kız titreyen sesi ile konuşmaya başladı.

 

"Efendim baba?" dediğinde Yunus sertçe yutkundu. Gözleri tedirginlikle etrafı taramaya devam ederken kulak kabartarak karısının konuşmasını dinledi.

 

"Gerçekten mi? Tamam babacığım. Bekliyorum." deyip telefonu kapattı ve odadan çıkmak için arkasını döndüğünde kocası ile karşılaştı. Yunus şüpheli bakışları ile karısına yaklaştı ve ellerini pantolonunun ceplerine koyarak kendinden emin bir tavırla konuştu.

 

"Babana haber vermene ne gerek vardı kızım? Tıpış tıpış geleceksin ne de olsa geri." Kocasını ciddiye almayarak elini beline koyan kadın kafasını onaylarcasına sallayıp onu dinliyormuş izlenimi verdi.Yunus sessizce karısının alaylı tavrını süzerken Deni kaşlarını kaldırarak sordu.

 

"Bitti mi?" Yunus yeşil gözlerini karısının kahverengi harelerinin derinliklerine odaklayınca Deniz sözlerine devam etti. "Birincisi uşak ben haber vermedim babama, bir haftadır tüm magazin programlarında yediğin naneler yayınlanıyor. Babam oradan öğrenmiştir. Ayrıca senin yanına asla geri dönmem. Babam gelince kendin sorarsın,gelmesine gerek var mıydı, yok muydu." Yunus'un dudakları kibirle kıvrılırken karısına doğru bir adım atarak biraz daha sokuldu ve Deniz'in kulağına doğru eğilerek fısıldadı.

 

"Ben. Koskoca Yunus Toralı. Senin babandan mı korkacağım?" Geri çekilen adam sahte bir sırıtılşla karısına baktı.Deniz ise onaylayıcı bakışlar atarak başını salladı ve kocasına cevap verdi.

 

"Peki, o zaman babam gelince ve seni kıçından mıhlayınca görüşürüz Yunus Toralı. Bu defa seni kurtaracak bir Deniz'i de bulamayacaksın!" diyerek odadan çıktı. Yüzüne dökülen saçları öfkeyle geriye iyekleyen kız koridorda volta atmaya başladı. Bir taraftam da içinden Yumus'a iltifatlar yağdırıyordu. "Çam yarması!Kütük! İnsan iki çift güzel söz söyler gönlümü almaya çalışır. Ama yok beyimizin egosu zirvede mübarek. Senin aklına köpek sıçsın Deniz! Bu hödükten başka aşık olcak kimseyi bulamadınya böyle çek şimdi müstehak sana!" Esasen kendine olan öfkesinin önüne geçemiyordu bir türlü.Bu yüzden iç sesi ile tartışma içerisindeydi hep. Babasının geleceğini hatırlayınca öfkeyle saçlarını çekiştirip yerinde tepindi. Nasıl baş edecekti iki deliyle birden?

 

Sinirle bahçeye çıkan kız daha önce sermekte olduğu çamaşırlara doğru ilerledi ve yarım bıraktığı işine tekrar başladı. Ayşe'nin arkasından Ali de bahçeye çıktı konuşmasını umut ederek onu kışkırtmaya başladı.

 

"Ne o ? İçeride gülen suratın şimdi çarşamba pazarına dönmüş." Mandalı ağzına alan kadın elindeki tişörtü çırparken kocasına ters bakışlar atmakla yetindi. Onun yine konuşmayacağını anlayan Ali,alayla sözlerine devam etti. "Pardon sen konuşmuyordun değil mi ? Ya da sadece benimle konuşmuyordun desek daha doğru olur." Beklediği tepkiyi karısından alamayan adam sakin olmaya çalışarak tekrar kınuştu. "Sevdiğim kızın kim olduğunu bildiğin halde sustunya ben sana nedeyim daha kadın!" Karısının sessizliği karşısında ellerini öfkeyle yüzünde gezdirdi adam. Nasıl bu kadar tepkisiz olabiliyordu? Görmüyor muydu halini iki arada kalmışlığını,çaresizliğini.Ellerini yüzünden çekti ve sakinleşmek adına gözlerini bir iki saniye sonra açtı. O an için açmamayı yeğelerdi adam. Karısının ipe astığı son derece seksi iç çamaşırı takımı ile gözleri fal taşı gibi açılırken kan beynine sıçramış bir şekilde kükredi.

