Yeni Üyelik
39.
Bölüm

A-D-FİNAL

@yitenumutlar

 

 

Kapıyı açan adam karşısında annesini görmeyi beklemiyordu. Niye gelmiştiki şimdi? Karısına yaptığı onca eziyet yetmemişmiydi? Daha ne istiyordu? Mavi bakışlarındaki soğuklukla baktı annesinin aynı renkteki gözlerine ve sert bir ses tonuyla konuştu.

 

"Niye geldin!? Oradan yaptığın müdahaleler az geldi de biraz da buradan mı karıştıracaksın ortalığı?" Orta yaşlı kadın elindeki küçük valizi kenara koyarak oğluna doğru uzandı göz yaşları içinde.Yunus'un öfkeyle geriye doğru bir adım atması kadının akan gözyaşlarının çoğalmasına sebep olmuştu.

 

"Yunus'um! Ben ne büyük bir hata yaptığımı anladım. İzin ver içeride konuşalım." Başını arkaya doğru çeviren adam karısını kontrol edercesine koridora baktı. Onun üzülmesini istemiyordu. Emin olduğu bir şey vardı ki karısı saygısından sesini çıkaramaz annesinin sözlerine boyun eğerdi. Yavaşça başını annesine çevirdi ve kararlı bir şekilde konuştu.

 

"Beş dakika! Yanlızca beş dakika! Eğer karımın, üzülmesini bırak kirpiğine gölge düşürdüğünü sezersem cenazene bile gelmem anne!" Kadın göz yaşları içinde başını sallayınca Yunus'ta geçmesi için geri çekildi. İçeri giren kadın Yunus'un yol göstermesi ile salona geçerek krem rengi oltuğa bıraktı kendini. Yunus, karısından ses çıkmadığını farkedince uyuduğunu düşünerek annesinin karşısına oturdu ve konuşmasını beklemeden içinde biriktirdiği acıları kusmaya başladı.

 

"Sen nasıl bir insan oldun anne!?" Kadın bakışlarını kaçırarak başını yere eğerken Yunus umursamadan sözlerine devam etti. "Dilimin anne dediğine bakma yüreğimden söylemek gelmiyor artık söylemek." Kadın başını hızla kaldırdı ve yalvarırcasına baktı oğlunun yüzüne. " Hangi anne çocuğunun mutsuz olmasını ister? Ben Deniz'le mutluyum sen niye anlamıyorsun? Ben onsuz hiç bir şeyim anne! Ama siz bizi öyle bir hale getirdinizki benim karımı mutsuzluğa mahkum ettiniz. Senin sözlerin yüzünden karımın yüzüne bakamıyorum. Sizin o saçma sapan uydurduğunuz laflar bizi bitiremeyecek anne. Buna asla müsade etmeyeceğim." Öyle bunalmış,öyle arada kalmıştıki,içinde biriktir diklerini kusacak birini arıyordu. Hiç bir şey umrunda değildi, Deniz'den başka. Çektiği acılar güçlendiriyordu belki ama kapanmayacak yaralarada sebep oluyordu. Gözleri yaşlarla parlasada karşısında geldiğinden beri hiç konuşmadan oturan kadına kendinden emin bir şekilde bakarak sözlerini bitirdi.

"Bunun bedeli baba olamamak bile olsa evliliğimi sizin için bitirmeyeceğim. Çünkü ben Deniz'siz nefes alamam." Kadın hafifçe tebessüm ederek göz yaşlarını sildi ve konuşmaya başladı.

 

"Oğlum biliyorum çok çektirdim size. Ama Fatih." Yunus duyduğu isimle öfkelenirken annesinin sözünü keserek bağırdı.

 

"Anne yeter artık! Hala Fatih diyorsun. Seni tanıyamıyorum artık. Benim yumuşak kalpli,anlayışlı anneme ne oldu? Benim mutluluğum için çırpınan çabalayan anneme ne oldu? Sen severdin Deniz'i ağzından düşürmezdin! Şimdi niye böyle yapıyorsun?" Hırsla ellerini yüzünde gezdirdi Yunus. Çıldırma noktasına gelmişti artık. Annesini tanıyamıyordu. Deniz koridorda anne oğulun konuşmasını dinlerken olduğu yere çöktü. Gözyaşları yanaklarından süzülürken böyle bir kaderi yaşamak için nasıl bir günah işlediğini düşünüyordu.

 

Şana Hanım oturduğu yerden kalkarak oğluna yaklaştı ve karşısında ne yapacağını bilmez bir şekilde durdu.

 

"Ben Deniz'i hâlâ kızım gibi görüyorum,seviyorum oğlum." Yunus alaylı bakışlarını annesine çevirince kadın sözlerine devam etti. " Bakma öyle ve son bir kez söyleyeceklerimi dinle. " Yunus bıkkınlıkla nefesini verirken olumlu anlamda başını salladı. Ne de olsa annesiydi bir kalemde silemiyordu. "Şana Hanım'da tekrar kalktığı yere dönerek oturdu ve konuşmaya başladı.

 

"Sen Deniz ve Fatih arasında çıkan lafa inandığın zamanlar ben inanmamıştım hatırlıyor musun oğlum?" Yunus annesinin ne yapmaya çalıştığını anlamasada başını sallayarak onayladı. " İşte o hafta Nine'nin rahatsızlığını bahane ederek Trabzona gitmiştim. Köy çalkalanıyordu Yunus! Deniz ve Fatih,Yunus'a kazık attı diye. Nine'ne olayın aslını sorduğumda tersledi beni. Bilirsin zaten dik başlıdır. Eğer sen Trabzona gelip Deniz'e yüzğü takmazsan o Deniz'i Fatih'e alacağını söyledi. Nine'n de böyle söyleyince benim içime temelli bir kurt düşmüştü. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bu kadının da bir bildiği var demek ki dedim. Araştırmayı aklıma koydum." Yunus'un çattığı kaşları ve ters bakışlarını fark edince kaldığı yerden devam etti. " Bakma öyle sizin iyliğiniz için yapmıştım. Deniz ve senin bir birinizi nasıl sevdiğinizi biliyordum. Yalan bir dedikodu yüzünden ayrılmanızı istemedim. Neyse aklıma gelen şey Deniz'in en yakın arkadaşı Suna'ydı. Her şeyi bilir diye düşündüm. Keşke düşünmez olaydım. Onu da mecbur bırakanlar olmulştu bu oyuna seninde bildiğin gibi. Fatih ve Deniz arasında çıkan laf kimlerin ekmeğine yağ sürdü de o kızı bu oyuna mecbur bıraktılar ben bilmem ama zehri akıtmıştı içime bir kere. Fatih'le,Deniz'in gizli,gizli buluşup birlikte olduğunu söyledi. Benim başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Ben inanmayınca bir gün Fatih ve Deniz'in buluştuğu yere götürdü beni." Yunus öfkeyle ayağa kalkarak odanın içini dolanmaya başladı. " Onları sarılırken gördüm Yunus! Tabi bunun Deniz'i teselli için olan bir davranış olduğunu iki gün önce anladım. Sen Deniz'e bir mektup yollamışsın aracınız Fatih'miş mektubu verince Deniz'in üzüntüsüne dayanamayarak bir abi gibi teselli etmek istemiş. Ama çevrilen oyun,Suna'ya söylettikleri zehirli sözler benim düşüncelerimi de zehirlemişti. Ben de o gün inandım Deniz'in Fatih'in olduğuna." Yunus annesinin son sözlerini keserek öfkeyle kükredi.

 

"Yeter bu nasıl bir iftira! Nasıl böyle düşüne bildin?" İçinde büyüyen öfkeyle derin bir nefes aldı. "Hala şüphelerin var mı anne?" Annesinin olumsuz anlamda başını sallaması ile Yunus sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle tısladı. " Benim karıma dokunan tek erkek benim!" Annesinin utançtan kızaran yüzüne bakarak alayla sözlerine devam etti. " Ne düşündüğünüz umrumda değil. Benim karımın namusu kimseyi ilgilendirmez! O kendinden emin,bende ondan eminim! Sizin kirli düşünveleriniz umrumda değil!" Öfke bütün bedenini esir alırken ellerini serrçe yüzünde gezdirdi ve derin bir nefes alarak devam etti sözlerine." Karımı ve beni rahat bırakacaksanız,yaptıklarınızdan bir nebzede utanacaksanız,yayla evindeki yatak odasındaki dolapta karımın masumiyeti hala duruyor! Deniz'i inciteceğimi bilerek,sırf onun yakasından düşün diye sakladım! Şimdi git ve hem kendine,hem koca Trabzon'a oğlunun namusunu kanıtla. Belki karıma karşı için soğur biraz."

