@yitenumutlar
|
Multimedya :Komando Andı
Çevik bir hareketle Emir'e dönen elli yaşlarındaki saçları kırlaşmış Eraslan Albay, Emir'in gözlerine büyük bir ciddiyetle bakarak sert bir mizaçla konuştu.
"Bizde bir laf vardır bilir misin Yüzbaşı! At, avrat, pusat!" Emir'in sert bakışları komutanın yüzünde gezerken Albay sözlerine devam etti. "Bize öğretilene göre bunlar kimseye emanet edilmez! At yiğidin simgesidir, sahibini tanır ondan başkasına giderse huy değiştirir sana bir daha boyun eğmez! Avrat bir tek erkeğine aittir kimseye verilmez! Verilemez! Pusat yiğidin silahıdır! Yiğit canını verir Pusatını vermez! Madem bu timin adı Pusat şimdi bu ata sözünü arkadaşlarının önünde birde sen açıkla bakalım! Bir bordo bereli için açılımı neymiş?!"Emir başıyla komutanını onaylayarak sert bakışlarını silah arkadaşlarına çevirdi. Mirza'nın muzip bakışları kendisininkilerle kesişsede ciddiyetle ve gür sesiyle cevap vermeye başladı Albay Eraslana.
"At! Avrat! Pusat! "Keskin bakışları arkadaşlarının üzerinde tek, tek dolaştı ve sözlerine devam etti. " Bir bordo bereli için yeri geldimi hiç birinin önemi yoktur komutanım!"Albay'ın kaşları çatılırken Emir devam etti. "At'a ihtiyacımız yok biz en zorlu koşulları bu ayaklarla geçtik! Kadına ihtiyacımız yok! Biz bu ocağa gelirken gerekirse bu uğurda sevdamızdan ve duygularımızdan vazgeçmeyi bilerek geldik!Bir bordo berelinin pusat'a ihtiyacı yok! Çünkü vücudunun her noktasını bir pusat olarak kullanmayı iyi bilir! "Albay Eraslan,sorusuna karşı işittikleri ile memnuniyetle gülümserken Emir sözlerine devam etti. "At, Avrat, Silah! Türkün yiğitliğinin simgesidir! Ama bir Türk için önemli olan Vatan dır gerisi teferruattır! Vatan olmadan;At'ın da, Avrad'ın da, Pusat'ın da önemi yoktur! Çünkü Vatan olmadan yiğitlik olmaz! Vatan'ın varsa zaten,atını koşturacağın toprakların! Sevdasını taşıyacağın bir kadının! Bedenini saran pusatın hep olur! Vatan bizi koruyan zırh ise bizim Vatan sevgimizde namustur!Sevgimiz Vatan'a pusat,Vatanımız ise var olsun komutanım!" Albay Eraslan Emir'in sözleri ile elini omzuna koyarak gözlerine gururla baktı.
"Aferin sana Aslanım!"Bakışlarını karşısındaki on bir bordo bereliye çevirip gururla bakan Albay tekrar Emir'e dönerek yüzüne takındığı ciddiyetle konuştu. "Senin arkadaşlarının Vatan aşkını duyalım bir de! Bakalım onların aşkıda senin gibi yüreğinden taşıp dile gelecek mi?"Bakışlarını on bir bordo bereliye çevirerek yeşil gözlerini hepsinin üzerinde tek, tek gezdirip sözlerine devam etti. "Bakalım sesleri karşıki dağlara korku salacak mı!? " Başarıyla tamamladıkları bir operasyon sonrası sınıra en yakın jandarma komutanlığında geceyi geçirecekler dinlenip sabah Ankara'ya döneceklerdi. Albay Eraslan da Pusat timinin yakaladıkları önemli bir teröristi teslim almak için gelmişti karakola. Emir komutanının sözlerine başını sallarken sözleri ile de onayladı.
"Emredersiniz Komutanım! "Arkadaşlarına dönenen yüzbaşı sert ve gür bir sesle bağırdı.
"Dikkattt!Söylediklerimi yüksek sesle tekrar edin!" Arkadaşları silahlarını havaya doğru kaldırarak hazır olduklarını belirtince Emir aynı ciddiyetle devam etti.
"Bismillahirrahmanirrahim!! "
Varlığına, birliğine ve yücelerin en yücesi olduğuna inandığımız, ol deyince olduran ve gönüllerimizi iman nuruyla dolduran:
Allah'a, Kur'an'a, Vatan'a , Bayrağa ve Silaha yemin olsun! Şehitlerim rahat uyusun! Gazilerim emin olsun!
Özel Harekatçılar olarak; Hainlere, bölücülere ve her türlü düşmana karşı, mücadelemiz, Son nefer, Son nefes, Son damla kana kadardır! Mücadelemiz de, Satanlardan, kaçanlardan, yılanlar dan olmayacağız! Hiç bir engel tanımayacağız!
Yılmayacağız! Yıkılmayacağız!
Başaracağız! Başaracağız! Başaracağız!
ALLAH TÜRK ASKERİNİ KORUSUN! (AMİN!) ALLAH TÜRK KOMANDOSUNU KORUSUN! (AMİN!) ALLAH TÜRK POLİSİNİ KORUSUN ! (AMİN!)
Biraz önce yeri göğü inleten, komando yeminiyle göğsünü kabartmıştı bu Vatan evlatları. Albay Eraslan ciddiyetinden ödün vermeden bakışlarını Emir'e çevirdi o esnada Emir'in fısıldayarak söylediği sözler dikkatini çekince kulak kabarttı.
"Allah'ım sen benim ve kardeşlerimin yüzünü bu zorlu yolda kara çıkartma! Biz peygamber ocağının neferleriyiz! Şahadet şerbetini bu yola çıkmadan içmeye yemin edenlerdeniz! Sen Türk askerini koru! Bismillahirrahmanirrahim! " Duasını bitiren Emir, besmele çekerek gür sesinin sertliği ile karşı dağları delmek istercesine bu defa da komando andına başladı..
Dikkattt!!!! On askerin silahının namlusu tekrar göğe doğru kalkarken Emir'in söylediği sözleri yine sert bir ses tonuyla tekrar etmeye başladılar.
Korku nedir bilmeyiz! Biz dağların erleri! Yuva yaptık göklere ! Baş döndüren yerlere! Engel tanımaz aşarız! Yüce engin dağları! El verir uzanırız mor siyah bulutlara! Ben türk komandosuyum! Düşmanı çelik pençemle ezerim! Her yerde ben varım! Havada,karada,denizde,çölde çatakta ve batakta! Her zaman ve heryerde! Siirt'te,Hakkari'de,Tunceli'de Gökçeada'da,Bolu'da, Irakta! Hazır daima hazır! Kim;Komando! Kim:Komando! Olamazsin! yahh! Olamazsin! yahh! Komandolar! Allah!!!!!!!!
