Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Neşet Ertaş - Böyle Olur mu

 

Mehmet'in sessiz kalışı ve yüzünün aldığı şekille hepsi huzursuzca ondan gelecek cevabı beklerken o yüzünü buruşturarak Kayra'ya döndü.

 

"Git bana tatlı bir şeyler al gel kantinden. Galiba kan şekerim düştü." Kayra şaşkınca babasına bakıp gözlerini devirirken Araz başını sağa sola sallayarak burun kıvırdı.

 

"Lan yıllar geçsede hala pis boğazsın Mehmet! Şimdi tatlı bir şeylerin sırasımı!?" Elini kaldırarak Tuğra'yı işaret edip sözlerine devam etti. "Çocuk Asya'nın sağlık durumunu soruyor sana farkında mısın? Ama sen boğazını düşünüp çocuğu korkutuyorsun! "

 

Mehmet Araz'ın sözleri ile kaşlarını çatarak homurdandı.

 

"Lan ne alakası var!? Kan şekerim düştü diyorum duymadım bile Tuğra'nın sorusunu."

 

Cenk ortamda dönem muhabbeti şaşkınca dinledi. Karşısındaki iki adam çocuk gibi didişirken hala Tuğra'nın sorusunun cevabını vermediklerinin farkındamıydı acaba?

 

"Ya bırak baba! Her zaman aynı şeyi yapıyorsun! Önce bir haber verip, sonra devamını getirmeyerek insanı merakta bırakıyorsun."

 

Mehmet, Tuğra'nın çıkışı ile gülmemek için kendini güçlükle tutarak tekrar konuştu.

 

"Sana hep söylerim evlat, bu kadar merak iyi değildir insanın başına iş açar diye. Kenanın izinden gide gide başına ne işler açtın bak. Biraz babanı örnek al. Kensn amcan gibi Sorun çıkaran değil de, soruna çözüm üreten ol. "

 

Babasının sözleri ile Tuğra yüzünü buruşturarak ona ters ters bakıp söylendi.

 

"Soruna çözüm üreten mi? Hee baba o dediğindensin sen."Adımlarını tekrar kapıya yönelterek sözlerine devam etti. "Ben annemden öğrenirim Asya'nın sağlık durumunu. Sen cevap vermeyeceksin anlaşılan. Belliki işkence seansların başlamış senin. "

 

Kayra kardeşinin arkasından sinsice sırıtırken Mehmet tekrar seslendi.

 

"Bak şuna bak hele! Küsmesi atarlanması bike aynı Kenan! Madem anananı arayacaksın söyle düğmeye basıp planı başlatsın. Hee bir de tatlı bir şeyler yapsın akşama kan şekerim düştü benim! "

 

"Ya sabırrr! "

 

Tuğra söylenerek yanlarından ayrılırken diğerleri onun arkasından tutmakta zorlandığı kıkırtılarını serbest bırakmışlardı.

 

Annesini arayarak Asya'nın durumununda iyi olduğunu öğrenen Tuğra rahat bir nefes alırken babasının söylediklerini de annesine ileterek havaalanına doğru yola koyuldu.

 

Ali karısına Tuğra'yı işaret ederek küçük bir kahkaha attı.

 

"Ayşem sana hep söylerim bu çocukta işık var diye. Bak nasıl da kaçırmış Verda'yı nisandan. Tıpkı gençliğimizde benim seni isteme gününden omuzlayıp kaçırdığım gibi. "

 

Ayşe kocasının sözleri ile o güne giderken dudaklarından kan kıkırtıya engel olamadı.

 

"Evet hayatım. Gerçi senin beni kaçırmanın sonu nikah masası ve toplu nikahla olmuştu. Ama olsun çıkmadık candan ümit kesilmez Mehmet elini çabuk tutarsa belki Verda ile Tuğra'nın düğününde çifte düğün olur."

 

Tuğra işittikleri ile ani bir frrnle aracı durdururken Ayşe ve Ali şaşkınca bakışlarını ona çevirdi.

 

"Ne düğünü Ayşe Teyze yapma Allah aşkına. Verda benim kardeşim gibi ben sadece yardım için şey ettim. "

 

Ali tutmakta zorlandığı kahkahasını güçlükle bastırarak elini Tuğra'nın omzuna koyarak hafifçe sıktı.

 

"Korkma lan. Verda'nın bir sevgilisi olduğunu ve Yusuf'un bu haberle kudurduğunun haberini Kenan amcandan aldık. Böbürlenerek anlattı bize olanları. Yine yapmış yapacağını ihtiyar jön. Yapılan planın sonucu Mehmet ve Hayal nişanlanacakken Kenan amcan plana uymayarak yine aykırı tarzını konuşturup illa kızımı isteyeceksiniz ben kız babasıyım diye rol kesmiş. "

 

Tuğra işittikleri ile şaşkınca Ali'ye bakarken plan içinde plan yapan ailesinin bu kadar entrikayı nasıl akıl edebildiklerini düşünüyordu. Ama Allah için Kenan amcası drğme oyunculara taş çıkartmıştı. Ulan kendi bile inanmıştı ya onun söylediklerine. Adam içinde resmen bir Kadir İnanır yaşıyordu.

 

"O rolü kesmeyip yapılan plana sadık kalsaydı, Mehmet, Hayal'i kaçırmak zorunda kalmaz o da deli danalar gibi şimdi kızım nerede diye etrafına saldırmak zorunda kalmazdı. Ama yok siz her zaman yapılan planlara çomak sokup işi zorlaştırmayınca içiniz rahat etmez Alim. "

 

Ali karısının kendilerine laf sokmasını kaale bile almazken Tuğra ailesinin arasındaki istihbarat sisteminin başarısına her geçen gün yeniden şaşırıyordu. Kadınlar kendi aralarında erkeklerden habersiz plan yapıp, erkekler de kadınlardan habersiz plan yaparken nasıl olupta bu kadar plan programın sonucunda başarıya ulaşabildiklerine anlam veremiyordu. Üstelik bu planların içinde ayrı bir plan yapan çocuklarına rağmen nasıl böyle düzenli bir istihbarat ağını yine te biliyorlardı aklı almıyordu.

 

"Gerçi bütün bu olanların arasında benden tam not alan yine baban oldu oğlum." Tuğra aracı tekrar çalıştırarak Ali amcasının babası hakkındaki sözlerini düşünürken bir pot kırmamak için temkinle sordu.

 

"Babam senden tam not alacak ne yapmış ki Ali amca? "

 

Ayşe, Tuğra'nın sorusu ile kocasını dürterek Tuğra'yı işaret edip konuştu.

 

"Alim bak ben her zaman derim Tuğra çok farklı diğerlerinden diye. Nasıl da mütevazi yavrum. Babası ile bir olup Asya'mı Yusuf'un saçma planlarına aket etmeyişini nasıl da gizliyor. Ama ben hep derim Tuğra'nın bitmeyen bir merakı olsada, her zaman kızların yanındadır, farklıdır derim. Önceleri baban ve Ali amcana, seni Asya'yı koruman için mecbur bıraktıkları için kızsamda dünden sonra emin oldum ki sen kızımı kendi ailene karşı bile korursun. Aferin çocuğum. "

 

Ayşe'nin sözleri ile Tuğra'nın boğazına bir yumru gelip otururken nefes almakta güçlük çekince aracın camını açarak serin havanın kendisini rahaylatmasını umdu.

 

"Hee Ayşem hee. Sen hep dersin zaten. Hatta elinden gelse Asya ile Tuğra'yı nikah masasına oturtacaksınız sen ve ekibin. Hayır bu çocuğu diğerlerinden farklı kılan ne sizin gözünüzde anlamış değilim doğrusu!"

 

Tuğra aracın içinde dönen muhabbetle ne yapacağını ne diyeceğini bilemezken Ayşe Teyzesinin ani çemkirişi ile korkuyla sıçradı.

 

"Ayy ne var canım aaa! Hep siz mi entrikalarla çocuklarınızın yuvasını yapacaksınız! Bak ben açıktan alalen söylüyorum, plansız entrikasız. Tuğra bu gün kızımı istesin, Asya'mın da gönlü olsun gözüm kapalı veririm."

