Yeni Üyelik
13.
Bölüm

İ-D-A-13

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Zara - Çalın Davulları

 

Emir'in sözleri ortamda kısa bir sessizliğe yol açarken ne söylediğini anlamayan Selçuk,Doğan,Kerim ve Max bir birlerine bakarak ne oluyor dercesine başlarını sallarken Selçuk bir anda düşen jetonla Emir'e doğru yaklaşarak fısıldadı.

 

"Haklısınız komutanım bencede kaçıralım! Zaten en geç bir haftaya her şey yoluna girer. O güne kadar onları saklayacak güvenli,tenha bir yer ayarlayım ben! Malum Sahra'yı zapt etmek zor olacak gibi."

 

Selçuk'un sözleri ile anlamayan diğer üçlü de konuyu anlarken başlarını sallayıp Selçuk'u onayladılar.

 

Emir ise kıstığı bakışlarını Selçuk'a çevirerek başını iki yana salladı.

 

"Sahra'yı niye kaçırıyoruz lan?"

 

Emir'in sorusu ile Selçuk bakışlarını hala o adamla konuşan kıza çevirerek dudaklarını hırsla dişleyip başını öfkeyle salladı. Bakışlarının odağını tekrar Emir'e çevirerek cevap verdi.

 

"Şimdi onu bırakırsak tekrar ortalığı karıştırır o komutanım. Sonra Zeynep'i bizim kaçırdığımız meydana çıkar. Delil bırakmayalım arkamızda. Hem saklayacağımız yerd Zeynep'e de arkadaşlık eder. Onun gözümüzün önünde olması yapacağımız operasyonun güvenliği açısından çok önemli."

 

"Lan manyak Zeynep'i niye kaçırıyoruz!? Selçuk iyi misin koçum sen? Alkol falan mı kullandın. Lan durduk yere kızları niye kaçıralım!? Hayır nikahlı karımı kaçırsam elime ne geçecek oğlum?"

 

Selçuk'un bakışları kısılırken anlam veremeyerek Emir'e bakıp fısıldadı.

 

"Peki kimi kaçırıyoruz komutanım?"

 

Diğerleri de bu sorunun cevabını merakla beklerken Emir işaret parmağı ile yaklaşın işareti yaparak çember halini alan arkadaşlarının arasına başını uzatıp tısladı.

 

"Tolga denen piçi!"

 

"Olmaz! Olamaz!"

 

Selçuk'un çıkışı ile herkes ona şaşkınca bakarken Doğan araya girdi.

 

"Bence gayet mantıklı! Çekeriz bir yere orada tutarız bir kaç gün. O sırada da kurbanınız olayım siz de şu meseleniz neyse kökten halledin şu heriften kurtulalım artık!"

 

"Nereye çekiyorsun nereye!? Aklın başında mı senin! Başımıza iş açacaksın!"

 

Selçuk tekrar çıkışırken bu defa Mehmet girdi araya.

 

"Elimizi çabuk tutalım bu gece bu işi bitirelim. Önemli olan yalnız yakalamak bu puştu. Gerisi halledilir. Kızlar bir taraftan yanındaki adamlar bir taraftan dibinden ayrılmıyorlar. Ellerinden gelse tuvaletede birlikte girecekler."

 

Selçuk ellerini öfkeyle yüzünde gezdirerek çaresizce tekrar fısıldadı.

 

"Allahım sen akıl fikir ver bunlara! Benim de başımı yakacaklar. Gücüne gidecek ne suç işlediysem bilmiyorum ama aldığım nefesler adedince tövbe Allahım."

 

"Ben ayarladım abi her şeyi. Buradan bu piçi kaldıracağız doğru bizim köye. Emine ninemin ahır boş! Bu hayvanı da bağlarız oraya tam layık olduğu yer orası bu sığırın! Kimse bulamaz dangalağı."

 

Selçuk şaşkınca yanındaki Kayra'ya baktı. Bulduğu güvenli yer gerçekten bir ahır mıydı yani. Neyin kafasını yaşıyordu bunlar? Kesin yine içip içip sarhoş olmuşlardı. Ondandı bu saçmalıkları.

 

"Lan manyak mısın? Ne ahırı? Ne bağlaması Kayra? Siz iyice uçtunuz! Başımıza bela açacaksınız lan?"

 

Emir elini yanındaki arkadaşının omzuna atarak hafifçe sıkıp kendisine bakmasını sağlayarak homurdandı.

 

"Hayırdır Selçuk. Biraz önce Sahra'yı kaçıralım derken gayet cesurdun. Ne oldu şimdi koçum? Bu Tolga denen gösteriş budalasının arkasında gezdirdiği itlerden mi tırstın."

 

Arkadaşının sözleri ile Selçuk inlercesine cevap verdi.

 

"Komutanım aynı şeymi Allah aşkına? Şimdi Tolga'yı kaçırmak,Zeynep ve Sahra'yı kaçırmakla eş mi? Bir kere Zeynep sizin karınız,Sahra da kuzeniniz. " Eliyle yanındaki Kayra'yı işaret ederek sözlerine devam etti."Bu manyağında ablası!"

 

"Eee benim yanımda ablamı kaçırma planları yapa biliyorsun ama enişte. Bu dediğin oluyor mu şimdi? Benim elim armut mu tolayacak sen ablamı kaçırırken!"

 

Selçuk bir elini beline atıp diğeri ile yüzünü sıvazlayarak bezgince baktı yanındaki adama. Niye kimse onu anlamak istemiyordu? Ya da o neden kimseye derdini anlatamıyordu. Ya bu aile sorunluydu, ya da kendisinde bir sorun vardı. Bir türlü iletişim kuramadıklarına bakılırsa artık buna kanaat getirmişti.

 

"Ben kötü bir şey mi dedim kardeşim! Ablan ortalık karıştıran bir mikser! Hem de beton mikseri! Arkamızdan iş çevirmesin Zeynep'e arkadaş olsun dedim. Kendim için bir şey mi istedim de böyle konuşuyorsun!? Hem Tolga başımıza iş açar. O ortadan kaybolunca herkes anlar bir haltlar döndüğünü! Başımıza büyük bela alırız!"

 

"Ateş olsa cürmü kadar yer yakar şerefsiz!" Sözlerine ara veren Kerim,Selçuk'a ters ters bakarak yüzünü buruşturup Emir'e döndü. Eliyle Selçuk'u işaret ederek sözlerine devam etti."Bu Selçuk yoksa bile ben varım kardeşim! Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!"

 

Kendisine cephe alan adamlara başlarına ala bilecekleri belayı anlatamayan,açıklayamayan Selçuk artık sabrının sonuna gelmişti. Madem laf anlatamıyordu karşısındaki adamlara o zaman en iyisi yaşayarak öğrenmelilerdi. Nasıl olsa kendisi bu beladan hiç hasar almadan çıkardı. Herkes kendi derdine düşsündü. Bakışlarını Kerim'e doğru çevirerek aldığı kararla hırsla başını salladı.

 

"Beni kimse saf dışı bırakamaz kardeşim! Ben sizi tehlikeye karşı uyardım! Madem beni dinlemiyorsunuz, bu işin sonunda batarsakta birlikte çıkarsakta birlikte!" Bakışlarını Emir'e çevirerek derin bir nefes alıp elini omzuna atarak hafifçe sıkıp sırıttı. " Ben kardeşimi yarı yolda bırakmam!"

 

Emir arkadaşının sözleri ile omzundaki elin sahibine sertçe sarılıp sırtına bir kaç sefer vurarak onun sözlerinden hoşnut olmuş bir şekilde söylendi.

 

"İşte benim kardeşim be!" Sarılışlarına son vererek geri çekilirken bakışlarını diğerlerinin üzerinde gezdirip kararlı bir şekilde fısıldadı.

