Yeni Üyelik
29.
Bölüm

A-D-Bölüm_28

@yitenumutlar

 

 

Arka koltukta boynu bükük kendisine yaşlı gözlerle bakan kızın haline daha fazla dayanamayan Ali arabayı mezarlığa doğru sürünce arkadan onu takip eden araçlarda durumu anlayarak onu takip etmişti. Aracı parkeden Ali kendini zorlukla dışarı atarak derin bir nefes almaya çalıştı. Azra'nın hali sanki boğazını sıkan bir çift elmiş gibi nefes almasını engellerken karısı da araçtan inerek yanına gelip nemli gözleri ile yüzüne baktı. Karısının gözlerine acı dolu bir ifadeyle bakarak konuştu.

 

"Çok zor be Ayşem! Ben bile dayanamazken" bakışları aracın içinde karşısındaki taze mezarda olan kıza döndü ve sözlerine devam etti. " O bu acıya nasıl dayanacak? Biz böyle bir emanete hakkıyla sahip çıkabilecek miyiz?"

 

Ayşe kocasına bir adım daha yaklaşarak eline uzanırken daha sonra aklına gelen ayrıntıyla elini yumruk haline getirip geri çekti. Daha arkadaşının acısı tazeyken kendisi nispet yapar gibi nasıl dokunurdu kocasına. Nasıl böyle düşüncesizce davranabilirdi. Ali karısının uazattığı elini geri çekmesini acıyla izlerken ne günah işleyipte bu olayların başlarına geldiğini düşünüyordu.

 

"Dayanacağız Alim! Mehmet için onun bize bıraktığı emanet için dayanmalıyız."

 

Karısının mavi gözlerine minnetle bakan Ali burukça gülümsedi.

 

"Şu an sana sarılıp kokunu içime çekmeye o kadar ihtiyacım var ki,sanki her şey sana sarıldığım an tekrar eski haline dönecek gibi."

 

Aracın açılan kapısıyla bakışlarını o tarafa çeviren karı koca Emine Nine ve Azra'nın inerek mezara doğru ilerleyişini acıyla izledi. Bu acı manzara karşında bakışları iklinin üzerindeyken Ali sözlerine devam etti.

 

"Azra'nın durumu elimi kolumu bağlarken, kollarımda seni saracak derman bile bırakmıyor bende. Öyle bir çıkmazdayım ki yoruldum artık savaşmaktan."

 

Ömer ve diğerleride araçları park ederek mezarın başındaki ikliye göz atıp Ali'nin yanına geldiler. Onların gelmesi ile Ayşe,Emine Nine ve Azra'nın yanına geçerken işittiği hıçkırık sesleri ile olduğu yerde kalakaldı. Mezarın üzerine eğilip toprağını sıvazlayan arkadaşına bakmaya yüreği dayanmıyordu artık. Azra'nın gözyaşları toprağa damlarken Emine Nine de ona sarılmış kendi acısını unutup gelinini teselli etmeye uğraşıyordu.

 

"Nasıl bıraktın beni! Hani söz vermiştin. Ben ne yaparım şimdi Mehmet?"

 

Göz yaşlarını elinin tersiyle silerek Nine'sine çevirdi bakışlarını. Yorgun,bitkin yaşlı kadına. Sahi o nasıl dayanıyordu bu acıya? Elini kaldırarak onun yorgun gözlerine uzattı parmaklarını ve akan yaşları sildi titreyen elleri ile.

 

"Sen nasıl dayanıyorsun Nine? Ben dayanamıyorum! niye bıraktı bizi?"

Biliyordu ki eceliyle ölmemişti kocası. Pusuydu,tuzaktı bu ayrılığı onlara yaşatan. Ama nasıl kıymışlardı kocasına? hiç mi içleri sızlamamıştı?

 

Yaşlı kadın mezarın başındaki tahtaya uzattı kırışık ellerini. Sanki Mehmet'e dokunurcasına okşadı.

 

" Acıların en böyüğü evlat acısıymış gızım. Evladını gaybiden bi ananın yürende gırk mum yanarmış. Benim gaderim,yazım öle garaymışkı hem dağlar gibi olumu virdim gara topra hem gencecik fidan, muradı gözünde galan Meğmed'imi."

 

Azra yaşlı kadına söyleyecek söz bulamıyordu haklıydı. En çok acıyı o çekmişti belki şu hayatta. Ama içinde bir yer sürekli kanıyor ve bu pis kanı dışarı atmak istercesine söz olup diline dökülüyordu. Yaşlı kadın bakışlarını mezar tahtasından çekerek Azra'ya çevirdi ve gözyaşlarını başındaki beyaz dülbentiyle silerek sözlerine devam etti.

 

" O gırk mumun vakıt giçtikçe hepisi sönerimiş biri hariç. O bi mum yanar,yanar bir gün yüre patladı virimiş. Benim yüremde gaçıncı mum bilmeyom gızım. Ağmed'im olum öldü bi mum galdı dirken şindi de Meğmed'im yakdı bi mum."

Karşısında avuçlarının arasındaki toprağı sıkan gelinine baktı ve eline uzanarak avuçlarını açmak için parmaklarını gevşetmeye çalıştı.

 

"O mum lara yinisi eklenmesin Azra. Gelinim Ağmed'imin arkasından godu gitdi sende beni goyup gitme gızım. İkimiz bir birimizin yarasına melhem olam. Bu acıya anca öle dayanırız."

