@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı - Hiraizerdüş - Eyvanına Vardım
Süprizzzz Keyifli okumalar 🥰🥰
Zaman kimine hızlı geçerken kimine de bir mahkumun zindanda ki bekleyişi kadar ağır geçmişti. Kimi acıyla harmanlanırken,kimi kavuşmayı bile hayal edemediği gizli sevdasına küçük bir yanlış anlaşmayla kavuşmuştu. Kimi de beklemediği anda gelen süprizle hayalini kurduğu vuslatı yaşamak için hızlandırmıştı zamanı. Zaman hızlı mı yavaş mı geçer insanın acısı ve ya mutluluğu belirlerken, kimisi de saatlerin birbiri ardında birbirine hiç kavuşamayan yelkovan ve akrepinin ilerleyişi gibi beklerdi vaktini.
Arya tanıdığını düşündüğü sevdiği adamla cenneti düşlerken,Cehennemin kapılarını aralamıştı bilmeden ve geçmek bilmeyen günlerin çetelesini tutmaya başlamıştı.
Meyra kısa süre önce nişanlandığı ilklerini yaşadığı adamla, içindeki sevdanın ateşine kendisini gözü kapalı bırakmış sonrada hayatının şokunu,Doğan'dan içine yerleşen küçük bir parçayla yaşamış ansızın gelen bu süprizle ne yapacağını şaşırmış zamanı geriye alamayacağının bilinci ile hızlandırmayı denemişti başına geleceklerden habersiz.
Zamanın içinde sakladığı en büyük süprizi şüphesiz Derya ve Kayra yaşamış küçük bir yanlış anlaşılma ile kendilerini bir an da nikah masasında bulmuşlardı. İçlerinde büyüttükleri gizli sevdalılar vuslata erse de zaman onlar için hepsinden daha ağır geçecekti şüphesiz. Kavuşamayan akrep ve yelkovan misali düşeceklerdi zamanın tuzaklarına.
Emir için zaman Arya'nın düğün günü durmuş ne yelkovan kaçmış akrep kovalamış ne saliseler hızlanmış dakikalar olmuş,ne de gece güne kavuşmuştu. Düğün gecesi Zeynep'in bakışlarını o adamın gözlerinde gördüğü an durmuştu zaman. Ne o zamanı geçip gidiyor,ne de geriye dönüyordu. Salise ve dakika arasında sıkışıp öylece kalakalmıştı
Düğün gecesi.
Emir'in bakışları her yerde Zeynep'i ararken içinde bayramlıklarını kucaklayan bir çocucuğun heyecanı,sevinci vardı sanki. O bilmezdi ki ilk görüşte ne hissedilir,ilk bakış nasıl yakar, sevda nasıl düşer bir yüreğe. İlk buluşma heyecanı nedir hiç bilmezdi.
Zeynep kendisini bildi bileli yanındaydı. İlk andan,ilk nefesten hissetmişti onu! Anlatılacak bir his değildi,Zeynep aldığı nefesin heyecanı,verdiği nefesin kaybediş hissiydi!
Bir karşılaşma,bir çarpışma,bir tanışma ile görmemiştiki hislerini tarif etsin. Kendisini bildi bileli gözleri hep gözlerindeydi birbirine mühürlenmiş gibi! Onun gözleri ile görüyor onun gözleri ile bakıyor du kendi gözlerinin varlığından bir haberdi!
Sevmeyi hiç beklememişti mesela, zamanı vakti var mı bilmezdi. Öylece mi gelip konardı insanın yüreğine,yoksa geleceği vakti bilirmiydin? Ezelden yüreğine koymuştu yaradan o hissi! İlk nefeste adından önce sevdası fısldanmıştı kulağına Zeynep!
İlk buluşma neydi? Heyecanı nasıldı bilmezdi ki, o Zeynep'ini zaten tanıyordu. Kalü beladan ruh eşiydi! İlk karşılaması orada olmuştu sonrasını bilmezdi. Nefesleri,bakışları,acıları,hüzünleri aynı yürekleri birdi. Nefesleri her karıştığında,gözleri bir birine her çarptığında,saçının bir teli tenine her temas ettiğinde çırpınırdı yüreği. İlk buluşma heyecanı böyle bir şeyse o Zeynep'i her an ilk defa görmüş gibi hissederdi.
Yine öyleydi kalbi. Bir kuş gibi çırpınıyor,alacağı nefes için sanki Zeynep'i görmeyi bekliyordu yine ciğerleri. Sahi onun bir aylık yokluğunda nefes almış mıydı? İşte bu tartışılırdı. Kapıda bekelerken arkadaşları zorla süreyerek içeriye sokmuşlardı. Şimdi bakışı giriş kapısında Zeynep'in girmesini bekliyordu. Yanında kendisine bir şeyler anlatmaya çalışan arkadaşlarının sıkıntılı hallerini umursamadan dikti bakışlarını kapıya. Ve beklediği an gelmişti.
Arya ve Kerim'in ardından kızlar birer ikişer girmeye başlamıştı. Gözleri odağını bulmuşcasına parladı. Feri sönmüş gözlerine can gelmişti adeta. Kızların hepsinin üzerinde aynı renk elbise olsa da gözleri ilk anda tanımıştı bakışlarına fer olan güzeli.
Kendisinin sebep olduğu şeyle solan yüzüne can gelmişti. Yine eskisi gibi parlıyordu gözleri. Gülüşü içindeki karanlık geceyi aydınlatoyordu yine. Toparlamıştı sevdiği kadın kendisinin harebeye çevirdiği ruhunu ve yeniden hayata tutundum dercesine baş kaldırıyordu zarif bir gelincik çiçeği gibi. Göz alıcı,narin ama dokunduğun an yapraklarını dökecek gelincik çiçeği gibi!
Farkında olmadan derin bir nefesi ciğerlerine çekti. Sanki uzun zamandır nefessiz kalmış gibi. Gergin bedeni rahatlarken yüzüne yayılan gülümseme ile ellerini pantolonunun cebine yerleştirerek bakışlarını Zeynep'in üzerinden çekmeden fısıldadı.
"Seni bana yar edene şükürler olsun!"
Emir'in duası ile yanındakilerin yüzünde acı bir tebessüm oluşurken sıkıntılı bakışları bir birini buldu.
"Size daha önce söyleyelim demiştim!"
Doğan'ın sertçe fısıldadığı sözlerle Max başını olumlu anlamda büuük bir pişmanlıkla salladı.
"Hata yaptık! Hem de çok büyük bir hata!"
Mehmet nefes alamıyormuş gibi gömleğinin en üst düğmesini açarak kıravatını gevşetti.
"Dedim ben ama beni dinleyen kim! Ne olacak şimdi bakalım!"
Kayra bakışlarını etrafta umursamazca gezdirerek yüzünü ekşitti.
"Ne olacağı varmı abi resmen beyninden vurulmuşa dönecek! Bizimki de iş yani!"
Tuğra başını diğerlerine doğru uzatıp sessiz olmaya çalışarak fısıldadı.
"Acaba bir bahane bulup Emir abiyi buradan götürsek mi?"
Kaan onun kolundan tutarak kendine doğru çekiştirerek bakışları ile Emir'i işaret etti.
"Nereye götürüyorsun salak! Şu saatten sonra vinç getirsen oynatamazsın Emir abiyi yerinden!"
Selçuk yanı başında dönen konuşmalarla ne yapacağını bilmez bir şekilde düşünürken bakışları bu işleri başına açan kızla kesişti. O an bütün vücudu gerilirken kızın kendisine inatla bakan hırçın bakışlarına öfkeyle karşılık verdi. Telefonda evine dönmesini istediği o geceden sonra bir daha iletişime geçmemişti Sahra ile. Geçmesine de gerek yoktu zaten! Emir'in Sahra,Zeynep'i orada bırakıp gelirse ikinizi bir birinize hasret bırakırım sözüne güvenerek çağırmıştı Sahra'yı. Yoksa onun orada ne halt yediğiyle ilgilenmiyordu! Emir de verdiği sözü kanıtlarcasına ikisinin bir araya gelmesini engellemişti. Tam istediği şeydi ve böylesi gayet işine gelmişti. Rahat ve huzurluydu taki bu güne kadar.