 

Orta yaşlı kadın telaşla başını iki yana salladı ve yerinden kalkarak korku dolu bakışlarla oğluna yaklaştı. Yunus'un ellerini tutarak pişman bir şekilde baktı.

 

"Oğlum,ben her şeyi öğrendim. Belki biraz geç oldu ama yaptıklarımdan pişmanım." Yunus'un gözleri şüpheyle kısılırken kadın sözlerine devam etti. " Fatih köyde çıkan dedikodulara daha fazla dayanamayarak her şeyi bir,bir anlattı. Ninenin seni yanımıza geri getirip,Deniz'le bir an için başlattığı bir oyun,düşmanlarının Suna'yı da alet etmesi ile böyle sonuçlar doğurmuş. Nine'nin Deniz ve Fatih'i öne sürmesini fırsat bilerek bu iğrenç iftirayı atmışlar. Ben de aptal gibi inandım her şeye!"

 

Yunus'un aklı annesinin anlattıkları ile iyice karışırken yüzünü buruşturarak gürledi.

 

"İnanmayacaktın anne! Suna ne yaparsa yapsın,kimin oyununa alet olursa olsun inanmayacaktın! Suna'nın masum olduğuna inandın da gelinini bir kalemde nasıl silip bunca eziyeti yaptın! Yine nasıl bir oyunun peşindesin!?" Kadın telaşla başını olumsuz anlamda sallarkn Yunus sert sözlerine devam etti. " Yeter anne! Gerçekten bıktım!" Kadın tam ağzını açıp oğlunun sözlerine itiraz edecektiki Deniz'in sesiyle ona döndüler.

 

"Annen doğru söylüyor Yunus." İkili şaşkınca karşılarında dikilen perişan haldeki kadına baktı. Yunus yerinden hızla kalkarak karısına yaklaşıp kolları arasına aldı ve alnına bir öpücük bırakarak fısıldadı.

 

"Aşkım sen odaya git ben halledeceğim. Annem de gidiyordu zaten!" Sert bakışlarını annesine çevirerek uyarırcasına bakarken kadın oğlunun tavrına üzülerek bakışlarını kaçırdı. Bunları hak ettiğini biliyordu ama gelininden helâllik almadan da gitmek istemiyordu. Yavaşça gelinine doğru yaklaşırken Deniz kadının perişan haline üzülerek kocasının eline uzandı ve avcuna alıp sıktı.

 

"Gitmiyor!" Yunus kaşlarını çatarak karısının yüzüne anlamsızca baktı.

 

"Hayır gidiyor! Sana yapılan bu iftiralara inanmaya bilirdi. Ama o ne yaptı? İnandığı yetmiyormuş gibi bir de çanak tuttu." Genç kadın elini bu defa kocasının yüzüne uzatarak hafifçe okşadı ve buruk bir gülümsemeyle tekrar konuştu.

 

"Bir zamanlar sende inanmıştın Yunus!" Kocası mahçupça bakışlarını kaçırınca çenesinden tutarak tekrar yüzüne bakmasını sağladı." Annen, bir annenin yapması gerektiği şeyi yaptı sadece. Senin mutluluğun için çabaladı. Olanlara sen bile inandıktan sonra anneni suçlayamazsın." Karısının sözleri ile güçlükle yutkundu. Haklıydı Deniz. İnanmaması gereken tek kişi kemdisiyken herkesten önce inanmıştı bu oyuna. Çok çektirmişti karısına. Ama sonunda affetmişti onu karısı. Zaten her zaman affeden o olmuştu. Her ne olursa olsun affetmeyi bilen bir yapıya sahipti. Her zaman fedakarlık yapan o oluyordu. Düşüncelerinden annesinin sesiyle sıyrıldı.

 

"Deniz beni affet demiyorum kızım.Zaten affedilecek şeyler de yapmadım." Yunus'un gözlerinin aynısı olan mavi bakışlarını gelinin gözlerine çevirerek pişmanlıkla fısıldadı. " Sadece hakkını helal et! Söz veriyorum bir daha rahatsız etmeyeceğim sizi. Arayıp, sormam gelmem de. İsterseniz siz de gelmeyin. Zaten gelmezsiniz de onca şeyden sonra. Ama hakkını helal et kızım." Deniz kocasının kollarının arasından sıyrılarak kayınvalidesine yaklaştı. Eline uzanarak avuçları arasına alıp dudaklarına götürdü ve alnına koydu. Kadın ve Yunus Deniz'in bu hareketi ile şaşkınca bir birlerine bakarken genç kadın gülümseyerek konuştu.

 

"O nasıl söz anne. Burası senin de evin. Hem biz niye gelmeyecek mişiz? Orası bizim doğup büyüdüğümüz yer. İki kendini bilmezin lafına bakıpta ailelerimizi silecek değiliz." Kadın gelininin gözlerine minnetle bakarak kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı.

 

"Ben senden nasıl şüphe ettim Deniz? Elimde büyüyen kızdan nasıl şüphelendim?" Yunus ikiliye yaklaşarak ayırdı ve karısınınn gözlerine minnetle baktı. Kendisi bile annesini affedemez,yaptıklarını yediremezken karısı yine silmişti çektiği,çektirdikleri tüm acıları bir kalemde. Affedilmeyecek şeyler vardı bu hayatta lakin karısının kalbi kin gütmeyecek kadar temizdi. Dolan gözlerini sıkıca kapayarak karısını kollarının arasına alıp kulağına fısıldadı.

 

"Teşekkür ederim Deniz. Annemi affetmek zorunda değildin ama affettin."Minnet dolu bir sesle tekrar konuştu. "Bunu neden yaptığını anlamadım zannetme." Derin bir nefes alarak toparlanmaya çalışıp geri çekildi ve karısına muzipçe göz kırptı. Çocukları olmadığı için acı çektiğini biliyordu. İşte bu yüzden karısı bir annenin evladından ayrı kalmasını istemiyordu.

 

Karısının bakışlarının anenesini işaret etmesi ile yüzüne bir gülümseme kondurmaya çalışarak diğer kolunu da açıp annesini sararak başına bir öpücük kondurup ortamdaki boğucu havayı dağıtmak için muzipçe söylendi.

 

"İşte benim Anam be! Bir gün hatanı anlayacağını biliyordum.Çünkü sen Yunus Toralı'yı yetiştiren kadınsın. Benim Anam'a yakışan da tıpkı oğlu gibi korkusuzca savaşmaktır." Kadınlar Yunus'un sözlerine kıkırdarken gergin ortamı biraz daha yumuşatmak adına onlara dışarıda kahvaltı yapmayı önerdi Yunus. Onaylayan kadınlarla hazırlanmak için odalarına çekilen Deniz ve Yunus sessizce hazırlanmaya başladı. Adam aklına takılan soruyu sormak için karısına dönünce Deniz gözlerindeki öfkeyle kocasının sorusunu beklemeden cevap verdi.

 

"Suna 'nın bunca şeyi yapma sebebi o zamanlar, sana aşık olduğunu söylemişti. Ben inanmamıştım çünkü o hep Cemal'i sevmişti. Ama bir kadın kendi ağzıyla sevdiği adamdan vazgeçip başkasına aşık olduğunu söyleyince,heleki en yakın arkadaşının sevdiği adama,yüreğim inanmasa da aklıma şüphe düşmüştü benimde. Suna'yı böyle bir oyuna kim mecbur burakmış olabilir Yunus!? Sevdiği adamı kaybetmeyi bile göze alabilecek bir yalanın arkasına sığınmasının sebebi ne olabilir!?Bu oyunu ona oynatanların,Cemal'in hapse girmesinde de bir parmağı olabilir mi?"

