@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı - Belkıs Özener - Hey Gidi Koca Dünya
Asya,Tuğra'nın kollarında kendinden geçene kadar ağlarken Tuğra'da onu koruyamadığı için kendini suçluyarak döküyordu gözyaşlarını. Aklında tek bir şey vardı Nilay denen şeytandan bunun hesabını sormak! Elbetteki o Uras denen piçi de bulacak onun hesabını da kesecekti.
Asya'nın o yatakta kendinden geçmiş çıplak fotoğrafları telefonuna geldiğinde,arkasından gelen adresle çalıştığı mekandan nasıl çıktığını hatırlamıyordu bile. Firuze'nin aramalarını sürekli redederken onun attoğı mesajla o Uras piçinin Asya'yı tuzağa düşürdüğünü de anlaması uzun sürmemişti. Çünkü Asya ile en son görülen kişi o puşttu ve onunla birlikte çıkmıştı Asya o evden. O itin Nilay ile bağlantısı neydi bilmiyordu ama bu yaptıklarını ikisine de ödetecekti.
Kollarının arasında hala ağlayan kızın bir türlü sakinleşmemesi üzerine onu bırakarak duşa uzanıp suyu açtı ve sıcak ayara getirdi. Gözündeki yaşları silmek için ellerini kaldırıp avuç içlerini sertçe bastırdı. Onun hatası yüzünden gelmişti tüm bjnlar Asya'nın başına. Ne yapacaktı nasıl toparlayacaktı bu kız? Ne o yüzüne bakardı şu saatten sonra,nede kendisinin onun yüzüne bakacak yüzü vardı.
Hala ağlayan Asya'yı bir hamlede kucağına alarak akan suyun altına bıraktı. Eline aldığı duş başlığı ile bedenine suyu tutaraken bir taraftan da sürekli fısıldıyordu.
"Özür dilerim! Özür dilerim! Her şey benim yüzümden! Benim yüzümden başına geldi bu iğrenç olay!"
Asya bedenine çarpan ılık suyun etkisi ile irkilirken Tuğra başına şefkatle bir öpücük bırakarak tekrar fısıldadı.
"Geçecek! Gçecek Asya! Seni bu hale getirenlerin canına okuyacağım!"
Suyu tutan eli sertçe ittirerek kan çanağına dönmüş gözlerini Tuğra'ya çevirip öfkeyle bağırdı.
"Geçmez! Geçmez! Ben bittim Tuğra! Ben...Ben babamın,abimin yüzüne nasıl bakarım!? Ben nasıl aldandım!? Ben nasıl inandım Tuğra!? Sen beni sürekli uyardığın halde ben nasıl güvendim!? İnsanları sevmenin,güvenmenin bedeli bu kadar ağır olmamalı! Sevmek için yüreğimi açmamın bedeli kirlenmek olmamalı!"
Asya'nın suyun altında çırpınarak söylediği sözler Tuğra'nın içindeki ateşi harlarken onun ellerine uzanarak sıkıca kavradı ve bakışlarını birleştirerek fısıldadı.
"Senin bir suçun yok! Onlar seni asla kirletemez! Senin masumiyetine leke süremezler Asya! Kendine bu eziyeti yapma!"
Başını öfkeyle iki yana sallayan kız ellerini Tuğra'nın tutuşundan kurtararak göz yaşları içinde tekarar bağırdı.
"Dinlemedim seni! Dinlemedim! Ben saftım sen beni hep korudun ama ben hep karşı koydum senin korumalarına! Salağım ben salak! Akılsızım!"
Asya'nın bu defa da ellerini başına sertçe vurmaya başlaması ile ellerini tekrar kavradı ve sertçe bağırdı.
"Yapmaa! Senin suçun yok diyorum yapma! Her şey benim yüzümden oldu! Nilay'ın çevirdiği oyunu anlayamadım! Seni koruyamadım! Suç senin değil! Acının üzerine bir de kendini suçlama! Çünkü söylediğin sözler kendinden çok benim canımı yakıyor! Benim suçumu,benim hatamı yüzüme vuruyor!"
Asya,Tuğra'nın çıkışı ve sözleri ile donup kalırken Tuğra yaptığı hatayı fark ederek tekrar telaşla konuştu.
"Yaşadıklarını sana unutturamam ama onlar bu yaptıklarının cezasını çekecek! Yemin ederim çekecek! Sen yeterki kendine gel. Seni yalnız bırakmayacağım. Onların cezasını verdikten sonra ailelerimizin karşısına beraber çıkacağız ve senin hiç bir suçun olmadığını,bütün bunların benim yüzümden başına geldiğini anlatacağım. İsterse beni silsinler hayatlarından ama sen kendine gel yalvarırım."
Tuğra'nın sözlerinden çıkarmaya çalıştığı anlamlarla içini daha büyük bir korku kaplarken başını olumsuz anlamda salladı.
"Dışarı çıkk!"
İstediği şeyden sonra kendisine endişe ile bakan adamın hareket etmeden beklemesi ile Asya tekrar konuştu.
"Sana çık dedim Tuğra! Korkma kendimi zarar vermeyeceğim! Söz veriyorum! Ama şimdi lütfen çık! Biraz yalnız kalıp sakince düşünmek istiyorum lütfen! Beni daha fazla utandırma ve çık!"
Tuğra başını olumlu anlamda sallayarak çöktüğü yerden doğruldu. Neden utanıyordu? Utanması gereken o değildi ki. Itandıracak bir şey söylememiş,korkutmamak için dokunmamıştı bile. Kıyafetleri ile sokmuştu duşun altına. Kendisinden utanmasının sebebi neydi? Düşüncelerinden sıyrılmaya çalışarak Asya'nın gözlerine bakışalarını odaklayarak fısıldadı.
"Beş dakika! Sadece beş dakika içinde salonda olmazsan ne durumda olduğunu umursamadan tekrar geleceğim yanına!"
Tuğra'nın endişelenmesini anlıyordu. Kendisine zarar vermesinden korkuyordu doğal olarak. Onu biraz olsun sakinleştirmek için başını olumlu anlamda salladı ve giden adamın arkasından bakarak çıktığından emin olunca göz yaşlarını tekrar serbest bırakarak üzerindeki elbiseden kurtulmaya çalıştı. Güçlükle çıkarttığı elbiseyi bir köşeye fırlatırken aklına aynada gördüğü manzara gelince yüzünü buruşturarak lifine uzandı. Aynada gördüğü boynundaki ve göğüslerinin üzerindeki morluklar tekrar gözünde canlanırken hırsla bedenine sürttü lifi. Ne kadar sert sürterse bedenine sürülen lekeden kurtulacağını düşünerek her seferinde daga sert sürttü.
Tuğra salonun içini çaresizce adımlarken aklının bir köşesinde hala Nilay ve Uras vardı. Asya'yı yalnız bırakamıyor bu yüzdende karşılarına çıkamıyordu. Bu yüzden içindeki sıkıntı daha da büyürken bir çıkış yolu arıyordu. Asya'yı emanet edeceği biri lazımdı ama onunla konuşmadan kimseye bu konudan söz edip yardım isteyemezdi. Ellerini hırsla saçlarından geçirirken Asya'nın hala gelmemesi telaşlanmasına neden oluyordu. Adımalarını tekrar onun odasına doğru çevirerek kapının koluma uzanmıştıki açılan kapıyla bakışları Asya' nın şişmiş gözleriyle kesişti. Onu bu halde görmek öfkesini perçinlerken içinden kendine küfürler saydırarak bakışlarını kaçırmaya çalıştı. Fakat boynundaki kızarıklıklara gözleri takılınca güçlükle fısıldadı.
"Ne yaptın sen böyle?" Elleri Asya'nın boynundaki kızarıklıklara uzanırken Asya dolan gözlerini Tuğra'nın gözlerine dikerek fısıldadı.
"Dün geceye ait bedenimde hiç bir iz kalsın istemedim. İnan bana hissettiğim acıdan daha fazla canımı yakmadı bu yaptığım." İşittiği sözlerle Tuğra'nın elleri yanlarına düşerken dolan gözlerini Asya'nın dolu gözlerine çevirerek tekrar fısıldadı.
"Özür dilerim Asya! Biliyorum özür dilememin senin yaralarına hiç bir faydası olmayacak ama seni koruyamadığım için özür dilerim. Sana sahip çıkamadığım,sana yeterince vakit ayıramadığım için özür dilerim."
Asya başını olumsuz anlamda sallayarak gözlerinden süzülen yaşları sertçe sildi ve Tuğra'nın eline uzanarak avuçları arasına alıp çekiştirerek salona sürükledi.Onu koltuğa oturtarak kendiside yanjna oturdu ve elini bırakmadan gözlerine bakarak konuştu.
