@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı : Sevcan Orhan - Pınar Başından Bulanır
Mehmet aynadaki görüntüsüne yüzünü buluşturarak bakıp, arkasında kıkırdıyan arkadaşlarının sesleri ile sabır dilenircesine başını iki yana sallayıp onlara döndü.
Öfkeli bakışları Soner'i bulurken sinirle söylendi.
"Bu ne lan!? "
Mehmet'in tepkisi ile diğerleri bu defa kahkahalarını patlatırken Soner ona yaklaşıp sırıtarak gömleğinin yakalarını düzeltirken Mehmet hırsla yakasındaki elleri ittirdi.
"Soner sıçtırtma ağzına! Ben senden normal bir takım elbise istedim it! Ulan Hayali istemeye Hulisi Kentmen edasıyla mı gideceğim hayvan." Diyerek arkadaşışının biraz önce boynuna taktığı fuları hırsla çekip bir kenara fırlattı.
"Tarz bu abiciğim tarz. Sen tarzdan ne anlarsın dallama. "
Mehmet, yanında hala kendisi ile dalga geçen Şener'e öfkeyle bir tekme savurarak Emir'e seslendi.
"Oğlum al şu kayınçon olacak sirk maymununu benim başımı, en mutlu günümde belada koyacak bu! "
Emir, Mehmet'in hali ile eğlenircesine oturduğu sandalyeden kalkarak ikiliye doğru yaklaşıp Mehmet'i sakinleştirmeye çalıştı.
"Tamam kardeşim sakin ol sen. " Bakışlarını Soner'e çevirip muzip çe göz kırparak tekrar burnundan soluyan Mehmet'e döndü. " Çok gerginsin, Soner biraz gevşe diye küçük bir şaka yaptı sadece. " Emir'in sözleri ile Mehmet'in bakışları tekrar Soner'i bulurken onun pişkince sırıtmasıyla tekrar homurdandı.
"La havle...! "
"Kravatın bende sen uyma ona. "
Sözlerini bitirip cebinden kıravatı çıkararak arkadaşının boynuna doğru uzandı.
Mehmet arkadaşının elindeki kravatın rengi ile bakışlarını kısarak kısa bir an düşündü. Takımla ve gömleğe uymuştu. Fular aklına gelince yüzü tekrar buruşmuştu.
"Adam gibi verseniz ya şunu illa bi şaklabanlık yapacaksınız yani. "
Emir işini bitirerek arkadaşının omzuna hafifçe vurup güldü.
"Rahatla oğlum biraz. Eğlenmene bak. "
Odadaki lerde Emir'i desteklerken onlara ters bir bakış atarak karşısındaki aynaya bakıp görüntüsünden memnun bir şekilde sırıttı. Boynundaki kravatı düzeltirken kapının açılması ile bakışlarını o yöne çevirdi.
Tuğra karşındaki adamı baştan aşağı süzerek dudaklarına bir ıslık kondurdu ve ona yaklaşarak yakından inceledi.
"Filinta gibi damat olmuşsun Mehmet abi. Hayal ablam gözlerini senden alamayacak bu gece. " İşittiği övgüyle Mehmet gülerken, Tuğra'nın kaşlarının düşünceli bir şekilde çatılması ve elinin uzandığı şeyle onun bakışlarıda aynı şeye kaydı.
Tuğra tuttuğu kıravata hafifçe dokunarak bakışlarını Emir'e çevirdi.
"Emir abi bu senin özel olarak getirttiğin kravat değil mi? " Özel kelimesini üstüne basarak söylerken Emir'in yaptığı kaş göz işaretine anlam veremeyerek sözlerine devam etti.
"Hani şu Gri'nin Elli Tonu kitabı ile ünlü olan meşhur Gri karavat.Sen bunu ne demeye Mehmet abiye verdinki şimdi? Zeynep ablam duymasın. "
Tuğra'nın sözleri ile oda da kahkahalar yankılanırken Mehmet'in de dudaklarından bir küfür firar etmişti.
"Siktirtme belanı Emir! Ulan azgın köpek bu kravatın anlamı ne puşt!?" Boynundaki kravatı bu defa tiksinircesine çıkararak Emir'in üzerine fırlattı. "Senin fantezi oyuncaklarının konu mankeni miyim ben pezevenk!? "
Herkes Mehmet'in tepkileri ile kahkalarla gülerken Emir yüzüne çarpan kravatı hızla tutarak tekrar cebine koyup Tuğra'ya ben sana gösteririm bakışları attı.
"Olur mu hiç öyle şey kardeşim. Ben senin için özel getirttim. Has ipek hemde. Haa istemeden sonra iade edersen değerlendiririm elbet. Ama henüz kullanma fırsatı bulamadım yani boşuna celallenme."
Emir'in sözleri ile Mehmet daha da çıldırmış hepsini odadan kovarak kapıya koymuştu.
Onun bu hareketi ile hepsi bir birine yüzünü buluşturarak bakıp memnuniyet sizce homurdanırken, Tuğra mutfağa doğru seslendi.
"Zeynep abla. "
Tuğra'nın seslenişi ile Emir'in gözleri şüphe ile kısılırken o tekrar seslendi.
"Zeynep abla. Hani senin şu İnter... " Ensesinden çekilip bedeninin döndüğü yönle bakışları Emir'in panik dolu bakışları ile kesişti.
"Lan sen benim başıma belamısın!? O gevşek ağzını hemen kapamazsan o kravat mevzusu Zeynep'in kulağına bir giderse seni o kravatla boğarım Tuğra! "
Karşısındaki adamın sözlerine anlam veremeyen Tuğra yüzünü buruşturup, kazağını adamın tutuşundan kurtararak söylendi.
"Ne diyorsun abi sen ya!? Banane senin kravatından fantezinden. Ayrıca iki de bir sen ve diğerleri benimle uğraşıyorsunuz. Bana ajitasyon yapma durduk yere. "
Diğerleri Tuğra'nın son sözleri ile alayla gülerken Emir bakışlarını kısarak şüpheyle sordu.
"Madem yumurtlamayacaksın ne demeye Zeynep abla diye böğürüyorsun hayvan! "
Tuğra gözlerini bıkkınlıkla devirerek tam ağzını açmıştıki Zeynep mutfaktan başını uzatarak cevap verdi.
"Ayyy Tuğra sipariş gelmiş ama ben evde yoktum dün, güvenliğe bırakmışlar. Fırsatım olmadı almaya. Sana söylemeyi de unuttum ben. Sana zahmet sen alıver. "
Zeynep sözlerini bitirip tekrar mutfağa girerken,Tuğra başını olumlu anlamda sallamıştıki,tekrar çekiştirilince öfkeyle çıkıştı.
"Yaaa yeter abi ya! Ne çekiştirip duruyorsun iki de bir. Annesinin eteğini çekiştiren çocuklar gibi. "
"Yaygara koparma puşt! Ortalığı velveleye verme yiyeceksin yumruğu o gevşek ağzına! Ne siparişi verdirdin lan sen benim karıma!? "
Tuğra nefesini bıkkınlıkla sertçe bırakarak Emir'e ters bakışlar atıp homurdanarak arkasını dönüp dış kapıya doğru ilerledi.
"Senin kravat çok hoşuma gitti, ben de aynısından sipariş verdim abi! Malum evleniyorum ya belki banada lazım olur bi gece!"
Aldığı cevapla kan beynini ne sıçraysn Emir kapıyı sertçe kapatan adamın arkadından öfkeyle bağırdı.
"Tuğraaa!" Bakışlarını yanlarında gülen arkadaşlarına çevirerek eliyle giden adamı işaret ederek hoşnutsuzca konuştu. " Ulan ben bunu öldürün! Herkesin nasibine enişte olarak Aslan gibi delikanlılar düşer, benim nasibime düşe düşe istihbarat faresi düştü!" Omzuna dokunan elle bakışlarını o yöne çevirince yüzünü buruşturarak kendisine bakan Soner le kesişti gözleri.
"Yalnız değilsin hissettiklerinde.Katılıyorum sana. Benim nasibime de düşe düşe boz bir ayı düştü enişte diye. Başa gelen çekilir ne yapacaksın be enişte. "
Soner enişte kelimesinin üzerine bastırarak söyleyince Emir de tıpki o gibi yüzünü buruşturarak giden adamın arkasından bir küfür savurdu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Asya yola çıktıklarından beri yanında kendisini sıkıştıran halalarının baskısı ile bezgince nefesi bıraktı.
"Ahhh be kuzum ne var sanki o yakışıklı kasiyerin telefon numarasını alıversen. Sevaptır çocuğum."
İşittikleri ile yüzünü buruşturdu. Bu kadınlar kesinlikle kafayı yemişti. Her şey annesinin suçuydu. Altı üstü markete gidip gelecekti ne demeye takmıştı bunları peşine.
"Vasviye hala ben neden isteyim elin adamının numarasını? Yaa hem davul bile dengi dengine, torununuz olacak yaştaki adama niye asılıyorsunuz siz? "
Asya'nın sözleri ile Cevriye küskün bir çocuk gibi omuzlarını silkti.
"Gönül bu çocuğum. Denk mi değilmi dinler mi hiç? Hem kısmet bu bellimi olur,bizde bi yuva kurarız senin sayende. Hem sende sevap kazanırsın işte. "
Site bahçesinden çıkıp temkinli bir şekilde yanındaki kadınlarla karşıdaki markete doğru ilerledi. Cevriye'nin sözleri ile gözlerini devirdi ve geldikleri marketin önünde durarak kısa bir an onlara baktı.
"Cevriye hala, Vasviye hala, bakın beni rezil edecek bir şey yapmayın. Hem Tuğra bir duysa benden istediğiniz şeyi ben ne derim ona?" Elini kaldırıp arkasındaki marketi işaret ederek sözlerine devam etti.