 

Adam karısının sözleri ile bakışlarını kaçırdı. Bu soruyu sormak istemesinin sebebi elbetteki Suna'nın o zamanlar ne yapmaya çalıştığını öğrenmekti. Şimdi Cemal ve Suna'nın içine düştükleri o kuyunun o zamanlar kazılmaya başladığını düşünüyordu. Deniz'le kendisi ayrıldıktan kısa bir süre sonra Suna,Cemal ile evlenmişti ama Cemal karısı hakkındaki suçlamaları hiç bir zaman kabul etmemiş dedikodu olarak görmüştü kendisinin aksine. Henüz Suna'yı böyle bir oyunun içine kimlerin soktuğunu bilmiyordu ama emin olduğu bir şey vardı ki Cemal'in hapse girmesini sağlayanlarla aynı kişilerdi bu lanet oyunu oynayanlar.

 

"Sen bu soruyu soracağımı nereden anladın?" Deniz kocasının göğsünü işaret parmağı ile dürterek şüpheli bakışları ile konuştu.

 

"Çünkü sen benim kocamsın! Ben senin ne düşündüğünü ne yapmaya çalıştığını bilirim! Bu oyunu kimin oynadığını bulmaya çalışıyorsun! Çünkü bizi ayıranlar,Suna'yı bu oyuna mecbur bırakanlar ve Cemal'in hapse girmesine sebep olanların aynı kişiler olduğunu düşünüyorsun!" Tek kaşını imayla kaldırarak yüzündeki gülümseme ile sözlerine devam etti. "Ciğerini bilirim ben senin! Gözünden anlarım ne hapmaya çalıştığını! Tıpkı horonda yanıma başka biri girmesin diye kalkıp horona girmen,daha sonrada sarhoşluk yalanına sığınmanı anladığım gibi."

 

Karısının kendisi hakkındaki düşünceleri ve sözleri ile gülerek başını sallayan adam muzipçe konuştu.

 

"Peki kahin Deniz Hanım şu an kocanız ne düşünüyor acaba?" Deniz biraz düşünür gibi yaparak bakışlarını kısıp kocasının kulağına yaklaşarak fısıldadı.

 

Karısının sözlerinden sonra kıkırdayarak dudaklarına kapandı.

 

"Yunus! Telefonun çalıyor oğlum! Mehmet arıyor." Karısının dudaklarından güçlükle ayrılan adam boğazını temizleyerek annesine cevap verdi.

 

"Meşkule at anne ben işim bitince ararım!" Karısının kıkırtısıyla tekrar dudaklarına yönelmiştiki annesi yine seslendi.

 

"Oğlum yine arıyor önemli bir şey mi var acaba?" Bir türlü rahat vermeyen telefonla huysuzca homurdanarak karısının dudaklarından ayrıldı ve kapıya doğru ilerledi.

 

"Ne münasebetsiz bir adam bu Mehmet. İki daki..." Deniz kocasının sözlerini işitince öfkeyle arkasından çemkirdi.

 

"Yunuuss! Sakın sözlerinin devamını getirme. Terbiyesiz!" Yunus karısının sözleri ile kıkırdarken zamanında Yusuf'a çektirdiklerinin ahının gelip kendini bulduğunu düşünerek kapıyı açıp annesinin elindeki telefona uzandı.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Karşısında dikilen karısına üzgün gözlerle bakan adam kulağında dıtlamaya devam eden telefonu kapatarak masanın üzerine koydu. Kocasının tuhaf haline endişeyle bakan kadın Ali'nin kendisine doğru yaklaşması ile tedirgince konuştu.

 

"Alim bir şey mi oldu?" Gözleri kendi relefonunu bulurken tekrar konuştu. "Arayan kimdi?" Adam ne diyeceğini bilemez bir şekilde karısına yaklaştı. Böyle bir şey nasıl söylenirdiki? Karısı kahrolacaktı ve bu durum hem onun için hem bebek için tehlikeliydi. Gözlerine yansıyan acıyı karısının farkettiğini bilmeden gülümsemeye çalıştı.

 

"Hayır Ayşem,yok bir şey."Kısa bir süre ne söyleyeceğini düşündü ve aklına gelen şeyle sözlerine devam etti. "Arayan Rüya'ydı. Kenan bi iğne yapcakmış bebek ve senin için gerekliymiş." Ayşe kısa bir süre hafızasını yokladı ve çattığı kaşları ile düşünceli bir şekilde kocasına cevap verdi.

 

"Ama Rüzgar böyle bir iğneden bahsetmedi." Ali unuttuğu şeyle az daha pot kırıyorken Ayşe'nin başına küçük bir öpücük kondurarak konuştu.

 

"Ayşem sen bir an önce hazırlanda ablanlar gelmeden şu iğneyi yaptıralım. Hem Rüzgar'ın söylememesini sorun ediyorsan sen hazırlanırken ben arar sorarım." Kadın başını sallayarak odaya doğru ilerlerken Ali cebinden çıkarttığı telefonla Kenan'a durumu anlattı ve yardımını istedi. Kenan'ın onayını alınca telefonu kapayan Ali bu seferde Rüzgar'ı arayıp, olayları anlatarak, karısını bu iğne hikayesine inandırmasını istedi. Ayşe odadan hazır bir şekilde çıkarken Ali telefonu işaret ederek Rüzgar'ın olduğunu söyleyip karısına uzattı.

 

"Rüzgar ne iğnesi bu?" Telefondaki adam karşısındaki karısına öfkeyle bakarak Ayşe'yi cevapladı.

 

"Bahar aylarına girdiğimiz için enfeksiyon kapma riskin yüksek. Bu yüzden koruyucu olarak düşün. Hem sadece sen değil diğerleri de olacak ama ben sizi uyarmayı unutmuşum." Kadın doktorunun sözleri ile telefonu kapayarak tekrar masanın üzerine bıraktı ve heyecanla konuştu.

 

"Hadi o zaman hemen gidip gelelim de anlamlar kapıda kalmasın." Ali karısının heyecanla kapıya koşturmasını acı içinde seyrederken Ayşe arkasına dönerek tekrar konuştu.

 

"Hadi Alim! Ne kadar ağır kanlısın sen ya!" Karısının sözleri ile arkasından ilerleyen adam kapıyı çekerek evden çıktı.

 

"Niye buradayız?" Etrafındaki insanlara ve beyaz önlükleri ile geçen doktorlara şüpheyle baktı kadın.

 

Rüzgar'ın her ihtimale karşı erken müdehale yapabilmek için hastaneye getirin demesi ile Kenan'lardan çıkarak hep birlikte hastaneye gelmişlerdi. Ali karısının şüpheli bakışlarına yeşil gözlerini odaklayarak konuşmaya başladı.

 

"Ayşem,bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum." Ayşe kocasındaki bakışlarını tekrar etrafa çevirerek inceledi. Arkadaşlarının yüzlerinde boş,boş dolanan bakışları ağladıklarını görünce kısıldı.Niye ağlıyorlardı ki? Hem hastanede ne işleri vardı? Kocasının sesiyle mavi gözleri onu buldu. " Ayşem bak sakin ol önce bebeğimizi ve kendi sağlığını düşün. Arya'yı düşün." Ayşe kocasına anlamsızca bakarken iyice bulanıklaşan aklı, kocasının ne anlatmaya çalıştığını kavrayamıyordu. "Asya ve Demir bir kaza geçirmiş." Kelimeler kulaklarında çınlarken işittiği sözleri bir türlü idrak edemeyen kadın sadece yüzünden aşağı süzülen gözyaşlarını hissediyordu. Kendine bile yabancı gelen sakin bir ses tonuyla sordu.

 

"Öldüler mi?" Ali karısının gözlerinden akan yaşlara dayanamayarak kolları arasına çekti ve titrek bir sesle cevap verdi.

 

"Evet!" Ayşe her şeyin bir birine karıştığını hissederken acıyla fısıldadı.

