Yeni Üyelik
12.
Bölüm

İ-D-A-12

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Onur Şan : Zülüfünü Taramadım

 

Emir karşısında ki ikiliye bıkkınlıkla bakarken Selçuk dayanamayıp Harun'a bir tekme sallayınca korkuyla Emir'in arkasına saklanarak mahçup bir şekilde konuştu.

 

"Komutanım yeminle kötü bir niyetim yoktu ya!"

 

Emir'in omuzunun üzerinden başıyla ellerini önünde birleştirmiş suçlu bir çocuk gibi alacağı cezayı bekleyen Gökhan'ı işaret ederek sözlerine devam etti.

 

" Vallahi her şey bu bulaşık süngeri kılıklı Gökhan'ın yüzünden oldu. Sizin eve bakan kahvede oturmuş hem nöbetimizi tutup,hem çaylarımızı içiyorduk bu salak her zamanki gibi boş boş konuşmaya başladı. Yok memeleri büyük olmalı! Yok doğurgan olmalı! Yok dağa çıkaracaksın..."

 

"Ulan senin ağzını burnunu kırarım ben!? Sen nasıl benim kızım hakkında böyle hayaller kurarsın!"

 

Selçuk öfkeyle yumruk yaptığı elini ısırırken kahvecinin öfkeli sesiyle mahçupça ona baktı. Adamın arkasındaki mahalleli ikiliyi linç etmek istercesine öfkeyle hareketlenirken Gökhan kendini ifade etmek istercesine ellerinin parmaklarını birleştirip adama isyan edercesine baktı.

 

"Amca yok öyle bir şey! Biz senin kızını tanımıyoruz bile yahu!"

 

"Ulan nasıl tanımıyorsun kızım kahvenin önünden geçerken sapıkça düşüncelerini dile getiren kimdi puşt!"

 

"Allahım bunları bana ceza olarak mı verdin rabbim! Ben günahımın bedelini cehennemde çekmeye razıyım! En azondan sonun da cennet var! Ama bu itlerle her anım cehennem benimm!"

 

Sözlerini bitirerek bu sefer Gökhan'ın üzerine doğru hışımla yürürken Gökhan korkuyla bir kaç adım geri kaçarak telaşla konuştu.

 

"Durun komutanım vallahi öyle değil! Ben emeklilik hayali kuruyordum sadece!"

 

"Ulan Gökhan nasıl emeklilik hayali bu? Siz bizim başımıza belamısınız! Adamı mahallesine rezil ettiniz lan!"

 

Arkasındaki Emir'in sert ve öfkeli sesi ile hızla o yöne dönerek telaşla konuşmaya başladı.

 

"Komutanım vallahi inekler den bahsediyordum ben!"

 

"Ne ineği lann!? Sen zaten büyük başın önde gidenisin hayvan! İnek senin neyine!?"

 

Selçuk'un kükremesi ile ürkekçe devam etti anlatmaya.

 

"Emekli olunca hayvancılıkla uğraşmayı hayal ediyordum! Sonuçta herkesin bir emeklilik hayali vardır komutanım. Ama artık şu saatten sonra yemin olsun istemiyorum! Kapattım o defteri!"

 

Harun saklandığı yerden çıkarak Emir ve Selçuk'un arasından elindeki telefonu kahveciye uzatarak konuştu.

 

"Arkadaşım doğru söylüyor amca. Telefona bak inanmazsan."

 

Adam hırsla Harun'un elindeki telefonu çekip alırken o bakışlarını Emir ve Selçuk'a çevirdi.

 

"Vallahi doğru söylüyor komutanım. Hayvancılıkla uğraşacak mış emekli olunca. Biz kahveci amcanın kızını görmedik bile. Görmediğimiz birinin meme..."

 

Emir'in ıyatan öksürüğü ile sözlerinin devamını getiremezken kahveci arkasındaki mahalleliye dönerek doğru söylüyorlar dercesine başını sallayıp bakışlarını Gökhan ve Harun'a çevirerek memnuniyetsizce konuştu.

 

"Cıkk! Bunların cinsi pek iyi değildir yiğenim. Memeleri büyük olsada pek süt vermezler. Siz yabancı değilsiniz. Madem Selçuk'un arkadaşlarısınız gelin beni dinleyin kurbanlık işine girin onda para daha çok."

 

Elindeki telefonu Harun'a geri uzqtırken Emir ve Selçuk şaşkınca karşılarındaki adamları izlediler. Harun ve Gökhan orta yaşlı kahveciye yanaşarak dikkatlerini ona vrrdiler.

 

"Şimdi amca bizim parayı kıtmamız için kaç büyük baş almamız lazım."

 

Gökhanın sorusu ile adam elini çenesine götürerek düşünceli bir şekilde sıvazlarken Harun araya girdi.

 

"Kanka onlara bakmamız için önce yer ayarlammamız lazım. Mandıra gibi yani." Bakışlarını hala düşünen adama çevirerek merakla sordu. "Mandıra ve hayvanlarla birlikte bu iş bize ne kadara maal olur amca sen onu da de hele."

 

"Şim di yiğenim..."

 

"Bak hele bak! De hele Ziya abi de! Bu iki sığırı da o mandıraya katıp hepsini birlikte kurban etsem benim cezam ne olur onu da de!"

 

Emir,Selçuk'un sözleri ile kahkahayı basarken orta yaşlı adam elini Selçuk'un omzuna atarak düşünceli bir şekilde konuştu.

 

"Şimdi yiğenim sen yabancı değilsin. Bunun ruhsatı var eee onu almdan bu işe girersen kaçak kesimden ceza alırsın. Ha bir de anladığım kadarı ile bu ikisini de ortadan kaldırmayı düşünüyorsun cezan artar. Ama merak erme sen yabancı değilsin ben sana yardımcı olurum. Bunları bizim yaylalara gönersek siddin sene kimse bulamaz! Eee kimliği belirsiz çok ceset var bizim yaylalarda. Hayvancılık işini de hallederiz bir şekilde. Benim teyze oğlu bu işlerle uğraşıyor. Amca oğlu da ortadan kaldırma işle..."

 

"Tövbe estağfurullah! Vallahi çekiyorum! Anladım ben yeminle böyle tuhaf insanlarıekiyorum! Benim kaderimde de bunlar var!"

 

Emir arkadaşının sözleri ile kahkahasını bastırmaya çalışırken Harun ve Gökhan tekrar kendilerine patlamaması için kenardan kenardan kaybolmuşlardı.

 

"Bak şimdi yiğenim! Benim hala oğlu da böyleydi. Her bela onu bulurdu."

 

Selçuk omzundaki elin sahibine ters ters gözlerini devirip bıkkınca konuştu.

 

"Eeee Ziya abi ne oldu sonra senin hala oğluna?"

 

"Sonun da cinnet geçirdi bir kaç kişiyi doğradı. Benim amca oğlu o cesetleri ortadan kaldırdı. Dayım'ın kızı da cinnet geçiren halamınoğlına içine cin kaçmış diye hocaya muska yaptırdı. Muska da ters tepince halam oğlu iyice dellendi. Meğersem zavallı şizofrenmiş. Dikkat et Selçuk'um bu kadar sinir iyi değil."

 

Emir bu muhabbete daha fazla dayanamayıp tutmaya çalıştığı kahkahalarını serbest bırakınca Selçuk omzundaki eli hırsla ittirerek yanındaki adama döndü.

 

"Ziya abi git işine! Beni dinden imandan çıkartma Allah aşkına ya! Adam öldürmekmiş ,muskaymış korku filimimi çeviriyorsunuz nasıl bir ailesiniz siz ya!? Neden hepiniz de beni buluuorsunuz anlamadım ki?"

 

Orta yaşlı adam omzundan kayan havluyu eline alarak Selçuk'a doğru sallayıp imalı bir bakış attı.

 

"Kader yiğenim kader! Böyle olmaz ben dayım kızına söyleyim de sana da bir muska yazdırsın. Yoksa halini hiç iyi görmedin Selçuk bilesin!"

 

Sözlerini bitirip meydandaki kahvesine doğru ilerleyen adamın arkasından Selçuk şok olmuş gibi bakarken Emir kolunu omzhna atarak kıkırdadı.

 

"Kader hafızım kader! Senin başına gelen her şey kader. Buna Sahra da dahil."

 

Omzundaki eli hırsla ittiren Selçuk evine doğru yönünü çevirip ilerlerken bir taraftan da öfkeyle homurdandı.

 

"Şizofren edeceksiniz beni komutanım! Yeminle cinnet geçirip,önce o kızı sonra sizi,sonra Gökhan ve Harun gereksizini,en sonda kahveci Ziya'yı tarayacağım o olacak!" Sert adımlarını durdurarak arkasından gelen adama omzunun üzerinden bakıp söylendi.

 

"Buraya kadar gelmişken gidelim de anamın hayır duasını alalım bari. Başımdaki belaları savuşturur belki!" Yüzünü buruşturarak bakışları ile Emir'i işaret etti. "Belki kuvvetli bir dua eder de sizden de kurtulurum komutanım!"

 

Emir de Selçuk'un arkasından ilerlerken yüüzndeki sırıtış hala yerini koruyordu. Eve giren ikili,İkra ve Berze'nin kurduğu sofraya otururken Selçuk'un annesi Emir'e bakarak konuştu.

 

"Arya'nın düğününden bir kaç gün önce annenler buradaydı Emir."

 

Ellili yaşların sonundaki kadının sözleri ile Emir tabağından başını kaldırarak dikkatini ona verdi.

 

"Hem Berze'yi ziyarete gelmişler,hem de benim halimi hatrımı sormak istemişler eksik olmasınlar."

 

"Ayşe teyze, Berze'yi ziyarete mi geldi ana? Ve sen bunu bana şimdi mi söylüyorsun?"

 

Kadın elindeki kaşığı tabağın kenarına bırakarak bakışlarını oğluna çevirerek başjnı olumlu anlamda salladı.

 

"Evet oğlum. Hem bu defa sadece Ayşe teyzen değil di diğerleri ve Asya ile Derya da vardı. Diğer kızlarla hala tanışamasakta onlarda çokça selam söylemiş sağolsunlar.

 

"Kadın oğlunun kilerle aynı renk olan bakışlarını sırgularcasına kısarak sözlerine devam etti. "Ayrıca eve her gelenin hesabınımı vereceğim sana Selçuk? Ne olursa olsun Berze onların gelinleri ve onlarda bunun bilinci ile gelmişler kovsamıydım yani?"

 

"Estağfurullah ana. Gelene git denir mi hiç?"

 

Emir takıldığı ayrıntıyla merakla bakışlarını yaşlı kadına çevirdi.

 

"Bu defa derken daha önce de mi geldiler Gülşen anne?"