 

"Ne yapoyorsun kızım sen? O kadar erkeğe karşı benim bile görmediğim şeyleri nasıl sergilersin!" Karısı beklemediği bu ani tepki ile yerinde sıçrarken Ali sert adımlarla ona doğru bir adım attı ve ateş saçan bakışlarla ipteki seksi siyah iç çamaşırlarına uzandı. Eline aldığı iç çamaşırını yüzüne yayılan çapkın bir sırıtışla inceledi. Ayşe'nin evi terk ettiği gün çekmecede gördüğü takımın aymısıydı bu takım."Kızlardan birinin olacağı düşüncesi ile bakışlarını karısına çevirdi ve merakla sordu. "Niye bu takımdan iki tane? Aynı model,aynı renkte evde de var." Erkeklik dürtüsü ile merak etmişti. Elinden hızla çekilen sütyenle diğer elindeki iç çamaşırını hızla arkasına sakladı ve kaşlarını çatarak homurdandı. " Rahat dur karıcığım!" Yüzünde beliren Piç bir sırıtışla Ayşe'ye sokularak kulağına fısıldadı. " Benim için mi almıştı bu seksi iç çamaşırlarını güzel karım acaba?"Kocasının yakınlığı ve boğuk bir ses tonu ile nefesini vererek kulağına fısıldaması Ayşe'yi heyecanlandırmıştı. "Eğer sen bu güne kadar bildiğin o küçük sırrı benimle paylaşsaydın belki şu an uatağımızda bunları üzerinden ben çıkartıyor olacaktım." Sertçe yutkunan kız tekrar kocasının sesini işitti. Fakat bu defa keskin ve suçlayıcı bir tınısı vardı. " Ama sen ne yaptın? Sustun! Sadece sustun!" Öfkeyle geri çekilen kadın kocasına hayal kırıklığı ile bakarken Ali'nin sinirden dişlerini sıktığını farketti. Yanakları dalgalanırken Ayşe'de sabrının sonuna geldi ve bir yıldır susmanın verdiği hırsla bağırarak konuşmaya başladı.

 

" E yeter be! Konuşmadın da konuşmadın. Keyfimden mi konuşmadım?" İşaret parmağı ile kocasının göğsünü sertçe dürttü ve isyanına devam etti. "Sen demedin mi sus diye? Sesini duymak istemiyorum diye. Al işte sustum suç yine bende öyle mi ? Bir de sustun sustun diyorsun!" Ali karısının sesini ilk defa duymanın şoku ve onun öfkeyle çırpınışını bilinçsizce izlerken karısının bir şeyler söyleyen dudaklarına odakladı bakışlarını. "Dua et de şimdiden sonra susayım. Yoksa feriştahın gelse susturamaz beni!" Karısının konuşmasını beklemeyen Ali, Ayşe'nin sesini duymasıyla şok olmuştu. İçinde tarif edilemez bir duygu vardı ve o nasıl tarif edeceğini bilmiyordu.Şaşkın surat ifadesi ile konuşmaya çalıştı.

 

" Ayşe sen konuştun! Konuştun sen!Benimle İlk defa konuştun!." diye saçmalamaya başlayınca Ayşe bıkkınlıkla gözlerini devirdi.

 

"Ne kadar enterasan değil mi? Ben konuşa biliyormuşum meğer." Alayla parlayan mavi gözleri ile sözlerine devam etti. " Dur sana daha enterasan bir şey söyleyeyim."Kocasına yaklaşarak kulağına ağır,ağır fısıldadı. " Seni boşuyorum! Şimdi elinde tuttuğun iç çamaşırımı verir misin? Malum yeni eşimle yaşayacağım fantaziler için gerekli." Ali'nin rengi işittiği sözlerle atarken,Ayşe geri çekildi ve kocasını elindeki alt iç çamaşırını bir hamlede aldı. Bu sözleri beklemeyen adam kendine gelmek için başını salladı ve karısının kolunu sertçe tutarak öfkeyle tısladı.