 

"Arya! Arya'damı?" Karısını kollarından uzaklaştıran Ali yüzündeki acı dolu gülümsemeyle başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Arya iyi. Çok şükür burnu bile kanamadan atlatmış kazayı." Ayşe'nin gözlerinde buruk bir sevinç belirtisi oluşunca adam karısını tekrar kolları arasına alarak sıkıca sarıldı.

 

Büyük bir uyuşukluk vardı üzerinde. Çırpınmak istiyor ağlayıp bağırmak istiyordu. Koymayın o mezara, üzerlerine toprak atmayın diye avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. Arya var ben ona nasıl anlatırım annesini,babasını diye çığlık çığlığa bağırmak istiyordu ama boğazındaki lanet yumru bunların hiç birine izin vermiyordu. Deniz'in kucağındaki yeğenine döndü gözleri. Nasıl da hiç bir şeyden habersiz etrafını izliyordu. Siyaha çalan iri gözleri etrafında olup biteni dikkatle süzüyordu. Ne anlatacaktı ona? Annesini,babasını sorunca ne diyecekti? Eski anıları canlandı gözünde birden. Demir'in, Asya'nın peşinden koştuğu günler. Ablasının Serdar'dan başka kimseyi gözünün görmediği zamanlar ve Demir'in ablasının kalbine ilmek,ilmek aşkını işlediği günler. Hiç pes etmemiş Asya'yı kendisine deli divane aşık edene kadar sabretmişti. Başkaydı Demir bambaşka. Sabrın can bulmuş haliydi. Tam her şey yoluna girmişken, yıllardır bekledikleri bebeklerine kavuşmuşken olmamıştı bu ayrılık. Hemde hiç olmamıştı. Deniz'in kucağında etrafına gülücükler saçıyordu Arya. Oysa dün hiç kimse susturamamıştı küçük yeğenini. Taki Deniz'in kucağındaki yerini alana kadar. Bir den bir şey oldu. Deniz'in göğsüne sokularak küçük ellerini yüzüne uzattı ve okşamaya başladı. Ayşe onların bu haline buruk bir gülümsemeyle bakakarken imamın amin sesiyle bakışları tekrar mezarlara döndü ve oda gözyaşları içinde herkes gibi dua etmeye başladı.

 

On beşgün sonra.

 

Kucağında ki hiç bir şey den habersiz etrafına gülücükler saçan bebeğin başına büyük bir öpücük kondurdu hamile kadın. Mavi gözlerinden süzülen yaşlarla karşısındaki kadının kahverengi harelerine bakıp tebessüm etti.

 

"Ona canından çok değer vereceğine eminim. Bundan sonra can parçam sana emanet!"

 

Kadın bebeğe doğru kollarını uzatarak kucağına aldı. Burnununa dolan cennet kokusuna biraz daha yaklaşarak boynuna ve başına incitmekten korkarcasına küçük öpücükler bıraktı. Kahverengi gözleri acılı kadının gözleriyle buluşunca ona minnetle bakarak eline uzandı ve kadının elini avuçları arasına alarak güven vermek istercesine sıktı.

 

"Siz bana bu duyguyu yaşatıp Anneliği layık gördünüz ya,ne yapsam hakkınızı ödeyemem Ayşe." Akan gözyaşlarını elinin tersiyle silen kadın bebeğin kumrala çalan saçlarını okşarken sözlerine devam etti.

 

" Canımdan,can,kanından,kan. Bu can benim değil artık onun." Gözyaşları arasında tebessüm ederek boynunu büktü ve arkadaşının mavi gözlerine bakarak tekrar konuştu. " Hem üzülme artık beraber büyütürüz bebeğimizi." Gözyaşları içinde bebeğin siyaha çalan kahverengi iri gözlerine baktı kadın. Ona gözleri gibi bakacaklarını biliyordu ama içindeki sıkıntıya anlam veremiyordu. Karşılarında oturan gözleri yaşlı hamile kadının, bakışlarındaki endişe kırıntısını farkeden adam,karısının yanına oturarak bebeği kucağına aldı ve karısıyla aynı renk gözlere sahip olan bebeğin karnına başını sürterek kıkırdamasına sebep oldu. Bakışlarını hâlâ ağlayan kadına çevirdi ve kendinden emin bir şekilde konuştu.

 

"Ayşe,endişelerini anlıyorum ama ben onun gözünden düşecek bir damla için canımı vermeye hazırım." Mavi bakışları düşüncelerinin siniri ile koyulaşırken sert bir tavırla sözlerine devam etti. " Lakin o damlanın gözünden dökülmesine kim sebep olursa onun da nefesini keserim." Sözlerinden sonra bebekle birlikte yerinden kalkarak oyuncakların bulunduğu alana geçti. Hamile kadın onun bu haline tebessüm edip bebeği bu derece sahiplenmesine sevinirken sessizliğini koruyan kocası konuştu.

 

"Bunu yapmak zorunda değildin! Sana dayanamayacağını, zor bir karar olduğunu söylemiştim!" Elini hamile karısının karnına uzatarak okşamaya başladı. "Ayşem. Hadi kızımızı alıp gidelim. Uygun bir dille konuşuruz onlarla." Karısının gözyaşları içinde olumsuz anlamda başını sallaması üzerine dişlerini sıkarak konuştu. " Senin üzülmene dayanamıyorum anlasana! İçim parçalanıyor şu haline! Üstelik Arya'yı kimseye vermekte istemiyorum! Ben alacağım kızımızı!" Oturduğu yerden kalkmaya yeltenen adamın koluna yapışarak gözyaşları içinde karşısındaki çifti işaret ederek biraz ilerde bebeği mutlu etmek için herşeyi yapıp,şekilden şekile giren çifti gösterdi.

 

"Onlara vadettiğimiz mutluluğu geri alırsak işte o zaman mutsuz olurum ben Alim!" Mavi gözlerini kocasına yalvarırcasına çevirdi. Ali'nin dayanamayan bakışlarına karşılık elini yüzüne götürerek kirli sakallarında gezdirdi ve yeşil gözlerine hiç bitmeyen bir aşkla baktı.

 

"Rabbim bize evlat gülünden koklamayı nasip edecek inşallah." Kocasının yüzündeki elini indirip karnına koyarak okşadı." Şükürler olsunki evladımızı bu gün yarın kucağımıza alacağız bırakalım da onlarda tatsın bu duyguyu. " Gözlerini karşısındaki çifte tekrar çevirirdi ve onların o haline yüzünde büyüyen gülümseme ile baktı. " Kendi dallarından koklayamıyorlarsa evlat gülünü,onlara nasip olandan koklasınlar." Karısının yüzünü avuçları arasına alarak mavi gözlerine dikkatle baktı.

 

"Emin misin?" Kadın yüzüne kondurduğu tebessümle başını olumlu anlamda sallayarak kocasının göğsüne yasladı başını.

 

Ortamdaki sessizliği bebeğin kahkahaları doldururken kucağındaki adamın yüzüne ellerini koydu ve alttan çıkan iki dişiyle sırıtarak mavi gözlerine baktı.

 

"Ba...ba" Ortamdaki sessizliğe bomba gibi düşen sözle, adam ne yapacağını şaşırmıştı. Girdiği şoktan bebeğin küçük ellerini yüzüne vurması ile çıkan adam aynı heceleri tekrar işitmenin sevinci içinde gözlerinden dökülen yaşlarla bebeğin yüzünün her noktasına küçük öpücükler bırakmaya başladı.

 

Onların bu haline karısıda göz yaşları ile eşlik ederken adam karısınıda kendilerine çekerek kolları arasına aldı ve yürüyerek diğer çifte yaklaştılar. Onlar da yüzlerindeki mutlulukla gelen çifti izliyordu.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

"Lan ne dolanıyorsunuz deli danalar gibi iki dakika oturun. Dolapçı beygiri gibi bir oyana bir buyana gidip geliyorsunuz." Ali öfkeli bakışlarını Mehmet'e çevirerek homurdandı.