Bakışları ile kendisine meydan okuyan kıza hırsla baktı. Her şey onun başının altından çıkmıştı. Arkadaşının dünyası biraz sonra başına yıkılacak,umutları bir bir tükenecekti. Bir de nikah meselesi vardı ki o da ortalığı kasıp kavuracağa benziyordu. Öfkeyle ciğerlerine bir nefes çekerek bakışlarını Sahra'dan çekerek homurdandı.
"Allah biliyor ya baştan aşağa günaha bulanmakta ısrar ediyorsun kadın! Sevenlerin arasına girmek en büyük günahlardan biri ve sen bunu bile isteye yapıyorsun! Ben seni bu mevzudan uzak tutmaya çalıştıkça gidip merkezine oturdun! Aşk mı istiyorsun, nefret mi bilemedim!"
Kıyılan nikahın ardından ortam hareketlenirken Emir'in bakışları hala Zeynep'in üstündeydi. Erkeklerin bakışları da Emir'in üstünde çıkabilecek bir sorunda anında müdahale etmek için tetikte bekliyorlardı.
Selçuk elindeki içeceği yudumlarken birden Emir'in bedeninin gerilmesi ile gözlerine yerleşen ateşi farketmesi bir oldu. Onun baktığı yöne bakışlarını çevirdiği anda ağzından kaçana engel olamadı.
"Hay ben senin cenaze namazına imam olayım lan! Allahın cezası!"
Emir baktığı nokta da Zeynep'in yanına gelerek elini uzatıp kalkmasına yardım eden adamla taş misali donup kaldı. Sanki mahşer günün de seveplarını günahlarını izler gibi izledi karşısındaki manzarayı. Zeynep'in bu güne kadar sadece kendisine uzanan elinin yanındaki adamın avcuna bırakışını, her bakışında sevdasına mühür vuran o gözlerin, yanındaki adamın gözlerine değdikçe ateş olup yüreğini ateşlere tekrar tekrar atışını izledi ve o an anladı Sahra'nın her seferinde söylediği sözün anlamını. Hem de iliklerinden,ciğerine,ciğerinden,yüreğine kadar yaka yaka işleyişi ile anladı.
"Bir kadının sevdası "Cennet" nefreti "Cehennem" dir!" Sevdası ile cenneti vaad eden Zeynep'in,bir hareketi ile dünyasını Cehenneme çevire bileceğini öğretmişti o söz!
Zeynep'in adama tebessüm edişi ile daha fazla izlemeye tahammül edemeyerek yerinden ok misali fırlaması ile kolundan tutulup geriye çekilmesi bir olmuştu.
Bakışları kendini tutan Selçuk ve Mehmet'i bulurken kırarcasına sıktığı dişlerinin arasından ölümü çağrıştıran bir sesle tısladı.
"Bırakın beni!"
"Bırakmam komutanım! Bırakamam! Bırakırsam her şey daha kötü olacak!"
Emir öfkeden kararan bakışlarını tekrar ikiliye çevirerek sözlerini tekrarladı.
"Size bırakın dedim Mehmeeet!" Bakışlarını tekrar Selçuk'un gözlerine odaklayarak tısladı. "Bu bir emirdir Selçuk!"
"Özür dilerim komutanım ama ilk defa emrinize itat edemeyeceğim!"
Emir'in bakışları mümkünmüş gibi daha da kararırken Mehmet sessiz ama ikna etmeye çalışırcasına fısıldadı.
"Sakin ol Emir! Sonra kardeşim. Şimdi değil. Şimdi değil çünkü bu gün Arya'nın en mutlu günü! Senin kuzenin Arya! Öksüz,yetim olan ailemizdeki hep yarım kalmış,hep yaralı olan Arya! Onun için Emir,onun ömrü boyunca tek bir sefer gözlerine ulaşan mutluluğun hatrına sakin ol!" Emir'in kesik kesik aldığı nefeslerle bakışları Arya'nın mutlu yüzüne kayarken Mehmet sözlerinin onu biraz olsun sakinleştirmeye yettiğini düşünerek acıyla fısıldadı.
"Biliyorum zor! Nefes aldıkça ciğerlerin perçalanır, gördükçe kör olmayı dilersin,yediğin zehir,içtiğin kezzaptır! Ama bir umut vardır hep,zehiri bal,kezzabı şerbet eden! Dili lal,gönlü bülbül eden! Bir güle ellerin kan revan içinde kalmadan ilişemezsin Emir! Önce yarin narı ile yanmalısın ki sevdan harlansın! Öğreneceksin Emir benim gibi yana yana öğreneceksin ki sevda diye bilesin! O yare,yara olan sensin! Yanındaki sadece göstermelik bir yarabandı! Onu da vakti gelince sen çekip çıkaracak,yarin sana açtığı yara ile sevda neymiş öğreneceksin!"
Emir'in omuzları,Mehmet'in her sözü ile biraz daha düşerken bakışlarını bir an olsun karşısındaki ikiliden çekemeden fısıldadı.
"Ben derviş değilim Mehmet o hırkayı giydirmeyin bana!"
Emir gibi Selçuk'ta,Mehmet'in sözlerindeki acıyı,nefesindeki harı iliklerine kadar hissetmişti. Bu adam nasıl bir sevdanın içine düşmüştü ki her bir sözü insanın gönül telinin nağmesine dokunuyordu. İnsan başkasının yarasını görmeyince kendi yarasının illetini daha büyük zannedermiş! Sabır nedir onu öğrenmişti belki ama bir insanın can kırıklarının başka birinin canına battığını anlamıştı Selçuk. Hemde öyle bir anlmıştıki patlamaya hazır bir yanardağ misali kaynar olmuştu. Emir'in sözleri ise dudaklarını acı bir tebessüme boyamıştı. Kolunu tuttuğu adamı arkasındaki sandalyeye sertçe oturtarak gözlerindeki acıyı gizlediği perdeyi aralayarak izlemesini ve tıpkı Mehmet gibi yaranın sadece kendisinde olmadığını anlamasını istedi.
"İş ne derviş olmak ne o sabır hırkasını sırtına giymek komutanım! Ol deyince olmuyor o dediğin!" Yıllardır içinde biriken acı çağlayan misali coşarken etrafındakileri umursamadı. Umursarsa Emir'i zapt edemezdi. Onun kendisinde sabır diye nitelendirdiği duygunun aslında sadece görevinin biteceği günün bekleyişi olduğunu anlatamazdı. Sabır demek belki de bir garip Selçuk demekti!
"Sabır ne bilir misin komutanım!?"
Emir karşısındaki adama öfkeyle bakarak tısladı.
"Ben kaç aydır o duyguya tutundum Selçuk! Bana daha fazla sabır demeyin!"
Oturduğu yerden hırsla kalkmaya yeltenen adamın omzuna sertçe bastırarak başını iki yana salladı.
"O sabır değil komutanım! O sonunu bildiğin bir şeyin bekleyişi! Sen sonunu bilmediğin bir şeye sabrettin mi hiç!? En yakınlarının ihaneti ile uyanıp,yine en yakınlarında aradın mı derdine dermanı!? Arkandaki dağ yıkıldı mı senin! O dağın topraklarına gömdümü seni hiç!? Kollarına doğduğun,göğsünden beslendiğin anan sana zehiri şerbet diye sundu mu hiç!?"
İşaret parmağı ile etrafındaki adamları gösterip sözlerine devam etti.
"Ya cankm dediğin,kardeşim dediğin adamların hançerini yedinmi iki kürek kemiğinin arasından! Zeynep diyorsun!zeynebim diyorsun!" Yüzünde acı bir gülümseme peydah olurken başını iki yana sallayarak fısıldadı. " Senin yüreğini söküp avuçlarının içine bıraktı mı hiç!?"
Emir ilk defa karşısındaki adamın gözlerinin dolması ve çökmüş haliyle ürperdi. Kendisi yaralı mıydı gerçekten,yoksa annesine naz yapan çocuklar gibi nazlanıyor muydu bir an sorguladı.
Selçuk arkasındaki sandalyeye bedenini bırakırken acısını, derdini gizlemeden baktı Emir'in gözlerine.