"Kendini suçlama. Senin hatan değildi. Ben seni dinlemedim,uyarılarına kulak asmadım. Eğer seni dinleseydim bunlar gelmezdi başıma."
"Ne demek benim suçum değil Asya? Tüm bu yaşadıklarının sebebi benim! Benim yüzümden yaptı her şeyi o iki yılan! Ben Cenk'e odaklanıp ondan bir zarra geleceğini düşünürken meğer Nilay'ın bu iğrenç planlarını fark edememişim. Ama dediğim gibi her damla göz yaşın için ayrı ayrı hesap vere..."
"Tuğra." Bakışlarını tekrar Asya'ya çevirince o gözyaşları içinde başını iki yana salladı ve devam etti sözlerine. " İstemiyorum! Bana bu iğrençliği yaşatan Nilay bile olsa ben Uras'a bana yaklaşması için izin verdim! Ben ona güvenip arkadaş olurken sen uyardın ama ben dinlemedim. Ben ona güvenip kalbimin kapılarını açmaya hazırlanırken sen uyardın ben yine dinlemedim."
Tuğra yanındaki kızın gözyaşlarına ve kendine çektirdiği eziyete dayanamayarak onu susturmak isterken o elini kaldırarak konulmasını engelledi ve sözlerine devam etti.
"Senin kendini suçladığın kadar ben de suçluyorum! Ben senin uyarılarına karşı inat edip Uras'ın bana yaklaşmasına bu kadar izin vermeseydim Nilay bu iğrençliği bana yaşatamazdı. Hayat bazen bağıra bağıra susmayı öğretir insana! Susacağız Tuğra!"
"Olmaz Asya! Olmaz! Yaptıklarının cezasız kalmasına izin vermem!" Yanındaki kızın ellerini avuçlarının içine alarak güven vermek istercesine sıkıp sözlerine devam etti. "Bak bana güvenmemekte haklısın,çünkü seni koruyamadım. Bana güvenmediğin için susmak istiyorsan yapma Asya! Eğer bana güvenmiyorsan Babama anlatalım her şeyi. Ama susmam ben! Bunu yanlarına bırakmam!"
"Anlamıyorsun Tuğra!" Ellerini Tuğra'nın ellerinden kurtararak hırsla oturduğu yerden kalkıp saçlarını hırsla çekiştirdi. " Kimsenin duymasını istemiyorum! Benim hatam yüzünden seni suçlamalarını,sana yüklenmelerini istemiyorum. Benim hatam ve ben susmanı istiyorum! Bir şey yapma Tuğra yalvarırım! Sen onların karşısına hesap sormak için dikildiğinde er geç bu iğrençliği ailelerimizde öğrenecek! Lütfen yapma!" Gözünden süzülen yaşları koluyla sertçe silerek hıçkırıkları arasında tekrar konuştu.
" Ben yaptığım aptallığın bedelini ödedim! Niyeti bozuk olmayan bi insanın başına silahta dayasan böyle bir kötülüğü yapmaz hiç bir kadına! Senden intikam almak için dokunmadı! Niyeti bozuk olduğu için dokundu o bana!" Sözlerini bitirip çaresizce yere çökerken acıyla fısıldadı. " Ben ona güvendiğim için dokundu! Yaklaşmasına izin verdiğim için!"
Ellerini yere sertçe vururken Tuğra onun tekrar bir krize girmesinden korkarak hızla oturduğu yerden kalkarak Asya'nın yanına çöktü ve onu kollarının arasına alarak başına bir öpücük bırakarak telaşla konuştu.
"Tamam.Sakin ol. Kimseye anlatmayacağım. Kimse bilmeyecek sana söz veriyorum. Beraber atlatacağız! Söz veriyorum hep yanında olacağım! Ama lütfen sakin ol artık."
Dili bunları söylesede kalbi intikam ateşiyle yanıyordu. Cenk'in söylediği sözler aklına gelince o an anladı ne demek istediğini. Onun da kendisi gibi içinde yanan ateşi.İntikam ateşi bir insana yapmam dediği şeyleri yaptıracak raddeye geliyordu.
Saatlerce kollarında ağlayan kızın sessiz hıçkırıkları düzenli nefes alış verişlere yerini burakırken onu kollarının arasına alarak odasına götürüp yatağına bıraktı yavaşça. Onun tükenmiş görüntüsüne bakışları kayınca içini saran o duygu yine baş göstermişti. İçinde kendine karşı her geçen saniye büyüyen öfkeyle dişlerini sıkarak Asya'nın üzerini örttü ve çıktı odadan.
Telefonunu alarak Firuze'ye bir mesaj attı ve acil Asya'nın evine gelmesini rica etti. Bir saate yakın bir bekleyişin ardından telefonuna gelen mesajla kapıyı açtı ve karşısındaki kızın telaşla konuşması bir oldu.
"Asya nasıl!? Nerede o Tuğra!?"
"Sakin ol Firuze. Asya içeride uyuyor. Benim gitmem gerekiyor ve sen ben gelene kadar onun yanında kal. Ona bir şey sorma sakın. Anlatmak isterse zaten anlatacaktır. Geliş sebebini sorarsa,Tuğra ufak bir kaza geçirdiğini söyledi onun için geldim dersin. Ayrıca beni de sorarsa evine kıyafetlerini almaya gitti artık burada kalacakmış de."
Hala kapıda dikilen kızı içeriye doğru çekti ve şaşkınlık ve endişe dolu bakışlarla kendisini izlediğini fark edince uyarırcasına tekrar konuştu.
"Sakın ona bir şey sorma! Sakın Firuze!"
Kız Tuğra'nın sözlerine anlam veremesede onu onaylarcasına başını salladı ve aceleyle çıkan adamın arkasından kapıyı kapatarak telaşla mırıldandı.
"Allahım neler oluyor! Neydi o çocuğun hali!?"
Çantasını vestiyere bırakarak adımlarını Asya'nın odasına doğru çevirdi. Sessizce içeriye girerek yatağa yaklaşıp bakışlarını uyuyan arkadaşına çevirmiştiki gördüğü manzara karşısında ağzından kaçan çıplığı ellerini kapayarak son anda engelledi. Boynundan göğüslerine kadar tenine kadar yer yer kan oturmuş, ara ara da morluklar oluşmuştu. Gözlerine hücum eden yaşlarla sessiz olmaya çalışarak odadan çıktı ve salona geçerek aklındaki sorularla sessizce ağlamaya başlamıştı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Tuğra geldiği büyük evin kapısında taksiden hızla indi ve öfkeli adımlarını eve doğru yönelterek sert bir şekilde kapıyı yumruklamaya başladı.
Açılan kapıyla karşısında kendisine şaşkınca bakan hizmeyçiyi elinin tersiyle iterek adımlarını salona doğru yöneltti ve kükrercesine bağırdı.
"Nilaaay! Nilaaayy!"
"Nilay hanım evde yok Tuğra bey."
Hizmetçinin ürkekçe söylediği sözlerle ateş saçan bakışlarını ona çevirmiştiki salondan gelen sesle hızla o yöne döndü.
"Ne oluyor burada!? Bu ne saygısızlık! Bu nasıl bir cesarette evime gelip esip gürlüyorsun sen!?" Tuğra'yı öfkeyle süzdükten sonra bakışlarını kısa bir an arkasında kalan hizmetçiye çevirdi ve başıyla gitmesi için işaret verdi.
Karşısındaki yaşlı adama biraz daha yaklalaşarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.
"Nilay nerede!?"
Yaşlı adam kaşlarını çatarak karşısındaki adamı bir süre daha inceledi.Onu kızıyla olan ilişkisinden dolayı tanıyordu ama ayrıldıklarını duymuştu. Şimdi ne demeye gelmişti bu çocuk? Barışmak mıydı acaba amacı? Düşüncelerini bir kenara bırakarak sakin bir ses tonuyla cevap verdi.
"Sakin ol. İçeriye geç derdin neyse konuşalım oğlum."
Karşısındaki adamın sakinliği karşısında öfkeden alayla güldü Tuğra.Ne sakinliğinden bahsediyordu bu adam? Bir de oturup ona derdini mi anlatacaktı!
"Nilay nerede!? Uras'la nasıl bir bağlantısı var!?"
Tuğra'nın soruları ile yaşlı adam afallarken birden aklına gelen düşünceyle kıkırdadı.
"Oğlum yanlış anlamışsın belliki her şeyi. Uras,Nilay'ın kuzeni. Gençsiniz tabi kanınız deli akıyor. Kıskanacak bir durum yok ortada kuzen onlar."