 

"Her şeyi kabataslak planlasakta tek sorun bu Tolga denen iti nasıl kaçıracağımız arkadaşlar? Bir fikri olan var mı aranız da?"

 

Emir'in sözleri ile Kayra bakışlarını etrafında gezdirerek ileride Tolga ile muhabbet eden ikiliye odakladı bakışlarını.

 

"Abi,Tuğra ve Kaan'ı ben..."

 

"Bana Tuğra ve Kaan deme,Kayra!" Başını öfkeyle sağa sola sallayarak sözlerine devam etti. "Şu işi bir halledelim o iki gerizekalıdan da hesap soracağım elbet. Ama şimdi değil! Şimdi o iki hainin adını bile duymak istemiyorum.

 

Sözlerini tamamlamasına izin vermeyen adama doğru bir adım atarak açıklama yaparcasına devam etti Kayra.

 

"Abi işin aslı öyle değil. Onlar sana hiç ihanet eder mi? Yapma Allah aşkına. Ben yolöadım onları oraya."

 

Hepsinin bakışları Kayra'ya dönerken Emir'in çatılan kaşları kendisinide yanlış anlaya bileceğinin sinyallerini verince sözlerine hızla devam etti.

 

"Düşmanına dostundan daha yakın ol demişler abi. O ikisni ben yolladım ki,belki Tolga hakkında işimize yarar bilgiler edinirler diye. Kızların aralarına girsinlerki ne düşünüp ne planladıklarını öğrenelim ona höre hareket ederiz dedim."

 

Kayra'nın açıklaması ile herkesin bakışları tekrar diğee taraftaki ikiliye dönerken Emir,Kayra'nın koluna hafif bir yumruk vurarak sırıttı.

 

"Ulan Kayra sen aklınla bn yaşa kardeşim! Yeminle Mehmet amca mı bile geçeceksin bu AliCengiz oyunlarında."

 

Diğerleri de hala ikilinin Tolga ile yaptıkları muhabbeti ilgi ile izlerken Selçuk işittiği sözlerle hoşnutsuzca homurdandı.

 

"Tımarhane toplama kampı gibi,ipini koparanın bir araya geldiği bir aile olunca tabi oyunları da bitmez,planları da! Zannedersin her an her saniye cihat ediyoruz. Aile boyu her an teyakkuz dalar!"

 

Kayra yanında işittiği homurdanmalarla bakışlarını Selçuk'a çevirip,hoşnutsuz bir ses tonuyla homurdandı.

 

"Doğru söylüyorsun enişte her an teyakkuzdayız. Bence sende bu aralar teyakkuzda ol. Çünkü edindiğim bilgilere göre ablamı çok üzmüşsün. Kız yemeden içmeden kesildi senin yüzünden! Kendini kollasan iyi edersin vurgunun kimden geleceği belli olmaz! Uyarmadı deme sonra."

 

Kayra'nın kendisine söylediği sözlerle yüzünü buruşturarak bir kaç afom uzaklaşıp bakışlarını karşısındaki evin bahçesine odakladı tekrar. Gözleri tanıdık simanın üzerinde takılı kalırken yanındaki gereğinden fazla uzun ve yapılı olan adamla koyu bir sohbetin içinde olduğunu fark edince bakışlarını başka yönr çevirerek homurdandı.

 

"Belli yemeden,içmeden kesildiği! Yanındaki yalıkazığı ile iki saattir lak lak yapmaktan yemeye içmeye fırsat bulamadı bir türlü Sahra hanım! Her haltın faturasını da kendisine kesmeyi adet ediniyorlardı ya abla kardeş, şeytan diyordu bas orayı o dallamayı hedef tahtası gibi dik ortaya boşalt bütün şarjörü üstüne! Ama yapamazdı işte. O zaman da suçlu kendisi olurdu. Sanki onu istiyormuş gibi bir imaj çizer,Sahra hanım da kıskandığını düşünürdü!" Ellerini göğsünde birleştirerek tekrar bakışlarını sohbet eden ikiliye çevirdi adamın söylediği bir söze yüzündeki o iki çukuru sergilercesine güken kızı görünce öfkeyle homurdandı.

 

"Tövbe estağfurullah! Şeytan sınıyor beni şeytan!" Adımlarını tekrar Emir ve etrafında toplanan arkadaşlarına doğru yönelterek söylenmelerine devam etti. "Rabbim'in işi değil bu Şeytan dürtüyor! Topla kendini Selçuk! Uyma sen o şeytana!"

 

Tolga'nın,Kaan ve Tuğra ile muhabbeti koyulaştırması ile Zeynep giydiği elbisenin eteklerini toplayarak kızların toplandığı yeew doğru yöneldi. Bakışlarını kısa bir an bahçe kapısının orada dikilen gruba çevirip onları kontrol ettikten sonra yaklaştığı masaya homurdanarak oturdu.

 

"Bir de utanmadan oradan röntgenci sapıklar gibi bizi dikizliyorlar! Emir bey den başka be beklenirdi ki zaten!? Sapık ne olacak! "

 

Kızın tepkisine gülmemek için kendisini zor tutan Sare,Zeynep'in sözlerine kinayeli bir şekilde karşılık verdi.

 

"Şimdi nişanı bassa,seni omzuna attığı gibi kaçırsa hayır demeyeceğini buradaki herkes biliyor Zeynep,boşuna memnuniyetsizce homurdanma."

 

Zeynep irileşen gözleri ile Sare'ye alınmışcasına bakarak fısıldadı.

 

"Aşk olsun Sare! O kim oluyor beni kaçıracak!? Üstelik öyle bir şeye imkanı yok izin vermem!"

 

Sahra toplanan gruba göz atarak yanında ki genç adamla muhabbetine son verip onlara doğru ilerledi ve Zeynep'in yanındaki sandalyeyi çekip oturarak sohbeti başka bir boyuta taşıdı.

 

"Bak bunlar bir iş karıştırıyor ben den söylemesi." Gözleri ile karşılarındaki adamları işarer edince kızlaeın bakışlarıda o yöne döndü.

 

"Ne karıştıracaklar canım. Kedinin ciğere baktığı gibi bakıyor Emir bey. Gelişlerini gördüğüm an aha dedim nişanı basıp Zeynep'i kaçıracak bu manyak!" Arya sözlerine kısa bir ara verip tekrar Emir ve kocasının olduğu yöne odakladı bakışlarını incelercesine. Daha sonra yüzünü buruşturarak başını onaylamazca iki yana salladı. "Ama şu hallerine bak kasap kedisi gibi melül melül bakmaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden."

 

Bakışlar tekrar erkeklere dönerken Sahra gözlerini kısarak şüpheyle konuşan grubu inceledi.

 

"Yok! Kesin bir iş çeviriyorlar. Tuğra ve Kaan'ın duruduk yere bizim safımıza geçmesi normal değil. Hele ki Tolga ile birden can ciğer kuzu sarması olmaları hiç hayra alamer değil. Bir halt yeyip işleri daha fazla karıştırmalarından korkuyorum."

 

"Bende Tuğra ve Kaan geldiğinden beri bu tuhaf durumu düşünüyordum ki arkasından erkeklerinde buraya toplanması bana da hiç normal gelmiyor." Meyra bakışlarını çaprazında oturan Asya'ya çevirerek sözlerine devam etti." Abin ne planlıyor haberin var mı Asya? Ne bileyim ağzından bir şey kaçırmıştır belki."

 

Meyra'nın sorusu ile Asya başını iki yana salladı.

 

"Hiç bir bilgim yok. Zaten babam hala ambargosuna devam ediyor. Abimin eve gelmesi yasak hala biliyorsunuz. En son bu sabah konuştuk garip olan hiç bir halini,tavrını görmedim. Zaten nişan dan haberi yoktu. Son plana uyuyorum ben ama aranızda uymayan varsa bilemem!"