 

Azra yaşlı kadının sözleri ile avuçlarının arasındaki toprağı yavaşça bırakarak bakışlarını ona çevirdi. İri bakışları yaşlarla parlarken küçük bir kız çocuğunun masumluğuyla yaşlı kadına uzanan kolları Emine Nine'nin onu göğsüne basmasıyla fısıltıya benzer sözler döküldü dudaklarından.

 

"Bırakmam Ninem! Sen kocamdan kalan son hatırasın. Bundan sonra ben nereye sen oraya."

 

Emine Nine göğsünde ağlayan kızın saçlarını okşarken Allahtan ikisi içinde dayanma gücü istiyordu.

 

"Ama Mehmet'i nasıl bırakırım Nine! Üşümez mi burada!? Yanlız,soğuk ,karanlık bir başına nasıl bırakırım ben kocamı!? Beni burada bırakıpta nereye gittin Allah'sız demez mi bana!?"

 

Emine Nine gelinin masum sözleri karşısında kendinden uzaklaştırarak iri gözlerine tebessümle baktı.

 

"Gız sağa deli gelin diyom da kimse inanmayo bağa. Gızım o yalığız değiki. Şehit benim Meğmed'im. Hem sen böle alayıp durusan dua itmezsen öteki tarafda da gavuşamassığız. Meğmed'ime en gözel hurileri viriler sende alayıp, zırladığınan galın."

 

Azra'nın bakışları işittiği sözlerle irileşirken kaşlarını çatarak yaşlı kadına bakıp söylendi.

 

"Hele bi alsın o hurileri bende orada yakışıklı Nuri'ler bulurum kendime."

Yaşlı kadın tebessümle Azra'nın yüzünü sıvazladı. Bastonuna dayanarak yavaşça doğruldu ve Azra'ya da kalkması için bastonuyla işaret ederek söylendi.

 

" Bolca dua idelim gızım. Ne o hurileri alsın,ne sen Nörü'lere gal. Bi Cennet'ü Ala galdı garışdırmadığız. Tövbe,Tövbe!"

 

Sözlerini bitiren kadın ellerini kaldırarak du etmeye başladı. Azra'da avuçlarını açarak dua ederken,Diğer herkeste dua için mezara doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu sırada Ayşe'nin telefonu çalınca pantolonun arka cebinden telefonunu alarak ekranına baktı ve arayan kişinin Demir olduğunu görünce bir kaç adım uzaklaşarak telefonu cevapladı.

 

"Alo."

 

Demir Ayşe'nin sesini duyunca heyecanla konuşmaya başladı.

 

"Alo Ayşe! Ablanı doğuma aldılar!"

 

Demir'in sözleri ile hazırda bekleyen göz yaşları yanaklarına süzülürken Ayşe'de heyecanla konuştu.

 

"Ne!?Ne zaman!?"

 

Herkesin bakışları Ayşe'ye dönerken o sesinin fazla yükseldiğinin bilincine ancak varabilmişti. Azra ve Emine Nine telefondaki kızın sesiyle yoğun duygularından sıyrılırken Ali'de karısının yanına doğru yürümeye başladı.

 

"Kızım kulağımın zarını mı patlatacaksın? Ne bağırıyorsun? Sanki doğumhanenin kapısında bekleyen sensin yahu?"

 

Ayşe,Demir'in sözleri ile gözyaşlarını elinin tersiyle silip karşısında dikilen kocasına hafif bir tebessümle bakarak daha sakin bir şekilde sordu.

 

"Ne zaman aldılar Demir? Durumu nasıl peki?"

 

Demir bekleme salonunda ekrandaki yazıları takip ederken bir taraftanda Asya'ya kızıyordu. Ne vardı sanki özelde yapsaydı şu doğumu. Ne güzel o da girerdi yanına. Ayşe'nin sorularına cevap vermediğini hatırlayınca bekleme salonunda volta atmaya devam ederken bir taraftan da Ayşe'ye cevap veriyordu.

 

"Yarım saat filan oluyor. Yatış işlemleri filan derken ancak fırsat bulabildim aramak için."

 

Kocasının ne oluyor dercesine bakan gözlerine telefonu biraz uzaklaştırarak cevap verdi Ayşe.

 

"Asya'yı doğuma almışlar."

Ali'nin anladım dercesine başını sallayıp telefonu işaret etmesi ile tekrar telefonda bekleyen Demir'le konuşmaya devam etti.

 

"Ekranda bir sürü yazılar var Ayşe heyecandan karıştırıyorum. Ben ne yapacağımı bilmiyorum?"

 

Ayşe'de mezarlıkta volta atmaya başlamıştı resmen. Bakışları kendisine doğru yaklaşan ikiliye kayınca üzüntüyle konuştu.

 

"Demir biz şu an mezarlıktayız. Bak sen sakin ol ekranı takip et tamam mı? Durumları biliyorsun?"

 

Demir elini başına sertçe vurarak telaşla konuştu.

 

"Tabi kızım ya! Nen heyecandan unuttum oradaki durumu. Hala olanlara inanamıyorum ya! Şimdi nasıllar peki? Toparlaya bildiler mi biraz?

 

Demir'in ilk dözlerine kızan Ayşe,konuşmanın gerisini sinirden doğru düzgün anlamamıştı bile. Sert bir dille Demir'e çemkirdi.

 

"Tabiki arayacaksın Demir saçmalama ablam o benim!"

 

Fakat daha sonra Demir'in halini ve şu an içinde bulundukları durumu düşününce biraz sert çıktığını farkederek sakinleşmeye çalışıp konuştu.

 

"Kusura bakma sinirlerimiz alt üst oldu son günlerde. Onlar da toparlanmaya çalışıyorlar işte. Beni haberdar etmeyi unutma.Kapamam lazım şimdi."

