Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı : Onur Gügercinoğlu - Sen bir Aysın

 

Mahru önünde duran defterdeki yazıya bakıp anlam veremeyince yüzünü buruşturdu. Kaçamak bir bakışla Soner'i kontrol ettiğinde onun kendisinden bir cevap beklediğini bildiği için sıkıntıyla yerinde kıpırdanmaya başladı.

 

Yanında oturan kızın sıkıntısından hiç bir şey anlamadığını,anlamıştı Soner. Nefesini sesli bir şekilde bırakarak homurdandı.

 

"Mahru sen benim başıma bela mısn!? Lan madem Hindistana gidip intikam alacaksın ne demeye çalışmıyorsun verdiğim derslere!" Soner'in öfkelenmesi ile günlük fırça saatinin başladığını da anlamış oldu. Tamam başka türlü tartışırken karşılığını veriyor altta kalmıyordu bu zırtapoza karşı lakin ders başkaydı. Adam haklıydı sonuçta. Sıkıntıyla dudağının sağ alt köşesini ısırarak başını daha çok eğmiştiki Soner'in kükremesi ile yerinden zıpladı.

 

"Isırma şu dudağını!" Bakışlarını Soner'e çevirerek şaşkınca bir kaç kez kırpıştırdı. Tamam bir şey anlamıyordu ama bu kadar bağırmasına da gerek yoktu değil mi!? Soner de Mahru'yu korkuttuğunu anlamış,onun kendisine şaşkınca bakan kırpıştırdığı gözleri ile ne yapacağını şaşırmıştı. Ellerini kaldırarak yüzünü sertçe sıvazlayarak sesinin tonunu ayarlayıp tekrar konuştu.

 

"Senin iyliğin için söylüyorum Mahru."

 

Mahru iri gözlerini mümkünmüş gibi daha da büyüterek şaşkınca fısıldadı.

 

"Dudaklarımı dişlemememi mi?"

 

Soner gelen soruyla yüzünü buruşturarak oturduğu yerden hızla kalktı.

 

"Banane kızım senin dudaklarından! İster ısır ister kopart!" Elini kaldırarak işaret parmağı ile masanın üzerindeki defteri işaret ederek sözlerine devam etti. " Eğer Arşad'ın karşısına donanımlı ve güçlü bir kadın olarak çıkmak istiyorsan derslerine çalışacaksın! Ondan bahsediyorum. Tutmuş bana dudaklarım mı diyor!" Kendisi bile o sözü ne için dediğinden emin değilken Mahru'unun masumca sorduğu soru Soner'in öfkeyle dolmasına neden olmuştu.Karşıkaştıkları ilk günden beri bütün dengesini bozmuş,onun yüzünden kendini tanıyamaz hale gelmişti. Düşünceleride öfkesini katmerlerken hırsla elini kaldırıp işaret parmağı ile Mahru'nun alnına bir kaç kez hafifçe vurarak sert bir dille konuşmasına devam etti.

 

"Dudakların işime yaramayacak Mahru! Aklın yarayacak aklın! Aklını çalıştır ve şu derslerine odaklan ki, ikimiz de bu zorunlu süreçten bir an önce kurtulalım!"

 

Soner'in sözlerini ne kadar alttan almaya çalışsada ne yapıp edip şirazesini kaydırıyordu karşısındaki adam. Alnına değen parmağı sertçe kavrayarak çattığı kaşlarının altından öfkeyle parlayan gözlerini dikti Soner'in gözlerine.

 

"Çek şu ön patilerini be! Alttan alayım dedikçe kapana kısılmış fare gibi yaygara koparmasana! Bana laf edeceğine sen kendine bak! Sen porno yönetmeni gibi aklını, benim kalçamla,dudağımla,bacağımla yoracağına öğretmeye odaklansan, bende öğrenirim heralde! Ama cenabetten keramet umulmaz ben de hata!" Sözleri ile Soner'in öfkeden kararan yüzünü umursamadan onu göğsünden ittirerek çemkirdi. " Uzaklaş beee azıcık taş arabası!"

 

Soner,Mahru'nun sözleri ile öfkeden deliye dönmüştü. Ne demişti o porno yönetmeni mi!? Yanlış duyduğunu düşünmeye çalıştıkça beyninde aynı sözler dönüyor doğru duyduğunu kanıtlıyordu. Ulan bu kız neler izliyordu da o tarz filmlerin iğnelemesini yapıyordu ona!? Tamam geçen gün o biçimli kalçalarına bakmıştı ama eteği sıyrıldığı için uyarmak amaçlıydı o! Ne yani o şekilde milletin önünde mi salınsaydı!? Evet o uzun ve seksi bacaklarını da görmüştü ama o da o kalçalarına kadar toplanan lanet eteğin yüzündendi! Hatta bugün dudaklarına da bakmıştı da,o da kendisine eziyet edip dudaklarına zarar verdiği için dikkatini çekmişti! Yoksa ne işi olurdu onun kalçasıyla,bacağıyla,dudağıyla! Bu kızın kesinlikle aklından zoru vardı! Ders çalışmak yerine kendisini nasıl çıldırtacağını çalışmıyorsa adam değildi! Düşüncelerinin kaydığı noktanın Mahru'nun ima ettiği noktalar olunca sinirle derin bir nefes aldı ve dişlerini sıkarak kendisini itmeye çalışan kızın üzerine doğru eğildi.Mahru'nun farkında olmadan hala tuttuğu parmağını sertçe onun tutuşundan kurtararak uyarırcasına salladı.

 

"Bir daha bana o tarz yakıştırmalar yaparsan fena olur! O ayarsız ağzına öyle bir ayar çekerim ki,emin ol bahsettiğin o yönetmenler bile öyle bir ayarın filmini daha önce çekmemişlerdir!"

 

Soner'in sözleri ve üzerine doğru eğilen bedeninden yayılan sıcaklıkla, Mahru sertçe yutkunurken aklı durmuş gibi boş boş baktı adamın yüzüne. Bir şeyler söylemek için ağzını bir kaç kez açsada birden boşalan aklı ve bedenini saran sıcaklıkla diyecek bir şey bulamayınca geri kapadı. Bir an önce içine düştüğü durumdan kurtulmazsa bu adamın diline düşmesi an meselesiydi.

 

Soner ise Mahru'nun hızlanan nefeslerinde ve sürekli açılıp kapanan dudaklarında takılı kalmıştı. Mahru'nun üzerine doğru biraz daha eğilirken karnında hissettiği acıyla anın etkisinden çıkması uzun sürmedi çünkü karşısındaki kızın bozuk ağzı yine iş başındaydı.

 

"Sen kime diskur çekiyorsun be asıntı! Geri bas, çekil üzerimden ertekeye yatmış frigo! Sen beni zamazingolarınla karıştırdın heralde! Açtırma benim kantarı bozuk ağzımı sana öyle bir diskur çekerim ki yanımdan geçerken sağına soluna üç defa okur üflersin zırtapoz!"

 

İşittikleri ile sabrının sonuna gelen Soner,Mahru'nun kolundan sertçe tutarak kendiyle birlikte onuda kaldırdı ve işaret parmağı ile kapıyı göstererek dişlerinin aradından tısladı.

 

"Çık dışarı!! Gitt! Bir daha sa sakın gelme! Yettin be! Ulan canımdan bezdirdin canımdan! Sana iylik yaramıyor belliki! Senin yapacağın işide,alacağın ntikamı da si..." Ağzından çıkacak olan küfre son anda engel olurken Mahrunun kolunu bırakarak ellerini yüzüne kapayarak sertçe sıvazladı. Mahru dan bir iki adım uzaklaşarak ortadaki sehpaya öfkeyle bir tekme atarken bu defa ağzından fısıltıyla dökülen küfre engel olamadı.

 

"Sikerim böyle işi!"

 

Kendisinden uzaklaşan adamın öfkeden deliye dönmesi ile Mahru yaptığı hatanın farkına varmış üzerine fazla gittiğini anlamıştı. Ulan adamın ne pornoculuğunu bırakmış,ne sapıklığından dem vurmaktan geri kalmıştı. Bazen gerçekten kantarın topuzunu kaçırıyordu. İçini bir pişmanlık sararken,dudaklarını dişleyerek küçük adımlarla sırtı kendisine dönük olan adama doğru yaklaştı ve elleri ile elbisesinin eteğini güç almak istercesine sıkarak fısıldadı.

 

"Özür dilerim!" Soner sakinleşmek için derin nefesler alırken Mahru tekrar konuştu. " Ama sende damarıma damarıma badıyorsun be! Ne olmuş yani porno yönetmeni dediysem oda bi meziyet! Hemde büyük bir me..."

 

"Lan hala porno diyor!" Mahrunun inadına yaparmış gibi iki de bir o kelimeyi kullanması Soner'in sakin kalma çabalarını engelleyince odayı inletircesine bağırdı. " Siktirtme pornonu da yönetmenini de filmini de bana! Çık lan dışarı! Çık yoksa kalbini fena kıracağım!"

 

Soner'in ağzından çıkan küfürle Mahru yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

" Aklın fikrin o tarz şeylerde zaten sapık herif! Sen özürden ne anlarsın be zirzop! "

 

Soner'in öfkeyle parlayan gözleri alaylı bir gülüşe yerini bırakırken inanmaz gibi fısıldadı.