Allah türk askerini ve komandosunu korusun!
saol!!!!!!!!
Emir gözlerindeki gururla karşısındaki adamları izledi bir süre. İnsanüstü zorlukların üstesinden gelmişler, özel kuvvetler komutanlığının dağları titreten, düşmana korku salan Aslanların dan olmuştu her biri. Her görevde, her operasyonda bir, birine kalkan olmuş kana,kan cana, can olmuşlardı. Arkadaştan ileri kardeş,aile olmuşlardı artık. Omzuna dokunan elle başını yan tarafına çevirdi. Albay Eraslan ciddiyetinden biraz olsun ödün vermiş yüzünde duygulu bir tebessüm oluşmuştu. Başını olumlu anlamda salladı ve omzunu sert bir şekilde sıkarak yüksek sesle bağırdı.
"Allah her daim yardımcınız olsun yiğitlerim!
"Saol!"
"Bu gece teskere alan askerlerin eğlencesi var. Onların arasına katılmak istersiniz belki. Tabi dinlenmek isterseniz orası sizin bileceğiniz iş. " Komutanının sözleri ile bakışlarını arkadaşlarına çeviren Emir onların bakışlarındaki eğlenceli pırıltıları fark edince komutanına dönerek cevap verdi.
"Sağolun komutanım! Davetinizden ben ve askerlerim onur duyarız! " Albay Eraslan gülümseyerek başını salladı ve arkasını dönerek karakola doğru ilerledi.
"Bir an kendimi sorguya çekiliyor gibi hissetim lan! " Albay'ın uzaklaşması ile söylenerek yanına gelen arkadaşına ters, ters bakan Emir homurdandı.
"Komutanım! Teğmen! Komutanım!"Mirza otuz iki dişini göstererek söylendi.
"Aman yıldızın düştü sanki komutanım demeyince! " Emir, Mirza'nın sözleri ile başını olumsuz anlamda sallayarak gülümserken bu defa Barva homurdandı.
"Komutanım bölüyorum ama bir an önce şu eğlenceye katılsak mı? Kaç gündür görevdeyiz yılan çayan yemekten imanım gevredi yeminle! Hızlı olursak belki yemek faslına yetişiriz. " Emir bakışlarını arkadaşına çevirerek hafifçe kaşlarını çattı.
"Barva, bazen ne düşünüyorum biliyor musun Aslanım? "
"Nerden bileyim komutanım mümeccin miyim ben? " Uzamış sakallarının arasında parmaklarını gezdirirken Emir'in cevabıyla donup kaldı.
"Senin nasıl bordo bereli olduğunu! Lan cehennem haftasında yılandan daha beter hayvanlarla beslendin! "Bakışlarını şüpheyle kısan Emir diğer çocuklara göz kırparak sözlerine devam etti. "Ama ben senin neye isyan ettiğini anladım lan! Gemilerde çalışırken her limanda bir sevgili bırakan adam besine acıkacak değil ya. Kadın, sıcak yatak ve nokta atışlarını özledin sen! Anladım ben seni Coşkun! " Diğer çocuklar ve Emre gülüşürken Barva yüzünü asıp homurdanarak karakola doğru ilerledi.
"Ben harama uçkur çözmem komutan! Benim gönlüme nokta atışını yıllar önce atan bir güzel varken, sen anlaşılan ergenler gibi onları hayal ederek işini görüyorsun! " Barva'nın sözleri ile herkesin ağzından bir offf nidası dökülürken gülmemek için kendini sıkan arkadaşlarına Emir, bozulan bir suratla dönerek sert bakışlarını onların üzerinde gezdirdi.
"Geçin lan içeri! Bizim neyimize medeniyet!? Sağa dön Mirza! Sola dön Barva! Arkanda pusat timi! Birde Barva denen çaylaktan laf yedik iyimi!?" Homurdanarak karakola ilerledi arkadaşlarıyla. Onların kıkırdamaları onu da gülümsetirken, aklına düşen sevdası ile uzun bir ayrılığın ardından onu görecek olmanın rahatlığı çökmüştü içine. Daha bir neşelendi sert mizacı.
Duş alıp biraz dinlenen pusat timi teskeresini alacak olan askerlerin heyecanını, mutluluğunu izliyordu şimdi. Ailelerine, sevdiklerine, memleketlerine kavuşacak olmaları onları çocuk gibi mutlu ederken yirmi ila yirmi beş yaşları arasındaki gencecik fidanlarda dolaştı ela bakışları Emir'in. Onların mutluluğu yüzünde bir gülümseme oluştururken karşısına dikilen çavuşa çevirdi bakışlarını.
"Ferhat Topçu! Kırşehir! Bir maruzatım var komutanım!"
"Rahat asker!"Karşısındaki uzun boylu iri yapılı kavruk gencin üzerinde bakışlarını gezdirerek sözlerine devam etti."Söyle bakalım nedir maruzatın. "Çavuş başındaki kepini çıkararak çekingen bir tavırla konuştu.
"Komutanım duydukki bağlama çalarmışsınız. Arkadaşlarım ve ben bu gecenin anısına belki bize bir türkü ile eşlik edersiniz diye düşündük. " Emir askerlerin üzerinde bakışlarını dolandırdı. Kimi ürkerek, çekingen,kimi heyacanla, kimi beklenti ve merakla bakıyordu kendisine. Hepsinin bir ortak noktası vardıki Vatan'a olan borcunu ödemenin gururu. Yüreği Vatan aşkıyla çarpan mehmetçiği geri çevirecek değildi ya. Başını olumlu anlamda sallayarak karşısında bekleyen uzman çavuşa çevirdi bakışlarını.
"Getir bakalım çavuş bağlamayı!"
"Emredersiniz Komutanım! "Çavuş yüzünde gülümsemeyle koşar adım elinde bağlama ile bekleyen arkadaşına gitti ve bağlamayı alarak hızla Emir'in yanına yaklaşıp ellerine bıraktı. Eline aldığı bağlama ile çocukluğunda anne ve babasının ona bağlamayı öğretirken verdikleri mücadele canlanınca burukça gülümsedi. Elindeki bağlamanın akordunu ayarladıktan sonra mızrabı tellere vurarak ortamda eşsiz tınıların yankılanmasını sağladı ve sözleri ile de bu hoş tınıya eşlik etmeye başladı.
Göğsü çelik zırhtan olur Vatan için candan olur Benim zırhım Vatan sevdam Sevdam Vatan'a pusat olur pusat olur pusat olur pusat olur heyy
Emir sözlerinden sonra sazın tellerine bir kaç defa daha dokunmuştuki yanından yükselen tanıdık sesle bakışlarını o yöne çevirdi ve gördüğü kişiye şaşkınca bakakaldı.