"Benim babam,beni kendi elleri ile canlı canlı kendi toprağına gömdü komutanım! İlk aşk nasıl düşer insanın yüreğine bilir misin? Baharı müjdeleyen cemre misali düşer! Önce kar,fırtına olur üşütür insanı. Sonra dingin yağmur olur ılık ılık akar içine. En sonunda dünyayı ısıtan o güneş birden yüreğine düşer kavurur seni. Benim de yüreğime öyle sızdı Hilal! Sessiz sedasız kıştan sonra ilk baharı müjdeler gibi. İstettim gönlü varmış Allah yazmış bahtıma nasip oldu sevdiğim kız."
Etrafındaki herkes Selçuk'u pür dikkat dinlerken onun omuzları antacaklarının zorluğu ile gerilmiş nefesi düğümlenmişti sanki. Derin bir nefes alarak tekrar konışmaya başladı.
"Düğün dernek kurduk ikimiz bir yuvaya tabi olduk." Bakışlarını karşısındaki adamın gözlerine dikerek acıyla fısıldadı. "Hani sen diyorsun ya Zeynep'le ayrı düştük o işte öyle değil komutanım. Sen geldin Zeynep kucak açtı. Hani diyor ya Cem Karaca; Besmele ile yüzün açıp,oturmadan diz dize diye, daha ben besmele ile yüzünü açıp diz dize oturamadan görev emri geldi! Düğün dernek öylece bırakıp göreve koştum. Görev beklemez ya hani. Yar bekler görev beklemez derler komutanım. "
Yüzünde alaylı bir gülümseme oluşurken,Zeynep aklına düşünce sildi Selçuk o gülümsemeyi.
"Bekleyen var elbet şükür ki Zeynep'te gördük bekleyişi.Gidiş o gidiş ben operasyonda esir düştüm. Ortalık mahşer yeri bırak kimliği,naaşını bulabilmenin imkanı yok. Şehit adımı geçmişler. Bizimkiler de tabi şehit düştüm zannetmişler haliyle. Evde taze gelin,daha elimi sürmek nasip olmamış! Yetim öksüz emmi oğlu evlilik çağında bekar! Babam ikisini bir evde tutmaz mürekkep yalamış adam nihayetinde. Laf söz de çıkınca acısını içine gömmüş basmış nikahı ikisine!"
"Ha siktir!"
Kayra ağzından kaçan küfre engel olamazken diğerlerinin yüzleri allak bullak nefesleri yarım kalmıştı. Emir karşısındaki adamın anlattıkları ile güçlükle yutkundu. Selçuk'un bir yarası olduğunu biliyordu ama bu denli bir hikaye aklının ucundan dahi geçmemişti. Karşısındaki adamın derdini acısını anlayınca kendine dert ettiklerinden utanırcasına bakışlarını kaçırdı.
"Günler geçti aylar oldu,aylar geçti yıllar oldu ben üç yılın sonunda esir düştüğüm kamptan başka bir operasyon sayesinde kurtuldum. Aileme haber edilmesini istemedim. Babam hasta kalbi bu heyecanı kaldıramaz dedim. Düşünsene komutanım Şehit sandığı oğlu bir an da karşısında adamın yüreğine inmez mi?"
Emir kendisine yöneltilen soruyla Selçuk'u başını sallayarak onaylarken o sözlerine devam etti.
"İndi de komutanım! O gün iki yüreğe bir den indi. Biri öldü toprağa girdi, bense diri diri babamın bana hazırladığı toprağa girdim. Hani derlerya her insanjn bu dünya da bir çukuru vardır diye varmış komutanım sen hazır olsan da olmasan da seni bekleyen bir çukur var mış! O gün gittim memelekete bizim eve yanaştıkça içim içeme sığmıyor,kahvede sokakta beni görenler mezardan çıkmışım gibi bakıyor o varlığıma inanjnca o bakışlar yerini acımaya teselli sözcüklerine bırakıyor yerini. Anlamadım önce eee uzun zaman sonra kavuşma heyecanı var ya ondan. İçimdeki heyecanla bizim eve vardım eyvana girdim. Biz eyvan deriz avluya. İlk defa o kadar sessiz. İkra bile yok ortada o kadar yani. Sonra kapıyı açıp içeri girdim o daya girdim ki Hilal kapının sesi ile bana döndü. Gözlerinde önce bir mahmurluk sonra bir şaşkınlık elleri hamur öylece baktı kaldı."
Sesi daha fazla çıkmayınca buğazına düğümlenen yumruyla sertçe yıtkundu Selçuk sanki yine o anları yaşıyormuşcasına acıyla doldu yüreği. Ağzının içinde zehirden bir tat ama anlatmaya içinde biriktirdiklerini dökmeye devam etti.
"Bir anda anamın çığlığı oda da yankılanınca bakışmamız da kesildi tabi. Anam bayıldı biz onu ayılttık falan derken anamda bir garip haller,Hilal desen daha beter. Babam ve amca oğlu başka bir şehir de yaşayan halamın oğlunun düğünündeymiş. Ertesi gün geleceklermiş abam öyle dedi. Keşke söylemesi gerekenleri,söyleseydi ama sustu. Aradan zaman geçti anamla hasret giderdik benim gözlerim Hilal'i arıyor bir bahane çıktım odadan karımı arıyorum. Başka odada ağlarken buldum. Yanına yanaştım teselli etmek için karım sonuçta komutanım helalim! Ben nereden bileyim başkasına helal kılmışlar bilsem yanaşır mıyım!?"
"Bu nasıl iş böyle Allah düşmanımın başına vermesin!"
Tuğra tuttığu nefesini bırakarak Kaan'ın sözlerini onaylarcasına başını salladı.
"Amin kardeşim amin!"
Selçuk gömleğinin üst düğmesini açıp boynundaki kravatı çekip çıkararak yanındaki masanın üzerine koydu. Sanki dünya dan soyutlanmışta o günlere gitmiş gibi dolu gzölerini kırpıştırarak tekrar anlatmaya başladı.
" Ne söylesem ne etsem olmadı. Hilal bana eskisi gibi bakmadı. Yanaşmadı da. Şokta dır dedim,şaşkın dır dedim kendi kendime bahaneler sıraladım da içimdeki seven adama laf anlatamadım. Anamaın yanına tekrar geçtim ve merakla sordum. Nasıl sormayım komutanım anam beni doğuran kadın bile varlığımı kabullenmişken sevdiğim kadjm kabullenmez! Dedimki, ana Hilal'in neyi var? Sanki helalim,karım değil mişte namahrem miş gibi kaçar benden. Nazından niyazından yanına yöresine yanaşamam!? Anam bana bakışlarını kaldırıp gözlerinden yaşları indirince o an içime bir ateş düştü komutanım işte o an yüreğimdeki sevda bir anda buz kesti! Daha anam Hilal artık sana helal değildir demeden hissettim komutanım. Sonra anam anlattı ben yandım,anam ağladı ben söndüm, sonra da yüreğimi yakan o yangın bir den soğuttu beni Hilal'den. Yerle gök birleşti ben arasında sıkıştım! Gökkube kızıl toprağa kavuştu ben altında kaldım. Benim dönüş haberim babama ulaşmış daha memlekete gelmeden yolda canını teslim etmiş! Allah nasip etmedi dünya gözü ile bir birimizi göremedik! Günler geçti ben duramadım. Ne evime sığa bildim ne yurduma! Nasıl sığıyım komutanım? Yanjmda yörem de Hilal ve amcaoğlu varken beni sırtımdan hançerlemişken nasıl sığıyım!? Ben duramayınca anamı da bırakmak istemedim aldım kardeşimle anamı buraya yerleştim. Sonra duydum ki Hilal ile amca oğlu da duramamış onlarda Almanya'ya göç etmiş."
Bakışlarını karşısındaki adamın gözlerine sabitleyerek derin bir nefes koyverdi. Acıyla kıvrılan dudaklarına inat Emir'in gözlerine inandırmak istercesine baktı.