Tuğra işittiği sözlerden sonra yumruklarını sıkarken karşısındaki adamda kınuşmasına devam etti.
"Bak evladım belliki bir yanlış anlaşılma olmuş. Nilay bu gün öğleden sonra yurtdışına uçtu. Biten ilişkinizden sonra biraz kafasını toplamak istediğini söyledi."
Adamın sözlerinden sonra Tuğra,Nilay'ı elinden kaçırmanın öfkesiyle ellerini sertçe yüzünde gezdirdi ve bakışlarını tekrar karşısındaki adama çevirerek tekrar öfkeyle tısladı.
"Uras nerede peki!?"
Adam Tuğra'nın öfkesinden işkillensede olayın bir kıskançlık mevzusundan kaynaklandığına inanarak cevap verdi.
"Bilmiyorum. O aklına esince öyle arada gelir gider. Ama sen takma o haytayı kafana. Kuzen evladım on..."
"Yeterr!" Yaşlı adam Tuğra'nın kükremesi ile yerinde sıçrarken o sözlerine devam etti. " Benim kızımdan ayrılmamun sebebi Uras değil! Kızının beni önüne gelen herkesle aldatması!"
Adam duydukları ile yerinde sendelerken Tuğra işaret parmağını kaldırarak tehtit edercesine salladı.
"Kızına söyle yaptığı iğrençlik yanına kar kalmayacak! Cehennemin dibine de gitse,yılanın deliğine de girse onu er yada geç bulup hak ettiği yere yollayacağım! Yemin ediyorum bir yolunu bulup yapacağım!"
Adamın atan rengini umursamadan sert adımlarla geldiği gibi giderken tekrar arkasına dönerek aynı öfkeyle bağırdı.
"O Uras denen piç te aklı varsa gider bir karakola teslim olur! Yoksa onun eceli olacağım!"
Yaşlı adam arka arkaya uğradığı şoklarla yerinde sendelerken hizmetçisine seslenerek ilaçlarını istedi. Kızı ve yiğeni olacak aptal bu adama nasıl bir acı yaşatmışlardı da, ölüm kokusuna bürünüpte azrail misali dikilmişti karşısına? Adamın her halinden belliydi haklı olduğu ve kızınında apar topar yurtduşına kaçışından belliydi haksızlığı. Peki o aptal yiğeni hangi şeytanın atına binmişti yine?
Düşünceler beynini allak bullak ederken sıkışan kalbinin üzerine elini götürmüştüki hizmetçi getirdiği ilacını ağzına uzatarak suyu da eline tutuşturmuştu.
Asya uyandıktan sonra karşısında Firuze'yi görünce tekrar bir ağlama krizine girerken arkadaşı daha sormadan başına gelenleri anlatmıştı güçlükle.
Firuze öğrendikleri karşısında şok olsada kendisini çabucak toparlayıp Asya'yı şikayetçi olması konusunda ikna etmeye çalışsada başarılı olamamıştı. Arkadaşı Tuğra'nın kendisini suçladığı kısımları anlatırken hiç ses etmemişti çünkü biliyordu ki Tuğra onu elinden geldiğince korumaya çalışmıştı. Bazen kaderin önüne geçilmiyordu. Tuğra ne kadar uğraşsa da, Asya belanın üzerine bile bile yürümüştü . Ama bu değildiki o pisliğin yaptıkları yanına kar kalsın. Asya'yı şikayetçi olması konusunda biraz daha sıkıştırsa da aldığı sonuç yine olumsuzdu.
Elindeki kremi arkadaşının boynuna ve gerdanına sürerken Asya aklına yeni gelmişcesine telaşla fısıldadı.
"Tuğra nerede!?"
"Sakin ol canım. Evine gitti." Asya'nın inanmayan bakışlarına karşılık gülümseyerek sözlerine devam etti. " Eşyalarını toplamak için gitti. Bundan sonra burada kalacakmış. Seni yalnız burakmak istemiyor. Sana tekrar zarar vermelerinden korkuyor belliki. Hem söz vermiş sana kimseye söylemeyeceğine,anlatmayacağına dair. Sözünü tutacaktır merak etme."
Asya içindeki huzursuzlukla başını olumlu anlamda sallarken bakışlarını tekrar arkadaşına çevirerek ellerine uzanıp yalvarır gözlerle baktı.
"Bir kaç gün sen de burada benimle kalsan? Ben arar izin alırım annenlerden. Lütfen Firuze. Tuğra'nın yüzüne bike bakamıyorum. Aynı şekilde oda benim yüzüme bakamıyor. Biz aynı evde ne yaparız? Hem yarı yıl tatiline bir ay kaldı. O zamana kadar idare et lütfen."
Firuze gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı.
"Nefes al biraz. Merak etme ben annemden izni kopardım bile. Hasta ufak bir kaza geçirdiğini ve bir süre yatman gerektiğini söyledim. Oda izin verdi sağolsun. Bilirsin kıyamaz sana."
Asya burukça gülümseyerek başını sallarken Firuze onun eline uzanarak dikkatlice kaldırdı yataktan.
"Ama anneme yalan söyletmenin bir bedeli olmalı değil mi? Şimdi doğruca benimle mutfağa geliyorsun. Çorba yaptım önce onu iç sonrada bi ağrı kesici al. Bu konuştuklarımızı da son kez konuştuk! Madem kimse bilmesin istiyorsun hiç yaşamamış gibi unutacaksın zamanla!"
Asya dolan gözleri ile arkadaşına minnetle bakarak kollarını hızla boynuna doladı.
~~~~~~''''~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~''~~~~
Bir kaç ay önce
Kız önünde durduğu kapıya bakarak hırsla homurdandı.
"Bütün aksilikler beni bulur zaten! O zampara,burnu kaf dağında olan,baba parası ile kendini bir halt sanan zengin züppesinin yüzünden başladı her şey! Devamı da geliyor işte! Uğursuz! Gül gibi işimden oldum onun uğursuzluğu yüzünden! Ahhh! Ahh! Bir adını öğrene bilseydim de haddini bildir seydim o kendini beğenmiş piç kurusuna! Şimdi işin yoksa milletin ayak işlerine bak sarhoşuyla,sapığıyla,şerefsizi ile uğraş!" Geçen gece yaşadığı olay aklına gelince üzerindeki yeleğin cebinden çıkardığı şişeyi avcuna sıkıştırarak derin bir nefes çekti içine. "Hadi kızım Mahru başlıyoruz yine! Allah yardımcın olsun!" Yüzünü buruşturup dudaklarını dişleyerek kapının kilidini çevirdi. Kapıyı yavaşça açarak içeriye doğru bir adım atmıştıki aniden kolundan çekilmesi ile benliğini saran korkuyla avcundaki spreyi yan tarafındaki kişinin yüzüne doğru sıktı.
Odayı saran acı dolu haykırışın arasında Mahru yumruk yaptığı elini adamın neresine denk gelirse savurarak bağırdı.
"Allah belanı versin senin sapık herif! Sarhoş! Pislik! Allahın cezası! Paranızla her haltı yiyebileceğinizi zannediyorsunuz Allah'ın belaları!"
"Ahhh! Gözlerim! Kimsin lan sen!? Kaan geldi zannetim o yüzden öyle çektim! Kimsin sen!?" Soner acıdan gözlerini açamazken bir taraftanda aldığı darbelerden kendisini korumaya çalışıyordu. " Manyak mısın? Dur sana be! Ne sapığım, ne sarhoşum ben!" Dişlerini sıkarak derin bir nefes alan adam acı ve öfkenin karışımı bir sestonuyla kükredi.
" Ahhh! Gözlerim yanıyor! Ne yaptın Allah'ın manyağı!" Göğsüne aldığı darbeyle eli göğsüne giderken gözlerini açmaya çalışsa da bir türlü başaramıyordu.
"Bir de kim olduğumu soruyor utanmadan hayvan! Seni tacizci pislik!"
"Ahhh! Gözlerim önüme akacak şimdi yeminle!" Başına aldığı darbeyle doğrulmaya çalışarak bağırdı. "Ulan bir dur! Deli midir nedir! Kaan mı yolladı seni doğruyu söyle!?"
Mahru adamın sorusu ile yüzüne sert bir tokat atarak çemkirdi.
"Seni adi pislik! Ben eskort muyum ki o dediğin kişi beni sana yollasın? Sapık! Yemin ediyorum parçalarım seni burada!"
Soner sürekli aldığı darbelerden dolayı sinirlenirken yediği tokatta üzerine tuz biber olmuştu. Ne olduğunu anlamadıkça öfkesi gözlerindeki acıyı bile unutturur duruma gelmişti. Karşısındakini görmeden elini sertçe dur dercesine kaldırarak kükredi.
