Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm şarkısı : Neşet Ertaş - Gel Yanıma Gel

 

Mahru karşısındaki adama şok içinde bakarken beyninin verdiği uyarı sinyalleri ile kendine gelerek dolan gözlerini Soner'in gözlerinden çekmeden yüzündeki elleri hırsla ittirerek adamın yüzüne sert bir tokat attı.

 

Mahru'nun tokatı ile Soner, yaptıkları ve söylediklerine hiç bir zaman anlam veremediği kızın bu hareketi ile yine anlam veremeyerek ona bakarken Mahru öfkeden parlayan çakmak çakmak olmuş gözlerini Soner'in gözlerinden çekmeden sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Sen beni ne sanıyorsun ha!? Ne hakla öpersin beni!?"

 

Soner onu öperek bu defa Mahru'nun verdiği tepki de haklı olduğunun bilincinde kendini açıklamaya çalıştı.

 

"Seni öptüm çünkü senden etkileniyorum! Her sözünle, her hareketinle beni deli ediyorsun ve ben sadece bana karşı olan bu tavrına artık dayanamıyorum! Sana yaklaşa bilmem için bir hakkım olması lazımsa şimdi burada açıkça söylüyorum,hazır ol o sığındığın kalelerini yıkacağım ve hakkım olanı sen bana rızanla vereceksin! "

 

Mahru işittiği her sözle daha da öfkelenirken aklundan bir biri ardına geçen düşüncelerin hırsıyla gözündrn damlayan yaşı hırsla sildi ve işaret parmağını kaldırarak Soner'in göğsünü sertçe dürterek konuştu.

 

"Kuzenin olacak o Arşad piçinin yarım bıraktığı işi sen mi tamamlayacaksın!? Yoksa ikinizin yeni planı mı bu!? Onun peşini bırakmam için kendine mi aşık edeceksin!? O istediğini alamadı rezil etmeye çalıştı beni,sıra sende mi!? İtinden esirgediğimi,sahibine mi vereceğimi düşündün!?"

 

Mahru'nun sözleri ile Soner'in kaşları hızla çatılırken göğsünü dürten eli avcunun arasına hapsetmişti ki kızın son sözleriyle kan beynine sıçrayınca uyarırcasına tısladı.

 

"Mahruuu! Düzgün konuş! Sana o gözle bakmadığımı biliyorsun! Abuk subuk konuşup benim canımı sıkma! Ne ven onun sahibiyim, ne o benim itim! Senden de düşündüğün şeyi istemiyorum!"

 

Elini Soner'in tutuşundan kurtararak, ellerini göğsüne koyup sertçe ittirerek çemkirdi.

 

"İsteme! Benden hiç bir şey isteme! El birliği ile şirketimi, işimi aldınız yetmedi gururumla oynadınız daha da benden hiç bir şey isteme! Çünkü benim size verecek bir şeyim yok! Aksine alacaklıyım! Yardım ayağına beni planlarına alet etmek ve o Arşad şerefsizinden alacağım intikamı engellemek senin niyetin! Bunu şimdi daha iyi anladım! Ama ben bu oyuna gelmeyeceğim!"

 

Kendisini şaşkınlıkla izleyen adamı tekrar itekledi göğsünden ve yüzünü buruşturarak bağırdı.

 

"Çekil önümden! İşinde senin olsun, o göstermelik yardımında! Ben kendim o pisliği bulup benden bin bir türlü oyunla aldığı her şeyi geri alacağım! Ama sizin gibi oyunla planla değil hakkımla alacağım! Şimdi işinde senin olsun, göstermelik iyliğinde! Benden uzak dur!"

 

Kendisini itekleyip yanından geçneye çalışan kızın kolunu kavrayarak,tıpkı o gibi dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.

 

"Cıyaklayıp durma kuyruğuna basılmış gibi! Saçmalaman bittiyse beni dinleyeceksin! Sakın bir daha beni o Arşad itiyle de aynı kefeye koyma fena olur! Ayrıca işi falan da bırakma gibi bir lüksün yok yarın işinin başında olacaksın!"

 

Bir adımda Mahru'nun önüne geçip,tuttuğu kolundan çekiştirerek sözlerine devam etti.

 

"Şimdi düş peşime evine bırakacağım seni! Sakinleşince konuşacağız ve sen o diline ayar vereceksin çünkü benim istediğim senin bedenin değil kalbin! Ve ben şirret,dili pabuç kadar bir sevgilim olsun istemiyorum! Edepli ol azıcık be!"

 

Mahru kendini sürüklercesine çekiştiren adamın bacağına sert bir tekme geçirerek kolunu kurtardı ve onun acıyla buruşturduğu suratına yumruğunu geçirerek tehdit edercesine fısıldadı.

 

"Peşimi bırak yemin ederim senin o kafanı kırar pekmezini akıtırım! Fırıldak herif! Sen git kendine başka oyuncak bul! Senin karşında her lafına ağzı açık atlayacak aptal kızlardan yok! Maloz!"

 

Kendisini iki dakikada hallaç pamuğuna çevirip ardına bile bakmadan çekip giden kızın ardından sırıtarak bakıp fısıldadı.

 

"Eli de amma da ağırmış! Çenemi kıracaktı deli! " Dudaklarından kaçan kıkırtıyla başını sağa sola sallayıp topallayarak yürürken kendi kendine homurdanmaya devam etti. "Başkasını isteyen var sanki. Ulan ben de Soner Ataman sam seni tıpış tıpış o şirkete getirir,hislerimin karşılığını da söke söke alırım! Görelim bakalım Mahru hanım o meşhur inadınla nereye kadar dayanacaksın! "

 

Mahru evine gelince üzerindekileri hırsla çıkarıp bir köşeye fırlattı ve pijamalarını giyerek mutfağa geçti.

 

"Aptal! Beni istiyormuş! Sen kimsin acaba kim!?"

 

Buzdolabını açıp, atıştıracak bir şeyler çıkarırken yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

" O Burak denen yavşak herifin yüzünden açlıktan midem sırtıma yapıştı. Hepsi aynı kumaştan yırtma bu erkek milletinin! İki meme bir kalça gördüklerinde akılları hemen şeylerinde çalışacak illa. İstersem geceyi başka yerde tamamlaya bilirmişiz! Laflara bak laflara! Lan ben senin ömrünü tamamlarım ömrünü salyangoz!"

 

Çıkarttıklarını masanın üzerine bırakarak bir bardağa süt doldurdu ve söylenerek ekmek arası atıştırmalık yapmaya devam etti.

 

"Bir de utanmadan kalbini istiyorum diyor! Sen kendi her odasında ayrı bir kadın olan kalbine edep öğret önce sonra benim kalbime talip ol! Ben ne yapayım senin şıp sevdi kalbini be. Aklı sıra beni kendine aşık edip oyuna getirecek, o simsar kuzenini kurtaracak elimden. Yutarmıyım ben bu numaraları!"

 

Hazırladığı ekmeği hırsala ısırıp bir yudum süt içmiştiki tekrar gözünde canlanan görüntülerle güçlükle yutkunarak yumruk yaptığı elini başına vurup pişmanlıkla söylendi.

 

"Ahh akılsız Mahru ahh! O Burak denen pic sana ilk asıldığında verecektin ağzının payını, sen ne demeye o Soner denen züppeye güvenip sabrettin ki!? Ne anlar onlar kibarlıktan, hanımlıktan! Sen öyle kibarlaşırsan patronun olacak o aç kurtta böyle yüze gelir işte! Ama insanlık yapanda suç! İşi bozulmasın dedim kötü mü ettim! Keşke geçirseydim başlarına o masayı da ikisininde o kaşıkla gözlerini oysaydım! "

 

Hırsla tekrar ekmeğini ısırırken arkasından gelen sesle yerinde sıçradı.