 

Sonlanan konuşmayla etrafında kilerede durumu izah etti. Acıların arasında buruk bir mutluluk olmuştu Asya'nın doğumu. Hepsi tekrar araca doğru ilerlerken Azra son bir kez dönüp arkasına baktı. Kocasını burada bırakıp gitmek istemesede Emine Nine'nin koluna dokunması ile aracın kapısını açıp arka koltuğa oturdu ve başını cama yaslayarak gözlerini kapattı.

 

Ali diğer erkeklere seslenerek durmalarını sağladı. Onlara yaklaşarak hepsinin yüzünü tek,tek inceledi ve aklındaki düşünceleri söyledi.

 

"Arkadaşlar ben bir haftadır düşünüyorum ve işin içinden çıkamadım. Baktım olacak gibi değil kendimce bir karar aldım."

 

Diğerleri Ali'nin sözleri ile bir,birlerine tedirgince bakarken Yusuf,Ali'nin gözlerine bakarak şüpheyle sordu.

 

"Ne kararı aldın kardeşim?"

 

Ali bakışlarını etrafında sıkıntıyla gezdirerek elini saçlarından geçirdi ve Yusuf'a dönerek cevap verdi.

 

"Taşınıyorum!"

 

Hepsi şaşkınlıkla bir birine bakarken Yunus sinirli bir şekilde çattığı kaşları ve ateş saçan bakışları ile elini kaldırıp tıslarcasına konuştu.

 

"Ne taşınması lan!? Daha kardeşimizin toprağı soğumadı. Sen Emine Nine ve Azra'yı bu durumda tek başına bırakıp nasıl taşınırsın?"

 

Kenan,Yunus'un havadaki elini tutarak indirdi ve aynı sert ses tonuyla o da fısıldadı.

 

"Sakin ol! Şimdi kızlar bir sorun var zannedip etrafımıza toplanacak!"

 

Ali ellerini yüzüne götürerek sertçe sıvazladı ve sinirli bir şekilde Yunus'a bakarak söylendi.

 

"Benim emanete ihanet etmeyeceğimi karımla aramda geçenlerden bilmen gerekirdi Yunus! Bize emanet edilen iki yanlız kadını tek başına bırakamam ben!"

Bakışlarını arkadaşlarının üzerinde gezdirerek işaret parmağı ile hepsini göstererek sözlerine devam etti.

 

"Hepimiz farklı yerlerde oturuyoruz. Onların başına bir iş gelse, bir şey lazım olsa birimizin oraya ulaşması en az yirmi dakika. Ama ben hep yanlarında olmayı istiyorum bir kapı,bir merdiven uzaklarında. İçim ancak böyle rahat edecek çünkü."

 

Diğerleri anlamsızca bakarken Ömer arkadaşının düşüncelerinden çıkardığı anlamla konuştu.

 

" İyide Ali bu imkansız gibi bir şey. Hadi uygun bir yer buldun diyelim Azra,Mehmet'in evinden ayrılmaz."

 

Durumu anlayan diğerleri Kenan'ın Yunus'un kafasına bir tane geçirmesi ile tekrar konuya döndüler.

 

"Şimdilik bilmiyorum Ömer,ama muhakkak bir yolunu bulacağım."

 

Yunus başını ovarken biraz önceki hareketinden dolayı mahçup bakışlarını Ali'ye çevirip özür diledi ve sözlerine devam etti.

 

" Ben de gelirim!"

 

Ali sabır dilercesine gözlerini devirerek homurdandı.

 

"Zaten bir konuda da sidik yarıştırmasan şaşardım! Mezarlıkta bana ettirdiğin lafa bak! Tövbe Estağfurullah!"

 

Diğerleride bizim neyimiz eksik anca beraber kanca beraber deyince mesele eve dönünce konuşulmak için rafa kaldırılmış ve araçlara binilerek tekrar yola çıkılmıştı.

 

Azra kendini uykunun kollarına bırakmış ken araçtaki sessizliği bölen tek ses Emine Nine'nin çektiği tespih tanelerinin bir birine çarpışıydı. Ali dikiz aynasından arka koltuktakileri kontrol ederek tekrar yola odaklandı ve sol tarafa dönerek biraz ilerledikten sonra aracı müstakil iki katlı dubleks evin önüne park etti. Bakışları evin üzerinde bir müddet öylece dururken karısının koluna dokunması ile bakışları ona çevrildi. Karısının bakışları yapma dercesine bakarken o arka koltuğa dönerek Annesi'ne başıyla Azra'yı işaret etti. Sultan Hanım,Azra'nın başına uzanarak saçlarını okşayıp şefkatle seslendi.

 

"Azra, hadi kızım uyan artık."

 

O sırada Ayşe aşağıya inmiş ve Emine Nine'nin araçtan inmesi için yardım ederken diğer araçlarda evin önüne park etmişti.

 

Yavaşça gözlerini aralayan Azra,Sultan Hanım'ın bakışlarına anlamsızca bakınca orta yaşlı kadın eli ile evi işaret ederek tekrar konuştu.

 

"Bak evine geldik kızım. Hadi inelim artık."

 

Kendisine üzgün bakışlarla bakan kadına olumlu anlamda başını sallayarak araçtan indi. Karşısındaki evi boş bakışlarla izlerken açılan kapıdan Talha fırlayarak ablasının yanına geldi ve sıkıca sarılarak konuştu.

 

"Ablam. İyimisin?"