Şahadete giden yol bu çile kutsal Bordo bereli dağlarda pusat Gördüğü onca zorluğa inat Düş ve kalk hadi usanma pusat Topla cesaretini zırhın olsun Senin tabiatında düşmek yok kalk ve doğrul Acıyla yoğrul anadolu oğlu Hasmına yumruk insin budur doğru Vardır kahraman kardeş her ilde Bordonun meziyetleri her dilde Gelir intikamını alır pusat vaktinde Kaçarın yok bordolulardan, bu dağlarda gafilsen
Mirza'nın kabiliyeti karşısında neredeyse ağzı açık kalacaktı Emir'in. Kim derdi Mirza Ciziroğlu rap söyleyecek diye. Onun kendine meydan okuyan bakışları ile çarpık bir şekilde gülümsedi ve göz kırparak tekrar vurdu sazının tellerine.
Gafiller şaşkın olur Sözüne pişkin olur Benim özüm Vatan sözüm Sözüm Vatan'a pusat olur pusat olur pusat olur pusat olur heyy
Pusatları bordo berelinin elleri Sessizce geçer yanlarından poyraz yelleri Dillere destan birileri gelir, başlarında bordo bereleri Heybetinden titretiyor bastığı yerleri Kutsaldır çektiğim çile geldi çattı Beklediğim gün üzerimden yıldızlar aktı Bordonun kalbiyle pusatı saklı Sakla duygularını alt eder rakip canı yandı Zırh olan Vatan bize, düşmanım ağlar Bir bordo sessizce çıka gelir bileğini bağlar Omuzda yıldızı gören düşman kan ağlar Bordonun Vatan'ı zırhı,meskeni yüce dağlar
İkilinin bir, birinden farklı atışmasını diğer arkadaşları ve askerler keyifle izlerken Mirza hadi dercesine kahverenginin en koyu rengi olan gözleri ile Emir'in elindeki sazı işaret etti. Emir başını hafifçe eğerek Mirza'nın isteğini kabul ederken günlerin yorgunluğunu sanki bu gece, bu ortamda üzerinden çıkarıp atmıştı. Parmakları daha bir keyifle dokundu sazın tellerine.
Dağlar başı pus olur Etekleri süs olur Benim aşkım hakka dostur Dostum,düşmana pusat olur pusat olur pusat olur pusat olur heyyy
Benim aşkım Vatan'a dostur Dostum,düşmana pusat olur pusat olur pusat olur pusat olur heyyy
Emir sözlerini bitirince Mirza oturduğu sandalyeden kalkarak arkadaşının önüne geçti ve sağ elini göğsüne üç defa vurarak önünde hafifçe başını eğdi.
"Yüreğine, diline, bileğine sağlık Yüzbaşım. "Emir'de oturduğu sandalyeden kalkarken elindeki sazı bir kenara dikkatle bırakıp Mirza'ya döndü ve bileğinden tutarak sertçe kendine çekip sarılarak sırtına bir kaç defa vurdu.
"Seninde Teğmen'im seninde!" Askerlerin ve arkadaşlarının tezahüratları ile bir, birinden ayrılan iki can dostu tekrar eğlencenin başlaması ile yerlerine oturup askerlerin Ankar'a havası oynayışını izlediler.
"Acele et Mirza! Nikah işlemlerini hallet. Evlen bir an önce lan! Bak ne zaman göreve çıkacağımız, ne olacağımız belli değil koçum! Dilber anaya evdekilere çokça selamımı söyle."Mirza başını sallayarak arkadaşının omzundan çekip sarıldı ve ayrılırken homurdanmaya başlayarak havaalanına doğru hızla ilerledi.
"Lan sen kendi aşk hikayene bak! Çok bilmiş aşk doktoru! Bana nasihat veriyorsun kendin hâlâ Zeyneb'in gönlünü yapamadın nikah için!"Emir arkadaşının sözlerindeki haklılık payıyla yüzünü buruşturarak mırıldandı.
"Doğru söze ne hacet! Tuttu hint damarı illa Soner'in okulu bitirmesini bekleyecek! Sanki yarına çıkmaya senedimiz var! Bırak hasretimiz dinsin! Niye bunca eziyet cefa be insafsızın kızı! " Kendi, kendine konuşurak aracına doğru ilerlerken yanından geçen insanların tuhaf bakışlarına sert bakışlarla karşılık vererek homurdandı.
"Ne var hiç mi kendi, kendine konuşan birini görmediniz!?" İnsanlar Emir'in tuhaf hareketlerinden dolayı hızla yanından uzaklaşırken o bu defada Mirza'ya sarmıştı. "Ulan gider ayak yaptın yine yapacağını manyak herif! Sinirime basıyor ağız tadıyla sevdiğim kıza gitmeme bile müsaade etmiyor Piç! Moralimi bozdu yine şerefsiz! Kendimi evde kalmış kız kurusu gibi hissediyorum yeminle! " Elindeki kumandaya basarak aracını açan adam direksiyonun başına geçerek kapıyı sertçe kapattı.
"Ah Emir Ah! Daha doğru düzgün yüzünü göremiyorum sen bir de evlenelim diyorsun!"Emir'i arayan kız yine ulaşamayınca elindeki telefonu masanın üzerine hırsla fırllattı. Kaç gündür sesine hasret kalmıştı. Gittiği görevlerde ona bir şey olacak korkusu yüreğini korkuyla titretirken sesini bile duyamamak moralini iyice bozuyordu. Saçlarını öfkeyle geriye doğru attıran kız odasındaki pencereye doğru ilerleyip kollarını göğsünde küskünce birleştirerek surat astı. "Ben istemiyor muyum evlenmeyi? Sanki evlenecek kocayı buldukta keyifimizden bekliyoruz! Adam iki gün yanımdaysa bir ay dağlarda! Nerede, yaşıyormu, iyimi, açmı, suzuzmu ondan bile bi haberken, düğünümüzüde benim haberim olmadan dağlarda yaparsa hiç şaşmayacağım! "Akan gözyaşını elinin tersiyle hırsla sildi. Daha uzun ayrılıklarıda olmuştu fakat bu defa Emir'den hiç haber alamamak Zeyneb'i alt, üst etmişti. Boynunda hissettiği sıcak dudaklarla nefesinin kesildiğini hissetti kız.
"Mühür gözlerine kurban olduğum! Kokun burnumda tüttükçe, içime çektiğim nefes ateş olur sığamam meskenim olan dağlara!"Zeyneb'i yavaşça kendine çevirerek yaşlarla parlayan gözlerine hasretle birer öpücük bıraktı, yüreğine kapanmayan yarayı açan mühür misali harelere. "Benim yüzümden kirpiğine yaş değdiğini görsem,hissetsem, o hainlerin yapamadığını sen yaparsın. Kirpiğine değen o bir damla yaş öldürür beni Zeynebim! "Uzun ıslak kirpikleri birer ok misali adamın sinesine batarken Zeynep elini kaldırarak Emir'in pürüzsüz yüzünde gezdirdi.