"Şimdi içeri girelim, annemlerin istedikleri siparişleri alalım ve bi an önce eve dönelim lütfen. İstemeye yetişmeyeceğiz yoksa."
Sözlerini bitirip marketin giriş kapısını iterek yaşlı kadınların geçmesine izin verdi.
Tuğra site güvenliğinden sipariş verdiği paketi almış tekrar eve gitmek için hareketlenmiştiki çalan telefonunu cevapladı.
"Efendim baba. "
"Lan hayvan bu traş köpüğünü bitiriyorsun madem ne demeye almıyorsun yerine yenisini! "
Babasının karşıdan gelen kükreyen sesiyle yüzünü buruşturarak cevap verdi.
"Unutmuşum baba. Aklımda o mu kaldı Allah aşkına. Alırım bir ara. "
"Lan yüzümün yarısı tıraşlı, yarısı tıraşsız mı gideceğim kız istemeye!? Hemen git al beni zıvanadan çıkartma Tuğra.Ev değil mülteci kampı! Kendime ait özel eşya bırakmadınız lan! Damatlar tatlılarımı aşırır oğlanlar eşyalarımı kullanır, hacı baba tek kesimi var lan burada!? "
Babasının sözleri ile Tuğra kabağın yine kendi başına patlaması ile söylendi.
"Tatlılarını aşıran damatlarına sor traş köpüğünü de baba. Çünkü ben evden çıkarken Selçuk eniştem traş oluyordu. "
"Kes sesini hayvan! Çocuk görevden direk buraya geldi. Kullanacak tabi. Dağdakiler gibi mi çıksın milletin karşısına!? Bana bak Tuğra Selçuk'un her yaptığına diğer damat bozuntuları ile kulp takıp durmayın beni dinden imandan çıkartmayın. Tatlılarımın üzerine çöken o iki zinzort enişte lerine ve ikizinle sizin gibi dallamalara yedirmem ben Selçuk'u. Sessiz buldunuz çocuğu yükleniyorsunuz fark etmedim zannetme! "
Babasının sözlerini ağzı bir karış açık dinlemişti. Kim kime yükleniyordu şu an acaba? Selçuk eniştesi yükün altında kalacak bi adammıydı? Ayrıca babasının bu Selçuk eniştesine karşı olan aşırı sevgi bağıda cabasıydı. Kendisi ailenin şamar oğlanıyken adam resmen taht kurmuştu babasının gönlüne. Kulağına dolan kükreme ile düşüncelerinden sıyrılarak bezgince cevap verdi.
"Tamam baba tamam. Beş dakikaya alır gelirim traş köpüğünü. " Söylenen babasını umursamadan telefonu kapayıp geldiği yönün tersine dönerek karşıdaki markete doğru ilerledi.
Cevriye telefonuna gelen mesajla, Vasviye ye kaş göz işareti ile meyve reonundaki Asya'yı işaret ederek sırıtıp kardeşine planı başlatması için göz kırptı. Ablasının iması ile Vasviye sinsice gülerek çantasındaki telefonu çıkarttı. Kardeşinin hazırlığı ile Cevriye yavaşça Asya ya doğru ilerleyip konuştu.
"Kız Asya ananlar elma istemedi ki ne edecen onları şimdi? Ananların istediklerini alda gidek artık kasaya. "
Yaşlı kadının sözleri ile Asya elmaları arabaya koyarak kadına döndü. Onun bi an önce kasaya gitmek istemesi erkek kasiyerden kaynaklıydı fakat şu an onunla uğraşmak istemiyordu. Çünkü o' da bir an önce eve gidip aldığı ekşi elmaların tadına bakmak istiyordu. Kadının sözleri ile başını onaylarcasına sallayıp cevap verdi.
"Elmaları kendim için aldım hala canım çekti görünce. Annemlerin istediği her şeyi de aldım hadi gidelim artık. "
Karşısındaki yaşlı kadın başındaki eşarbı düzelterek hevesle başını sallarken çalan telefonunu çantasından çıkarak kasaya doğru ilerlemeye başlayıp telefona cevap verdi.
"Buyur."
.....
"Telefonunu evde mi unutmuş. Hee çıkmadık daha kasaya gidiyoruz. "
.....
Dudaklarından kaçan kıkırtı ile tekrar konuştu Cevriye hanım.
"Alırım tabi Ayşem almam mı. Yeterki Alim'in gönlü olsun. Ben pek anlamam da Asya ya söylerim o alsın. " .....
"Tamam kapat hele şu telefonu. " Kulağından telefonu çekerek kendilerini izleyen Asya yı umursamadan yanındaki kardeşine dönüp eliyle omzunu hafifçe dürterek kıkırdadı.
"Kız Vasviye. Bizim Ali de iş bitmemiş daha. Hınzırın her fırsatta gelini elleyip yoklamasından belliydi. Anladıydım ben. "
Duydukları ile Asya yüzünü buruştururken Vasviye küçük bi kahkaha attı.
"Eee kimin yiğeni Cevriş. Biz de bu yaşta bu istek varken, demek ki Alim de bize çekmiş. "
"Halaaaa!" İki kadında Asya'nın utanç dolu inlemesi ile ona dönerken o kıpkırmızı olan yüzüyle utançla konuştu.
"Yaa ulu orta babamın cinsel hayatını konuşuyorsunuz üstelik kızının yanında."
Cevriye, Asya'ya sırıtarak koluna girerken Vasviye de Asya'nın önündeki market arabasına uzanarak kendine çekti.
"Haklısın kızım yaşlılık işte bizimki ne edek. " Asya gözlerini devirirken Cevriye sözlerine devam etti. "Asya anan seni aramış ama telefonun evde kalmış be yavrum. " Şarja taktığı telefonu aklına gelince Asya kadını başıyla onayladı.
"Şarjdaydı. Bir şey mi istiyormuş annem? "
Cevriye başını sallayarak sahte bir utançla cevap verdi.
"Kondom istiyormuş be yavrum. Ne edecen erkek milleti böyle kadın kısmını olur olmadık bunaltır işte. "
"Neee! "
Vasviye ablasının sözleri ile kıkırdayarak arabayı kasaya doğru sürerken konuştu.
"Kılıf kızım kılıf işte. Erkekler kullanıyor ya ondan be yavrum. Sende pek safsın. Gel ben biliyorum yerini diyerek kasaya doğru hızla ilerlerken Asya kendisini bırakıp kasaya doğru ilerleyen halalarının arkasından şaşkınca bakarak seslendi .
" Hala dur!"
Annesi kesinlikle böyle bir şeyi ondan istemezdi. Bu büyük bir saçmalıktı. Yüzünü buluşturarak başını iki yana salladı. Peki halasını ne demeye aramıştı o zaman? Kararsızca ayaklarını sürüyerek yaşlı kadınların arkasından gitti.
Onların kasiyerle muhabbet etme çabalarını göz ardı ederek
bakışlarını utançla alacağı şeye çevirdi. İmkanı yok alamazdı o böyle bir şeyi.
"Bir alana ikinci bedavymış Asya. Düğün gecesine hazırlık yap be çocuğum. "
Cevriye'nin sözleri ile Asya'nın bakışları hızla onu bulurken kasiyerin kıkırtısı ile utancından yerin dibine girmeyi diledi. Elini yavaşça gördüğü şeylere uzatmıştıki bu defa da aldıkları ürünleri kasadan geçirmeye çalışan Vasfiye araya girdi.
"Yavrum aynı ürün, aynı çeşit ten alana diğeri bedavaymış. Dikkatli seç be kuzum. Hem biraz yana kay. arkandaki gencede müsade et belliki oda seçecek be çocuğum. "
Arkasından yükselen kıkırdama ile Asya daha ne kadar utanabilirim diye düşünürken Vasfiye sözlerine devam etti. "Bak sağdan ikinci sıradakinin üzerinde yüksek haz di... "
"Halaaaa! "
Elinde tuttuğu şeyi farkında olmadan kadına doğru kaldırarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.
"Susss artık! Ne olur suss! "
"Asya."
Yanında işittiği sesle utançtan, yerin yarılmasını ve içene girmeyi diledi Asya. Dudaklarını ısırarak gözlerini sıkıca kapatmıştı ki elinden çekilen şeyle kapattığı gözleri hızla açıldı.
"Bu ne ? Ne işin olur senin bununla Asya? "
Asya, Tuğra'nın sorusu ile başı yere eğik bir şekilde ağzını bir kaç kez açıp kapatmıştı. Tuğra elinde tuttuğu şeye anlam veremezken, arkalarındaki ve kasadaki gencin gülmemek için kendilerini zor tuttuklarını farketmesi ile dudaklarından firar eden küfre engel olamadı.
"Biz dedik be çocuğum, önce müstakbel kocana danış diye ama Asya bir süre korunmak istiyorum deyince ne edek? Bize de laf düşmez nihayetinde. "
Asya'nın bakışları şaşkınlıktan irice açılırken hızla Cevriye'yi bulmuştu ki, onun kaşlarını kaldırması ile içinde bulundukları durumu açıklamak için bu defa da Tuğra'ya çevirdi bakışlarını. Onun yüzündeki ifade ile aslında o şeyi annem istedi diyemeyeceği için susmak zorunda kalmıştı.
Tuğra'nın elinden hızla çektiği ürünü sertçe aldığı yere bırakarak kimseye bakmadan konuştu.
"Gidelim artık. "
Vasviye'nin sepete yerleştirdiği poşetlere uzanmıştı ki, koluna dokunan elle Tuğra'nın sesini duyması bir oldu.