"Demem o ki komutanım senin baban arkanda duruyor,benimki gibi toprağın altında değil! Seni giridiği toprağa çekmedi! Senin anan sana diliyle zehiri şerbet diye sunmadı,şim di aman ana desen tutar kaldırır elinden!" Elini kaldırarak etrafında kendisini acı dolu gözlerle izleyen adamları işaret etti. " Senin canım dediklerin kardeşlerin,arkanda ama hançeri saplamak için değil,düştüğünde yeniden kaldırmak için!" Eliyle Zeynep'i ilaret ederek burukça gülümsedi."Sevdiğin kadın orada,seni hep bekledi ve eminimki hala da beklemekte! Senin umudun var Emir! Senin Zeynep ile aranda Allah katında bir bağ,bir nikah var! O unut var oldukça kendine hakim olacaksın! Eğer sen kendine hakim olmazsan Zeynep ve o şeytanın iş birlikçikeri sana o umudu zorla kopartıp attırırlar! Eğer sonunda Zeynep'i istiyorsan sabır hırkasını giyecek,acıyı şerbet diye içeceksin! Zeynep'in yaptıklarını,yapmaya çalıştıklarını görmezden gel. Görmezden gel ki bırak oda sana karşı içindeki zehri o şekilde kussun! Emin ol derdi sadece seni kendinden uzaklaştırmak. Sen görmezden gelirsen o da istediği şeyi elde edecek kendisi bu işe son verecek."
Selçuk'un sözleri ile Emir bakışlarını tekrar Zeynep'ten yana çevirdi. Zor olacaktı ama onu tamamen kaybetmemek için sabredecekti. Bakışlarını Zeynep'e bir şeyler anlatan adam dan çekerek memnuniyetsizce homurdandı.
"Bu işin sonun da Tolga piçini kimse alamayacak elimden! Bende onun o gözlerini oyup eline vermezsem adam değilim!"
Emir'in sözleri ile hepsinin bakışları o yöne dönmüştü. Karşılarında ki manzarayı yüzlerini buruşturarak izlerken Sahra'nın gelip Tolga'nın yanına oturması ile Selçuk bakışlarını bir Şahin misali ikilinin üzerine dikmiş dudaklarından dökülen homurtuya engel olamamıştı.
"Bak hele bak şundaki hallere bak! Nasıl da kasım kasım kasılıyor vücut gösterisi yapan goril misali!" Bakışları Sahra'nın adama biraz daha yaklaşıp elindeki telefondan bir şeyler göstermesi ile kararırken sakin olmaya çalışarak oturduğu yönde kıpırdanarak ortaya konuştu.
"Emir bir şey yapamıyor diye siz demi yapmayacaksınız oğlum! Gidin uzakşaştırın şu dingili! " Bakışlarını Kayra ve Tuğra ikilisinin gözlerine dikerek tısladı. " Lan gidin! O masadan ne yapıp ne edip kaldırın o adamı! Zeynep ten uzaklaştırın!"
"Adamı be diyelim de uzaklaştıralım abi!? Gider Zeynep ablayı dansa kaldırırım olur biter!"
Kayra'nın cevabı ile Selçuk aniden ayağa fırlayarak tısladı.
"Olmaz!"
"Niye olmasın abi!? Benden sonra hepsi sırayla Zeynep ablamla dans eder zaten o zamana kadar da düğün bitmiş olur."
Karşısındaki adamın derdini elbetteki anlamıştı ama biraz kıvrandırmak hoşuna gidiyordu. Selçuk kendisine doğru yanaşarak sessizce fısıldadı.
"Oğlum ablanız ne olacak? Nasıl kardeşsiniz siz Kayra? İnsan ablasını göz göre göre böyle bir adamla baş başa bırakır mı günah be!"
Kayra düşünürmüş gibi yapıp kaşlarını çatarak elini Selçuk'un omzuna atıp hafifçe sıktı.
"Haklısın abi!"
Selçuk'un yüzü işittiği sözlerle rahatlarken Kayra çoktan Zeynep'e doğru yola koyulmuştu. Arkasını dönerek Selçuk'a bakıp sırıttı.
"Gideyim de blam'a biraz gaz vereyim! Selçuk eniştem seni özlemiş,Tolga'nın yanında otutmana bozulmuş,günah diye vaaza başladı bile deyim de Tolga'nın yanından uzaklaşsın!" Selçuk'un değişen yüz ifadesi ile ona madumca bakarak devam etti. " Eee günah enişte elin adamıyla baş başa olacak şey değil!"
"Kayraa! Lan Kayraaa!" Selçuk sessiz olmaya çalışarak giden adamın arkasından ismini tıslasa da Kayra çoktan masaya ulaşmıştı. Ellerini sabır dilenircesine yüzüne sürerken Emr'in yerinden kalkıp yola koyulması ile hızla ona yaklaşıp kolunu tuttu.
"Komutanım nereye Allah aşkına biriniz bari beni dinleyin yaa!"
Emir,karşısındaki adamın gözlerine bakarak sırıttı.
"Lan bir bırak! Bir şey yapmayacağım oğlum! Tamam yüreğimizi vuslata kadar lal eyleyeceğiz dedik te dilimizi demedik. Ağzıma gem vuramam hiç kusura bakmayın. Zeynep'e gönlümün bül bülünü dinleteyim bırakında!"
Sözlerini bitirip sahneye doğru ilerleyerek önündeki vasamağı çevik bir haraketle çıkarak tanıdığı müzisyenlere yaklaşarak bir şeyler söyledi ve sazı eline alarak çektiği sandalyeye oturarak sazın tellerine vurmaya başladı.
"Lan Kaan bak şimdi içim kıpır kıpır oldu! Biz buyuz oğlum biz buyuz!"
Tuğra'nın sözleri ile Kaan neşeyle sırıttı.
"Emir abi aldı sazı eline bak şimdi nasıl basar Zeynep ablamın gönlünün bam teline!"
"HasbinAllah! Oğlum siz kafayı içemeden de buluyorsunuz ben size ne deyim bilemedim ki!"
Selçuk'un sözlerine aldırış ermeden bakoşları ile sahnedeki adamı işaret ederek fısıldadılar.
"Bak abi bak! Bak biraz feyz al! Sahra ablamı sadece Allah'tan dileme kul çabalamayınca Allah verirmi hiç!"
Selçuk başını öfkeyle sağa sola sallarken Emir söylemeye başlamıştı bile.
Bir Dileğim Var Senden Var Lele Var Var Lele Var Senden At Kolların Boynuma Selvide Boylum Sar Beni
Zeynep ortamı saran sesle bakışlarını hızla sahneye çevirince kendisine bakarak türküyü seslendiren Emir'e öfkeyle baktı.
Muradıma Ermezsem Dar Lele Dar Dar Lele Dar Dünya Dar Dünya Dar Gelir Bana Dar Selvide Boylum Sar Beni
"Dar gelsin de nefessiz kal emi Emir! Şu yaptığın şeye bak! Yüzssüz! Bir de utanmadan oraya çıkmış!"
Sevdanın Yükü Bana Var Lele Var Var Lele Var Ahı Var Çekemem Bir Başıma Selvide Boylum Sar Beni
"Belli yükü olduğu olmasaydı o haltları yemezdin! Bir de utanmadan sar beni diyor! Allah cezanı versin senin emi!"
Tolga yanındaki kızın sözleri ile kıkırdarken Zeynep hırsla ona dönerek öfkeyle baktı.
"Sen niye sırıtıyorsun be!"
"Kızım adam sarıl bana diyor sana, sen yok öl yok geber! Sahra bu adam seviyor seni bunu hepimiz biliyoruz bak bu işte var bir iş gel vazgeç şu inadın dan."
"Aslaa! Duydun mu beni Asla! Eğer sen pişman olduysan bu oyuna dahil olduğun için ben başka birini bulurum Tolga! Söylemen yeter!"
Adam kızın öfkesi karşısında ağzına gizli bir fermuar çekerek sustuğunu belirtti. Madem Zeynep vazgeçmeyecekti inadından o da eğlenmesine bakardı. Nasıl olsa her şey onun istediği gibi olacak,hem Emir ve diğerlerini süründürecek,hem de Zeynep'i yola getirecekti.
Emir'in gözleri gördüğü manzara karşısında kırgınlıkla dolarken sözlerine devam etti.
Bülbülün Çekticeği Har Lele Har Har Lele Har Dalda Har O Da Gül Dalında Var Selvide Boylum Sar Beni
Sahra, Selçuk'a yaklaşarak takılmamak için topladığı eteğini bırakıp karşısında dikikerek kıstığı bakışları ile onu süzdü.
Selçuk üzerindeki bakışlarla huzursuzca kıpırdanırken bakışlarını etrafında bir kurtarıcı aramış gibi gezdirdi. Nereye kaybolmuştu bu adamlar. Ulan boşbuğazlığa gelince adamın kıçından ayrılmıyorlardı ama lazım olunca araki bulasın diye geçirdi içinden.