 

Ayşe'nin sözleri ile Tuğra'nın nefesi boğazında takılı kalırken öksürük krizine girince Ali'nin kükreyişi ile artık bu yolculuğun bir an önce bitmesini diler olmuştu. Ayşe teyzesinin sözleri hayra alamet değildi. Bu işte bir gariplik vardı. Kendinden habersiz planlar yapılma olasılığı yüksekti.

 

"Ohaa! Kendine gel Ayşem! Ne diye veriyormuşum ben kızımı şimdi ya!? Olamaz efendim öyle bir şey! Söz konusu bile olamaz!"

 

Öfkeli bakışları yanında öksürmekten kıpkırmızı olan Tuğra'ya kayınca öfkeyle tekrar söylendi.

 

"Bak abuk subuk konuşup çocuğu korkuttun! Boğulacaktı senin yüzünden! Sen Ayşe teyzenin kusuruna bakma evladım o Osman'ın evlilik meselesi, Mehmet'in nilan mevzusu derken ortamın ambiyansa kapıldı. Aklınıza getirmeyin siz böyle şeyler."

 

Tuğra ne diyeceğini bilemeyerek diliyle dişinin arasında utançla fısıldadı.

 

"Estağfurullah Ali amca ne kusuru. Kader kısmet işi böyle şeyler. Büyük konuşmamak lazım der hep annem." Ne diyeceğini bilemeyerek kıvırmaya çalışırken son sözleri ile dilini ısırarak kendine bir küfür savurdu. Zira Ali amcası bir şahin gibi keskin bakışlarını şüpheyle üzerine dikmişti.

 

"Doğru söylüyor Azra. Sen Ali amcana bakma oğlum. Biraz düşünse senin gibi merhametli, ince düşünceli, anlayışlı bir çocuğu elinden kaçırmamaz. Zamanı gelince kendisi ve ailenin diğer erkekleri gibi odun birini tutup getirirse kızımız o zaman görürüm ben onu. "

 

"Getiremez! "

 

"Ne saçmalıyorsun sen kadın! "

 

Karısına diktiği öfkeli gözleri Tuğra'nın verdiği tepkiyle hızla ona dönerken elini hesap sorarcasına kaldırarak aynı öfkeyle onu da payladı.

 

"Lan sana ne oluyor be!?" Aniden aklına düşen kuşkuyla bakışlarını kısarak Tuğra'nın üzerinde gözlerini gezdirdi. " Lan sen Asya'yı koruman için aldığımız sevgilik kararını ciddiyemi aldın yoksa!?" Tuğra bitmeyen yolculukla ve bir türlü değişmeyen mevzuyla yola güçlükle odaklanırken iyice köşeye sıkıştığını hissetti. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık dedikleri sözü şu an iliklerine kadar yaşıyordu. Kesinlikle bir dolap dönüyordu şu an ki durumun başka açıklaması olamazdı. Yarın ki isteme mevzusu aklına gelince sırtından soğuk terlerin aktığını hissetti. Gözlerini üzerine dikerek kendisinden bir cevap bekleyen adamın bakışlarından iyiden iyiye rahatsız olunca yerinde huzursuzca kıpırdandı.

 

"Olur mu öyle şey Ali amca. Öyle demeyelim de, sanki size ihanet etmişim izlenimi yaratıyor çünkü. Ama Ayşe teyzem de haklı şimdi yani. Mesela bir tarafa beni koy, bir tarafa tanımadığın dallamanın, kazmanın birini koy hangimiz hak ederiz Asya yı bir düşün. Yanlış anlama merakımdan soruyorum yani! "

 

Ali'nin kaşları gelen soruyla düşünceli bir şekilde çatılırken Tuğra'yı baştan aşağı alıcı gözle süzdü. Sonra yaptığı şeyi fark edince yüzünü buruşturarak kükredi.

 

"Lan siktir git! Eşşek sıpasına bak sen! Ulan baban gibi dümenci, Yunus amcan gibi laf sokucu, Ömer amcan gibi iş güzarsın! En başa bela özelliğini de Kenan amcandan almışsın o gibi meraklısın! Bir de karşıma geçmiş kendini övüyor it oğlu it!"

 

Tuğra, Ali'ye alınmış gibi bakarak homurdandı.

 

"Aşk olsun Ali amca senden aldığım özelliğimi saymayı unuttun. "

 

Ayşe ikili arasındaki muhabbetin nereye varacağını merak ederken Ali'nin merakı tamamen farklı bir noktaya kaymıştı.

 

"Ben den aldığın özelliğin ne lan? "

 

Tuğra sinsice sırıtarak cevap verdi.

 

"Açık sözlülüğüm."

 

Aldığı cevapla Ali göğsünü kabartarak Tuğra'ya güldü.

 

"Doğru bak onu unutmuşum. Tıpkı ben gibi açık sözlüsün. "

 

Ayşe kocasının tavrına burun kıvırırken Tuğra başını onaylarcasına sallayarak tekrar konuştu.

 

"O yüzden bende hiç bir şeyin gizli kalmasının taraftarı değilim Ali amca."

 

Ali şüpheyle yanındaki gencin üzerinde bakışlarını gezdirdi.

 

"Ney miş gizli kalmaması gereken? "

 

Tuğra eve gelmenin rahatlığı ile aracı park ederek Ali'ye dönerek cevap verdi.

 

"Kızınla birbirimizi seviyoruz ve evlenmek istiyoruz. Tabi senin de iznin olursa. "

 

Ali işittikleri ile şok olmuş bir şekilde Tuğra'ya bakarken Ayşe sevinçle bir kahkaha attı.

 

"Ayy biliyordum! Vallahi biliyordum! Sonun da dualatım kabul oldu.Tebrik ederim oğlum.Çok doğru bir karar almışsınız!" Tuğra Ayşe'nin tepkisi ile rahat bir nefes aldı. En azından Ayşe teyzesi olumlu karşılamıştı ve bu onlar için iyi bir müttefik demekti.

 

Ali işaret parmağı ile Tuğra'yı göstererek şaşkınca söylendi.

 

"Ayşem ne diyor bu çocuk!? Ben yanlış anladım galiba. Kızın beni istiyor bende onu mu dedi. "

 

Ayşe kocasının tepkisi ile Tuğra'ya göz kırptı muzipçe ve cevap verdi.

 

"Aaaa. Sen gibi açık sözlü işte çocuk Alim. Lafı dolandırmadan kızına talip olduğunu söyledi." Kocasının kolunu sıvazlayarak sözlerine devam etti. "Tam sana göre bir damat hayatım. Gizlisi saklısı yok. Arkandan işte çevirmedi. Geçti karşına usulünce derdini anlattı. Aynııı sen kocacığım. Tıpkı senin gençliğin." Başıyla Tuğra'ya sen git işareti yaparak kocasını yağlamaya devam etti. Tuğra, Ayşe'nin ikazı ile sessizce araçtan inerken Ayşe kocasının öfkesini törpülemek için sözlerine devam etti.

 

"Tıpkı sen gibi Alim. Açık sözlü, cesur."

 

Ali karısının gözlerine aşkla bakarak tebessüm etti.

 

"Aynı benim gibi doğru söylüyorsun Ayşem. Cesaretli çocuk Allah için, hemde açık sözlü. Küçüklüğünden beri gizlisi saklısı yok bu itin!" Yüzündeki tebessüm yerini öfkeye bırakırken aniden kükreyince Ayşe oturduğu yerde korkuyla zıpladı.

 

"Ulan delirtme beni kadın! Eşşekoğlueşşek geçmiş karşıma kızını seviyorum diyor sen burada beni yumuşatmaya çalışıyorsun! " Bakışları hızla Tuğra'nın oturduğu koltuğa kayınca karşılaştığı boşlukla sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.

 

"Tuğraa! Ulan işgüzar velet! Seni bir elime geçireyim kemiklerini kıracağım! " Aracın kapısını açarak hırsla söylenmelerine devam etti. "Ama önce o kızımın bacaklarını kuracağım! Ulan söz vermiştin bana be! Seni bırakmam baba demiştin! "

 

Ayşe apartmana doğru koşar adım giden kocasının arkasından kıkırdayarak seslendi.