 

Kardeşine sarılan Azra,Talha'nın geri çekilmesi ile ela gözlerine bakarak yüzüne kondurduğu hafif bir tebessümle başını salladı. Talha'da hafifçe gülümseyerek alnından öpüp tekrar sarıldı ve fısıldadı.

 

"İyi olacaksın. Çünkü eniştemde iyi olmanı isterdi."

 

Azra'nın buğazı kocasının anılması ile düğümlenirken Talha geri çekilerek ablasının koluna girdi ve eve doğru yürürken sözlerine devam etti.

 

"İyi ol abla! Benim senden başka kimsem yok! Sen de bırakırsan içimde hâlâ var olan o çocuğun elinden kim tutar?"

 

Azra kardeşinin sözleri ile duraksayıp Talha'nın yüzüne baktı. Ela gözlerinden süzülen yaşları görünce elini uzatarak gözyaşlarını sildi ve kısık bir sesle fısıldadı.

 

"İyi olacağım Talha. Ninem için, senin için,en önemlisi Mehmet için iyi olacağım. Ama bunun için hepimizin zamana ihtiyacı var."

 

Kardeşine anladınmı dercesine başını sallarken,Talha yüzündeki elin soğukluğu ile ürperdi ve ablasının avucuna küçük bir öpücük kondurarak ellerinin arasına alıp yürümeye devam etti.

 

"Ellerin buz gibi olmuş! Hemen eve girelimde ısın biraz. Hem evde kimler var bir bilsen?" Buruşan yüzü ile sözlerine devam etti. "Annem, Babam,Selçuk Amir."

 

Azra duyduğu isimlerle biraz duraksarken yanlarına gelen diğerleri ile kısa bir süre bakışarak konuştu.

 

"Şu an evdeki misafirleri kaldırabilecek durumda değilim."

 

Bakışlarını kızlara çevirerek tekrar konuştu.

 

" Benim yerime ilgililenir misiniz?"

 

Kızlar Azra'nın, Anne ve Baba'sından misafir diye bahsetmesindeki soğukluğa şaşırsa da içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak başlarını sallayarak onayladılar. Leyla hariç hepsi oradaydı. Kenan'ın uyarıları ile Yusuf Anne'si ve karısını bir kaç gün önce eve göndermişti. Azra ve Talha eve girerken Ayşe'nin telefonu tekrar çaldı. Telaşla telefonu açan Ayşe diğerlerinin eve girişini izlerken Demir'in heyecanlı sesini işitti.

 

"Baldız! Gözümüz aydın bir kızımız oldu! Teyze oldun Ayşe Teyze!"

 

Ayşe'nin gözleri mutlulukla parlarken telaşla sordu.

 

"Ablam! Ablam'ın durumu nasıl Demir?"

 

Demir hastane yatağında bebeğini emzirmeye çalışan karısına bakarak mutlulukla gülümsedi ve tekrar konuştu.

 

"Çok sükür iyi! Arya'yı emzirmeye çalışıyor. Bir görsen öyle tatlıki. Bembeyaz teni yumuk, yumuk elleri var Ayşe!"

 

Demir'in heyecanlı haliyle burukça gülümseyen Ayşe karşısında dikilen kocasının meraklı bakışları altında konuştu.

 

"Çok şükür! En kısa zamanda geleceğim Demir. Sen ablamı ve ufaklığı benim yerime öp oldu mu?"

 

Demir sinsice sırıtarak kendisine bakan karısına göz kırpıp Ayşe'ye cevap verdi.

 

"Arya'yı öperim baldız ama Ablan bir öpücükle elimden kurtulamaz."

 

Demir'in sözleri ile Ayşe kendini tutamayıp kıkırdarken ablasının sinirli çığlıkları telefonun diğer ucundan bile duyuluyordu. Vedalaşan ikili telefonu kaparken Ali'de merakla karısına yaklaşıp sordu.

 

" Ne olmuş Ayşem? Bebek doğmuş mu? Asya nasıl mış? İkiside iyiler mi?"

 

Kocasının soruları ile Ayşe mutluluktan boynuna sarılarak heyecanla konuştu.

 

"Evet!Teyze oldum Alim! Minik bir kızımız olmuş Arya! Çok şükür ikiside iyi"

 

Ali karısının heyecanlı haline gülümseyerek kendinden uzaklaştırıp yüzünü avuçları arasına aldı ve mavi gözlerine bakarak konuştu.

 

"Kız mı olmuş yani!"

 

Kocasının sözleri ile anlamsızca bakan Ayşe, Ali'nin devam eden sözleri ile ne söyleyeceğini şaşmıştı.

 

"Bir de hava atıyordu oğlum olacak diye Dangalak!"

 

Ayşe'nin kaşları Ali'nin sözleri ile çatılırken kocası bunu farketmeden konuşmasına devam ediyordu.

 

"Bakarsın bizim ki erkek olur o zaman bacanağın yüzünün alacağı şekli çok merak ediyorum."

 

Yüzündeki elleri sinirle ittiren Ayşe suratını asarak çemkirdi.

 

"Utanmıyorsun değil mi? Çocuk bu çocuk! Pazardan Elma seçilir gibi seçilmez! Kız ve ya erkek hayırlısını dile!"

 

Eve doğru ilerlerken elini de kaldırıp havada sallayarak sözlerine devam etti.

 

"Ama nerede siz de o düşünce! Utanmasanız bebeklerin pipisini ölçme yarışına gideceksiniz!"

 

Arkasına dönerek ellerini iki yana açtı. Mavi gözlerini irileştirdi ve kendisine şaşkınca bakan kocasına bakarak sesini kalınlaştırıp konuştu.