Kızın bakışları ile sertçe yutkunarak konuştu.
"Ne var dı Sahra?"
Sahra kaşlarını şaşırmış gibi kaldırarak fısıldadı.
"Sen söyle Selçuk! Ne var? Beni arayıp gelmemi isteyen sensin! Sonra telefonlarıma cevap vermeyen de sensin! Benden fersah fersah kaçan da sensin! Bir şey varsa sen söyleyeceksin!"
Bakışlarını etrafında gezdiren Selçuk omuzlarını unursamazca silkerek başını iki yana salladı.
"Ben şansımı denedim. Emir,Zeynep'i orada bir başına bırakıp gelirsen bizim de görüşemeyeceğimizi söyledi. Farkındaysan ben de seninle görüşmek istemiyorum o yüzden bu fırsatı değerlendirdim diyelim!"
İşittiği sözlerin değerlendirmesini yapan Sahra başını hafifçe yana eğerek adamın kemdinden kaçırdığı gözlerini yakalayarak incelercesine baktı. Farklı bir şey vardı Selçuk'un gözlerinde. Gözlerindeki o acı sanki taşmış,önündeki bentler den aşmıştı. Acılarını gizlemeye çalıştığı o perde aralanmış dipsiz bir göl misali boğmak istercesine çekiyordu içine.
Ona biraz daha yaklaşarak kafedeki gibi fakat bu defa daha büyük bir gülümseme ile gözklerine baktı. Selçuk kendisine yaklaşan kız dan bir iki adım geri çekilse de bakışlarını çoktan yanaklarında beliren çukurlardan geri çekemedi.
"Emir ve Zeynep'in hala bir araya gele bileceğini düşünüyor musun Selçuk?"
Gelen soruyla şaşıran Selçuk gözlerini o çukurlardan ayırmadan başını olumlu anlmada sallayarak cevap verdi.
"Elbette! Emir, Zeynep'i çok seviyor! Onu o kadar çok seviyorki kendi gönül rızası ile evlenirken boşanma hakkını Zeynep'e verdi! Bu nu neden yaptı biliyor musun?"
Sahra şaşkınlıkla karşısındaki adamı dinlerken Selçuk ağzından kaçırdığı ayrıntının farkına varamadan sözlerine devam etti.
"Çünkü kendi onu ömrünün sonuna kadar bırakmayacağını biliyordu! Bunu her erkek yapmaz,boşanma hakkını kadına vermek ona güvenmek her yiğidin harcı değildir! En ufak bir olay da nikahı boza bilecek kadar duygusal olduğunuz için Allah boşama hakkını erkeklere vermiş ama benim kardeşim kendi sevdasına güvendiği kadar gözü kapalı Zeynep'in sevdasına da güvenerek bu hakkı ona verdi! Zeynep boşanma hakkını kullanmadığı sürece ben bir araya geleceklerine inanıyorum!"Hipnoz olmuş gibi daldığı çukurlardan zorlanarakta olsa bakışlarını çekerek başını başka yöne çevirerek bir iki adım mesafe koydu aralarına."Buna ne sen ne de diğerleri mani ola bilir! Oyunlarına son ver işin sonu iyiye gitmiyor. Boşanmalarına bilmeyerekte olsa zemin hazırlayarak günaha giriyorsun. Yapma Sahra!"
Kendinden uzaklaşan adama doğru yaklaşırken öğrendiği ayrıntı ile şaşıran Sahra, farkında olmadan bastığı eteğinin azizliğine uğrayarak yerinde sendeledi. Selçuk onun düşmemesi için kollarından kavrarken o üzerindeki şaşkınlığı atıp duruşunu düzelterek kollarını adamın tutuşundan sertçe çekip öfkeyle tısladı.
"O zaman ona göre davran! Çok güvendiğiniz o nikah şu andan itibaren iki dudağımın arasında Selçuk! Madem Zeynep evlenirken boşanma hakkını istedi ve Emir de gönül rızası ile verdi Zeynep'in kendimi senden boşadım demesi o nikahı geçersiz kılacaktır değil mi!?
Sahra cevabını bildiği soruyu Selçuk'a hatırlatmak istercesine sormuştu. Adam işittiği soru ile ağzından kaçırdığı ayrıntı yüzünden kendine kızıyordu. Başını olumlu anlamda sallayarak Sahra'dan gelecek hamleyi bekledi. Bu kızı fazla hafife almıştı! Hem de çok fazla! Ne zaman gülüşüne takılsa bütün dengeleri alt üst oluyordu. Allah'ın kendisine kestiği bir cezaydı bu belliki. Kendisine na-mahrem olan bir kadına nefsine uyarak bakarsa böyle aklını başından alır dilini de çözü verirdi işte rabbi.
Sahra da başını öfkeyle aşağı yukarı sallayarak tehlikeli bir ses tonuyla fısıldadı
"Benimle oynama! Beni sakın bir daha çıkarların için kullanma! Ben sana olan hislerimi hiç bir zaman başkalarının istekleri doğrultusunda,seni incitmek için kullanmadım! Ama damarıma kim basarsan Zeynep'e bu unuttuğu ayrıntıyı hatırlatmaktan büyük zevk alırım! Eee boşanma hakkını bana en ince ayrıntısına kadar sen anlattın ben de Zeynep'e ağzımdan kaçırı versem ne olur!? Ben başına dert açmak istemiyorum beni buna zorlama! Böyle bir durumda boşanma meselesinin açıklamasını da Emir'e sen yaparsın artık! Ağzımdan kaçı verdi dersin!"
Sözlerini bitiren Sahra kulaklarını bir aes duymuş gibi dikerek sırıttı.
"Bak arkadaşın ne söylüyor hafız!"
Sevenleri Ayıran Mar Lele Mar Mar Lele Mar Mar Çiyan Mar Şeytanla Çomak Oynar Selvide Boylum Sar Beni
"Aaa! Çok ayıp Selçuk sen şimdi arkadaşını sırtından vurup benimle yani nam-ı diğer şeytan Emine ile çomak mı oynayacaksın!?"
Selçuk içine düştüğü durum karşısında kendisine ağzını bozup günahını bile unutarak küfürler saydırırken nasıl olupta Sahra'nın eline böyle bir koz verdiğini düşünüyordu.
"Sahra saçmalama! Beni bir yuvayı yıkmakla tehtit ediyorsun farkında mısın!?"
"Korkma tatlım seni Emir'e yem etmem ben. Sadece kendime saklıyorum!" Selçuk'a bir iki adım yaklaşarak yakasındaki mendili düzelterek fısıldadı." Kabul et ben olmadan onları bir araya getiremezsin!"
Kendisine haddinden fazla yaklaşan kadının kokusu burnuna dolarken o kokuyu almamak için nefesini tuttu. Sahra haklıydı ve bu gün gibi ortadaydı. Erkeklerle yaptıkları hiç bir plan işe yaramamış onların aksine kızların planları gayet güzel işlemişti.
"Nefes al Selçuk! Deli misin sen nefessizlik ten boğulacaksın!"
Sahra kendisinden uzaklaşan adamı kıkırdayarak izlerken Selçuk tıslarcasına konuştu.
"İki de bir dibi me girip durma Sahra! Kokun bile haramken sen inadına dibime sokuluyorsun!?"
Sahra yüzüne yayılan kocaman gülümseme ile yüzüne dökülen saçları geri çekerken Selçuk karşısındaki manzaraya dalmış bir şekilde farkında olmadan iç çekerek mırıldandı.
"MaşAllah!"
Sahra'nın gülüşü işittiği sözle biraz daha büyürken eteklerini tekrar eline toplayarak söylendi.
"Sen yeterki nefessiz kalma bir daha o kadar sokulmam hayatım. MaşAllah'ın var gerçi, nefesini uzun süre tutmandan belli ama ben risk alıp bir yirmibeş yıl daha kalbimin kapılarını aralayacak adamı bekleyemem! Gerçi heyecandan mı tuttun nefesini,yoksa haram korkusun dan mı bilemedim ama olsun risk almayım ben yine de."
Selçuk karşısındaki kızın sözleri ile daha ne kadar şaşıracağını düşünüyordu.
"Kadın sen benim başıma bela mısın!? Ya ben neden heyecanlanıyım sen bana yaklaşınca? Yapma Allah aşkına Sahra kendini doldurma yok yere! " İşaret parmağını kaldırarak uyarırcasına salladı. "Üstelik seninle iş birliği falan da yapmayacağım! Sende Zeynep'e hiç bir şey söylemeyeceksin ve bu işten uzak duracaksın!"