"Kesss artık! Sen ne hakla bana tokat atarsın! Saçma sapan suçlamalar yaparak beni darp ediyorsun!" Mahru adamın kükreyişi ile bir an kendine gelirken kısa bir an duraksayıp adamı inceledi. Sarhoşa benzer bir hali yoktu ve adam gayette ayık gözüküyordu. Öyle zararlı sırnaşık bir tipede benzemiyordu fakat ne çıkacağı belli olmazdı. En ufak ters bir hareketine karşı atakta beklerken Soner öfkeyle dişlerini sıkarak tısladı. "Bu yaptığını sana ödeteceğim lanet olası! Bu düğün kuzenimin ve o beni piçlik olsun diye bu lanet odaya kilitledi! Ben onun geldiğini düşünerek o şekil davrandım! Senin zannettiğin gibi ne sapığım, ne de sarhoşum!"
Mahru karşısında gözleri kapalı bir şekilde acıyla kıvranan adamın sözleri ile ne yapacağını şaşırarak ona baktı. Anlaşılan bir yanlış anlaşılma yaşamışlardı. Ama şimdi alttan alıpta kendini ezdiremezdi bu züppeye. Şaşkınlığını gizleyemeyerek çemkirircesine konuştu.
"Be..ben ne bileyim öyle şey ettiğinizi! Yani öyle zannettiğinizi! Üstüm olacak o estetik abidesi sarı şırfıntı, burada kilitli kalan bir sarhoşun olduğunu söyleyince ben de tedbir aldım kendimce. Hem işe yeni başladım sayılır. Baba parası ile bir yerlere gelen zengin bir züppe, çalıştığım küçük şirketin kapanmasına neden olunca bizi işten çıkardılar. Eee kendi mesleğimi icra edeceğim bir iş bulana kadar benim de sonum garsonluk oldu! Her gün kaç türlü sapıkla,sarhoşla muhattap oluyorum ben haberiniz var mı? Tedbirli olmak,kendimi korumak zorundayım! Geçen gece iki sarhoş iş çıkışı eve dönerken beni sıkıştırınca bende bu önlemi aldım! Hayatımız siz erkekler kadar kolay değil! Ekmeğimizi kazanmak için çakışmak zorundayız. Siz gibi paramız bol değil anlayacağın! Sen gibi parası bol olanlar ne tekliflerle ne sapıklıklarla geliyorlar haberin var mı!? Seni de öyle sapıklardan zan...."
Soner,çektiği acı yetmiyormuş gibi bir de sürekli konuşan çenesi kapanmayan kız yüzünden cinnet geçirecek seviyeye gelerek bağırdı.
"Kesss! Ne saçmalıyorsun sen Allahın cezası! Nefes bile almadan konuşuyor!Nasıl bir varlıksın sen!? Banane senin hayat hikayenden, sarhoş muhabbetlerinden,gecelerinden! Bu lanet şeyi gözüme sen sıktın ne gerekiyorsa yap çabuk!" İşaret parmağı ile gözlerini göstererek dişlerini sıkıp tehlikeli bir ses tonuyla tısladı. "Bir an önce düşmanımın yüzünü görmek istiyorum!"
Mahru adama doğru temkinli bir şekilde yaklaşarak koluna girip onu odadaki lavaboya doğru yönlendirirken homurdandı.
"Düşmanınız olacak bir şey yapmadım! Kendi mi korumam suç olmasa gerek! Siz arkadaşlarınızla tuhaf oyunlar oynamasaydınız böyle bir şeye ikimiz de maruz kalmazdık! Ama yok siz zenginlerin her şeyi bir garip! Eğlence anlayışınız bile tuhaf! Züppelikten,şımarıklıktan başka bir şey değil bu yaptıklarınız."
Soner kolundaki eli sertçe kavrayarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.
"Çeneni kapatmazsan o beğenmediğin zengin züppelerinden biri olarak, o bol paramla ağzını sonsuza kadar açamayacağın şekilde bir ameliyat geçirmen için elimden geleni yapacağım!"
Mahru yanındaki adamın tehdidini umursamadan musluğu açarak elini altına tutup adamı lavaboya doğru hafifçe eğilmesi için yönlendirerek gözlerine bol su çarptı.
"Sen kendini ne sanıyorsun acaba? Bir biber gazı sıkımlık canın var be! Geçmiş karşıma beni tehdit ediyor! Aaa pardon gözlerini açamadığın için karşıma da geçemiyorsun gerçi de!" Avcundaki bol suyu adamın yüzüne çarparak dişlerini sıkıp çemkirdi. "Benim canımı sıkma yemin ediyorum şişenin hepsini boşaltırım o meymenetsiz suratına!"
Soner de tıpkı yanındaki kız gibi dişlerini sıkarak tısladı.
"Canına susadıysan bir dene istersen! Sen bittin kızım! Çenen çalışacağına elin çalışsın elin! Görüşüm bir netleşsin ben sana o zaman göstereceğim bekle sen!"
Mahru avcundaki suyu adamın ağzına sertçe çarparak tısladı.
"Kapa o çeneni ve bana emretmeyi de kes! Şura da insanlık yapıp yardım ediyorum kaydırma benim şirazemi! Bırakırım seni burada köstebek gibi kalırsın ortada!"
Soner kızın gözüne su çarpan elini aniden tutarak sertçe sıktı.
"Bana bak! Doğru konuş başlatma şirazenden,terazinden! İnsanlık yapıyormuş! Sen beni bu hale getirdin sen! Benim sabrımı zorlama!" Kızın elini sertçe ittirip elini gezdirerek suyu bulmaya çalıştı. Mahru kendisine sürekli çıkışan adama ters ters bakarak homurdandı.
"Ben bu hale getirdiysem sende çanak tuttun!Sana insanlıkta yaramıyor! Ne halin varsa gör boşnak tarhanası suratlı!"
Sözlerini bitiren kız hızla oradan ayrılırken Soner uzaklaşan ayak sesleri ile bağırdı.
"Nereye gidiyorsun lanet olası dön çabuk geri! Ulan ben bunun hesabını sana ödetmezmiyim! Şirret,mendebur!"
Mahru odadan çıkıp biraz ilerledikten sonra karşıdan kendisine doğru yaklaşan bir doksanın üzerinde boyu olan kumral adama tedirgince bakarak ilerlerken, adamın kendisine seslenmesi ile adımlarını durdurdu.
"Pardon." Bakışkarını adama çevirince Emir eli ile gelin odasını işaret ederek sözlerine devam etti. "Damat Bey, kuzenime bir şaka yapıp onu gelin odasına kilitlemişte içeride birisi var mı acaba?"
Mahru karşısındaki adamın sözleri ile içerideki adamın doğru söylediğini anlayınca içini saran vicdan azabıyla başını hızla iki yana salladı.
"Gelin odası boş efendim. Arkadaşınızı ben kendim çıkardım odadan ve odayı temizliyorum şu an."
Emir kızın sözlerine anladım dercesine başını sallayarak karşılık verdi.
"Teşekkür ederim. Kolay gelsin." Karşısındaki adama küçük bir tebessüm sunan Mahru onun geldiği yöne doğru tekrar gittiğini görünce hızla mutfak bölümüne doğru ilerledi.
Soner bir türlü açmayı başaramadığı gözlerine su çarpmaya devam ederken bir taraftan da hala söyleniyordu.
"Ulan Kaan bittin oğlum sen! Bütün bunlar senin yüzünden geldi başıma! Ben sana yapacağımı biliyorum şerefsiz! Puşt! Allah'ın belası beyinsiz!"
"Ayarın gibi ağzında bozuk! Terbiyesiz herif!"
Soner işittiği sese dikkat kesilirken biraz önceki kız olduğunu anlayınca öfkeyle bağırdı.
"Defol git! Beni daha fazla çileden çıkartma! Yok yere başıma açtığın şeylere bak! Ne bok yemeye geldin geri!?"
Bir kaç adımda Soner'e yaklaşan Mahru kolundan tutarak çekiştirdi.
"Adam gibi konuş benimle!"
"Konuşmazsam ne olur!?"
"Bak seni arıyorlar başıma bela olacaksın yardım etmeye geldim şuraya, insanı pişman etme! Bu işi zor buldum senin yüzünden kaybedemem! Benim sen gibi param bol değil! Ayrıca adam gibi konuşmazsanda karşılığını aynı şekilde alırsın!"
Soner kızın sözleri ile sinirle güldü.
"Kabus olmalı bu ya! Cidden ben bir kabusun içinde olmalıyım! Bana küfür edecekmiş! Lan hele bir et o dilini nasıl kopartıyorum ben o zaman görürsün sen!"