 

"Erkek adamın erkek oğlu olur Ömer!"

 

Bakışlarını kısarak tehlikeli bir ses tonu takındı.

 

"Utanma söyle! Kalbiniz deki ve rüyalarınızı süsleyen yegane hayaliniz. Erkek adamın erkek çocuğu olur felsefeniz değil mi?"

 

Sinirle arkasını dönüp yoluna devam ederken aniden kolundan çekilmesi ile duvarın dibine doğru çekildi. Dudaklarına kapanan kocasına karşılık vermemek için direnen kadın Ali'nin geri çekilmesi ile derin bir nefes aldı. Çenesinden nazikçe tuttuğu karısının dolgun dudaklarını baş parmağı ile okşarken fısıltıyla konuştu.

 

" Ben cinsiyet ayrımı yapmam Ayşem! Ama kalbimden geçen de rüyalarımı süsleyen de bir kız çocuğu ve ben hissediyorum ki bizim ilk bebeğimiz de kız olacak."

 

Karısının çatılan kaşlarının arasına küçük bir öpücük kondurarak sözlerine devam etti.

 

"Ama bu oğlum olmasını istemiyorum anlamına gelmez."

 

Mahcup bakışlarını karısının mavilerinden çekerken pişmanlık dolu bir sesle konuştu.

 

"Düşünsene bir abin ve ya erkek kardeşin olsaydı sana çektirdiğim onca şeye rağmen benimle olmana izin verirmiydi."

 

Bakışlarındaki pişmanlıkla tekrar karısına baktı. Uzun parmakları yüzünü okşarcasına her karesinde dolaşırken sözlerinin üzerine basarak tane, tane konuştu.

 

"İşte kızımız ilerde benim gibi bir hayvanla karşılaşırsa abisi ona göz kulak olsun istiyorum. Bence bütün erkekler de böyle düşünüyordur. Doğacak kızlarını emanet edebilecekleri bir abi,günü geldiğinde babalık vazifesini üstlene bilecek bir erkek evlat. Bir baba için kızın da erkeğinde yeri farklıdır o yüzden."

 

Ayşe kocasının düşüncelerindeki inceliğe sevinirken hâlâ kendini suçlu görmesine de üzülmüştü. Ellerini kaldırarak Ali'nin yüzünü avuçları arasına alıp yeşil gözlerine aşkını aktarmak istercesine baktı.

 

"Abim olması ve ya olmaması benim seni affetmeme engel değildi."

 

Sağ elini indirerek kocasının eline uzandı. Avucuna hapsettiği eli kaldırarak sol göğsünün üzerine koyup tekrar kocasının gözlerine baktı.

 

"Duyuyor musun?"

 

Ali elinin altında hızlanan kalple kendi kalp atışlarınında ritminin arttığını hissederken, karısının gülen gözleri ne çevirdiği yeşilleri ile Ayşe sözlerine devam etti.

 

"Sol tarafım seni gördüğüm ilk andan beri böyle çırpınıyor. Ne yaşadığımız onca olay ne senin yaşattıkların çırpınışına engel olmadı."

 

Ayşe'nin sözleri ile avcunun içindeki elden tutarak kendisine çekip sıkıca sarıldı.

 

"Eğer senin dediğin gibi bir abim olmuş olsaydı bu çırpınışlara o bile karşı koyamazdı. Çünkü benim gönül kuşum kanatlarını sana çırptı Alim!"

 

Ali karısının giydiği tişörtün açıkta bıraktığı omuzlarına küçük öpücükler bırakarak fısıtıyla aynı sözleri tekrarladı.

 

"Özür dilerim Ayşem! Bütün yaşattığım acılar için çok geç olmadan özür dilerim!"

 

Ayşe kocasının içinde bulunduğu ruh haline üzülerek morali düzelsin diye sözlerini birazcık renklendirdi.

 

"Bizim kızımız da olsa oğlumuz da olsa gönül kuşu kimin kalbine konarsa acısınada mutluluğunada talip olduğu kişi odur. Bu nu ne bir abi,ne bir kardeş değiştirebilir. Serdar benim abim sayıldığına göre bu savaşta sen kabul etmesende senin tarafını tuttu. Çünkü senden başka kimseyle olamayacağımı biliyordu. Abisi de kızımızın kalbindekini destek leyecektir elbette. Bu kızımıza acı da verse mutluluk ta verse değişmez,değiştiremeyiz."

 

Ali,Serdar'ın ismini duyduğu anda homurdanmaya başlamışken karısının son sözleri ile işaret parmağını kaldırıp uyarırcasına sinirle salladı.

 

"Bana bak kadın. Doğmamış bebeklere Aşk dersleri verip akıllarını bulandırma. Mozojistmisin nesin sen yahu!? Benim kızıma aşk acısı çektiremez kimse!"

 

Ayşe'nin gözleri şaşkınlıktan irileşirken Ali bileğinden tutup çekiştirmeye başladı.

 

"Ayrıca benim oğlum kardeşine acı çektiren adamı poh,pohlayacaksa Atakule'den aşağı, diğer kız abilerine ibret olsun diye sallandırırım onu."

 

Ayşe bileğini kocasının kelepçe misali sıktığı parmaklarından kurtarırken ateş saçan bakışları ile çenesini dikleştirerek öfkeyle kocasına baktı.

 

"Doğmamış bebeğe don biçen sensin,acıyı çektirende sensin, mazojist olan benim öyle mi?"

 

İki adımda kocasına sokularak işaret parmağı ile sertçe göğsünü dürttü.