 

Asya'nın son sözleri ile kızlar bir birine bakarken Sahra şüpheli bakışlarını üç kadının üzerinde odakladı.

 

"Hanginiz yumurtladı kocalarınıza bu bilgiyi?" Kızların üçü de başını olumsuz anlamda sallarken Hayal araya girdi.

 

"Acaba Tolga'mı heber etti. Sonuçta o da onları biraz süründürmek,kızdırmak istiyor. Damarlarına basmak için o heber ermiş olamaz mı?"

 

Bakışlar şüphe ile Tolga'ya dönerken Güney araya girdi bu sefer.

 

"Zannetmiyorum o son güne saklıyor bütün hıncını. Şimdi ortalığı karıştırmamak için böyle bir şey yapmaz."

 

Derya yüzünü buruşturarak çemkirdi.

 

"Sonuçta o da bir erkek! Kendilerini üstün gösterme yarışına giren ego manyağı erkeklerden her şey beklenir! Bence kimseye bu kadar güvenmeyin! Bu Tolga bile olsa. Karşınızda güç gösterisi yapmaya çalışan kocalarımızın dişilerini etkilemek istercesine hindi gibi nasıl kabardıklarına bakarsanız bu ayrıntıyı rahatlıkla fark edeceksiniz. Tolaga'da onlardan biri olduğuna göre gayet tabi yapa bilir. Ama alton golü onun atacağını düşünürsek bana da zayıf bir ihtimal gibi geliyor."

 

"Bence oyun içinde oyun kuran,plan içinde plan yapan biri var. Ama kim çözemedim." Sahra bakışlarını etrafında şüphe ile gezdirirken Zeynep onun bu halleri ile gözlerini devirerek homurdandı.

 

"Neyse ne! Yaptığımız planın sonuna kadar götüreceğiz! Ben nasıl yandıysam,Emir'in de öyle yanması için elimden geleni yapacağım! Yoksa içim başka türlü soğumayacak!"

 

Bakışlarını arkadaşlarınsan çekerek tekrar karşılarındaki adamlara yönelten Zeynep,Emir'le göz göze gelince meydan okuyan bakışlarını çekmeden oturduğu yerden kalkarak Tolga'ya doğru ilerledi.

 

"Siz dediğimi yapın komutanım. Ben onu size kendi ayakları ile getireceğim."

 

Emir arkadaşını tartaracasına şüpheyle bakıp fısıldadı.

 

"Planın ne koçum? Nasıl getireceksin o dallamayı kendi ayakları ile sen bizim yanımıza? Hem bu benim meslem yakasından tutup bir köşeye çekerim insan gibi anlatırım derdimi,anlamazsa da bir kaç gün misafirimiz olmaya razı olur şerefsiz!"

 

"Aman komutanım!" Emir'in sözleri ile Selçum bir an telaşa kapılarak hızla sözlerine devam etti." Suyu bulandırmaya gerek yok. Başımıza iş almayalım. Ben hallederim komutanım. Sizin aranızda geçmişten gelen bir anlaşmazlık var ama Tolga beni tanımıyor ben konuşmaya ikna edeceğim emin olun. Siz sadece bekleyin ben adamı getireyim sonrasını hep birlikte hallederiz."

 

Diğerleri de Selçuk'un sözlerini onaylayıp işlerin daha fazla karışmaması için böyle daha uygun olduğunu söyleyerek Emir'i ikna etmişlerdi. Onlar ortamdan ayrılırken Selçuk ta yaptığı planı devreye sokmak için kendisine yardım edecek adamlara doğru ilerledi.

 

Yaptıkları palanla nişanın bitmesini beklemek için herkesten uzak bir köşeye çekilip beklemeye karar vererek o yöne doğru ilerlerken karşısında gece boyu bir birinden ayrılmayan ikiliyi görmesi ile bir an bekleyip onları inceledi. Demek ayrılık vakti gelmişti ve Sahra hanım o dangalağı yolcu ediyordu öyle mi? Ani bir kararla adımlarını o yöne doğru çevirerek bir şeyler konuşan ikiliye doğru ilerleyip varlığını hissettiemek adına buğazını temizledi.

 

İkilinin bakışları kendisini bulunca o Selçuk kısa bir an karşısındaki uzun ve yapılı adamı süzdü. Onun da mavi bakışları kendisini tartarcasına üzerinde gezinirken adamdan bakışlarını çekmeden Sahra'yı muhattap aldı sözleri ile.

 

"Müsaitsen biraz konuşa bilir miyiz Sahra!?"

 

Selçuk'un karşısında ki adama bakarak kendisi ile konuşma isteğini dile getirmesi Sahra'nın gözlerini bıkkınlıkla devirmesine neden olsa bile o karşısındaki adamı muhattap alarak içten bir gülümseme ile e karşılık verdi.

 

"Merak etme ben her şeyi halledeceğim. Seni içinde bulunduğun zor durumdan kurtaracak tek kişi benim. Sen tanımazssın ama okula yeni bir öğretmen aldı annem adı Ümit. İyi anlaşıyoruz beni çok sever. Rica edersem kırmaz senin işini halleder."

 

Karşısındaki adam Sahra'nın sözleri ile ona kocaman bir gülümseme bahşederken kısılan deniz mavisi gözlerin hedefi Selçuk olmuş,bakışlarından muzip pırıltılar gelip geçsede gözlerini tekrar Sahra'ya çevirerek elini avcunun arasına alarak samimi bir öpücük kondurarak çapkınca göz kırpmıştı.

 

Selçuk adamın bu hareketi ile kaşlarının çatılmasına engel olamazken öfkeden yumruklarını sıkmamak için kendisi ile büyük bir mücadele içine girmişti. Sinirli değildi onu ilgilendirecek bir durum söz konusu değildi sonuçta. Bu ikili ne halt ediyorsa edebilirdi! Onu hiç mi hiç ilgilendirmiyordu!

 

"Eğer bunu başarırsan dile benden ne dilersen! " Bakışları aniden parlarken uzun boyunun verdiği avantajla hafif Sahra'ya doğru eğilerek muzip bir ses tonuyla konuştu." Sana söz veriyorum Sahra çölü hayalini ben gerçekleştireceğim! Ve hatta istersen sana orada büyük bir zevkle eşlik edeceğim! Sen bu işi hallet,Sahra çöllerinde bir bedevi gibi emrine amade olmazsam benim de adım Ayaz değil! Safarinin kralını yapacağız ikimiz!"

 

Selçuk ismini öğrendiği adamın Sahra'ya karşı olan ilgisi ve vaad ettiği şeyler karşısında öfkesine güçlükle hakim olurken Sahra'nın kıkırdaması ile şok olmuş bir şekil de ona baktı. Bu ikisi onu yok sayıp muhabbete devam mı edeceklerdi. Gece boyunca zaten dip dibe sürekli konuşmuşlar dı.Daha bitiremedikleri nasıl bir derin mevzuydu acaba!? Buğazını bu defa daha sert bir şekilde uyarırcasına temizleyerek karşısındaki ikilinin dikkatini çekmeye çalıştı.

 

"Vaad ettiğin şeyi yapacağına inanıyorum,çünkü sen verdiğin sözleri tutarsın. Ama zamanı gelince kullanmak isterim bu hakkımı." Ayaz'a muzipçe göz kırpıp fısıldar gibi sözlerine devam etti. " Balayı planı diyelim." Ayaz karşısındaki kızın isteği ile başını olumlu anlamda sallayarak tekrar konuşmak için ağzını açmıştı ki Selçuk bu muhabbete daha fazla dayanamayacağını anlayarak sertçe araya girdi. Zira balayı falan bu muhabbet hoş yerlere gitmiyordu.

 

"Siz özel meselelerinizi ulu orta konuşmaktan pek çekinmiyorsunuz galiba ama farkındaysanız burada ben de varım Ayaz bey! Ve bu konuyu dinlemek pek hoş değil!"