 

"Senide göreceğiz oğlum. Biz bir taneyle bu hale geliyorsak sen üç taneyi beklerken ne yapacaksın acaba? Arkadaşının sözleri ile yüzünü buruşturan Mehmet sıkıntıyla başını kaşıdı. Doğru söylüyorlardı aslında. Üçüz babası olacağım hepinizden sonra temeli attım ama binayı en sağlam ben kurdum diye övünmek kolaydı. Doğum yaklaşınca tatile çıkıyorum diye gidip doğumdan sonra mı dönseydi acaba? En azından bunlara dalga meselesi olmazdı. Kendi,kendine başını salladı. Tabi canım en iyisi bu olur işte. Azra'yı da alır giderdi doğumdan sonra bebeklerle dönerlerdi. Bu dallamalarada malzeme çıkmazdı. Bunların diline bir düşerse siddin sene kurtulamazdı artık. Sinsice sırıtırken Ömer arkadaşının ensesine bir tane geçirdi.

 

"Ne sırtıyorsun lan çok mu komik!" Mehmet yanında sessizce bekleyen Yunus'u kolundan dürterek Ömer'i cevapladı.

 

"Yok lan komik olduğundan değilde siz ikiniz aynı anda bu işi nasıl becerdiniz onu düşünüyordum." Ömer ve Ali volta atmayı bırakıp Mehmet'in yüzüne boş, boş baktı. Yunus anladığı şeyle kıkırdarken Yusuf yalancı bir öksürükle Mehmet'i uyarmaya çalıştı. " Lan ne bakıyorsunuz gözüne far tutulmuş tavşan gibi. Yani diyorumki ikinizin karısıda aynı anda doğumda olduğuna göre?" Kıkırdamaktan sözlerinin devamını getiremeyen Mehmet'in sözlerine diğerleri kahkaha atarken Ali ve Ömer sinirle yaklaşarak yakasından tutup kaldırdılar.

 

"Lan belamısın? Ne biçim konuşuyorsun sen? Şurdan ağzına yumruğu geçirirse..." Kenan kucağında ağlayan bebekle doğumhanenin kapısından belirerek homurdandı.

 

"Aman bee! Bu nasıl bir cıyaklama. Al şu kızını Ömer. Mübarek aynı anası." Mehmet'in yakasını bırakan Ömer hızla Kenan'a yaklaşarak kızını dikkatle kucağıa aldı. Minicik bedenden bu kadar ses nasıl çıkıyordu. Esmer teni,yumuk,yumuk gözlerine bakınca içinde yükselen yoğun duyguyla, eğilerek kızının alnına küçük bir öpücük bıraktı. Ters bakışlarını Kenan'a çevirerek homurdandı.

 

"Hadi oradan tırt! Kıskanma kızımı. Sen sesten ne anlarsın?" Kenan'ın sırıtması ile sözlerine devam etti. "Esha nasıl?" Kenan Esha'nın odaya çıkarıldığını söyleyince Ömer hala ağlamaya devam eden kızını Ali'ye doğru yaklaştırarak tekrar konuştu. "Nedersin Ali? Gelecek vaad ediyor mu benim kız?" Ömer'in sözlerine gülen adamlar Ali'nin kulaklarını tıkayarak verdiği cevapla daha çok gülmeye başlamıştı.

 

"He Ömer he! Zannedersin opera sanatçısı. Allah kızını alacak adama sabır versin ne deyim." Ömer kızını Ali'nin gözüne sokarcasına yüzüne yaklaştırdı.

 

"Amin de kızım kayın babanın duasına." Kız Ömer'in sözlerinden sonra ağlamayı kesince Ali korku dolu bakışları ile Kenan'a yaklaştı.

 

"Kenan,Ayşem'in durumu nasıl?" Kenan yüzünü buruşturarak hoşnutsuzca konuştu.

 

"Ya siz niye karılarınızın yanına gitmediniz de beni posta güvercini niyetine kullanıyorsunuz? Yeminle kendi karımın doğumuna girmeye korkar oldum. Kızımın ilk anlarına şahit olamayacağım lan sizin yüzünüzden." Ömer kucağında kızıyla olanları izlerken Kenan bebeği kollarından alarak homurdandı.

 

"Ver lan sende bebeği. Kazık yutmuş gibi tutuyorsun zaten. Ben çocuk doktorlarına emanet edeyim şu zilliyi." Ali, Kenan'ın koluna yapışınca adam bıkkın bir şekilde dönüp konuştu.

 

" Yıkıyor hastaneyi Ali oldumu? Bebeği yapmayı nasıl be erdiyse gelsin kendisi doğurdun diye bağırıyor abiciğim. Zorla konuşturuyor sunuz insanı tövbe tövbe!" Doğumhanenin kapısına kartını okutan adam kucağında bebekle içeri girerken Ömer tekrar seslendi.

 

"Lan Kenan! Kendine dönen bakışlarla sözlerine devam etti." Lan oğlum biz sen gibi hamilelik kurslarına gitmedik koçum. Naparsın karımıza ayak masajı filan yapmak için eğilmeyince böyle kazık yutmuş gibi kalıyoruz haliyle." Kenan, Ömer'in laf sokması ile gözlerini devirerek yanından geçen hemşireyi durdurdu ve bağırarak konuştu.

 

"Dördüncü kata haber verin Ömer Bey'i kesinlikle kata sokmasınlar!" Arkadaşının sözlerinden sonra kapanan kapıya endişe ile bakan Ömer arkadaşlarının attığı kahkahalar ile ters bakışlarını onlara çevirdi.

 

On dakika sonra açılan kapıdan bu sefer kucağında bir bebekle Rüzgar gözüktü Ali heyecanla doktora yaklaşarak mavi örtülerin arasındaki minik bedene baktı.

 

"Gözün aydın Ali! Seninki bizi çok zorladı yeri bayağı rahattı galiba? Rüzgar'ın sözlerine gülümseyen adam bakışlarını oğlunun minik bedeninden çekerek Rüzgar'a çevirdi.

 

"Ayşe nasıl." Adam yüzünü buruşturarak söylendi.

 

"Senin ufaklık biraz daha gelmeseydi hastaneyi başımıza yıkacaktı. O derece iyi işte, gerisini sen düşün." Ali bebeğini incelerken Yunus yanına gelerek küçük çocuğa baktı ve muzipçe konuştu.

 

"Ali bu aynı sen lan. Bir eline tespih, bir eline de saz versek senin minyatürün olur." Ali Yunus'un sözlerine gülümserken Ömer araya girdi.

 

"Ben çalgıcı damat istemem! Hele bir de mafya babası gibi tesbihle hiç çıkmasın karşıma. Kızımı sokakta bulmadım ben." Ali şok olmuş gözlerle Ömer'e bakarken Rüzgar ortalığın kızışacağını anlayınca bebekle birlikte tekrar içeri girdi.

 

"İstemezsen isteme lan! Bizde hayran değiliz senin kart kızına." Diğerleri ciddi,ciddi didişen ikiliyi izlerken Ömer arkadaşına yaklaşarak diklendi.

 

"Kart,mart ne demek oluyor kardeşim? Daha el kadar bebek. Yeni sürüm benim kızım." Ali arkadaşının sözlerine gülerek cevap verdi.

 

"Lan senin kızın ondakika büyük benim oğlumdan. Esas yeni sürüm olan benim ki. Seninki karta kaçtı." Ömer'in gözleri düşünceleri ile kısılırken Ali'nin omzuna elini koyarak hafifçe sıktı.

 

"Doğru söylüyorsun lan. Benim kız senin oğlandan on dakika büyük."Ali'de arkadaşının omzuna elini koydu ve alaylı bakışları ile konuştu.

 

"İdare edeceğiz artık. Senin hatrına çiğ tavuğu yiyeceğiz." Arkadaşının sözlerine gülen adam kendine çekerek sıkıca sarıldı. Hepsi bir birini o kadar iyi tanıyordu ki biri diğerinin söylediği bir söze kırılmıyordu. Hepsi birlikte odaların olduğu kata çıkmak için asansöre yöneldiler.

 

Beş sene sonra

 

"Arya! Nerdesin anneciğim?" Kadın telaşlı bir şekilde evin içinde kızını arıyordu fakat bir türlü bulamıyordu. Telaşla içeriye giren adam karısına olumsuzca başını salladı.