 

"Sapık! Sapık ha!" Mahru bıkkınca nefesini bırakırken Soner ağır ağır başını sallayarak fısıldadı. "Ben sana sapık nasıl olurmuş göstermezmiyim lan!?"

 

Mahru kendi kendine homurdanan adama kaşlarını çatarak temkinle izlerken Soner boğazını temizleyerek konuştu.

 

"Özrünü bir şartla kabul ederim." Mahru ne kadar öfkeli olsada onu kırdığının bilinciyle sordu.

 

"Şartın ne?"

 

Soner'in tek kaşı alayla havalanırken Mahru'yu baştan aşağı süzerek konuştu.

 

" Yarın bir iş toplantısına katılmam lazım ama asistanım hasta olduğu için gelemeyecek."

 

Mahru onunla bu toplantının ne alakası olduğunu anlamayarak başını iki yana anlamazca sallayarak konuştu.

 

"Eee bunun şartınla ve benimle ne alakası var ki?"

 

Soner gözlerini kısarak karşısındaki kızın yüzünü inceledi bir süre. Deli,cadı hatta psikopatın bile önde gideni olabilirdi ama saf bir kalbi olduğu yüzünün masumluğundan bile anlaşılıyordu. Ama tüm bunlar kendine yakıştırdığı onca şeyin cezasını kesmeyeceği anlamına gelmiyordu.

 

"Asistanım olmayı istemiyor muydun?"

 

Mahru gelen soruyla başını olumlu anlamda salladı. Evet intikamı için Ömer ve Esha'yı dinleyerek Soner'in gönülsüz yardımını kabul etmişti ama nihayetinde bir de geleceği vardı. Bu işin okulunu okumuştu ve mesleğini icra etmek istiyordu. Kendi küçük şirketleri artık olmadığına göre mesleğinde kendi geliştireceği bir işe ihtiyacı vardı. Gerçi bu iş asistanlık değildi tabiki ama elbet gün gelir bu hanım evladının gözüne girip hak ettiği mertebeye ulaşabilirdi. Ayağına gelen fırsatı geri çevirmek aptallık olurdu onun için çünkü bu işe ihtiyacı vardı. Başıyla onayladığı soruyu kendinden emin bir şekilde sözleriyle de onayladı.

 

"Evet istiyorum."

 

Mahru'nun onayıyla Soner'de başını olumlu anlamda salladı ve ciddi olmaya çalışarak tekrar konuştu.

 

"O hal de yarın o toplantı da bana sen eşlik edeceksin! Görelim bakalım maharetlerini. Ama baştan söyleyim asistanlıkta da dersletde olduğu gibi çuvallarsan bu defa değil babam mezardan rahmetli dedem çıksa seni bu şirkete hiç bir amaçla sokmam!"

 

Soner'in sözleri ile Mahru'nun gözleri parlarken başını hevesle olumlu anlamda salladı.

 

"Söz be! Vallahi söz! Seni mahçup edecek hiç bir şey yapmayacağım. Hatta öyle bir asistan olacağım ki sen bile şaşıracaksın!" Soner kızın bu kadar hevesli olmasına anlam veremezken onun sırıtarak göğsünü dürtmesi ile bakışları bedenine değen ele kayınca Mahru'nun şen şakrak sesiyle tekrar ona odaklandı. " Senin o dışı ilik gibi,içi pırpırı asistanlarına nal toplatmazsam ben kendim voltamı alırım!"

 

Mahru'nun dilinin yine argoya kayması ile Soner kaşlarını çatararak uyarırcasına homurdandı.

 

"Kaydı yine dilinin ayarı!" Soner'in uyarısı ile Mahru mahçupça dudaklarını dişlerken bu manzara karşısında, Soner sertçe nefesini bırakarak tekrar homurdandı. "Allah aşkına çık şu odadan Mahru! " Onu daha fazls kızdırmak istemeyen kız başıyla sözlerini onaylayıp kapıya doğru ilerlerken Soner tekrar konuştu. " Yarın akşama kadar gelme,benim de sabrımı zorlama lütfen Mahru! Yarın derste yok izinlisin! Gerçi çalıştığın tek ders beni nasıl çıldırtacağın ya neyse." Soner'in son sözleri ile Mahru gülmemek için kendi ile cebelleşirken Soner sözlerine devam etti. "Toplantıya uygun şekilde giyin. Abuk subuk şeyler giyip gelme!" Mahru'nun kendisini başıyla onaylaması ile kolunu kaldırarak saatini işaret etti. " Yarın akşam sekize hem yemek,hem iş görüşmesi yapabileceğimiz bir yer ayarla ve bana mekanı bildir.Mümkünse kendin sekizden önce ayarladığın yerde ol." Mahru'nun işi kapmanın heyecanı ile dudaklarından sadece "tamam" onayı dökülmüş ve tekrar kapıya doğru yönelmiştiki Soner'in sert ve uyaran sesi ile yönünü yine ona çevirdi.

 

"Kesinlikle ağzından argo ve küfür duymayacağım! Ne olursa olsun,ben senden ne istersem isteyim ağzından bir tane argo kelime ve küfür çıkarsa değil bu şirkette başka hiç bir şirkette iş bulamazsın! Görüşme tapacağımız şirket bizim için son derece önemli! O yüzden üslubuna dikkat et!"

 

Mahru elini kaldırarak ağzına hayali bir fermuar çekerek Soner'i başıyla onaylayarak açtığı kapıdan çıktı ve gayet kibar bir gülümseme ile Soner'e baş selamı vererek kapıyı yavaşça kapadı.

 

Soner giden kızın arkasından şaşkınca bakakalmıştı.Masasına doğru ilerlerken kendi kendine homurdandı.

 

"İsteyince gayet kibar ve edepli olabiliyorsun da bana ne demeye eziyet ediyorsun acaba!? Hayır beni neden çıldırtıyorsun zevk mi alıyorsun kadın!?" Zevk kelimesi dudaklarından dökülünce Mahru'nun kendine yaptığı yakıştırmalarda tekrar aklına üşüşmüştü. " Ben de Soner Ataman sam seni muma çevirmezsem adam değilim Mahru! Yarın karşımda nasıl dayanabileceksin görelim bakalım! Sapıkmış,porno yönetmeniymiş o sözleri nasıl yediriyorum ben sana!" O sözler aklına geldikçe kan beynine sıçrıyordu.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Islak kirpiklerin aradından kendisine sorarcasına bakan bir çift bal rengi gözle sertçe yutkundu Verda. Ağlamışmıydı bu adam? Kayra ile konuştukları aklına gelince üzülmeden edemedi. Asya'ya olan imkansız aşkımı onu bu hale getirmişti? Oysa o işlediği o kadar suçtan sonra onun bir kalbinin olduğundan bile şüphe etmişti.

 

"Artık çıkacak mısın oradan yoksa yerin rahat mı?"

 

Gelen soruyla ne yapacağını bilemezken bedenine yayılan korkuyla gözlerini sıkıca yumdu ve ağlayarak korkuyla konuştu.

 

"Vallahi ben bir şey duymadım! Ne öldürdüğün Uras denen adamı ,ne işlediğin diğer suçları hiç birisini duymadım!" Cenk kızın sıkıca yumduğu gözleri ve ağlayarak konuşmaya çalışması ile onu korkuttuğunu anlamıştı. Üstelik söylediklerine göre Kayra'ya anlattığı her şeyi de duymuştu. Gerçi kendisi inkar etmek için konuşsada yaşadığı korkudan dolayı farkında olmadan duyduğunu itiraf ediyordu. İyi de kimdi bu kız!? Aracında ne işi vardı!? Cenk kızın kim olduğu ve neden aracında olduğunu merak ederken Verda daha da şidsetlenen ağlaması ile sözlerine devam etti.

 

"Beni de öldürecek misin!? Gerçi öldürmelisin bence çünkü ben plsam yaşatmazdım. Beni öldürmezsen ben seni ve işlediğin suçları şikayet ederim ki, o yüzden beni öldürecksin tabi!" Kızın sözleri ve kendisinden korksa da şikayet edeceğine dair cesaret sergilemesi ile Cenk'in dudakları hafifçe kıvrılmıştı. "Bak öldüreceksen de acı çektirmeden yap! Bana o Uras denen adama yaptığın işkenceler gibi işkence yapma. Silahla öldürme silah sesinden çok korkarım. Ayağıma beton döküp denize de atma yüzme bilmiyorum."

 

Kızın son sözleri ile Cenk'in dudaklarından bir kıkırtı firar etti.

 

"Ankara da deniz var da ben mi bilmiyorum? Varsa bana da gösterde bundan sonra ceset gömmekle vakit harcamayım. Ayrıca ayağına beton döküp denize atsam zaten yüzmene gerek yok ki."

 

Verda adamın sözleri ile yüzünü buruşturarak kapalı gözlerini açmadan çemkirdi.

 

"Ben korkudan ne dediğimi biliyor muyum be! Bak ne olur beni bi eve kapatıp ateşe filan da verme küçükken yurtta çıkan yangın yüzünden korkudan üç ay konuşamadım travma oluştu. Tekrar bir travma oluşursa çığlık atıp yardım isteyemem ki! Bıçak ve kesici aletlerde kullanma kan tutar beni!"