Tek kaşını kaldırarak sorgularcasına baktı Selçuk'a.
"Diyorsun!?"
Sahra'nın alay eder gibi sorduğu soruyla Selçuk öfkeyle çeketinin yakalarını silkerek söylendi.
"Demiyorum artık Sahra! Demiyorum ben bir şey! Zaten desem de bir şey fark etmiyor! Sen yine kendi bildiğini okuyorsun! Git Allah aşkına! Beni sinirlendirmekten başka bir şey yapmıyorsun ya! Adımdan ne kadar eminsem bizden bir şey olmayacağına da o kadar eminim! Git ve benden lütfen uzak dur Sahra!"
"Diyorsun!"
"Tövbe Estağfurullah! Allahım sen aklıma mukayyet ol! Diyorum lan! Diyorum!"
Selçuk'un öfkeli çıkışı ile Sahra arkasını dönerek bir adım atıp homurdanarak ilerlemeye başladı.
"Eee tamam o zaman. Madem Zeynep'in boşanmayıp Tolga ile evlenmeyeceğine, bizimde aramızda bir şey olmayacağına bu kadar eminsin, gidiyim de başkası kapmadan ben sahipleneyim bari Tolga'yı."
Selçuk arkasını dönerek giden kızın sözleri ile arkasından sert ama sessiz olmaya çalıştığı bir sesle tısladı.
"Sahraaa! Sahraa! Buraya gel!" Seslenmelerini duymazlıktan gelen kızın arkasından ilerleyerek kolundan tutup karanlık bir köşeye sürüklercesine çekerek homurdandı. " Ulan sen beni duymuyor musun!?"
Sahra kolundaki eli bakışları ile işaret ederek fısıldadı.
"Elinizi kolumdan çeker misiniz Selçuk bey."
Sahra'nın işareti ve sözleri ile Selçuk elini ateşe değmişcesine çekti.
"Lan inadına kurban olduğum sen nereye gidiyorsun eteklerini toplayıp koştur koştur!?"
Sahra iri gözlerini masumca açtırarak omzunun üstünden parmağı ile arkasını işaret ederek safça cevapladı.
"Ee git istemiyorum,bizden bir şey olmaz dedin ya Selçuk."
"Dedim! Dedim de dediysem ne olacak Sahra! Amacın ne senin."
"Ne amacım olacak? Yeni bir hayat kurup evlenip,çoluk çocuğa karışmak. Bunun içinde Tolga ile görüşecektim. Sen Zeynep le olmaz dedin bende şansımı deneyim. Yakışıklı çoc..."
"Ulan son hayat kurucu mu bu adam! Aklına esen yeni bir hayat diye adama koşuyor! Ne vaad ediyor bu adam size ne!?"
Sahra,Selçuk'un tepkisi ile sinsice gülerken o artan öfkesi ile sözlerine devam etti.
"Ben sana ne anlatıyorum sen ne yapıyorsun! Ne diyeceksin adama? Zeynep,Emir'i boşamayınca evlenemezsiniz,Zeynep'e soralım Emir'i boşarsa evlenirsiniz,boşamazsa biz evleniriz mi diyeceksin! Onlar boşanınca eline ne geçecek? Sen nasıl bir kadınsın be!Arkadaşın acı çekince haz mı alacaksın!? Sen bu kadar çıkarcı bir insan mısın Sahra!?
Sahra,Selçuk'un sözleri ile gözlerine kırgınca baktı. Onun inatçı bakışlarında ilk defa bir kırgınlığın gelip geçtiğine şahit olan Selçuk o an ileri gittiğini anlasa da Sahra konuşmasına fırsat vermeden sözünü kesti.
"Eğer ben dediğin gibi çıkarcı bir kadın olsaydım Zeynep'in bana verdiği sözü kendi çıkarlarım için kullanırdım! Sana gelir en kısa yoldan onları kavuşturmanın yolunu söylerdim. Benim sevgilim gibi davranırsan Zeynep ve Emir'in ayrılmaması için,Zeynep'in bana verdiği sözü kullana biliriz derdim! Hem seni elde eder,hem bu süreçte Zeynep'i istediğiniz kadar oyalardım! Ama yapmadım! Niye biliyor musun!?"
Selçuk karşısındaki kadının sözlerinde sadece bir noktaya takılı kalmıştı. Zeynep,Sahra'ya neyin sözünü vermişti!? Selçuk tan bir tepki gelmeyince Sahra öfkeyle sözlerine devam etti.
" Senin başka bir insanın aşkı için verdiğin mücadele benim hoşuma gidiyor! Başkası için bu mücadeleyi veriyorsan kendin aşık olunca kim bilir nasıl seveceksin! Ben emeksiz kazanacağım bir sevgiyi istemiyorum! Beni dış güzelliğim için değil,kusurumla,deliliğimle her şeyimle kabul edecek, şaşalı sözlerle değil bakışlarıyla beni sevdiğini hissettirecek birini istiyorum! Ben bunları istediğim çin o sözü kendi çıkarlarım doğrultusunda kullanmadım!"
Onca sözün arasından Selçuk yine aklına takılanı cımbızla çekip çıkarır gibi fısıldadı.
"Zeynep sana ne sözü verdi Sahra?"
O kadar konuştuğu sözden sonra karşısındaki adamın takıldığı noktadan dolayı hayretle baktı Sahra ona.
"Seni kendime aşık edebilirsem ne istersem onu yapacak Selçuk!"
Aldığı cevap karşısında Selçuk Sahra'nın biraz önce söylediği sözleri aklında evirdi çevirdi bir süre. Kız haklıydı. İstese kendi çıkarı için kullana bilirdi. Kendisi de uzak durmak şartıyla böyle bir oyuna dahil olurdu elbet ama kız dediği gibi böyle bir şeyi düşünmemişti bile. Oysa kıza ağır sözler söyleyip kalbini kırmıştı. Kaçamak bakışlarını Sahra'nın gözlerine çevirerek fısıldadı.
"Sahra kalbini kırdım özür dilerim. Öfkelenince bazen ne söylediğimi kulağım duymaz. Hakkını helal et."
Bu sözler Sahra'nın bu defa şaşırama eylemini bile unutacağı cinstendi.
"Ya sen hangi kilisenin rahibisin hangi kilisenin!? Söyleyeceğin bu mu yani!? Özür diletim miş! Ben senden özür istemiyorym Selçuk! Özür dilemen içinde anlatmadım. Beni tanıman için karşı karşıya geldiğimiz her an ben sana kendimi anlatıyorum farkında mısın? Nelere kızdığımı,neleri affetmeyeceğimi. Niye çünkü beni tanı,bana bir şans ver diye! Ben inat etmiyorum inat eden sensin! Ben seni seviyorum sen ise inadından benim kalbine girmemden korkarcasına kilit üstüne kilit vuruyorsun!"
Başını öfkeyle sallayarak işaret parmağını Selçuk'un göğsüne bastırdı.
"O kilitleri kırıp eline vereceğim Selçuk! Ben kırdıktan sonra sen ister beni iste istersen isteme! O kalbin içindeki yarayı görmeden ben vazgeçmeyeceğim! O yarayı görünce belki ben vazgeçerim senden!"
Hırsla arkasını dönüp giden kızın arkasından içini kavuran nefesi sesli bir şekilde bırakarak inledi.
"İçimdeki yarayı görmemen içindir belki o kilitler! O yaraya dokunduğunda kaçmandan korktuğum içindir belki benim senden kaçışlarım!"
Lavobodan çıkan kızın kolundan tutarak hızla kuytu bir köşeye çekrn Emir arkadaşlarının sözlerini kulak ardı edip yine sevdasına yenildiği için kendisine kızarken Zeynep'in sırtını duvara biraz sert bir şekilde omuzlarından bastırarak gözlerinin içine ilk defa aşkla değil de öfkeyle baktı.
"O adamın sana bir daha tırnağının ucu bile değerse seni mahfederim Zeynep!" Yumruk yaptığı elini Zeynep'in arkasındaki duvara sertçe geçirerek aynı sertlikle tısladı. "Kim oluyor o lan!? Kim oluyor!? Hangi hakla! Ha! Hangi hakla!"