Soner'i lavabodan çekiştirerek çıkarıp ilk koltuğa oturtan Mahru, nefesini sertçe bırakarak homurdandı.
"Sabrımı zorlamayı bırak artık! Şimdi gözlerine birer damla süt damlatacağım acısı geçecek ve kısa bir süre sonra görüşün netleşecek."
Soner işittikleri ile kızın yapacağı şeyi engellemek istercesine elini rast gele sallayarak telaşla bağırdı.
" Sen beni kör mü edeceksin be! Ne sütü manyak mısın nesin!? Defol başımdan! Senden gelecek yardım Allahtan gelsin!"
"Eeeeh! Yettin be! Geçmişi kınalı züppe!" Mahru koltukta oturan adamın sözleri ile çıldırma noktasına gelirken adamın oturduğu koltuğun arkasına geçerek Soner'in gözlerini açmaya çalıştı. " Her şey tip değil diye boşa dememişler! Rüya da görsem abdestim bozulur ama gerçekte beş para etmezssin! Bana bir daha küfür edersen cümle alem şahidim olsun ki yedi sülaleni tesbih gibi ipe dizer o tavan yapmış egona mum dikerim senin!"
Soner gözünü açmaya çalışan kızın elini ittirmeye çalışırken homurdandı.
"Ne biçim küfür lan o!? Bir kızın ağzına yakışıyormu!? Küfürün de bir adabı,bir gideri vardır! Sülalemi karıştırma dilini keserim senin!"
Mahru pipetten bir damla sütü Soner'in gözüne bin bir güçlükle damlatarak sözlerine karşılık verdi.
"O biçim bir küfür! Tabi sizin eşrafta madiden sözler duymaya alışmışsın sen! Poh pohlamışlar, kandırmışlar seni canım cicim diyerek. Ağırına gitti benim methiyelerim. Eee sen de haklısın be ne diyeyim."
Soner gözünün rahatlaması ile elini havada memnuniyetsizce sallayarak öfkeyle tısladı.
"Yerin dibine batsın senin methiyelerin! Meymenetsiz! Bitir işini yoksa ben o küfürlerin alasını sayacağım şimdi sana!"
Mahru sanki adam onu görüyormuş gibi ellerini beline atarak çemkirdi.
"Yok yaa! Var mı başka kelamın! Emretme bana! Sen nefes alıp Allah dedin de biz yallah mı dedik! Ne okuduysan özet geçtim!"
Soner acısı geçen gözünü kırpıştırarak açmaya çalıştı.
"Çattık! Yeminle çattık! Hayatım boyunca sen gibi çirkef,cazgır bir kadına rastlamadım! Nasıl bir kadınsın sen!? Allah seni alacak adama sabır versin!"
Mahru adamın sözlerine karşı burun kıvırarak,Soner'in diğer gözünü de açıp bir damla süt damlatarak karşısına geçip elini dur dercesine kaldırdı.
"Bak orada dur işte! Kısmetimin horozu tüylenseydi karşıma senin gibi gözü açılmamış bir buzağı çıkmaz,sülalesi afilli , şekli şemali kandilli bir adam çıkardı! Ama şans bizi bulmuyor işte."
Soner rahatlayan gözlerini kırpıştırarak açmaya çalıştı.
"Laflara bak! Laflara! Çekil başımdan! Gözü açılmamış o buzağı şimdi seni tekmeleyince,o aradığın kandilli adam gözlerinin önünden geçecek, ama sen kaç tane olduğunu sayamayacaksın bile!"
Mahru aldığı karşılıkla yüzünü buruşturarak adama bakarken, Soner'de oturduğu yerde dikleşerek gözlerini bir kaç defa kırpıştrıp sonunda açmayı başarmıştı. Mahru'nun bakışları hayatında ilk defa gördüğü amber rengi gözlerle kesişince sertçe yutkundu. Şaşkınlıktan gözleri irice açılırken ağzından kaçan sözlere engel olamadı.
"Gö... gör...mende bir sorun yok değil mi? Beni görüyor musun doğruyu söyle!? Bak eğer görmüyorsan hemen buradan kaçmam lazım hapislerde çürümek için daha çok gencim! Ama söz kaçmadan önce arkadaşını bulup burada olduğunu söyleyeceğim."
Soner kızın tepkisi ile yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Ne saçmalıyorsun sen? Yalı kazığı gibi dikiliyorsun önümde işte! Gayet net görüyorum! Hatta sütyeninin rengine kadar söyleye bilirim şu an!"
Mahru'nun kaşları işittikleri ile havalanırken bakışlarını hızla göğüslerine çevirdi. Adamla uğraşmaktan açılan gömleğinin düğümelerini fark etmediğini anlayınca düğmeyi hızla iliklerken kaşlarını çatarak Soner'e çemkirdi.
"Demek gözlerinin rengi cenabetliğinden kaynaklıymış! O güzelim gözler senin gibi bir adama hediye olmuş! Ama o gözler sen de olunca güzellik değil Kenafirlik akıyor resmen!"
Soner oturduğu yerden hızla doğrularak kızın önüne dikilip dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.
"Göz rengimin en büyük özelliği kurtların göz rengine yakın olması! Ve bu özellik beni onlarla özdeştirdiği için biraz daha konuşursan seni burada parçalayacağım! Kenafirliğine gelince az daha kör ediyordun beni! Elbette sana karşı kin ve nefret akacak! Şimdi kaybol buradan senin yüzünden kardeşlerimin düğününe katılamayacağım!"
Mahru yüzünü buruşturarak adamın yüzüne tiksinircesine baktı.
"Çok meraklıydım senin yanında kalmaya ben de! Kurt muş senden olsa olsa mirket olur be! Kendini beğenmiş Zoolog! "
Sözlerini bitirerek kapıya doğru ilerlerken kolundan çekilmesi ile Soner le burun buruna geldi.
"Şu düğün bir bitsin seni bulacağım! Seni bulup, işaret parmağını kaldırarak karşısındaki kızın göğsünü sertçe dürterek sözlerine devam etti. Aynı böyle tam karşıma dikeceğim! Ve bu yaptığın şeye,ettiğin hakaretlere,küfürlere seni pişman edeceğim!" Bakışları kızın yaka kartına kayarken hırsla çekip aldı.
Mahru,Soner'in bu hareketi ile kolunu sertçe kurtararak bir adımla dibine kadar girip duruşunu dikleştirerek alay edercesine gülümsedi.
"Eeehh! Yeter be sepet havası çaldığın!" Soner'in göğsüne elinin tersiyle sertçe vurarak çemkirdi. " Ulan insaniyet fukarası,filinta görünümlü zırtopoz! Pavyon kandili kılıklı ıslak karga! Bir daha bana dokun senin kantarlı ağzına öyle bir ayar çekerim ki suyu bile pipetle içersin!" Soner kızın sözleri ile ellerini öfkeyle yüzünde gezdirirken Mahru bakışlarını kısarak sözlerine devam etti." Ben kimsenin ayağına gitmem! Hesabı olan varsa kendisi gelir!" Mahru sözlerini bitirerek kapıya doğru ilerlerken öfkeyle homurdanmalarına devam ediyordu.
"Süpürge tohumu kılıklı toynaksız deve!"
Soner giden kızın arkasından yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Allahın cezası! Şirret,cazgır,hamam tellakı kılıklı piskopat!" Öfkesinden kesik kesik nefesler alırken elini yüzünü yıkayıp, sakinleşmek için oda daki banyoya ilerledi.
Mahru biraz önce yaşadığı olayın sinirini atlatamadan,eline tutuşturulan içecek dolu tepsiyle düğün alanında homurdanarak ilerliyordu.
"Uğursuz herif! Her şey senin suçun! Ne güzel kimseyle uğraşmadan arka tarafta temizlik işleri ile uğraşıyordum! Şimdi millete hizmet et! Ulan şempaze biti kılıklı sülük beyinli, dua et bu işe ihtiyacım var! Yoksa ben sana yapacağımı biliyordum da neyse!"
Elindeki tepsiden içecek alan kadının kendisine bakıp yüzünü buruşturarak konuşması sinirlerini daha çok germişti.
"Bir şey mi dediniz?"
Mahru öfkeden dişlerini sıkarak yüzüne, otuz iki diş sahte bir sırıtış kondurup kadına tepsideki içecekleri işaret etti bakışları ile.
"İçecek istermisiniz diyordum."
Aldığı cevapla kadının kaşları havalanırken elindeki bardağı Mahru'nun gözleri önünde sallayarak o da yapmacık bir gülümsemeyle konuştu.
"Aldım zaten."
Mahru tekrar gülümseyerek kadına başıyla selam verip ayrıldı yanından. Kadının taklitini yaparcasına ağzını büzerek homurdandı.