 

"Aliiim! Bütün kızlar babalarına verir o sözü. Sen bu kadar takılma o söze hayatım. Ne de olsa zamanında bizde babalarımıza vermiştik o sözleri ama bak babalarımızın yanında değiliz! "

 

"Suss kadın suss! Ulan ne meraklısın kızını kocaya vermeye be!" Karasına olan siniri tavan yaparken bu defa oğlu aklına gelince hırsla saçlarını çekiştirerek kükredi. "Ulan Emir! Ulan Emir ! Ben sana yapacağımı da biliyorum it! Hani kardeşine sahip çıkıyordun lan sen hayvan! Kız elden gitmiş beyimizin haberi yok be! "

 

Apartmana giren kocasının arkasından Ayşe'de hızla girerken onu nasıl sakin testi reçelini düşünüyordu. Şu an şokta olduğu için böyle davrandığını biliyordu. Yoksa kızını kendi elleri ile Tuğra'ya emanet ettiği halde, aşklarına karşı koyacak değildi ya. Sadece biraz sakinleşip mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Asansörün kapısı kapanmadan son anda yetişen Ayşe burnundan soluyan kocasının yanına sokularak tatlı dille konuşmaya çalıştı.

 

"Alim şoktasın ondan böyle tepki veriyorsun. Biraz sakinleşirsen sende abartacak bir şey olmadığını anlayacaksın. Sevmiş işte çocuklar, sana ihanet etmişler gibi tepki gösterme lütfen. Bak bu şekilde Asya'nın karşısına çıkarsan onu kıracaksın. "

 

Ayağıyla sabırsızca ritim tutan Ali gömleğinin ilk iki düğmesini açarak homurdandı.

 

"Olamam Ayşem! Bana sakin ol falan deme olamam! Ayrıca senin bu aşırı sakinliğinde beni daha fazla geriyor kadın! Benim kızım ya Asyam! Benim kızım! Aşık falan olamaz efendim! Söz vermişti ayrılmayacaktı dizimin dibinden! "

 

Kocasının papağan gibi sürekli aynı sözleri tekrarlaması ile Ayşe'nin sabır taşı da çatlamıştı sonunda.

 

"Ayyy yeter! Kızım da kızım! Kızını Tuğra'ya emanet edip, onu koruması için çocuğa sevgilisymiş gibi davran kimseyi yaklaştırma yanına diye aklına sokarken şu anki düşüncelerin ve öfken nerelerine kaçmıştı acaba!? Onların aklında olmayan bir şeyi siz bilinç altlarına yerleştirdiniz! Şimdi çocuklar bir birine aşık olunca mı sorun oldu!?"

 

Duran asansörle hışımla asansörden inerek karısına ters ters bakarak çıkıştı.

 

"Oldu Ayşem! Tam da şimdi sorun oldu! " Elini sertçe kaldırarak söylenmeye devam etti. "Anahtarı ver! Evime girip mümkünse Yaman ailesinin kapıma dayanmaması için önlemler almak istiyorum bir an önce!"

 

Ayşe nefesini sertçe bırakıp çantasında anahtarı ararken, Ali yan taraftaki kapıya sert bakışlar atarak homurdandı.

 

"Dümenci piç! Ulan eğer bu işin altından da, senin oğullarına gelin seçme planlarından biri çıksın seni bu defa elimden kimse alamaz Mehmet! "

 

Karısının uzattığı anahtarı hırsla alarak kapının kilidini açarak koridora bir adım atmıştı ki kulaklarına dolan sesle olduğu yerde kaldı.

 

Şu yalan dünyaya geldim geleli

Tas tas içtim ağuları, sağ iken,

 

Kahbe felek vermez benim muradım

Viran oldum, mor sümbüllü bağ iken

 

İşittiği ses ve kızının söylediği sözlerle Ali boğazına bir yumrunun takıldığını hissetti. Aşık olmuştu kızı ama neden bu denli ümitsizdi? Ümitsizliğinin sebebi kendisiymiydi acaba? Karısıdan arkasından içeriye girince bakışlarını ona çevirmiştiki onunda kızının sözlerine odaklandığını anlaması uzun sürmedi.

 

Aradılar, bir tenhada buldular,

Yaslandılar, dallarımı kırdılar,

 

Yaz bahar ayında bir od verdiler

Yandım bittim, ala karlı dağ iken

 

Sert bir nefesi içine çekerek dolan gözlerine inat karısına bakarak huysuzca söylendi.

 

"Bu çocuklara enstruman çalmayı ve türkü söylemeyi öğretmeyecektik! Hata yaptım ben hata! Hep kendi silahımla vuruyorlar beni! Biliyorlar yüreğimin bam teline dokunacaklarını eşşek sıpaları! Ulan ağız tadıyla bir fırça bile atamıyorum be! "

 

Kocasının sözleri ile dolan gözleri ile Ayşe burukça gülümseyerek başını omzuna yaslayarak fısıldadı.

 

"İyiki öğretmişiz Alim. Bak ne güzel anlattı kızın derdini sana. Öğretmeseydin o öfkeyle kırıp dökecektin,gönül yarasını görmeyecektin belki de. Pamuk gibi oldun bak şimdi."

 

Karısının son sözleri ile Ali yüzünü buruşturarak homurdanırken kapıyı kapatarak içeriye doğru ilerlediler karı koca.

 

U

 

sanmazda deli gönülüm usanmaz

Akarda gözlerimin yaşı kurumaz

Şimdiden gayrı benim hükmüm yürümez

Ömrümün yarısı gitti ziyana

 

Asya elindeki sazı bir köşeye bırakarak gözündeki yaşları kurularken Firuze ona üzgünce baktı. Bir türlü topatlayamıyordu arkadaşı kendini. Dün Tuğra ile konuştuktan sonra biraz düzelir gibi olmuştu ama bu gün hastaneden gelince yine alt üst olmuştu morali. Onun bu haline Firuze de anlam veremiyordu. Hamilelikten mi yoksa hala yaşadıklarının etkisindemiydi anlayamıyordu artık. Tam bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı ki işittikleri sesle geri hızla geri kapadı.

 

"Asyam!"

 

Babasının sesiyle irkilen Asya nemli bakışlarını onlara doğru çevirerek telaşla fısıldayarak yerinden kalktı.

 

"Baba! Ho... Hoşgeldiniz. "

 

Ali kızının kendisine yaklaşmasını tebessümle izlerken kollarını açarak konuştu.

 

"Hoşbulduk kızım, sizde hoşgeldiniz. "

 

Kollarını kızına hasretle dolarken Firuze de ayaklanmış Ayşe'yle kucaklaşıyordu.

 

Kısa bir hal hatırdan sonra konu Firuze'nin düğün mevzusuna gelmişti. Ali bakışlarını kızına çevirerek Firuze'yi muhattap aldı. Niyeti Tuğra'dan işittiklerini kızındanda duymaktı.

 

"Demek düğün yaza. " Firuze Ali'nin sözlerini başıyla onaylarken yüzünde oluşan utangaç gülümseme ile cevap verdi.

 

"Kısmetse Ali amca. "

 

Ali bilmiş bir edayla başını sallayarak tekrar konuştu.

 

"İnşAllah kızım. Hayırlısı ile Asya'yı da bu yaza evlendiririz artık peşinden. "

 

Asya'nın bakışları hızla babasını bulurken bakışlarının kesişmesi ile ne diyeceğini bilemedi. Firuze ise Ali'nin sözlerinden bir anlam çıkartmaya çalışırken bir taraftanda düğünün yaza kalmasının her şeyi mahvedeceğini düşünüyordu.

 

Asya huzırsuzca yerinde kıpırdanarak tüm cesaretini toplayıp babasına çevirdi bakışlarını.

 

"Nereden çıktı bu düğün mevzusu baba?"

 

Ayşe kocasının ne yapmaya çalıştığına anlam veremezken Ali kızının eline uzanarak avuçlarının aradına alarak gülümsedi.

 

"Bir talibin var kızım. Çok iyi bir çocuk, çok efendi. İşi gücü yerinde."