 

Cenk kızın istekleri karşısında kendini daha fazla tutamayarak kahkasını serbest bıraktı. Aracın içinde yankılanan kahkaha sesi ile Verda tek gözünü açarak karşısındaki adama ürkekçe bakarken Cenk attığı kahkahanın arasında güçlükle konuştu.

 

"Bırak ölüm seçenekleri sıralamayı o iş bende. Sen şimdi söyle bakalım kimsin ve aracımda ne işin var."

 

Adamın soruları ile Verda aklına gelen şeyle gözlerini öfkeyle kapayarak homurdandı.

 

"Buradan bir kurtulayım seni kendi ellerimle öldüreceğim Tuğra! Allahın cezası beni seri katilin arabasından başka saklayacak araba bulamadın mı!"

 

Kızın dudaklarından Tuğra'nın siminin dökülmesi ile Cenk'in kaşları hızla çatılırken yüzüde sert bir ifadeye bürünmüştü. Bu kızın Tuğra ile ne gibi bir ilgisi olabilirdi. Acaba sevgilsi filan mıydı? Öyle olsa Asya'ya evlenme teklifi etmezdi. Tanıdığı kadarı ile öyle şerefsiz bir insan değildi Tuğra. Ya Asya'yı o an ki kararından vazgeçirmek için yapılmış bir tekliftise o. Öyleyse Asya ikinci kez yıkılmazmıydı. Asya'nın kendine yine zarar verme düşüncesi ile öfke bedenini ele geçirirken sıktığı dişlerinin arasından kükredi.

 

"Tuğra ile ne gibi bir ilgin var!?"

 

Adamın sert sesi ile olduğu yerde korkudan sıçrayan Verda, ürkek bakışlarını ona çevirerek konuştu.

 

"Ku...Ku.Kuzenim Tuğra benim! Ben...Benim nişanım vardı bu gün diğer abimle nişanlanmak zorunda kalmıştım ben istemeyince Tuğra beni kaçırdı nişandan."

 

Kızın sözleri ile Cenk yüzünü buruşturarak fısıkdadı.

 

"Sen abinle mi nişanlanacaktın!? Kızım siz nasıl bir kafa yaşıyorsunuz lan! İnsan abisi ile nişanlanır mı!? Nasıl bir ailen var senin!?" Sorduğu soruların kendini ilgilendirmediğinin bilincine varınca başını sağa sola sallayarak homurdandı. "Ya sabır! Anladım artık ki ben belayı çekmiyorum bela benim kucağıma düşüyor!" Bakışalarını tekrar kıza çevirerek tiksinircesine baktı ve sertçe sordu. "Bırak ensest aile ilişkilerinizi anlatmayı da,benim aracımda işin ne onu söyle!"

 

Verda,biraz önce kahkaha atan adamın bir den öfkeyle kükremesi ile korkudan ne yapacağını bilemezken,onun kendisine ve ailesine karşı yaptığı ithamla birden soğuk duş almışcasına irkilerek kendine gelmişti. Ne diyordu bu manyak!? Ne saçmalıyordu!? Korkunun yerini öfkeye bırakması ile saklandığı daracık yerde iki dizinin üzerinde dikilerek tiksinircesine adamın yüzüne bakıp bağırdı.

 

"Ne diyorsun sen be! Ne ensesti!? Katilsin,mafyasın onu anladıkta sapkın bir psikopata da eyvallah etmem haddini bil! Mehmet'le hiç bir kan bağım yok benim! Leyla annem ve Yusuf babam evlat edindi beni hayvan herif! Mehmet'le olan nişan mevzum senin çirkin ithamındaki gibi bir şeyden dolayı değil olamazda! O Mehmet denen ahmağın kronik bir rahatsızlığı var ve sevdiği kızın kendisine acıdığı için yanımda olduğunu düşünüp acı çekiyor! Ailemiz de evlenmesini isteyince benden kendisine yardım etmemi istedi! Ben önce kabul ettim ama sevdiği kızla kavuşmalarını istediğim içindi bu kabulleniş! Bu günde planımı devreye sokup ikisini kavuşturdum! Haliyle de Mehmet denen aptalın gazabından kurutlmak için nişandan kaçtım! Yani senin o çirkin ithamını gerektircek bir şey değil aramızdaki olay! Sözlerine dikkat et!"

 

Cenk kızın kendisine karşı diklenişi ve söylediği sözlerle ufak çaplı bir şaşkınlık yaşarken kızın hayat hikayesini iki dakika da özetlemesi ile homurdandı.

 

"Hayat hikayen beni ilgilendirmiyor küçük hanım! Yaptığın planın sonucu benim aracıma kadar nasıl gelebildi!? Tuğra neden sakladı seni benim aracıma! Onunla bir ilişkin varda seni o yüzden mi nişandannkaçırıp arabama sakladı onu söyle hemen!"

 

"Neee!" Verda karşısındaki adamın her sözünde daha ne kadar saçmalaya bileceğini düşünüyordu. İçine dolan gğlme isteğini bastırmaya çalıştı. Tuğra ve o! Yahu iki dünya bir araya gelse böyle bir şeyin ihtimali bile olamazdı. Adamın Tuğra ve kendisine takılı kaldığını anlayınca niyetinin de ne olduğunu anlaması uzun sürmemişti.

 

"Senin kafan mı güzel! Tuğra,Hayal ve Mehmet'in bir araya gelmesini istediği için beni o nişandan kaçırdı ve tesadüfen senin aracına binmemi sağladı o aptal!" Adamın bal rengi gözlerine gözlerini dikerek şüpheyle inceledi. " Asya'ya olan aşkından,Tuğra ve benim aramda bir şey var mı yok mu onu öğrenmek istiyorsun! Çünkü aramızda bir şey varsa sana bir fırsat doğacak!" Sözleri ile adamın yüzünün iyice gerilmesi ile devam etti. " Ama ne var biliyor musun!? Eğer Kayra'ya anlattığın Tuğra ve Asya nın başına gelenler gerçekse ve Asya gerçekten hamileyse Tuğra'yı kessen bırakmaz artık Asya'yı! Yani işin özeti Asya'dan ümidini kes bence!"

 

"Kes sesini!" Adamın aniden tekrar öfkelenmesi ile Verda aracın alka koltuğuna yavaşça oturarak korkuyla köşeye sinerken Cenk aynı öfkeyle sözlerine devam etti. " Saçmalamayı bırak! Asya ve Tuğra'ya oynanan o iğrenç oyundan,Asya'nın hamileliğinden birine bahsetmeyeceksin! Unutacaksın! Dillendirmeyeceksin bir daha! Asya'nın daha fazla üzülüp hırpalanmasını,utanmasını istemiyorum! Tuğra'nın daha fazla zor duruma düşmesini istemiyorum! Tuğra bir çözüm yolu buldu ve o yolda elimden geldiği kadar ikisine yardım edeceğim! O çeneni tutmazsan bu defa ölüm seçeneklerini ben liste halinde sana sunarım anladın mı beni!"

 

"Senin işlediğin suçları cinayetleri polise anlatacağımdan değil ama Asya ve Tuğra meselesini anlatacağımdan korkuyorsun öyle mi?"

 

Verda'nın gerçekten şaşırdığı büyüyen gözlerinden ve sürekli kırpıştırdığı gözlerinden belliyken Cenk olumlu anlamda başını sallayarak fısıldadı.

 

"Evet. Bak senin ve ailen hakkındaki düşüncelerimde ileri gittim farkındayım. Özür dilerim! Beni işlediğim cinayetten ve ya diğer suçlardan istediğin yere şikayet edebilirsin ama lütfen Asya ve Tuğra meselesini unut!" Kızın kendisinden korktuğunu fark edince fazla üzerine gittiğini anlayarak pişmanlıkla bakarak fısıldadı. " Özür dilerim! Amacım seni korkutmak değildi. Belliki Kayra'ya anlattığım her şeyi duymuşsun. Benim tek korkum var Asya'nın da kardeşim gibi canına kıyması! Ve ben az önce o lanet intihar senaryosunu ömrümde ikinci defa yaşadım! Asya canına kıymaya çalışırken kardeşimi ellerimle o ipten indirdiğim ana gittim! Bunun ne demek olduğunu bilemezsin! Yani zannettiğin gibi Asya ve Tuğra'yı ayırmak adına bir fırsat kollamıyorum! Aksine olabildikleri kadar mutlu olmalarını istiyorum! Bu yüzden de elimden geleni yapacağım! Yeterki Asya kardeşimin bana ve anneme yaşattığı sonu ailesine yaşatmasın!"

 

Cenk'in konuşmasının sonlarına doğru anlattığı ayrıntılarla Verda'nın içi acımıştı. Adamın çektiği acı gözlerinden okunuyordu. Ama bilmediği bir şey vardı ki o böyle pamuk ipliğine bağlı bir hikayeyle başlayan ilişkiyi ne dillendirir ne de bir Allah'ın kuluna anlata biliridi. Asya'ya ve Tuğra'ya zarar verebilecek hiç bir şeyin altına imzasını atmazdı. Kendisini kesseler anlatmazdı.