"Emir! " Adam isminin sevdiği kadının dudaklarından dökülmesi ile hasret kaldığı dudaklara kapandı. Öyle şehvetle arzuyla bırakılan bir öpücük değildi Emir'in ki. Her gün ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgide gidip gelirken, bir kere daha sevdasına dokuna bilmenin verdiği hasret, ve bir kere daha zamansız gideceği için veda eder gibiydi Zeynep'in dudaklarına bıraktığı buse. Yanında olduğuna inandırmak isterken,tekrar gideceğine de alıştırmak istercesine. Dudaklarını nişanlısının dudaklarından ayıran adam bu defa alnına bastırdı uzunca. Kokusu genzini yakıp, göğsünü sızlatırken bir dua gibi döküldü sevdiği kadının ismi dudaklarından.
"Zeynebim! Mühür gözlüm! Sevdası kulağıma kundak tayken fısıldanan yüreğimin türküsü! "Zeynep'in yüzünü avuçları arasına alarak buğulu gözlerine bakıp boynunu büktü. "Çok özledim seni be! Öyle çok özledim ki anlatmaya gücüm yok!" Yüzünü kavrayan ellere uzanan kız tutup avucunun içine hapsetti sevdiği adamın elini ve gözlerinin içine bakarak ağır adımlarla odadaki koltuğa doğru yöneldi.
Emir, Zeynep'in hareketlerine ayak uydururken kızın koltuğa oturup onuda yanına çekmesi ile oda oturdu. Başını Emir'in omzuna yaslayan kız,bir elini göğsünde gezdirirken,huzur veren kokusunu içine çekip mırıldandı.
"Gücüm gücün olsun! Dermanım dermanın! Mesken tuttuğun dağlardan her döndüğünde, yerin benim yanım olsun! Yastığın taşlar olmadığında, ilk başını koyacağın yer şu sevdalı göğsüm, yorganın, her telini aldığın bir nefese adadığım şu saçlarım olsun! Yeterki sen bende can bul, ben göğsünde nefes alayım yüzbaşı!" Nişanlısının sözleri ile Emir acıyla yutkundu. Mesleği ona duygularını kontrol etmeyi öğretse de, konu sevdiği kadın olunca güne bakan çiçeği gibi açılıyor,her şey kontrolünden çıkıyordu sanki.Dudaklarını Emir'in göğsüne bastıran kız hissettiği incecik kumaşla kaşlarını çatarak söylendi. "Yine incecik giyinmişsin! Hasta olacaksın! Bilmem farkındamısın ama kış mevsimindeyiz yüzbaşı! "
"Mühür gözlüm, boş yere endişe ediyorsun benim bünyem alışkın soğuğa. Benim kaç derece soğukta çıplak kaldığımı bilsen bu kadar endişe etmezsin. O yüzden Ankara'nın meşhur ayazı bana işlemez boşuna üzme kendini. " Zeynep,Emir'in sözleri ile elini göğsüne koyarak hafifçe okşadı. Teninden yayılan sıcaklık dudaklarının kıvrılmasına sebep olurken kedi misali mırıldandı.
"Ama ben çok üşüyorum. Özellikle sen olmadığında, başımı yaslayacak şu göğsün olmadığında, bedenim bu soğukta senin sıcağını arıyor. Göğsüne sokulup senin sıcağında ısınmayı, kalbinin atışını devamlı kulaklarımda hissetmeyi istiyorum artık." Emir nişanlısının sözleri ile onu ani bir şekilde kollarından azad edip hızlı adımlarla kapıya ilerledi. Zeynep'in şaşkın bakışları arasında kapıyı kilitleyerek tekrar nişanlısının yanına döndü.
"Emir! Kapıyı neden kilitledin şimdi." Zeynep'in sözleri ile koltuğa oturan adam kızıda kollarının arasına alarak çapkınca göz kırptı.
"Üşüyen bir melek varmış,soğuk kanatlarına işlemiş, nişanlısının onu nasıl hasretle beklediğini görsede bir türlü uçamıyor."Elleri kızın geniş yaka kazağının açık buraktığı yerlerde okşarcasına dolanırken sözlerine devam etti. Biraz ısıtmakta fayda var. Belki kanatları çözülürde, kanat çırpışı beklemekten yüreğime getirdiği hazanı bahara çevirir. " Sözlerini bitiren adamın ellerinin yerini dudaklarının alması ile huzursuzca yerinde kıpırdanan Zeynep telaşla konuştu.
"Aşkım burası bir iş yeri farkındasın değil mi? " Emir kızın boynundan dudaklarını çekmeden başını sallarken Zeynep te bedenini sarmaya başlayan ateşle boynunu biraz daha geriye atarak Emir'e daha fazla alan yaratıp fısıldadı. " Kapıyı niye kilitliyorsun o zaman? Birileri gelebilir. "Emir'in dudakları kızın göğüslerine doğru yol alırken Zeynep saçlarından kavrayarak daha çok bastırdı nişanlısının başını göğsüne. Onun bu hareketi ile dudakları kıvrılan Emir boğuk bir sesle cevap verdi.
" Isınmak için biraz uzandığını söylersin." Sözlerinden sonra kızın kazağını bir çırpıda başından çıkarıp yere fırlattı. Önüne serilen manzara ile sertçe yutkunan adam anın büyüsüne ve özleminin ağırlığına kapılan nişanlısını omuzlarından hafifçe tutarak koltuğa uzanmasını sağladı. "Hem yalanda değil güzelim. Biraz sonra üşüyen tüm hücrelerin alev alacak." Sözlerinden sonra oda kızın üzerine eğilirken, elleri Zeynep'in dolgun göğüslerine uzandı. Siyah sütyenin önden olan kopçasını açarak kızın göğüslerini özgürlüğüne kavuşturunca Zeynep'in altındaki görüntüsüyle boğazından bir hırıltı kaçtı.
" Yüreğimin türküsü, bir kör kurşunun beceremediğini sen becereceksin! Bitir artık şu hasreti dayanacak gücüm kalmadı! Benim gibi bir adamı ergen çocuklar gibi oynatıyorsun! " Parmakları kızın göğsünü okşarken Zeynep inlememek için dudaklarını ısırınca Emir sertliğini biraz daha bastırarak nişanlısının zorlukla tuttuğu inlemesinin dudaklarından firar edişini izledi yüzündeki çapkın gülümseme ile. "Üstün körü bir sevişme ile tatmin olmak istemiyorum ben Zeynep! Bana ait olan şu vücuda aldığım zevkin izlerini bırakarak, kendimi kısıtlayarak değil özgürce dokunmak istiyorum! " Zeynep kuruyan dudaklarını yaladı ve nefes, nefese cevap verdi sevdiği adama.