 

Babasının sözleri ile Asya planın başladığını anlayarak bahsettiği kişininde Tuğra olduğunu anlamıştı. Ayşe ve Firuze de rahat bir nefes alırken Ali sözlerine devam etti.

 

"Kibar, anlayışlı, merhametli ve yakışıklı da. Hem yabancıda değil gözümün önünde olacaksın hep. Ben şahsen olur gözüyle bakıyorum. Elbette senin fikrinde önemli tabi. "

 

Asya'nın utançla bakışlarını kaçırırken dolan gözlerini annesi ve Fieuze'ye çevirmiştiki onların onaylayan kaş göz hareketleri ile fısıldayarak cevap verdi.

 

"Sen nasıl uygun görürsen baba. Senin olur verdiğinde benim de gönlüm razıdır. "

 

Ali kızının utang ve iteatkar tavrıyla gülmemek için kendini güçlükle tutarken boğazını sertçe temizleyerek tekrar konuştu.

 

"Kim olduğunu merak etmiyor musun?"

 

Asya babasının yüzüne bakmadan başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Kim olduğunu biliyorsun o zaman? "

 

Kızının bu defa başını olumlu anlamda sallaması ile çenesine dokunarak eğdiği başını kaldırdı ve alnına küçük bir buse bırakarak fısıldadı.

 

"O zaman yarın gelip istesinler mi? "

 

Asya dolan gözlerini utançla babasından kaçırmak istesede onun bakışlarından gözlerini ayırmadan güçsüzce fısıldadı.

 

"Olur baba. "

 

Kızının haliyle Ali içten içe eğlenirken Asya'yı kolunun altına çekerek başına bir öpücük kondurup bakışlarını karısına çevirdi.

 

"Ayşem Deniz leri ara yarın Jamal'le ,Asya'nın sözünü keselim! "

 

"Neee! "

 

"Olmaz! "

 

"Babaaa! "

 

Üç kadının verdiği ani tepkiyle Ali sahte bir şaşkınlıkla onlara baktı.

 

"Ne Jamal'i, Ali! Ne saçmalıyorsun sen!? "

 

Firuze, Ayşe'yi onaylarcasına araya girdi.

 

"Ayşe teyzem haklı Ali amca olmaz! Damatlar karıştı ya! " Asya'yı sertçe dürterek sıktığı dişlerinin arasından homurdandı. " Kızım bir şeyler söylesene sende! Ben ona onay vermedim desene! "

 

Ali keyfle onların panik olmuş halini izlerken Asya telaşlı bakışlarını babasına çevirdi.

 

"Baba ben Tuğra'dan bahsediyorsun zannetmiştim. Onun için onay vermiştim. Benim gönlüm Tuğra'dan yana Jamal abimin, abimden hiç bir farkı yok gözümde. "

 

Ali kızının sözleri ile yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Tuğraymış! Meraklı köfteci ne olacak! Bula bula benim kızımı buldu dingil! Ulan kız köküne kıran mı girdi be!"

 

Asya babasının Tuğra hakkındaki sözleriyle üzgünce mırıldandı.

 

"Baba deme öyle. "

 

Ali şaşkınca kızına baktı. O istihbarat faresini ona karşı koruyormuydu şimdi kızı?

 

"Nee yalan mı!?"

 

Firuze,Ali amcasının her kız babasının girdiği kıskançlık triplerine girmesi ile kıkırdarken Ayşe oturduğu yerden kalkarak kocasına ters ters bakarak kızına çevirdi bakışlarını ve gülümseyerek konuştu.

 

"Sen bakma kızım babana. Şaka yapıyor o. Tuğra bizi alıp gelirken arabada,tıpkı kendisine benzetip gerim gerim geriniyordu. Yok benim gibi açık sözlü, yok benim gibi cesur diyerek böbürleniyordu."

 

Karısının tine Tuğra'nın tarafını tutmaya başlaması ile burun kıvırarak çıkıştı.

 

"Gayet ciddiyim ben bir kere! Meraklı ulan işte meraklı!"

 

"Aliii! "

Karısının çemkirmesi ile yerinde sıçrarken Ayşe kızının elinden tutarak oturduğu yerden kaldırıp konuştu.

 

"Hadi kızlar biz gidelim de yarın için plan program yapalım. Ali bey de burada damadından yana ne kadar şanslı olduğunu düşünsün belki o taş kafası bazı şeylerin farkına varırda Tuğra'yı onlara benzemediği için çekemediklerini fark eder. "

 

Asya annesinin babasına soktuğu lafla kıkırdarken Ali sinsice güldü. Ne kadar kızsa da söylense de Tuğra'nın diğerlerinden farklı olduğunu o da biliyordu. İçten içe mutluydu çünkü Tuğra'nın kızını üzmeyeceğini biliyordu. Ama bunu onlara belli etmenin alemi yoktu. Sonuçta kız babasıydı ve öyle dünden razıymış gibi görünemezdi. Biraz kahrını çekeceklerdi hepsi de. Birazda eziyet fena olmazdı değil mi. Aklındaki düşüncelerle Giden kadınların arkasından sinsice güldü ve aklındaki planı devreye sokmak için cebinden telefonunu çıkartarak sırıttı.

 

Asya annesi ve Firuze'nin kafa kafaya verip yarın akşamki isteme için yapılacakları konuşmasını fırsat bilerek odasına geçerek Tuğra'yı aradı.

 

Ayşe teyzesinin verdiği işaretle yanlarından ayrılıp eve çıkan Tuğra huzursuzca evin içinde dolanırken bebekleri ile uğraşan Derya'nın başına dikildi.

 

"Derya. "

 

Derya'nın bakışları Tuğra'yı bulunca o sözlerine devam etti.

 

"Asya'yı arasan mı bi? Ali amcam çok öfkeliydi şimdi kızın canını sıkacak şeyler söyler falan bir şey olur içim hiç rahat değil. "

 

Derya, Tuğra'nın sözleri ile yüzünde genişleyen gülümseme ile kıkırdadı.

 

"Ne diye arayım kızı Tuğra? Tığra Ali amcamı tam kıvama getirememiş yardım lazımsa geleyim adamı birlikte mi delirtelim deyim. Sakin ol biraz. Böyle durumlarda fazla göze batmamak lazım."

 

Tuğra aldığı cevapla yüzünü buruştururken Derya doyurduğu bebeğini onun kucağına vererek diğer bebeği ile ilgilenmeye başlayınca Tuğra bebeğin gazını çıkartırken şansını tekrar denedi.

 

"Mesaj mı atsan acaba? Vallahi meraktan delireceğim kızım."

 

Derya artık tutmakta zorlandığı kahkahasını serbest bırakırken kapıdan giren Kayra odada dolanan ikizine bakarak karısına göz kırpıp konuştu.

 

"Ne karın ağrısı var bunun yine?" Tuğra'nın kucağındaki oğlunu alarak bebeği ile konuşur gibi alayla söylendi.

 

"Gaz sancısı mı çekiyormuş amca oğlum? Ali dedeniz alamamış mı amcanızın gazını? "

 

Tuğra kendisi ile dalga geçen ikizine ters ters bakarak öfkeyle çıkıştı.

 

"Lan siktir git! Eğlence çıktı sana da piç! "

 

Derya, Tuğra'nın ettiği küfürlerle sıktığı dişlerinin arasından sinirle tısladı.

 

"Tuğraaa! Kaç kere söyleyeceğim küfür etmeyin çocuklarımın yanında diye! "

 

"Kocan da damarıma basmasın o zaman! Ayrıca el kadar bebek ne anlar küfürden ! Cıyaklayıp durma kulağımın dibinde! "

 

"Bağarma lan karıma! Haklı kız çarpacağım şimdi ağzına bi tane! Kötü örnek oluyorsun çocuklarıma hıyar! "

 

Azra elindeki salata tabağını sofraya bırakırken tartışan oğulları ile gözlerini devirdi.

 

"Kayraaa! Sanki sen çok normal konuşuyorsunda bir de Tuğra ya bahane veriyorsun. "

 

"Ama güzelim o başlattı! "

 

"Her gün didişmekten bıkmadınız! Kediyle köpekten farkınız yok yıllardır! Nedir benim sizden çektiğim!? "

 

Azra'nın çıkışı ile ikili bir birine bakıp sırıtırken Derya diğer bebeğini de Tuğra'nın kucağına tutuşturarak Azra'nın yanına yaklaştı.