 

"Asya ve Tuğra'ya zarar verecek hiç bir şey yapmam! Ondan yana şüphen olmasın!" Adamın gözlerindeki acı yerini buruk bir sevince bırakırken Verda devam etti. "Ama seni şikayet etmeme mani olamazsın! Tabi beni öldürmediğin sürece!"

 

Cenk kızın kendinden hem deli gibi korkması hem de diklenmesi ile gülerek başını sağa sola salladı.

 

"Et be kızım! Bildiğin yere şikayet et!" Eliyle aracın kapısını işaret ederek sözlerine devam etti. " Gidebilirsin! Sana zarar vemek gibi bir niyetim yok." Adamın işaret ettiği kapıya kısa bir süre bakan Verda bakışlarını adama çevirerek kıstığı gözleri ile süzdü.

 

"Araçtan inince beni çiğneyip kaza süsü vermeyeceksin değil mi?"

 

Cenk kıkırdayarak başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

 

Verda şaşkınca adama bakarak bu defa da elini silah gibi yaparak tekrar sordu.

 

"O zaman vuracaksın! Ya da gözümü korkutmak için topuğuma filan sıkacaksın!"

 

Cenk'in yüzünde bir gülümseme peydah olurken Verda onun kısılan bal rengi gözlerine dikkatle baktı.

 

"Vurmayacağım! Topuğuna da sıkmayacağım! Hatta istersen ben götüreyim seni en yakın karakola."

 

Verda başını hızla salladı.

 

"Aman aman! Kalsın! Ben kendim giderim! Senşn sağın solun belli olmaz! Kararını filan değiştirirsin neme lazım!" Kapının koluna uzanarak şüpheyle tekrar döndü Cenk'e. "Bana zarar vermeyeceğine söz ver!"

 

Verda'nın kendini güvenceye almaya çabaları ile Cenk küçük bir kahkaha atarak konuştu.

 

"Söz! Cenk sözü! Anlaşmaya uyduğun sürece sana asla zarar vermeyeceğim!" Aldığı cevapla Verda'nın kaşları havalanırken Cenk tekrar kıkırdayarak konuştu. " Kızım sen nişanlından kaçarak adamı kendinden kurtarmışsın. Adamın verilmiş sadakası varmış çenenle bezdirirmişsin sen iki güne. Ne pazarlıkçı bir şey çıktın sen be!"

 

Adamın sözleri ile Verda gözlerini devirerek adamın hala elinde tuttuğu telfonunu bakışları ile işaret etti.

 

"Telefonumu verecek misin?" Kızın sorusu ile Cenk'in bakışları da telefona kayınca kaşlarını şaşkınca kaldırarak fısıldadı.

 

"Afedersin." Telefonu Verda'ya doğru uzatmıştı ki çalan telefonla bakışları ekrana kaydı. Verda bir adam ve bir kızın ortasında gülerek poz vermişti kameraya. Kızın çenesindeki gamze gözlerine takılırken ekrandaki Mehmet ismini fark etmesi ile telefonu hızla uzatarak konuştu.

 

"Al bakalım. Nişanlın kaçak gelinini arıyor. Hemde bilmem kaçıncı defa."

 

Verda adamın alaylı sözleri ile gözlerini devirerek telefona uzandı ve sertçe açarak cevapladı.

 

"Abiciğim!"

 

"Ulan başlatma abine! Ne boklar karıştırdın kızım sen!?"

 

Mehmet'in kükreyişi ile Verda telefonu kulağından uzaklaştırırken Cenk te telefondan gelen sese kulak kesilmişti istmesizce.

 

"Ne bağırıyorsun be! Sizin Hayal'le kavuşmanızı hızlandırdım sadece! Sana kalsa elinde baston,ağzında takma diş,belin bükülmüş Hayal,Hayal diyerek can verecektin!"

 

"Lan derdin ne senin!? Biz seninle ne konuştuk Verda!? Hani yardım edecektin bana!"

 

"Ettim işte!" Gözleri kısılırken aklına gelen şeyle telaşla fısıldadı. " Yoksa Hayal de sen gibi korkup plana uymadı mı!? Vaz mı geçti?"

 

Cenk kızın kısılan gözlerine ve çattığı kaşlarına takılıp kalmışken telefondan tekrar bir kükreme sesi yükseldi.

 

"Allah senin cezanı vermesin Verda! Ulan Hayal babasının karşısına çıktı ben Mehmet'i istiyorum diye!"

 

Verda, Hayal'in cesareti ile küçğk bşr kahkaha atarken Cenk'in gözleri az önce fotoğrafta fark ettiği gamzeye kaymıştı.

 

"Yaa sen aptal mısın! Daha ne istiyorsun!? Kız senin yapamadığını yapıp babası dahil herkese aşkını ilan etmiş! Asıl senin derdin ne be!? "

 

"Acilen buraya gelmen!? Neredesin sen!? Nasıl çıktın kızım bu evden sen!? Kim yardım etti sana Verda adını ver bana çabuk!"

 

Verda Mehmet'in,Hayalin yaptığı süpriz karşısında şoka girdiğini kendinden istediği şeyle anlayarak gözlerini devirip çemkirdi.

 

"Manyak mısın ya! Çık şu şoktan çık! Sevdiğin kadın her şeyi göze alarak senin yapamadığını yapmış! Ben oraya gelsem ne yapacaksın!?"

 

"Bacaklarını kıracağım Verda bacalkarını! Ulan ortalığı karıştırdın be mikser gibi iki dakika da! Babam gelin bulamayınca Asya'yı istedi bana manyak!"

 

"Neee! Ne Asya'sı ya!"

 

Verda'nın telaşlı hali ve Asya'nın ismini duyması ile Cenk te panikle konuştu.

 

"Ne olmuş Asya'ya!?"

 

Verda elini kaldırarak Cenk'i susturmaya çalışırken Mehmet bu defa işittiği yabancı sesle kükredi.

 

"Kim var kızım senin yanında! Kim lan o!?"

 

"Ya sanane kimse kim! Asya olmaz! Sen neden söylemiyorsun ben Hayal'i sitiyorum diye be! Yahu Asya ve Tuğra bir birini istiyor! Yusuf babam aklınımı kaçırmış! Asya'yı sana istemekte nesi!?"

 

"Ulan kim kime istemiş Asya'yı!?"

 

Verda kulağındaki telefonu göğsüne kapayarak Cenk'e sertçe söylendi.

 

"Ya bi susar mısın anlamıyorum zaten! Bütün plan çöpe gitmiş bu aptal Mehmet'in yüzünden!"

 

"Verdaaaa! Ulan duyuyorum iltifatlarını duyuyorum be! Lan kim o kim!? Kim var senin yanında!? Senin o saçma planın yüzünden babam Asya'yı istedi Hayal'de Asya ve Tuğra ayrılmasın diye kendini feda etti. Derhal burayaa geliyorsun ve bu nişan oluyor duydun mu beni!"

 

Mehmet'in sözleri ile Verda yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Allahım ben nasıl bir günah işledim de bu manyağı benim başjma sardın!"

 

"Asya'yı Tuğra'ya mı istemişler!? Bak bu iyi haber işte! Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olur!"

 

Verda artık çıldırma noktasına gelmişti. Bir tarafta Cenk,bir tarafta Mehmet sıkışıp kalmıştı.

 

"Asya'yı,Tuğra'ya değil Mehmet abime istemiş Yusuf babam! "

 

Verda'nın çenkirerek söylediği sözler karşısında Cenk öfkeyle telefona uzandı ve Verda'nın elinden sinirle çekerek konuştu.

 

"Ukan sen nasıl adamsın!? Baban Asya'yı isteyince sen ben Hayal'i istiyorum diyemeyecek kadar aciz misin it!"

 

Mehmet telefonun diğer ucundan gelen yabancı sesle yüzünü buruştururken söyledikleri ile öfkeyle kükredi.

 

"Doğru konuş lan ağzını burnunu kırarım senin! Babam Asya'yı istedi Mehmet amcam da Tuğra ile Asya'nın bir birini istediğini söyleyip dünür olunca olay kapandı zaten! Hem Asya benim kardeşim sen kim oluyorsunda böyle bir yakıştırma yapıyorsun!? Ne boklar çeviriyorsunuz,ne oyu lar dönüyor bilmiyorum ama o Verda cadısını acilen buraya getiriyorsun! Ortalığı karıştırdığı gibi düzeltecek o nişan takılacak bu gece!" Mehmet olayların gelilme hızından aklı allak bullak olmuş bir şekilde şaşkına dönmüştü. Bir an düşündü ve kime derdini anlatmaya çalıştığını bile bilmediğinin farkına vararak Verda'ya bir kez daha öfkelendi.

 

"Ulan ver o telefonu o süpürgesiz cadıya! Sen kimsin de ben seble muhattap olup dert anlatmaya çalışıyorum!? Ya o telefonu ver ya o işgüzarı buraya getir! Bir daha da benim işlerime burnunu sokma! Sen kim oluuorsun piç! O Verda delisi gelecek ve o nişan bu gece olacak!"