 

Yaşlı kadın başını olumlu anlamda sallayarak tekrar konuştu.

 

"Annen bir kaç gün arayla sürekli geliyor oğlum. Bazen tek bazen arkadaşlarından bazıları ile. Ne yapsın kadın iki arada bir derede kalmış. Düzene otutturmaya çalışıyor bazı şeyleri. Kolay mı bir tarafta kocası,bir tarfta oğlu,gelini ve torunu."

 

Kadının sözleri ile Emir elindeki kaşığı sinirle sıkarken kadın devam etti.

 

"Aranızı bulmaya çalışıyor işte o da kendince. Hem Berze'nin de böyle oradan oraya hamile haliyle savrulması hiç hoşuna gitmiyor bilesin Emir. Benim oğlum karısına bir ev açamayacak kadar aciz mi diye her gelişinde hayıflanıyor kadın. Birde senin ayrı kaldığını duyunca iyice dertlendi."

 

Kadının her sözüyle Emir biraz daha sıkıntıya düşerken Selçuk durumu toparlamak adına araya girdi.

 

"Yeter ana. Adamın derdi azmış gibi sende biraz daha biniyorsun tepesine. Şu sıralar ortalık karışık. Emir de Berze'nin yalnız kalmasını istemiyor. Eee hamile kız neticede. Ev tutsa bile bir başına nasıl bıraksın? Sizin ki de laf olsun torba dolsun. Kendi evine de babası yüzünden götüremiyor mecbur böyle olmak zorunda."

 

Emir arkadaşına minnetle bakarken kadın tekrar konuştu.

 

"Oğlum ben kötü bir şey demedim ki. Yanlış anlamayın başımın üzerinde yeri var Berze kızımın. Allah için ağzı var dili yok garibin. Ama Emir'le ikisine bir oda açsaydık ta en azından görevden döndükçe karısının yanında olsaydı. Gebe kadın takılır üzülür böyle şeylere haliyle."

 

"Anaa! Sen gerçekten şaşırttın artık. Evde benim bekar kardeşim var elalem neder Emir burada kalırsa!? Evli falan anlamazlar laf alır başını yürür! Hem ortalık karışık diyorum. Emir'in,Berzeden uzak olması daha iyi. Hem bak ben bile uzak duruyorum sizden. Niye çünkü ortalık karışık!"

 

Orta yaşlı kadın oğluna şüpheyle baktı. Cin olmadan adam çarpmaya kalkıyordu. Bu evlilikte bir tuhaflık olduğunu sanki anlamamıştı da ona masal anlatıyordu. Kendisinin Berze'nin burada kalması için otele Emir'in yanına gittiğini sanki bilmiyordu?

 

Selçuk,Emir'e söylediği sözlerin nedenini anlatırcasına göz kırpıp yemeğine dönerken konuda değişmiş olmuştu.

 

Berze ve İkra mutfakta sphbet ederken Emir'in gelişi ile ikisi de bakışlarını o yöne çevirdiler.

 

"Berze biraz konuşa bilir miyiz?"

 

Emir'in sorusu ile İkra yerinden kalkarak mutfaktan çıkıp ikiliyi yalnız bıraktı.

 

Berze'nin karşısındaki sandalyeyi çekerek karşısına oturan adam bakışlarını onun önündeki çaya çevirince kız mahçupça konuştu.

 

"Sana da doldurayım mı bir bardak Emir abi?"

 

Kızın sorusu ile başını olumsuz anlamda sallayan Emir sıkıntıyla konuştu.

 

"Bir ihtiyacınız,eksiğiniz var mı?"

 

Onun sıkıntılı hali Berze'nin de zaten sıkıntılı olan içini daha fazla sıkarken başını iki yana salladı.

 

"Yok abi. Sağol. Selçuk abi her şeyi hallediyor. Bir eksiğim yok şükür."

 

Başını düşünceli bir şekil de sallayarak tekrar konuştu Emir.

 

"Doktor kontrollerini aksatmıyorsun değil mi? Bak bir aksilik olmasın Berze, Dilber anaya söz verdim. Bu görev sona erince seni ve torununu ona sağ salim geri götüreceğim."

 

"İyiyiz biz. Merak etme sen bizi."

 

Emir derin bir nefes alarak aklından çıkmayan hala bulamadıkları sorunun cevabını öğrene bilme umudu ile konuştu.

 

"Bir gelişme var mı? Okuduğun mektuplardan falan bir ip ucu çıktı mı?"

 

Gelen soru ile Berze de derin bir nefes alarak başını olmsuz anlamda salladı.

 

"Yok abi. Zaten aklım karma karışıktı bir de Hozan babamın getirdiği mektuplar daha da karıştırdı aklımı. O anahtar ney? Neyin kilidini açıyor hiç bir fikrim yok. Hozan babam gittiği günden beri düşünüyorum, mektupları tekrar tekrar okuyorum ama yok. Hiç bir ip ucu yok. Gerçek babam bu anahtarla ne saklamış,ne yi bulmamı istiyor anlamıyorum!?"

 

Emir kızın sözleri ile ona anlayışlı bakışlarını çevirerek çaresizce fısıldadı.

 

"Berze biliyorum çok zor ama lütfen daha dikkatli ol. Eğer bir an önce o sırrı çözemezsek ben Zeynep'i mi kaybedeceğim."

 

Karşısındaki adamın çaresizliği ile Berze'de çaresizce baktı ona. İçi parçalanıyordu haline. İstemeyerek ve bilmeyerekte olsa bir birini seven iki insanın arasına girmişti ve bu vicdan azabı onun içini bir kurt gibi yiyip bitiriyordu.

 

"Abi bir de sen baksan bu mektuplara. Belki benim anlamadığım bir şey vardır. Belki sizin dilinizde farklı bir şifre vardır ve ben gözden kaçırıyorumdur. Babam bir diplomat olduğuna göre benim anlamam imkansız gibi.Siz anlarsınız ne anlatmak istediğini belki."

 

"Berze,Devran albay ve gerekli yetkililer okumuş incelemiş hiç bir şey bulamamış. Baban hapishanedeyken sana hitafen yazmış o mektupları. Devlet için gerekli olan bir mesaj içermiyor mektuplar. Demek ki senin için şifreli bir mesaj bırakmış.Kurban olayım iki katı dikkatli ol. Benim kaderim senin boynunda taşıdığın o anahtarda! Zeynep'e gitmeme engel olan kilitli kapının anahtarı o ve sen o şifreyi bilmek zorundasın."

 

Kızın çaresiz bakışları ile kendi derdi yetmezmiş gibi Emir ona da üzülüyordu.

 

Berze'nin öz babası ile Hozan ağa yıllar önce aynı şehirde okurken tanışmışlardı. Eğitimleri ayrı dallarda olsada arkadaş çevreleri vesilesi ile tanışıp sıkı bir dostluk kurmuşlardı. Bu sıkı dostluk adamların iki kız kardeşe sevdalanıp evlenmesi ile dahada kuvvetlenmişti.

 

Berze'nin öz babası Fikret Diplomat olarak atandığı ülkeye yerleşmişti. Uluslar arası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir örgütün kendilerine destek olması ve göz yumması teklifini, Fikret kesin bir dille ret etmiş bununla da yetinmeyip gerekli yerlere suç duyurusu olarak bildirmişti. Karşı tarafın tehlikeli ilişkileri sayesinde açılması gereken dava görevi kötüye kullanmakla Fikret hakkında açılmıştı.Ortalığın iyice kızıştığı zamanda Fikret'in eşinin annesinin ölümü ile ikili ülkeye gelmişti. Bir kaç gün sonra Fikret'in uzun yıllar sonra hamile kala bilen karısı erken doğuma alınırken Hozan ağanın üçüncü hamileliğini yaşayan karısı da aynı gün doğuma alınmıştı.

 

Karısı doğumdayken Fikret'in görevden azledilmesi ve tutuklama emri çıkmış, Hozan ağa o gün bebeğini kaybederken,Fikret'te karısını kaybetmişti.

 

Fikret karısını kaybetmenin acısı bir yana öksüz kalan kızına da sahip çıkamayacağının acısı ile yanarken,Hozan ağa da ilk çocuklarından sonra arka arkaya kaybettikleri ikinci bebeklerinin ölümünü karısına nasıl söyleyeceğini düşünüyor,bir yandanda ölen baldızına ve öksüz kalan küçük bebeğe yanıyordu.Üstüne bir de Fikret'in tutuklanma haberi gelince ikili ne yapacağını,neye yanacağını hepten şaşırmıştı.

 

Fikret uzun yıllar tutuklu kalacağının bilinci ile kızının da başını belaya sokmamak,onu da kaybetmemek için Hozan ağa ile ince bir plan yapmış Berze'yi Hozan ağaya vermişti. Böylelikle hem baldızına bir can hem kızına bir hayat vaad etmişti. Hozan ağanın ölen bebeğini kendi bebeği olarak gösterip karısı ile defnettikten sonra tutuklanan Fikret ve Hozan ağa arasında bu sır bir ay öncesine kadar baki kalmıştı. Üç yıl önce hala hapishanedeyken ölen Fikret ya bu sırrı gün yüzüne çıkaracak bir şey yapmıştı,ya da bu sır en başından biliniyordu. Esas önemli olan nokta ise Berze'nin açığa çıkması değil Fikret'in yıllardır onu kimlerden korumaya çalışması ve Berze'yi korumak için sakladığı sırrın devletle olan bağlantısıydı. Fikret'in ölmüyle Hozan ağa ona verdiği sözü bozarak devletle irtibata geçmiş Berze'nin hayatını korumalarını isteyerek bildiği her şeyi anlatarak arkadaşının aklanması için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Bu yüzdendir ki Mirza ve kendisi de bu davaya dahil olmuş,Mirza'nın şehit olması ile görev kendisine kalmıştı.

 

"Ben tekrar okuyacağım mektupları."

 

Berze'nin sözleri ile Hozan ağanın anlattığı hikayedeki düşüncelerinden sıyrılırken kız sözlerine devam etti.

 

"Tekrar tekrar her gün okumam gerekse bile her satırını her cümlesini hafızama kazıyana kadar okuyacağım ve o şifreyi bulacağım!" Elini boynundaki anahtara uzatarak avuçları arasına alıp bakışlarını tekrar Emir'e çevirdi. "Ve bu anahtarı o gün Zeynep'e kavuşman için sana vereceğim! Zeynep'e bunu borçluyum Emir abi. "

 

Emir karşısındaki kızın sözlerine acı bir tebessümle karşılık verdi ve oturduğu yerden kalkarak umutsuzca fısıldadı.