 

"Odasında da yok!" Karısının iyice endişelendiğini gören adam sıkıntıyla etrafına bakındı ve o an aklına gelen şeyle karısına bakınca ikisi birden konuştu.

 

"Ali'ler" Bir birine gülen çift hızla evden çıkarak alt kata indi ve kapıyı çaldılar. Yüzü beş karış bir şekilde kapıyı açan küçük çocuğun boy hizasına eğildi Yunus. Aslında onun yüzünden aldığı sorunun cevabını tekrar duymak için çocuğun kumral saçlarını okşayarak sordu.

 

"Emir, Arya burada mı?" Çocuk sarkıttığı dudağı ve astığı suratı ile başını olumlu anlamda sallayıp ayaklarını yere sertçe vurarak içeriye geçti.

 

Arya'nın müziğe karşı aşırı bir ilgisi vardı. Her bulduğu fırsatta Teyzesi ve eniştesinin evine kaçıyor onların müzik aletleri ile vakit geçiriyordu. Emir'in arkasından içeriye geçen ikli kızlarını yine sazın başında görünce bir birlerine gülümsediler. Küçük kız onları fark edince kollarını açarak yanlarına gelip bacaklarına sarıldı. Eğilerek kızını kucağına alan adam ciddi bir şekilde konuştu.

 

"Babacığım hani bir yere gitmeden önce izin istiyorduk. Biz seni çok merak ettik ama." Küçük kız minik elleri ile Yunus'un kumral saçlarını dağıtırken masumca konuştu.

 

"Ama ben sadece Teyzemlere indim. Hem Eniştem bana saz çaldırdı." Kızının sözleri ile gülümseyen Yunus yanaklarına öpücükler bırakırken Ali araya girdi.

 

"Arya'cığım baban haklı bir daha evden çıkmadan haber ver. Yoksa herkes seni çok merak eder." Küçük kız başını sallarken Emir de babasının pantolonunu çekiştirerek kucağına çıkmak istediğini belirtti. Ali oğlunu kucağına alırken Emir Yunus'un gözlerine bakarak konuştu.

 

"Yunus Amca bu kızını eve kilitle. Onun yüzünden çıldıracağım." Minik elleri ile saçlarını çekiştirerek tekrar konuştu. "Oda yetmedi üstüne delireceğim." Ali ve Yunus şaşkınca Emir'i izlerken Deniz Ayşe'nin yanına geçti. Küçük çocuk buruşturduğu yüzü ile tekrar konuştu. "Çünkü kreşte Zeynep'in yanına oturmama izin vermiyor. Üstelik hep bizim evde." Küçük kız babasının yüzüne ellerini koyarak başını kendine çevirdi ve irice açtırdığı gözleri ile kendini savundu.

 

"İyide babacığım,Ömer Amcam dediki eğer Emir,Zeynep'e yaklaşırsa kulaklarını keserim dedi. Emir kulağı olmayınca nasıl Zeynep'in sesini duyacak? Ben onun için otutturmadım. Kulakları kesilmesin diye." Yunus ve Ali bu duruma gülüşürken Deniz ve Ayşe'de konuşarak yanlarına geldi. Ali karısının iyice büyüyen karnına bakarken Deniz, kızını kucağına alarak konuştu.

 

"Hadi biz çıkıyoruz akşam görüşürüz. Daha yapılacak çok işim var." Yunus ve Deniz'i uğurlayan ikli oğlunun hâlâ asık olan suratına gülerek yanına ilerlediler.

 

"Yunus bir şey eksik olsun istemiyorum bak ona göre." Karısının sürekli aynı şeyleri tekrarlaması ile adam gözlerini devirdi. Bu gün Arya'nın doğum günüydü ve Deniz'in üzerinde aşırı bir stres vardı. Çalan kapıya doğru ilerleyen karısını süzdü adam. Sanki kalçaları genişlemiş biraz da kilo almıştı. Şimdi kilo almışsın dese kıyamet kopardı en iyisi susmaktı.

 

Kenan elindeki büyük Pastayla içeriye girerken söylendi.

 

"Nerede benim prensesim? İnsan beyaz tlı prensini kapıda karşılamaz mı?" Yunus arkadaşının sözlerine homurdanırken Rüya çoktan içeri geçip kızını çocukların arasına bırakmıştı. Derince aldığı nefesle arkadaşlarının yanına oturdu.

 

Rüzgar içerdeki kadınları göz ucuyla süzerek yanında oturan karısına yakındı.

 

"Hayır anlamadığım şey niye hepsi birlikte hamile kalıyorlar? Benimki de can yahu." Hüma kocasının sözleri ile kıkırdarken kendini tutmaya çalışarak konuştu.

 

"Çok ayıp Rüzgar. Bu senin mesleğin." Adam hafif karısına dönerek homurdandı.

 

"Evet mesleğim ama şu herifin yüzünden ondan da soğudum." Bakışları Mehmet'i gösterdi. "Adamın karısı üçüz doğuruyor,beyfendi iki dakikada doğumdan çıkmasını istiyor. O doğum bitene kadar ben kaç kere çıktım doğumhaneden bunu yatıştırmak için haberin varmı? Üstelik sonunda gözüme yumrukta yemiştim." Hüma, Rüzgar'ın eve mor gözüyle geldiği geceyi hatırlayınca kahkahasını tutamadı. Adam karısına daha çok sokularak kulağına fısıldadı.

 

"Madem bu kadar hoşuna gitti, gece biz de ikincinin çalışmalarına başlayalım Hüma kuşum!"Kadın korkulu bakışları ile kocasına dönerken yanındaki kızın sistemlerini duydu.

 

"Giray yapma Allah aşkına onlar daha çocuk!" Elif uzun kumral saçlarını omzunun arkasına attırarak mavi gözlerini sinirle hala söylenmeye devam eden kocasına çevirdi.

 

"Neresi çocuk bunun Elif! Kazık kadar adam. Hem unutmaki aşkın yüreğe düşme yaşı yoktur."Gözleri karısının masum ve duru güzelliğinde dolandı bir süre. Daha sonra mavi gözlerine aşkla bakarak fısıldadı. " Aşk her yaşta aşktır! Heleki bu yaşlarda daha tehlikeli ve unutulmazdır! İstemiyorum bu Genç Osman'ı kızımın etrafında o kadar." Elif bakışlarını kocasından çekerek kızı Afra'ya çevirdi. Uzun sarı saçları vardı. Beyaz teni mavi gözleri ile sankki Umut'un küçük bir kopyasıydı. Osman kızının peşini gerçekten bırakmazken kızı da bu durumdan gayet memnun gözüküyordu. Bakışları bu defa arkadaşları ile oynayan Arya'ya kaydı. Siyaha çalan iri gözleri ile arkadaşlarına bir şeyler anlatıyordu. Uzun saçları yandan bağlanmış üzerinde prenses kostümüyle çok tatlı görünüyordu.Eşinin kardeşim dediği Demir'i hayattayken tanımak nasip olmasada resimlerden tanıyor. Evde sıkça ismi geçiyordu Demir ve Asya'nın. Resimlerdeki muzip bakışlar canlandı gözlerinin önünde birden. Arya göz rengini babasından alsada,gözlerindeki hüzünü kesinlikle Asya'dan almıştı. Görünüş olarak Demir'i anımsatsa da çok sakin bir yapıya sahipti. Kırılgan ve naif. Yanında hissettiği kıpırtıyla kalkmak üzere olan kocasına döndü bakışları.

 

"Nereye?" Giray çattığı kaşları ile Osman'ın, Afra'ya uzattığı hediyeyi işaret etti.

 

"Şu hergelenin yaptığına bak! Doğum günü kızını karıştırdı galiba. Ama ben şimdi ona öğretirim." Elif kolundan tuttuğu kocasının gözlerine öfkeyle bakarak cevap verdi.

 

"Otur yerine! Saçmalamayıda kes! Onlar arkadaş. Üstelik aynı okuldalar ve Osman ona abilik yapıyor. " Eliyle ileride oynayan oğlunu gösterdi ve sözlerine devam etti. " Sen kızına sıkı yönetim uygulayacağına oğluna uygula. Geldiğimizden beri bütün kızları öpücük manyağı yaptı." Giray karısının sözleri ile oğluna baktı ve göğsünü gururla kabartarak konuştu.