"Ben memnun muyum sanıyorsun bu durumdan!? Ama babama sözüm var! Soner okulunu bitirip gelene kadar şirketin başında olmam lazım. Üç ay Emir! Yalvarırım üç ay daha sabret! "
"Kolay mı zannediyorsun!?" Bir eli kızın göğsünü sıkarken diğer eli kasıklarına doğru yol almıştı. Pantolonun düğmesini açarak elini yavaşça iç çamaşırından içeriye kaydırdı. "O dağlarda hayalinle yanıp tutuşurken, her seferinde tam hayalimdeki gibi bu noktaya gelmişken, ve ben her seferinde senin bana olan teslimiyetini geri çevirirken nasıl kendimle, nefsimle mücadele ediyorum biliyormusun!? " Parmakları kızın hassas noktasını bulurken Zeynep'in dudaklarından daha büyük bir inilti firar etti bu defa.
"Emir dur!" Kendini tutmaktan Emir'in alnında boncuk, boncuk terler birikirken Zeynep'in ismini inlemesi ile pantolonun düğmesini açarak biraz olsun rahatlamaya çalıştı. Taki Zeynep'in tırnaklarını kollarında hissedip parmaklarına değen sıcak sıvıya kadar. Kendini daha fazla tutamayan adam nişanlısının dudaklarına kapanırken Zeynep'in titreyen bedeninde büyük bir açlıkla gezdirdi iri ellerini. Bedeninin rahatlaması ile Zeynep'e ağırlığını vermemek için hafif yana kayarken yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Hay ben böyle işin!"Zeynep, Emir'in homurdanması ile kıkırdarken adam yandan ters bakışlarını nişanlısına göndererek homurdanmaya devam etti. "Gülme Zeynep! Yemin ediyorum sana verdiğim sözü çiğneyeceğim şimdi. O zaman da böyle kıkırdarmısın yoksa daha fazlası için inlermisin görürüz!" Zeynep nişanlısının göğsüne bir fiske indirerek dudaklarını büzdü küskünce.
"Çok kötüsün Emir! " Zeynep'in yanından kalkarken homurdanmasına devam etti.
"Evet kötüyüm hatta delirmek üzereyim artık!"Pantolonunun açık fermuarını kapatırken eliyle önündeki ıslaklığı göstererek sitem dolu sözlerine devam etti. " Şu halime bak! Sayende yeni yetme ergenler gibiyim! Ama sen hala üç ay diyorsun!Siktirtme bana üç ayını artık!Bir an önce kıyalım şu nikahı!" Emir'in haline de hak veren Zeynep sutyenini tekrar takarken onun yakıcı bakışlarını umursamamaya çalışarak üzgünce cevap verdi.
"Biliyorum çok zor durumdasın! Senin gibi sağlıklı bir erkek için sabretmesi zor! Ama benide anla. Zaten senin yokluğunda hiç bir seye kafamı veremiyorum en azından bir de şirketin geleceğini kafama takmak istemiyorum! Biliyorsun Babam için çok değerli. Annesinden kalan en büyük hatıra.Üç ay daha sabret. Üç ay sonra Soner okulunu bitirip gelince şirketin başına o geçecek.Sadece üç ay daha Emir! "Kazağının yakalarını düzelten kız yerinden kalkarak Emir'in yanına yaklaşıp yanağına bir öpücük bıraktı. "Seni çok seviyorum! " Zeynep dolan gözleri ile nişanlısının gözlerine bakarak beklemediği bir cevap almaktan korkarcasına sözlerine devam etti. " Sıkıldın mı benden? İstemiyor musun artık? Beklemek zormu geliyor? " Emir kızın sözleri ile şaşkınca bakarken Zeynep yutkunarak devam etti. "E...eğer sıkıldıysan, beklemek istemiyorsan seni anlarım Emir. İstememekte, bıkmakta haklısın da zaten! Görevden, bin bir zorluklardan, eziyetlerden geçip geliyorsun. Hatta bazen yaralı, bazen perişan oluyorsun. Sıcak bir yuva, seni bekleyen bir karın olması lazımken sen yıllardır beni bekliyorsun."Sözler diline dolanırken kendisini büyük bir dikkatle dinleyen adamdan bakışlarını kaçırarak devam etti sözlerine. "Eğer bu ilişkiyi bitirmek istiyorsan bilki bu kalbimide seninle yollasamda önünde duramam Emir. Çünkü, beni daha fazla bekle diyecek yüzüm yok artık. " Zeynep'in gözünden bir damla yaş düşerken Emir parmağını uzatarak o yaşın yanağından süzülmesini engelledi. Onun üzülmesi ile içi sızlayan adam, nişanlısının yüzünü kavrayarak alnını, alnına dayayıp acı çekercesine konuştu.
"Sen yıllardır beni beklemekten sıkıldın mı? Her göreve gittiğimde acaba bu defa sağ, salim dönecek mi diye düşünmekten sıkıldın mı? Bana günlerce ulaşamazken, sesimi duymazken,sana geleceğimi duyunca pencere önlerinde beni beklerken söyle benden vazgeçtin mi!?Bu sevdadan umudunu mu kestin mi Zeynep'im? Ben senden nasıl sıkılırım? Nasıl vazgeçerim?Ta bebek ken adımdan önce sevdanı fısıldamışlar kulağıma!"Zeynep'in gözleri daha fazla dolarken Emir biraz uzaklaşarak nişanlısının alnına ufak bir öpücük bıraktı ve sözlerine devam etti. "Sen benden vazgeçsende ben senden vazgeçmem! Değil üç ay gerekirse üç asır bekleyeceğiz ama bir, birimizden vazgeçmeyeceğiz duydun mu beni? Dua et benimde verilmiş bir sözüm var! Yoksa bu sözlerinden sonra o nikah masasına seni zorla oturturdum. Babana verdiğin söz beni bağlamazdı güzelim! "Sözlerini bitiren Emir Zeynep'i kolunun altına aldı ve kapıya doğru yöneldi. "Bir daha böyle konuşmak yok! Şimdi benim nazlı gülüm izin verirse ailemi de görmem lazım!" Zeynep ıslak bakışları parlayarak baktı nişanlısına ve önüne dökülen saçlarını geriye toplarken fısıldadı.
"Özür dilerim! Senden uzun süre haber alamayınca sinirlerim bozuluyor, bu yüzden seninde canını sıkıyorum." Kapının kilidini açan adam Zeynep'e dönerek başına bir öpücük bıraktı.
"Ben seni anlyorum yavrum merak etme sen.Akşama hazır ol gelir alırım seni." Zeynep nişanlısının sözleri ile kolunun altından çıkarak odaya doğru yöneldi.Çantasını ve montunu alıp gelen kız gülümseyerek baktı Emir'e.