"Siz bırakın ben taşırım poşetleri. "
Asya bir an önce buradan çıkıp, Tuğra dan uzaklaşmak istiyordu. Yüzüne bakacak hali kalmamıştı utançtan. Daha dünkü gelinlik provasında yaşadıklarının etkisinden çıkamamışken, bu da üzerine tuz biber olmuştu. Başını olumsuz anlamda salladı.
"Pek bi iyi olur çocuğum. Biz de yorulmuştuk zaten. Eee madem biz gidelim siz arkadan gelirsiniz. "
Sözlerini bitiren kadın Cevriye'nin koluna girerek çıkış kapısına doğru ilerledi.
Tuğra aldığı traş köpüğünü kasadan geçirerek poşetleri de alıp, bakışlarını Asya ya çevirerek konuştu.
"Artık gidebiliriz. "
Tuğra'nın sesinin tınısından onun biraz önceki olay karşısında ne düşündüğünü anlamaya çalışsada anladığı söylenemezdi. Çıkış kapısını açıp Tuğra'nın geçmesine izin vererek, kendisi de çıkıp kapıyı bıraktı ve yürümeye başladı. Aralarındaki tuhaf sessizlikten rahatsız olarak en azından bir şeyler söylemesi gerektiğini düşündü.
"Ne diye alacaktın ki o şeyleri? "
"Ben halamlara öyle şeyler söylemedim Tuğra. "
İkili aynı anda konuştukları için kısa bir an duraksayıp bir birlerine baktılar ve aynı anda gözlerini kaçırarak yürümeye devam ettiler.
Asya gelen soruyla ne cevap vereceğini bilemezken, Tuğra ise Asya'nın sözlerini düşünüyordu.
Gerçekten o işgüzarlara öyle şeyler söylemiş miydi? Söylemediğini dile getirmiş olsa da ve kendisi ona inansa da o şeyi ne için almaya çalıştığını sorduğunda cevap vermemişti. Utandığı için inkar ediyor olabilir miydi? Asya yı o şeyleri almaya iten sebep dün gelinlik provasında saçmaladığı sözler, hal ve hareketi mi olmuştu acaba? Onun ne düşündüğünü bilemediği için sürekli yeni sorular beliriyordu aklında. İkili aralarında uzayan sessizlikle yolun karşısına geçince Tuğra dayanamayarak tekrar konuştu.
"Halalarına öyle bir şey söyleyemeyeceğini ben de biliyorum Asya. Ama hala neden o şeyi almak istediğini açıklamadın. " Göz ucuyla Asya'yı kontrol etti. Onun sıkıntılı bir şekilde dudaklarını dişleyip parmakları ile oynaması içine düşen ufacık bir şüphe ile sözlerine devam etti.
"Seni o şeyi almaya iten sebep dün saçmaladığım şeylerden dolayı ise, boşuna endişelenme öyle bir beklentim yok senden. O an öyle saçmalamamın sebebi annemler ve diğerlerinin alttan alttan beni işlemeleri aklıma olmadık şeyler sokmalarının sonucu olduğunu anlayacağını düşünüyorum. Yaptığım o aptallıklar yüzünden, bunları düşünüp olmayacak şeyler için kendini zorunlu hissedip hırpalanma strese girme yok yere."
Tuğra'nın o konuşmaya başlamasından itibaren yerin dibine girmeyi isterken son sözleri ile bakışları hızla onu buldu. Ne saçmalıyordu yine. Öyle bir şey aklının ucundan bile geçmemişti. Üstelik sürekli elinde olmadan yaptığı hatalar yüzünden hırpalanan strese giren yine kendisiydi. Evet böyle durumlarda çok utanıyordu ama onun bunları bilinçli yaptığını hiç düşünmemişti. Onun sürekli kendisini ve yaptıklarının sonucunu açıklamaya çalışması ile sıkıntıya girdiğini düşünürken farkında olmadan adımlarını durdurup sinirle konuştu.
"Sen neden sürekli yaptıklarını, söylediklerini açıklama gereği duyuyorsun Tuğra? Düşüncelerinin öyle olmadığının, olamayacağının bende farkındayım zaten! Bunu sürekli dile getirmen esas ikimizi de strese sokuyor. "
Asya'nın neden bu kadar sinirlendiğinde anlam veremeyen Tuğra onun kendisini azarlamasını dinlerken söylediği sözlerin anlamını algılamaya çalışıyordu. Asya gerçekten saftı. Onu rahatlatmak için bu tarz bir konuşma yapsada dün o anlarda yaşadıkları ve söyledikleri,biraz önce söyledikleri ile tamamen zıttı ve Asya bunu anlayamayacak kadar toydu.Bazen onun bu konulardaki tecrübesizliği canını sıkıyordu. Açıkça diyemezdi ya normal bir evlilik yapmasakta zamanla belki birbirimize alışırız, bizimde normal bir evliliği miz olabilir diye! Acaba onun aklına hiç mi gelmiyordu bu düşünce?
"Annemler ve diğerleri ne kadar alttan alttan bizi bir birimize karşı işlemeye çalışsalarda, senin ve benim olmayacağını yapamayacağımızın imkansız olduğu bir şeyi sürekli kendini rahatsız hissederek açıklamana gerek yok."
"Zaten yapmışız bir kere. İmkansızı neresinde kalmış acaba? İmkansız diyor bir de! "
"Ben de biliyor... "
Tuğra'nın homurdanarak fakat kısık bir sesle söylediği sözlerin bazılarını anlmasada, sözleri yarım kalmasına sebep olmuştu. Bakışlarını şüpheyle kısarak tekrar konuştu.
"Bir şey mi söyledin? "
Gelen soru ile Tuğra biraz önceki sözlerini duymamamış olmasını umut ederek yüzüne sahte bir gülümseme kondurup Asya'nın kolunu tutarak çekiştirdi.
"Hava soğuk, ince giyinmişsin, üşüteceksin eve çıkalım dedim."
Asya'nın şüpheli bakışları hala kendisini süzerken yüzündeki gülümsemeye eşlik muzipçe göz kırparak apartmana doğru yürümeye başladı.
"Madem bir birimizin hareketlerini, sözlerini yanlış anlamayacak kadar bir birimizi tanıyoruz, bir daha bir birimize sözlerimizin anlamını,hareketlerimizi açıklamamıza gerek yok dedim. "
Tuğra'nın çekiştirmesi ile Asya'da onun peşinden giderken o görmesede başını olumlu anlamda salladı.
"O şeyi gerçekten halamların söylediği şey yüzünden almıyordum. Yine iki dakika da akıllarınca hikaye yazdılar. Sadece birisi almamı rica ettiği için alacaktım. "
Asya'nın son sözleri ile Tuğra'nın bakışları hızla ona dönmüş ve Asya onun konuşmasına fırsat vermeden keskin bir dille tekrar konuşmuştu.
"Sakın! Sakın kim istedi diye sorayım deme Tuğra! Merakını anlıyorum ama milletin özeline, mahremi ne saygın olsun biraz. "
Sözlerini bitirerek sert adımlarla ilerleyen kızın arkasından sinirle seslendi.
"Onlar benim müstakbel karımdan mahrem ve özel bir şey isteye bilirken ben kim olduklarını soramam öyle mi!? Kim olduğunu öğrenemeyeceğimi düşünüyorsan yanılıyorsın Asya! Kim olduklarını öğrenip bir yıl yetecek kadar hediye göndermezsem bana da Tuğra Yaman demesinler!"
Kendisini ve söylediklerini umursamadan asansöre binip ineceği kata basan kıza şaşkınca bakarak kapanan kapılarla homurdandı.
"Kaç bakalım Asya kaç! O arsız ve kumpasçı çifti elbet bulurum ben! "
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mehmet odadaki kalabalığı heyecanla süzerken kapıda çiçek ve çikolatayı verirken kısa bir an gördüğü Hayal'i düşünüyordu. Bir an önce düğün olmalıydı yoksa dayanacak gücü kalmamıştı. Üstelik giydiği o beyaz elbisenin içinde onu öyle görmesi onun içindeki yılların uzun bekleyişini sonlandırması için kışkırtıyordu. Sahi ne gerek vardı düğüne falan. Bir birlerini seviyırlardı bunu cümle alem biliyordu. Amaç Hayal'in gelinlik giymesi ise sade bir nikahla da halledebilirlerdi. Hem fazla uzun sürmez diye, hem de onların normal bir düğün seromonisi olmadığı için bu kadar endişelenme sinede gerek kalmazdı.
Düğün aklına gelince kuzenlerinin ve arkadaşlarının düğünlerinde yaşadıkları olaylar canlandı gözünde. Bakışları Kayra'yı buldu kısa bir an. Ne çekmişti bu çocuk o düğünde. Derya'nın gelinlik olayının patlak vermesi, Dağhan'ın Loya'yı sıkıştırıp az daha olayın kan davasına dönüşme meselesi, hele o manken bozuntusunu saymıyordu bile. Başını iki yana salladı düşüncelerinden kurtulmak için. Bakışları bu defa Emir'i buldu.
Az daha Tolga ile Zeynep'in nikah masasına oturacak olması, Emir'in düğünü basıp Zeynep'i kaçırma planları, nikah memurunun Sahra'ya asılması ve Tolga'nın yaptığı kısa saz şovundan sonra kabağın Selçuk'un başına patlaması. Düğün gecesinin Bankok faciasına dönüşmesi ve keşişin başına gelenlerden sonra aldıkları cezalar. Aklında canlananlarla sertçe yutkunarak bakışlarını bu defa Selçuk'a çevirdi.
Onun başı başlı başına, karısı olacak şeytanın sol bacağı yüzünden hep beladaydı ve Sahra'nın, kendi düğünlerinde de bir kaos yaratma ihtimalini düşünemiyordu bile. Yüzünü buruştururak bakışlarını yan tarafında hissettiği hareketli likle o yöne çevirmişti ki Ayaz'ı görmesi ile kaşları hızla çatıldı.