 

"Tek umudum daha fazla geç olmadan bu görevi bitirmek Berze. Eğerki Mirza'ya bir can borcum olmasaydı Zeynep'e gerçekleri açıklamak için bir saniye bile beklemezdim! Senin güvenliğin ve karnında taşıdığın kardeşimden bir parça için canımı dahi ortaya koyarım gerekirse ama bu beni sevdiğim kadının gözünde aklamaz! Ölmek değil gözümü korkutan Zeynep'imin sevdasına leke düşüren sevdiği adam olarak göçüp gitmek tek korkum! Sevdama düşürdüğüm lekeyi , Zeynep'in yüreğine açtığım yarayı, akıtacağım kanımın temizleyeceğini bilsem gözümü dahi kırpmam ölüme giderim!"

 

Karşısındaki kıza başıyla selam vererek mutfaktan çıktı ve Selçuk'a seslenerek aşağıda beklediğini söyledi.

 

İkilinin yaptığı konuşmaya istemeden şahit olan Selçuk daha sonra eve tekrar uğramayı aklına not ederek kendini bekleyen arkadaşını daha fazla bekletmedrn evden ayrıldı.

 

"Bir an önce bu nikah olmalı kızlar anlamıyorsunuz siz beni galiba!? Ben size derdimi anlatamıyor muyum!?"

 

Kızlar çaresiz bir şekil de Zeynep'i dinlerken o sözlerine devam etti.

 

"Düşmüyor yakamdan düşmüyor! Bulduğu her fırsatta,yalnız yakaladığı her an da dibimde! Ben onu unutmaya çalıştıkça o duvar gibi karşıma dikiliyor! Ben doğmamış bir çocuğun vebaline giremem! Onu hala kalbimden söküp atamasam da, onun bir karısı var ve ben o kadının ahını alamam! O bana,yaklaştıkça,dokundukça ben kendimden tiksiniyorum!"

 

"Ayyy! İçim şişti vallahi Zeynep! Az daha sabret. Tolga geliyor işte bir kaç güne. Hemrn nikah işlemlerine başlarız. Emir de evlilik cüzdanını senin elin de görünce kuyruğunu kıstıra kıstıra geri gidecek! Paralayıp durma artık kendini."

 

Zeynep'i rahatlatmak için söylediği sözlerden sonra bakışlarını tekrar törpülediği tırnaklarına çeviren Sahra,Zeynep'in tekrar konuşması ile gözlerini devirdi.

 

"Söylemesi kolay! Adam beni kenarda kuytuda sıkıştırıp öperken neredeydiniz? Kocalarınızla sevgililerinizle fingirdeşmekten beni unutuyorsunuz be!"

 

Kızlar Zeynep'in sözleri ile kıkırdarken Sahra nefesini bıkkınca vererek çemkirdi.

 

"Aaa yeter ama! Sanki Emir seni ilk defa öpmüş gibi yaygaraya veriyorsun ortalığı! Ne olmuş öptüyse! Sevdiğin adam sonuçta! Veda öpücüğü de avut kendini."

 

Elin deki törpüyle Arya,Meyra ve Derya'yı işaret ederek tısladı.

 

."Ayrıca kocaları ile tavşan gibi fingirdeşip duran bu üçü! Sevgilisi ile fingirdeşen de Sare! Benim mümin müstakbel sevgilim bırak fingirdeşmeyi,elinden gelse göz ucuyla bile bakmayacak! Ama ben ne yapıyorum sen gibi ortalığı velveleye vermiyorum Zeynep hanım! Savaşıyorum! Neden?"

 

Törpüyü tuttuğu elini yumruk yaparak havaya kaldırıp bakışlarını kısarak hırsla tısladı.

 

"Çünkü zafer inananlarındır!"

 

Zeynep sehpanın üzerindeki ojeyi hırsla Sahra'ya fırlatarak ağlamaklı bir ses tonuyla çemkirdi.

 

"Başlarım senin veda öpücüğüne! Farkında mısın bilmem ama Emir evli! Evli ama aşık olduğun bir adam seni öpse ne hissedersin aptal!"

 

Alnına isabet eden oje şişesinin verdiği acı ile o noktayı ovarak yüzünü ekşiterek söylendi.

 

"Niye hıncını benden çıkarıyorsun ben mi öptüm seni be! Ayrıca evli ve aşık olduğum adamın da beni öpmesinde sakınca yok! Çünkü evlenebileceği tek kadın ben olduğum için istediği kadar öpebilir! Öptükten sonra gelmiş bana dert yanıyorsun. Teselli edeyim dedim onada bin laf! Ne yapayım ne istiyorsun gidiyim kazık kadar adamın ağzına acı biber mi süreyim! Olan olmuş artık!"

 

"Tamam sakin olun." Arya tartışan ikilinin üzerinde bakışlarını gezdirdi. "Zeynep,Sahra haklı olan olmuş unut gitsin artık. Zaten en geç onbeş gün sonraya evlenirsin Tolga ile. Sen sağ o selamet. Birazcık daha sabır huzura ereceksin az kaldı."

 

Arya'nın sözleri ile Zeynep tutmakta zorlandığı göz yaşlarını serbest bırakarak göz yaşları arasında isyan edercesine fısıldadı.

 

"Olmuyor işte unutamıyorum! Ne geçmişimi arkamda bıraka biliyorum,ne geleceğime bir adım ata biliyorum! Yüreğim razı gelmiyor! Onu kendimden uzaklaştırmak istesemde bir yanım hala ona koşmamak için savaşıyor. Bana gel dese diretse içimdeki o küçücük direnci yıkıp gitmekten korkuyorum ben Arya. Aklım kaç diyor arkana bile bakmadan kaç kurtul! Yüreğim de dur diyor yerin onun yanı! Hangisine uyacağımı şaştım! Böyle düşündüğüm zaman kendimden utanıyorum! Bir kez gördüğüm tanımadığım o kadından,doğmamış bebeğinden utanıyorum bu düşüncelerim yüzünden!"

 

Sözlerini bitirdiği anda derin bir nefes aldı. Derdini anlatmak için o kadar uzun konuşmuştuki nefessiz kaldığı için yüzü kıpkırmızı olmuştu. Öfkesi kendineydi. Kalbine,hislerine,düşüncelerine onu her gördüğünde hala eskisi gibi tepki veren bedenineydi öfkesi.

 

"Her şey geçecek. Biraz daha sabır. Bak planımız nasıl da işliyor. Babam göndermez dedin ikna ettik gittik Amerika'ya. Tolga ile evliliğimi onaylamaz dedin ona da ikna ettik. Yaa Ali amcam ya,oğlunu bırak ezeli rakibi Serdar amca yı bile es geçti adam ya. Neden peki? Sen mutlu ol diye Zeynep. Çünkü herkes senin mutluluğunu istiyor! Huzurunu istiyor. Bir sen kendine bu işkenceyi yapıyorsun. Planımız işe yarayacak! Tolga ile anlaştığımız gibi evleneceksin,bir yıl bilemedin altı ay sonra boşanırsın ne Emir kalır geriye ne dert tasa! Sadece biraz daha sabret!"

 

Sare'nin sözlerini diğerleride onaylarken Zeynep yeni bir ağlama krizi ile burnunu sertçe çekti.

 

"Ama Emir benim huzura ermemi mutlu olmamı istemiyor! Ben onun mutluluğu huzuru için kendimi feda ediyorum o bana aldığım nefesi bile çok görüyor! Beni bir bıraksa kendi halime,ben bir nefes alsam ama o..."

 

"Hayy senin Emir'ine! Vallahi kimse alamayacak bu Emir'i benim elimden!" Sahra çalan telefonunun açma tuşuna basarak kulağına götürürken işaret parmağını Zeynep'e doğru tehtid edercesine salladı. "O Emir yüzünden gözünden bir damla daha yaş akarsa, ona giderim her şey oyundu bu evlilik düzmece derim sende ömrü billah arafta kalırsın Zeynep! Hadi ağla şimdi ağlaya biliyorsan!"

 

"Senin aklın tehtitten,şeytanlıktan başka bir şeye çalışmaz mı? "

 

Sahra kulağındaki telefondan felen sesle şık olurken,telefonu kulağından uzaklaştırıp ekrana baktı ve gördüğü isimle dudaklarını ısırarak elini sertçe alnına vurarak telaşla konuştu.

 

"Ayy ben onun bu gün olduğunu tamamen unutmuşum Ümit çiğim."

 

Selçuk kızın kendisine karşı konuşma şekli ve hitaf ettiği isimle neye uğradığını şaşırırken sinirle dişlerini sıkarak konuştu.

 

"Selçuk ben Selçuk! Ümit değil!"

 

Sahra kızların kendisini dikkatle dinlediğinin bilinci ile normal davranmaya çalıştı. Zira az önce telefon açık olduğu halde söylediği sözleri Selçuk'un duymuş olması onların kendisine ölüm fermanını imzalattırması için bir sebepti.

 

"Tabi tabi. Sen bizim dans okuluna geç ben gelirim birazdan. Erkek olan grup mu gelecek önce yoksa kızlar mı?"

 

Selçuk kızın tuhaf konuşması ve kim olduğunu anlamadığı,kendisini tanıttığı galde o Ümit denen şahsiyetmiş gibi konuşmaya devam etmesi ve erkek grup meselesi ile aracını sağa çekerek hırlarcasına karşılık verdi.

 

"Bana bak Sahra! İki de bir araya Ümit şahsiyetsizini sokup durma! Ulan insan gibi aradım bir şey konuşacağım! Seninle normal bir şey konuşulmaz mı kadın! Yok Ümit,yok erkek grup! Ne yapıyorsun sen ne! Kim bu Ümit? Sen ne demeye o kadar erkeği davetliyorsun? Kapa şu telefonu o dans okulu mu her ne haltsa adresi at bana!"

 

Sahra o an kızların şüphesini çekmemek adına Ümit yalanına sığınsa da aklına gelen gerçekle bakışları hızla kolundaki saate kaydı. Gördüğü saatle yüzünü buruşturarak telefondaki adama seslendi.

 

"Tamam. Ben seni sonra arayacağım. Çok yoğunum hadi oyalama beni!"

 

Srlçuk'un cevabını beklemeden telefonu hızla kapatıp telaşla kızlara döndü.

 

"Ben Leyla teyze'min öğrencileri ile olan dersimizi unuttum! Off! Bu iki oldu! Sanki ders vermeye gönülsüzmüşüm gibi olacak kadına. "

 

Kolundaki saati yüzünü buruşturarak tekrar kontrol edip küçük bir hesaplama yaparak kapıya doğru hızla ilerleyip sırıtarak kızlara döndü.

 

"Biraz geciksem de yetişe bilirim. O yüzden ben kaçıyorum kusura bakmayın."