 

"Kimin oğlu?Helal olsun Aslanı'ma." Elif'in gözleri öfkeyle parlarken, Giray kırdığı potun farkına vararak toparlamaya çalışsada cezası belliydi.

 

"Kalk oradan ben oturacağım." Küçük çocuk karşısındaki çocuğun ela gözlerine bakarak konuştu.

 

"Hayır önce ben oturdum. Burası benim yerim." Emir küçük yumruklarını sıkarak öfkeyle tısladı.

 

"Sana kalk dedim Mehmet! Zeynep'in yanına ben oturacağım." Küçük kız tartışan ikiliye bakarak kınalı elini sağ tarafına koyup gülümseyerek konuştu.

 

"Emir kavga etmeyin, sende sağ yanıma otur."Omuzlarını silken çocuk babasına doğru bakışlarını çevirdi. Fakat onun arkadaşları ile sohbet ettiğini görünce yavaşça küçük Mehmet'e yaklaşıp fısıldadı.

 

"Mehmet Amca silahıyla gelmiş. Sen istersen gösterir bize belki." Mehmet masumca arkadaşına baktı ve sırıtarak kafasını salladı. Yerinden kalkan çocuk hızla Mehmet'e yaklaşırken Emir yerine oturmuştu bile.

 

Bacaklarına tırmanan çocuğu kucağına alan adam dizine otutturarak başını okşadı.

 

"Nasılsın adaş?" Çocuk Mehmet'in yüzüne bıraktığı öpücükle konuştu.

 

"İyiyim adaş! Bize silahını göstersene." Mehmet kıstığı bakışları ile çocuğa bakarak şüphe ile sordu.

 

"Nereden çıktı şimdi bu? Hem silah bir oyuncak değildir adamım. Benim gibi polisliği seçersen o zaman seninde bir Silah'ın olur." Küçük çocuk kaşlarını çatarak masaya baktı.

 

"Emir yerime oturmuş. Zeynep'in yanı benimdi." Ömer küçük çocuğun sözleri ile bakışlarını masaya çevirerek homurdandı.

 

"Lan nedir sizin oğlanlardan çektiğim. Birini kovuyorsun öteki geliyor. Ali kaldır şu veleti kızımın yanından. Lan Mehmet'in üç kızı var ona yanaşın yahu." Gözleri köşede elindeki oyuncaklarla bir şeyler yapmaya çalışan küçük minyon kıza kaydı. " Bak Kenan'ın kızı da orada işte. Yusuf'un ki de hemen yanında! Hayır niye benim ki yani? Düşün yakamızdan artık." Yusuf,Ömer'in omzunu sıkarak alaylı bir sesle konuştu.

 

"Lan beş sene önce kücük bebeğe hatim indittirecektin az daha." Kucağında sanki küçük bir bebek varmış gibi kollarını açarak arkadaşının önünde salladı ve Ömer'in yıllar önceki taklidini yaptı. " Amin de kızım kayın babana." Ömer'in kafasına bir fiske indirerek homurdandı. " Salak herif!" Araya giren Mehmet sinirle konuştu.

 

"Bir daha kızlarımı öne sürmeyin lan. Bak hem benim kızlar eğitim alıyor demedi demeyin? " Yunus arkadaşına doğru eğilerek sordu.

 

"Ne eğitimi lan?" Mehmet etrafta gözlerini gezdirerek karısının olup olmadığını kontrol edip tekrar konuştu.

 

"EKTE!" Kenan yüzünü buruşturarak merakla sordu.

 

"O ne lan? Ayran markası gibi."Mehmet gözlerini devirerek Kenan'a cevap verdi.

 

"Erkeklere karşı tekvando eğitimi." Hepsi şaşkınca Mehmet'e bakarken o omuzlarını silkerek konuştu.

 

"Napıyım lan? Sizin dallamaların ne yapacağı belli olmaz. Ya sorun o değilde ben Serdar'ın oğlandan tırsıyorum." Gözleri Arya ike birlikte gülüşen çocuğa takıldı. "Çocukta bi karizma,bi ağırlık ,efendilik,sert yüz hatları vallahi kadınların aradığı bütün özellikler şimdiden bu çocukta. Kızlarımıza sahip çıksak iyi olur beyler." Kızı olanların bakışları Tolga'ya kayarken Mehmet 'in abartılı hareketleri ve korumacı tavırları erkekleri güldürmüştü. Ali,Mehmet'in omzuna dokunarak acıyan bakışlarla muzipçe konuştu.

 

"Lan üçüz babasıyım diye övünüyordun ya, ne oldu da şimdi karalar bağladın?" Omzunu silken Mehmet kadınların masanın etrafına toplanması ile fısıltıyla konuştu.

 

"Oğlum başlarında Azra gibi bir eğitmen var lan. Yeminle sabah merkeze kendimi zor atıyorum. Üç kız bi de anaları,hiç kolay değil abiciğim hiç." Ali'nin sırıtması ile Mehmet'te güldü. " Ama havam yerinde ben Cennete bayrağımı diktim oğlum. Üç kızı aynı anda bana nasip görmüş Rabbim. Demekki Allah'ın sevgili kuluymuşum." Mehmet'in övünmelerine göz deviren erkekler kadınların seslenmesi ile masaya geçtiler. Pasta üflenip herkes hediyelerini verirken Rüzgarın telefonu çalınca, kalabalıktan uzaklaşan adam telefonunu açarak konuşmaya başladı. Çok zaman geçmeden Rüzgar'dan gelen sevinç nidasıyla herkes ona döndü.

 

"Biliyordum! Kapat telefonu kapat!" Telefonu kapayan adama herkes şaşkınlıkla bakarken adam Arya'ya yaklaşarak küçük kızı kucağına aldı ve yüzündeki mutlulukla konuştu.

 

"Küçük Hanım benim hediyemi merak etmiyor musun?" Rüzgar'ın sorusuyla Mehmet oturduğu yerden gürledi.

 

"Lan manyak doktor! Yüreğimize mi indireceksin? Bir hediye için mi bu kadar tantana? Bu doktor milleti okuya,okuya sıyırıyorlar galiba." Kolundan çekiştiren karısına dönerek söylendi. "Ne çekiştirip duruyorsun kadın!? Bak çocukları korkuttu dangalak." Kocasını dilini tutmayacağını anlayan kadın elindeki çatalı koluna batırdı." Mehmet acıyla kolunu kurtarıp inlerken Azra'da kocasına çemkirdi.

 

"Boyun devrilmesin senin emi Mehmet! Sus artık be adam!" Onların didişmelerine diğerleri gülüşürken Rüzgar, Arya'nın kulağına eğilerek fısıldadı. İşittikleri ile gözleri irice açılan kız ellerini çırparak bağırdı.

 

"Yaşasın! Benim de bir kardeşim olacak. Annemin karnında bebek var! Kardeşim oluyor!" Herkes şok içinde küçük kıza bakarken Mehmet tekrar yerinden fırlayarak Rüzgar'a bağırdı.

 

"Al yaptığını beğendin mi? Küçücük çocuğu da kendine benzettin. Avazı çıktığı kadar bağırıyor. Kardeşi olacakmış ta, Annesinin karnında beb..." Ağzından çıkan sözlerin farkına varınca oda diğerleri gibi şok olup kaldı.

 

Deniz ve Yunus bir, birine bakarken Rüzgar heyecanla konuştu.

 

"Tebrik ederim Deniz hamilesin!" Kadın duyduklarını hala idrak edememişti. Beyninde dönen sözlerle kocasının kolları arasına yığıldı.

 

"Anah! Lan gitti kız!" Mehmet bu sözleri söylerken herkes Deniz'in başına toplanmıştı. Rüzgar'ın üzerine doğru yürüyen Mehmet yakasından tutarak silkeledi.