 

"Bana bak sadistler kralı! Sen kim benim oğlumu Atakule'den sallandırmak kim? Tımarhane kaçkını Ankara Öküzü!" Gözlerini devirerek hızlı adımlarla bir kaç basamak olan merdiveni çıktı. Bıraktığı yerde öylece duran kocasına bakıp saçlarını savurarak içeriye girdi.

 

Ali ise karısının biraz önceki sözlerinin aksine söylediği son sözleri düşünüyordu. Elini başına götürdü ve anlamsızca kaşıyıp elini tekrar indirdi ve pantolonunun cebine sokarak sigara paketini çıkarattı. İçinden aldığı bir dalın ucunu ateşleyip çektiği dumanı dışarı verirken kendi,kendine mırıldanmaya başladı.

 

"Harbiden ısıtıp, ısıtıp önüne koyuyor bu kadın milleti. Saniyeler önce barış elçisi gibi olan kadın saniyeler sonra topunu,tüfeğini kuşanıp savaş komutanı gibi dikildi karşıma."

 

Aklındaki düşünceler ve sigarasıyla oyalanan adam aslında içeri girip o matem havasını solumak istemiyordu. Geçen kısa zamandan sonra biten sigarasını yere atıp ayağının ucuyla ezdi ve merdivenlere doğru yöneldi. Tam kapıya gelmiştiki sinirle çıkan Azra'nın annesi ile çarpışması bir oldu. Kadın fitili ateşlenmiş ramazan topu gibi hızla içerden çıkarak kendisine çarpmıştı. Küçümseyici bakışlar atarken kucağındaki fini köpeğinin başını okşayarak yüzünü buruşturdu ve ağzını yayarak konuştu.

 

"Iyy çalgıcı!"

 

Elinin tersini kovarmış gibi sallayıp köpeğine dönerek hayvanla konuşmaya başladı.

 

" Korktun mu nonoşum!? Korkmakta haklısın Ayılar basmış burayı yavrum!"

 

Bebekle konuşur gibi kucağındaki hayvanla konuşan kadına deli görmüş gibi bakan Ali şaşkın bakışlarını kaldırması ile aynı buruşuk surat ve küçümseyici bakışlarla karşılaştı. Siyah saçlarını inek yalamış gibi ortadan ayırıp kafasına yapıştırarak ensesinde topuz şeklini veren kadının, itici halini gözlerini kısarak izlerken kadın ezici konuşmasına devam etti.

 

"Çekil yolumdan çekil pavyon bülbülü!"

 

Ali,Mehmet'in bu kadından neden haz etmeyip sürekli kaktüs diye hitap ettiğini şimdi anlamıştı. Kadının önünden çekilip hafifçe eğilerek tek eliyle merdivenleri işaret etti.

 

"Hay! Hay! Nonoşum!"

 

Ne tuhaf bir kadındı kızının kocası ölmüş, o hep yanında olacağına ilk defa bu gün gelmişti. Ama bu defa da ateş almış gibi gidiyordu. Aklındaki düşüncelerle kadının ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştı. Yüzünde sinir bozucu bir gülümseme ve iğneleyici sözleri ile tekrar konuştu.

 

"Hayırdır topraklarını mı özledin ne bu acele kaktüs İfakat?"

 

Mehmet'in bu kadından yaka silkişi aklına gelince karşısında hala aynı surat ifadesi ile kendisine bakan kadına bakarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Yoksa bu defa dikenlerini batıracak birini mi bulamadın?"

 

Kadın tekrar yüzünü buruşturarak ben buradayım diyen pahalı çantasını sinirle açtı ve köpeği içine sadece başı dışarda kalacak şekilde yerleştirdi. Zavallı hayvan küçük dilini sallayarak Ali'ye masumca bakışlar atarken aynı düşünceler İfakat için geçerli değildi. Kulaklarında yankılanan sözler, Mehmet'in kendisine hitap ediş biçimini hatırlatırken silkelenerek kendisini toparlamaya çalıştı. Ama Mehmet onda takıntı olmuştu artık. Karşındaki adamın yüzünde bile sanki Mehme'tin hayalini görürüyordu. Hatırladığı anılarla yüzünü buruşturdu ve burun kıvırarak söylendi.

 

"Iyy! Damat!"

 

Ekşi bir şey yemişte buruşmuş gibi olan surat ifadesiyle başını olumsuzca iki yana sallayarak hızla merdivenlerden inip gözden kayboldu. Ali giden kadının arkasından yakalarını silkip içeriye doğru ilerlerken homurdandı.

 

"Iyy damat mış! Kurban ol sen benim kardeşime! Kokana! Ulan ben sana yapacağını bilirdim de Azra'nın hatırı var."

 

Salona geçen Ali içerde göz gezdirerek karısının yanına oturdu ve kulağına doğru eğilerek fısıldadı.

 

"Azra nerede?"

 

Gözleri ile üs katı işaret eden Ayşe sessizce konuştu.

 

"Yukarı odasına çıktı. Dinlenmek istiyormuş."

 

Karısının sözleri ile başını olumlu anlamda sallayan Ali Nazım Bey'in sözleri ile o yöne döndü.

 

"Hepinize teşekkür ederim gençler. Kızımı ve Emine Abla'yı bu zor günlerde yanlız bırakmadınız. İlginiz alakanız beni çok mutlu etti."

 

Yaşlı adamın üzgün bakışları evdeki herkesin üzerinde tek tek gezdikten sonra konuşmasına devam etti.