 

Telaşla odanın kapısına doğru ilerlerkrn bir şey unutmuş gibi arkasını dönerek kaşlarını kaldırıp işaret parmağını Zeynep'e yönelterek bilmişçe konuştu.

 

" Ne demiş üstad şair;

Zaman eririr kelep kelep,

Meyve dalda durmuyor hep.

Unutturur bir çok sebep

Unutursun!

Zaman böyle bu gemide,

Eski de yiter yenide.

Emir'i değil kendini de

Unutursun!"

 

Eliyle kulağını işaret ederek hırsla söylendi.

 

"Sen üstada kulak ver. Yoksa bu halde devam edersen inan bana biraz önceki biraz önce söylediklerim sözde kalmayacak Emir'e giderek her şeyi anlatacağım!"

 

Sözlerini bitirip hızla odadan ayrılan kızın arkasından Zeynep tekrar hızlanan gözyaşları arasında eliyle kapıyı işaret şaşkınca konuştu.

 

"Şimdi de şaiirliğe mi soyundu bu!? Bir de beni tehtid ediyor! Hangi bayrağa selam veriyor! Benim yanımda mı Emir'in yanında mı!? "

 

Ağlamaktan şişen gözlerini arkadaşlarına çevirerek dudaklarını büktü. Bakışları şüpheyle kısılırken elindeki peçeteye burnunu sertçe silerek sordu.

 

"Siz de mi o adı lazım değil şahsın yanındasınız doğruyu söyleyin!"

 

Kızlar artık Zeynep'in sürekli değişen ruh hali ile bir birlerine bezmiş bir şekil de bakarak bıkkınca cevap verdiler.

 

"Tabiki senin yanındayız!"

 

Aldığı cevapla bakışlarını karşısındaki duvara çevirerek gözlerini intikam hırsıyla kısarak savaş taktiği veren bir komutan gibi öfkeyle tısladı.

 

"O zaman hazırlanın! İstemeden tut nişana kadar her şeyi yapıp rahmetlinin ruhuna Fatiha okuyacağız!"

 

Kızlar Zeynep'in hırsla söylediği sözlerle bir birlerine anlamsızca bakıp Zeynep'e dönerek fısıldadılar.

 

"Rahmetli! O kim ki!?"

 

Kızlaeın soruları ile Zeynep titreyen dudaklarını büküp yeniden ağlamaya başlayarak isyan edercesine konuştu.

 

"Emir tabiki! Niye sürekli hatırlatıyorsunuz! Unuttuğum şahsiyeti bana!"

 

Kızlar yüzlerini buruştururken Hayal elini yüzüne kapatıp nefesini umutsuzca bırakarak fısıldadı.

 

"Unuttuğun şahsiyet tabi! Biz nasıl unuttuk bu ayrıntıyı. Unutmuştun sen!"

 

Aradan geçen iki günün ardından Selçuk,Sahra ile bir türlü iletişime geçememiş,o günkü konuşmalarından sonra dans okulu nerede,erkek grubu dediği kimler,en önemlisi Ümit kim kimseye soramamış bir bilgi alamamıştı. Hem niye alsındı ki? Ona neydi? Onu ne ilgilendirirdi Sahra hanım? Hem o sadece Zeynep'e nikah mevzusunu anlatıp anlatmadığını merak ettiği için aramıştı. Yoksa niye arasındı ki? Uzun süren görevde son noktaya gelmişlerdi ve o aylardır uğraştığı,Mehmet ve Devran albayın ona verdiği görevin başarısını elde etmişken Sahra'nın yapacağı en ufak hatayla mahfolmasını istemiyordu. Zeynep ve Emir'in bir araya gelmesi için çok şey çekmiş,inandığı çok şeyden ödün vermişti. Bu yolda başına gelmeyen kalmamıştı.

 

Barlara girip çıkmış,fuhuş baskını yemiş,yayla da seks partisi diye çıkan o saçma haberlere bile dahil olmuştu ki bunlar onun kendisinden ve inandığı doğrulardan büyük ödünler verdiği şeylerdi. Bir de işin Sahra boyutu vardı ki o ise kendisini en zorlayan kısımdı. Başına açılan dertlerin arasında en büyüğüydü.

 

O gün ki konuşmalarından sonra kendisine ulaşmak adına bir çaba sarf ermemişti ve bu sessizliği Selçuk'u korkutuyordu. Kendisi de yanlış anlaşılmak istemediği için tekrar arayıp başına sardırmak istememişti. Nasıl olsa görevini yerine getirmiş işini garantiye almıştı. Bir kaç gün sonra Zeynep ve Emir'in mecburi ayrılığını bitirecekti. Sahra'nın da kendisi ile iletişime geçmemesi işine gelirdi. Demek ki usanmıştı artık. Beklediği karşılığı alamayınca bezmişti sonunda. Bu düşünceler kalbinde ince bir sızıya sebep olurken hissetmemeye çalıştı. Böylesi daha iyiydi. Kendisi yüzünden bir kadın incinsin üzülsün istemiyordu.

 

Sahra'nın düşündüğü gibi kadınlar değildi güvenemediği! Kendine,yüreğine güveni yoktu! Sahra'yı üzmek incitmekten bu yüzden korkuyordu. Yüreğindeki yaranın irini bulaşırda onunda kalbini kanatır diyeydi kendinden uzak tutmak isteyişi. Hangi kadın isterdiki diri diri toprağa girmiş bir adamı? Hangi kadın isterdiki bir başka bir kadının açtığı yaraya merhem olmayı? Sahra yüreğindeki yarayı bilmediği için istiyordu kendisini. Bir bilse ondan önce o kalbe birinin dokunduğunu,bir bilse o kalpte şimdi esamesi okunmasada yıllar önce birinin var olduğunu istemezdiki kendisini. Kim isterdiki geçmişte de olsa başka bir kadın için çarpan bir yüreği? O yüzden di kendisinden uzak tutuşu. Sonrdan kaldıramayacağı bir yarayı göstermek istemediği içindi bütün çabası. Kendisine ümitle bakan gözlerindeki ışığı baştan söndürmekti niyeti.Çünkü sonradan o ümitlerin, kırgınlığa, acıya dönmesini izlememek içindi onu görmezden gelişi. En büyük korkusu ise gidince arkasında kalacak olanı dönüpte bıraktığı gibi bulamamaktı,Sahra'dan ve kendisine sunduğu sevgisinden köşe bucak kaçmasının sebebi!

 

Düşüncelerinin arasından yanındaki adamın nefes nefese homurdanması ile sıyrıldı.

 

"Her geçen gün biraz daha yükseltiyor çıtayı! Yemin ederim olimpiyatlarda ülkemizi temsil edecek kondisyona sahibim artık komutanın sayesinde."

 

Barva'nın sözleri ile Selçuk bakışlarını önlerinde koşan adama çevirirken bu sefer Yiğit fısıldadı.

 

"Ulan canımıza okuyor kaç gündür ama kendisinde tık yok!" Kesik bir nefesin ardından tekrar söylendi.

 

"Şu lanet görev bir an önce bitsin bu manyakta Zeynep'ine kavuşsun yoksa ben karım ve kızıma kavuşamayacağım bunun yüzünden! Akşam eve gidince direk yatağa atıyorum kendimi. Ulan böyle devam ederse benim yuvamın yıkılma sebebi olacak!"

 

Karargahta eğitim adı altında ama eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan,hatta kendilerine kesilen bir cezaymış gibi işkenceye dönen spor saatinde Emir'in,Tolga'ya olan öfkesi yüzünden tam bir saatir koşuyorlardı. Koşuyorlardı ama artık ne dalak kalmıştı ne ciğer. Yanında kendisine yalvarırcasına bakan Yiğit ve Barva'ya acıyarak baktı. Hepsini perte çıkartmıştı Emir. Lakin kimse onun gazabına uğramak istemediği için sesini çıkaramıyordu. Yanındaki adamların isyankar tavırları ile tam Emir'le konuşmak için hızını biraz arttırmıştı ki onun eğitimi bitiren komutu ile herkes olduğu yere çökmüş Emir ise sanki bir saattir koşan kendisi değilmiş gibi adımlarını soyunma odalarına doğru çevirmişti.

 

Elleri belinde giden adamın arkasından nefesini düzene sokmaya çalışarak sırıttı.

 

"Ulan şu bir haftanın acısını çıkartacağım ben senden bekle sen!"

 

Nefesini düzene soktuktan sonra arkasındaki arkadaşlarına dönerek onların perişan halini üzgünce izledi.

 

Sait, Barva ve Yiğit'e hararetle bir şeyler anlatıyor diğerleri ise şaşkınca onu dinliyordu.

 

"Kızı taciz eden iki dallamanın pestilini çıkarttı kız yeminle. Daha sonra öğrendim ki Avrupa şampiyonu milli tekvandocuymuş."

 

Diğerleri öğrendikleri bilgilerin şaşkınlığını el kol hareketleri ile dile getirirken Sait hararetle devam etmişti anlatmaya. Selçuk onlatı kendi halinde bırakarak Emir'in arkasından ilerledi.

 

Önce duşunu alacak sonrada evine gidecekti. Bu gün kardeşinin doğum günüydü ve bir kaç gündür uğramamıştı eve. Bu gün gidip anası ve kardeşinin gönlünü alsa fena olmazdı.

 

İkra'ya aldığı elindeki hediye paketini kolunun altına sıkıştırarak cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp eve girdi. İçeriden yükselen kadın sesleri ile buğazını temizleyerek seslendi.

 

"Destur var mı hanımlar!"

 

Kadınlar bir araya gelince ne konuşacakları ne yapacakları belli olmazdı o yüzden tedbiri elden bırakmamak için seslenmişti. Uygunsuz olan varsa aralarında toparlanmaları için fırsat tanımıştı bir kaç dakika.

 

Kardeşi mutfaktan başını çıkararak kocaman gülümseme ile karşılık verdi.

 

"Abii! Hani gelmeyecektin?"

 

Kardeşinin sözleri ile kaşlarını hafifçe çatarak alınmış gibi yapıp omzunun üzerinden parmağı ile arkasındaki kapıyı göstererek homurdandı.

 

"İstersen gideyim İkra?"

 

Kız elindeki çay dolu bardak ile abisine yaklaşarak kıkırdadı.

 

"Olur mu öyle şey hiç aşk olsun. Sen gelmeyeceğim dediğin için şaşırdım bir an. Hem bu gün doğum günüm gidemezssin bir yere."

 

Kardeşinin sözleri ile kolunu omzuna dolayarak alnına bir öpücük kondurup elindeki paketi uzattı.

 

"Bende onun için geldim zaten İkra hanım. Unutmuşum o yüzden gelmeyeceğimi söyledim. Hatırlayınca da koştum geldim. Gelmesem başıma gelecekleri biliyorum sonuçta."