 

"Sevgilisiyim lan var mı ötesi!" Adamın kendi cesaretsizliğinin yükünü,kendinden başka herkese yüklemeye çalışması Cenk'i de delirtmişti sonunda. İnsan sevdiğine,sevgisine sahip çıkamayacaksa sevmeyi beceremeyecekse ne demeye severde sıkışınca da bedelini etrafındakilere ödetirdi.

 

"Neeee!"

 

Verda,Cenk'in sözleri ile şoka girerken Mehmet'te diğer taraftan kükremişti.

 

"Ne sevgilisi lan!? Benim neden haberim yok bundan!?"

 

"Şimdi oldu işte! Verda'nın sevgilisiyim! O saçma nişan oyunundan da ben kaçırdım! Senin aksine sevdim kıza sahip çıktım! Şimdi benim sevdim kadına yükleneceğine,olamayan cesaretini topla git senden daha üstün cesaret sergileyen sevdiğin kadına sahip çık! Yoksa ben sana nasıl sahip çıkılır zevkle öğreteceğim puşt!"

 

Telefonu öfkeyle kapatan Cenk, elindeki telefonu Verda'ya doğru uzatarak homurdandı.

 

"Şerefsiz! Ulan it kardeşine yükleneceğine sevdana sahip çık hayvan!" Verda'nın şaşkınca kendisine baktığını fark edince öfkeyle çıkıştı.

 

"Sen ne bakıyorsun öyle! Al şu telefonunu!"

 

Verda telefonuna uzanırken sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.

 

"Sen ne yaptığını zannediyorsun be!? Verda benim sevgilim demek ne demek!?"

 

Cenk'te tıpkı karşısındaki kız gibi kaşlarını çatarak sertçe cevap verdi.

 

"Başkasına bel bağlamayıp sevdiğin kadına sahip çık demenin en kestirme yolu! Üstelik teşekkür et bana seni o manyağın elinden kurtardığım için! Yoksa o cesaretsizlikle nişan takmakla kalmaz nikah masası olurdu sonunuz!"

 

"Senin söylediğin yalanın sonu da pek farklı yerde bitmeyecek!" Verda elini kaldırıp öfkeyle aracın koltuğuna vururken Cenk'te kaşlarını sinirle kaldırarak aynı öfkeyle karşılık verdi.

 

"Benim için sorun değil! Abi dediğin adamla oynayacağın evcilik oyununu seni bu oyundan kurtaran admala oynarsın! Söyleyeceklerin bittiyse seni istediğin karakola bırakayım sevgilim!"

 

Verda karşısındaki adamın imalı konuşması ile şaşkınca ona bakarken o eliyle ön koltuğu işaret ederek tekrar konuştu.

 

"Yanıma gel! Sahte sevgilin oldum diye şöförün olmaya niyetim yok!"

 

Verda arka kapıyı açıp çıkarak sertçe kapattı ve ön kapıyı açarak başını içeriye doğru uzatarak öfkeyle çemkirdi.

 

"İkisi de olamazsın da zaten! Şimdi gidip seni şikayet edeceğime göre mesele kapanmıştır!" Verda'nın araca binmeyerel kapıyı sertçe kapatıp ilerlemeye başlaması ile Cenk öfkeyle başını sağa sola sallayarak dikiz aynasından kızı izledi. Yanında ne çanta ne cüzdan vardı ve bu inatçı keçi nereye gideceğini zannediyordu acaba? Aracı çakıştırarak dikiz aynasından tekrar Verda'yı kontrol etmiştiki arkadaki yanıp sönen araba farları ile hızla kaşları çatıldı. Aracı çalıştırıp ani bir manevrayla dönerek bir kaç metre uzaklaşan Verda'nın yanında kulakları tırmalayan bir fren sesi ile aracı durdurarak yolcu kapısına uzanıp açtı ve kükrercesine bağırdı.

 

"Arabaya bin çabuk!" Verda'nın kendisine şaşkınca bakması ile ortalığı inletircesine kükredi. "Bin şu arabaya Verdaa!" Onun inatla yürümeye devam etmesi i aracın torpidosunu uzanıp açarak silahını aldı ve hızla araçtan indi. Koşarak Verda'ya yajlaştı ve kolundan sertçe yakalayarak kendisine doğru çekmiştiki yankılanan silah sesleri ile bedenini ona siper ederek hızla yere yattı.

 

Kulaklarında Verda'nın korku dolu çığlığı ile giden aracın kulakları tırmalayan sesi bir birine karışmıştı.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Mehmet'in bakışları ortadaki kargaşada şaşkınca dolanırken Tuğra ona doğru yaklaşarak sinsice sırıttı.

 

"Abi Hayal ablamın aşk-ilanı seni senden aldı galiba ne bu halin?"

 

Mehmet başını düşünceli bir şekilde sallayarak Tuğra'ya döndü ve bakışlarını kısarak konuştu.

 

"Evet! Hayal'in aşk ilanı beni şoklattı hatta bir aydınlanma yaşattı. Ayağıma gelen fırsatı geri çevirerek bir aptallık yapmayacağım. Sevdiğim kadın gibi sevdama sahip çıkacağım!" Tuğra,Mehmet'in sözleri ile memnunca sırıtıeken Mehmet diyemediki Verda'nın sevgilisi aklımı başıma getirdi diye. Bakışları kısılarak kolunu Tuğra'nın omzuna attı ve şüpheyle sordu. " Ulan Tuğra senin kulağın kesiktir, sana bir şey soracağım." Tuğra,Mehmet'e bakarak başını salladj ve göz kırparak konuştu.

 

"Sor abi ne soracaksan."

 

Mehmet yüzünü buruşturarak aklına takılan şeyi sordu.

 

"Lan bu Verda sevgili yapmış! Senin bir bilgin var mı bu konuda?"

 

Gelen soruyla Tuğra kısa bir an düşündü. Onun böyle bir bilgiden haberi yoktu ne ara olmuştuki?

 

"Yok! Hiç bir duyum almadım bu konu hakkında. Yaa ne ara olmuş benim neden haberim yok ki böyle önemli bir mevzudan!?"

 

"Lan ne bileyim ben ne ara olmuş! Boş bıraktık oğlum bu kızı! Elin oğlu gelmiş benim kardeşimi benim evimden,benim nişanımdan kaçırmış ve bizim ruhumuz duymamış lan!?"

 

Mehmet'in sözleri ile Tuğra'nın gözleri irileşirken Verda'nın ne haltlar karıştırdığını düşündü kısa bir an. O deliyi bu evden çıkaran kendisiydi ve o böyle bir şeyi ortaya sevgilim var diye atarak kendisini önemi sürmüştü. Bu kızın derdi neydi Allah aşkına!?

 

"Lan bir de elin piçi benim le atarlı atarlı konuşmasın mı ifrit oldum! Kulağını gözünü dört aç o dingili bul bana!? Hem kardeşimi kaçıracak hem bana atar yapacak öyle mi!? O itin canını yakar anasından emdiği sütü burnundan fitir fitir getiririm ben!" Tuğra'nın omzuna bir kaç sefer vurarak tartışan kalabalığa doğru ilerlerken Tuğra anlam veremediği olayı düşünüyordu.

 

Verda'yı o çıkartmıştı bu evden. Kaçıran filan olmamıştı ki. Hatta Cenk ve Kayra'yı tartışırken görünce kendi elleri ile bir araca bindirmişti. Eee Mehmet'le konuşan adam kimdi ve nereden çıkmıştı peki!? O deli o raçtan inerek sevgilisini mi aramıştı gel al beni diye acaba? Aklında olahlar dönerken Verda'yı sakladığı aracı hatırlayınca dudaklarından kaçan küfre engel olamadı.

 

"Siktir! Laaannn! Oalbilir miydi öyle bir şey!" Kendi düşüncelerini kendi çürürmek istercesine başını iki yana sallayarak söylendi. " Olamazdı! İmkanı yoktu! Ya olduysa! Verda'nın sevgilim diye tanıttığı adam ya Cenk'se!"

 

"Neee! Verda'nın bir sevgilisi mi var!?"

 

Yanından geçen Güney'in tiz sesi ile yerinde sıçrarken sesli düşündüğünü o an fark etmişti.

 

"Ne sevgilisi!? Ulan kim kiminle sevgili! Neler oluyor! Ben neden hiç bir şey bilmiyorum bu evde!?" Güney'in sözlerini işiten Kenan da isyan edercesine bağırınca Yusuf ta şüpheyle Güney'e baktı.

 

"Ne sevgilisi Güney!? Ne oluyor!? Kızım hepiniz bir den sözleştiniz mi kimi buldun!? Kim sevgilin!"

 

Güney topun kendine dönüp yanlış anlaşıldığını anlayınca ellerini kaldırarak telaşla iki yana salladı.

 

"Baba vallahi ben değilim! Verda sevgili yapmış!"

 

"Ya sabırr! Ulan sırayla gelin sırayla!" Kenan öfkeyle söylenince Yusuf elini omzuna atarak arkadaşını kendisine doğru çevirdi ve sakinleştirmek adına konuştu.

 

"Sen sakin ol kardeşim. Konumuz Verda değil. O benim ilgi alanım ben kıracağım o zillinin bacaklarını!"

 

Kenan arkadaşına şaşkınca bakarak isyan edercesine konuştu.