Üstelik bu gerizeklaı vardı bir de. Bu aptal hepsini ikiye katlayacak belalar açıyordu her zaman başlarına. Onun sırıtarak elindeki kamera ile kendisini çektiğini fark edince başını sabır dilenircesine sağa sola sallayarak homurdandı.
"Lan oğlum kapat şu kamerayı. Yemin ediyorum parçalayacağım şimdi. "
Mehmet'in homurdanması ile Ayaz kıkırdayarak konuştu.
"Gül biraz oğlum gül. Şu suratının halini gören kurbanlık dana muamelesi görüyorsun zanneder. Hem kapatamam abiciğim. Hayal rica etti. Her anı ölümsüzleştirmem lazım. "
Mehmet işittikleri ile gözlerini devirdi. Ne bok yemeye Hayal'in her söylediği şeye eyvallah demişti ki. Bir yerde başına çorap örecekleri belliydi zaten. Aklına gelen şeyle bakışlarını kolundaki saate çevirdi ve gördüğü saatle içten içe homurdandı.
"Ulan Cenk sen bok alırsın Verda'yı benden. Ben seni, bana destek ol bu dallamalara yem etme diye yardıma çağırayım, sen abinin isteğini geri çevir. Ulan ben seni süründürmezmiym hıyar. Düştün sen elime bekle sen bekle. " İç sesi ile yaptığı hesaplaşmadan tekrar dürtülmesi ile çılarken bakışları Ayaz'ın burnunun dibine kadar soktuğu kameraya takılınca sakin kalmaya çalışarak konuştu.
"Ayaz güzel kardeşim yeter. " Mehmet'in sıktığı dişlerinin arasından söylediği sözlerle Ayaz onun bu halini onaylamazcasına başını iki yana sallarken Mehmet kısık ama bıkkın bir ses tonuyla devam etti sözlerine.
"Lan 23 Nisan müsameresi mi çekiyorsun puşt!? Ayaz beni çileden çıkartma kapat şu kamerayı! "
Ortamdaki ler ikilinin didişmesi ile onlara ters bakışlar atarken kuzenleri ve arkadaşları Mehmet'in içine düştüğü durumla eğleniyorlardı.
"Lan Mehmet iki çift güzel söz söylesene Hayal için. Anı olur izler izler romantizmin doruklarına çıkarsınız oğlum. "
Doğan'ın sözleri ile Mehmet ona dönerek sert bir şekilde cevap verdi.
"Sen çok heveslisin galiba Doğan bu romantizm işlerine. Eee tabi sende haklısın malum Meyra pek sevmeyince bu tarz şeyleri sen romantizm patlamalarını bizim üzerimizde uyguluyorsun idemek ki. "
Doğan elini boş versene dercesine sallarken bu defa Max girdi araya.
"Bak o iş benden sorulur Mehmet. Madem ihtiyacın var ben sana öğretir romantik erkek nasıl olur. Öyle baka baka öğrenilmez bu işler. Hem ne demiş sizin atalar; Bakmakla öğrenilseydi Kedi manav olurdu. "
Max'in sözlerinin üzerine bir kahkaha tufanı etrafı sararken o anlam verememişti neden güldüklerine.
Mehmet yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Lan ata sözü katili, o ata sözünün sonu manav değil, kasap olacak. Öğretecekmiş. Sen önce kendin öğren. öğrenilmesi gereken bir şey varsa bu benim öğrenmem gereken romantiklik değil,senin doğrusunu öğrenmen gereken atasözleri. "
Mehmet'in sözleri ile Max ona sırıtırken Emir araya girdi ve başını Mehmet'e doğru uzatarak sahte bir fısıltıyla konuştu.
"Onu bunu boşver sen koçum. Esas öğrenmen gereken şeyi biliyorsun değil mi? Onu biliyorsan romantizm ortamları kendiliğinden oluşur zaten. "
Mehmet kuzeninin sözlerine anlam veremeyerek bakıp neyden bahsettiğini anlamak için merakla sordu.
"Ne öğrenecek mişim ki? " Kızların bir oyunlar çevirme ihtimali aklına gelince eliyle Selçuk'u işaret ederek endişeyle tekrar konuştu. "Lan doğruyu söyle o şeytan karın yine bir oyunlarmı çeviriyor. Romantizm falan durduk yere hayırdır? Sizde olmayan romantizmin vaazını vermezsiniz siz yok yere! "
Selçuk, Mehmet'in sözleri ile yüzünü buruşturarak bıkkınca cevap verdi.
"Sizin benim karımla alıp veremediğiniz ne kardeşim? Sanki sizinkiler çok normalde benim karım onları yoldan çıkarıyor! " Ters bakışlarını Emir'e çevirerek homurdandı. "Komutanım sizde lütfen ima ettiğiniz şeyleri bu gerizekalının anlayacağı şekilde söyleyin. Zira her seferinde kabak benim karımın başına patlıyor. "
Kayra ve Tuğra enişteleri nin ablalarını savunma şekli ile memnuniyetle gülerken Emir tuttuğu kahkasını serbest bırakmış, Mehmet anlamadığı muhabbetle şaşkınca onlara bakıyordu ki Kayra açıklamak zorunda kaldı.
"Emir abi gerdekten bahsediyor Mehmet abi. Hani bilmiyorsan rezil olma, engin tecrübelerimden faydalandırayım demek istiyor. "
İşittikleri ile Mehmet'in öfkesi tavan yaparken işaret parmağını kaldırarak Emir'e doğru öfkeyle salladı.
"Ulan hayvan. Azdın onu anladıkda, ne bok yemeye milletin mahremine dahil olmaya çalışıyorsun!? Sabahtan beri bitmedi, fantezi,gerdek muhabbetin! Azgın köpek! "
Mehmet'in kısık bir ses tonuyla ama sert bir şekilde yaptığı uyarıyla kolunun dürtülmesi ile öfkeli bakışları bu defa yanındaki adamı buldu.
"Balayı için nereye gideceksiniz kardeşim?Karar vermediyseniz ben ayarlarım, hediyem olsun. Bence sessiz sedasız yerleri tercih et. Nede olsa yılların hasretliği özlemi var. Senin ateşin kolay kolay... "
Mehmet daha fazla dayanamamış ve Ayaz'ın yakalarına yapışarak kükremişti.
"Lan öldürürüm seni. Başımıza belamısın oğlum sen? Sanane lan balayımdan tercihimden!? Birde matrak bir şey yapıyor gibi her boku videoya kaydediyor şerefsiz. "
"Mehmeeet! "
Babasının uyarısı ile Mehmet'in bakışları onu bulmuştu ki Kenan'ın yüzünü buruşturarak Mehmet'i işaret ederek konuşması bir oldu.
"Şu hale bakın kardeşim. Ne edep var ne ahlak. Kayınbabasının yanında ettiği laflara bak! Balayıymış, gerdekmiş! Kudurmuş bu lan! "
Kenan'ın sözleri ile Yusuf oğluna ters ters bakarken Mehmet amcası araya girdi.
"Damat kayınbabanın sol kaburgasından halk olurmuş kardeşim. Al onu vursana. Aynı senin gençliğin. Taksici ile yaptığın, o muhabbetin sonunu nereye bağladığını, Rüya'nın seni nasıl kapıya koyduğunu unutmadık daha Kenan efendi."
Mehmet'in sözleri ile orta yaşlı adamlar Kenan'ın yerinde huzursuzca kıpırdanmasını kıkırdayarak izlerken onun bakışları yine Mehmet'e kaymıştı.
Ben sana sonra sorarım bakışları atarken onun sertçe yutkunmasını keyifle izleyerek dikkatini dağıtılmaya başlayan kahvelere çevirdi.
Hayal kahveleri dağıtıp Mehmet'e sıra geldiğinde bakışlarını onun gözlerine çevirerek gülümsedi. Onun gülümsemesine karşılık Mehmet'te gülümseyince Kenan'ın gereğinden sertçe buğazını temizlemesi ile ikili hemen toğarlanmış Mehmet kahvesini alarak önündeki sehpanın üzerine bırakmıştı.
İçilen kahveler eşliğinde isteme merasimi de gerçeklşmiş herkes rahat bir nefes almıştıki Cevriye yanındaki kardeşini dürtüp homurdanarak oturduğu yerden kalktı.
"Adette kalkmış törede. Hani nerede tuzlu kahve? Ahhh ahhh nerede eski istemeler, nerede şimdikiler. Neyseee bir yakışıklıyı daha kaçırdık yine. Kalk Vasfiye kalk bahtımızın karasına doğru balkonda bi sigara tüttürek."
Cevriye' nin isyanları ile iki yaşlı kadın balkona doğru ilerlerken içeridekiler onların bu haline gülmekle yetinmişti. Ayşe ise onların bu gece neden bu kadar sessiz olduğunun şüphesi ile içi içini yiyordu,bir aksilik çıkmaması için.
Kızlar mutfakta Hayal'e şaşkınca bakarken ilk kendini toparlayan Sahra oldu.
"Mehmet'in haberinin olmadığını söyleme sakın? "
Arkadaşının sorusu ile Hayal başını olumsuz anlamda salladı.
"Başvuruyu yapalı çok olmuştu. O dönemler Mehmet le hiç bir türlü olur yanımız yoktu ve ben uzaklaşmak istemiştim sadece. Cevap bir türlü gelmeyince ben bile unutmuşum. Bu gün elime geçti bildiri. Henüz söyleyemedim. "
Hayal'in açıklaması ile kızlar ne olacak dercesine bir birine bakarken Güney elini destek olmak istercesine arkadaşının omzuna koyup hafifçe sıktı.