 

Abisinin uzattığı hediye paketini alarak masumca gözlerini kırpıştırdı.

 

"Gören de çin işkencesi yapıyorum zanneder."Elindeki hediye paketini merakla sallayarak bakışlarını tekrar abisine çevirdi. "Bu arada hediyen için teşekkür ederim."

 

"Görmeyen bilmiyor zaten İkra,gören de hatrın için susuyor sineye çekiyor." Kardeşinin saçlarını karıştırarak yüzündeki gülümseme ile karşılık verdi. "İyiki doğdun tekne kazıntısı. Hediyeni de güle güle kullan."

 

Kardeşinin tebessümüne karşılık göz kırparak başını iki yana salladı.

 

"Kalabalık mı içerisi kim var?"

 

"Mahalleden bir kaç arkadaşım ve Meliha teyze."

 

Selçuk başını sallayrak fısıldadı.

 

"Ben bir selam vereyim sonra mutfağa geçerim. Siz rahatınıza bakın." Kardeşinin onaylaması ile ikisi birlikte içeriye geçmiş Selçuk kısa bir selamlaşma ve hoş beşin ardından mutfağa geçmişti.

 

Kardeşinin hazırladığı tabaktan bir şeyler atıştırırken bir taraftanda çayını yudumluyordu.

 

"Gülşen sana bir sorum olacak ama yanlış anlama emi?"

 

Kadın karşısındaki kadının sıkıntılı haliyle onu rahatlatmak için eline uzanarak hafifçe sıkıp tebessüm ederek karşılık verdi.

 

"O nasıl söz Meliha. Sen kardeşim sayılırsın niye yanlış anlayım. Söyle ne diyeceksen."

 

Orta yaşlı kadın arkadaşından aldığı cesaretle derdini dile getirdi.

 

"Sizin eve gelen kız var ya o Selçuk'un sözlüsü falan mı?"

 

Kulağına çalınan sözlerle çay buğazına kaçınca Selçuk sessiz olmaya çalışarak öksürmeye başladı.

 

Gülşen hanım kısa bir an düşündü kimi kast ettiğini anlamayarak.

 

"Hani biraz önce lavaboya giden."

 

Selçuk kadının Berze'den bahsettiğini anlayarak yanlış anlaşılmaya maruz kalma ihtimali ile huzursuzca yerinde kıpırdansa da annesin gereken cevabı vereceğini düşünerek tekrar tabağına yöneldi.

 

Gülşen hanım kadının kimden bahsettiğini anlayarak başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

 

"Ha yok. Değil Meliha."

 

Kadın aldığı cevaptan memnun olmuş bir gülümseme ile Gülşen'in eline uzanarak gülümsedi.

 

"İyi iyi güzel. Maşallah pek güzel kız.Oturmasını kalkmasını da biliyor ben diyorum ki sen aracı olsan da biz bu kızı benim küçük oğlana yapsak."

 

İkra ve diğerleri kadının isteği ile kıkırdarken Selçuk başını gülerek sağa sola salladı. Bu kadınlar gelin arama deyince atlıyı atından indirir yaya yollardı vesselam. Yahu kız hamileydi görmemiş miydi kızın halini? Kendi sorduğu soruyla kendi çelişkiye düşünce kaşları hafiften çatıldı.

 

"Bilmem ki Meliha nasıl olur?" Gülşen çaresizce kıkırdayan kızşara çevirdi başını ve azarlarcasına çemkirdi.

 

"Siz neye gülüyorsunuz kız! Ayırı veririm o ağzınızı fingirdeşip durmayın!" Ne diyeceğini bilemeyerek karşısındaki kadına baktı. Allah biliyor ya ilk gördüğü an oğlu için düşünmüştü o kızı.

 

"Ne var bilemeyecek Gülşen. Benim oğlan da okumuş etmiş kızında maşallah on parmağında on marifet."

 

"O kız senin oğlanı çiğ çiğ yer Meliha teyze. Senin oğlana üç beş beden,hatta on beden büyük kaçar. Onun mesleği ne biliyor musun sen?"

 

İkra'nın sözleri ile Selçuk'un kaşları daha fazla çatılırken kimden bahsettiklerini de anlamaya çalışıyordu. Düşünceli bir şekilde çayına uzandığı anda kadın tekrar konuştu.

 

"Eee biliyorum İkra. Sizin sınıfa ders veriyor öğrermen demek ki işte. Hem niye fazla gelsin benim oğlana benim ki de mimar yakışırlar bir birlerine."

 

"Hee Meliha teyzem ders veriyor bize ama sadece o değil meziyeti, sen başka gelin bul yoksa senin oğlan her gün kapına bir tarafı kırık olarak gelir."

 

Gülşen hanım kızının arkadaşını bertaraf etme çabalarını sessizce izliyordu. Oğluna düşünüyordu ayol o kızı. O yüzden kızına müdahale etmiyordu.

 

"Eee onu da bilyom İkra. Mahallede herkes kızın, o adamları iki seksen yere nasıl serdiğini konuşuyor. O dövüş sporları ile uğraşıyorsa benim ki de güreşle uğraşıyor dengelerler bir birlerini. Bir gün onun dediği olur bir gün benim oğlanın gül gini geçinip giderler."

 

Selçuk hala anlam veremediği konuşmayı dinlerken mutfağa giren kıza bakmadan konuştu. Zira kimseyi rahatsız etmemek için sırtını kapıya doğru dönmüştü.

 

"İkra kim miş o nizim eve gelen kız?Annem ve Meliha teyze kim..."

 

"Sahra senin oğlana uygun değil Meliha olmaz ayol."

 

Duyduğu isimle çay buğazına tekrar kaçarken bu defa sessiz olmak adına bir çaba sarf etmedi Selçuk. İsim benzerliği ola bilir miydi? Ya iki adamı yere sermesi o damı tesadüftü!? Yayla da kendi gözleri ile görmüştü Sahra'nın meziyetlerini. Öksürüğünün arasında düşündüğü kişinin bahsedilen kişi olmadığını onaylatmak istercesine arkasındaki kardeşine dönmüştü ki gördüğü kişiyle ikinci bir öksürük krizine yakalandı.

 

Sahra karşısında Selçuk'u görmenin şokuyla olduğu yerde donup kalırken,Selçuk ondan daha beter şok olmuştu. Üstelik girdiği öksürük krizi yüzünden şaşkınlığını da öfkesini de kusamıyordu.

 

Selçuk'un nefessizlikten kızarmaya başlayan yüzüyle Sahra kendisine gelirken hızla tezgaha yaklaşıp şişedeki sudan bir bardak doldurarak telaşla Selçuk'a uzattı. Adamın suyu dahi görecek hali olmadığını anlayınca kendi elleri ile içirmeye çalışarak korkuyla fısıldadı.

 

"Bir yıdum iç şu sudan!"

 

Bir yudum aldıktan sonra suyu elinin tersiyle iten Selçuk'a korkuyla bakarak bu defa da sırtına vurmaya başladı.

 

"Ne oluyor Allah aşkına gören de şeytan gördün sanır be adam!"

 

Zor zor aldığı nefeslerle kendine gelmeye çalışan adam kesik kesik öksürdükten sonra öfkeyle tısladı.

 

"Farkın mı var ki!?"

 

Kızın kendisine şaşkınca bakması ile sözlerine devam etti.

 

"Senin ne işin var burada Sahra!?"

 

Öfkesi şaşkınlığının önüne geçsede neye daha çok kızdığını bilmiyordu. Sahra'nın burada olmasına mı,içerideki kadının bulunduğu isteğemi bilmiyordu.

 

"Esas senin ne işin var burada?"

 

Kızın verdiği cevapla ona öfkesine karışan alaylı gözlerle baktı.

 

"Burası benim evim olduğu için burada olabilir miyim?"

 

"Nee! Senin evin mi? Be..ben bilmiyordum. İkra ile kısa süre önce tanıştık doğum gününe gelmiştim."

 

Selçuk'uk dudakları alayla kıvrıldı.

 

"Yapma Sahra! Şimdi de yalan söylemeye mi başladın!?"

 

Karşısında kendisine alaylı bir gülüşle bakan adama şaşkınca baktı.

 

"Niye yalan söyleyim Selçuk? Bilmiyordum senin evin olduğunu. İkra'nın kardeşin olduğunu."

 

Kızın verdiği cevaplarla daha fazla öfkelenen Selçuk dişlerini sıkarak tısladı.

 

"Buna inanacağımı mı düşünüyorsun!?"

 

Sahra onun alaycı tavrına daha fazla dayanamayarak şşakınlığını üzerinden atarak bıkkın bir nefes verip omuzlarını silkti.

 

"İster inan ister inanma Selçuk senin tercihin." Karşısındaki adama arkasını dönerek umursamazca konuştu. "Ben içeriye geçiyorum. Şu an seninle tartışıp İkra'nın gününü zehir etmek gibi bir niyetim yok. İstersen daha sonra konuşalım bunları." Sözlerini bitirerek hızla içeriye geçen kızın ardından öfkeyle bakarken içeri de ki kadını hatırlayınca oturduğu sandalyeden kalkarak mutfağı turlamaya başladı.

 

"Hah! Sahra kızım da geldi."Meliha hanım Sahra daki beğeni dolu bakışlarını yanındaki kadına çevirerek sözlerine devam etti. "Gülşen şu masadaki çantamı uzatta benim oğlanın resmin göstereyim Sahra kızıma. O oda uygun görürse buluşur konuşurlar."

 

Sahra kadının sözlerine anlam veremeyerek onu izlerken Gülşen hanım ona mahçupça gülümseyerek yanındaki kadına dönüp homurdandı.

 

"Ayyy Meliha saçmalama Allah aşkına."

 

"Kız niye saçmalık olsun aaa!" Kadın kendisi oturduğu yerden kalkarak çantasını alıp içini açarken konuşmaya devam etti.

 

Herkesin bakışı Meliha hanımın üzerindeyken kızlar kıkırdıyor Sahra anlam veremeyerek bakıyor Selçuk ise mutfakta kuduruyordu.

 

"Ayyy nereye koydum ben bu cüzdanı. Sahra kızım sen benim oğlanı bir gör beğenirsen buluşup konuşursunuz. Anlaşırsanızda sonra Allah'ın emri ile rahatsız ederiz bir gün sizi."

 

"Neee!"

 

Sahra kadının sözleri ile şok olmuş bir şekilde onu izlerken Selçuk da daha fazla dayanamayarak mutfaktan çıktı.

 

"Hahh! İşte burada!" Kadın açtığı cüzdanın dan çıkardığı resmi Sahra'ya doğru uzatırken birden elinden çekilmesi ile bakışlarını yanındaki iri bedene çevirdi. Onun gözlerinden taşan öfkeyle kendisine bakması ile ürkekçe gerilerken şaşkınca fısıldadı.