 

" Lan sen Verda'nın bacaklarını kırıyorsun da ben bu Hayal'i ne yapayım!? Kalkmış herkesin ortasında ben Mehmet'i istiyorum diyor! Edep yahu! Azıcık edep!"

 

Babasının isyanı ile Hayal kıkırdayarak babasına nazlandı.

 

"Ama babaa!"

 

Kenan kızına ters bakışlar atarken Yusuf tekrar araya girdi.

 

"Hahh! Tam da dediğin gibi konumuz Hayal ve Mehmet kardeşim. Ben Hayal'i oğluma istiyorum. Hayal de oğlumu istiyor gel olsun bu iş!"

 

Herkes film izler gibi sanki kurban pazarlığına tutuşan ikiliyi izlerken kadınlar Asya gündeminden Verda gündemine geçmişti hızla. Kalabalığa sonradan dahil olan Emir ve Kayra ikilisi ise ortada dönen muhabbeti anlam veremeyerek dinliyordu.

 

Kenan omzundaki kolu sertçe ittirerek sertçe çıkıştı.

 

"Ulan Yusuf başlatma oğluna da kızıma da!" Eliyle Hayal'i işaret ederek öfkeyle söylendi. " Lan şunun haline bak bir de nişan elbisesi giymiş! O oğlunu istiyor sen Hayal'i istiyorsun da ulan Mehmet kimi istiyor be! Ulan düğün olur iki kişiye kaygısı düşer deli komşuya! Sizinki o hesap be!"

 

Mehmet,Hayal'i kısa bir süre baştan ayağa süzdükten sonra ondaki isteğin farkına varınca kendi cesaretsizliğinden utanarak babası ve Kenan amcasına doğru yaklaşarak Kenan'ın eline uzanıp avuçları aradına aldı ve öperek başına koydu. Kendisine şaşkınca bakan adama mahçupça bakarak konuştu

 

"Hayal benim ömrüm boyunca kurduğum ve gerçekleşmesini istediğim tek hayal Kenan amca. Belki ben onun kadar cesur değilim ama onu öyle seviyorumki,içimdeki bu aşk beni aptallaştırıyor,afallatıyor ve ben ne yapacağımı bilemiyorum. Yıllarca hep uzaktan sevdim ben Hayal'i. Ümitsizce! Karşılıksız zannederek!" Bakışlarını Kenan dan çekerek Hayal'e çevirdi ve gözlerine dolan yaşlarla sevdiği kadının gözlerine bakarak devam etti sözlerine. " Ben hastalığım yüzünden Hayal'in bana ilgili davrandığını fısıldadım hep kendime. Belki de kendime yakıştıramadım bu sevdayı. Sizlerin gözünde yakışıksız bir hal almasından korktum duygularımın."

 

Kenan, Mehmet'in elinden hala tuttuğu elini sertçe çekerek homurdandı.

 

"Lan ne demeye elimi tutarak aşk itirafında bulunuyorsun it!" Elini sahte bir öfkeyle üzerine silerek tekrar homurdandı. "Sanki sevdiği aşık olduğu kadın benim! Tövbe estağfurullah!"

 

Kenan'ın homurdanması ile evde kıkırtılar yükselirken Rüya kocasına uyarırcasına seslendi.

 

"Hayatım abartmıyor musun yine!"

 

Kenan hırsla arkasındaki karısına dönerek elini göstererek söylendi.

 

"Ama canım benim elimi tutuyor ve aşk itirafı yapıyor! Bana mı yapması gerekiyor bu itirafı yoksa kızımıza mı!?"

 

"Lan suss! Ne tantana yapıyorsun! Çocuk derdini anlatıyor işte! Heyecandan elini bırakmayı unutmuş ne büyütüyorsun bu kadar!"

 

Ömer'in sözleri ile bakışlarını ona çevirerek yüzünü buruşturdu.

 

"Çünkü hiç etik değil kardeşim!" Eli ile önünde gülmemek için kendini zor tutan Mehmet'i işaret ederek sözlerine devam etti. " Çünkü bu dingil ilk yapması gereken şeyleri en sona saklıyor! Kızıma şimdi açılıyor! Adam akıllı gelip isteme yok! Bu yarım akıllı Yusuf ta kurban pazarlığı yapar gibi istedi kızımı zaten kabul etmiyorum etik değil bu merasim!"

 

"Ama babaaa!"

 

Bu defa öfkeyle Hayal'e dönerek sinirle söylendi.

 

"Ulan bu angut ve başka bir kız için düzenlenen nişan merasiminde istiyorlar seni be! Olacak iş mi!? Ben ilerisini gerisini bilmem! Kim kimi sevmiş kim kime sevdalanmış anlamam!"

 

Hayal babasının sözleri ile ayağını sertçe yete vurarak çemkirdi.

 

"Bi on sene de senin gönlün olsun diye beklerim artık! Alışkın Hayal beklemeye zaten! Yıllarca Mehmet'in cesaret edip açılmasını bekledim ya sonuçta,şimdi de senin gönlünü beklerim!"

 

"Ne tepiniyorsun ne! Bu dangalağı bekledin de babanın gönlünümü bekleyemiyorsun!? Yok öyle dava beni de bekleyeceksin küçük hanım!"

 

Mehmet'in üzgün bakışları Hayal'in ki ile kesişince ne diyeceğini bilemedi. Kaçırdığı bakışlarını yardım istercesine Mehhmet'e çevirince onun başı ile Hayal'i işaret edip eliyle git işareti yapmasını bir süre amlamaya çalışarak bakarken onun onun başını sağa sola sallayarak tekrar aynı hareketleri yapmasıyla sonunda anlaya bilmişti. Mehmet amcasını gözlerini kapayarak onayladı ve yavaşça bulunduğu yerden Hayal'e doğru yöneldi.

 

Verdiği direktiflerden sonra Mehmet'in Hayal'e doğru yönelmesi ile arkadaşını oyalamak için konuşmaya başladı Mehmet.

 

"Lan Kenan derdin ne oğlum senin? Çocuklar bir birini istiyor işte daha neyini uzatıyorsun? Ne istiyorsun,nasıl olmasını istiyorsan onu söyle işi yokuşa sürme. Ona göre gereği neyse yapılır lan."

 

Mehmet çoktan Hayal'in dibinde bitmiş başıyla ona gidelim işareti yaparken Hayal ise biraz öncesine kadar cesareti olmayan sevdiği adamı süründürmenin derdine düşerek omuzlarını olmaz dercesine silkip başını diğer tarafa çevirince Mehmet şaşkınlıkla baktı Hayal'e.

 

"Ne derdim olacak lan benim!? Kız babasıyım ben kız! Bu Yusuf dangalağı gelmiş hazır kurulmuş nişana benim kızıma talip oluyor! Lan bu nişan benim kızıma kurulmadı! " Elini kaldırarak öfkeyle parmaklarını saydı. " Birincisi bunun sümsük oğlu, cesaretsiz veledi benim kızımın aşk ilanından sonra dikildi karşıma! İkincisi hani tanışma,isteme,söz nerede bunlar! Sorarım size nerede!?"

 

Kenan'ın sözleri ile ortamda kıkırtılar yükselirken Ömer kendini tutmaya çalışarak homurdandı.

 

"Lan dallama! Kafan mı güzel lan senin? Ulan yedi kat yabancımıyız ne tanışması hırt! Biraz makul bahaneler üret üreteceksen."

 

Kenan öfkeyle arkadaşına dönerek yüzünü buruşturdu.

 

"Sanane lan Ömer ha sanane!?" Elini kaldırarak karşısındaki Yusuf'u işaret ederek sözlerine devam etti. " Bak kaç yıllık dostum ama benim kızımı yedekte tutulan gelin adayı gibi isteme cürretinde bulunuyor! Demekki neymiş efendim tanıyamamışım ben bu puştu! Gelecek benimle tanışacaklar işte o kadar!"

 

Yunus elleri ile sertçe yüzünü sıvazlayarak nefesini seslice bıraktı. Kenan 'ın bazen öyle bir inadı tutuyorduki kendi laz inadı bile yanında tırı vırı kalıyordu.

 

"Lan isteme istiyorsan istenir istenirde, bunun derdi en çok Hayal'i germesi gerekmiyor muydu? Sen ne huysuz kocakarılar gibi söylenip duruyorsun! " Elini hırsla kaldırarak hesap sorarcasına salladı. "Hem sen değil miydin lan Mehmet Derya'yı, Kayra'ya istediğinde ver kardeşim ver diye şeytan gibi kulağıma fısıldayan! Lan bizim de bir gururumuz yok muydu!? Piçlik damarın kabarmasın,ver gitsin kızı yoksa yeminle elimde kalacaksın şimdi! "

 

Yunus'un sözleri ile Kenan küçük bir çocuk gibi omuzlarını silkerek homurdandı.

 

"Banane kardeşim ! Vermeseydin ! Sen kızını öyle verdin diye ben de öyle vermek zorunda değilim! "

 

Yunus arkadaşının sözleriyle daha da sinirlenirken kükremesi evi inletti.