 

" Görüyorum ki Damadımın karısına ve Nine'sine sahip çıkacak değerli kardeşleri var. Sizlerin bu ilgisini gördükçe benimde gözüm arkada kalmıyor. Ben evlatlarıma bir aile veremedim iyi bir Baba olamadım biraz önce şahit olduğunuz olayda bunun ıspatı."

 

Herkes biraz önce İfakat Hanım ve Azra'nın arasında geçen tartışmayı düşünüyordu. Ali ise Nazım Bey'in sözleri ile ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

" İfakat zehirli bir sarmaşık gibidir. Kıskanç,haset bir yapıya sahip. Mutluluk, sevgi namına ne varsa insanın içinde bir asit gibi eritip yok eder. Sevgisiz, merhametsiz bir kadındır."

 

Ali neler oluyor diye Ayşe'ye sorunca karısı üzgün bakışlarını kocasına çevirerek sessizce olanları özet geçti.

 

"Benim geldiğim de İfakat Hanım ve Azra tartışıyordu. Emine Nine'yi istemiyor kadın Ali! Neymiş Mehmet ölmüş artık aralarında bir bağ olamazmış! Emine Nine ona ayak bağı olurmuş. Üstelik bu kadar ajitasyona ne gerek varmış bir kaç ay sonra,bu defa onun uygun gördüğü birisiyle evlendirecekmiş Azra'yı. Kendini hazırlamasını söyledi. Azra'da hem evlilik lafı hem Emine Nine'ye yapılan saygısızlık la bağırıp çağırınca, senin sinirlerin bozulmuş sağlıklı düşünemiyorsun hastaneye yatıracağım seni diyerek gitti."

 

Karısının anlattıkları ile sinirle sıktığı yumruğunu bacağına vuran Ali üzgün bakışlarını köşede sessizce oturan yaşlı kadına çevirdi. O yaşlı kokona nasıl böyle bir şey söyleye bilirdi? Nazım Bey'in tekrar konuşması ile bakışları tekrar ona çevrildi.

 

" Ben onun bu saplantılı halini bildiğim için sırf çocuklarla uğraşmasın diye kendimi kurban edip,bunca yıl çocuklarımdan uzak durmaya çalıştım. Biliyorum hataydı ama artık çok geç."

 

Bakışları kollarını göğsünde birleştirmiş ve kapı pervazına yaslanarak kendisini dinleyen oğluna kaydı. Acı ve pişmanlık içinde oğluna bakarken Talha sanki bir masal dinliyormuş gibi babasını anlamaya çalışıyordu.

 

Kenan karşısındaki adamın haline üzülerek düşünceli bir şekilde sordu.

 

"Peki niye tedavi ettirmediniz!" Sonuçta bir hastaneye yatıp tedavi olabilirdi."

 

Nazım Bey düşünceli bir şekilde başını sallarken Ali biraz önce tartıştığı kadının tavırlarından ve karısının anlattıklarından sonra nasıl bir yapıya sahip olduğunu kavrayarak konuştu.

 

"Kadın her şeye tepeden bakan ve hükmetmeye çalışan bir karaktere sahip sence kabul edermiydi böyle bir şeyi Kenan?"

 

İçerde oluşan kısa süreli sesizlikle Ali tekrar konuştu.

 

"Nazım Amca siz onunla baş edemezsiniz. Bırakın artık biz halledelim."

 

Nazım Bey kaşlarını çatıp nasıl olacakmış o der gibi bakınca Ali tekrar konuştu.

 

"Ben bir karar aldım."

 

Yanındaki karısına dönerek yüzündeki hafif tebessümle karısının kucağındaki eline uzanarak tuttu ve sözlerine devam etti.

 

"Gerçi karımın fikrini almadım ama karşı çıkacağını zannetmiyorum. Aksine mutlu olacaktır."

 

Ayşe'nin meraklı bakışlarından gözlerini çekerek yaşlı adama baktı.

 

"Ben Azra ve Emine Nine'nin her zaman gözümün önünde olmasını istiyorum. Onun için karşılıklı veya altlı üstlü oturacağımız bir ev yada daire bakacağım. Her ihtiyaçlarında yanlarında olmak için."

 

Bakışları Emine Nine'nin minnet dolu bakışları ile karşılaşınca utanarak arkadaşlarına çevirdi.

 

"Bu konuda arkadaşlarım da benimle aynı fikirde. Onlarda beraber olmak istiyor. Hepimizin içine sinen bir yer olursa biz Azra ve Emine Nine'yi de alarak planladığımız gibi yaşamayı düşünüyoruz. Tabi Azra'yı nasıl ikna edeceğiz orasını bilemiyorum."

 

Yunus kapattığı telefonunu cebine koyarak salona girerken kızlarda kocalarının bu ince düşünceleri karşısında mutluluklarını dile getiriyordu. Yunus bir taraftan telefonla konuşurken bir yandan da Ali'nin sözlerini dinlemişti. Şimdi ise yaptığı akıllılıkla kendisiyle gurur duyuyordu.

 

Mezarlıkta yaptıkları konuşmadan sonra Azra'yı tek bir şeyle ikna edebileceklerini düşünerek planını uygulamıştı. Eve girdikleri anda çıkan tartışmayı fırsat bilerek anlaştığı iş birlikçisine yanaşıp planı uygulayıp,uygulamadığını sormuştu. Aldığı olumlu yanıtla rahat bir nefes almıştı.

 

Telefonunu cebine koyarak çektiği sandalyeyle karısının yanına oturdu. Ali ve Nazım Bey arasında gözleri mekik dokurken konuşmaya başladı.