"Akşama hiç zahmet etme sevgilim. Ben en iyisi seninle geleyim. Hem daha doyamadım sana! Şimdi Ayşe Annem bırakmaz bu akşam seni. O yüzden bende seninle geliyorum. " Yüzünde sinsi bir gülümseme oluşan Emir çapkınca göz kırptı sevdiği kadına.
"Olur güzelim! Hem birlikte duşada gireriz. Ne dersin!? " Zeynep'in ağzı bir karış açık kalırken Emir kıkırdamaya başlayınca Zeynep onun bu haline yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Ya Emirrr! Çok kötüsün! Akıl mı bıraktın bende? " Nişanlısının elinden çekiştirerek tekrar içeriye soktu ve kapıyı kilitleyerek üzerindeki kazağı bir çırpıda çıkarıp odadaki banyoya doğru ilerledi. "Seni yarım saat bekleteceğim aşkım! "Altındaki bacaklarını ve kalçalarını saran pantolonu da çıkartırken sözlerine devam etti. "Hemen duş alıp geliyorum."Gördüğü manzara karşısında Emir sertçe yutkunurken yerinden kalkarak homurdandı.
"Bebeğim ne yapıyorsun ama! Sabrımımı deniyorsun!? " Hızlı adımlarla banyo kapısında yakaladığı kızı kollarının arasına alarak çıplak teninde gezdirdi ellerini. " Eğer öyleyse sınırı zorluyorsun haberin olsun! "Zeynep, Emir'in dudaklarına ateşli bir öpücük bırakıp kıkırdayarak banyo kapısını açarken kalçasında hissettiği acıyla şaşkın bir şekilde Emir'e döndü.
"Acele et yavrum! Yoksa içeri girer zevkle ben çıkarırım seni oradan! "Zeynep, nişanlısının kalçasına attığı tokatla kalçasını ovuşturarak içeri girerken Emir'de bakışlarını odada gezdirerek pişkince sırıttı.
"Ömer babam da az değilmiş hani! Adam iş yerine banyo yaptırmış! Artık ne işe yarıyordusa? "Odadaki koltuğa uzanırken söylenmeye devam etti. "Sende dağlarda dere, göl ara camış gibi bulduğun suya dal!Adam resmen o iş için iş yerine bile düzen kurmuş! " Bakışları odanın içinde gezinirken dudakları beğeniyle ve gözlerinin önünde canlanan hayalle kıvrıldı.
Sessizce eve giren Emir ve Zeynep,annesinin mutfaktan gelen sesiyle bir, birlerine bakıp gülüşerek adımlarını o yöne çevirdiler.
"Aliyi gördüm rüyamda Böyle yiğit yok cihanda Yanında olmak isterim Sana vuruldum rüyamda
Ayşe bir taraftan sarma sararken, bir taraftanda yıllardır çindeki tükenmeyen aşkı söylediği türküyle dile getiriyordu. Zeynep, Emir'in koluna girerek başını omzuna yasladı ve kayınvalidesinin, kayınbabasına olan aşkını dile getirişini imrenerek izledi. Ayşe ise yaptığı işe ve söylediği türküye o kadar odaklanmıştıki kapıda kendisini imrenerek izleyen iki genç aşıktan bi haberdi.
Alim Alim.. yiğit Alim Alim Alim.. benim Alim Sana vuruldum rüyamda Ben senin olunca Alim Dünyalar benim olacak"
Ayşe türküsünü bitirince Zeynep, yüzündeki gülümseme ile alkış tutarken Emir'de sahte bir kıskançlıkla homurdandı.
"Hep Ali'm, hep Ali'm!" İşittiği seslerle başını yaptığı işten kaldıran kadın büyük bir sevinçle oğluna baktı. "Birazda Emir'ine türküler söyle anacığım! Vallahi kıskanıyorum artık. "Annesine doğru ilerleyen Emir ayağa kalkan kadını kucaklayarak başına bir öpücük bıraktı. O ise oğlunu özlemle kucaklayarak fısıldadadı.
"Hoş geldin gözümün nuru! İlk göz ağrım!" Annesinin sözlerine karşın muzip bir şekilde sitemlerine devam etti Emir. "Sen hep babamı özlerken ben nasıl hoşbulayım anacığım! İnsan birazda bu garip oğlunu özler.Hep sözde.Hiç icraat yok! Ben senden uzaktayım, babam yedi yirmidört yanında ama sen hâlâ ona türküler söylüyorsun revamı şimdi bu bana? Bir de tutmuş ona sarmalar yapıyorsun.Hani benim mantım?"Oğlunun kollarından sıyrılan kadın zorlanarakta olsa yanaklarına uzanarak birerer öpücük bırakıp söylendi.
"Yavrum sanada nişanlın söylesin! Hem kocamla arama girmeye çalışma! Sen benim ilk göz ağrımsın. Senin yerin ayrı,babanın yeri ayrı." Anne oğula doğru söylenerek yaklaştı Zeynep.
"Emir Beyimizin sayesinde hasretlikten destan yazacağım yakında ama yinede yaranamıyorum anneciğim."Sarma tenceresinden bir dolma alarak ağzına götürdü. Ayşe gelinin bu haline kıkırdarken oğluna dönerek sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çattı.
"Haklısın kızım,Emir için görevi her şeyden üstün! Arkasında bıraktıkları onu merak mı eder, endişelenir mi diye düşünmez."Oğluna onaylamaz bir şekilde bakarak başını salladı. "Ama ben konu sen olunca prensiplerinden biraz da olsa ödün veriyordur diye düşünüyordum. Demekki yanılmışım. " Annesi ve nişanlısının kadın dayanışması yapmaya başladığını anlayan Emir annesinin yanağından makas alarak büyüleyici gülümsemesini sundu.
"Anneciğim yemezler!Şimdi kadın dayanışması yaparak konuyu saptırmayın gelininle. Hem görev bu. Öyle istediğim zaman kafama göre arayamam sizi. Bazı görevlerde bazen telsiz iletişimi bile olmazken sizi nasıl araya bilirim? " Zeynep ve Annesinin memnuniyetsiz bir şekilde yüzülerini buruşturması üzerine Emir bu konunun uzayacağını ve ne söylerse söylesin onların bu konuda gönüllerini alamayacağını bilmenin bilinci ile sözlerine devam etti. " Neyse ben çok yorgunum. Bi duş alıp yemeğe kadar biraz uyuyacağım. " Bakışları nişanlısını bulunca çapkınca göz kırptı. "Bebeğim sende Ömer babamları ara akşam hep birlikte olalım yemekte."Sözlerini bitiren adam hızlı adımlarla mutfaktan çıktı. Ayşe ve Zeynep, Emir'i sıkıştırmanın verdiği hazla arkasından ufak bir dedikodu yapıp akşamki yemek için kolları sıvadılar.