 

"Bok değilsin! Kızın kocaya kaçsında o çok övündüğün namını göreyim ben senin dangalak! " Bakışlarını evdeki gençlere çevirerek sinirle sözlerine devam etti. " Yarın Mehmet'e yardım edin, mesai bitimi Hayal'e pusu kurun kaçırın lan kızı! Gerçi o Mehmet'i kaçırırda neyse! Arkanızdayım ben bi bok yiyemez bu bunak herif! "

 

Arkadaşının sözleri ile Kenan öfkeyle Yunus'a doğru diklenirken, Mehmet yüzüne bile bakmayan kızın inadını sessiz sinema oynar gibi işaret diliyle kırmaya çalışıyordu. Çalışıyordu çünkü Hayal'de babası gibi işi inada bindirmiş direniyordu. Kadınlar bir tartışan eşlerine bir sessizce didişen Mehmet ve Hayal'e bakarken merak konusu Mehmet'in neden konuşmadığıydı. Mehmet ise konuşarak Hayal'i ikna etmeye çalışsa biliyordu ki tartışmaya dalan Kenan amcasının dikkatini çekecek Hayal ile konuşmayı bırak bu sinirle görüştürmeyecekti bile.

 

Hayal'in elini sertçe kavrayarak kapıya doğru sürüklercesine çekiştirirken ayağında hissettiği acıyla yerinde zıpladı adeta. Bakışları Hayal'i bulunca onun tek kaşını kaldırarak kendisine meydan okurcasına bakması ile dişlerini sıkarak sessizce tısladı.

 

"Kızım gelsene! Konuşacaklarım var! Hem ne basıyorsun ayağıma o çivi gibi topuklarla!? İnadın sırası mı!?"

 

"Emretme bana! Aşk itirafını benden önce kime yaptıysan onu al götür!"

 

Mehmet tekrar Hayal'in elini avuçlarına hapsetmek için bir hamle yapsada onun kendini geri çekmesiyle tekrar tısladı.

 

"Lan babanı mı götüreyim!? Ben seni bana versin diye içimdeki aşkımı anlattım adama!Hata mı ettim!?"

 

Hayal omuzlarını silkerek umursamazca baktı karşısındaki adama bakarken Mehmet ne yapacağını bilmeyerek sesli bir nefes bıraktı. Hayal'in inadını nasıl kıracağını bilmiyordu. Ama acil bir şeyler yapması gerekiyordu,yoksa Yunus amcasının sözlerinden sonra Kenan amcası Hayal'i eve bile hapsede bilirdi. Ne yapacağını bilmeyerek sıkıntıyla ellerini saçlarından geçirirken Emir'in hareketleri ile bakışları ona kayınca ne yapmaya çalıştığına anlam veremeyerek baktı.

 

Emir işaret parmağı ile Hayal'i göstererek, elini kaldırıp omzunu işaret edince Mehmet sinsice sırıttı. Arkadaşına sırıtarak göz kırptı ve bakışlarını Hayal'e çevirerek güldü.

 

"Ne sırıtıyorsun be! Düştüğümüz durum çok hoşuna gitti galiba!?"

 

Hayal'in sözlerini umursamadan ellerini beline koyarak,yüzündeki gülümsemeyi silmeden konuştu.

 

"Sen şimdi gelmiyor musun, gelmiyor musun benimle!?"

 

Mehmet'in kendisini kaale bile almadığını görünce ayağını sertçe yere vurarak çemkirdi Hayal.

 

"Gelmiyorum!"

 

"Bende öyle tahmin etmiştim! Bunu sen istedin! "Sözlerini bitiren Mehmet Hayal'i bir hamle de omzuna atarak hızla kapıya doğru yönelmişti. Ne Hayal'in bağırması,ne de içeride kopan tufan umrunda değildi. Omzundaki inatçı keçi onu dinleyene kadar da hiç bir şey umrunda olmayacaktı.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Oda dan en son Mehmet amcasının da çıktığını anlayınca sakinleşmek adına biraz daha sessizliği dinledi Asya. Az önce kendi canına ve kendisine muhtaç olan bir cana zarar vermeye çalışmıştı. Kendi canının bir değeri varmıydı bunu şu an düşünecek durumda değildi lakin içinde yeşeren cana zarar verme düşüncesi vicdan azabı olup boğazına sarılmıştı. O istememişti başına gelenleri. O istememişti Tuğra'nın da hayatını mahfetmeyi. O istememişti içinde büyüyen bebeği. En önemlisi içindeki bebekte istemezdi böyle bir kaderin mucizesi olmayı. Sahi bebekler birer mucizeydi değil mi? Onun içinde büyüyen bebekte bir mucizeydi. Utanıyordu fakat hiç bir suçu olmayan o candan değil, başına gelenlerden utanıyordu. Tuğra'nın hayatını istemeden de olsa mahfettiği için utanıyordu.

 

Bir hata yapmıştı! Her genç kız gibi kalbine dokunacak birinin hayalini kurmuş,kalbini titreten biri nin olmasını isteyerek bir erkeğe inanmak gibi büyük bir hata yapmıştı. Oysa sadece o toz pembe bulutlara ulaşmak, mutlu biten masallara adını yazdırmak, aşkın gerçek olduğunu düşündüren o filmlerdeki gibi bir aşk hikyesi yaşamak istemişti. Bedeli bu kadar ağır olmamalıydı! Bedeli Tuğra olmamlıydı! Başkası olsa belki de her şey farklı olabilecekken ,Tuğra'nın bedel ödemek zorunda kalmasıydı onu inciten. İçinde büyüyen bir mucize vardı ve kendisi onu günlerdir bildiği halde zarar vermeye çalışırken Tuğra yeni öğrendiği halde ikisine de elini uzatmıştı. Kendisini haklı çıkartacak hiç bir şey bulamıyordu. En azından bebek konusunda. Şok değildi yaşadığı. Şokla alınan bir karar değildi. Şok yaşaması gereken biri vardısa o kesinlikle Tuğra olmalıydı. Ne onunla beraber olanın kendisini biliyordu, ne de bir bebeği olacağını. Öğrendiği an onlara sahip çıkarken, bilmese de Tuğra'nın da karnında ki bebek üzerinde söz hakkına sahip olduğunu bilerek hem kendini hem bebeğini yok etmek gibi bir bencillik yapmıştı. Bütün bunları yapan kendisi ama onlara sahip çıkan elini uzatan Tuğra iken nasıl yüzüne bakacaktı.

 

Gözlerine dolan yaşlar, kapalı gözlerinden süsülürken yüzüne değen sıcak parmaklarla hıçkırığını bastırmak için sertçe dudaklarını ısırdı.

 

"Asya. " Derya'nın sesi kulaklarında parmakları yüzündeki yaşlarda gezinirken yaşlar bir biri ardına aktı gözlerinden. "Ne yaşamış olursan ol ben hep yanındayım. Ne yaşadın bilmiyorum ama seni intihar etmeye sürükleyen şey her neyse anlatmak istersen dinlerim. Belki seni rahatlatacak, omuzlarındaki yükü hafifletecek bir yol buluruz. " Sözlerinin sonuna doğru Derya'nın da sesi çatallaşınca kendisi gibi onunda ağladığını anladı Asya. Ağlaması daha da şiddetlenirken Derya sakin olmaya çalışarak tekrar konuştu." Sakin ol lütfen. Bak benimle konuşmak istemiyorsan konuşma. Anlatma da. Hem Firuze gelir şimdi. Onunla paylaş istersen canını bu denli yakan her neyse. Sana ulaşamayınca o da paniklemiş."

 

Derya'nın konuşma çabalarına karşılık sessizliğini korurken çalan kapıyla gözleri panikle aralandı ve kapıyı açmak için hareketlenen Derya'nın eline yapıştı.

 

"Açma! " Derya üzgünce ona bakarken Asya tekrar fısıldadı. " Ne olur açma Derya. Gelen Mehmet amcam ve ya Azra teyzemse yüzlerine bakamam. "

 

Derya gülümsemeye çalışarak başını iki yana salladı onaylamazca.

 

"Korkma onlar değil. Ben kendine geldiğini bildirmeden gelmeyecekler. "

 

Derya tekrar kapıya doğru ilerlerken Asya oturur pozisyona gelerek panikle tekrar konuştu.

 

"Ya Tuğra ise!? Yalvarırım açma! Ben nasıl bakarım onun yüzüne!? "Derya'nın bakışları Asya'yı bulurken onun yüzünün kırmızının en koyu tonuna bürünmesi ile hafifçe kaşlarını çattı.

 

"Neden bakamayacakmışsın!? Yaşananlarda onun ne kadar suçu yoksa, senin de o derece sun yok! Kendini suçlayıp durma! Ne o ne senin utanacağın bir durum yok! Siz istemediniz böyle olsun! " Asya'nın bakışlarını kaçırması ile daha fazla üzerine gitmemek için çıkmak için kapıyı açarak söylendi. " Hem Tuğra da değil. Mehmet babam kendisinden önce onun seninle konuşmasına izin vermez . Gelen Firuze. "

 

Gelenin Firuze olduğunu öğrenince tuttığu nefesini geri bırakırken ,Mehmet amcasının kendisi ile konuşacağını hatırlayınca diken üstündeymiş gibi kıpırdandı.