"Almış mış zaten! O bardağı fırın gibi olan ağzına sokup, küçümseyen bakışlarından alev çıkartırım senin şıllık! Ensesi palazlı godaman takımı!" Kendi kendine söylenerek ilerlerken çarptığı kişiyle ağzından dökülenlere engel olamadı.
"Tır mı yanaştırıyorsun be! Sığamadın mı koca alana!"
Soner çarptığı kişiyi düşmemesi için doğal olarak tutarken işittiği sesle bir adım geri çekildi ve ellerini ateşe değmişcesine kızın kollarından çekerek kükredi.
"Lan yine mi sen!? Başıma bela mısın kızım!?"
Mahru karşısındaki adamın öfke saçan gözlerine bakarak aynı şekilde karşılık verdi.
"Bana bak kır maymunu benim canımı sıkma! Bela olan biri varsa oda sensin! Niyetin beni işimden etmekse boşuna uğraşma! Çünkü şu andan itibaren istifa ettim! Sebebi de sana beni kovdurma zevkini yaşatmamak için!"
Soner yine nefes almadan konuşan kıza hem öfkeyle hem şaşkınlıkla baktı. Daha biraz önce bu işe ihtiyacı olduğunu söylememiş miydi bu manyak! Başını öfkeyle sağa sola sallarken eline tutuşturulan tepsiye şaşkınca baka kalmıştı.
Yanından öfkeli adımlarla geçen kızın koluna yapışarak kendine doğru çevirdi ve tepsiyi tekrar onun eline tutuşturdu. Konuşmak için tam ağzını açmıştı ki arkadan yükselen sesle ellerini hızla kulaklarına kapattı.
"Mahruuu! Senin ne işin var burda gızzz!?"
Elleri kulaklarında bakışları karşısındaki kız da onun balık misali ağzını açıp kapatması ve şaşkınlıktan irileşen gözleri ile yüzünü buruşturarak arkasını dönmüştü ki gördüğü kadınla bakışları ikili arasında gitti geldi bir süre.
"Ha...Hala." Mahru karşısındaki kadının öfkeli bir şekilde dudaklarını dişleyerek başını sallaması ile bakışlarını kaçırmıştı ki yanındaki adamın şaşkın sesiyle hışımla ona çevirdi.
"Hala mı!?" Adamın işaret parmağı ile kendisini gösterip sözlerine devan etmesi ile çattığı kaşlarının altından onu izledi. "Ne yani bu manyak senin yiğenin mi Yasemin abla!?"
Gelen soruyla Yasemin'in bakışları öfkeyle parlarken, önce bir kaç kırılan bardak sesi bir saniye sonra da Soner'in acı feryadı yankılandı ortamda.
"Ahhh! Lan ne demeye ısırıyorsun parmağımı!? Deli misin be!? Bırak fena olacak yoksa!" Mahru adamın sözleri ile dişlerini biraz daha bastırırken Yasemin şaşkınca yiğenini çekmeye çalışıyordu.
Soner canının daha fazla yanmasına dayanamayarak öfkeyle homurdandı.
"Ulan sen şimdi görürsün! Allahın belası manyak!"
O da dişlerini kızın,elini tutan koluna geçirerek onun acıyla kıvranışını izledi. Canı acısa da belli etmemeye çalışan kızın gözlerine ateş saçan bakışlarını dikip dişlerini biraz daha bastırırken Mahru attığı çığlıkla Soner'in parmağını bırakmış,adamda onun kolunu bırakmıştı.
Yasemin kollarından tuttuğu yiğenini geri çekmeye çalışırken Mahru hırsla tepiniyordu.
"Bir daha bana hakaret edersen kopartırım o parmağını! Yük beygiri kılıklı zırtapoz!"
Soner de kendisini tutmaya çalılan adamdan kurtulmaya çalışarak işaret parmağını tekrar kaldırıp Mahru ya doğru öfkeyle salladı.
"Yalan mı lan!? Manyaksın işte! Dengesiz! Şirret!"
"Uğursuz herif! Düz taban! Mısır firavunu kılıklı, kumkat suratlı!"
Etraflarında toplananlar şaşkınlıkla ikiliyi izlerken Soner kendini tutan adamı bir kez daha silkeleyerek bağırdı.
"Lan senin dilini koparırım dilini! Mendebur! Tımarhane kaçkını!"
"Mahruuuu!"
"Sonerrr!"
"Gız gendine gel vallahi akıtı virim o deli kanını şuruya! Ne dimiye oğlanın parmağını ısırdın,azgın garılar gibi!? Mahru sen ne haltlar yiyon gızım!? Hani sen İstanbul' da çalışıyodun!?"
Mahru halasının sözleri ile nefes nefese kalmış bir şekilde bakışlarını ona çevirdi.
"Ulan hayvan! İt oğlu it! Bunları mı öğrenip geldin o ecnebi memleketlerde! Kadın lan karşındaki kadın! Kudurmuş köpek gibi ne demeye ısırıyorsun kızın kolunu!?"
Soner tam ağzını açıp kendisini fırçalayan babasına olayın iç yüzünü anlatacaktı ki Kenan amcasının öfkeli sesiyle yine kapamak zorunda kaldı.
"Bu ne biçim iş ahlakı!? Emriniz altın daki bir garson hem benim yiğenime saldırıp darp ediyor,hem de oğlumun düğününü mahfediyor! Derhal gereğini yapın lütfen!"
Bakışlar Kenan'a ve tartıştığı kadına dönerken kadın sıkıntıyla konuştu.
"Özür dileriz efendim. Litfen siz sakin olun biz gereğini yapacağız. Siz şimdi bana o garsonun bilgilerini verin ben halledeceğim."
Kenan daha fazla rezillik çıkmasını istemediği için eliyle kavganın olduğu noktayı işaret ederek sertçe konuştu.
"İşte orada! İş ahlakını iş kurallarını bil..." İşaret ettiği yöne bakışlarını çevirmesi ike birlikte kızın yüzünü görünce şaşkınlıkla bağırdı. " Mahruu!"
İsminin seslenmesi ike Mahru da bakışlarını ona çevirmiş ve mahcupça bakarak fısıldamıştı.
"Kenan amca!"
Kenan üzerindeki şaşkınlıpı atarak bakışlarını yanındaki kadına çevirip tekrar konuştu.
"Kusura bakmayın bir yanlışlık oldu. Mahru bizden."
Kadın kıstığı bakışları ile bir Kenan'a bir Mahru'ya bakarak başını olumlu anlamda sallayıp ayrıldı yanlarından.
Oturdukları masada bir birlerine öldürücü bakışlar atarken Yasemin yiğeninin kolundaki diş izlerine bakarak kıkırdadı.
"Gız Mahru bu oğlan namının hakkını virmiş ya. Kurt gibi parçalayı virecedi seni az daha. Şu diş izlerine bak hele."
"Halaaa!"
Bakışları tekrar Soner'i bulurken onun kıkırdaması ile sıktığı dişlerinin arasından tısladı.
"Kurtmuş! Bun dan olsa olsa çoban iti olur!"
İşittiği sözlerle başını öfkeyle sağa sola sallayarak homurdandı Soner.
"Haspin Allah!"
Esha oğlunun parmağına uzanıp incelerken bakışlarını Yasemin'e çevirip kıkırdadı.
"Sen bide şu parmağa bak. Pirana misali etini kopartmış Mahru." Oğlunun parmağını geri bırakarak kıkırdarken Soner bakışlarını annesine dikerek uyarırcasına homurdandı.
"Anneee!"
Bakışları tekrar Mahru'yu bulunca onun sırıtarak dişlerini bir birine sürtmesi ile hırsla söylendi.
"Onun o dişlerini tek tek söküp eline verirdim de size dua etsin!"
Mahru işittiği sözlerle ellerini sertçe masaya vurarak çemkirdi.
"Dene istersen! Dene de bu defa koparayım o parmağını!"
"Bak iki de bir atarlanıp,laf sokup durma! Adabınla konuş! Ne biçim kızsın sen be!?"
"Yeter! Köpek gibi hırlaşmayı kesin ve bana bu hale nasıl geldiğinizi anlatın çabuk!"
Ömer'in çıkışı ile ikilinin bakışları ona dönerken aynı anda konuştular.
"Bu kız benim gözüme biber gazı sıktı!"
"Oğlun beni sapık gibi gelin odasında sıkıştırdı!"
Herkes şaşkınca ikiliye bakarken onların bakışları hızla bir birini bulmuş ve yine aynı anda çıkışmışlardı bir birlerine.
"Yanlışlıkla sıktım! Kendimi korumak için!"
"Sapık deyip durma Kaan zannettim diyorum sana!"