 

Ayaz'ın kaşları yalancı bir şaşkınlıkla havalanırken ellerini pantolonunun cebine koyarak rahat bir tavırla Selçuk'u süzerek bakışlarını Sahra'ya çevirdi.

 

"Arkadaş seninle konuşmak istiyordu Sahra'cığım. İstersen sen beyefendi ne istiyormuş öğren, özel konuşmamıza daha sonra devam edelim. Arkadaş rahatsız olmasın daha fazla." Bakışlarını Selçuk'a çevirerek yalancı bir mahçuplukla baktı.

 

"Kusura bakmayın isminizi bilmediğim için arkadaş diye hitap ediyorum ama."

 

"Selçukk!İsmim Selçuk!"

 

Selçuk'ın sert çıkan ses tonu ile Sahra korkuyla sıçrarken bakışlarını yanındaki adama çevirmeden Ayaz'a karşılık verdi.

 

"Beyefendi Emir'in arkadaşı. Zeynep ve Emir hakkında konuşmak için gelmiştir ama gördüğü gibi konuşacak bir durum yok ortada. " Eliyle etrafı işaret edip daha sonra Zeynep ve Tolga'yı göstererek sözlerinin doğrulıuğunu kanıtlamak istercesine. Daha sonra Ayaz'a gülümseyerek göz kırptı. "Benim gitmem lazım. Zeynep'i yalnız bırakmayım daha fazla malum nişan günü bu gün. Yarın ararım ben seni,planı en ince ayrıntısına kadar kurarız. " Ayaz başıyla,Sahra'yı onaylayarak fısıldadı.

 

"Yarın görüşürüz o halde."

 

"Görüşürüz canım!"

 

Sahra'nın sözünden sonra Ayaz,Selçuk'a kısa bir bakış atıp arkasını dönüp hızla uzaklaşırken Sahra'da elbisesinin eteğini hafif toplayarak yönünü arkadaşlarına doğru çevirmişti ki Selçuk'un sözleri ile bir an duraksadı.

 

"Özel meseleleriniz bitip Ayaz mı,Rüzgar mı her ne karın ağrısı ise gittiğine göre biraz konuşa bilir miyiz acaba!?"

 

Sahra bakışlarını karşısındaki manzaradan çekmeden sakin bir ses tonuyla cevap verdi yanındaki adama.

 

"Adı Ayaz,Selçuk bey."

 

"Bey mi!?"

 

Selçuk'un isminin sonuna eklediği hitap şekline takılması ile Sahra umursamadan sözlerine devam etti.

 

"Ve biraz öncede dediğim gibi görüyorsun ki Emir ve Zeynep hakkında konuşacak bir şey kalmadı. Haa o nikah mevzusunu konuşacaksan onu Ömer ve Ali amca halledeceklerini söyledi muhattap olacağın kişi ben değilim yani. Şimdi izin verirsen arkadaşımın yanına gitmem gerek." Kızın gitmek için tekrar hareketlenmesi ile Selçuk bir adımla önüne geçerek kendisinin de anlam veremediği bir öfkeyle karşısına dikilip yüzüne baktı incelercesine.

 

"Birincisi bana iki de bir bey diye hitap etmeyi kes! Kendi mi türk filmlerinden fırlamış ihtiyarlar gibi hissettiriyorsun! İkincisi seninle konuşmak istediğim mevzu ne Zeynep ne Emir! Telefonlarını açsaydın bu güne kalmazdı kalmazdı konuşmak istediğim o mevzu ve bende seni rahatsız etmek zorunda kalmazdım!"

 

Karşısındaki adamın öfkesi Sahra'da gülme isteği uyandırsa da kendisine hakim olmaya çalışarak yüzüne bakmadan sakince karşılık verdi.

 

"Birincisi bey diye hitap etme şeklim sizin beni itham ettiğiniz şeylerin tekrar yaşanmaması için. Malum sizi hayli rahatsız etmiştim o yüzden tekrar yanlış anlaşılmak istemediğim için,geçmişte kısa bir an yalnış duygulara kapılsamda o defteri kapattığım ve tekrar yanlış anlaşılmak istemediğim için araya mesefa koymak zorundayım Selçuk bey!"

 

Selçuk karşısındaki kızdan aldığı yanıtla yüzüne sert bir tokat yemiş gibi hissetse de Sahra onun bir anlık sarsılmasını göz ardı ederek sözlerine devam etti.

 

"İkincisi, telefonlarınızı açmak ve söyleyeceklerinizi dinleyecek kadar aramızda iletişim ve bir samimiyet olduğunu düşünmüyorum. Beni tanımayan bir insanla konuşmak adetim değildir ve zaten o gün size benimle konuşmayı bırakın yolda görseniz yolunuzu değiştirmenizi istemiştim umarım hatırlıyorsunuzdur."

 

Kızın her sözüyle Selçuk biraz daha afallarken ellerini öfkeyle yüzünde gezdirdi ve tam tekrar konuşmak için hareketlenmişti ki çalan telefonuna lanet ederek kızdan bakışlarını çekmeden homurdanarak cevap verdi.

 

"Sanki sadece sorunları olan Emir beyimiz! Halledeceğiz dedik işte! Sabret iki dakika!"

 

"Efendim!"

 

Sahra,baştan beri bir haltlar çevirdiğinden şüphelendiği adamlarla,Selçuk'un konuşmasını dinleyip bir ipucu yakalamak için bekledi.

 

"Yanlış numara Arzu diye biri yok!"

 

Sahra'nın kaşları duyduğu isimle çatılırken Selçuk şaşkınca tekrar cevap verdi telefona.

 

"Neyin fiyatını yükselteceğim kardeşim? Yok işte Arzu,marzu!"

 

Karşıdan gelen cevapla kan beynine yürürken öfkeyle tısladı.

 

"Ulaaan ne pezevengi! Edebinle konuş it! Aradığın numaraya da dikkat et bir daha!"

 

Telefonu hırsla kapatarak cebine koydu ve kendisini şüpheyle izleyen kızla biraz önce ne konuştuğuna odaklanmaya çalıştı. Lanet telefon bütün algılarını kapatmıştı. Karşısındaki adam kendisini kadın pazarlayan bir şerefsizle karıştırmış bu da bütün öfkesinin tacwn yapmasına neden olmuştu. Telefonu unutmaya çalışarak kısa bir an bekledi ve hatırladığı konu ile hızla söze girdi.

 

"Evet hatırlıyorum. Niyetim de seni rahatsız etmek değil zaten. Senin gibi bende yanlış anlaşılmak istemiyorum ve bu yüzden her defasında seni uyarıp bir ilişki istemediği mi söyledim. Evet hala bir ilişki istemiyorum. Ama o gün bir yanlış anlaşılma yüzünden seni kırdım,hem de haddinden fazla kırdım. O yüzden aradım seni." Etrafta gezdirdiği bakışlarını karşısındaki kıza kısa bir an çevirerek sözlerine devam etti.

 

"O gün seni kırdığım için özür dilerim! Öyle davranmakla hayvanlık ettim."

 

Karşısındaki adamın yüzüne bakmadan başını olumlu anlamda sallayarak omuzlarını umursamazca silkti.

 

"Önemli değil Selçuk bey. Hata ben..."

 

"Sen niye laftan anlamıyorsun! Şu bey lafını kullanıp durma! Ayrıca konuşurken de yüzüme bak! İnsan yemiyorum sonuçta!" İşaret parmağı ile etrafını daire şekşinde çizerek tısladı. " Güvenli bölgeyim güvenli! Geceden beri çakallar gibi ağzının suyunu akıtarak etrafında gezinenlerle katıştır ma beni! O yüzdrn konuşurken yüzüme bak!"

 

Karşısındaki adamın sert çıkışı ile Sahra şaşkınca bakışlarını ona çevirirken tekrar çalan telefonla dikkat kesildi.