 

Aradan geçen kısa bir sürenin sonunda Firuze korku dolu bakışlarla daldı odaya ve Asya'yı kontrol etmek istercesine bakışları ile baştan aşağı süzdü yataktaki kızı. Bir hasar almadığından emin olunca kolundaki çantayı hırsla bir köşeye fırlattı ve öfkeyle çemkirdi.

 

"Sen aklını mı kaçırdın!? Nasıl böyle bir şeye teşebbüs edersin!? Kendini geçtim karnındaki o sabiye de mi acımadın! " Asya zaten boğazına yapışan vicdan azabının ağırlığını kaldıramazken Firuze'nin sözleri de tuz biber olmuş kurumayan göz yaşları tekrar akmaya başlamıştı. " Buraya gelene kadar ömrümden ömür gitti! Ya size bir şey olsaydı!" Asya'nın akan gözyaşları ile Firuze yaptığı hatanın farkına vararak hızla yatağa yaklaştı ve kollarını Asya'nın boynuna dolayarak göz yaşları içinde fısıldadı. "Geçecek! Bak göreceksin hepsi geçecek! Srn böyle yaparak o yılanın ekmeğine yağ sürüyorsun! O Nilay denen kaltak Tuğra ve sana acı çektirdiği için amacına ulaşıyor. Biliyorum hiç kolay değil yaşadıkların ama toparlan artık ve bu yükü kendi başına taşıma! "

 

Derya ,Firuze'nin sözleri ile emin olmuştu ki Asya hamileydi ve bebeğin babası Tuğra'ydı.Bu birlikteliğin kirli bir oyun olduğu ve Asya'nın karnındaki bebeğin bu kirli oyunun bir meyvesi olduğu ise apaçık ortadaydı. Oyunun ne olduğu ve içeriği hiç önemli değildi. Bu oyunun içeriğinin öğrenilmesi Asya ve Tuğra'yı daha zor bir yola sokardı. O yüzden deşmeye hiç gerek yoktu. Hem ne demişti Tuğra her hatanın sonucunda ufakta olsa bir mucize hep vardır. Doğru açıdan bakmak gerekirdi. Onun baktığı açıdan ise o mucize Asya'nın karnındaki bebekti ve ikisinin yaralarını sarma kudretine fazlasıyla sahipti. Bu yüzden Asya ile ilk konuşması gereken Mehmet babası değil kesinlikle Tuğra'ydı. Telefonunu cebinden çıkararak Tuğra'ya Asya'nın kendine geldiğini bildiren bir mesaj atarak içinden ikisi galkında hayırlı olanı isteyerek dualar etmeye başladı.

 

Firuze Asya'nın boynundaki kollarını gevşeterek hafif geri çekildi ve arkadaşının yüzünü avuçları arasına alarak ağlamaktan şişmiş gözlerine odakladı bakışlarını.

 

"O gece birlikte olduğun kişinin Tuğra olduğunu ona söylemelisin artık ve bebeğinin babasının da kendisi olduğunu bilmeye hakkı var. "

 

Asya dudaklarından firar eden hıçkırığın ardından sessizce fısıldadı.

 

"Öğrenmiş zaten. Ama ben onun hayatını da karartmak istemiyorum. Ne benim ne bebeğin sorumluluğunu almak zorunda değil! Onun bir hayatı var ve ne ben ne o bu bebeği ya da başımıza gelenleri istemedik! Hayatını bize göre şekillen dirmesini istemek en büyük bencillik! "

 

Derya sadece dinliyordu ikiliyi. Müdehale ederse Asya'nın tekrar içine dönmesinden korkuyordu. Bu yüzden de sessizce içini dökmesini beklerken telefonuna gelen mesajla kapıyı açmak için ilerledi.

 

"Senin de bir hayatın var! Tıpkı Tuğra'nın ki gibi! Bu yaşadıklarını tek başına taşıyamıyorsun kabul et artık! Madem artık her şeyi biliyor bırak bir birinize destek olun! Bırak bu bebek mucizeniz olup yaralarınızı sarsın!"

 

Firuze'nin sözleri ile Asya başını olumsuz anlamda hızla salladı.

 

"Olmaz! Yapamam! Herkes duyacak, herkes anlamadan dinlemeden bizi yargılayacak! Ben istemiyorum! Kendi hayatım gibi onun hayatını da mahfetmek istemiyorum! Kimse öğrenmeyecek! "

 

"Kimse öğrenmeyecekse kendine eziyet etmeyi bırak ve kabullenemiyorsan aldır bebeği! Hiç bir canlı istenmediği bir dünyaya gelmeyi istemez çünkü! "

 

"Ne demek aldır bebeği!!?"

 

Tuğra'nın kükreyişi ile Asya ve Firuze yerinde sıçrarken o ise bu gün ilk defa yaşadıklarına karşı öfkeyle dolduğunu hissetti.

 

"Bebek benim bebeğim ve yarı söz hakkı da benim olduğuna göre ben böyle bir şeyi asla kabul etmiyorum!"

 

Firuze Tuğra'nın sözlerinden memnun olmuş bir şekilde sinsice sırıtırken Tuğra öfkeli bakışlarını Firuze den çekerek Asya ya çevirdi ve anında yumuşayan bakışları ve ses tonuyla tekrar konuştu.

 

"Senin kadar ben de şoktayım ki sen benden daha önce öğrenmene rağmen bu şoku belliki atlatamamışsın. Sağlıklı düşünemiyorsun. Ne, senin ne benim suçum var bu hikayede. İkimizde istemedik böyle bir şeyi, biliyorum çok zor bir durumdadın çünkü bende aynı durumdayım. Biliyorum yaşanılanlar yüzünden benden utanıyorsun, bende senden utanıyorum. Biliyorum kimsenin yüzüne bakamıyorsun, bende bakamıyorum. "

 

Asya'nın kendisini sessizce dinlediğini fark edince yatağa doğru yavaşça yaklaşırken Derya, Firuze'ye baş işareti yaparak onları yalnız bırakmaları gerektiğini vurgulayarak odadan çıktı. Arkadından da Firuze çıkarak kapıyı sessizce kapadı.

 

Tuğra yaklaştığı yatağa temkinli bir şekilde oturarak Asya'nın çenesine hafifçe dokunup, eğdiği başını kaldırarak gözlerini birleştirdi.

 

"Bilmeyerek ,istemeyerek, bir oyun, bir tuzak sonucu bir şeyler yaşamışız ve şu an bizim ortak bir parçamız var. Ben de senin kadar yolumu şaşırdım ama o balkonda ben yolumu bulabilme ümidi ile size tutundum! Siz de bana tutunun! Bizim hayatımız bir hata ile mahfolmuş olabilir ama biz bir mucizenin,suçsuz bir bebeğin hayatına son verecek kadar vicdansızmıyız Asya. Başımıxa gelen olayı ,yaşadıklarımızı bu gün bu evdekilerden başka kimse bilmiyor. Senin daha iyi hissetmen için daha fazla kimse de bilmeyecek söz veriyorum! "

 

Asya güçlükle yutkunurken onun gözlerinden akan yaşları yüzünü avuçları arasına alarak yavaşça kuruladı Tuğra ve içi acıyarak fısıldadı.

 

"Ağlama artık Asya yalvarırım! Kimse öğrenmeyecek ! Sır olarak kalacak ! Kendini daha fazla hırpalama artık! Sana evlenelim derken ciddiydim.Kimsenin bu olayı öğrenmemesi, bu ani evlilikten şüphelenmemesi için bebeğimiz için gerekirse aşk oyunu bile oynarız kimse bu sırrı bilmez. Yeterki sen kendini toparla artık. "

 

Tuğra'nın aşk oyunu teklifi ile burukça gülümsedi Asya. Bir hayal, genç bir kızın ilk aşk heyecanı ile yaptığı hata bir aşk oyununa dönüşecek ve ne Tuğra ne kendisi o çok methedilen aşkı belki de hiç bir zaman yaşayamayacaklardı. Düşüncelerinin gerçekliği ile acıyla fısıldadı.

 

"Oysa bir filmde görmüştüm ,insanlar bir birlerini gerçekten seviyordu. Oyunsuz, yalansız, riyasız ama aşkla seviyordu."

 

Asya'nın sözleri ile Tuğra ne diyeceğini bilememişti. Haklıydı ne dese, ne istese haklıydı.

 

Bir genç kız olarak aşkı tatmamış, bir erkek tarafından sevilmek ,sevmek nasıl bir his hiç yaşamamıştı. O an bir kez daha lanet etti Nilay'a ve hiç değmediği halde Asya'nın bike yaşayamadığı hisleri ona yaşatmak için çabalayan kendisine. Başını hafifçe eğerek güçsüzce fısıldadı.

 

"Çok özür dilerim! Belki de benimle evlenmeni isteyip, bebeğimizi doğurmanı isteyerek büyük bir bencillik yapıyorum ama insan bana istediğim her şey senin kendini daha iyi hissetmen için. Eğer daha iyi hissedeceksen kendine bir şans vermek istiyorsan ,kimsenin bilmesine yine izin vermeden, babama ve diğer bilenlere durumu usulünce anlatarak bebeği aldıralım Asya! "

 

Yitenumutlar...

 

 

Loading...
0%