 

"Gız sen ne deli deli gonuşuyon gine gendi gendine? "

 

Mahru sesin geldiği yöne dönüp te karşısında gördüğü kadınla yüzünü buruşturdu.

 

"Hala ne yapıyorsun sen burada ya? Aklımı aldın. Korkudan gidiyordum tahtalı köye valla. "

 

Yasemin başındaki yazmayı çekiştirerek yeleğinin önlerini birleştirdi ve Mahru'nun yanına masaya kuruldu.

 

"Anam o deli baban aradı. Mahru'nun eve bi giçi vir,binada gaz gaça varımış gontrole gelecekler didi de ona geldiydim. Yarin de hastanede işim var, böğön burada galıviriyim didiydim. Yarin işimi hallidince gidecem. "

 

Mahru anladım dercesine başını sallarken Yasemin şüpheyle süzdü onu.

 

"Hayırdır kimin yularını gevşek dutdunda depene çıkdı? Yosam Soner'mi bi şi itti? "

 

Halasının sorusu ile bu gün yaşadıkları tekrar zihnine üşüşürken,Mahru ağzındaki lokmayı yutup dolan gözlerini kırpıştırarak konuştu.

 

"Hala ben çok mu safım? Ya da çok mu aptalım? "

 

"Hihhh! O nası laf gız? Kim dimiş onu? Sen yedi köyü bi eşşe bindirinde daha yir var diyi sekizinci köye süren o eşşe. O nu diyen halt itmiş! "

 

Dolu gözleriyle kendine masumca bakan kızın yüzünü avuçları arasına alarak muzipçe güldü.

 

"Sen di hele kim ne itti de böle culuğunu düşürmüş gülü gibi düşünüyon."

 

Mahru bugün yaşadıklarını halasına anlatırken bir taraftan da karnını doyurdu ve bulaşık bardak ve önündeki tabağı kaldırırken yine aynı öfkeyle homurdandı.

 

"Biri it kılı, biri postal bağı! Ne farkı kaldı şimdi Burak denen yavşaktan, Soner denen şavşağın!"

 

Mahru'nun sözleriyle Yasemin yüzünü buruşturarak kolundan tutup kalktığı sandalyeye kızı tekrar oturtarak homurdandı.

 

"Otur gız şuruya! Ananın oynaşını görmüş gibi ne çemkirip durun. Kime çekdin bilmmem ki! "

 

Mahru halasının son sözleri ile elini kaldırarıp işaret ederek şaşkınca cevap verdi.

 

"Sanaa! "

 

Yasemin aldığı cevapla kızın kalçasına bir çimdik atarak söylendi.

 

"Çekmez ol emi. Sen ne bakıyon bağa. Beni alan almış satan satmış. Bak gızım dikiş nakış bok iş eda belle naz belle eccik! Yitişdirmez olsun o deli baban seni erkek gibi."

 

Halasının sözleriyle Mahru burun kıvırarak tersçe baktı ve isyan edercesine konuştu.

 

"Eda,naz belletse ne olacaktı? Ne işime yarayacaktı? Öyle değilim diye mi geliyor bunlar başıma? Kırıtma bilmiyorum, kıçım başım ayrı oynamıyor diye mi önüne gelen benim gururumla oynuyor? O çakma kurt Soner bile benimle eğlenmeye çalıştı. Halbuki benim tek derdim o Arşad itini bulup intikamımı almaktı. Edalı,nazlı olmadığım halde bile hepsi beni çıkarları için kullanmaya çalışıyor?"

 

Yasemin sözlerini tersine çeken yeğeninin elini avcuna alarak sinsi bakışlarını dikti gözlerine.

 

"Bak gızım sen yağnış anayon beni. Bizim tefimizin önünde her adam oynayamaz. Av kazana yakın olmaz, çarşı itiynende av avlanmaz! Şindi birincisi o Arşad dinen it yala sen böyle ittikçe sana yaklaşmaz sende intikamını alaman. Eccik sen gadınsı ol. O nursuzun gulana haber çalındım mı bak nası gelir guyrunu gıstıra gıstıra. İkincisi, seni avlamaya çalışan o çarşı iti Soner'e eccik göz yumuvirde seni avına nasıl ulaşdırıyo gör bak hele. Üçüncüsü, bizim tefimizin önünde her adam oynayamaz, ya sen onların oyununa ayak uyduracan, ya onlara oyun nasıl oynanır öğredecen. Bu ikisini yapman için de edayı da, nazı da, işveyi cilveyi de öğrenecen! "

 

Mahru'nun kendisini dinledikten sonra düşüncelere dalması ile ona söylediklerini kafasında tarttığını fark edince oturduğu sandalyeden kalkarak içeriye doğru yöneldi.

 

Mahru ise daldığı düşüncelerden sıyrılırken yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"İşve cilve ne ya? Neden yapıyormuşum ben onları? Hem nasıl yapılır ki o dedikleri?" Aklına gelen kişiyle başını iki yana sallayarak oturduğu sandalyeden hızla kalktı. " Ayrıca Soner denen ibikli horoza ne demeye cilve yapacakmışım tavuk muyum ben!? Bu halam da pandoranın açılmamış kutusu mübarek! Ne ararsan onda! "

 

Aklındaki düşüncelerle söylenmeye devam ederek içeriye doğru ilerledi. Ne Soner'i ne işveyi cilveyi düşünecek durumda değildi. O bir an önce Arşad denen kaypağı bulup, dünyayı ona dar edecek sonra da kaybettiği küçük şirketini geri alacaktı. Ne işi olurdu Soner'le! Ama bunları başarabilmesi için önce yeni bir iş bulması gerekiyordu yoksa, Hindistan'a gidip o at kafalı Arşad'ı ne bulabilir, ne de kaybettiklerini geri alabilirdi.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Ayşe karşısındaki ikiliye şaşkınca bakarken Cevriye onu memnuniyetsizce süzüp elinde tuttuğu çantasının saplarını sıkarak gözlerini süzdü.

 

"Evvelden de az biraz saftın da, yaşlanınca daha bir saflaşmışsın be yavrum. Kapıda dinelmeyemi geldik içeri almayacaksan biz dinelip durmayalım gidelim geri."

 

Yaşlı kadının ağır ağır konuşması ile Ayşe kendisine gelip eliyle içeriyi işaret ederken Vasviye girdi araya.

 

"Bizim gelin yine lal olmuş be Cevriye. Dili mühürlenmiş bunun yinee. " Cevriye onu başıyla onaylarken, o Ayşe'ye acıyan bakışlar atarak üzgünmüş gibi sözlerine devam etti. "Eeehh neler çektin, neler gördün, neler geldi başına be Ayşe. Çok görmemek lazım be yavrum. Herkes bizim gibi bülbül gibi şakıyacak değil ya. "

 

Ayşe, Vasviye'nin sözleri ile onların eline koz verdiğini anlayarak yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirip konuştu.

 

"Şaşırdım biraz hala. O yüzden suskunluğum. Buyrun geçin içeriye lütfen. " Dili böyle söylese de bu iki mikserin ne için geldiklerini ve gelmek için neden özellikle bugünü seçtiklerini düşünüyordu. Asya'nın istemesinden haberlerinin olmamasını umsada içinden bir ses hiçte öyle olmadığını bilakis bu işin altından kocası olacak şam şeytanının çıkacağını fısıldıyordu.

 

Ayakkabılarını çıkaran ikili içeriye doğru ilerlerken Cevriye etrafta gözlerini gezdirerek dudaklarını büzüp konuştu.

 

"Yedikule zindanlarından farksız bir ev. Güneşi doğmamııış, neşesi uyanmamııış."