 

" Bana bak kadın sen ne dediğinin farkında mısın? Boşayacak mış ta, seksi iç çamaşırlarını yeni eş iş için almış mış. Seni de fantazi yapmak için hayalker kurduğun o ibne kocanı da öldürürüm!" Ayşe yüzünü buruşturarak kocasını izlerken Ali pis bir sırıtışla tekrar konuştu. "Sen şimdi şu sesine aşık olduğum kızın kim olduğunu söyle de,ben sana ne fantaziler yaşatıyorum bak gör. Sen o kızı söylemeden içim soğumayacak. Ayrıca o kurduğun yeni koca hayallerini ve fantazilerini sil at aklından!" Elini karısının göğsüne götürdü ve okşayıp hafif sert bir şekilde sıkarak çapkınca göz kırptı"Senin hayalini kurabileceğin tek erkek,benim! Fantazilerini uygulayacağımız tek yerde yatağımız güzelim."diğinde Ayşe şaşkınlıkla Ali'ye baktı. Derdi neydi bu manyağın? Şimdiye kadar kendisine zorunlu katlanırken şimdi ne değişmişti? Her şey sevdiği kızın kim olduğunu öğrenmek içindi. Başka açıklaması yoktu. Ama söylemesi o kadar kolay olmayacaktı. Kocasına öyle mi dercesine bakışı atıp konuşmaya başladı.

 

" Ben o kocayı bulup koluma takacağım sende içindeki yangınla kalacaksın Ali! Bu saatten sonra senin için kutuplara gitsen bile soğumaz. Çünkü tam bir Ayısın!" diye bağırdı ve astığı çamaşırı tekrar yarıda bırakarak sert adımlarla eve yöneldi.

 

Oturdukları yerden hiç kıpırdamayan Ömer ve Esha ise hala bir iki çift laf edememişti. Sessizliğe daha fazla dayanamayan Ömer yalvarırcasına konuştu.

 

"Karıcığım şu gül cemalini dönsen de bir kerecik ben de görsem ." dediğinde Esha sanki bu sözleri bekliyormuş casına kocasına dönerek çemkirdi.

 

"Ne o Ömer? Şimdi karıcığın, gül cemalli mi oldum? Daha bir hafta öncesine kadar neye benzediğimi bile bilmiyordun be!" Gür saçlarını omzunun arkasına attırdı ve kocasına doğru dönerek daharat bir pozisyon aldı. "Nere den çıktı bu heves? Aaa! dur buldum sebebini! Kesin baban üstüne gelmiştir gelinimi getir diye .Ama heveslenme dönmeyeceğim." dediğinde Ömer oflayarak omuzlarını düşürdü. Ömer'in pes etmiş gibi omuzlarını düşürmesi Esha'nın yüzünü buruşturmasına neden olurken adam ona dert yanmaya başlar.

 

"O konuyu hiç açma Esha! Sizin iş birliğiniz ve babamın iş güzarlığı yüzünden bizimkilere madara oldum. Senin baban bahaneyle bizim kızlara yürümesin diye dalga geçiyorlar zaten." Kocasının sözleri ile Esha, zevkten dört köşe olsa da bunu Ömer'e çok yansıtmayarak hala kırgınmış gibi konuştu.

 

"Oh olsun! Size her şey müstahak! Azgın teke gibi oraya buraya saldıran sizsiniz ama adı çıkan Ziya Babam öyle mi ?" Karısının sözlerini başını sallayarak onaylayan Ömer,karısının öfkeyle tehditler savurmasını dinlemekten başka bir şey yapamadı. "Ama ben de Esha isem bu kınaları sana yakıp kurbanlık koç gibi meleteceğim seni. Bunu yaz bir kenara hatta Hint kınası ile yaz. Sen çok seversin." Esha sözlerini bitirdi ve başını biraz önceki yöne çevirerek kocasına sırtını döndü. Ömer ise sıkıntı ile kafasını elleri arasına aldı.