"Ulan ya adam gibi anlatın şu işin aslını yada ebediyen susun! Bu ne be! Beynim allak bullak oldu!"
Yasemin'in eşi Harun'un kükremesi ile ikisi de susmuş Soner bakışları ile sen anlat dercesine işaret vermişti.
Mahru umursamazca omuzlarını silkerek aynı şekilde karşılık verince Soner başını öfkeyle sağa sola sallayıp olayın aslını anlattı.
Zeynep bakışlarını şaşkınca ikilinin üzerinde gezdirerek söylendi.
"Bir yanlış anlaşılma yüzünden mi kediyle köpek gibi didişiyorsunuz!?"
Soner bir birlerine saydırdıkları onca lafı hakareti elbetteki anlatmamıştı. Eğer anlatırsa babası buradan Hindistan'a kadar kovalardı.
Mahru ise kendisine şüpheyle bakan halasından bakışlarını kaçırmaya çalışsa da başarılı olamamıştı.
"Hani sen İstanbul'daydın Mahru? Ne ara geldin? Niye haber vermiyon gızım sen?"
Mahru mahcup bakışlarını halasına çevirerek cevap verdi.
"İş yerim kapatıldı hala. Yurtdışından gelen zengin züppenin biri, babasının işlerini devralmış ve bizim şirketide tekstil firmasına dahil etti. İşten çıkarıldık.Sebebi ise biz yetersizmişiz. Daha donanımlı elamanlarla çalışmak istiyorlarmış."
Yasemin'in kaşları işittikleri ile çatılırken Ömer'in de içine bir kurt düşmüştü. Soner İstanbul'da bir şirketle anlaşma aşamasındaydı böyle bir tesadüf olabilir miydi?
"Nişanlın olacak şam maymunu nerede? Senin şirketle anlaşmayı sağlayana gadar ağzından girip burnundan çıktıydı ya domuz!"
Nişanlısının lafı geçince Mahru'nun gözlerinden ateşler fışkırmaya başlamıştı adeta.
"Her şey o dibek tokmağının yüzünden oldu zaten! Kandırdı beni şerefsiz! Anlaşmayı yapınca büyük patron,yani babası yurtdışına yollamış! Adım çıktı o at sineği, gergedan kırması,yengeç bacaklı yüzünden! Babam namusunu temizlemeden gelirsen yüzüne bakmam dedi! Ama bulacağım o soysuzu! Bulup bir damla da olsa kanını akıtmazsam bana da Mahru demesinler!"
Soner kızın yine nefes almadan konulması ve nişanlısına taktığı lakaplar yüzünden dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamazken Ömer oğluna ters bir bakış atarak susturdu.
"Vay başıma gelen! Gız ne halt yidin sen o garga beyinli,gığış herifinen!"
Soner yine dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamazken bu defa annesinin uyarısı ile susmak zorunda kalmıştı.
"Ya hala ne haltı yiyeceğim Allah aşkına!? Köylük yer nişan attı diye lafımı çıkartmışlar! Koskoca Soner Ataman delilerin Mahru'yu karı diye alacak değildi ya oynadı güldü geçti gitti diyorlarmış!"
Mahru'nun sözleri ile herkes şok olmuş bir şekilde Soner'e bakarken o kızın sözleri ile kıkırdayarak konuştu.
"Doğru söylüyorlarmış! Ne yapsın adam sen gibi deliyi!? Kaçmış canını kurtarmış!"
Ömer,Mahru'nun sözleri ile şok olurken oğlunun sözleri ile öfkeden deliye dönmüştü.
Soner'in ensesine sertçe patlatarak kükredi.
"Ulan hayvan! Ulan it oğlu it! Mahru'dan kaçtın canını kurtardın da seni benim elimden kim kurtaracak puşt!"
Mahru şaşkınca karşısındaki adama bakarken Soner elini ensesine götürüp anlam veremediği bakışlarını babasına çevirerek İsyan edercesine konuştu.
"Ama yeter babaya! Ne bu iki de bir azar,iki de bir hakaret!? Çocuk muyum ben!? Ayrıca ben bu deli den neden kaçayım!? Kaçacağıma karşısına dikilir o iğne fırlatan kirpi dilini keserim!"
Soner'in sözleri ile Mahru oturduğu yerden öfkeyle fırlayarak çemkirdi.
"Sen kendi diline bak! Çöl engereği gibi zehir saçmaktan başka yaptığı bir şey yok!"
Onun sözlerinden sonra Soner'de aynı şekilde öfkeyle fırlamıştıki babası omzunu sertçe sıkarak kalktığı sandalyeye tekrar oturtup hesap sorarcasına konuştu.
"Ulan yemin ediyorum seni şimdi bir döveeim kimse elimden alamaz! Lan ne haltlar yiyorsun sen!?" Eliyle Mahru'yu işaret ederek sözlerine devam etti " Bu kız kendisini terk eden no şerefsiz nişanlısının Soner Ataman olduğunu söylüyor hayvan!"
Babasının sözleri ile Soner'in ağzı bir karış açık kalırken şaşkınca babasının gözlerine bakatak telaşla konuştu.
"Yo...Yok baba öyle bir şey! Yalan söylüyor bu manyak!" Babasındaki bakışlarını Mahru'ya çevirerek öldürücü bakışlar atıp sıktığı dişlerinin arasından tısladı. "İftira atıyor! Ben bunu en son gördüğümde köy de Yasem'in ablanın keçilerine kıyafet giydirip defile yapıyordu manyak! Çocukluğumuzdan beri ilk defa bu gün gördüm! Mantıklı ol lütfen! Söylediği şeyin aslı olabilir mi!? Hem ben bu deliyi kandırıp nişan takıp ne yapacağım Allah aşkına! Aklımı o kadar kaçırmadım henüz!"
"Ulan esas ben seni ne yapayım be! Hayatı yamalıklı bedevi bohçası! Seni kandili sönmüş minare kılıklı mezarcı kazması! Ulan sen kimsin d ben seni nişanlım diye koluma takacağım be!? Usulsüz gusül alan,çakala caka satan kurt bozması!" Elini sertçe Soner'e doğru sallayarak sözlerine devam etti. "Ulan benim ağzımdan nişanlım bu, artist kartpostalı gibi fiyakalı ama içi kayıntı artığı,46 doktor raporlusu adam dedim mi!? Ben en azından keçilere kıyafet giydirmişim ulan sen en son ineklerin göğsüne sütyen takmaya uğraşıyordun be!"
Kadınlar Mahru'nun sözleri ile kıkırdarken o bakışlarını Ömer'e çevirerek sözlerine devam etti.
"Senin bu Zıratapoz oğlun değildi benim nişanlım Ömer amca. Belliki isim karışıklığı var. Elini sertçe kaldırıp Soner'i işaret ederek sözlerine devam etti. "Dünya'da bir Soner ATAMAN senin bu kerkenez beyinli oğlun değil ya!"
"Ya sabır! "
Soner'in çektiği sabırla Ömer ona ters bir bakış atarken Yasemin girdi araya.
"Mahru doğru söylüyo Ömer abi. Bunun nişanlısı olacak tüysüz horoz, böle gara guru, uzun zayıf geçi sakallı bişiydi. Soner oğlum nerede o nerede?"
"Halaaa!"
Mahru halasının son sözleri ile dişlerini sıkıp onu uyarırcasına homurdanırken Soner,Yasemin'in üstü kapalı da olsa kendisini övmesi ile omuzlarını dikleştirmiştiki tarif ettiği kişi gözlerinin önünde canlanınca bakışlarını şüpheyle kıstı.
Olabilir miydi? O gerizekalı böyle bir oyun çevirecek zekaya sahip miydi? Ama kızın baştan beri anlattığı şeyleri birleştirince sanki bir yapbozu tamamlamış gibi hissediyordu kendisini. Yapbozun tam ortasında da kendisine göz kırpan bir adet Arşad vardı. Böyle bir şeyin düşüncesini bile aklına getirmek istemeyerek başını hızla iki yana sallarken babasının sözleri ile o yöne döndü.
"Mahru. Kızım bak şu resme bakayım. Seni kandıran it bumu!?"
Ömer olayı oğlundan daha önce çözmüştü. Eğer düşündüğü gibiyse işler fena halde karışacaktı.
Ekranda gördüğü sırıtan fotoğrafla gözleri öfkeyle parlarken öfkeyle bağırdı.
"Irz düşmanı şavşak!"
Herkes Mahru'nun bağırması ile yerinde sıçrarken Soner babasından gelecek tufanın kokusu ile oturduğu yere sinmişti. Mahru cebinden çıkarttığı kuçük çakının üzerindeki düğmeye basarak telefona doğru bir hamle yapınca Ömer son anda geri çekilerek ürkekçe kıza baktı.