 

Bakışlarını sorgularcasına Ayşe'ye çevirerek devam etti sözlerine.

 

"Evin güneşi, göğnümün neşesi, datlı diline gurban olduğum yiğidim hala uyuyor zaar ki ondandır bu evdeki kasvet."

 

Cevriye'nin sözleri ile Ayşe kimden bahsettiğini anlayınca gözlerini devirmemek için çabalayarak bakışlarını kolundaki saate çevirdi ve aynı anda konuştu.

 

"Hıı hıı uyuyor hala. Malum saat daha sabahın yedisi ya hani. "

 

Vasviye burun kıvırarak Ayşe'ye bakıp homurdandı.

 

"Ehhh ne yapacan be yavrum, erken kalksa göreceği şey ne ki evladımın, uykulardan teselli arıyor garibim. Çok görme be kızım sende." Derin bir nefes alarak Ayşe'yi baştan aşağı süzüp sinsice güldü. "Eee ben olsam bende kalkmak istemezdim doğrusu. Göze hitap edecek bir şey olmayınca en iyisi uyumak ne yapacaaan ki başka. "

 

Yaşlı kadının sözleri ile Ayşe dişlerini hırsla sıkarken, Cevriye'nin kıskıs gülmesi ile bakışlarını ona çevirip sahte bir gülümseme ile karşılık vererek konuştu.

 

"Kahvaltı hazırlamıştım hala. Siz içeriye geçin ben Ali'yi kaldırıp geliyorum hemen."

 

Sözlerini bitiren Ayşe burnumdan soluyarak odaya doğru ilerlerken kendi kendine homurdanıyordu.

 

"Allahım sen bana sabır ver yoksa bu iki müzelik kız kurusuna nail tahammül edeceğim!"

 

Vasviye giden kadının arkasından yüzündeki muzip gülümseme ile Cevriye'yi dürterek başıyla Ayşe'nin gittiği yönü işaret edince Cevriye de başıyla onu onaylayıp kıkırdatarak peşine takıldı.

 

Yatak odasının kapısını biraz gürültülü bir şekilde kapatarak Ali'ye mesaj vermeye çalışsada yatağın boş olması ile amacına ulaşamamıştı. Banyonun kapısı açılınca bakışları duştan yeni çıkan kocasına kaymıştıki ikisinin kesişen bakışları ile Ali gözlerini kısarak şüpheyle karısını inceledi. Sabah yanından normal bir şekilde kalkan karısının, şimdi ki ruh haline anlam veremezken masumca sordu.

 

"Neyin var Ayşem? Yüzün sirke satıyor. "

 

Kocasının sorusu ile işaret parmağını kaldırıp kapıyı göstererek cevap verdi.

 

"Bana doğruyu söyle o iki kuru üzümü sen mi çağırdın!?"

 

Karısının sorusuna anlam veremeyen Ali bakışlarını kısarak onun kimlerden bahsettiğini anlamaya çalışırken Ayşe yüzünü buruşturarak isyan edercesine tısladı.

 

"Yaa bu gün benim kızımın isteme günü. Zaten gergin bir dönemden geçiyoruz sen halalarını ne demeye çağırıyorsun Alii!?"

 

Karısı gibi Ali'nin de yüzü buruşurken anlamsızca fısıldadı.

 

"Halalarım? "

 

"Aliii! Gözümün nuru gel hele artık beee. Gel de yüzünü görek. "

 

Kapının arkasından işittiği sözler ve sessin sahibi ile Ali sesinin tonunu ayarlayamayarak şaşkınlıkla bağırdı.

 

"Cevriye Hala! "

 

İşitilen kıkırdama sesi ile Ayşe öfkeden yerinde tepinir hale gelmişti.

 

"İki gözümün çiçeği bende geldim. Nasıl da özledim seni bir bilseeen. Sen Asya'nın istemesi var deyince ele güne karşı yalnız kalma diye geldik bee yavrum."

 

"Vasviye hala! "

 

Ali işittiği seslerin şaşkınlığı ile bir kabusun içinde olduğunu düşünürken Ayşe koluna bir çimdik atarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Hala ya hala! Allah senin cezanı vermesin Ali! Hem çağırıyor hem de şaşırmış numarası yapıyor."

 

Ali başını telaşla iki yana sallarken ayşe işaret parmağını kaldırarak tehdit edercesine salladı.

 

"Hemen bu odadan çıkıyorsun ve onlarla konuşuyorsun. Eğer istemeden ortalığı karıştıracak bir şey yaparlarsa ömrünün geri kalanını onlarla geçirirsin Alim! "

 

"Aliim! Senin bu Ayşe'nin kulakları evvelden de ağır işitirdi. Ben derdim Alim, o derdi oynaşımın adı Seliiim. Aldın bir kere oğlum ne edeceen? Hadi gelde kahvaltı edek. "

 

Ali işittiği isimle kaşlarının çatılmasına engel olamayarak elindeki havluyu yatağın üzerine sinirle fırlatıp karısına ters ters baktı.

 

"Selim kim lan!? "

 

Kocasının sözleri ile Ayşe gözlerini devirerek bıkkınca nefesini bıraktı. Kocası hala her seferinde bu iki mikserin oyununa geliyordu ya inanamıyordu.

 

"Hadi be yavruum. Sen böyle ağır kanlı değildin. Ruhunumu emikledi bu kadın senin be kuzuum? Sen böyle ağır kanlı olursan ad Ali'nin mal Veli'nin olur evladıım. Sonra boynuzlarına kurdale takarız. "

 

Vasviye'nin sözleri ile Ali sabah sabah sınandığını anlayınca sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Halaa! Ulan ben sizi şimdi geldiğiniz yere geri yollamasını bilirim. "

 

Kapıya doğru hırsla yönelmiştiki Ayşe'nin homurdanarak ondan önce ulaştı kapıya.

 

"Sen onları değil onlar seni yollamazsa bir şey bilmiyorum bende! O nu, bunları çağırmadan düşünecektin. Asya'yı gelin etmeden, polis zoruylada çıkaramazsın bu evden onları. Ortalık karıştırma, bol dedikodu malzemesi onların besin kaynağı olunca gitmelerini beklemekte hata olur."

 

Kocasına ters bakışlar atarak başını iki yana sallayıp yüzünü buruşturdu.

 

" Sen Azra ile girdiğin iddia yüzünden çağırdın onları. Çünkü Azra'nın Asya'yı sizden daha önce Tuğra'ya aşık edeceğini biliyordun ve iddiayı kaybetmemek için bu ikisini kendine işbirlikçi olarak çağırdın! Şimdi nasıl zaptedeceksin onları çok merak ediyorum doğrusu!"

 

Sözlerini bitirerek kapıya doğru ilerledi ve açıp odadan çıkarak sertçe çarptı kapıyı. Acilen bir plan yapmalılardı. Kocası ve o altın kızlara hiç güvenmiyordu ve bu gecenin mahvolmasına izin vermeyecekti.

 

Kahvaltı masasında derin bir sessizlik hakimken Firuze karşısındaki yaşlı iki kadının kendini süzmesi ile rahatsızca kıpırdanarak Asya'ya sokulup fısıldadı.

 

"Halaların beni neden antik çağdan kalmışım gibi inceliyorlar Asya."

 

Firuze'nin sorusu ile Asya'nın mavi bakışları Halalarını bulurken onların bakışlarındaki kıskançlık belirtileri ile gülmemek için kendini zor tuttu.

 

"Gençlikleri akıllarına gelmiştir. Gözüm de canlanır koskoca mazi hesabı canım. " Arkadaşına göz kırparak tekrar kahvaltısına dönerken, Firuze onun sözlerine anlam veremeyerek çayına uzandı.