 

"Aloo!"

 

Selçuk'un tekrar öfkeyle karışık homurdanmadından açtığı telefonla yüzü gerilirken Sahra ters giden bir şey olduğunu düşünerek konuşmaya kulak kabarttı.

 

"Kim?"

 

"Ya ne Alev'i ne Okşan'ı kardeşim!? Yanlış numarayı arıyorsunuz!"

 

"Ulaan yalan mı söylüyorum ben!? "

 

"Tövbe estağfutullah! Beni dinden imandan çıkartma kapat şu telefonu!"

 

"Sensin lan pezevenk!"

 

Telefonu kapatarak ellerini öfkeyle yüzünde gezdiren adam hırsla homurdandı.

 

"Bir pezevenk olmadığım kalmıştı onu da oldum! Bir sonraki kabusa geçmeden ya canımı al,ya beni normal hayat rutini me döndür Allah'ım! Arzu,Alev,Okşan ne oluyor? Rüyalanıyorum desem ortada o hallere düşeceğim kimse de yok!"

 

"Terbiyesiz!" İşittiği sesle ellerini yüzünden çekince Sahra'nın kınayan bakışları ile karşılaştı.

 

"Allah senin cezanı versin emi! Utanmadan söylediğin sözlere bak! Rüyalanıyor muş! Millet bir taneyle yer o haltları Selçuk beye özel gurup tarifesi uygulanıyor sanki!"

 

Karşısında yaşadıklarının şaşkınlığını yaşayan adamın üzerne bir de kendi sözlerinin şaşkınlığını ekleyen Sahra,Selçuk'u göğsünden sertçe ittirip yumruk yaptığı elini gözünün önünde sallayarak gözlerini öfkeyle açtırıp dişlerinin arasından tısladı.

 

"Yeminle şuracıkta beynini akıtırım senin! Öküz! Hayvan! Kadın düşmanı ama aynı zamanda ksdun düşkünü pislik!" Kendisini şaşkınca izleyen adamın yanından hızla geçerken hırsını alamayıp tekrar ona dönerek ayağını sertçe yere vurup çemkirdi. "Sığır!"

 

Adımlarını tekrar arkadaşlarına çevirsede toğrapa saplanan ayakkabısının topuğu ile sendeleyince belinden tutan kollara bakmadan homurdanmadına devam etti.

 

"Topuğum kırılacak senin yüzünden!"

 

"Ben ne yaptım şimdi Sahra! Çıldırdın mı? Ne demeye hakaret ediyorsun sürekli!"

 

Belindeki ellere hırsla vurarak söylendi.

 

"Çek şu ellerini belimden! Sapık,sapık konuşup bir de ben ne yaptım demiyor mu?" Selçuk kızın belindeki ellerini çekerek bir adım geri çekilirken Sahra aniden yere doğru eğilince elbisesinin uzun yırtmacından açığa çıkan bacağı ile Selçuk'un gözleri şaşkınca irileşti.O nasıl bir elbiseydi öyle? Bu kız bütün gece böyle mi dolan mıştı ve kendisi hiç fark etmemişti öyle mi? Bakışları hızla etrafını tararken bir adımla Sahra'nın önüne geçerek seyirlik manzarayı kapatmaya çalıştı.

 

Ayakkabısını ayağından çıkaran Sahra eline alırken başında dikilen adama yüzünü buruşturarak öfkeyle söylendi.

 

"Ne dikiliyorsun başım da zebani gibi!"

 

"Bulunduğun pozisyondan dolayı bacağın boydan boya meydanda! Kimse görmesin diye kamufule ediyorum! İylikte yaramıyor sana!"

 

Ayakkabısını saplandığı yerden sertçe çekerek avcunda sıkıştıran kadın diğer eşini de öbür eline alarak hızla doğrulup Selçuk'un gözlerine ateş saçan bakışlarını dikerek avcundaki ayakkabının topuğunu tehtid edercesine doğru kaldırarak tısladı.

 

"Şimdi akıtacağım o taş kafandaki bütün kanı! Namus bekçisi geçinip gözlerin bacaklarımda mı geziyor kuzgun kılıklı herif! Bir de sapık sapık konuşuyor,yok pozisyonmuş ta yok bacak mışta, kamufuleymişte! Sanane be! Sana ne! Bacak benim değil mi!? İster kapatırım ister açar milletin gözüne sokarım! Herkesin bir Arzu'su,Alev'i,Okşan'ı yok rüyalarına grup şeklinde gelecek sonuçta!"

 

Selçuk kızın salisede kurduğu o kadar cümlenin şaşkınlığını yaşarken anlaya bildiği tek cümle ile sorgularcasına konuştu.

 

"Sen şimdi bacağını milletin rüyalarına sokmayı mı ima ettin ben mi öyle anladım? Tövbe estağfurullah ne biçim konuşuyorsun Sahra sen!? Günah'a gir me durduk yere! Hayur beden senin bedenin,giyim senin giyimin limsenin karışmaya hakkı yok ben sadece rahatsız olma diye yardım etmek istemiştim.

 

"Etme yardım falan etme! Senden yardım isteyen mi oldu! Ayrıca siz rüyalarınıza giren kadınlardan izin alıyor musunuz pardon rüyamda sizinle fantazi yaiaya bilir miyim diye!? O zaman günah olmuyor da ben konuşunca mı günah oluyor!? Çekil şuradan yemin ediyorum bütün hıncımı çırkartırım şimdi senden! Adi pislik! Mağara adamı!"

 

Karşısında sürekli bağırıp duran kadına şaşkınca baktı. Zaten başına gelen şeye anlam veremiyordu bir de bu kız anlam veremediği konu hakkında ileri geri konuşup kuyruğuna basılmış gibi bağarıyordu üstüne üstlük bir de hakarerler savuruyordu. Kısa bir an da olsa o tanıdığı kendisine ilgiyle bakan kız gitmiş içinden çirkef bir kadın çıkmıştı sanki.Ama artık kendisininkilerde yavaştan yavaştan geliyordu.

 

Kenara çekilerek eliyle açtığı yolu işaret edip karşısındaki kız gibi öfkeyle ona bakarak kükredi.

 

"Başlayacağım şimdi senin rüyana da sanada! Alttan almaya çalıştıkça koparıyorsun yaygarayı! Kişilik bozukluğumu var sende anlamadım ki!Sanane görüyorsam ben görüyorum rüyayı! Tasası,günahı,sevabı sana mı düştü!? Şeytan aldatmasa biz de heveslisi değiliz heralde! Benimle tartıştığın şu mevzuya bak be!" Yüzünü buruşturarak Sahra'ya bakarken kız dirseğini yanındaki adamın karnına geçirerek onun acı inleyişini umurdamadan kulağına doğru eğilip tısladı.

 

"Kişilik bozukluğu olan sensin anlaşılan! İstemem deyip itiyorsun sonra peşimde geziyorsun! Bir de karşıma geçmiş rüyada mıyım? Rüyalanacak kimse de yok ortalıkta diye ileri geri konuşuyorsun! Senin o gözlerini oyar eline veririm ömrü billah göreceğin tek rüya o an gözlerini oyarken benim aldığım zevk olur! Dengesiz! Ruh hastası!"

 

Selçuk'un telefonu tekrar çalmaya başlayınca Sahra elindeki ayakkabıyı hırsla adamın alnına vurarak homurdandı.

 

"Aç! Aç o lanet telefonunu! Bu defa da Tutku yu arıyorlardır! Ne de olsa sende onlardan bol ne var!? Sapık!"

 

Alnına aldığı darbeyle eli hızla o noktaya giderken bakışlarıda hızla uzaklaşan kızın üzerindeydi. Bir eliyle de telefonu açarak kulağına götürdü.

 

"Alooo!"

 

"Yok kardeşim Tutku falan yok lan burada!"