 

"Babam gelmeyecek mi anne yemeğe."

 

Gelininin sorusu ile Mehmet elindeki trileçe tabağıyla girince Azra gözlerini devirerek homurdandı.

 

"Ya sabır! Ya sana kaç kere diyeceğim önce yemeğini ye diye Mehmet!"

 

Ağzındaki lokmayı yutan adam karısının yanağından makas alarak sırıttı.

 

"Kan şekerim düştü Allahsız. Ne var iki lokma yesem. Ne demeye avazın çıktığı kadar bağırıyorsun ki yani. "

 

Azra bıkkınca nefesini bırakırken diğerleri onların bu haline kıkırdayarak masaya oturdu. Tuğra kucağında uykuya dalan yeğenini pışpışlarken çalan telefonla bebek uyanıp ağlamaya başlamış o telaşla yeğenini Derya'ya tutuşturarak cebindeki telefonunu çıkartmıştı hızla. Meraklı bakışlar üzerindeyken o ekranda gördüğü isimle yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamayacak fısıldadı.

 

"Asya arıyor. "

 

Çalan telefonun cevaplama tuşuna basarak adımlarını mutfağa doğru yöneltti.

 

"Asya. "

 

"Tuğra. "

 

Asya'nın sesinin normal gelmesi ile tuttuğu nefesini bırakırken yine de sormadan edemedi.

 

"İyi misin?"

 

Gelen soruyla Asya'nın bakışları aynada kendini buldu istemsizce. Hastanede bebeğini ilk gördüğü andan beri içine dolan ağlama isteğini güçlükle bastırmış eve kendini atar atmazda ağlama krizine girmişti resmen. Ağlayıp içini boşaltmanın etkisi ve babasının beklediği kadar ağır tepki vermemesi ile ruhsal olarak rahatlasada, görüntü olarak berbat durumdaydı. Ağlamaktan şişmiş bir yüzle çökmüş bir Asya vardı aynadaki yansımasında.

 

Uzayan sessizlikle Tuğra telaşla tekrar konuştu.

 

"Asya iyi misin!? Bir sorun mu var!? Ali amcam çok mu üzerine geldi yoksa!? Yalnız bırakmamalıydım seni! Yanına geliyorum hemen!"

 

Sessizliğini yanlış anlayan Tuğra'nın telaşlı sesi ike aceleyle konuştu.

 

"Gelme! Tuğra iyiyim ben. "

 

Asya'nın cevabı ile tatmin olmazken kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı ki o tekrar konuştu.

 

"Ruhsal olarak, o günden sonra ilk defa kendimi bu kadar rahatlamış hissediyorum. Sen iyi misin deyince gözüm aynadaki yansımama daldı. Halimi inceliyordum ondan cevap veremedim. "

 

Asya'nın son sözlerinden bir şey anlamayan Tuğra'nın kaşları çatılırken merakla sordu.

 

"Ne var mış halinde? "

 

Asya'nın bakışları tekrar aynaya kayarken dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamadı.

 

"Hani sen hep dersin ya ağlayınca maymun dan beş dakika önce doğmuş gibi görünüyorsun diye şu an tam da öyleyim. Kan çanağı ve şiş gözler, kırmızı bir burun ve kocaman dudaklarla, bazlama gibi olmuş yanaklar."

 

Asya'nın sözleriyle içinin sızladığını hissederken üzgünce fısıldadı.

 

"Neden ağladın o kadar? Kendine eziyet etmeyi bırak artık lütfen. Beni de üzüyorsun Asya. "

 

"Başımıza gelenler yüzdüen ağlamadım ki. Zor da olsa kabulleniyorum artık üzülme sende yok yere."

 

Tuğra tekrar mutfağa doğru ilerlerken, Asya'nın canını neyin sıkıpta bu derece ağladığını düşünüyordu.

 

"Bebeğimizi görünce oldu ne olduysa. "

 

Asya'nın sözleri ile Tuğra nefes almayı unutmuştu o an. Bebeğimiz demişti yanlış duymamıştı değil mi? Hem de heyecanla kurmuştu o cümleyi. Asya'nın bebeklerini kabullenmeye başlaması içinde tarifi imkansız bir duyguya neden olmuştu. Dün yaşadıklarından sonra Tuğra'nın hala korkuları vardı lakin dile getiremiyordu. Asya'nın bebeği hiç kabullenememesiydi onu korkutan. Ama korktuğu gibi olmamış Asya alışmaya başlamıştı demekki. Ama Asya'nın tekrar sessizleşmesi ike onun utandığını anlaması uzun sürmemişti. Yüzüne yayılan gülümseme ona konuşması için zaman tanıdı.

 

Asya ise söylediği sözlerin farkına sonra varırken utançka dudaklarını dişlemeye başlamışken, Tuğra onun konuşmayacağını anlayınca, şakayla karışık sitem etti.

 

"Benden önce dedesi ile kontrole gitmenizi yazdım bir kenara. Artık gönlümü nasıl alacaksınız bilemem Asya hanım. "

 

Asya,Tuğra'nın haklı sitemi ile kıkırdayarak konuştu.

 

"Yarın alırız,artık gönlünüzü Tuğra bey."

 

"Yarın derken?"

 

"Babam yarın gelip istesinler dedi."

 

Asya'nın cevabı ile rahat bir nefes alarak mırıldandı.

 

"Çok şükür. Senden ses çıkmayınca bir sorun çıktı diye telaşlanmıştım bende. "

 

Tuğra'nın sözleri ile yüzüne yayılan gülümsemesi babasının oynadığı küçük oyunu hatırlaması ile kıkırtıya dönüşünce Tuğra da gülerek sözlerine devam etti.

 

"Bir problem çıkmadan atlatırız umarım yarın akşamı. Ben bizimkilere haberi vereyim, sende dinlen biraz artık. Yarın görüşürüz."

 

"Tamam. Görüşürüz. "

 

Telefonu tam kapatacakken Tuğra'nın sesiyle tekrar kulağına götürdü.

 

"Bir sorun olur, bir şeye ihtiyacın olur hemen beni arıyorsun Asya. Aklım sizde kalıyor. "

 

Tuğra'nın sözleri ve istediği şey ile Asya kendini bir tuhaf hissederken, yüzünü basan sıcaklıkla sanki Tuğra onu görüyormuş gibi başını salladı telaşla.

 

"Ta... Tamam. Ararım. "

 

Telefonun aniden kapanması ile önce kısa bir an şaşırsada, daha sonra Asya'nın yine urandığını anlaması uzun sürmedi. Başlarına gelen şeyden sonra normal bir ilişkiye başlamamışlardı. O yüzden Asya'yı ve değişken ruh hallerini anlayabiliyordu. Üstelik Asya'nın daha önce bir ilişkisi de olmadığı için tecrübesizdi ve rahat davranamuyordu. Utangaçlığı da bu yüzdendi. Kendisi ise Asya'nın tam aksine kendini bir kadına karşı hiç olmadığı kadar rahat hissediyordu. Tuhaf olan hangisinin durumuydu emin değildi ama emin olduğu tek şey, Asya'nın yaşayamadığı o duyguları, heyecanları kendisi ile yaşaması için çabalayacağıydı.

 

Yüüzndeki gülümseme ile salona geçti ve yemek masasındaki yerini alırken kendisine merakla bakan ailesine gükerek çorbasını içmeye başladı.

 

Mehmet oğlunun rahatlığı karşısında kaşığını tabağının kenarına bırakarak homurdandı.

 

"Bu çocuk beni öldürecek!" Eliyle Tuğra'yı işaret ederek karısına döndü. "Şundaki rahatlığın onda biri ben de yok yemin ederim."

 

Babasının söylenmeleri ile Tuğra'nın yüzündeki gülümseme daha da genişlerken Mehmet sertçe çıkıştı.