 

"Ahhh gençliiik ahhh! Bir salınsam köyün yiğitleri sıra sıra peşime düşerdi. Bir göz süzmemlee gece camımın dibinde biterlerdi.Babama istemeye gelenin haddi hesabı yoktuu."

 

"Hııı ondan evde kaldın. "

 

Ayşe'nin diliyle dişinin arasında homurdanması ile Cevriye bakışlarını ona çevirerek gözlerini devirdi.

 

"Bana yaraşır kimsecikler yoktusa kader böyle yazdıysa elden ne gelir be yavrum. Kör atın, kör satıcısı olurmuş. Bizim kör at ta seni buldu ne yapak. Benim gibi badem gözlü, dört dörtlük bi hatun olsaydın seni de alan olmazdı be kızıım. "

 

Kadının sözleri ile, Ayşe gülmrmek için dudaklarını bir birine bastırarak başını iki yana salladı.

 

"Dersende onu de Cevriş. Aha bunlarda genç mi? " Vasviye eliyle karşısındaki kızları göstererek sözlerine devam etti. "Şu hallere bak. Ne yiyorsunuz be yavrum siz. Ruhu çekilmiş canlı cenaze gibisiniz. Kemik torbası diye al, itin önüne at bunlarııı. Ben gençliğim de yere bastımı yer sallanırdı heybetimden. Boylu poslu, etine buduna dolgundum. Osmanlı hatunu dedikleri var ya,hahh o bendim işte. Saçlarım ipek, gözlerim ahu, tenim kaymak gibiydi. Bir gören dönüp bir daha bakar çeşme başlarında erkekler yollarımı gözlerdi. "

 

Vasviye önündeki çaya uzanırken Ayşe onun sözle ile tekrar homurdandı.

 

"Bir elli boyun, türlü türlü huyun var be kadın. Saçlarında ben bildim bileli karnabahar gibi top top. İpek saç görmesek inanacağız. O erkeklerin bekleyişi senin dillere destan fingirdekliğinden ötürü olsa gerek."

 

Ayşe'nin homurdanarak sessizce söylediği sözlerden sonra Vasviye tek kaşını imalı bir şekilde kaldırarak söylendi.

 

"Fingirdeşmekte bir kabiliyet be çocuğum. Erkeğini elinde tutmaya yarar. Zaar Alim o yüzden geçen yıl köydeki dul Mukadderi sordu bana. "

 

İçtiği çay Firuze'nin boğazına kaçınca girdiği öksürük krizi ile bakışları öfkeden kıpkırkızı olmuş Ayşe teyzesini bulmuştu. Yaşlı kadın göz göre göre laf sokmuştu.

 

"Halaa! Ayıp oluyor ama. Ne alaka şimdi benim iş hayatım yahu!?"

 

Ayşe kocasına ben sana bunun hesabını sorarım bakışları atarken, Ali bu muhabbetin sonunda kabağın başına patlayacağını anlayarak bardağındaki çayını bir dikişte içip telaşla kalktı sandalyesinden. Karısının şaşkın bakışları arasında başına bir öpücük bırakarak halalarına bakıp konuştu.

 

"Benim işlerim var biraz. Siz takılın. Akşam görüşürüz." Karısının kaş vr göz işareti ile halalarını işaret etmesini görmezden gelerek hızla ayrıldı yanlarından. Elbette niyeti önce halalarını yollamaktı ama sonra aklına gelen fikirle bu düşüncesinden vazgeçmişti. Halaları Tuğra'yı,Asya'ya aşık etme planında etkili olabilirlerdi.

 

Yüzüne kondurduğu sırıtışla dış kapıdan çıkarak kapıyısertçe çekti ve bakışlarını kağıdan ayırmadan hırsla konuştu.

 

"Görelim bakalım Azra!El mi yaman bey mi! Zafer bu defa biz,ezilmiş,büzülmüş,sesi kısılmış erkeklerin olacak!Bu defa biz kazanacağız!"

 

"Ali amca."

 

Yanından gelen sesle bakışlarını hızla o yöne çevirince gördüğü sima ile yüzünü buruşturmamak için kendine güçlükle hakim oldu. Bu çocuk her taşın altından çıkmak zorunda mıydı?

 

"İyi misin? Kendi kendine ne konuşuyordun ki öyle?"

 

Ali karşısındaki genci baştan aşağı süzerek, bakışlarını kıstı ve sorusuna soruyla karşılık verdi.

 

"Sen nereye gidiyorsun sabahın bu vaktinde?"

 

Tuğra sorusuna soruyla karşılık veren adama cevap verirken asansörün düğmesine basarak bakışlarını ona çevirdi.

 

"Fırına gidiyordum. Babam sıcak ekmek istedi. " Aklına gelen düşünceyle sözlerine devam etti. "Ali amca sende fırına gidiyorsan, sen zahmet etme ben alır gelirim sizede. "

 

Ali, Tuğra'nın sözleri ile başını olumsuz anlamda sallayarak sessizce homurdandı.

 

"Ben evimde barınamıyorum, kendimi aç sefil dışarı atıyorum, Mehmet bey kahvaltıda sıcak ekmek keyfi yapıyor revamı bu be!?"

 

Tuğra'nın bakışlarını üzerinde hissedince aklına gelen şeyle umursamaz gibi görünmeye çalışarak sordu.

 

"Kahvaltıda ne var? "

 

Tuğra, Ali'nin tuhaf haline anlam veremeyerek sorusuna cevap verdi.

 

"Menemen yapıyordu babam."

 

Aldığı cevapla asansörün gelmesi bir olunca ikisi de asansöre geçti.

 

"Acılı mı? "

 

Ali'nin sorusu ile Tuğra anlam veremeyerek bakışlarını ona çevirerek sordu.

 

"Anlamadım Ali amca ne acılı mı? "

 

"Ölümün Tuğra! Hani kızımı istiyorsun ya! Ölümün acılı mı olsun acısız mı!?"

 

İşittiği sözlerle Tuğra sertçe yutkunurken Ali devam etti sözlerine.

 

"Ulan ne olacak menemen acılı mı? Baban acılı yapar, çokta güzel yapar it! Onu soruyorum. "

 

Tuğra'nın kaşları anladım dercesine havalanırken gülmemek için kendisini güçlükle tutarak cevap verdi.

 

"Acılı hemde bol acılı."

 

Fırsat bu fırsat biraz göze gireyim düşüncesi ile yüzüne kondurduğu masum tebessümle sözlerine devam etti.

 

"Ali amca sen seversin acılı menemeni gel beraber kahvaltı yapalım."

 

Tuğra'nın teklifi ile Ali biraz düşünerek başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Olmaz lan. Azra'ya ayıp olur sabah sabah."

 

"Ne ayıbı olacak Ali amca sen çık bize ben ekmekleri alıp gelirim hemen. Hem sen kahvaltı etmeden çıkmışsın belliki. Evdekiler uyanmamış galiba. "

 

Evdeki curcuna aklına gelince Ali yüzünü buruştururken Tuğra'da Asya'nın uyanıp uyanmadığını merak ediyordu.

 

"Yok uyandı hepside çoktan. "

 

Aldığı cevapla Tuğra olumlu anlamda başını sallarken Ali sır verirmiş gibi ona yaklaşarak fısıldadı.

 

"Uyandılarda Ayşe teyzen kahvaltı ya yumurta haşlamış bilirsin ben pek sevmem. O yüzden aç kaldım. Emir abinlere gidiyordum bende. Ama madem sen ısrar ettin size çıkayım. "

 

Emir falan bahaneydi kendini evden can havliyle atmıştı ama şans ondan yanaydı demek ki. Tuğra'nın onaylayan cümleleri ile asansörden inerken Ali arkasından seslendi.