"Ne yapıyorsun sen be!? Yürüyen cephanelik! Babamı mı öldüreceksin!?"
Soner'in telaşla yerinden fırlaması ile Mahru elindeki bıcağı ona doğru tehtit edercesine salladı.
"Sen suss! Kenafir gözlerini akıtırım senin şimdi! Nasıl bir oyun oynadınız o kalleş herifle bir olupta bana!? Neredeyse çabuk söyle yoksa senin de kanını içerim cenabet herif!"
"Lan vampir misin!? Satanist misin!? Ne demeye ayin yapar gibi kan içiyorsun sen iki de bir kızım!?"
Yasemin ve Harun, Mahru'yu tutmaya çalışırken Soner elindeki bıçağı alarak homurdandı.
"Allahın cezası! Lan namus diye diye milleti doğrayacak seri katil kılıklı!"
"Sonerr!"
Babasının kükremesi ile elindeki bıcağı kapatıp cebine koyan Soner bakışlarını babasına çevirmiştiki o tekrar konuştu.
"Ne haltlar dönüyor anlat çabuk!"
Mahru öfkeden kesik kesik aldığı nefeslerle bir Soner'e bir babasına bakarken konuşmaya başlayan adamla bakışlarını ona odakladı.
"Arşad Hindistan'daki şirketi yönetmeyi çok istiyordu. Ben de bir türlü anlaşma sağlayamadığımız şirketle anlaşmayı sağlarsa onu şirketin başına geçirebileceğimizi söyledim. Anladığım kadarı ile o şirket bu kızın çalıştığı şirketmiş ki o gerizekalı benim adımı kullanarak önce bu kızı kullanmış ve güvenini kazanınca da şirketle temasa geçmiş."
Oğlunun anlattıkları ile Esha bakışlarını kısarak öfkeyle tısladı.
"Ahh! Arşad Ahh! Ben bunu sana ödetmez miyim! Seni kuş beyinli babası kılıklı ahmak!"
Herkes Esha'nın sinirle söylediği sözlerle bakışlarını ona çevirirken Soner bir an önce bu tuhaf olayın açıklığa kavuşup,kendinin aklanması için anlatmaya devam etti.
"Bana anlaşmanın sağlandığını bir an önce imzaların atılması gerektiğini söyledi. İstanbul'a gittiğim de isimlerden dolayı bir karışıklık oldu ama şirketin sahibinin oğlu,kendilerinin yanlış bir anlaşılmaya mahal verdiğini söyleyince imzaları atıp anlaşmayı yaptık. Ertesi günde Arşad Hindistan daki şirketin başına geçmek için gitti zaten. Yani benim,Arşad'ın bu kızla nasıl bir ilişki içerisinde olduğundan haberim yok baba."
"Ben o şirkette sadece çalışan değildim aptal herif! Babam ve eniştemin ortak olduğu küçük bir aile şirketiydi! O düzenbaz şirket sahibinin oğlu da şirketi satıp paraları gece klüplerinde çatır çatır yiyen,onca insanın işsiz kalmasına sebep olan bir embesil!"
"Amaaan! Boyun devrilsin emi Şevket! Gız o akılsız babanı o lamba cini gılıklı Şevket mi dolandırdıydı!?"
Mahru halasının sözlerini onaylarcasına başını sallayıp, bakışlarını tekrar hırsla Soner'e çevirdi.
"Soner'mi,Arşad mı her ne karın ağrısıysa o soysuzun adresini vereceksin bana! Namusumu temizlemeden bana rahat yüzü yok!"
Soner başını sağa sola çevirerek homurdandı.
"Kızım deli misin sen? Ruh hastası mısın? Ne namusu be!? Hangi devirde yaşıyoruz? Kıytırktan bir nişan atıldı diye adam mı öldürülür!?"
"Gız Mahru eğer o şekilsizi iki seksen imamın gayına uzatmazsan halam var dime!"
Mahru halasının sözlerini onaylarcasına başını sallarken Soner şaşkınca ona bakmış arkasından annesinin sesini duyunca hızla bakışlarını ona çevirmişti.
"Halan haklı kızım! Bir genç kızın hayalleri ile oynamak neymiş anlasın o Arşad! Namusunu temizle! Elimden gelen yardımı yaparım! Gerekirse bir kürek toprakta ben atarım o cibiliyetsizin üstüne!"
Soner annesinin sözleri ile şok olmuşcasına fısıldadı.
"Anneee!"
"Biz namusumuz için yaşarız kızım. Git ve o şerefsizi bul! Benim kayınçomu dolandırmak,kızımızla gönül eğlendirip adını çıkartmak neymiş bedelini ödesin!" Mahru'nun omuzlarından tutarak alnına bir öpücük bırakıp babacan bir tavurla omzuna vurdu. "Gazan mübarek olsun Mahru! Temizle namusunu!"
Mahru eniştesinin sözlerinden sonra kendisine uzattığı elini öpüp alnına koyarken Soner yüzünü buruşturarak izledi karşısındaki manzarayı.
"Seni ben kendi ellerimle yollayacağım Mahru! Gidip o iti elinle koymuş gibi bulacaksın ve namusunu temizleyeceksin kızım!"
"Babaaa! Siz aklınızı mı kaçırdınız ya!? Töre hikayesi yazdınız iki dakika da! Kızın aklına sokmayın şöyle şeyler! Zaten yarım akıllı gidip yapar mazallah hayatı mahfolur!"
"Kesss!" Babasının sert çıkışı ile gözleri şaşkınlıkla irileşirken Ömer sözlerine devam etti. " Ecnebi memleketlerinde kala kala adetimizi töremizi unutmuşsun belliki! Bizlet namusumuz için yaşarız hayvan herif! O yüzden Mahru namusunu temizleyecek! Ama önce sen ona yardım edeceksin!"
Ömer'in son sözleri ile Mahru ve Soner'in şaşkın bakışları aynı anda bir birini bulurken adam sözlerine devam etti.
"Mahru'yu,Arşad'ın yönettiği bizim şirkete yollayacağım! Bunun için sen bu kıza hintçe öğretecek,orada işler nasıl işliyor en ince ayrıntısına kadar göstereceksin! Oraya gidipte o Arşad denen puştun karşısına öylece dikilirse hayatı biter kızın! Ama bizim şirkete yönetime atanırsa kimse ondan şüphelenmez! Böyle olunca Mahru namusunu temizleyip tekrar ülkesine dönünce hayatına devam edebilir. O yüzden yardın edeceksin Mahru'ya!"
"Olmaz!"
Mahru'nun çıkışından sonra Soner'de aynı sert dille red etti babasının isteğini.
"Olmaz! Ben suça ortaklık edemem!"
Ömer elini sertçe kaldırarak kükredi.
"Ulan konuşturma beni! O Arşad iti kızo katakulleye getirirken,sen ona o zemini hazırlarken ortaklık yaptığın şey neydi!? Benim canımı sıkma hepinizi dolandırıcılıktan içeri tıktırırım Soner! Bu kıza yardım edeceksin diyorsam edeceksin! İşte o kadar!"
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~'''~~~~~~~~~~
Şimdi ki Zaman
Soner kolundaki saate bakarak bıkkınca befesini verdi. Babası başına öyle bir bela sarmıştı ki nefes alacak hali kalmamıştı. Bir kaç aydır o Mahru'denilen kapan dilli kıza hintçe ders veriyordu ama ne yazık ki bir adım yol katedememişlerdi.
Kapısının tıklatılması ile koltuğunda dikleşerek elindeki kalemi masasının üzerine bıraktı ve tok bir sesle seslendi.
"Gel!"
Açılan kapıyla babasının emektar sekreteri bir adım içeriye girerek yüüzndeki gülümseme ile konuştu.
"Soner bey. Seçtiğiniz asistan geldi efendim."
Soner,sekretere eliyle içeri al işareti yapınca, orta yaşlı kadın başını kapıya doğru çevirdi ve gülümseyerek seslendi.
"Gele bilirsin." Kızın içeriye adım atması ile orta yaşlı kadın bakışlarını önündeki dosyaya gömülen adama çevirip kısa bir an kontrol ettikten sonra tekrar karşısındaki kıza çevirerek gülümsedi.
"Hayırlı olsun tatlım."
Karşısındaki kız otuz iki diş sırıtmayla cevap verdi orta yaşlı kadına.
"Sağol tatlım!"
İşittiği sesle Soner'in bakışları hızla karşısında dikilen kızı bulunca şaşkın bir şekilde sandalyesinden fırladı.
Yitenumutlar...
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum...
|
0% |