 

"Bak şu tipe bak! Lan aptal aşıklar gibi sırıtmayı keste Asya ne dedi onu söyle yoksa sana bir patlatacağım ömrü billah sırıtarak gezeceksin artık! "

 

Tuğra'da babası gibi kaşığını tabağının kenarına bırakarak peçeteye ağzını silerek kaşlarını çatıp başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Çok ayıp baba. Senin özel anlayışın olmaya bilir ama benim var. Şimdi sana özelimi mi anlatayım yani? Hayır ne bu merak bu ısrar anlayamıyorum. Benim müstakbel nişanlımla konuşmalarım seni ilgilendirmez! "

 

Mehmet oğlunun sözleri ile yüzünü buruştururken Kayra ve Derya ıyaran bakışlarını Tuğra'ya dikmiştiki Mehmet'in kükreyişi bebeklerin uyanışı aynı anda oldu.

 

"Lan ben ne yapayım senin özelini hayvan! Sanki özeli kalmış puştun! "

 

"Babaaa! Offf yaaa! Hem bağırıyorsun hem küfür ediyorsun! Bak yine uyardınız ama bebeklerimi! "

 

Mehmet bakışlarını gelinine çevirerek bebekleri almak için ayaklanmak üzere olan Derya ya eliyle otur işareti yaptı.

 

"Otur kızım sen otur. Haklısın kusura bakma. "

 

Yerinden kalkarak ağlayan torunlarına yaklaştı ve ikisini de kucağuna alarak birini Tuğra'nın kucağına turuşturup diğerini de kendi pışpışlarken mırıldandı.

 

"Dandini Dandini dastana koca dana amcanız da açmış başıma türlü bela,soruma da cevap vermezse, dizeceğim onu kurşuna! Eee eee eee!"

 

Derya ve Azra şaşkınca Mehmet'e bakarken Kayra dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamayacak babası ve kardeşinin çekişmesini izledi.

 

"Uyusunda büyüsün ninni dediniz de kocamış anlamaz beni, müstakbel nişanlım dedim ya, yarın akşam bekliyormuş arkadaşın Ali seni! Eeee eee ee!"

 

Bu defa Azra ve Derya da kıkırdarken Mehmet sinirle gülerek tekrar söylendi.

 

"Dandini dandini danadan, böyle bir aptal nasıl doğmuş Azra gibi anadan, yavrum sen salak mısın, verir mi hiç Ali amcan Asya'yı sana tuzak kurmadan! Eeee eee eee! "

 

Babasının sözleri ile Tuğra bir kucağındaki bebeğe, bir babasına baktı ve sonunda anladığı sözlerle teleşla babasına bakarak fısıldadı.

 

Dandini dandini danadan, baba akıl ver ben ne yapacam,tuzaktı, plandı derken karıştı kafam, sonunda Asya'yı da alıp kaçacam! Eee eee eee!

 

"Bok kaçarsın eşşekoğlueşşek! Zamanında kendi yedi o haltı dürzü şimdi önlem alamayacakmı sanıyorsun gerizekalı! "

 

Mehmet yüksek çıkan sesinin tonunu ayarlayarak sözlerine devam etti.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Mahru geldiği restaurand ta son hazırlıkları kontrol ederken Soner'in geldiklerini bildiren mesajı ile telaşla üzerideki elbiseyi çekiştirerek düzeltti. Gökçe'nin aklına uyup elbise giymişti ama hiç rahat hissetmiyordu kendisini. En azından abartıya kaçmadığını düşünerek üzerindeki elbiseyi bir kez daha çekiştirdi. Allahtan ayağına babet giymişti yoksa rezilliğin binibin paraydı. Aklına gelen şeyle hızla masanın üzerinden bir kaşık alarak ters çevirip makyajını kontrol etti. Bir sorun gözükmüyordu sanki. Parmak uçları ile dudaklarının kenarını tekrar kontrol ederken yanı başından gelen öksürük sesiyle başını hızla kaldırmıştıki Soner'in amber rengi gözleri ile karşılaşması bir oldu.

 

Sertçe yutkunurken bakışları onun yanındaki, Soner'le aynı yaşlardaki iki genç adam ve kendi yaşlarındaki kadına kayınca yüzüne kondurduğu mahçup bir gülümseme ile konuştu.

 

"Hoş geldiniz buyrun lütfen. "

 

Elindeki kaşıkla masayı işaret ederken adamların eline bakarak gülmemek için harcadıkları çabayla,onun bakışlarıda eline kayınca kaşığı hızla arkasına saklayarak rezilliğini gizlemeye çalıştı.

 

Diğerine göre daha uzun ve yapılı olan adamın kaşları hafif yukarı doğru kalkıp gözlerine muzip bir pırıltı yerleşirken sandalyeyi çekerek karşılık verdi.

 

"Hoşbulduk. Kaşıkçı güzeli. "

 

Adamın sözleri ile Mahru dudaklarını ısırarak uyduracak bir bahane ararken Soner'in kulağının dibinde fısıldaması bir oldu.

 

"Isırma şu dudaklarını! Dakika bir gol bir! Allah aşkına kaşıkla ne yapıyorsun!? "

 

Sıktığı dişlerinin arasından sorduğu soruyla Mahru bir şeyler söylemek için ağzını açmıştıki, biraz daha sert bir tonla tekrar fısıldadı.

 

"Sakın bir şey söyleme! Makyajını kontrol etmek için lavaboların olduğunu bilecek kadar yetişkin olduğunu düşünüyorum!Bilmiyorsan öğren!"

 

Mahru gelir gelmez kendisini fırçalamaya başlayan adama zoraki bir tebessüm gönderirken elindeki kaşığı çaktırmadan masaya bırakarak Soner'in oturması ile o da yerini aldı.

 

Yemekler sipariş edildikten sonra yavaştan iş konuşulmaya başlanmıştı ki Mahru karşısındaki kızın tuhaf bakışları ile kıpırdanınca kız Mahru'ya doğru hafifçe eğilip gülümseyerek konuştu.

 

"Afedersin konumuzla alakasız ama kirpik ve kaşların için kullandığın özel bir serummu var? "

 

Karşısındaki kızın sorusu ile şaşırırken başını iki yana sallayarak cevap verdi.

 

"Hayır Aylin hanım. Hiç bir şey kullanmıyorum. Doğal hali. "

 

Kızın kaşları şaşkınca kalkarken dudaklarını bükerek mırıldandı.

 

"Gür ve uzun olunca merak ettim. Allah vergisi demek ki. "

 

Mahru kızın sözleri ile gülümserken Soner, Mahru'ya ters bir bakış atarak söylendi.

 

"Güzellik sırlarınızı paylaşmanız bittiyse işinize dönün Mahru hanım! "

 

Mahru'nun çatılan kaşları ile içinden sinsice güldü. Bu gece çıldırma sırası ondaydı. Dün kendisine yakıştırdığı o lafların acısını çıkartacak Mahru da el mecbur katlanacaktı bu duruma.

 

"Bence Mahru'nun doğal bir çekiciliği var. Farklı bir aurası var. Çekim enerjisi oldukça yüksek. "

 

Karşısında oturan adamın geldiğinden beri gözünü kendisine dikip izlemesi ile rahatsız olurken, sözleriyle de diken üstündeymiş gibi kıpırdandı. Yanındaki patronu olacak kerkeneze söz vermemiş olsaydı verirdi ağzının payını ama mecburiyeti vardı işte.

 

"Teşekkür ederim Burak bey. "

 

Soner kızın kendisine takındığı tavır ve karşısındaki adama karşı takındığı tavırla şok olurken kaşlarını çatarak Mahru'ya baktı.

 

Onun bakışlarına karşılık kız ne var dercesine başını sallarken Soner önündeki tableti işaret ederek fısıldadı.

 

"Başlatma teşekkürüne falan! İşine bak işine! "

 

Bakışlarını karşısındaki adama çeviren Soner muhattap olarak diğerini seçerek konuştu.

 

"Bildiğiniz üzre piyasanın en iyilerinden biriyiz, Furkan bey. Çizimlerimiz özgün, kreasyonlarımız her zaman orjinaldir. Bu güne kadar hiç bir kreasyonumuzda her hangi bir firmanın kreasyonundan esinlenme yapılmamıştır. Kumaşlarımızın kalitesinden bahsetmeme gerek bile yok sanırım. "

 

Muhattap olarak seçtiği adam düşünceli bir şekilde başını sallayarak dudaklarını büktü.