 

"Tuğraa! Simitte al poaça da al evladım. İyi gider çayla. "

 

Tuğra başını olumlu anlamda sallarken Ali'de tekrar yukarı çıkmak için asansörün düğmesine bastı.

 

Masanın üzerinde duran telefona gelen mesajla Vasviye bakışlarını etrafta gezdirdi ve kimsenin ortalıkta olmaması ile bakışlarını Cevriye'ye çevirip sinsice sırıttı. Elindeki kahve fincanını masaya bırakıp telefona uzanarak gelen mesajın üzerine tıklayıp fısıldayarak okudu.

 

"Fırına gitmiştim makaronları görünce aklıma sen geldin.Çok sevdiğini bildiğim için aldım ve kapınıza bıraktım. Kendim vermek isterdim ama baban bizde kahvaltıda siperişlerini soğumadan yetiştirmem lazım. Damat olmak bunu gerektiriyor galiba. "

 

"Bak sen şu çapkınaa. Nasılda biliyor bir kadının kalbini çalmayı. Küçük sürprizler yaparak be Cevriye."

 

Cevriye yüzünü buruşturarak başını olumlu anlamda salladı.

 

"Bir de bizim kıza bak buz dolabı gibi. Ben deyim bak işi var bu çocuğun Asya'yla. Eee ne edencen bize denk gelmedi ki şöyle ince fikirli bir erkek. Eskiden de nişanlı erkekler yemiş getirirdi be Vasviye. Hatırlıyor musun o günleri? "

 

Vasviye sinsice sırıtarak başını salladı.

 

"Hatırlamam mı be Cevriye. Samim'le ha bire fındık kırıyodunuz sizde. "

 

Kardeşinin sözleri ile Cevriye kaşlarını çatarak çıkıştı.

 

"Gett! Anma şu mendeburun adını! Bak ağzımın dadı gaçtı gene."

 

Vasviye, ablasının haline kıkırdarken o da sinsice sırıtarak kardeşine yaklaşıp fısıldadı.

 

"Get hele get! Get de getir şu makara mı,külah mı her neyse de ağzımız datlansın acık. "

 

Ablasının sözleri ile Vasviye yerinden kalkarak sessizce kapıya ulaştı ve yine aynı sessizlikle paketi alarak içeriye geçti. İkili paketin içindekileri iştahla yerken Asya ve diğerlerinin gelmesi ile paketi saklamaya çalışsalarda başaramamışlardı.

 

"Aaa makaron. Çok severim. "

 

Asya paketteki makaronlardan bir tane alırken Ayşe şaşkınca konuştu.

 

"Nereden çıktı şimdi bunlar? "

 

Cevriye ve Vasviye bir birine ne diyeceğiz bakışları atarken, Vasviye telefonu Asya'ya uzatarak cevap verdi.

 

"Asya'nın yavuklusu kapıya bırakmış. Kendi bırakacakmış ama Alim onlarda kahvaltıdaymış, damata da sipariş vermiş, onu yetiştirecekmiş çocuk. Eee ne edecen be Ayşee evde huzur olmayınca,kuş yuvadan uçar böyle be çocuğum. "

 

Vasviye'nin sözlerinden sonra Asya bir elindeki makorona bir telefona bakarak şaşkın bakışlarını Vasviye ve Cevriye'ye çevirerek konuştu.

 

"Tuğra benim için mi almış bunları? Siz benim telefonuma neden bakıyorsunuz hala!? Ayrıca bana aldığı makaronları da yemişsiniz yaa! "

 

Ayşe derin bir nefes alarak sabır dinlenirken Cevriye sahte bir üzgünlükle konuştu.

 

"Biz sana seslendik kızım da sen duymadın bizi. Bizde önemli bir haberse diye bakıverdik. Sonrada makara mı neyse merak ettik ne olduğunu. Açıncada canımız çekti yedik. Kusura bakma ne edecen yaşlılık be kızım."

 

Ayşe yine duygu sömürüsüne başvuran ikiliyle gözlerini devirerek bakışlarını kızına çevirdi.

 

"Şekerleri düşmüş belliki kızım. Yaşlılık işte." Kızını kolundan çekiştirerek Firuze'ye seslendi.

 

"Firuze, Asya'nın akşam için hazırlanmasına yardım et kızım. Alışverişe çıkın elbise falan alın hadi yavrum. Sonra da kuaföre gidin."

 

Asya'nın itirazlarına kulak tıkarken derdi bu gün, bu iki oyunbazdan Asya'yı olabildiğince uzak tutmaktı.Ne kadar az bir araya gelirlerse o kadar iyi olurdu.

 

"Ayşe bu kızın gönlü yokmu o yakışıklı kapitan da. Zorla mı veriyorsunuz siz bu kızı o çocuğa diyeceğim ammaaa bunu başka alanda olmazki dondurucudan hallice. Eeee ne edecen sizde haklısınız tabi. "

 

Vasviye'nin sözleri ile Ayşe kızının kalçasına bir çimdik atarak sahte bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirip cevap verdi yaşlı kadına.

 

"Olur mu hiç öyle şey Hala? Çok seviyor onlar bir birini. Asya haliyle biraz heyecanlı ondan bu tutukluğu."

 

Bakışlarını kalçasını ovan kızına çevirerek sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Değil mi annem?"

 

Asya annesinin uyaran bakışları ile korkuyla başını olumlu anlamda sallarken Cevri'ye de ayaklandı.

 

"Eee biz de gidek kızlarla. Acıkta biz süslenek. Kısmetin nereden geleceği belli olmaz be kızım. "

 

Cevriye'nin sözleri ile Ayşe şaşkınlıktan irice açılan gözlerini telaşla ona çevirdi.

 

"Olmaz! "

 

Onun çıkışı ile iki kadında şüpheyle ona bakarken Ayşe sahte bir gülümseme ile tekrar konuşurken kızına da eliyle git işareti yapıyordu.

 

"Aaa olur mu hiç hala. Benim sizin engin bilgilerinize ihtiyacım var. "

 

Sözleri ile kadınların yüzünde oluşan gülümseme ile doğru yolda ilerlediğini düşünerek devam etti.

 

"Hem sizde dedikodular birikmiştir şimdi. Ben hazırlık yaparken sizde onları anlatırsınız. Ben de size diğer çocuklarımızın maceralı evliliklerini anlatırım. Dedikodu alışverişi yaparız karşılıklı. "

 

Kadınların gözlerinin içinin parlaması ile bakışları kızları kontrol etmek için o yöne döndü.

 

"Dedikodu mu var dedi Ihhh hiçte sevmem ama ne edecen oturalım bakalım."

 

Vasviye'nin inandırıcılıktan çok uzak olan sözleri ile Ayşe gülmemek için kendini zor tutarken onlar çoktan getirdikleri dedikoduları aktarmaya başlamıştı.

 

Akşama kadar hazırlıklar hızla sürerken her evde telaş farklıydı.

 

"Deniz hadi artık da! Sen misin gelin Asya'mı?"

 

Deniz küpesinin eşini takarak kocasına doğru söylenerek yaklaştı.

 

"Ne yapayım Yunus. Ayşe'ye yardım ettik biliyorsun. Bekleyiver biraz ne olmuş yani!? "

 

Karısının sözleri ile Yunus kapıyı çekerek anahtarı cebine atıp homurdandı.