 

Kapattığı telefonu cebine koyarken elide alnjna aldığı darbenin üzerini ovuyordu. Bakışları şüpheyle kısılırken aklına gelen şeyle dişlerini sıkıp tısladı.

 

"Sahraaa! Ulan senden insan gibi özür diledim. Ama sen şeytan gibi planlar yaptın öyle mi? Tutku'ymuş! Ben sana bu yaptığının hesabını sorarım elbet! Başıma ne işler açtın! Sebebim olacaksın sebebim!" Adımlarını anlaştıkları yere doğru çevirirken bakışları ile Tolga'yı kontrol edip homurdanmalarına devam etti." Allah fırsat vermesin bir gün beni nefsime uyduracaksın kadın sen! Allahım sen beni bu kadının şerrinden koru yarabbim! Hayrından da koru zira hayrılı tarafının da zararı bana dokunuyor! En iyisi sen bu kadından gelecek her türlü ataktan koru beni rabbim!" Ellerini yüzüne sürerek anlaştıkları köşede beklemeye koyuldu.

 

İlerleyen aracın içinde sessizlik hüküm sürerken yanındaki adamın bir den kıkırdamaya başlaması ile Selçuk bakışlarını ona çevirerek sorgularcasına baktı.

 

"Hayırdır!? Emir'le buluşacağın için çok mutlusun galiba?"

 

Tolga oturduğu koltuğa rahat bir şekilde kurularak omuzlarını umursamazca silkti.

 

"Olayın sonunda onun yüzünün alacağı şekili görünce mutlu olacağım doğru ama beni şu an güldüren senin alnındaki kuş yumurtası kadar olan şişlik! Fena zımbalamış Sahra seni!"

 

Sözlerini bitiren Tolga tekrar kıkırdayınca Selçuk dikiz aynasına doğru başını uzatarak alnındaki şişliği görmeye çalıştı. Hakikaten sert vurmuştu ve şişlik çok belliydi. Eli yekrae o noktaya giderken içindeki öfkeye rağmen uüzğnde oluşan tebessüme engel olamayarak mırıldandı.

 

"Çöl ceylanı! Dua ette elime düşme!"

 

"Daha çok dua etmelisin Selçuk daha çok. Senin yerinde olsam savaş baltalarını bir kenara bırakır teslim olurdum!"

 

Yanındaki adamın sözleri ile Selçuk hışımla ona döndü.

 

"Benim yerimde falan olamzsın! Yerime de göz dik me! Sen de dua et bazı şeylere mecburiyetten katlanıyorum beni m sabrımı sınama! Bu dünya da çok şeyden vazgeçmek zorunda kaldım inan bana ne mevkin umrumda olur ne de arkandakiler! Bana akıl vermeye kalkma!" Bakışlarını tekarar yola çevirirken yanındaki adamın kıkırtısıyla öfkeyle homurdandı. "Benim yerim de olacak mış! Sanki ona öule bir hakkı veren var! Sen iyi alıştın kendi kendine gelin güvey olmaya!"

 

"Bence celallenme hemen. Akıl akıldan üstündür kardeşim. Anlaşılan seni Sahra konusunda yeterince uyarmamışlar. Boşa kürek çekiyorsun benden söylemesi.Gardını indir teslim ol! O nun taktikleri ile sen başa çıkamazsın! İster akıl veriyor de,ister uyarı olarak algılayıp kulağına küpe diye tak. Mesela bu akşam ki o deve! O var ya o! O da en az Sahra kadar tehlikelidir!

 

Selçuk gece boyu Sahra'nın yanından ayrılmayan adamı hatırlayınca öfkeyle homurdandı.

 

"Devede de boy var ama eşşeğin ardından gider! O nun her yanı tehlike olsa ne yazar be!"

 

Tolga gülerek başını iki yana sallayıp boynunda ki kravatı çıkarttı. Dikiz aynasına doğru uzanarak gömleğinin yakalarını düzeltirken yandan bakışlarla Selçuk'a bakarak fısıldadı.

 

"Ben den söylemesi. O ikisi taarruza geçtiyse kaybedeceğin bir savaşa girdin demektir. Unutmaki düşmanlarını senden iyi tanıyorum ve yine unutmaki siz cephenin görünen yüzünde savaşırken ben arkada sizin için cephenin karanlık yüzünde stratejileri planları yapanım! "

 

"Az övün az! Biraz daha övünütsen mazallah kibir deryasında yüzeceksin birader! Resmen sabrımı deniyor herifçi oğlu! Bu yolda ne bitmedi kardeşim! Zannedersin sırat köprüsü mübarek!"

 

Tolga yanındaki adamın homurdandığı sözleri duymazdan gelerek masumca sordu.

 

"Bir şey mi dedin kardeşim?"

 

Selçuk sonunda görüş alanına giren evle derin bir nefesi ciğerlerine çekerken yanındaki adama dönerek yapmacık bir şekil de sırıttı.

 

"Kendine dikkat et dedim kardeşim. Zira orada yaralı bir aslan seni bekliyor ya. Bir birinize it gibi saldırıp benim başımı belaya sokmayın dedim!"

 

Aracı evin bahçesine park ederek başıyla Tolga'ya işaret verip araçtan indi. Kendilerini bekleyen adamlara doğru yanındaki adamla ilerlerken bir sıkıntı çıkmaması için dua eder olmuştu.

 

"Hayırdır Tolga abi senin korumalar nerede?"

 

Tolga ilk basamağa adımını attığı anda gelen soruyla bakışlarını Tuğra'ya çevirerek alayla karşılık verdi.

 

"Savaşa gitmiyoruz ya oğlum korumaya ne gerek var? Medeni insanlar gibi oturup konuşacağız sonuçta." Kıstığı bakışlarını yanındaki Selçuk'a çevirerek sorgularcasına baktı. " Medeni insanlar gibi derken umarım ciddiydin kardeşim,söxüne güvendim ama. "Elini gelişi güzel sallayarak sözlerine devam etti." Neyse bir sıkıntı çıkarsa Tuğra ve Kaan beni korur heralde nede olsa akşamdan beri dibimden aurılmayarak buna çok hevesli olduklarını gösterdiler bana."

 

Sözlerini bitiren Tolga,yanındaki adamın homurdanmalarını umursamadan Tuğra ve Kaan'a göz kırparak verendaya çıkıp bakışlarını trabzanlara dayanmış bir şekilde kendini bekleyen adama çevirdi. Onun öfkeden kararmış yüzü,çattığı kaşlarının altından ateş saçan bakışlarının hedefinin kendisi olduğunu fark edince nefesini sesli bir şekilde bıraktı. Anlaşılan birilerini fena halde kızdırmıştı. Ama mutlu olmuştu onun bu halini gördüğü için. En azından dağdaki vatan hainlerinin bu adamın öfkesi ile yaktığı ateşten kurtulma gibi bir şansı yok demekti bu durum. Düşüncelerini ve yeribe gelen keyfini bir kenara bırakıp Emir'in tam karşısında olan masaya doğru ilerledi ve çektiği sandalye ye oturarak rahat bir şekilde bir bacağını diğerinin üzerine atarak karşısındaki adamın gözlerine gözlerini dikti.

 

"Yıllar seni pek değiştirmemiş be Emir. Hala misafir ağırlama inceliklerini öğrenememişsin. İnsan içecek bir şeyler hazırlar dilim damağım kurudu."

 

Karşısındaki adamın rahatlığı ile yaslandığı trabzanlardan ayrılan Emir,bakışlarını Tolga' nın üzerinden ayırmadan yavaş hareketlerle ona doğru ilerleyip karşındaki sandalyeyi çekerek oturdu. Yüzüne kondurduğu pisikopat bir sırıtma ile cevap verdi.