 

Kapının çalması ile merdivenlerden inen Leyla tekrar kapıyı açtı. İçeri giren Semra Hanım ve arkasındaki iki adam oldukça sinirli görünürken,Semra Hanım olduğu yerde bağırmaya başladı.

 

"Geldim kızlarım. Ben sizi yalnız bırakıp bunlara ezdirir miyim?" dHışımla salona giren kadın etrafında gözlerini gezdirerek erkeklerin hepsine öldürücü bakışlar attı.

 

Ali'nin Ayşe'nin dibine girmiş ve onunla tartıştığını fark edince gözlerini korkutucu bir şekilde açtı ve onlara doğru ilerleyerek kızı sertçe kendine çekti. Ai'nin, karısınım kolunu tutan eli boşta kalırken Semra Hanım da Ali'ye bakarak çemkirmeye başladı.

 

" Seni gidi pavyon azmanı seni! Bırak kızımın kolunu." Semra Hanım Ayşe'yi yanına çekip korumak istercesine sarılması ile Ali şaşkınlıkla ikiliye dönerek orta yaşlı kadına sitem etti.

 

" Ama Semra Teyze ayıp olmuyor mu ? Pavyon azmanı falan?" derken Ali'nin alınmasını umursamayan kadın Semra bağırarak cevap verdi.

 

" Sus bakayım! Hala konuşuyorsun. Hem suçlusunuz hem güçlü. Bir de üste çıkıyorsunuz." dediğinde Mehmet arkadaşına destek olmak adına aklına gelen cin fikirle hemen taaruza geçerken, pis, pis sırıtarak Semra Hanım'a cevap verir.

 

"Yok Semra Teyze daha üste çıkamadık." dediğinde erkeklerden kıkırdama sesleri yükselirken Semra Hanım'ın bağırışı hepsinin üzerine çıkmıştı.

 

" Aaa azmış bunlar ayol! Belliydi her gece,her gece mart kedileri gibi etrafta gezmenizden. " deyip kendini koltuğa attı. Bu sefer oğlunu hedef aldı hem gözleri hem sitem dolu sözleri ile.

 

" Ah! Kenan Ah! Ben sana hep demez miyim oğlum dünyada bulunan en sert element sevmekten vazgeçmiş kadının yüreği diye.Yürekli kadının yüreği, yüreksiz adamın başına ağır gelirmiş diye boşa dememişler.Ah ah..." Ali ,Semra Hamım'ın serzenişlerini izlerken yüzünü buruşturarak önünde duran sandalyeye tutunup hafif öne değri eğilerek konuştu.

 

"Semra Teyze ayıp oluyor ama..." dediğinde Semra Hanım biraz önceki fenalaşmış halini geride bırakıp dinç bir şekilde yerinde doğruldu ve hırsla parlayan mabi gözlerini Ali'ye çevirerek cevap verdi.

 

"Ne o oğlum? Zoruna mı gitti?" Semra Hanım'ın sözlerine karşılık çok güzel cevaplar verecekti ama nihayetinde büyüğüydü. Saygıda kusur etmezdi ona üstelik annesi gibide severdi. İçinden söylensede sahte bir tebessümle cevap verdi orta yaşlı kadına.

 

"En nihayetinde karımız onlar bizim Semra Teyze ettiğin laflara bak ya." diye ellerini sitem edercesine iki yana açtı. Semra Hanım ise her biriyle ayrı,ayrı uğraşmaktan,laf yetiştirmekten geri kalmıyordu.

 

"Oo paşama bak!" Ali'nin sitemine karşı burun kıvırarak tekrar söylendi. "Bir kadına, kadınım diye bilmen için ilk önce kendine adamım diye bilmen gerekir oğlum." Erkekleri küçümser bakışları ile süzüp oturduğu koltuğa rahatça yerleşti. "Görüyorum ki adamlık ta sizde yok. Zira karılarınızı tüm Türkiye'ye reklam ettiniz." dediğinde Ali'nin yanın da bulunan Kenan,annesinin ağır sözleri ile çaresizce oflayarak arkadaşlarına dönüp homurdandı.