"Ne zaman gitmen gerekiyor? "
Hayal karşısındaki kıza bakarak sıkıntıyla cevap verdi.
"Bir haftam var. "
"İptal edemiyor musun peki? "
Derya'nın sorusu ile bütün bakışlar ona dönünce o yanlış bir şey söyleyip söylemediğini düşündü kısa bir an.
"Öyle bir şeyi aklından bile geçirme Hayal! "
Zeynep'in çıkışı ile şaşkın bakışlar bu defa onu bulurken o sözlerine devam etti.
" Bu senin kariyerin için büyük bir fırsat. Hem ne demeye sürekli fedakarlık eden kadın oluyormuş canım! Eğer gitmezsen sonra pişman olursun! Bak bize, ne yapıyoruz, evde pinekleyip çocuk büyütüyoruz. Haa elbetteki çocuklarımızı büyütmekten yüksünmüyoruz ama erkek milletine de yaranılmıyor bilmiş ol. İki laflarından birisi akşama kadar evde ne yapıyorsun oluyor. O yüzden gideceksin ve kariyerine odaklanacaksın. "
Zeynep'in peşpeşe yaptığı doğumlar yüzünden psikolojik olarak yıpranmasını bilseler de, sözlerindeki haklılık payını göz ardı edemezlerdi. Güney, Zeynep'i desteklercesine konuştu.
"Zeynep haklı. Önceliğin kariyerin olmalı. Boş yere bu kadar okumadın sen. Fedakarlık yapması gereken biri varsa Mehmet yapmalı. "
Diğer kızlarında onları desteklemesi ile Hayal kararsız bir şekilde onlara bakarken,Sahra,Zeynep'in şikayet ettiği duruma el atmayı aklının bir köşesine not etmişti.Kayra ve Doğan'ın sigara için balkona çıkmaları ile konuyu kapatmışlardı.
"Kayra'm yavrum bak babanın ve Ali amcanın haberi olmasın be guzum. "
Kayra ve Doğan balkona sigara içmeye çıkarken iki yaşlı kadının konuşmasına kulak misafiri olmuş, dolandırıldıklarını anlayınca yardım etmek istemişlerdi.
Cevriye'nin sözlerini onaylarcasına Doğan'ın koluna dokunarak kendisine bakmasını sağlayan Vasfiye masumca konuştu.
"Biz ne bilek evladım dolandırıcı olduklarını. Tek derdimiz Umre ziyareti yapmaktı. Ama o dolandırıcılar bizi soydular işte. Gerçi başka türlü soyulmayı tercih ederdik ama ne edecen kısmet işte. "
Doğan yaşlı kadının sözleri ile gülmemek için kendini güçlükle tutarken bu defa Kayra homurdandı.
"Tamam Vasviye hala tamam. Sus Allah aşkına. Niyet ettiğiniz yola bak söylediğin şeylere bak ya. Duymaz babamlar. Hadi içeri geçelim artık. Doğan abi ile biz hallederiz sizin işi. "
Yaşlı kadınlar onların sözlerini onaylayıp içeriye geçerken Kayra gülmemek için kıvranan eniştesine ters ters bakarak sonunda güç bela tutmaya çalıştığı kahakasını kendi serbest bıraktı.
İçeride her şey yolunda giderken nişan merasiminin olup olmaması konuşuluyor, kızlar Hayal'in kendilerine anlattığı şeyleri şimdi söylemesi konusunda baskı uyguluyor, Mehmet ise bir an önce düğünün olmasını, nişanın es geçilmesi konusunda arkadaşlarının kendi fikrini desteklemeleri için onlara adeta yalvarıyordu.
"Nişan ne olacak kardeşim peki? "
Kenan'ın sorusu ile Ali evdeki kalabalığı göstererek cevap verdi.
"Bugün söz ve nişan olduğunu farzet kardeşim." Elini kaldırarak evdeki kalabalığı işaret edip sözlerine devam etti. " Hem bu kadar insanla istememi olur? Toplandık, yüzükleri taktık, sözü kestik. Nişana ne hacet? İllede olsun diyorsan al sana nişan. Bu kadar insan boşuna toplanmış olmaz hem. Ayrıca bu çocukların hangi birine nişan yaptık Kenanım. "
Ali amcasının sözleri ile Mehmet ona minnetle bakarken Kayınbabası tekrar konuştu.
"O da sizin sorununuz kardeşim. Sizde yapsaydınız nişan. Ben koskoca Kenan Hekimoğlu kızına bir nişan yapamadı dedirtmem. "
Yıllar geçse de Kenan'ın inadından gram eksilmediğini fark eden Yunus sinirle homurdandı.
"Lan benim ağzımı açtırma şimdi hayvan. Başlarım nişanına sözüne. İşi yokuşa sürmeyi bırak Kenan! Benim de asabımı bozma! Mehmet'le bir olur Hayali bir gecede bizim yaylalardan birine kaçırırım o zaman o çık istediğin nişan yerine bebek mevlütü yapmak zorunda kalırsın it. "
Yunus'un sözleri ile diğerleri kıkırdarken Mehmet gülmemek için kendini güçlükle tuta bilmiş, Hayal ise babasının kendisine çevrilen bakışlarına,Yunus'un sözlerini onaylarcasına başını olumlu anlamda sallamıştı.
"Benim düşmana ihtiyacım yok ki kardeşim. Kendi kızım bile dünden razı bu hergele ile dağa kaçmaya! Ne haliniz varsa görün be! "
Kenan asık bir suratla sözlerini bitirince Yusuf söze girdi.
"Olur mu öyle kardeşim, genç onlar kanları deli akıyor işte. Hem sen söyle bakalım bir ay sonraya düğünü yapalım mı ne dersin? "
Yusuf'un sözleri ile Kenan şaşkınca çıkıştı.
"Yok artık! Ulan atlımı kovalıyor arkanızdan? "
"Olmaz!
" Çok geç! "
Kenan'ın Yusuf'un üzerindeki bakışları aynı anda konuşan iki gence kayınca yerinde sinirle tepinir hale gelmiştiki çalan kapı zili ile Sarah kapıyı açmak için hareketlenmiş, Kenan öfkeli bakışlarını Hayal ve Mehmet'e çevirerek kükremişti.
"Lan bi bok mu yediniz siz!? Ne demeye her sözüme karşısınız!? Ne halt yediyseniz söyleyin de bende bileyim be!" İşaret parmağını Hayal'e doğru sallayarak tehdit etti. "Eğer bu zibidi ile bir halt yediysen ahtım olsun sonun Cevriye ve Vasfiye gibi evde kalmak olur Hayal! "
"Benim tazecik gül goncama evde kalmış diyen hadsiz kimdir! "
"Samimimm!"
Evdekilerin bakışları kapıdan söylenerek giren yaşlı adama kayarken, Cevriye'nin isyankar sesi ile bu defa bakışlar ona dönmüştü.
"Samim yaaa Samim. Geceleri soğuk yatağında, senin sıcaklığını arayan Samim."
İş ittikleri ile ev halkı kısa çaplı bir şok yaşarken Kenan karşılarındaki adama yüzünü buruşturarak bakıp konuştu.
"Sende kimsin be adam!? Ne işin var benim evimde!? Üstelik ne biçim konuşuyorsun sen!? "
Mehmet korktuğu şeyin başına gelmiş olmasının hüsranı ile nefesini sert bir şekilde bırakırken yaşlı adamın arkasındaki kendileri gibi şaşkın simaya takıldı bakışları ve sıktığı dişlerinin arasından tısladı.
"Cenk! "
Yaşlı adam kendinden hesap soran adama bir iki adımda yaklaşarak baştan ayağı süzdü ve bakışlarını Cevriye ye çevirerek konuştu.
"Ben Cevriye'nin nişanlısı. "
"Neee! "
"Halaa! "
Herkesin bakışları yaşlı kadını bulunca o küskünce çemkirdi.
"Boyun posun devrilsin Samim! Benimle nişanlıyken üstüme dokuz karıyı toprağa verdin hâlâ nişanlı diyor utanmadan. Bırak peşimi ben yeni sevdalara yelken açtım. Kısmetimi kapatma. "
Yaşlı adam Cevriye'nin sözleri ile ona doğru yaklaşarak konuştu.
"Bilmem mi o kısmetleri. Erkek manken seçmelerine jüri olmak için para basmışsın da dolandırılmışsın. Koca köy sizi konuşuyor. Amma ben taze gül gonca... "
"Cevriye hâlâ! Hani siz Umre ye gitmek için para yatırmıştınızda dolandırılmıştınız!? "
Kayra'nın sorusu ile evde yine şaşkın uğultular yükselirken Vasfiye araya girdi.
"Yok be yavrum, bu bunak herif karıştırıyor be çocuğum. Biz yaparmıyız öyle şeyler be Kayram. " Ablasına doğru sokulan adamın kolundan çekiştirerek sözlerine devam etti. " Samim enişte ablamı al git! Mürvetime mani oluyorsun beee. Bu gecenin sonunda damat bana kalacak. Kız kariyer yapmak için gidecek bir hafta içinde. Önüme düşen kısmete mani ... "
"Ne oluyor be!? Ne gitmesi!? Kim nereye gidiyor!? Hayal!"
Mehmet'in kükreyişi ile Hayal şok olmuşcasına karşısındaki kadından bakışlarını Mehmet'e çevirerek cevap verdi.
"Master için yaptığım başvuruma onay geldi. Benimde bugün haberim oldu. Haftaya gitmem gerek. "
Mehmet işittikleri ile donup kalırken evdekiler ortalığın nasıl hallaç pamuğuna döndüğünü ve ne yapmaları gerektiğini düşünüyordu.