Emir'in gözlerinde ilk defa kendine karşı öfkeyi gören Zeynep ellerini göğsüne koyup hırsla ittirerek kollarının arasından kurtularak aynı öfkeyle gözlerine baktı.
"Senin kendi rızanla bile isteye feragat ettiğin o hakla! Senin yeeine koyduğum hakla! Yüreğimden boşalan yerini ona verdiğim hakla! Tıpkı senin sessiz sedasız bir yuva kurarak kendine eş seçtiğin,hakkı ben de kendime seçerek ona tanıdığım eş olma hak..."
Dudaklarına kapanan dudaklarla neye uğradığını şaşıran Zeynep,Emir'in öpüşünden kurtulmaya çalışarak çırpındı. Çırpınışını fark eden Emir onun ellerini yakalayarak arkasındaki duvara tekrar bastırırken,kendisine karşılık vermesi içinde dudaklarındaki baskıyı arttırdı. Dişleri Zeynep'in aralanmayan dudaklarını çekiştirirken ağzına gelen tuzlu tatla yaptığı hatanın farkına o an varabilmişti. Bir kaç saniye sakinlemek için Zeynep'in dudaklarından ayrılmadan bekledi ve onu daha fazla kırmamak için güçlükle ayrıldı.
Yüzüne inen sert darbe ile karşısındaki kadına mahçupça bakarken ilk defa Zeynep'e onun rızası olmadan dokunduğu için kendine lanetler ediyordu. Arkadaşlarını dinlemeliydi ona zarar vereceğini bile bile Zeynep'e daha fazla yaklaşmamalıydı. Ama onu Yolga dene o itle bir birine bakışıp gülüşürken görünce aklını yitimişti sanki. Her şey o puştun suçuydu! Canı yanması gereken sevdiği kadın değil damarlarına kıskançlık zehirini serpen o şerefsiz olmalıydı. İçini kaplayan pişmanlıkla Zeynep'in titreyen ellerine uzandı. Onun sanki daha fazla gidecek yeri varmış gibi duvara sinmesi içindeki öfkeyi daha çok harmanlamıştı. Bir adım geri çekilerek pişmanlıkla fısıldadı.
"Zeynep özür dilerim! Be...ben sizi öyle görünce kendimi kaybettim. Yemin ediyorum seni üzmek ya da kırmak değil di niyetim." Başını sağa doğru yatırarak sevdiği kadının gözlerine pişmanlıkla baktı. "Ben sana kıyamam ki! Esen rüzgar tenine değerde incitir diye göğsüme saklardım seni! Saçlarını n salınışını her şeyden çok sevsem de yüzüne değer de rahatsız olursun diye toplatırdım hep! Ben sana kıyamam,sen beni bilirsin Zey..."
"Yeter!" Karşısında kendisine pişmanlık dolu gözlerle bakan adamın sözlerine daha fazla dayanamayarak sert bir şekilde susturdu.
"Gerçekten yeter! Beni hiç bir şey kırmadı,incitmedi senden başka! Sen de incitemezdin yüreğimde sana olan sevdam olmasaydı! Ben o sevda yüzünden,senin bana olan ihanetin yüüznden öldüm öldüm tekrar dirildim! İstesemde ölemedim! Madem ki ölemiyorum izin ver yaşayım bari Emir! Senin başkasına gittiğin gün biz ayrıldık bunu anla artık!"
"Ben kimse ye gitmedim! Kimseyi senin bana yaptığın gibi senin yerine koymaya çalışmadım!"
"Çünkü sen direk o yeri başkasına verdin! Biz iki türlü de aramızdaki ilişkiyi bitirdik! Artık dönüşü yok! Sen evlisin çocuğun olacak! Yuvana sahip çık! Karına çocuğuna sahip çık! Benim üzerim de tırnak yüzü kadar bile hakkın yok! Hakkı olan artık başkası! Böyle yaparak beni onun gözünde nasıl bir duruma düşürüyorsun farkında mısın!?"
Emir dolan gözlerini karşısındaki ağlayan kadından çekmeden sıktığı dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.
"O piçin senin hakkında ne düşündüğü umrumda değil!"
"Ama benim umrumda!"
Zeynep daha fazla dayanamayarak bağırmış sesinin boş koridorda yankılanması ile daha kısık tutarak sözlerine devam etmişti.
"Benim umrumda çünkü biz beraber bir yola girdik! Eğer ki beni biraz olsun düşünseydin kimsenin benim hakkımda en ufak kötü bir düşünceye kapılmaması için benden uzak dururdun! Sen böyle üstüme geldikçe,ben ne yapacağımı bilemeyerek gideceğim yönü şaşırıyorum! Yapma! Dur artık! Zaten herşey benim için bu kadar zorken sen de daha fazla zorlaştırma!"
Emir iki elini kaldırarak dudaklarını öfkeyle ısırdı. Dolan gözlerini sakin olmak için bir kaç sefer açıp kapatırken süzülen yaşları umursamadan derin bir nefes alarak çaresizce fısıldadı.
"Tamam! Tamam senden uzak duracağım! Ama yalvarırım yapma Zeynep! Dönüşü olmayan yollara sokma bizi! Zaten benim yüzümden giridik o yollara bir de sen dikenli teller çekme aramıza. Ben söz veriyorum sana sadece sana ait olarak döneceğim! Ama sen de lütfen vazgeç bu saçmalıktan!"
Emir'in sözleri ile ateşe düşmüş gibi irkildi Zeyenep. Kendisine dönecekti demek. Bir bebeği babasızlığa mahkum ederekmi olacaktı bu dönüş!? Böyle bir şeyi nasıl kabul edeceğini düşünürdü? Nasıl bu kadar vicdansız olabiliyordu ve kendisi gibi onu da vicdansız olarak görüyordu. İşaret parmağını kaldırarak tehtid edercesine öfkeyle adamın göğsünü dürttü.
"Bana bak Emir gözümden daha fazla düşme! Sen bir bebeği babasız bırakarak bana gelmekten bahsederken,benim seni kabul edeceğimi nasıl düşünürsün! Ben senin kadar vicdansız değilim! Senin kadar kalpsiz hiç olmadım! Bana vereceğin sevdanı otur çocuğuna karına ver! Ben şu saatten sonra senin hiç bir şeyini istemem! Sakın! Sakın bir daha bana böyle saçmalıklarla gelme! Peşimi de bırak artık!"
Sözlerini bitiren Zeynep,Emir'e bir kez daha bakmadan arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Erkeklerin aklı her zaman sahip olamadıklarında kalır sözünü söyleyene şimdi hak vermişti. Sahip olamadıkça deliriyor,akıllarını kaybettikçe kendi hayatları dahil etrafındaki insanların hayatlarını da zindan ediyorlardı.
Kadın dokuz nefsine bir aklıyla sahip oluyordu da,erkek bir nefsine dokuz aklıyla sahip olamıyordu! Bir de karşısına geçmiş kendine vaadlerde bulunuyordu.
"Kardeşim biz sana ne dedik? Sen niye dinlemiyorsun bizi? Niye kızın damarına basıyorsun sürekli?"
Mehmet'in sözleri ile Emir boynundaki kravatı öfkeyle çekiştirerek masanın üzerine fırlattı.
"Lan onları öyle görünce nevrim döndü nevrim! Dur bekle demesi kolay ama şeytan dürtiyo işte!"
Selçuk ağzından kaçan kıkırtıya engel olamazken Emir ters ters bakarak homurdandı.
"Sen ne gülüyorsun lan!?"
Omuzlarını umursamazca silken Selçuk tekrar kıkırdadı.
"Hiççç. Sen şeytan deyince aklıma öyle kısadan hisse geldi bir tane."
"Ablam dır o kısadan hisse. Ne de olsa kendisin lakabıda şeytan ya hani."
Selçuk başını sağa sola sallayarak yüzünü buruşturup başını onaylarcasına salladı.
"Hee Tuğra ablan geldi! O hisseyi anlatayım da sanada gelsin koçum! Belki kulağına küpe olacak bir söz söyler."
Bakışlarını Emir'e çevirerek anlatmaya başladı.
En çok seslendirmeyi sevdiğiniz karakter neydi?