 

"Ayy! Tövbe bismillah! Ne oluyorsun oğlum? Ne bu hiddet bu celal? Niye aldın resmi elimden? Sahra kızıma gös..."

 

"Burası çöp çatanlık bürosu mu Meliha teyze!? Olmuyor böyle! Annem bekar kızların katoloğunu hazırlasın sende gel seç!"

 

"O ne biçim söz Selçuk!? Ben ne yaptım oğlum şimdi?"

 

Sert bakışlarının hedefi bu defa annesi olurken aynı öfkeyle onu da payladı.

 

"Ne sözü anne!? Evi ne hale getirmişsiniz!? Oğullarına kız arayan anaların çalacağı kapımı benim evim!?"

 

"Hayırlı iş oğlum ne olmuş sanki? Ver sen o resmi bana bir baksın Sahra kızım."

 

Kadının hala ısrar eden tavrı ile elindeki resmi parçalara ayırarak yere atınca herkes ona şaşkın bir şekil de baka kalmıştı.

 

"Selçukk! Ne yapıyorsun? Ne demeye yırtıyorsun kadının çocuğunun resmi ayıp ya!"

 

Sahra sıktığı dişlerinin arasından karşısındaki adama tıslarken Meliha hanım fark ettiği şeyle Sahra'ya dönerek hevesle söylendi.

 

"Üzülme kızım sen. Dur bir tane daha olacaktı cüzdanımda."

 

Meliha tekrar cüzdanını karıştırmaya başlayınca Selçuk,Sahra'ya büyük bir adımla yaklaşarak kolundan sertçe tutup oturduğu yerden kaldırarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Sen gelsene benimle!"

 

"Selçuk bıraksana kolumu!"

 

"Oğlum bırak kızı ne yapıyorsun!?

 

"Abiii!"

 

Selçuk kimsenin uyarısını dinlemeden Sahra'yı peşinden sürükleyerek mutfağa sokup kapıyı sertçe çarptı.

 

"Ayyy Gülşen kız benim işe yaramaz oplan ilk defa bir işe yaradı. Gördün mü nasıl aslan kesildi Selçuk oğlum. Eee tabi yavuklusu elden gidecek çıkarttı pençelerini kaptırmamak için."

 

"Ne diyorsun sen Meliha! Sus Allah aşkına. Nereden yavuklusu olsun? Onlar birbirini tanımıyor bile? Senin ki da laf yani!" Kadın oturduğu yerden kalkarak mutfağa doğru ilerlemişti ki Meliha koluna yapışarak durdurdu.

 

"Kız Gülşen saf mısın sen? Bir birini tanımasalar senin oğlan,Sahra'ya benim oğlana talip olduğum için niye celallensin? Hem Selçuk oğlum na- mahrem bir kadına gözğnü yerden kaldırıp bakmaz. Demek ki bu farklı ki mutfağa tıktı kızı! Aha buraya yazıyorum tanıyor onlar bir birini. Otur sen otur bırak bir birlerini yesin onlar. Birazcık kıskançlıktan bir şey olmaz. Aşkları alevlenir kız. Ayy hiç mi genç olmadın Gülşen ben mi öğreteyim her şeyi sana!"

 

Gülşen hanım kararsızca mutfağa doğru baksada içinde filizlenen küçük umutla kalktığı yere tekrar oturdu.

 

İkra,Berze ve kızlar ise en az Gülşen hanım kadar şaşkın ikilinin çıktığı kapıya bakıyorlardı. İkra anlam veremediği olay karşısında kimseye çaktırmadan mutfağa doğru ilerledi içeriden gelen seslerle girip girmeme arasında kalırken beklemeye karar verdi.

 

"Ya bıraksana kolumu!?"

 

Selçuk kızın inlercesine söylediği sözle sert tutuşunu gevşetti fakat borakmadan öfkeyle dişlerinin arasından tısladı.

 

"Derdin ne senin Sahra!? Benim evimde elin adamının foroğrafına bakamakta nesi!?"

 

"Nee!" Sahra karşısındaki adamın söyledikleri ile şaşkınca ona baktı.

 

"Bennkimsenin fotoğrafına bakmadım! Kadın kendisi uzattı sende alıp yırttın! Ne ara baktım!? Kimseyi görmedim ben!"

 

Selçuk tuttuğu kolu sertçe bırakarak ellerini saçlarının arasından geçirerek çekiştirdi.

 

"Baksaydın bir de!"

 

"Baka bilirdim ama bakmadım! Çünkü bir kısmet aramıyorum! Benim aradığım kısmette istediğim adamda karşımda niye bakayım ben o kadının oğluna!? Ayrıca kadın göstermek istedi diyorum sana! Benim suçum ne!?"

 

Selçuk işittiği sözlerle başını sağa sola salladı ve onresmi hatırladıkça kanın beynine sıçraması ile öfkesini Sahra'dan çıkartmak istercesine hırladı.

 

"Takıntılı sapıklar gibi beni mahalleme kadar araştırıp bulmasaydın,evime kadar gelemeseydin o kadın seni görmeyecek,oğluna da talip olmayacaktı!" Söylediği sözlerle Sahra'nın yüz ifadesinin nasıl değiştiğini fark etmeden işaret parmağını kaldırarak kızı sertçe dürttü." Senin suçun bu ısrarcılığın! Bu takıntılı hallerin!"

 

Karşısındaki adamın sözleri kalbine derin kesikler açarken Sahra göğsündeki parmağı sertçe ittirerek Selçuk'un aksine sakin fakat keskin bir ses tonuyla karşılık verdi.

 

"Ne seni araştırdım,ne buraya mahallene evine senin olduğununbilerek geldim! İkra brnim öğrencim ve ben küçük bir olay yüzünden onunla yakınlaştım. Senin kardeşin olduğunu bilmiyordum bile! O günden sonra İkra ile arkadaş olduk hepsi bu!"

 

"Bana yalan söyleme! İnsan yarası olduğu yerden,bile bile bir yara daha almaz Sahra!Sana bir ilişki istemediğimi,ne seni,ne başkasını istemediğimi defalarca söylememe rağmen peşimi bırakmadın! Şimdi bu söylediklerine inanmamı bekleme!" Başını iki yana sallayarak karşısındaki kıza alaycı bir bakış attı.

 

"Senin hep bir planın vardır öyle değil mi? Ne yaparsan yap işe yaramayacağını anladın şimdide en yakınımdaki insanlara mı taktın Sahra! Kardeşim dediğim adamla mı beni yola geti..."

 

Yüzüne inen tokatla karşısındaki kızın öfkeden kararan gözlerine baktı hırsla.

 

"Şu saatten sonra ne takıntımsın,ne peşinde koşarım Selçuk! Ne de bu güne kadar elinin tersiyle ittiğin sevgimi görürsün etrafında! Bazen gönülde yanlış bir adrese girebiliyor! Sonra o adresten ne çıkabilşyor,nede rotasını bulabiliyor! Kalbim ilk defa birine karşı kanat çırptı diye hislerimin peşinden gitmem senin gözünde beni bu duruma düşürmüş madem,hani kardeşim dediğin adama bile senin için yanaşa bileceğimi düşündürecek kadar takıntılı bellemişsin ya beni, hata yapmışım demek ki! Adresi yanlış olan bir gönüle girmişim!"

 

Gördüğü ilk andan beri gözletinden hiç kaybolmayan inat pırıltıları,dilinden dökülen her sözüyle kızın gözlerinde bir bir sönerken bir şeylerin değiştiğini anladı Selçuk.

 

Kendisine hala öfkeyle bakan adamın gözlerinin içine kırgınlıkla bakarak başını hafif sağa yatırıp yüzünü buruşturdu ve sözlerine devam etti.

 

"Cahilliğime ver ilklerin günahı olmaz derler! İnsan ilk defa aşık olunca nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyormuş. İlk tecrübe cahilliğini alır insanın, sende benim cahilliğimi aldın sağol. Bir daha aynı hataya düşmem artık! Şu saatten sonra ne arkadaşının kuzeni,ne bir tanıdık olarak gör beni! Hatta beni gördüğünde yolunu değiştir Selçuk! "

 

Karşısındaki adamın gözlerindeki öfke yerini şaşkınlığa bırakırkrn elinin tersini koluna doğru uzatarak hafifçe ittirdi ve açtığı dar yoldan bedenine çarparak geçerken sertçe tısladı.

 

"Çünkü ben bu andan itibaren öyle yapacağım!"

 

Son sözlerinden sonra kapıyı açarak çıktı arkasına bile bir daha bakmadan yavaşça kapattı. Kapının yanında kendisine şok olmuş bir şekilde bakan kıza yüzündeki kocaman gülümseme ile karşılık verip vestiyere doğru ilerledi ve çantasını aldı. İçini açarak küçük hediye paketini çıkarıp kıza uzattı.

 

"Doğum günün kutlu olsun!"

 

İkra dolan gözleri ile karşısındaki kıza bakarak hediyeye uzanıp fısıldadı.

 

"Teşekkür ederim."

 

Bakışları mutfak kapısını bulurken dolan gözlerini tekrar kıza çevirerek başıyla mutfağı işaret etti.

 

"Abine iyi bak olur mu? Belli ki kapanmayacak yaraları, sevginin bile şifa olamayacağı acıları var! Ben onun kalbine dokunan ilki olamasamda o benim kalbime dokunan ilk oldu. O yüzden onu sana emanet ediyorum İkra!"

 

Kapıya doğru ilerleyip usulca açtı ve sessizce çıktı. Kapanan kapının sesiyle kendine gelen kız bir kaç dakika olanlara anlam vermeye çalışarak beklerken yaşananlar bir bir aklına düşünce hırsla mutfağa girdi.

 

Selçuk sırtı kapıya dönük bir şekilde öylece dururken kardeşinin gelip karşısına dikilmesi ile bakışlarını ona çevirdi.

 

"Ne istedin kızdan!? Sen ne istiyorsun abi!?"

 

"Rahat bırakılmak istiyorum! Huzur istiyorum ! Çok mu şey istiyorum İkra! "

 

Kız abisinin umursamazlığı karşısında ellerini yumruk yaparak bağırdı.

 

"Bunu ona insan gibi söyleye bilirdin!"

 

Kardeşinin bağırması ile Selçuk sesini kısarak sertçe cevap verdi.

 

"Belki de yüz defa söyledim! Ama o anlamak istemedi. Takıntı haline getirdi beni. Görmüyor musun evime kadar öğrenmiş İkra!"