Ömer masadaki mantıdan tabağına doldururken Esha onaylamaz bir şekilde kocasına bakınca Emir'de giden mantılarla yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Baba, yeter o kadar ya! Şimdi bana kalmayacak! Zaten bin bir nazla yaptı annemle kızın. "İşittikleri ile Ömer'in ağzına götürdüğü kaşık havada kalırken kaşığı tekrar tabağına bıraktı ve gözlerini kısarak şüpheyle kızına baktı.
"Yavrum sen mantı açmayı bilir miydin!? "Zeynep bir babasına bir Emir'e bakarken nişanlısı tekrar konuştu.
"Senin haberin yokmu baba? Zeynep her geldiğim de bana mantı açıyor. Vallahi çok hamarat benim nişanlım! "Yanındaki nişanlısının boynuna kolunu dolayarak kendisine çekip başına bir öpücük bırakınca karnına aldığı dirsek darbesi ile yüzünü buruşturdu. Zeynep babasının kıskanç bakışlarına karşılık panikle cevap verdi.
"Babacığım vallahi abartıyor Emir! Sırf seni sinir etmek için yapıyor! Ben sadece anneme yardım ettim! Yoksa ben ne anlarım mantı açmaktan canım! " Masadakiler onların bu haline kıkırdarken Ömer alınmış bir şekilde konuştu.
"Yok kızım yok! Ben anladım anlayacağımı."Kaşları ile Emir'i işaret ederek sözlerine devam etti. "Sen bu nişanlın olacak kalasa ellerinle yemekler hazırla mantı aç babana gelince bir fincan kahveyi bile nazla yap. Boşuna dememişler Besle büyüt el oğlu sefasını sürsün diye. "
"Amma büyüttün lan! Ne olmuş sanki bir mantı açtıysa kız. Hem el oğlu falan ayıp olmuyormu? Oğlum sen kendin vermedin mi daha kundaktayken Zeynep'i oğluma? Şimdi ne demeye sitem ediyorsun? "Ömer, Ali'nin sözleri ile önündeki tabağı ileri doğru iteleyerek küçük bir çocuk gibi küskünce kollarını göğsünde birleştirdi.
"He Alim! He! Ben verdim! Hangi içine sıçtığımın kafasıyla verdiysem o sözü, şimdi ısıtıp, ısıtıp önüme sürün! Ama senide göreceğim. Seninde var bir kızın. Elin dallaması gelip kızını alınca gör bakalım nasıl oluyormuş. "Ali işittikleri ile yüzünü buruştururken Asya babasının beline kollarını dolayarak başını göğsüne gömüp mırıldandı.
"Sen hiç merak etme babam! Ben el oğluna seni değişmem! Senin yanından ayrılmam! "Ayşe kardeşi Asya'nın ismini verdiği kızına bakarak gözlerini devirdi. Dış görünüşü Teyzesinin kopyası iken huyları kesinlikle ona benzememişti. Tamam her kız baba aşığı olurdu ama Asya sanki biraz abartıyordu. Ömer karşısındaki tablo ve işittiği sözlerle kızına dönerek homurdandı.
"Duy! Duy da görümcenden feyz al biraz! Hadi ben bir cahillik edip büyük konuştum seni bu dağ kaçkını kılıklı herife verdim. Sen ne demeye başka koca yok gibi bu hödüğü buldun koca diye? "Ömer, Emir'i çok seviyordu. Emir bir tarafa dünya bir tarafaydı onun için. Ama söz konusu kızı olunca Emir'de olsa paylaşamıyordu işte. Emir'de kayınbabasının kendisine olan sevgisini bildiği için hiç bir sözüne alınmıyordu. Sadece onu kızdırıp, didişmek hoşuna gidiyordu. Tam sözlerine karşılık onu kışkırtmak için ağzını açmıştıki Annesinin sözleri ile geri kapamak zorunda kaldı.
"Aaaa! Yeter ama! Bu ne canım her seferinde aynı muhabbet! Aldım, verdim ben seni yendim hesabı! "Mavi gözlerini kızına çevirerek onaylamazca başını salladı. "Ayrıl sende babandan! Yangına körükle gitme! İki gün sonra senide göreceğim. Aşık olduğum adam diye kolundan tutup getirince o sokulduğun göğüs,öfke ve kıskançlıktan hindi gibi nasıl kabarıyor gör bakalım." Ali ve Emir'in bakışları aynı anda Asya'yı bulurken ikiside öfkeyle farklı sözlerle tısladılar.
"Asyaaa! "
"Kim o çocuk! "Asya abisinin kendisine öfkeyle seslenmesi ve babasının sorusu ile paniklerken zorla konuştu.
"A... Abi! Ba... Baba! Yok vallahi öyle biri."
"Nasıl yok!? Annem iki gün sonra dedi işte! Yalan mı söylüyor koskoca kadın!?"Ömer baba ve oğlun horoz gibi kabaran haline gülerken Esha kocasını dürterek uyarırcasına baktı ve konuştu.
"Abartmayın isterseniz! Konuyu nerden, nereye çektiniz. Şu yemeği bir an önce yiyin ve maç mı izleyeceksiniz ne halt edecekseniz onu yapın! Yoksa o mantıyı da, sarmayı da giriş kattaki öğrencilere akşam yemeği diye götüreceğim. En azından karınları doysun gariplerin. " Ömer karısının sözleri ile dediğini yapacağını bildiği için tabağını tekrar önüne çekerek hızla kaşıklamaya başlarken, Ali'de tabağını sarmalarla doldurmaya başladı.
"Sorun yok canım! Ne olmuş sanki Zeynep kızım bir kerede babasına açar mantıyı olur biter. "Bakışlarını Ömer'e çevirerek onay istercesine sordu. "Öyle değil mi kardeşim? " Ömer hâlâ mantıyı kaşıklarken başını olumlu anlamda sallayarak Ali'yi onayladı.
"Siz boş yere kızdınız şimdi. Altı üstü bir mantı yani. Tabiki yapacak! Emir o dağlarda görevde konserve yiyecekler yerken benim içim sızlıyor. Bir mantının lafımı olur! Hem Asya'yı, Soner'e alınca oda bize yapar ödeşiriz değil mi kardeşim!? " Ömer'in sözleri ile ağzına attığı dolma Ali'nin boğazına kaçarken Emir'de elindeki kaşığı sertçe masaya bıramıştı. Öfkeli bakışları nişanlısını bulurken kadınlar onların bu hali ile bıkkınlıkla gözlerini devirdi. Her seferinde didişirler ve her didişmenin sonunda Ömer Zeynep'e karşılık Asya'yı oğlu Soner'e şakayla karışık isterdi. Ali eline aldığı bıçağı Ömer'e doğru uyarırcasına salladı ve tam konuşmaya başlayacaktı ki Emir'in telefonu çaldı. Masanın üzerinde duran telefonun ekranına bakan genç adam gördüğü isimle aceleyle yerinden kalkıp telefonu açtı.