 

"He Deniz he! O iki dedikodu makinası gelmiş, dedikoduya daldık demiyorsun da,yardım ettik diyorsun! "

 

"Tuğra neden kırmızı gül değilde beyaz gül oğlum? Hayır ben istemeye kırmızı gül gider diye biliyordum o yüzden soruyorum. Bu arada senin Asya için aldığın makaronları halalar yemiş. "

 

Kenan'ın sözleri ile Tuğra elindeki çiçek buketini onun eline tutuşturarak, son bir kez üzerini çeki düzen verip kravatını düzelterek gülümsedi.

 

"Asya beyaz gülleri daha çok seviyor Kenan amca. Ayrıca sen makaronları nereden biliyorsun ya benden başka işbirlikçin var da benim mi haberim yok. Alınırım vallahi. "

 

Kayra kucağındaki oğluyla kardeşi ve Kenan'ın arasından geçerken yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Yaa şu günde bari yapmayın be kardeşim! Kadınlar gibi iki dakika da kapı ağzı dedikodusu nedir Kenan amca ya? " Bakışlarını kardeşine çevirerek muzip bir sırıtışla sözlerine devam etti. "Makaronlar yanlış adrese gitmiş, çikolatalara bari sahip çık. Babam tırtıklamaya çalışıyordu en son. "

 

"Babaaa! "

 

Kenan ve Kayra, Tuğra'nın tepkisine gülerken Mehmet elinde çikolatalarla kapıda belirerek sertçe çıkıştı.

 

"Ne böğürüyorsun lan binanın içinde kıçı yanmış it gibi!? "

 

Tuğra bir babasına bir elindeki çikolatalara bakarak, nefesini sertçe bırakıp babasının elindeki çikolataları aldı.

 

"Ohh! Çok şükür! "

 

Mehmet oğlunun sözlerine anlam veremeyip ters bakışlar atarak içeriye doğru seslendi.

 

"Yahu Azra hadi artık be kadın! Ne demeye saklarsın yüzükleri anlamadım ki! Ara şimdi bulabilirsen! "

 

Babasının sözleri ile Tuğra'nın gözleri irice açılırken telaşla bağırdı.

 

"Aneee! "

 

"Aaaa! Yettiniz ama artık ya! "

 

Azra telaşla kapıya çıkarken kızları ve damatlarda arkasından çıkmıştı. Bakışlarını kocasına çeviren Azra öfkeyle çemkirdi.

 

"Bana bak adam senin o dilini ensenden çekerim! Senin tepeme dikilip tatlıda tatlı diye başımın etini yemeseydin bende unutmazdım! "

 

Mehmet karısının çemkirmesi ile bir adım gerileyerek fısıldadı.

 

"Ne yapayım karıcığım stresten kan şekerim düştü işte. "

 

Etrafındakiler onların bu haline gülerken Tuğra babasının bahanesine gözlerini devirerek bakışlarını annesine çevirdi.

 

"Anne yüzükleri bulduğunu söyle. "

 

Azra oğlunun telaşlı haline kıkırdayarak torununu önüne çekerek parmaklarını gösterdi.

 

"Buldum! Küçük bey kreşteki sevgilisine takmak için almış yüzükleri. "

 

Tuğra'nın bakışları Göktuğ'u bulunca o hızla ellerini arkasına saklamıştı. Çocuğun gönlünü bin bir çabayla yaparken Deniz ve Yunus'un da aralarına katılması ile yan taraftaki dairenin kapısını çaldılar.

 

Asya akşama kadar alışveriş ve kuaför derken günün nasıl geçtiğini anlamazken içinde anlamlandıramadığı tuhaf duyguyla elini ayağını nereye koyacağını bilemez olmuştu. Stresten ne yapacağını şaşırırken çalan kapıyla da elleri bile titrer hale gelmişti.

 

Zeynep ve Firuze'nin telkinleri ile derin bir nefes alıp yüzüne kondurduğu gülümseme ile kapıyı açarak hafif kenara çekilip bekleyen kalabalığı içeriye davet etti.

 

Herkes içeriye geçip en sona Tuğra kalınca Zeynep ve Firuze de ikiliyi yalnız bırakarak diğer kızlarla mutfağa geçmişlerdi.

 

Asya kaçamak bakışlarla Tuğra'yı incelerken onum da kendini incelediğini görünce utançla bakışlarını kaçırdı.

 

Koyu lacivert spor bir takım elbise giymişti ve kendisinin utangaçlığının aksine o yine her zamanki muzip bakışları ile kendisini inceliyordu. Onun bu tavrı başka zaman olsa komiğine giderdi fakat şu an utanmadına sebep olmuştu. Kızaran yanaklarını gizlemek için başını eğerken Tuğra'da yüzündeki tebessümle Asya'yı inceledi.

 

Ekru rengi beline oturan, sonrasında dökümlü bir şekilde dizlerinin üzerinde biten elbise ile gayet hoş görünüyordu. Uzun kumral saçları iri dalgalar halinde beline kadar inerken,makyajı, sade fakat buğulu mavi gözlerine dikkat çekmek istercesine yapılmıştı. Asya'nın utanıp başını eğmesi ile uzun süredir onu incelediğini fark etmiş bu defa urançla bakışlarını kaçıran kendisi olmuştu.

 

Boğazını temizleyerek elindeki buket uzattı.

 

"Umarım hala beyaz gülleri seviyorsundur. "

 

Tuğra'nın sözleri ile bakışları önce elinde tuttuğu bukete, sonra Tuğra'ya kayarken yüzüne kondurduğu gülümseme ile başını hevesle salladı.

 

"Değişeceğinide sanmıyorum. "

 

Tuğra'nın uzattığı çiçekleri alırken o da kızın sözlerine gülümseyerek içeriye girdi ve salona doğru yönelirken koluna dokunan elle bakışlarını Asya'ya çevirdi.

 

"Makaronları için teşekkür ederim. Fırsatım olmadı. Bi teşekkür mesajı bile atamadım. "

 

Yüzünde oluşan tebessümle Tuğra başını iki yana salladı.

 

"Önemli değil. Seviyorsun diye almıştım. Yanlış adrese gitmiş ama olsun ben alırım yine sana."

 

"İçeriye geçseniz mi artık Tuğra bey! "

 

Emir'in uyaran sesi ile Asya elini hızla Tuğra'nın kolundan çekerken utançla dudaklarını dişleyerek mutfağa geçmek için bir hamle yapmıştıki Tuğra elini tutunca gözleri şaşkınlıktan irice açıldı.

 

Tuğra, Asya'nın gözlerine bakarak uyarırcasına fısıldadı.

 

"Dikkat et kendini fazla yorma. Firuze ve ablamlar halleder her şeyi. Bu gün yoğun bir gündü daha fazla yorma kendini. "

 

Asya başını olumlu anlamda sallarken abisinin boğazını temizlemesi ile elini Tuğra'nın elinden kurtarmaya çalışsada o sırıtarak muzipçe göz kırpıp gitmesi için Asya'nın elini bıraktı.

 

"İçeri geç içeri! Elin ayağın ayrı oynuyor kırdırtma bana o elini! Kurtuldum sanma daha ifadeni alacağım senin haberin olsun! "

 

Emir'in inceden tehtidi ile Tuğra sahte bir titizlikle kravatını düzeltti ve yüzündeki sırıtışla cebap verdi karşısındaki adama.

 

"Ben her zaman hazırım abi. Ama sen iki ay önce arkadaşlarınla gittiğin bir mekanda fuhuş operasyonu baskını düzenlenince nasıl karakolluk olduğunuzu, Zeynep ablama verebilir misin ben pek emin değilim. "

 

Tuğra'nın sözleri ile Emir'in gözleri şüpheyle kısılırken sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"O olaydan Selçuk'un bile haberi yok lan! Selçuk'u bırak timdeki kimsenin haberi yok! Senin nasıl haberin oldu lan puşt!?"