"Pencereden kuş uçtu oooo
Yandı yürek tutuştu
Yanma Mehmet'im yanma
Ayrılık yine sana düştü offff"
"Ayazzz! " Ayaz elindeki kamerayı kendine cıyaklayan kıza doğru çevirerek sırıtıp,eğlenircesine sözlerine devam etti.
"Simidimin tavlası Ooooo
Geldi düğün haftası
Gelin olacam diye
Nedir Hayal'in tafrası offff"
Ensesine yediği tokatla yüzünü buluşturan Ayaz, yüzüne tekrar kon durduğu arsız sırıtışla tokadı atan Ali'ye dönerek muzipçe göz kırptı.
"Ali amca hadi gözün aydın gitti halanın biri, darısı diğerine. "
"Ulan elimde kalacaksın hayvanoğlu hayvan! Paraylamı verdiler seni bize lan! "
Ali öfkeyle Ayaz'ın yakasına yapışırken diğerleri onları ayırmaya çalışmış fakat işittikleri sözler ile ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
"Taze gül goncam gel hele iki çift laf edek dışarıda. O gaymak gerdanında nefeslenivereyim azıcık." Yanındaki yaşlı kadını dürterek sırıttı. "Haydi kız eski günlerin hatırına geliver az hele. "
Samimin dümetmesi ile Cevriye cilveli bir şekilde kıkırdarken Ali de bütün şarteller atmıştı.
"Cevriye hala, Vasfiye hala derhal eve iniyorsunuz! Sizinle sonra hesaplaşacağım. Rezilliğin bini bin para! " Bakışlarını yaşlı adama çevirerek sertçe söylendi. " Sende çık git buradan benim asabımı bozma yaşlı başlı adam ettiğin laflara bak! "
Sözlerini bitirerek Halalarını Emir le birlikte eve yollarken, yaşlı adamı da içeriye beraber girdiği gence doğru çekiştirerek öfkeyle konuştu.
"Hadi bu yaşlı hırtapozu anladıkta, sen utanmıyormusun dedenin peşine takılıp ev basmaya!? Al götür bu bunak herifi elimde kalacak yoksa. "
Cenk bir karşısındaki adama bir yanındaki yaşlı adama bakarak rahat bir tavırla cevap verdi.
"Ben bu adamı tanımıyorum ki. " Cenk'i tanıyanlar, Ali'nin bu defa da ona saracağını düşünerek olaya müdehale etmek için çabalasada Ali nin sinirden gözü bir şey görecek durumda değildi. "Kapıda karşılaştık. Ali Demirci'nin eniştesiyim dedi bende isteme merasimine o da davetli diye buraya getirdim. "
"İyi bok yedin! "
Mehmet'in sert çıkışı ile bakışlar ona dönerken Tuğra çoktan yaşlı adamı doğru yönelmişti.
İşaret parmağını kaldırarak kolundaki saati işaret edip homurdanmaya devam etti.
"Ben seni kaçta aradım lan!? Neden bu saatte geliyorsun sen oğlum!? Benim istediğim saatte gelip, çıka bilecek bu tarz olayları engellemen gerekiyordu. Geç kalman yetmiyormuş gibi, kıçında bin bir türlü belâ getiriyorsun başıma! Bok alırsın sen Verda'yı bu saatten sonra! "
Cenk karşısındaki adamın kendisine patlamasına anlam veremeyerek bakıp işaret parmağı ile kendisini göstererek cevap verdi.
"Benim getirdiğim belamı şu an senin derdin. Taze nişanlın haftaya gideceğini söylüyor sen bana sarıyorsun. Sen benim kıçımı düşüneceğine, kendi kıçını düşün!"
Cenk'in sözleri ile Mehmet bir an unuttuğu ayrıntıtı tekrar hatırlayınca hırsla Hayal'e dönmüştü ki gecenin başından beri sessizliğini koruyan kadınlar Cenk'i alıcı gözle süzmeye başlamıştı bile. Taki onlar da Cenk'in sözleri ile o küçük ayrıntıyı hatırlayana kadar.
Ortada kendi kendine söylenen yaşlı adama yaklaşan Tuğra kimseye çaktırmamaya çalışarak kolundan tutarak çekiştirip söylendi.
"Sen beni ne demeye dinlemezsin ki bey amca. Zamanlama hatası yaptın ortalık karıştı bak. Ben sana işaret verince girecektin."
Yaşlı adam kendisini çekiştiren genç adama bakarak fısıldadı.
"Bana bak damat Cevriye gerçekten o manken herifleri ellemeye giderken mi dolandırıldı? "
Tuğra adamın sorusu ile başını olumlu anlamda sallarken, kendi kendine söylenen adamla, Yasem'in ablasına içten teşekkürlerini sundu. Zira onun sayesinde o iki yaşlı cadıyı geldikleri yere yollayacak ve daha fazla oyun çevirmelerini engelleyecekti.
Mehmet, Hayal'e yaklaşarak kolunu tutup kendisine çevirdi ve kesin bir dille konuştu.
"Düğün olmadan hiç bir yere gidemezsin Hayal! "
Hayal tam ağzını açmış cevap verecekken babasının sesiyle ona döndü.
"Niye gidemiyor muş lan!? Mehmet doğruyu söyle ne halt ettin kızıma!? Ne bu acelen lan senin!? Ne haltlar dönüyor bu evde!? Benim neden hiç bir şeyden haberim yok bee! Baş çavuşun eşşeği miyim ben burada! " Kenan öfkeyle saçlarını çekiştirip yerinde tepinirken, Hayal ve kızlar Mehmet'e öldürücü bakışlar atıyordu. Kenan aynı öfkeyle sözlerine devam etti. " Ortalık panayır yerine döndü resmen be! Kim kiminle ne halt etmiş anlamadım gitti! Ya ne haltlar döndüğünü biriniz bana açıklar yada ben öğrenmesini bilirim! Öğrendikten sonrada ikinizin gözünün yaşına bakmam Hayal'i kendi ellerimle gönderirim buradan!"
Erkeklerin Kenan'ı sakinleştirmeye çalışması ile kadınlar kendi aralarında fısıldaşıyorduki Kenan ortalığı inletircesine bağırdı.
"Tuğraaaa! Neredeysen çık ortaya,bunlar ne bok yediyse anlat çabuk! "
Kapı ağzında yaşlı adamı göndermeye çalışan Tuğra isminin kükreyişi anımsatan nidası ile kısa bir an kalakaldı. Acaba Samim amcayı getirdiği öğrenilmişmiydi?
"Ne böğürüp duruyorsun lan Tuğra diye! Benim oğlum İstihbarat teşkilatımı dingil! Başlarım senin yapacağın işe. Bu işler uzatmaya gelmez. Bi bok yeme dilerse, yemeyecek leri anlamınada gelmez. Ateşle barut yanyana dururmu hayvan! "
Ortalığın iyice karışacağını düşünen Mehmet arkadaşlarının kendisi ile eğlenir hallerine homurdanıp, Cenk'e de seninle sonra görüşeceğiz bakışları atıp Kenan amcasına doğru ilerledi ve karşısında durarak konuştu.
"Zannettiğin gibi bir durum yok Kenan amca. Ne kızın ne ben, düşündüğün tarzda bir şeyin evlenmeden olmasına izin vermeyiz. " Sözlerini sakin kalmaya çakışarak dinleyen adamın sessizce dinleyiş inden faydalanarak konuşmasına devam etti. "Ben uzun zamandır Hayal'i beklediğim için acele ediyorum düğün konusunda. Yıllardır zamanımızı, bir birimizi yanlış anlayarak geçirmişiz. Daha fazla bu ayrılığı uzatmak istemeyişim den acelem. " Bakışlarını Hayal'e çevirerek kısa bir an onun beklentiyle dolu gözlerine bakıp tekrar bakışlarını Kenan'a çevirdi. "Belliki o da artık beklemek istemiyor. Sen bize inanmayıp Hayal'i bu düğün olmadan yollarsan bu defa durmam. Bende giderim peşinden. İşte o zaman neler olur onun garantisini veremem! "
Kenan, Mehmet'in sözlerini sessizce dinlerken onun son sözleri ile fitili ateşlenmiş dinamit gibi tekrar siniri alev aldı.
"Lan nikahı basınca, düğün olunca her şey bitecek mi puşt! Sen nikahı basınca benim kızımı bir başına mı yollayacaksın yaban ellere itoğlu it! "
Evdekiler bir sakinleşip bir gerilen Kenan'ın halleri ile bezgin bir şekilde söylenirken Mehmet tekrar konuştu.
"Sen şu düğüne bir izin ver önce, ben onu bir başına markete bile yollarsam gel yüzüme tükür! İstediği kariyerse ben de giderim. Karımı yalnız bırakacak değilim. "
Hayal ve kızlar,biraz önce Mehmet'in nasıl bir yol izleyeceğini tartıştıkları konuyu onun kendi rızası ile kabullenmesine memnuniyetle sırıtırken, Kenan karşısındaki adamın ciddiyetini tartmak istercesine kısa bir an süzdü. Onun kararlılığı karşında yüzüne yayılan tebessümle Mehmet'i kendisine hızla çekerek sertçe kucakladı.
"İşte benim damadım be! Bu çocuk tam benim gençliğim diyorum da kimse bana inanmıyor. "
Herkes konunun tatlıya bağlanması ile rahat bir nefes alırken Yunus yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Kenan'ın haklı çıkması bir benimi rahatsız etti. Ulan bu Mehmet daha evlenmeden yelkenleri suya indirdi be." Bakışlarını kapıdan giren Kara'ya ve Kerim'e çevirerek içten içe homurdandı. "Bi kere damadın hası benimkiler be! Belki kızlarını biraz üzmüşlerdi ama şimdi el üstünde tutuyor, bir dediklerini iki etmiyorlardı. " Yüzüne yayılan sırıtışla yanında söylenen Ömer'in sözlerine kulak kabarttı.