 

"Biz ne dersek Azra tamam diyecek kardeşim merak etme sen. Sizin yapmanız gereken tek şey altı daireyi aynı apartmanda bulmak."

 

Alaylı bakışları Ömer'i bulurken sözlerine devam etti.

 

"Ömer kadar zengin değiliz ki aynı sitede altı villa bulsak. Şimdi bu herif apartman dairesinde de oturamaz."

 

Ömer sinirle başını olumsuz anlamda sallarken bir taraftan da sabır çekti.

 

"La niye uğraşıyorsun benimle lan! İnat değil mi senin üzerindeki daireyi alacağım canından bezdireceğim oğlum seni."

 

Biraz olsun morallerin düzelmeye başlaması ile herkes'in yüzünde hafif gülücükler olmuştu. Yunus ellerini kaldırarak söylendi.

 

"Vallahi ben anlamam. Ben bir hafta yokum. Şimdi aradılar Trabzona gideceğim arkadaşım tutuklanmış. Ona göre bütün iş sizde arkadaşlar."

 

Karısına ve meraklı ortama durumu anlatırken Deniz'ide götürüp ona süpriz yapmayı aklına koymuştu. Ev durumu ayrıntılı bir şekilde konuşulurken Nazım Bey ve Talha'ya da sorulmuş,Talha'da ablası ve Emine Nine'yi yanlız bırakmak istemeyerek kendisininde gitmesi şartı ile kabul etmişti. Böylesi Nazım Bey'in de içine sinerken Emine Nine'de olumlu karşılayarak herkesi sevindirmişti.

 

Azra ise odaya girdiğinde gördükleri ile yine bir ağlama krizine girmişti. Titrek adımlarla yatağa yaklaşarak yavaşça oturdu. Elini örtünün üzerinde hafifçe gezdirerek kurumaya başlamış gül yapraklarını izledi yaşlı gözlerle. Demek ki kocasının dedikleri doğruydu aniden düğmeye basılmıştı operasyon için. Yoksa odayı böyle özel bir şekilde niye hazırlasındıki kocası. Göz yaşları solmuş gül yapraklarının üzerine damlarken gözüne çarpan küçük nota uzandı ve alarak okumaya başladı.

 

"Hazırlanırken beni odadan kovacağın için tedbirimi önceden alayım dedim. Benim için gardorobun içine bakabilirmisin?"

 

Kocasının o gece için küçük süprizler hazırladığını görmek hoşuna giserken yüzünde oluşan tebessümle küçük not kağıdını tekrar yatağın üzerine bırakarak yavaşça yerinden kalkıp gardoroba yöneldi. Akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerken önünde durduğu dolabın kapağını açarak içine göz attı. Küçük süslü bir kutu gözüne çarpınca uzanıp alarak tekrar yatağa döndü ve kutunun kapağını açtı. Kutunun içindekilere anlam veremeyerek bakarken ikinci bir not kağıdını görmesi ile çatılan kaşları ile uzanıp aldı.

 

"Biliyorum sinirleniyorsun ama ilk gecemizde söylemek istediğim şeyi yüzüne söyleyipte kendimi seninle değil de koltukla bütünleşmiş bir hale sokmaya hiç niyetim yok. Üstelik yılların acısı içimde patlamaya hazır volkanlar yaratmışken en iyi yol bu diye düşündüm. Şimdi karıcığım sol taraftaki komodinin çekmecesine de bir göz atsan diyorum."

 

Azra elindeki kutuyu yatağın üzerine bırkarak yüzündeki gülümseme ile çekmeceye doğru uzandı. Üzerinde gördüğü zarfı eline alırken çekmeceyide açarak diğerinden daha küçük olan kutuyu avcuna aldı. Uzandığı yerden doğruldu ve kutunun kapağını açtı. Gördüğü küçük emzik ve diğer kutudaki mavi,pembe patikleri düşünerek kocasının ne söylemeye çalıştığını düşündü. Ama sanki kafası durmuş gibiydi bir türlü odaklanamıyordu. Kutunun içindeki üçüncü not kağıdını da aldı ve okumaya başladı.

 

"Azram,bebeğim, ömür törpüm! Söylemek istediğimi belki anlamışsındır ama ben yinede söyleyeceğim. Ben artık kendi ailem olsun istiyorum. Yılların yanlızlığını seninle ve çocuklarımla doldurmak istiyorum. İlk günden böyle bir istekte bulunmam seni kızdırır da beni kapı dışarı edersin diye bu yolu seçtim. Acelen ne deme yarınımın garantisi yok,en azından bana bir şey olursa senin acını hafifletecek,sana dayanma gücü verecek bir parçamız olsun istiyorum."

 

Kocasının sözleri ile eli karnının üzerine giderken Mehmet'in ne kadarda haklı olduğunu düşündü. Haklıydı çünkü şu an içinde ondan bir parça olması için dünyaları verirdi. Dert ortağı can yoldaşı olacak minik bir can. Akan göz yaşlarını elinin tersi ile silerken diğerlerinden biraz daha uzun olan notu okumaya devam etti.

 

"İlk günden söylüyorum çünkü bende baba olmak istiyorum. Benim Yusuf şerefsizinden neyim eksik Allahsız!?"

 

Mehmet'in son sözleri ve her zamanki çocuksu tavrıyla yaptığı kıskançlık Azra'nın yüzünü güldürürken komodinin üzerinden aldığı diğer zarfı açtı ve ikiye katlanmış bir kaç satırlık yazıyı okumasıyla içinde baş gösteren öfkeye mani olamadı.

 

 

 

~yitenumutlar~

 

 

Loading...
0%