 

Tuğra muzipçe göz kırparak Emir'in koluna hafifçe bir kaç sefer vurdu.

 

"Anlaşacağımızı biliyordum kayınço! "

 

Kendisine şaşkınca bakan adamı arkasında bırakarak salona doğru ilerledi.

 

"Anaaam. Bana bi haller oluyor Cevriyee. Biz yanlış zamanda gelmişiz bu dünyayaa. Hele şunlara bir bakasın. Cennetemi düştük ne!?"

 

Vasviye karşısında gördüğü gençlere hülyalı bakışlar atarak derince bir iç çekip tekrar ablasını dürttü.

 

"Babalarını kaçırdıkta oğlanlarda getmiş elden.Kaldık mı yine turşuluk acur gibi. "

 

Kardeşinin sözleri ile Cevriye'nin erkeklerin üzerindeki ışıldayan bakışları solarken üzgünce söylendi.

 

"Yine kaldıkmı manav dükkanında kenara itilmiş muşmula gibi mahçup mahçup. Eeee ne edeceksin be Vasviye. "

Kahırlı bir iç çekip ellerini dizlerine vurarak söylendi.

 

"Aşk ister bu yürek,

Ah bu zalim felek

Bulamadık yine meşkin muhabbetini."

 

Cevriye'nin sözleri ortamda yankılanırken Ali halasını dürterek homurdandı.

 

"Hala ayıp oluyor yahu! O kadar insanın içinde olacak işmi! Şu dediklerin!? "

 

Cevriye bakışlarını hırsla kendisini dürten yeğenine çevirerek çemkirdi.

 

"Susss Ali susss! Zaten o anan bile gardaşımdan sonra ikinci kocayı bulmuştu, ona sesin çıkmadı da dilin bize mi şişiyor senin!? Gerçi bulduğu adamda bir şeye benzeseydi bari dağ gibi gardaşımdan sonra attan inip eşşeğe binmişti o anan!"

 

"Hala ölmüş anamı neden ortalığa getiriyorsun şimdi yahu!?"

 

Evdekiler Ali'nin yaşlı kadınlarla imtihanını eğlence izler gibi izlerken Mehmet aklına gelen anılarla bir iç çektince yanından yükselen sesle bakışlarını o yöne çevirdi.

 

"Eee şeytan İminenin torunu, de hele senin o yakışıklı güçlü kuvvetli amirin ne olduu. Hala bekar mı?"

 

İşittiği sözlerle Mehmet'in gözleri irice açılırken hatıtladığı anılardaki ninesine sevgilerini iletti sessizce. Ulan en azından ninesi bunlar gibi koca meraklısı değildi be. O sadece ortalık karıştırıp kadınların tarafını tutan biraz da ağzı bozuk bir ihtiyardı. Kendini dürten kadınla düşüncelerinden sıyrılarak başını iki yana salladı.

 

"Yok be Vasviye hala onu da kaçırdınız. Eee kısmet işte ne edeceen. "

 

"Mehmeeet! "

 

Ali'nin uyarısı ile bakışları onu bulurken onun sinirden kırmızıya dönen yüzüne gülmemek için kendisini güçlükle tuttu.

 

Evdeki değişik ambiyansla geniş ailenin genç üyeleri, halaların rahat durmayacağının bilinci ile neler olacağının merakı ile beklerken, Tuğra ise huzursuzca bir aksilik çıkmaması için dua eder olmuştu.

 

Kızlar mutafakta üst üste gelen sürpriz aşk bombalarının dedikodusunu yaparken Asya da zaman ilerledikçe artan heyecanı yüzünden kızların dalga konusu olmuştu. Onlara göre heyecanlıymış gibi görünsede, aslında stresliydi. Bir aksilik çıkacağının korkusuyla baş etmeye çalışırken halinden anlayan Firuze'nin bakışları ile sakinleşmeye çabalıyordu.

 

Muhabbet ilerledikçe Tuğra istemenin bir an önce olmasını isterken Ali amcasının halalarının her an ortaya attıkları yeni teorilerle bir türlü beklediği an gelmiyordu.

 

"Evladım senin baban, amcan, dayın, deden ve ya herhangi bir erkek akraban neler yapıyorlar? Sağlıkları sıhatleri yerindemidir? Medeni halleri nedir?"

 

Selçuk kendisine yöneltilen soruyla bakışlarını yaşlı kadına çevirdi ve tebessüm ederek cevap verdi.

 

"Babam rahmetli oldu, amcam daha uzun yıllar önce rahmetli olmuş.Dayım yok."

 

Cevriye aldığı cevapla gözlerini Azra'ya çevirerek kıkırdadı.

 

"Kız Azra senin deli kızın ne şanslıymış. Maşallah edepli hayali bir koca bulmuş. Hemide çöpsüz üzüm. Eeee Allah çirkin bahtı versin diye boşuna dememişler. Keşke ben de dünya güzeli olacağıma ecüş büçüş olaydım. Baht onlara gülüyor ne edeceen. "

 

Kadının sözleri ile Azra bir şeyler söylemek için ağzını açmıştıki, Selçuk tekrar konuştu.

 

"Benim karım çölde açan şakayak çiçeği gibidir teyzem. Lakin yüzü güle kırk günde, gönlü güzele bir ömür doyulmazmış. Bir insanın gönlü güzel olmalı vesselam! "

 

Azra'nın yüzünde damadının sözleri ile bir tebessüm oluşurken Cevriye dudaklarını bükerek başını olumlu anlamda salladı.

 

"Yaban ellerden gelin aldın da sen bu garip Vasviye halanı hiç düşünmedin mi Kenan!? Bu kadını götüreyim biraz eğlensin, gözü gönlü açışsın demez mi hiç insan. Yeni yerler, yeni hayatlar yeni insanlar keşfetmek benimde hakkım değilmiydi be çocuğuum. Ne olurdu beni de götürseydin. Var mı gelinin emmisi dayısı? "

 

Kenan kadının sorusu ile kıkırdayarak cevap verdi.

 

"Vasviye teyze gelini getirmeye bende gitmedim ki. Hem biz ikimiz oraya gitseydik, senin koca merakın yüzünden kurşuna dizerlerdi bizi yahu. Bence merak yönelimini değiştir artık yaş kemale erdi."

 

"Amann beee Kenan seni ve merak yönelimlerini bilmeseydik şimdi birlikte şeytan taşlıyor olurduk be! Seni çapkın ikimiz gayet uyumlu bir ikili olurduk amma kaçırdım seni işte ne edeceen. "

 

Vasviye'nin sözleri ile Rüya'nın ağzı bir karış açık kalırken Kenan yüzünü buruşturmuştuki Tuğra araya girdi.

 

"Babaa! Artık mevzuya girsenmi? Yoksa bizden önce halalar kendi yuvasını yapacak bu gidişle."

 

Tuğra'nın sözleri ile ortamdan kıkırtılar yükselirken Mehmet başını sağa sola sabır dilenircesine sallayıp yüksek sesle homurdandı.

 

"Lan fırsatmı veriyorlar!? Kız istemeye mi geldik, yoksa evlendirme programına halalara talip aramaya mı geldik belli değil! "

 

Arkadaşının sözlerini onaylarcasına Ali başını sallarken Cevriye kıkırdayarak Vasviye ye seslendi.

 

"Kızzz Vasviye. Bu neden daha önce bizim aklımıza gelmedi. Biz de katışak o programlara. Eee kısmetin nereden geleceği belli olmaz ne edeceen. "

 

Vasviye heyecanla başını olumlu anlamda sallarken Ayşe artık çıldırma noktasına gelmişti.

 

"Halaa! Bir müsade edin be!"

 

Ali'nin uyarısı ile Tuğra'da annesine dönerek söylendi.