 

"Lan Allah belanı versin senin it! Sonunda yiyeceğin bok buydu. Süpriz merakın yüzünden kızın kalbine indirdin." Yumruğunu Rüzgar'ın gözüne geçirdiği esnada karısının çığlığı etrafı sardı.

 

"Mehmet ben hamileyim! " Azra'nın sözleri bir işe yaramamış kocası ve Rüzgar hâlâ bir birlerini tartaklıyordu. Azra bu defa ikinci bir çığlıkla daha yüksek sesle bağırdı. "Ay geliyor galiba Mehmet!"Yakasını tuttuğu adamı hızla bırakan Mehmet telaşla karısının yanına koştu. Azra'nın yüzündeki acı hissiyle panik içinde konuştu.

 

"Ne geliyor kızım? Kim geliyor?" Azra iri gözlerini daha çok açtırarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Ne gelecek Allah'ın cezası bebek!" Ne bebeği onun niye haberi yoktu bebekten falan? Ne diyordu bu kadın? Azra kocasının şaşkın yüz şekli ile kahkahayı basmamak için kendini güçlükle tutarak kavgayı bitirmek için oynadığı küçük oyuna devam etti. "Dokuz ay önce temelini attığın oğlun geliyor!" Karısının sözleri ile panik olan adam demekki yaptım! Ama hangi ara? Hem ne ara dokuz ay oldu yahu? Diye içinden söylenirken başına birden giren ağrı ve takibinde gelen baş dönmesi ile ne yapacağını bilemedi. Her şey bir birine karışıyordu. Karısının çığlığı ile kendi etrafında deli gibi dönüp biraz önce darp uyguladığı adama doğru koştu hızla.

 

"Rüzgar kardeşim! Doğum başladı." Rüzgar önce şeytan görmüş gibi Mehmet'in yüzüne baksada sonra onun şaşkınlıktan anlamadığı olayı kendince kullanmaya başladı. Gözünü tutan adam öfkeyle Mehmet'in yakasına yapışıp yüzüne kafayı geçirdi.

 

"Doğurtmuyorum lan! Bu dünya'ya dördüncü bir Mehmet'i kendi ellerimle doğurtacak kadar kafayı yemedim!" Adam çıkıp giden doktorla etrafına bakındı bir süre boş boş. Herkes nereye gitmişti. Neler oluyordu? Azra'nın acı çığlığı ile sıçrayarak gözlerini açtı.

 

Kulağına dolan fısıltıya benzer seslerle etrafını inceledi. Puslu gözlerini kırpıştırarak görüşünü netleştirmeye çalışan adamın ilk gördüğü beyaz bir tavan olmuştu. Başını hafif yana çevirince kendisine korkuyla bakan karısını gördü. Mehmet'in kendine geldiğini gören kadın heyecanla avcunun içindeki eli sıkarak konuşmaya başladı.

 

"Aşkım iyi misin?" Adam başını sallayarak cevap verirken yüzüne yayılan gülümsemeyle konuşmaya başladı.

 

"Gördüğüm kabusu saymazsak iyiyim."Karısının meraklı bakışları ve sorularıyla anlatmaya başlayan adam anlatacakları bitince bu defa yorum yapmaya başladı.

 

"İnanabiliyor musun Azra? Bizim üçüzlerden sonra sen bir tane daha doğuruyordun. Kızım ben bi memur maaşıyla dört çocuğa nasıl bakarım. Kabus gibiydi!" Sonradan farkettiği aytrıntıyla sordu. "Hem bizim ne işimiz var hastanede?" Şüpheli bakışlarını karısına çevirince,kadın endişeyle alt dudağını ısırarak konuştu.

 

"Mehmet gördüklerinin bir nebzesi, rüya yada kabus değil hayatım." Adamın bakışları şüpheyle kısılırken Azra tekrar konuştu. " Her şey gerçek. Arya'nn doğum günü gecesi Deniz'in hamile olduğunu öğrendiğimizde,Sen Rüzgar'la bir birine girince bende sizi ayırmak için öyle bir oyun oynamıştım. İşte sen galiba orada takılı kaldın. Ayrıca çocuk konusunda da bir tane de eksik sayımın var." Kafasını hafifçe kaldıran adam karısının karnına doğru başını uzattı ve beklediği şişkinliği göremeyince biraz hüsran biraz sevinçle konuştu.

 

"Neyi atlamışım? Yok işte bebek filan." Azra kocasının yüzüne elini uzatarak okşadı.

 

"O gece doğurmuyordum canım.Sen Rüzgar'ın gözüne yumruk atınca ben olay uzayacak diye hamile olduğumu bağırdım. Ama bir işe yaramadı çünkü bu defa Rüzgar'da boş durmadı ve onun sana kafa attığı sıra ben sizi ayırmak için ikinci taktiği geçince sen bayıldın. Ne yaptıysak ayıltamadık. Sonuç buradayız." Adam anlam veremediği sözler karşısında sinirli bakışlarını karısının iri gözlerine çevirdi.

 

"Ne diyorsun kadın?Bilmece gibi konuşmasana!" Kocasının elini tutarak karnına götürdü ve sırıtarak cevap verdi.

 

"Benim hamile olmam bir şakaydı ve Rüzgar la bir birinizi tartaklamayı bırakmanız için bir taktik ti. Yani yok öyle bir şey!Yeni bir bebek yok!" Mehmet farkında olmadan tuttuğu nefesini bırakarak konuştu.

 

"Çok şükür! Şimdilik üç kız bize yeter! İkinci bir bebek vakaasını kaldıramaya bilirim. " Azra'nın bakışları şüpheyle kısılırken tereddüt dolu bir ses tonuyla sordu.

 

"Canım bizim kaç çocuğumuz var!? "

 

"Üç!"Bu defa Mehmet'in gözleri şüpheyle kısılırken Azra isyan edercesine tekrar konuştu.

 

"Yaa Mehmet böyle şeyde şaka mı olur Allah aşkına korkutma beni! Bizim kızlarımız dan iki yıl sonra ikiz erkek çocuklarımız oldu! Kayra ve Tuğra! Şimdi üç yaşındalar. Cidden hatırlamıyor musun yani!?" Mehmet'in gözleri irice açılırken karısının iri gözleri de sevinç pırıltıları canlandı. " İkizlere hamile olduğumu öğrendiğimizde de böyle bayılıp salağa bağlamıştın sen! Galiba dünkü şaka bilinç altındaki korkuları tetikledi sende, üç sene önceki korkularının aynısını yaşıyorsun şu an." Karısının sözleri ile sertçe yutkundu.Cidden ikiz oğullarımı olmuştu ? Peki neden hatırlamıyordu. Kayra ve Tuğra diye tekrarladı içinden daha sonra aklına gelen Tuğra'nın yüzüne kustuğu anı ile korkulu bakışlarını karısına çevirdi.

 

"Üç kız!? İki oğlan! " İlk defa öğreniyormuş gibi etki yarattı tekrarladığı çocuk sayısı. Nasıl olacaktı? Bir memur maaşıyla beş çocuğa nasıl yetişecekti? Yüzünü buruşturarak homurdandı.Demek bayılınca bilinç altı ona rüya gibi göstermişti olanları.Ama bilinç altı bile karısından insaflıydı.En azından rüyada gelen oğlan bir taneydi ama gerçekte iki oğlu vardı. Yüznü buruşturarak homurdandı." Of Azra of! Ceketimi atsam hamile kalıyorsun kadın."Azra kocasının sözleri ile sonunda normale döndüğünü anlamış ve tuttuğu nefesini rahatlayarak bırakmıştı. Karısının sırıtarak baş sallaması ile arkadaşlarıda gülerek odaya girdi.Mehmet esas bu defa bir kabusun içinde olduğunu ümit etmek istiyordu. Son iki oğlunun haylazlıklarını hatırladıkça onları hafızasından çıkartmak hatta unutmak istiyordu. Rüzgar'ın gözü mor bir şekilde sırıtarak kapıdan girmesi ile yüzünü buruşturdu. Bu adamı gördükçe sanki yeni bir çocuğun haberini verecekmiş gibi hissetmesi normal miydi?

     

 

SON 

 

 

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.

 

yitenumutlar

 

 

Loading...
0%