"Gidecekmiş! Gerizekalı sen yumruğunu masaya vuracaksın gidemezsin diye! Bak bana ben Esha teyzeni nasıl aldım geldim o ecnebi memleketin den biraz feyz alır insan. Allah'tan Emir bu gibi uydum akıllı değil."
"Hiç sorma kardeşim. Tuğra bile bundan yaşça küçük olduğu halde mesleğini bırakıp gerekirse buraya yanımıza geleceğini söylerken bu dangalak gitmekten bahsediyor. Şanslıyız lan. Damat yönünden vallahi şanslıyız. Şimdiden evde kimin sözü geçecek belli oldu. Bu Mehmet iki gün sonra o ecnebi memleketinde beş çayı seanslarına da katırlır. "
Ali'nin sözleri ile Mehmet kıkırdayarak homurdandı.
"Oğlum yine en şanslı bebim lan. Bunun Mehmet safı yumruğunu masaya vurup gidemezssin diyemediği gibi,bir de Hayal'in peşine takılıp gavur ellerine gidiyor.Lan benim kızlar damatları getirdi be. Üstelik ülke sınırlarını aşıp alıp geldi. Eee Yamanların kızı da erkeği de dediğim dedik olur vesselâm!"
Mehmet'in sözleri ile diğerleri yüzünü buruştursalarda içten içe en şanslılarının o olduğunu hepsi de kabul etmişti.
Yusuf oğlu ve Kenan'a yaklaşarak ikisini ayırarak homurdandı.
"Ben de burada saksıyım ya zaten! Ben kimim ki!? " Bakışlarını oğluna çevirerek söylendi. "
Babasının homurdanması ile Mehmet bu defa da onun bir pürüz çıkartmasından korkarak hızla konuştu.
"Baba Allah aşkına sende başlama. Bir an önce, en kısa zamana şu düğünü ayarlayın senin trip yapman gereken iki kızın var beni aradan çıkart lütfen. Yoksa ben Hayal'i alıp gideceğim haberin olsun! "
Oğlunun her fırsatta gitmeyi diline dolaması ile artık Yusuf'a da gına gelmişti. Üstelik Hayal'i her isteme girişiminde karşılaştıkları sorunlar yüzünden artık bu düğünü yapabilecek lerinden bile şüpheliydi. Bir cenabetlik vardı ama, kendisinde mi, Kenan da mı, yoksa düğün meraklısı oğlunda mı anlam verememişti. Daha sonra Kenan'ın gençliğinden dem vurarak bütün cenabet liğin onda olduğuna kanaat getirmiş ve hırsla oğluna patlamıştı.
"Lan gitt! Gitmezsen hatrım kalır hayvan! Ne kadar meraklıymışsın gitmeye it! Benim kızlarım yeter bana. Ayrılmaz onlar dizimin dibinden! Sen de ne bok yiyorsan ye!"
Bakışları Cenk'e kayınca yüzüne yayılan gülümseme ile onu işaret etti.
"Cenk sıra da bekliyor. Sen bir an önce evlenip gitki Verda'yı baş göz edeyim. Malum ailedeki düğün yoğunluğundan çocuk kız istemeye bile randevu almak zorunda kaldı. "
Yusuf'un sözleri ile şaşkın bakışlar hızla Cenk'i bulurken, o her dafasında Mehmet salağı yüzünden nasıl bu girdaba daha fazla girdiğini düşünüyordu. Allah'tan Verda ortada yoktu da bir de ona laf anlatmak zorunda kalmayacaktı. Bakışları şüphe ile etrafında gezdi. Sahi neredeydi bu kız?
Ortalık sakinlemiş düğün yaza ertelenerek sade bir nikahla Hayal ve Mehmet'in bir an önce evlenmesine karar verilmişti. İkili sonunda rahat bir nefes alırken Tuğra ve Asya'nın düğününü bitince gitmelerinin daha uygun olacağına karar vererek onları da yalnız bırakmak istememişlerdi.
Hayal mutluydu. Hem Mehmet'e kavuşmuştu, hem de kariyeri için öğrenimine devam edecekti. Üstelik Mehmet'in de kendisini destekleyerek birlikte gitmek isteyişi mutluluğunu katmerlemişti.
Mehmet'te de durumlar farklı değildi. Sonunda muradına ermişti. Her özel anları ne kadar olaylıda olsa sonun da Hayal onun du artık. Bakışlarını ortamda gezdirdi yüzündeki mutlulukla. Herkesin odak noktasının Cenk olduğunu ve onun gayet rahat bir şekilde herkese bir cevap vermeye çalışmasını zevkle izlerken Hayal ile birlikte gitmek için aldığı anlık kararda ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamıştı. Yıllarca zaten ayrı kalmıştı şimdi birde geniş ailesi yüzünden inişli çıkışlı bir evlilik yaşamak yerine, Onlardan biraz uzaklaşarak rahat ve huzurlu bir evlilik hayatı yaşamak istiyordu. Kendisi de biliyorduki, hem aileleri hem kuzenleri illaki her gün aksiyon yaratacak bir şey bulurlardı. Kendi de zamanında kuzenlerine yaptığı için başına gelecekleri biliyordu. Kendi düşüncelerinin doğruluğunu onaylamak istercesine başını olumlu anlamda sallayarak sırıttı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~
İsteme gününden üç gün sonra nikahları kıyılan Mehmet ve Hayal aileleri ve arkadaşları ile ufak bir kutlama yemeği düzenlemişlerdi. Rüya'nın pastanesinde verilecek olan yemekte, Rüya kızı ve damadı için pasta hazırlarken diğer kadınlarda mutfaktaki masanın etrafında keyif kahvesi yudumlayarak erkeklerin henüz gelmemiş olması ile bir taraftan da muhabbet ediyorlardı.
"Yasemin olmasa vallahi kök salacaklardı bizim eve. Ayy ömrümden ömür götürdüler ya. Birde Hayal ve Mehmet'e karşı nasıl mahçup etti beni iki yaşlı cadı. "
Ayşe'nin söylenmeleri ile Yasemin bilmiş bir yüz ifadesi ile sırıtırken Esha kıkırdayarak konuştu.
"Gaymak gerdanın da nefesleneyim deyince Cevriye halanın cilveleşmesi şu yaşımda bende bile yok yeminle. "
Ayşe'nin yüzü o görüntüyle buruşurken Azra araya girdi bu defa.
"O değil de Vasfiye halanın Mehmet'i bile aday olarak görmesi benim kopma noktam oldu, kahkahalarımı zor tuttum Ali'ye ayıp olmasın diye. "
"Anaaaam! Gız ne din sen Azra. Hele zilli fingirdeğe helee. Gız anam boşa dimemişler. Gışın güneşine, orospunun gülüşüne, pezevengin sevişine güvenilmez diye. Azgın şiii. Yırtamadanızmı o azını başdan başa. "
Yasemin'in tepkileri ile diğerleri gülüşürken Leyla konuştu.
"O zaman plan boşa giderdi Yasemin. Ne kadar çok rezillik olursa Ali daha çabuk yollardı onları. Sonuç itibari ile gittiler ya önemli olan o. "
Yasemin düşünceli bir şekilde başını sallarken Deniz söylendi.
"Kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşer işte böyle. O ikisini getirince kuyruklarında belanında geleceğini anlasalardı kendilerine destekçi diye o iki fingirdeği seçmezlerdi bizim yarım akıllı kocalar. "
Rüya elindeki çırpıcıyı kenara bırakarak arkadaşlarına döndü.
"Allah'tan çabuk kaynadı suları. Asya ve Tuğra'nın başlarına gelenleri bir duysalardı, hele birde bebek beklediklerini. " Parmak uçlarının arasına kulağının ucunu sıkıştırıp dudaklarını büzerek tezgaha vurdu. " Vallahi sağır Sultan bile duyardı da bunlar yine de rahat etmezdi. Nede olsa işin sonunda yeni bir koca adayı olacaktı. "
Rüya'nın sözleri ile Yasemin sinirle çemkirdi.
"Gız ağzını hayra gıçını bayıra aç! Benim gara guzumla yaralı Ceylanımı ayıracak adamın alnını garışlayı virim ben. Onlar daha beni tanımamış. Çerez onlar benim uçun. Bendeki oyunlar yalan rüzgarında bile yok. " Bakışlarını Azra'ya çevirerek üzgün bir ifadeyle sordu.
"Şiytanın münasip bi yerinin gılı olan Nilay gancığından ses seda yokmu daha gız?"
Azra'nın başını olumsuz anlamda sallaması ile öfkeyle ellerini dizlerine vurdu.
"Gamyonların altında galasıca. Boğum boğum sulara gapılıpda dutunacak yosun bulamayasıca. Nefesi gıçından çıkıp, gırtlağı düğümlenesice guduruk gahbe! Dilerim Allah'tan aldığı o mazlımların ahları türlü türlü dert olsunda ciğerleri köstebek yuvası gibi depim depim depilsin. Pis Nalet gancık! "
Yasemin'in yaratıcı beddualarını dinleyen kadınlar gülmemek için kendilerini zor tutarken kahvelerini güçlükle yudumlamışlardı. Konuşma Cenk ve Verda çiftine dönerken Azra'nın Cenk'in Kayra nın arkadaşı ve Mehmet'in de tanıdığı olduğunu söylemesi ile muhabbet daha ilginç hale gelmişti.
"Peki bu Cenk denen küçük beyi biz neden daha önce hiç görmedik. Zeki, Aykut falan hepsini tanıyoruz lakin Cenk'i hiç görmedik daha önce. " Esha'nın sorusu ile Azra söyleyip söylememekte kararsız kalsada bakışları Ayşe'yi bulunca tekrar konuştu.