 

"Kreasyonlarınızı bizde yıllardır takip ediyoruz. Evet orjinal ve her daim modaya yeni bir bakış açısı getirecek tarzlarla ön plandasınız. En kaliteli kumaşların, yıllardır sizin elinizden geçtiğini bilmeyen yoktur. Açıkçası yaptığımız görüşmelerde sizden daha iyi ve kaliteli çalışan başka bir firma ile henüz karşılaşamadık."

 

Adamın sözleri ile Soner kendinden emin bir şekilde başını salladı.

 

"Fakat biz bu defa sizin kreasyonlarınızdan daha farklı bir tarz düşünüyoruz. Sizinle hem bu konuda hem bütçe konusunda anlaşa bilirsek eminim güzel işler başaracağız. "

 

Soner bardağındaki alkolü yudumlayarak bakışlarını Mahru'ya çevirdi ve onun not aldığını görünce tekrar karşısındaki adama döndü.

 

"Farklı bir tarzdan kastınız nedir biraz açarsanız. "

 

"Abartısız, uçlarda olan tarzlar yerine doğallığın ön planda olacağı bir kreasyon düşünüyoruz. Yani kısacası asistanınız Mahru hanım'ın sade ve duru güzelliği gibi. "

 

Soner, Burak'ın sözleri ile içinden sabır çekerken elindeki çatalı sinirle sıktı. Bu adamın ağzının ayarı yoktu belliki.

 

İsminin geçmesi ile Mahru başını not aldığı tabletten kaldırarak sıktığı dişlerini sıkarak zoraki bir gülümseme gönderdi karşısındaki adama.

 

"Ne sırıtıp duruyorsun şu dallamaya!"

 

Soner'in sert ve keskin fısıltısı ile Mahru da ona yaklaşarak fısıldadı.

 

"Sen demedin mi kibar ol diye! Kibar oluyorum işte! "

 

Mahru'nun verdiği cevapla Soner önündeki bardağa uzanarak hırsla bir yudum aldı.

 

"Böyle bir kreasyon çıkarta bilir misiniz Soner bey. "

 

"Doğrusu nasıl bir kreasyon istediğinizi pek anlayamadım Aylin hanım. "

 

Kadın cevap vermek için ağzını açnıştı ki Burak araya girerek tekrar konuştu.

 

"Siz anlamasanızda ben Mahru hanımın bizi anladığını düşünüyorum Soner bey.Şöyle örnek vereyim." Oturduğu sandalyeden kalkaral elini Mahru'ya uzatarak gülümsedi.

 

"Ya sabırr! Şeytan diyor çak ağzının üstüne iki tane, dök o sırıtan dişlerinin hepsini! "

 

Soner'in diliyle dişinin arasında söylediği sözlerden bir şey anlamayan Mahru kendisine elini uzatan adamın avcuna elini bırakarak kalkınca Soner'in bakışlarındaki öfkeye anlam veremeyerek gerilmeye başlamıştı.

 

"Mesela Mahru elbiseyle bir bütün gibi. Hem masum bir genç kızı, hem dişiliğini sergiliyor şu an. Sade ve duru güzelliği elbiseyle bütünleşince madum bir genç kız, elbisenin göğüs kısmındaki hafif dekolte ile dişiliğini abartısız bir şekilde ön plana çıkarta bilmiş."

 

İşittiği sözlerle Mahru sabrının sonuna geldiğini hissederken karşısındaki gevşek tipe ağzına geleni saydırmamak için kendini zor tutuyordu. Soner'in kendisini deniyor oluşunu düşünmese çoktan bu hıyarı cacık yapmıştı ama eli kolu bağlıydı. Sinirden gözleri dolarken derin nefesler almaya çalıştı.

 

Soner ise Mahru dan bir tepki bekliyordu. Kendisi hiçbir zaman böyle fütursuzca konuşmadığı halde sapık damgası yerken, Mahru hanım karşısindaki puştun ağzının payını neden hala vermiyordu acaba.

 

Mahru bakışlarını Soner'e çevirerek Burak denen adamın istediği şeyi açıkladı.

 

"Ben anladım Burak beyin istediğini Soner bey. "

 

Soner'in gözlerinin sürekli adamın avcundaki eline kayması ve gözlerinin renginin her an dahada koyulaşması ile Mahru elini hızla adamın elinden çekerek sözlerine devam etti.

 

"Otantik bir kreasyon istiyor. Şöyle düşünün özgün desenler ve geleneksel motiflerimizin bir arada olduğu bir kreasyon. Sadeliğin ön planda olmasını istemesinin sebebi de ana ve ya ara renklerden uçuk olan renklerin kullanılmaması. Mesela fosforlu renkle bu tarz tasarımlarda sizde biliyorsunuz ki sadeliği ve Burak beyin istediği masumiyeti yakalayamayız. "

 

Soner, Mahru'nun sözleri ile başını olumlu anlamda sallamıştı. O piçin neyi anlatmaya çalıştığını elbetteki anlamıştı fakat sergilediği gevşek hareketler sinirlerini bozduğu için kendini tam anlamıyla odaklayamıyordu.

 

"Hem güzel hem zeki."Burak bakışlarını Soner'e çevirerek imalı bir gülüş yolladı. "Çok şanslısınız Soner bey. "

 

Karşısındaki adamın rahatça sergilediği tavırlarla ve üstü kapalı imaları ile öfkeden kuduracak dereceye gelmişti.

 

"Mahru hanım, Soner beyin yanındaki stajınız bittiğinde sizin gibi güzel ve zeki bir bayanla çalışmak isterim.."

 

İşittiklerinin şaşkınlığı ile elindeki kadeh düşecekken son anda tutabilmişti. Sinirden titreyen elleriyle kadehi masaya burakırken üzerine dökülen sıvıyla, eli hızla peçeteye giderken ağzından fısıltıyla dökülen sözlere de engel olamadı.

 

"Ayran ağazlı anaforcu züppe! Ulan ben senin abdestini verirdim de dua et söz verdim! "

 

Titreyen ellerine öfkeden dolan gözleride eşlik edince başını kaldırması ile Soner'in öfkeden çakmak, çakmak olmuş gözleriyle karşılaştı. Az önce söylediklerini duymuştu anlaşılan. Tutamamıştı yine şu lanet dilini. Her şeyi eline yüzüne bulaştırmış, üstelik verdiği sözü bile tutamamıştı. Ama bunlara sebep karşısındaki andavaldı. Dolan gözlerini kırpıştırarak mırıldandı.

 

"İzninizle. Lavoboya gitmem lazım. "

 

sözlerini bitirir bitirmez ayaklanmıştıki karşısındaki adamın da ayaklanması bir oldu.

 

"Size eşlik edeyim."

 

Adamın isteği ile Mahru başını iki yana salladı.

 

"Gerek yok. Siz oturun lütfen. "

 

Adam yüzüne kondurduğu çapkın gülümseme ile Mahru'nun yanında bitmişti çoktan.

 

"Sizinle kısa bir sohbet için zaman kazanmaya çalışıyorum Mahru hanım. Beni geri çevirmezsiniz umarım."

 

"Kreasyon üzerine anlaştığımıza göre bütçeyi de konuşabiliriz sanırım."

 

Furkan beyin sözleri ile Soner ona dönerken yanındaki hareketkilikle bakışları Mahru ve yanındaki adama kaydı. Mahru'nun belinde gördüğü elle adamı ilk gördüğü andan beri hakim olmaya çalıştığı öfkesi sonunda taşmıştı.

 

"Aylin hanım. Bizim bu kreasyon bütçesi için ayırdığımız fonu sunun lütfen Soner be... "

 

Kız elindeki tabletle uğraşmaya başlamıştı ki Soner elini elini sertçe kaldırarak Furkan'ın konuşmasına saha fazla izin vermedi.

 

"Sizinle bir anlaşma sağlaya bileceğimizi düşünmüyorum!"

 

Soner'in sözleri adam şaşkınca fısıldadı.