"İnsanlığın ilk var olduğu dönemde, adamın biri şeytanı yakalamaya karar vermiş,ancak bunun için 40 yıl Allah'a ibadet etmesi gerekiyormuş. Karısıyla, dostlarıyla ve bütün dünyayla ilişkisini kesmiş, kendisini ibadete adamış. 40 yıl sora Allah, ibadetinin karşılığı olarak ona ağzı kapalı bir şişenin içinde şeytanı sunmuş.
Artık özgürmüş adam. Dünyada neler olup bittiğini görmek, nelerin değiştiğini öğrenmek için sabırsızlanıyormuş. Şişeyi karısına teslim etmiş, ona iyi sahip olmasını söylemiş ve dışarıya çıkmış. kadıncağız şeytanı çok merak ediyormuş ve merakına yenilip şişenin ağzını açmış. Açar açmaz da şeytan şişeden fırlayıp çıkmış ve gülmeye başlamış:
- Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık emeğini boşa çıkardın diye alay etmiş kadınla.
- Yok canim demiş kadın. Sen hiç o şişenin içinde olmadın ki.
- Nasıl olur? Diye haykırmış şeytan. Sen de gördün, şişeden çıktım ben!
- Hiç o şişenin içinde değildin, inanmıyorum buna. Nasıl küçücük şişeye girebilirsin ki?
- Kafası atmış şeytanın. Gireyim de gör !Demiş ve yeniden şişenin içine girmiş . Adamın şeytanı hapsetmesi 40 yılını, kadının ise yalnızca 5 dakikasını almış. Şeytan da şöyle isyan etmiş Alah'a : "Allahım, madem kadını yaratacaktın, o zaman beni neden yarattın?"
Bakışlarını Emir'in üzerinden çekmeden tekrar kıkırdadı.
"Sen niye uyuyorsun Zeynep'e? Biz sana uyma demedik mi? Şeytan bike isyan etmiş başa çıkamamış demekki var bir bildiği diyeceksin köşene çekilip,onun günlerdir kurduğu oyunu ben beş dakika da nasıl bozarım diye düşüneceksin komutanım!"
Emir,Selçuk'a sen az değilsin bakışları atarkre Tuğra dirseği ile dürterek kıkırdadı.
"Vay benim enişte me beee! Nasıl da çözmüş ablamı!"
"Tuğra senin gibi boş buğazlarla alakalıda bir kısadan hisse var müsait olunca hatırlat onu da anlatayım kardeşim! Bu arada bir daha bana enişte deme!"
Düğünden sonra iki hafta geçmiş Emir ,Zeynep'i daha fazla incitmemek için adeta onunla köşe kapmaca oynamıştı. Kayra ve Derya'nın süpriz evliliğinden sonra biraz oldun durulan günler ,Meyra'nın düğün için Doğanla memleketine gidip orada öğrendiği gerçekler ve yaralanması ile durulan günleri tekrar hareketlendirmişti.
Zeynep yaşananlar yüzünden ailesini bırakıp Amerika'ya gidemezken,Emir de çıktığı görevlerden arta kalan zamanda ailesinin yanında olmaya çalışıyordu. Arya'nın beklenmedik patlayışı ile kadınlar bir olup erkeklere cephe alırken, hem Doğan'a hem eşlerine yaptıklarının bedeli olarak ceza kesip Meyra'yı saklamaları,erkeklerin bir aylık arayışına rağmen Meyra'yı bulamayışı geçirdikleri o bir k huzurlu günü mumla aratmıştı.
Geçmek bilmeyen sıkıntılı günler sanki huzurları varmış gibi ellerinden almaya gayret edercesine katlanarak gelmiş,Arya'nın bebeğini kaybetmesinin ardından bir intikam planının sonucunda Kerim vurularak daha büyük sıkıntıları da beraberin de getirmişti.
Arya'nın sıkıntılı günlerinde Meyra onu yalnız bırakömak istemeyişi ile ortaya çıkması Doğan'ın da sakladığı sırdan aklanması ile aradaki buzları az da olsa eritmişti.
Emir bu günlerde Zeynep'e tekrar yaklaşmaya çalıştıkça her çabası boşa çıkmış artık o da ne yapacağını bilemediği bir noktaya gelmişti.
Kerim'in iyleşmesi herkesi sevindirirken Arya ile aralarına ördüğü duvar ailenin erkek ve kadınlarını meseleye el atmaları gerektiği düşüncesi ile bir noktada birleştirmiş yapılan planlar,Kaan ve Tuğra'nın işgüzarlığı yüzünden daha beter bir hal alsa da sonun da tatlıya bağlanarak Meyra ve Doğan'ın gecikmeli düğünü yapılmıştı. Bu düğün Arya ve Kerim'in de barışı sağlamasına vesile olurken erkeklerin yaptığı bekarlığa veda partisi kendilerinin bile anlamadığı gizli kaçamakların olduğu bir geceye dönmüştü.
Kızlar Meyra ve Arya'dan bu durumu gizlerken diğerleri sevgililerine kök söktürmek için elinden geleni yapmıştı.
Emir elindeki çayı yudumlarken yanında hala homurdanan Selçuk'a çevirdi bıkkın bakışlarını.
"Komutanım yeter! Vallahi yeter ya! Azat edin beni artık! Sizin emirleriniz yüzünden başıma gelmedik kalmadı. İlk bar facianız da Sahra'yı sardırdınız başıma hala peşimde kız! Ben olmaz dedikçe o keçi gibi inatlaşıyor benimle! İki gün önceki bar facianıza hiç gelmeyim bile!"
Hatırladığı anlarla ellerini yüzünde öfkeyle gezdirerek inlercesine devam etti sözlerine.
"Bekarlığa veda partisi nedir Allah aşkına! Biri zaten evli,diğeri yakında baba olacak vedası mı kalmış bu işin!? Beni ya Selçuk Kıratlı'yı fuhuş operasyonunda bastılar sayeniz de komutanım! Ömrümde bir kadına el sahi sürmeyen ben vesika yiyordum sizin yüzünüzden! Bir de aramızda bir şey varmış gibi bu konu yüzünden Sahra hanımın atarlarını,afralarını ,tafralarını çekmek zorunda kalıyorum! Yeminle canımdan bezdim komutanım! Azat edin beni artık lütfen!"
Emir elindeki bardağı masaya sertçe bırakarak yüzünü buruşturup,üzerindeki tişörtün yakalarını bıkkınlıkla silkti.
"Senin de çenen beni canımdan bezdirdi Selçuk! Vır vır vır bir susmadın be! Oğlum bak çok pis dalacağım şimdi sana! Komutanınım lan! Ondan öte badinim! Ondan da öte kan kardeşinim! Ondan da öte kayınçon sayı..."
"Allah aşkına,bakın Allah adı veriyorum siz bari tapmayın komutanım! Ben kayınço falan istemiyorum! Hele o şeytan çırağını hiç istemiyorum! Bana geliyorlar artık! Basıyorlar beni!"
Emir bakışlarını kısarak karşısındaki adamı şüpheyle inceleyerek yüzündeki alaylı sırıtışla Selçuk'un omzuna hafif bir yumruk attı.
"Lan sen Sahra'dan korkuyor musun yoksa?"
Bakışlarını karşısındaki adamdan kaçırıp yüzünü buruşturarak elinin sertçe kaldırdı.
"Yaa ne alakaso var komutanım ben niye korkayım ondan!?"
"Vallahi korkuyorsun lan sen!"
Emir arkadaşının suratının aldığı şekle kahkahayla gülerken Selçuk omzunu silkerek yerinde huzursuzca kıpırdandı.
"Dokuz besmeleyle geçiyırum yanından,sen korkuyor musun diye soruyorsun! Bence sende korkmalısın! Zira çok tehlikeli bir kız! Namının hakkını veriyor. "
Emir onun sözleri ile daha fazla gülerken Selçuk ta içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayarak gülmeye başladı. İkilinin gülüşlerinin sonlanmasına Emir'in çalan telefonu neden olurken ekranda gördüğü isimle hızla cevaplama tuşuna bastı.
"Komutanım!"
"Söyle Gökhan!"
Bu gün Berze'yi koruma sırası Gökhan ve Harun daydı. Berze,konuştukları o günden sonra Selçuk'un evine geçmiş iki aya yakın bir süredir orada kalıyordu. Gökhan'ın araması ile Selçuk'ta dikkat kesildi telefona.
"Komutanım acil durum!"
Yitenumutlar...
|
0% |