 

"Lan başladı yine benim valide inciler dizmeye." Ali,arkadaşının homurdanması ile onun sol eliyle dürttü ve hınzırca sırıtarak mırıldandı.

 

"Dur sen dur. Ben ona yapacağımı bilirim." Muzip bakışlarını Kenan dan çekerek Semra Hanım'a döndü ve ardından kadına seslendi.

 

" Semra Teyze." Orta yaşlı kadının mavi gözleri kendisini bulunca göğsünü kabartarak böbürlendi. "Erkek adam cebindeki paranın, içtiği rakının, sevdiği kadının reklamını yapmaz." Kızlar yüzünü buruştyrarak Ali'ye bakarken erkekler de ikilinin didişmesini kıkırdayarak dinliyordu. Semra Hanım,Ali'nin sözlerine karşı alayla büyük bir kahkaha attı ve gülüşünü zorlukla bastırarak gözlerini sinsice kıstı.

 

" Reklamı mı kalmış? Ben size demedim mi ? Sabrı çok insanlara dikkat edin.Çünkü onlar sabırları bittiğinde limanları yakar gemileri değil diye." dediğinde bu sefer Ali altta kalmamak için bıkkın bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladı.

 

"Ya Semra Teyze dost musun düşman mısın belli değil. Evde kalmış kız kuruları gibi ele başı oldun çıktın başımıza." Semra Hanım,her söylediği söze utanmadan cevap veren Ali'ye iyice sinir olarak oturduğu yerde dikleşti ve bağırmaya başladı.

 

" Aa terbiyesize bak! Ayol yok size kız mız!" Eliyle kızları işaret ederek sert sözlerine devam etti. "Hadi alın da göreyim baklım! Adam olun dedik size ama kime dedik. Eşek sıpaları. Bir de gelmiş bana pavyon ağzı ile konuşuyor." dediğinde Ali damarına basılmışcasına biraz sesini yükseltti.

 

" Yeter be! Müzisyenim ben müzisyen! Pavyoncu değil." Semra Hanım onun sözlerini umursamadan omuz silkip tekrar oturduğu koltuğa yaslanırken,Ali'de başını sen görürsün dercesine sallayarak sözlerine devam etti. "Tamam o zaman Alın size pavyon ağzı. Lan ne meraklıymışsınız pavyona da bizi karılarımızdan ayırmaya da. Koskoca kadın,bize karılarımızı vermiyor." Beş dakikadır kestiği Ayşe'nin köşede duran sazına doğru yaklaştı ve herkesin şaşkın bakışları arasında eline alarak başladı çalmaya.

 

"Güvercin uçuverdi

Kanadını acıverdi

Yar yandım aman

El kızı değil mı aman aman

Sevdi de kaçıverdi

 

A benim aslan yarım

Duvara yaslan yarım

Duvar cefa çekemez

Bağrıma yaslan yarım

 

Daracık daracık sokaklar

Kızlar misket yuvarlar

Pul pul olsun dökülsün

Onu öpen dudaklar

 

Oy farfara farfara

Ateş düştü şalvara

Ağzım dilim kurudu

Kız sana yalvara yalvara

 

Camının müezzini yok

İçinin düzeni yok

Yar yandım aman ayrılamam

Eller ne derse desin aman

Yarimden güzeli yok

 

Ha benim hacı yarım

Başımın tacı yarım

Eller bana acımaz

Sen barı acı yarım

 

Daracık daracık sokaklar

Kızlar misket yuvarlar

Kızlara sıra vermiyor

Kocaman kocaman karılar

 

Oy farfara farfara

Ateş düştü şalvara

Ağzım dilim kurudu

Kız sana yalvara yalvara

 

Daracık daracık sokaklar.

Kızlar misket yuvarlar.

Kızlara koca vermiyor.

Gocaman gocaman garılar."

 

diye tam bir Ankara ağzı ile söyleyince Semra Hanım koltuğa kendini tekrardan atar. Bu sıra da Mehmet de kollarını kaldırmış oyun havası oynamaya başlamıştır...

 

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER...

 

-yitenumutlar

 

 

Loading...
0%