 

"Yıllar seni de değiştirmemiş be Tolga aynı kıt beyin aynı anlma özrlüsün. Senin gibi plaza lar da misafir ağırlama inceliklerine erişemedik henüz,malum ömrümüzün çoğu dağlarda hain avlamakla geçince incelikte bu kadar oluyor işte." Hain kelimesinin üzerine basarak söyleyen Emir bakışlarını bir saniye bile karşısındaki adamdan ayırmadan Kaan'a seslendi.

 

"Kaan,Tolga abinize içecek bir şeyler getirin kardeşim belliki istediğini alamayacağını anlayınca içi yandı." Dişlerini sıkıp öfkesini gizlemeye çalışarak sözlerine devam etti. "Serinlesin!"

 

Kaan,Emir'in sözleri ile masaya yaklaşarak iki elini masaya sertçe koyup Tolga'nın göz hizasına gelerek konuştu.

 

"Kezzap,Glikol,Nikotin,Tabun hangisini tercih edersin Tolga abi!?"

 

Tolga bakışlarını Emir den çekerek Kaan'a çevirip tek kaşını alayla kaldırarak cevap verdi.

 

"Ben kutlama yapar şampanya patlatırız diye düşünmüştüm be Kaan,hani az önce nişanlandım ya. Gerçi sen de haklısın, ismi bende kalsın gece kulüplerinde ismi bende kalsın, arkadaşlarla şampanya patlatma faciaların olunca galiba sana pek yaramadığı için o şıkkı eledin."

 

Emir karşısındaki adamın ilk sözleri ile yumruklarını sıkarken,Kaan ima ettiği olayla yerinde huzursuzca kıpırdandı. Asya,Tuğra ve kendisinin gece kulüplerinde yediği nanelerden haberi yoktu ve bu karşısındaki dingil onu üstü kapalı tehtit ediyordu öyle mi?

 

Tolga karşısında ki iki adamın değişen yüz hatları ile sözlerine alayla devam etti.

 

"Neyse seni fazla düşündürmeyeyim sen anladın beni. En iyisi sen bir bardak buzlu su getir muhabbetin sonunda kime kısmet olursa o içer!"

 

Kaan koluna dokunan elle bakışlarını o yöne çevirince Tuğra'nın çekiştirmesi bir oldu.

 

"Ne demeye adama posta koyuyorsun salak!Asya ve bizim kırdığımız cevizleri Emir abiye bir öterse,Tolga'dan önce bizi kurşuna dizer Emir abi! Adam aba altından sopa gösteriyor fark etmedin mi?" Kaan fark ettiği ayrıntı ile başını olumlu anlamda sallarken Tuğra telaşla sözlerine devam etti." Oğlum bu adam çok şey biliyor belliki. En iyisi biz bu gün bu olaya karışmayalım yoksa ipimizi çekecek!"

 

"Haklısın kardeşim. Emir abi gece kulüplerine Asya'yı da peşimizdn sürüklediğimizi,patlattığımız şampanyaları,olaylı geceleri bir öğrenirse sıçtığımızın resmidir!" Eli ile verandanın en uç köşesini işaret ederek sözlerine devam etti. "Geç geç! En iyisi şu köşeden sessizce izleyelim biz. Ama aklıma takıldı bu adam nereden biliyor bizim olaylı geceleri?" Tuğra bilmiyorum dercesine omuzlarını silkip dudaklarını bükerken Emir de karşısındaki adamın sözlerinin altında yatan ima ile sakin olmaya çalışarak karşılık verdi.

 

"Bak Tolga,seninle bir anlaşma yapalım. Sonuçta akraba sayılırız."

 

Tolga başını olumlu anlamda sallayarak işaret parmağını kaldırıp alnını düşünceli bir şekilde kaşıdı.

 

"Değişmemişsin dedim ya değişmişsin Emir. Karşıma oturup,benimle muhabbet etmeye,uzlaşmaya çalışıp, mantıklı cümleler kurabiliyorsun artık." Masaya doğru hafif eğilerek gülümsedi. "Hakkını yemeyim değil mi ama. Doğru bir noktaya parmak bastın akraba sayılırız. Sonuçta bu akşam itibari ile resmiyette eniştenizim artık. Akrabalık bağlarını perçinleyerek kuvvetlendirdim.?"

 

Karşısındaki adamın sözleri ile Emir'in öfkesi beynine bir balyoz misali inerken yumruk yaptığı elini masaya sertçe vurarak kükredi.

 

"Ulan seni karşıma alıp insan yerine koyarak konuşmaya çalışıyorum puşt! Senin nişanlım dediğin kız benim hala nikahlı karım! Kelimelerine dikkat et Tolga! Aradaki annelerimiz ve babalarımızın kurduğu bağları bana koparttırma!"

 

Emir'in tepkisi ile Tolga daha rahat bir pozisyon alarak eliyle mada ritim tutmaya başlayarak umursamaz bir şekilde omuzlarını silkerek elini boş ver dercesine havada sallayarak sözlerine karşılık verdi.

 

"Nikah meselesini fazla takma kafana kardeşim. Bir kere boşama hakkı sen de bile değil oğlum.Çok geri kafalısın,biraz çağa ayak uydur birader. Nasıl bir tutumdur bu mağaradan bu gün çıkmış gibi! Gerçi zamanının çoğu dağlarda geçince bu davranışlarını çok görmemek lazım tabi."

 

Sözlerini bitirir bitirmez yakasına yapışan ellerle Tolga meydan okurcasına karşındaki adamın bakışlarına karşılık verirken Emir kendisine güçlükle hakim oluyordu. Arkadaşlarının ikisine doğru yaklaştığını fark edince boşata olan elini onlara doğru kaldırararak durmalarını belirtti.

 

"Sen ne cins bir manyaksın Tolgaaa! Sana güzellikle anlatıyorum derdimi. Zeynep nikahlı karım diyorum sen ne demeye işi yokuşa sürüyorsun! Boşama hakkının kimde olduğu önemli değil! Zeynep benim karım ve sen bu boş evlilik çabalarından vazgeçeceksin!"

 

Kayra bakışlarını yanındaki adama çevirerek şüpheyle fısıldadı.

 

"Biz bu dallamayı ziyarete gittiğimiz de boşama hakkının Zeynep'te olduğunu ağzımızdan kaçırmadık değil mi?"

 

Mehmet başını olumsuz anlamda sallayarak karşılık verirken bakışları verendanın en uç köşesinde kendilerini izleyen Tuğra ve Kaan'a kayınca tereddütle söylendi.

 

"Biz kaçırmadıkta bu ikisi böyle bir hata yapmış olabilirmi sence?"

 

Kayra'nın bakışları Mehmet'in işaret etriği yöne dönerken yüzünü buruşturup homurdandı.

 

"Zannetmiyorum. Onların korktuğu Asya ile gecelere aktıkları ve kırdıkları cevizleri Emir abisinin duyacak olmasından. Ondan sindiler o köşeye kedi misali. Yapmamışlardır yani. Zaten gece boyu boşuna dolanmışlar bu piçin etrafında ser verip sır vermemiş it!"

 

Mehmet aldığı cevapla bakışlarını tekrar geeilen ortama çevirirken Tolga'da,Emir'e karşılık vermeye başlamıştı.

 

Yakasındaki eli hırsla ittirerek oturduğu yerden sakince kalktı ve elini Emir'in omzuna koyarak hafifçe sıktı.

 

"Sana yapa bileceğim tek iylik düğün akşamına kadar Zeynep'in kendi rızası ile bu evlilikten vazgeçmesini beklemek olacak. Eğer ki o geceye kadar kendi rızası ile bu evlilikten vageçmezse ben boşama hakkının onda olduğunu hatırlatacağım. Hak verirsin ki başkasının nikahı altındaki bir kadınla evlenemem. Sonrası Zeynep'in kararı. O ne isterse öyle olacak."