"Cenk'in de polis olduğunu isteme gecesi Yusuf söyledi zaten biliyorsunuz. Meğer o Nilay şıllığının Cenk'in kız kardeşinin ölümünde de parmağı varmış. Cenk'in,Verda'nın çalıştığı okula yaptığı bağışlardan dolayı ve okulda çıkan bazı küçük olaylardan ötürü Cenk ve Verda tanışıyorlarmış zaten. Fakat Nilay dosyası deşildikçe Cenk'in kız kardeşinin de kurbanlar arasında olduğu anlaşılınca Cenk de,Tuğra ve Asya olayına dahil olmuş." Bakışlarını kendini dinleyen arkadaşlarının üzerinde gezdirerek Leyla da sabitledi. " Yusuf'un bu anlattıklarımdan haberi varmı bilmiyorum. Gerçi yoksada bizimkiler bir birinden bir şey saklamaz er geç öğrenir ama sen bahsetme şimdilik Yusuf'a canım. Bilirsin pinpiriklidir senin kocan. Yok yere Cenk'i sıkıştırmasın şimdi. " Leyla'dan aldığı onayla diğerleri de eşlerine bahsetmeme konusunda hem fikir olunca Cenk'in kız kardeşinin olayı, Asya ve Tuğra'nın olayı tekrar muhabbetin ana noktası olmuştu.
Verda iş arkadaşları ile vedalaşıp saatini kontrol edince akşamki yemeğe geç kalacağını düşünerek adımlarını hızlandırmıştı ki arkasından gelen korna sesiyle yönünü arkasına çevirdi. Gördüğü kişiyle gözlerini devirerek bıkkınca nefesini bırakıp homurdandı.
"Ne laftan anlamaz bi adam bu! Zannedersin nikahıma aldım! "
Homurdanarak önüne dönüp tekrar yürümeye başlamıştı ki işittiği sesle duraksadı.
"Verda. Arabaya biner misin konuşmamız lazım. "
Arkasını dönmeden,aracın içinden konuşan adamın duyacağı şekilde cevap verdi.
"Bizim konuşacak bir mevzumuz yok! Küçük bir oyun oynadık ve bitirme kararı aldık Cenk! En azından ben aldığımızı düşünüyordum. Sen isteme merasimine katılana kadar! "
Sözlerini bitirip tekrar yürümeye devam eden kızın tavrıyla Cenk te nefesini bıkkınca bıraktı. O da ayılıp bayılmıyordu içinde bulundukları duruma. Ama küçük hanım bütün kabahati ona yüklemeye bayılıyordu ya, çileden çıkması an meselesiydi. Aracı müsait bir yere ani bir frenle park edip hızla araçtan indi ve sert adımlarla Verda'ya yaklaşıp kolundan sertçe tutarak kendisine çevirdi.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!? "
"İnsan gibi konuşmamız lazım diyorum sana! Madem sen incelikten anlamıyorsun ben de anladığın dilden konuşuyorum! "
Verda kolunu sertçe adamın tutuşundan kurtararak öfkeyle gözlerini ona dikti.
"Cenk bak ben gayet ciddiyim. Bu saçma oyunu bir an önce bitirmemiz lazım. Sen farkında olmaya bilirsin ama benim ailem bu tür bir oyunun sonunu bile nikah masasına taşır! "
Verda'nın sözleri ile Cenk ellerini sertçe yüzünde gezdirdi. Nasıl olmuştu da böyle bir belaya çatmıştı hala aklı almıyordu.
"Ve sen onların her isteğini kabul ederek onlara istedikleri zemini hazırlıyorsun. Ayrıca sen ne demeye Mehmet'in isteme merasimine katılırsın ya!? Ya Asya tanısaydı seni!? Ya yoluna girmiş, güçlükle kurdukları düzen senin yüzünden bozulsaydı. Bu ne cesaret!? Aşkın bu kadar mı kör etti gözünü!? "
Kızın her sözüyle öfkesi iyice harlanan Cenk sıktığı dişlerinin arasından sertçe tısladı.
"Kess! "
Onun ürkütücü çıkan sesiyle Verda bir adım gerilerken Cenk aynı ses tonuyla tekrar konuştu.
"Bir daha Asya mevzusunu dillendirme sakın! Ben o defteri kapattım, sakın açmaya cürret etme Verda! Senin harcın değil o defterin kapağını dahi kaldırmak!"
Kızın kendisinden korkup sindiğini fark edince sakin olmaya çalışarak sözlerine devam etti.
"O merasime senin zannettiğin sebeple katılmadım. Abin olacak beyinsiz sürekli arayıp rahatsız etti. Üzerine babanda arayınca işkillenip senin üzerine gelmesinler diye katılmak zorunda kaldım. "
Yüzünde sinir ve alaylı bir gülüşle dudaklarını dişleyerek hırsla başını aşağı yukarı salladı.
"Lan ben, benim yüzümden babanla ailenle aran açılmasın diye oraya gittim sen neredeydin peki!? Abinin cesaretsizliği yüzünden seni başıma bela aldım ben bela! Senin oyununa ayak uydurdum sen mahçup olma ailene karşı diye! Ama Verda hanım o çok kıymetli abisinin, o çok heves ettiği nişan törenine katılmayıp üstüne bir de beni suçlu çıkarıyor! "
"Sanane be! Sanane! "
Cenk'in kendisinden hesap sorarcasına bağırıp çağırması ile Verda da ipler kopmuştu.
"İster katılırım, ister katılmam! Seni alakadar etmez! Dünden hevesli gibi gitmeseydin sende. Hem gidiyorsun hem suçlu beni ilan ediyorsun! "
Karşısındaki kızın pişkin tavırları ile Cenk sabır dilenir raddeye gelmişti.
"Bana bak çalı süpürgesi, senin beynin benim dediklerimi algılamıyor anlaşılan. Ben gittiysem senin de orada olman lazımdı. Ben hayatımda böyle saçma sapan işlerin içinde kalmadım be. Ne kadar saçma sapan olay varsa senin ailende! Her dediğim lafın sonunu ya nişana ya düğüne getirdi baban ve amcaların! Sen orada olsaydın ailen olan o insanlara karşı nasıl bir yol izleyeceğimi, ya da ne cevap verileceğine sen karar verseydin. En azından ben bir daha bu duruma katlanmak zorunda kalmazdım! Ne de olsa tek ayağının üzerinde kırk yalan söyleme potansiyeline sahipsin! "
Karşısındaki adamın sözleri ile Verda'nın ağzı bir karış açık kalırken, başını iki yana sallayarak şaşkınlığından kurtulmaya çalışıp karşılık verdi Cenk'e.
"Ailemin işleri saçma sapan da, sen çok mu normalsin!? Bizim bir ilişkimiz olmadığı halde, oynadığımız küçük oyunu bitirme kararı aldığımız halde anneni alıp istemeye geleceğini söylerken sen nasıl bir saçmalığın peşindeydin acaba!? "
Sözlerini bitiren kız telaşla tekrar saatini kontrol ederken Cenk onun sözleri ile yüzünü buruşturdu.
"Lan ben ne ara demişim öyle bir şeyi!? "
"Annem çok sever. Ama gönlünü, rızasını almam için önce onun görmesi lazım. Gelip görsün beğenirse olur. "
Verda'nın sözleri ile Cenk şaşkınca ona baktı.
"Kızım siz aile boyu manyak mısınız!? Neyin kafası bu!? Bu lafımın neresinden istemeye geleceğimi çıkartmış acaba bunu söyleyen şahıs!? Lan ben hobi bahçesinden bahsettim lan!? Mehmet abinin kuzeni köydeki hobi bahçesini satıyormuş Tuğra söyledi. Ben de Mehmet abiye sordum Annem bağ bahçe ile uğraşmayı sever gelip bakalım dedim!"
Cenk'in açıklaması ile Verda yüzünü buluşturarak çemkirdi.
"Ne bağırıyorsun be! Ben mi ürettim sanki bi taraflarımdan! Git kimle konuştuysan ona yap açıklamanı! Ben ortamda bile yoktum beni bağlamaz o yüzden. Git yediğin haltları temizle. Bu oyunuda kökten bitir. "
Sözlerini bitirip Cenk'i göğsünden sertçe ittirerek gitmeye yeltenmiştiki kolundan tutulup sürüklercesine çekiştirilmesi ile bağırdı.
"Ne oluyor beee! Çuvalmı taşıyorsun hayvan! Bırak kolumu. Yemeğe geç kalıyorum Cenk bırak kolumu! Ben istemede olmadığıma göre sorunu çıkaran sensin. Ne demeye beni sürüklüyorsun şimdi! "
Cenk aracın kapısını açarak Verda'yı yolcu koltuğuna oturtup sertçe yüzüne bakıp söylendi.
"Doğru yoktun! Ne haltlar yiyordun ve neredeydin!? "
Verda dibine kadar sokulan adamı göğsünden ittirmeye çalışarak çemkirdi.
"Sanane be! Babama hesap vereceğim zaten bir de sana mı hesap vereceğim!?" Cenk'i kımıldatamadığını fark edince onun gözlerindeki öfke kırıntıları ile sertçe yutkundu ve sinmiş gibi görünerek cevap verdi.
"Bak sen beni bırak gideyim. Bu akşamki yemekte ben ayrıldığımızı söylerim bu mevzu kapanır. "
Cenk kaşını imalı bir şekilde kaldırarak sinirle güldü.
"Bitireceğinden bu kadar eminsin yani! "
Verda başını olumlu anlamda sallayarak gülümsemeye çalıştı.
"Lan ne demeye annemi ziyaret ettin o zaman Verda!"
Yitenumutlar....
|
0% |