 

"Anlamadım Soner bey neden anlaşamıyoruz. Sorun nedir? "

 

Soner karşısındaki adamların pişkinliği karşısında daha da öfkelenirken orurduğu sandalyeden sertçe kalkarak ellerini masaya dayadı ve tiksinircesine bir idadeyle konuştu.

 

"Sorun senin şerefsiz kardeşin! Sorun sizin pişkinliğiniz! Kardeşin geldiğinden beri asistanıma alalen asılıyor. Siz ise o puştu uyarmak yerine karşıma geçmiş hala pişkince sorun ne diyorsunuz! Anlaşma falan yok!"

 

Sözlerini bitirerek karşısındaki adama ters bakışlar atarak Mahru ve Burağ'ın gittiği yöne doğru ilerledi. Uzun koridorda ilerlerken işittiği seslerle adımlarını biraz daha hızlandırdı.

 

"Senden etkilendiğimi gizlemiyorum Mahru. Dediğim gibi farklı bir çekim aura var sende. Ama şu an kendimi yeterince sana karşı ifade edemiyorum. "

 

"Burak bey izin verirseniz masaya dönmek istiyorum. Masum bir iş yemeğindeyiz ve işimin başında olmam gerek. "

 

Adamın ısrarları yüzğüden ha patladı ha patlayacaktı ama ihtiyacı olan işede el sallaması demekti.

 

Mahru aniden elini kavrayan elle şok olurken,adam onun şaşkınlığına karşı gülerek çapkınca göz kırptı.

 

"Gecenin sonun da başka bir mekanda bana eşlik edeceğine söz vermeden bırakmam. "

 

Adamın yüzüne tiksintiyle bakarak elini hırsla avcundan çekip sertçe göğsünden itti.

 

"Ulan yettin ama bee! Sen ne laftan sözden anlamaz yırtıksın! Sen kimsin de bana yollu muamelesi yaparsın peygamber öküzü! "

 

Burak işittiği hakaretlerle Mahru'nun kolunu sertçe tutarak sırtını duvara sertçe çarparak güldü.

 

"Demek sert oynamayı seviyorsun. Şimdi daha ilgi çekici olmaya başladın. Ama bu konuşma üslubunu başka yerde tercih ederim. "

 

Kendisini anlamayarak bakan kıza çapkınca göz kırparak sırıtıp kullağına doğru yaklaştı.

 

"Yatakta! "

 

Ağzından çıkan kelimeyle kasıklarına aldığı diz darbesi aynı anda olmuştu.

 

"Sert oynama ve yatak derken bunu kast etmemiştim lanet olası kadın! "

 

Burak acıyla inlerken yüzüne aldığı darbeyle neye uğradığını şaşırdı. İkinci darbeyi de çenesine alırken Soner öfkeyle kükredi.

 

"Bunu mu kastetmiştin it! Sen kimsin de benim yanındaki kadına asılıyorsun lan puşt!" Bir türlü dinmeyen öfkesiyle kafasını adamın yüzüne geçirerek yakasından ittirip yere düşen adama doğru sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle tısladı. "Ulan bekle! Bekle sen! Ben seni o yatağa gömmez miyim! " Öfkeyle adama doğru bir tekme savurdu. " Sen ne hakla dokunursun ona şerefsiz! Üslubunu siktiğim! Senin dilini kopartırım lan! "

 

Adamın son sözleri aklına geldikçe bir türlü sakinleşemiyordu. Geldiğinden beri Mahru'ya karşı kullandığı üslub, hareketleri gözünün önünde canlanıyor söylediği o son sözlerle gece boyu tek düşündüğü şeyin Mahru'yu yatağa atmak olduğunu alelen sokuyordu sanki gözüne! Derin derin nefesler alırken Mahru'yu hatırlaması ile bakışlarını etrafında gezdirdi.

 

Gözyaşlarının aradından kendisine bakan kızla gözleri kesişince onu korkuttuğunu düşünmüş, yerdeki adama olan öfkesi yeniden alevlenmişti. Dudaklarından firar eden küfürle ellerini yüzünde sertçe gezdirerek bir türlü geçmeyen öfkesiyle karşısındaki kıza çevirdi bakışlarını.

 

"Mahru! Başımın belası Mahru! Ben seninle ne yapacağım!? Bir kor halinde düştün avuçlarıma, ne tuta biliyorum ne ata biliyorum! Ben seninle ne yapacağım Mahru!"

 

Onun kendisine bir cevap vermeden sessizce ağlamaya devam etmesi ile daha da öfkelenerek başını sağa sola salladı ve biraz olsun sakinleşebilmek adına hırsla dudaklarını dişkedi. Ne yapsa kar etmeyeceğini anlayınca sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.

 

"Yanımda tutuyorum olmuyor, arkamda bırakıyorum yine olmuyor! Sen benim ahiret sınavım mısın Mahru!" İşaret parmağı ile yerde yatan adamı göstererek hırsla çıkıştı. "Lan gece boyu ağzının içine düştü bu veledi zina! Bir kere ağzını açıp haddini bildirmedin! Benim bile kanıma dokundu da işittiklerim senin gık sesin çıkmadı lan!"

 

Eliyle göğsüne sertçe vurarak sözlerine devam etti.

 

"Bana etmediğin hakaret kalmadı be! Bu piçin yaklaştığı tarzda hiç bir zaman yaklaşmadığım halde ne sapıklığım kaldı ne anaforculuğum! Ulan neden o yüzünü sadece bana gösteriyorsun!? Ben o muameleyimi hak ediyorum! Seni yatağa atmaya çalışan bu şerefsize bütün gece sırıttın, teşekkür ettin lan!"

 

Öfkeyle saçlarını çekiştirdi. Gerçekten kanına dokunmuştu. Mahru'nun adama haddini bildirmemesi yüzünden kendisi de katlanmak zorunda kalmıştı bu duruma. Bütün gece acaba adamdan hoşlandı da o yüzden mi böyle davranıyor diye düşünmekten çıldırmış en sonunda patlamıştı. Burak denen şerefsizin sözleri ve Mahru'nun tepkiside patlamayı dahada şiddetlendirmişti.

 

İşaret parmağını kaldırarak yerde yatan adamı gösterip öfkeyle kükredi.

 

"Neden!? Sen neden buna gereken cevabı vermedin! Neden bana eahatsız olduğunu söylemedin de gece boyu salak gibi bu duruma katlanmama göz yumdun!"

 

Mahru, Soner'in isyanına daha fazla dayanamayarak akan gözyaşlarını sertçe elinin tersiyle kuruladı ve Soner'e doğru bir iki adım yaklaşarak mahçupça fısıldadı.

 

"Senin çevirdiğin dümen sandım önce. Beni bezdirme politikanın bir parçası sandım. "

 

Mahru'nun sözleri ile Soner yüzünü buruşturarak fısıldadı.

 

"Böyle bir şeyi nasıl düşünürsün!? Mahru ben senin gözünden bu kadar Alçak bir adammıyım? Bu puşta gösterdiğin anlayışı bana da gösterseydin öyle bir adam olmadığımı anlardın!"

 

Soner'in gözlerindeki hayal kırıklığı ile telaşla konuştu.

 

"Ben ona anlayış gösterdiğim için susmadım! Sana söz verdiğim için sustum! Bu işe ihtiyacım olduğu için sustum! Ama en çok seni rezil etmemek için sustum!"

 

Gözünden süzülen yaşları tekrar silerek bakışlarını Soner'in gözlerine dikip masumca fısıldadı.

 

"Kovacak mısın beni?"

 

Soner'in sıkıntılı bir nefes almasıyla Mahru da nefesini tutarak dudağının sol alt köşesini dişlerinin arasına sıkıştırarak beklemeye başlamıştı ki Soner kükrercesine bağardı.

 

"Lanet olsun dişleme artık şu dudaklarını! Gece boyu dişledin durdun zaten!"

 

Soner'in ani çıkışı ile iri gözlerini masumca kırpıştırırken dudaklarında hissettiği baskıyla nefesi boğazında düğümlenmişti. Ne yapacağını bilmeyerek öyleyece dururken Soner hafif geri çekilerek fısıldadı.

 

"Işığı önünde ara, geçmişte kalan gölgendir Mahru... "

 

Yitenumutlar.....

 

 

Loading...
0%