"Komutanım! " Masadaki herkes sus pus olurken Emir onların üzerinde bakışlarını gezdirerek ortamdan biraz uzaklaştı.
"Yüzbaşı! Acilen karargaha geliyorsun! Time haber ver hepsi acil karargaha gelsin! "Emir'in bakışları tekrar masada kendisini izleyen meraklı gözlere dönerken komutanına cevap verdi.
"Görev mi var komutanım!? Yanlış anlamayın eğer görevse Mirza şu an şehir dışında. " Komutan sıkıntılı bir nefes alarak cevap verdi Emir'e.
"Evet Aslanım görev var. Mirza'ya ulaşın en geç bu gece dörtte karargahta olsun. Senin önceden gelmen lazım. Ona göre acele etsen iyi olur. "
"Emredersiniz Komutanım! " Emir'in sözleri ile masadakiler durumu az çok anlamıştı. Telefonu kapayan Emir attığı bir kaç büyük adımla masaya yanaştı ve bakışlarını masadakilerde gezdirerek gözlerini umutla bakan nişanlısının üstünde sabitleyip konuştu.
"Benim Karargaha gitmem lazım."Zeynep'in gözlerinin dolması ile içinden bir küfür savurarak sözlerine devam etti. "Acil bir durum var o yüzden hemen çıkmalıyım.Kusura bakmayın.Özür dilerim! "Zeynep bakışlarını kaçırınca Emir sertçe yutkundu. Masada oluşan sessizliği Ömer yerinden kalkarak bozdu.
"Ne kusuru oğlum, görev beklemez sen git. " Kızının yanına gelen adam onu uyarmak için hafiften omzuna baskı yaptı. Emir her göreve gittiğinde Zeynep hep bu hale geliyordu. Haklıydı da, sevdiği adamdan ayrılmak istemiyordu sonuçta. Her zaman aniden çıkıyordu Emir'in görevleri ama bu defa daha farklı olmuştu. Daha sabah gelmişken akşamına tekrar göreve çağırmışlardı. Demekki gerçekten acil bir durum vardı ortada. Zeynep babasının uyarısı ile onun koluna tutunarak oturduğu sandalyeden kalkıp Emir'in yüzüne gülümseyerek bakmaya çalıştı.
"Babam haklı canım. Görev bu sen bizi düşünme." Sözler boğazında düğümlenirken yutkunan kız elini kaldırarak nişanlısının koluna dokundu. "Hadi acele et! Geç kalma! " Nişanlısı belli etmemeye çalışsada Emir onun ne kadar üzüldüğünü iri kahverengi gözlrinden anlıyordu. Fakat böyle durumlarda ne söyleyecek bir söz bula biliyor, ne de teselli edebiliyordu. Başını olumlu anlamda sallayarak herkesle vedalaşmaya başladı.
"Sana söz bu günü telafi edeceğim güzelim! "Kuruyan dudaklarını yalayan kız burukça gülümseyerek Emir'in sakalları yeni çıkmaya başlayan yüzünü okşadı. Ne kadar uzun zaman olmuştu onun sakallı halini görmeyeli. Oysa sakal ne kadarda yakışıyordu sevdiği adama. Eline batan sakallarla buruk gülüşü biraz daha büyüdü.
"Hiç bir şeyin telafisini istemiyorum. Ben senin hayatının zorluğunu bilerek sevdim. Böyle ani, zamansız ve uzun ayrılıkların olacağını bilerek geldim senin yüreğinin kapısını çalmaya. Şimdi telafi istemek hakkım değil!"Emir nişanlısının sözleri ile içinden bir şükür gönderdi Allah'a. Yüreği böylesine güzel bir kadını alnına yazdığı için. Zeynep'i kendine çekerek alnına uzun bir öpücük bıraktı. "Sen benim bu halime bakma. Sağ, salim yine bana dön o bana yeter."Nişanlısının alnını, alnına dayayan adam kalbine bir sızı olup oturan sözlerle gözlerini kapayarak konuştu.
"Benim yollarımın hepsi sana çıkıyor güzelim. Başka yol bilmez şu garip gönlüm. Sana her dönüşüm bayramı bekleyen bir çocuğun küçük kalbi gibi sevinçle doldurur içimi."Biraz geri çekilen adam gözlerini sevdiği kadının gözlerine çevirerek,yüzünü avuçları arasına aldı ve yüreğindeki sevdasını akıtmak istercesine baktı. "Ne zaman dönerim,bilmem ama kendine dikkat et güzelim. Benden haber alamazsan merak etme! Seni önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum!"Zeynep'in gözlerini hadızasına kazımak istercesine bakarken derin bir nefes alıp sözlerine devam etti."Bir askerin gurula taşıdığı üç şey vardır. Göğsündeki bayrak! Elindeki silah! Ve yüreğindeki sevda! Sen benim gururumsun Zeynep!Hakkını helal et!" Gözlerinde parlayan yaşlarla yüzündeki iri ellere götürdü ince parmaklarını kız. Avucunun içine aldığı eli sıkarak gözyaşları arasında gülümsedi.
"Bir askerin sevdiğinin de gurur duyduğu üç şey vardır Yüzbaşı! Sevdiğinin, canı pahasına elinde silahla koruduğu Vatan! Biz rahat ve huzur içinde yaşayalım diye altında nefes aldığımız, her gün nöbet tuttuğu o bayrak! Ve Vatan aşkıyla yanan bir yiğidin yüreğindeki o sevda olmak! Sen de benim gururumsun Yüzbaşı! Hakkım sana helal olsun! "Emir'in avuç içine sıcacık bir öpücük bırakarak kapıyı açtı. Kapıdan çıkan adam dışarı çıkıp asansöre doğru bir kaç adım atmıştı ki hızla geri dönerek Zeynep'in dudaklarına sert bir öpücük bırakarak fısıldadı.
"Seni çok seviyorum! Ne olursa olsun bunu sakın aklından çıkarma!" Tekrar bir öpücük çalan adam elindeki sırt çantasını omzuna atarak koşar adımlarla merdivenleri indi.
"Bende seni seviyorum! Kaderde ne kadar arkandan söylemek varsada hep bu sözleri, sende aklından çıkarma seni çok seviyorum Yüzbaşı! "
Evet ilk bölümle geldim umarım beğenmişsinizdir. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.
Emir ve Mirza'nın söylediği Pusat türküsü,pusat dizisinden alıntıdır.Bazı sözlerini kitaba göre uyarladım 😉
Yitenumutlar.
|
0% |