 

"Anne babam beceremeyecek bence bu işi. Sen bi el atsan artık. Yeminle çıldıracağım bu ne yaa? "

 

Gençler Tuğra'nın tepkisi ile gülüşürken Emir kıkırdayarak söylendi.

 

"Eee herşeyin bir bedeli vardır Tuğra efendi. Babamlar ve annemlerin gönlünü yaptın, Asya'yı kendine aşık ettin diye bu yollardan geçmeyeceğini mi düşünmüştün? Sen Asya'ya karşı bir hata yapmadın diye bu eziyeti çekmeyeceğini mi sandın? Biz çektiysek sende çekeceksin! Yok öyle yama! Boşuna çağırmadım halamları. "

 

Emir'in sözleri ile Tuğra yüzünü buruştururken Ayşe onun sırtına bir çimdik atarak ben sana sonra sorarım bakışları yolladı.

 

"Emir haklı kayinço, biz çektiysek sende çekeceksin! Sen şimdi yemedin mi semiz otunu hıı!? '

 

Max'in sözleri ile ortamda bir kahkaha tufanı koparken Mehmet gülerek başını sağa sola salladı.

 

"Lan sen ne ata sözünü, ne deyimleri mümkünse hiç bir cümlede kullanma. Oğlum o semiz otu değil nane lan. "

 

Max in gözleri düşünür gibi kısılırken Cevriye araya girdi.

 

"Anamm ülke sınırları yetmemiş, yurt dışına açılmış bunların çocukları."

 

Elini dizlerine vurarak söylendi.

 

"Samiimm! Boyun posun devrilsin emii. Yaktın beniii. Ben köy sınırlarından bile çıkamazken dünya da ne nimetler varımış bilememişim ya!"

 

Bakışlarını Max'e çevirip gözlerini kısarak sordu.

 

"Kaç paradır?"

 

Max kadının sorusuna anlam veremeyerek fısıldadı.

 

"Ben anlamadı. Ne kaç paradır? "

 

Cevriye başını sağa sola sallayarak sertçe çıkıştı.

 

"Yurtdışından koca ithal etmek kaç paradır dedim sanaaa? Sen dinlemiyonmu benii!?"

 

Kayra kadının sinirle söylediği sözlere gülerken yaşlı kadın öfkeyle bu defa ona döndü.

 

"Ne gülüyorsun sen! Alırım ayağımın altına seni şimdi fırıldakk!"

 

Kayra ve diğerleri artık kahkahalarını serbest bırakırken Ali öfkeyle, Tuğra bezgince kükredi.

 

"Halaaa! "

 

"Yaa Babaaa! "

 

"Halan kurban olsun guzuumm."

 

"Ne baba nee!? "

 

Aynı anda edilen isyanlar ve aynı anda alınan, karşılıklarla ortamda bir ses yankılandı.

 

"Karşıdadır evleri, ah leylim vah leylim emmoğlu

Yayılır develeri emmoğlu

Emmoğlu ele benzer emmoğlu

Boyu fidana benzer emmoğlu"

 

Yüzündeki kocaman sırıtışla kızlara göz kırpıp içeriye doğru yanındaki kadınla ilerlerken erkeklerin kahkahasıyla devam etti şarkının sözlerine.

 

"Diyarbakır şad akar, ah leylim vah leylim emmoğlu

Urfa, Mardin'e bakar emmoğlu

Emmoğlu ele benzer emmoğlu

Boyu fidana benzer emmoğlu"

 

"Cevriyee duydunmu kızzz! Bu o! Sesine gurban olduğum bülbül gibi şakıyor beee! "

 

Cevriye heyecanla yerinde kıpırdanarak kıkırdadı.

 

"Duymammı Vasviye! İki gözümün çiçeği gelmiş! Ne de özlemişim haa!"

 

İkilinin sözleri ortamda ki sessizlikte yankılanırken şarkıyı söyleyen adam onlara çapkınca göz kırparak devam etti.

 

"Bu ailenin kızları, ah leylim vah leylim emmoğlu

Kibritsiz kandil yakar emmoğlu

Emmoğlu ele benzer emmoğlu

Boyu fidana benzer emmoğlu"

 

Ali ve diğerleri şarkı söyleyerek içeriye giren adam ve kadını görünce yüzünü buruştururken Mehmet ellerini sertçe yüzünde gezdirerek homurdandı.

 

"Çıldıracağım! Yetmeyecek delireceğim! Ulan bu manyak nereden çıktı şimdi be! "

 

"Bu ailenin erkekleri, ah leylim vah leylim emmoğlu

Hep bir oyuna kurban gider emmoğlu

Emmoğlu ele benzer emmoğlu

Boyu fidana benzer emmoğlu"

 

Evin erkekleri işittikleri son sözlerle,adam haklı dercesine birbirine bakıp sırıtırken kızlarda içeriye gelmiş yeni gelen ikiliyi keyifle izliyorlardı.

 

Şarkıyı söyleyen adam Ali ve Mehmet'e yanaşarak yüzündeki sırıtışla kollarını omuzlarına dolayıp devam etti şarkının sözlerine.

 

"Düğün dernek kurarlar ah leylim vah leylim emmoğlu

Altınları alıp ikinci balayına kaçar bu ihtiyarlar emm.... "

 

Mehmet omzundaki kolları attırarak şarkıyı söyleyen adamın yakasına yapışarak kükredi.

 

"Allahın cezası it herif! İçine ettin her şeyin! Ulan böyle kız isteme mi olur be! "

 

Ali aynı şekilde kükremişti fakat öfkesi arkadaşınaydı.

 

"Ulan sen onu da beceremedin ya hayvan! İki sattir bir kızı isteyemedin!"

 

Mehmet, Ali'nin sözleri ile yakasını bıraktığı adamdan bakışlarını arkadaşına çevirirken o yaşlı kadınlara dönerek çapkınca göz kırptı.

 

"Kurban olduğumun buruşukları sizde mi buradaydınız kızz!?"

 

"Bak hele hiç haber edeler mi!? Gız ne ara geldiğiz siz guruvasanlar!? Ahanda darıldım şimdi! "Sanki hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi konuşan kadın onlara çevireceği dümenin hazzı ile sinsice sırıttı.

 

"Babaaaa! "

 

Tuğra'nın isyanı ile Mehmet hırsla ona dönerek kükredi.

 

"Ne lann ne! Baba baba! Babanın şarap çanağına tüküreyim Tuğra! Ulan bir işiniz de normal olsun be! Canım dan bezdim canımdan! "

 

Bakışlarını arkadaşına çevirerek hırsla devam etti sözlerine.

 

"Kardeşim mal ortada! Gizlimiz saklımız yok! Normal işimizde yok! Allahın emri peygamberin kavliyle Asya'yı, Tuğra'ya istiyorum! "

 

Herkes Mehmet'in isteme şekliyle şok olurken Ali cevap vermek için ağzını açmıştıki yanından gelen sesle bıkkınlıkla saçlarını çekiştirdi.

 

"Aliim vermeyeceksen kızı beni ver o yakışıklıya yavrum. Kısmet boşa gitmesin be çocuğum! "

 

Vasviye'nin sözleri ile Cevriye bir adım öne çıkarak kardeşini iteleyip dertli bir iç çekerek konuştu.

 

"Sıranı bekle Vasviye ben varım daha sırada. Nasip benimdir belki."

 

Ali öfkeli bakışlarını halalarına dikerek sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Verdim gitti be hala nasip işte ne edeceen. Yine size gülmedi. "

 

"Deme Aliim deme! "

 

"Anaam getti! Getti çam dalı gibi oğlan! "

 

Yitenumutlar....

 

 

Loading...
0%