 

"Ne olmuş öğrendiyse!? Senin korkun evine girmesi değil yıllardır mühürlediğin kalbinin mührünü kırıp atması." Öfkeden titreyen ellerini saçlarının aradından geçirerek derin bir nefes aldı. " Öfken onun sana olan sevgisine değil,o sevgiyi senden başkasına verebilecek olma ihtimaline! O yüzden içeride Sahra'nın o resmi görmemesi için yırtıp attın! O kızın seninle bir derdi yok abi! Srnin detdin kendinle! O kız sadece sevdi seni,sen bunu kendine dert edindin! "

 

"Beni buna o zorladı İkra! Anlamak istemiyor! Yaklaşma bizden olmaz dedim,ben bir ilişki istemiyorum dedim o ben kaçtıkça üstüme geldi. Ne dediysem umursamadı dinlemedi. Seninle bile iletişime geçip arkadaşlık kurmuş! Kalbini kırmasaydım o beni takıntı haline geririp kendine daha fazla zarar verecekti!"

 

Hayal kırıklığı ile abisine bakarak yüzünü buruşturdu.

 

"Takıntılı olan sensin! Geçmişindeki acılarda takılıp kalmışsın! Sahra benimle iletişime geçmedi. Okullar arası dans yarışması için bizim sınıf seçildi ce Sahra müdürümüz Leyla hocanın yiğeni olduğu için bizi dans yarışması için çalıştırmayı kabul etti. İki aydır öğretmenliğimizi yapıyor! İki hafta önce okul çıkışı beni taciz eden iki adamdan o kurtardı!"

 

"Nee! Ne tacizi İkra!? Ne diyorsun sen!?"

Abisinin telaşlı halini umursamadan sözlerine devam etti İkra. Zira aptalca savunmaları yüzünden kendisini çileden çıkartmıştı.

 

"Ben fenalaşınca eve kadar getirdi bu vesileyle yakınlaştık arkadaş olduk! Senin abim olduğunu bu evin senin olduğunu bile bilmiyordu. Oda bugün seninle karşılaşınca öğrenmiş olmalı. Senin zannetiğin gibi takıntısı yüzünden bulmadı seni. Tamamen tesadüf eseri oldu herşey! Bana da inanmıyorsan o gün nöbet için kapıya diktiğiniz Sait'e sor!"

 

Sözlerini bitiren İkra abisinin yüzünü duyduklarına vereceği tepkiyi ölçmek için izlerken Selçuk başını sağa sola sallayarak ona ne var dercesine baktı. Kardeşinin hsla dik dik bakması ile dayanamayıp homurdandı.

 

"Neee! Ne bakıyorsun öyle İkra!"

 

"Duygularını anlamaya çalışıyorum abi. Malum bir kadını fena halde kırdın bir pişmanlık var mı diye bakıyorum ama her zamanki gibi mahkeme duvarı gibi suratın! Neyine aşık olduysa bu kız senin!"

 

"İkraaaa! Kaybol! Çık şu mutfaktan!"

 

"Bence sen git abi! Belki kıza yetişir de bir özür dilersin! Bende sen dönene kadar hazırlık yaparım."

 

"Ne hazırlığı? Ne saçmalıyorsun sen Allah aşkına İkra!?"

 

"En iyi ihtimalle bir bardak buzlu soğuk su,en kötü ihtimalle ilk yardım malzemesi! Affetmezse buzlu su içersin,öfkesini kusarsa yaralarını zevkle tımar ederim onun için hazırlık yapacağım, onu söylüyorum abi."

 

Selçuk ellerini yüzünde öfkeyle gezdirerek kardeşine ters ters bakıp işaret parmağını kaldırarak tısladı.

 

"Senin dilin uzadı dilin! Takıldığın o malum şahıslar dilini açmış ama kopartırım ben o dili!" Arkasını dönerek kapıya doğru ilerlerken kardeşinin seslenmesi ile tekrar döndü.

 

"Nereye?"

 

"Cehennemin dibine! Anlaşılan bir orada huzur bulacağım ben! Nede olsa beni o cehenneme atmaya meraklı kadınlarla sarılı ya etrafım siz zahmet etmeden ben kendim gideyim dedim!"

 

Sözlerini bitirip mutfaktan çıkarak dış kapıya yönelmiştiki İkra mutfak kapısından başını çıkararak seslendi.

 

"Dikkat et abi o cehennemin ateşini sen yaktın çünkü!"

 

"İkraaa! Ya içeri gir! Ya dışarı çık! Ama kaybol gözümün önünden!" Dış kapıyı açıp homurdanarak çıktı. "Yeter be! Sabır taşı değilim ben de! Allahın yarattığı bir garip kulum lan! Şeytan taşlar gibi taşlıyorsunuz insanı!"

 

Kapıyı sertçe çarpıp çıkınca içerideki kadınlar merakla İkra'nın başına toplandı.

 

"Ne oldu kızım? Niye bağırıp duruyor abin? Bir şey yapmadı Sahra'ya değil mi?"

 

"Ayyy anne ne yapa bilir senin oğlun Sahra'ya? Kızı istiyor ama sanki kız olan oymuş gibi kendisini naza çekiyor! Kendi elleri ile bir cehennem yarattı onun ateşine düşüncede böğürüyor işte can havli ile!"

 

Gülşen hanım kızının sözlerine anlam veremezken diğer kadınların kıkırdaması ile kızına çemkirdi.

 

"Kız adam gibi anlatsana neymiş dertleri?"

 

İkra yüzüne kondurduğu gülümseme ile annesinin boynuna kolunu dolayıp kıkırdadı.

 

"Aşık olmuşlar anne! Sahra ve abim bir birine aşık olmuş!"

 

"Ayyy demiştim ben sana Gülşen!" Yanındaki şaşkın kadını dürterek kıkırdadı. "Sahra nasıl yaktıysa canını vallahi dumanı tüte tüte çıktı senin oğlan. Hadi gözün aydın komşum duaların kabul oldu kız."

 

"Ayy hadi inşallah Meliha!"

 

Selçuk hırsla çıktığı evden ne yöyene gideceğini bilemeyerek öylece bekledi sokak kapısının önünde.

 

Ellerini saçlarından geçirip ne yapacağını bilemeyerek inledi.

 

"Offf! Sahra offf! Uzak dur dedim kızım sana! Ne demeye zorluyorsun gönül kapımı, viyana kapısını zorlayan şanlı ecdadım gibi! İki ateş birleşirse böyle yakıp kül eder işte! Ben ne anlarım aşktan sevgiden! Sevecek başka adam bulamadın mı!? Sen beni yakmadan ben seni yaktım o ateşlerde."

 

Adımlarını aracına doğru yönelterek homurdanmalarına devam etti.

 

"Nedemeye tutmadın ki o zehir saçan dilini ahmak herif! En çok korktuğun şey geldi mi başına! Bir kadının kalbini kırıp ahını aldın ya iki yakan bir araya gelmez artık Selçuk! Ulan beyinsiz seni sırtından hançerleyen nikahlı karına bile ağzını açıp tek kelam etmemişken suçu sadece seni sevmek olan kızı her fırsatta kırdın kırdın en sonunda da parçalara ayırdın! Ayarın yok Selçuk! Yok ayarın senin!"

 

Bindiği aracını çalıştırarak kaldığı otele doğru sürdü. Eli telefona gitsede ne söyleyeceğini bilemediği için vazgeçti. Otele geldiğinde aracı park ederek aklında toparladığı şeyleri sıraya koymaya çalıştı. Tamam bir ilişki istemiyordu ama en azından kızın gönlünü alır helallik isterdi. Özür dilerdi. Zaten dilemesi de gerekiyordu . Dilemeliydi yani. Telefona uzanıp Sahra'nın numarasının üzerine basıp beklemeye başladı.

 

Çalan telefondan bir türlü beklediği sesi duyamayınca çaresizce kapattı. Haklıydı kız ne demeye açsındı ki? Eşşeklik etmişti ama içindeki bu sıkıntıyı atana kadar durmayacaktı. Tekrar tekrar arayacak gerekirse karşısına dikilecekti.

 

Emir ise tamamen farklı planlar içerisindeydi. Selçuk la bir araya geldiklerinde arkadaşı ne yapacağını bilmese de Emir kafasına kurduğu planla kendisini biraz olsun rahatlamış hissediyordu.

 

"Komutanım birini,yani bir kadını kırdıysanız nasıl gönlünü alırsınız."

 

Selçuk'tan gelen ani soruyla kaşları havalanırken dudaklarını bükerek başını iki yana salladı.

 

"Bu kadının yakınlık derecesine bağlı."

 

Arkadaşının vereceği cevabı beklerken onun düşünceli yüzünü inceledi. Kardeşi yada annesi değil di bahsettiği kadın. Eğer öyle olsa anlatır,kendisine yüklendikleri için birazda sitem ederdi. Anlaşılan o ki gönül mevzusuna sebep olan bir kadındı. O kadının da kim olduğu aşikar olduğuna göre Selçuk'un işi hiç kolay değildi.

 

"Bir yakınlık yok komutanım.Yani benden yana yok,ama ondan yana var. Yani arkadaş falan da değiliz."

 

Arkadaşının sözleri ile kıkırdarken kollarını dizlerine dayayarak hafif öne eğilip Selçuk'un gözlerine alaylı bir ifade ile baktı.

 

"Senden yana yoksa ne demeye bu kadar takıyorsun kafana aslanım!" Selçuk'un ima ettiği kişiyi anlamamazlığa vurdurarak sözlerine devam etti. " Madem arkadaşın,yakının bile değil at bir özür mesajı maksat senin için rahatlasın. "

 

Oturdukları banktan önündeki Ankara manzarasını izleyen arkadaşının vereceği cevabı merak ederek onu incelemeye devam etti.

 

"Olmaz komutanım mesajla geçiştirilecek kadar da uzak birisi değil. Yani illaki yüz yüze geleceğiz mesaj uygun olmaz yani. Zaten telefonlarıma falan cevap vermiyor,mesaj şim di baştan savma gibi olur."

 

Arkadaşının haline gülmemek için kendisini zor tutan Emir cebinden çıkardığı sigarayı yakarak içine çektiği dumanın havayla buluşmasına izin verdi.

 

"O zaman git karşısına dikil! Al çiçeğini böyleyken böyle de özür dile."

 

Verdiği akıla kendisi bile bir tarafları ile gülüyordu. Sahra o çiçeği arkadaşına yedirirdi ama Selçuk'u da üzerindeki topraktan kurtarmak için birinin silkelemesi gerekiyordu.

 

"Olmaz abi. Yalnış anlar ümit beslemeye devam eder. Bir de çiçek diyorsun! Niye çiçek alayım ben şimdi elin kızına ya!"

 

Selçuk'un hafif yükselen sesiyle Emir'de ellerini iki yana açarak sordu.

 

"Ne yapayım kardeşim? Ne isyiyorsun benden sen? Ne yapayım Selçuk? Senin yerine gidip ben mi özür dileyim? Ya dw senin yerine ben mi söyleyim onu sevdiğini? İlkokul bebesimisin oğlum sen? Onlar bile gidip kendisi söylüyor manitayı koluna takıyor lan!"

 

"Ne alakası var kardeşim ya? Ben niye aşkı ilan ediyor muşum? Yani benim yerime sen niye diyorsun? Öyle bir şey yok! Saçmala ma Emir! "

 

Emir kahkahasına engel olamazken Selçuk ona ters ters baktı.

 

"Bakma öyle dik dik! Kız zaten sana aşkını itiraf etmiş. Sende belliki aşık bir kadının kalbini kırmışsın ve yine belliki bu kadın Sahra. Ve işin oldukça zor! Onda bir inat vardır ki sorma gitsin. Küçükken onun o inat damarı yüzünden az ceza alıp köye sürülmedik! Tarlalarda,az ekin biçip harman kurmadık o keçi yüzünden! "

 

Selçuk arkadaşına ciddi misin bakışları atarken inanmadığını da gizleme gereği duymadan alayla sırıttı.

 

"Komutanım siz kim ekin biçip,harman kurmak kim? Hadi size inandım diyelim,inanmadım da öyle diyelim. Ama kızlarında tarlada çalıştığını beni şuraya yatırıp kesseniz inanmam!"

 

Emir arkadaşının şaşkınlığı ve kendisine inanmayan bakışlarına karşılık başını iki yana sallayrak güldü.

 

"Ön yargılısın Selçuk! Hem de çok. Ne kızlar ne Sahra dışarıdan göründüğü gibi değil. Karakteri biraz farklı olabilir ama ne şımarık,ne de kendini bilmez bir kızdır. Tam aksine özü sözü bir kızdır! Evet biraz asi ve dediğim dedik,entrikayı sever ama bu sadece onun özelliği değil bizim ailedeki bütün kadınlar öyle. " Kendisini dikkatle dinleyen arkadaşını dürterek kıkırdadı. " Zaten o böyle yine azıyı geme alıp burnunun dikine gitmeye başladıysa bize harman yolları gözüktü demektir. Bana inanmıyorsun ya, köyde ziyaretimiz gelir bizimle harmanın tadına bakatsın artık."

 

Selçuk şaşkın bir şekilde arkadaşına fısıldadı.

 

"Hala mı lan!? "

 

Emir onun şaşkın haline küçük bir kahkaha atarak karşılık verdi.

 

"Hala kardeşim! Ceza cezadır oğlum. Yaşı mı var bunun. Bak en son hep birlikte iki yıl önce sürüldük mesela. Kızları da toplayıp tatile gitmiştik orada ortalık karışıp Mehmet amcam bizi karaakoldan toplayınca cezayı kestiler."

 

Şüpheli bakışlarını Emir'in gözlerinden çekmeden sordu.

 

"İnsan tatilde ne iş açar oğlum başına. Tatil lan sonuçta."

 

Emir elini havada gelişi güzel sallayarak kıırdadı.

 

"Biz ve tatil. Sence olaysız geçer mi?"

 

Selçuk kısa bir an düşünüp başını iki yana sallarken Emir oturduğu bankta Selçuk'a doğru dönerek tekrar konuştu.

 

"Olay şöyle gelişti kardeşim. Adamın birini Sahra ve..."

 

Emir'in telefonu konuşmasını bölünce elini bekle diye kaldırarak gelen telefonu cevapladı.

 

Karşı tarafın söyledikleri ile kaşları çatılırken sıktığı dişlerinden çıkan sesle Selçuk bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Sonrası oturduğu yerden ok misali fırlayan Emir ve arkasından koşturan Selçuk.

 

Aracı ani bir frenle park ederken bir taraftan da Selçuk'un kendisini sakinleştirmek için söylediği sözleri sabırla dinliyordu Emir.

 

" Emir sakin ol! Bak her şey yoluna girmişken kavuşmanıza günler kalmışke bir hata yapma lütfen! Her şeyi mahfetme!"

 

Aracın kapısını açarak inip sertçe kapattı ve diğer taraftan inen arkadaşına bakarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Sakinim kardeşim! Hem de öyle sakinim ki şimdi şu karşında gördüğün iki evi altına dinamit koyup patlatacak kadar sakinim!"

 

Sözlerini bitirip adımlarını karşısındaki müzik sesi yükselen eve doğru çevirirken Selçuk ta aracın kapısını kapatarak hızla arkadaşının peşine düştü. Her şeyi yoluna koymuşken ortalığı karıştıranı bir bulsun canına okuyacaktı.

 

"Emir!"

 

Kendisine doğru yaklaşan Mehmet ve diğerlerinin yanından büyük bir öfkeyle geçerken Kerim kolundan tuttuğu adamı durdurmaya zorlayarak telaşla konuştu.

 

"Kardeşim sakin ol! Ters bir şey yapma. Bizim de yeni haberimiz oldu. Ama bir çıkış yolu bulacağız. Sen yeterki salin ol bir tatsızlık çıkartma."

 

Emir,Kerim'in tuttuğu kolunu sertçe çekerek kükrercesine bağırdı.

 

"Nasıl sakin olayım Kerim! O haysiyetsiz it gelmiş benim nikahlı karıma sazlı sözlü nişan takıyor lan!?"

 

Etrafına toplanan arkadaşlarını umursamadan tekrar içeriye doğru yöneldi.

 

"Lan sakin ol! Bak zaten sürekli Zeynep'in etrafında dolandığın için bu iş bu raddeye geldi. Sen şimdi girip içeride olay çıkarırısan bir dahaki sefere takı törenine yetişiriz Emir! Zaten senin yanjnda yer aldığımız için bu nişanı biz den bile sakladılar,bir dahaki sefere bu kadar şanslı olmayız. Ruhumuz bile duymadan nikahı basar o fırsatçı puşt!"

 

Doğan'ın sözleri ile açtığı bahçe kapısından öfkeli bakışlarını ona çevirerek bağırdı.

 

"Ne yapayım ne!? Elim kolum bağlı o pezevenkle evlenmesini mi izleyim! Bu gece bu iş bitecek!"

 

Selçuk hala anlamıyordu her şey yolumda giderken bu iş nasıl rayından çıkmıştı. Yaptıkları planlara çomak sokan kimdi?

 

Emir'in arkasından yetişerek onu kolundan tutup durdurmak isterken karşısında kızlarla birlikte oynayan iki adamı görünce dişlerinin arasından tısladı.

 

"Tuğraa! Kaan!"

 

Yanındaki adamın söylediği isimlerle Emir bakışlarını ona çevirdi ve onun baktığı yöne bakınca gördükleri ile kaşları hızla çatıldı ve elini kaldırarak şaşkınca karşısındaki manzarayı işaret etti.

 

"O iki beyinsizin ne işi var lan orada!? Kimin tarafında bunlar Mehmet! Bir de benim acımla eğlenirmiş gibi çıkmışlar orada gülüp eğleniyorlar!"

 

"Laaaan! Laaan! Ne işiniz var sizin orada? Ulan hain pezevenkler! Sizi elimden kimse alamayacak lan!"

 

Emir'in sözleri Mehmet'in sert çıkışı ile hepsinin bakışları o yöne dönerken Tuğra ve Kaan saz çalan adama doğru yaklaşıp sırıtarak onu söylediği şarkıya eşlik ettiler.

 

"Yeni kapı da atlılar

Derdime dert kattılar

Yarim beni beğenmezdin

Bak bana nişan taktılar"

 

Sözlerin arasına giren müzikle Tuğra ve Kaan kollarını açarak kızlara doğru ilerlerken gördüğü yüzlerle yerinde donup kalmışlardı.

 

"Urfa kapıda var atlı,

Yar boynuma inci taktı.

Artık beni alamazsın,

Getirsen beş yüz atlı.

Yarim beni beğenmezdin,

Bak bana nişan taktılar.

 

Kızların hep bir ağızdan söylediği sözlerle erkeklerin bakışları bu defa onlara dönerken Emir yerinde duramaz olmuştu. O iki salakla kızların hepsi bir olup ona meydan mı okuyorlardı yani. Kendi kuzenlerine elin piçini mi tercih ermişlerdi? İşte bu en az Zeynep'in kaybetmesi kadar yaralamıştı onu.

 

Bakışları bir alev topu misali,önce ailelerini,sonra sevdiği kadını en sonda kardeşlerini kendi tarafona çekip elinden alan,üstüne üstlük nispet yaparmış gibi eline sazı alıp mutlu mesut karşısında kurulan adama baktı. Onunda yüzündeki kocaman fakat imalı gülüşü ile kendisine baktığjnj görünce öfkeyle ona doğru bir adım atmıştı ki onun sözleri ile öylece kalakaldı.

 

"Zülüfünü taramadım

Çok istedim alamadım

Cümle kuşlar yuva yaptı

Bir kuş kadar olamadım"

 

"Bu sıfatına tükürdüğüm laf mı çarptı şimdi Emir abime! Ulan ben bunu o sazla birlikte gömerim oraya be!"

 

Kayra'nın homurdanıp ileri atılması ile Selçuk önüne geçerek sakinleştirmeye çalıştı.

 

"Dur kardeşim! Allah,peygamber hatrı için durun oğlum! "

 

"Ne durması bacanak baksana kendisi yetmiyormuş gibi bir de ne olduğu beliraiz adamlarla gelmiş!" Elini kaldırarak kızların yanındaki adamları işaret etti.

 

Selçuk'un bakışları tekrar bahçeye dönerken daha önce fark etmediği ayrıntıyla Sahra'nın koluna girmiş adamla gülüşerek bir şey konuştuğunu görünce olduğu yerde donup kaldı. Kendine gelmesi ise adamın Sahra'nın saçlarını kulağının arkasına sıkıştırması ile sert bir zemine çarparcasına olmuştu.

 

Adımlarını bu defa Emir'e çevirerek karşısına dikilip sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Komutanım siz kızları alın çıkın ben, Tuğra,Kaan ve diğerleride içindeyken şu evi dinamit döşeyip patlatayım! Hatta Sahra'yı bırakın onu da patlatayım!"

 

Emir,karşısındaki arkadaşının omzuna elini atarak sertçe sıkıp başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

 

"Benim daha iyi bir fikrim var kardeşim!" Bakışlarını Kayra'ya çevirerek keskin ve ürkütücü bir ses tonuyla konuştu.

 

"Hazırlıklarını yap Kayra. Bu gece kaçırıyoruz!"

 

Kayra ve Mehmet anladığı şeyle piskopatça sırıtırken diğerleri anlam veremeyerek karşısındaki adama baktılar.

 

Yitenumutlar...

 

 

Loading...
0%