 

Selçuk gerilen ortamla her an tetikte beklerken Tolga'nın,Emir ve diğerlerine uyguladığı baskıyla yumruklarını sıkar olmuştu. O arayı düzeltmeye çaloştıkça Tolga yangına körükle gidiyordu. Böyle giderse bu işin sonunda hepsinin de başını yakacaktı bu hayvan.

 

"O güne kalmadan sen bu saçma oyuna son vereceksin! Zeynep'in etrafında dolanmanı istemiyorum!" Her sözünü Tolga'nın hafızasına kazımak istercesine tane tabe üstüne basarak söylüyor,söylerken de elini her defasında biraz daha sert masaya vuruyordu. "Ya bu gece bu saçmalığı bitirirsin ya da ben işlerimi yoluna koyup Zeynep'i ikna edene kadar burada tutsak hayatı yaşarsın!"

 

Emir'in sözleri ile Tolga'nın ağzından küçük bir kıkırtı kaçarken kaşları alayla havalandı.

 

"Sen mi beni tutsak edeceksin!?" Bakışları ve tavrı ciddi bir hal alırken Tolga da tıpkı karşısındaki adam gibi dişlerinin arasından tısladı. " Fazla yüksekten uçuyorsun Emir Demirci! Sen değil,Albayını,Yarbayını buraya diksen beni burada zorla tutamazsın! Zeynep'i de zorla tutamayacaksın! Çünkü sana verdiğim süre dolunca Zeynep kendi isteği ile bu evlilikten vazgeçmezse ben o nikahı kıyacağım! Çünkü ben verdiğim sözleri ne pahasına olursa olsun tutarım!"

 

Tolga'nın son sözleri ile Emir de sabır kalmayınca kafasını sertçe Tolga'nın yüzüne geçirerek öfkeyle kükredi.

 

"Benim olana ne hakla söz verirsin sen! O verdiğin sözle birlikte gömerim lan seni!" Gelen darbeyi her an bekleyen Tolga kafasını iki yana sallayarak sersemleyen halinden sıyrılıp aynı hızla Emir'in yüzüne yumruğunu geçirerek işaret parmağını kaldırıp tısladı.

 

"Bir kadından kendi malınmış gibi bahsetme yemin ediyorum ağzını burnunu dağıtırım senin! Medeniyet yoksunu piç! Madem bu kadar seviyordun ihanet ermeyecektin! O hatayı yaptıysan sonuçlarına da katlanacaksın! Benim tepemin tasını attırma sana verdiğim o süreyi hiçe sayar yarın Zeynep'e o güvendiğin mevzuyu hatırlatırım! Ondan sonra ne olacağını sen benden daha iyi biliyorsun ahmak herif!"

 

Selçuk,Doğan ve Max,Emir'i tutmaya çalışırken,Kerim ve Mehmet'te,Tolga'yı zapt etmeye çalışıyordu.

 

Kayra ve diğerleri ise bir birini parçalayacakmış gibi saldıran iki adamın hangisinin galip geleceği konusunda teori üretiyorlardı.

 

"Sizce bu savaşı kim kazanacak beyler?"

 

Tuğra,Kaan'ın sorusu ike bakışlarını ona çevirerek umutsuzca konuştu.

 

"Gönül tabiki Emir abiden yana ama Tolga'nın eli çok kuvvetli. Şu an bir sıfır önde başladı maça. Zeynep ve aileler onun yanında ve nikah mevzudundaki ayrıntıyı da bildiğini hatırlatmama gerek yok galiba."

 

İkizinin sözleri ile Kayra yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Bu defa istemeyerekte olsa ikizime katılıyorum Kaan. Emir abinin pek şansı yok gibi."

 

Emir kendisini tıtan arkadaşlarını öfkeyle silkelerken kükrercesine bağırdı.

 

"Burak lan! Bırak!" Ateş saçan bakışlarını Tolga'ya çevirerek sert ve keskin bir ses tonuyla bağırdı. " Geberteceğim seni Tolga! Beni tehtit etmek ne demek göstereceğim ben sana! Sen kim oluyorsun da bana şans bahşediyorsun siktiğimin şeref..."

 

"Emir Demirci!!!"

 

Arkadan gelen öfkeli sesle herkesin bakışları o yöne dönerken,Emir ve Tolga meydan okuyan bakışlarını bir birinden çekmemişti. Taki Devran albay ve Mehmet ikilinin yanında belirene kadar. Devran bir birine öldürücü bakışlar atan iki adama öfkeyle bakarak bakışlarını Emir de sabitledi.

 

"Ne demek oluyor bu!? Bu adamın ne işi var burada!? Derdin ne senin!?"

 

Emir karşısındaki adamdan bakışlarını çekerek yan tarafındaki orta yaşlı adama odakladı ve işaret parmağı ile Tolga'yı göstererek hırsla konuştu.

 

"O adam benim sevdiğim kadına yüzük taktı! Evlenmek için benim Zeynep'imi buldu bula bula! Etrafında pervane oluyor! Ben bu manzaraya daha fazla dayanamadığım için bu adamı buraya getirttim ve gerekirse bu saçmalığa son vermek adına burada zorla alıkoyacağım komutanım!"

 

Emir'in sözleri ile Tolga gülmemek için kendini zor tutu. Bir de matrak bir şey miş gibi yediği haltı anlatıyordu.

 

"Sen kimsin ki beni ayağına getirteceksin! Ben istediğim için geldim! Ve sen beni burada değil bir bir saat,bir salise bile alıkoyamazssın!"

 

İşittikleri karşında Tolga'ya doğru tekrar bir hamlr yapmıştı ki Devran albayın kükremesi ile olduğu yerde kaldı.

 

"Askeeerr! Kendine gel! Haddini bil!" Emir'in şaşkın bakışları Devran albayı bulurken ortamdaki diğerleride Tolga'ya öldürücü bakışlar yolluyordu. "Siz kim oluyorsunuzda devletin önemli bir adamını alıkoyuyorsunuz!? Ne hakla!?"

 

Devran albayın sözleri ile Selçuk ve Mehmet dışında herkes şaşkın bir şekilde orta yaşlı adama bakarken o öfkeyle sözlerine devam etti.

 

"Sizin karşınızda devletin Askeri bilim adamı var! Silhlardan,stratejiden tut sizin yaptığınız operasyonların,girdiğiniz çatışmaların bile planını stratejisini yapan devletin askeri bilim adamı Tolga!"

 

"Ohaaa! Ben size demiştim abi! Var bunda bir iş,donumuza kadar aranmamız hayra alamet değil demiştim!"

 

Tuğra'nın şaşkınlıkla söylediği sözlerle Devran albay sert bakışlarını ona çevirince bakışlarını kaçırarak sessizliğe gömüldü.

 

Emir duyduklarıyla şok olurken iki arada bir derede kalmıştı. Bir tarafta devletin üst düzey askeri personeli,diğer tarafta sevdiği kadın! Hata yapmıştı hemde büyük bir hata yapmıştı. Tolga'yı hafife almıştı. Onun kendine olan güveninden bir şeylerin ters olduğunu anlamalıydı! Şimdi adamın karşısında tam bir aptal konumuna düşmüştü. Hislerine yenilerek,acemice davranmıştı.

 

"Derhal bu rezilliğe son vermezsen devletin askerini zorla alıkoymaktan direk ceza alacaksın!"

 

Emir işittiği sözler karşısında bakışlarını komutanına çevirerek isyan edercesine konuştu.

 

"Sevdiğim kadını bu adama bırakıp kenardan izlememimi emrediyorsunuz komutanım!? Ben bu adamın canını alırım yinede Zeynep'i ona yar etmem!"

 

"Kesss! Benim emirlerime karşımı geliyorsun!? Ben sana bir söz verdim. Eğer bu şekilde davranmaya devam edersen kaybettiğin sadece Zeynep değil,uğrana sevdiklerini bile gözünü kırpmadan feda ettiğin mesleğinide kaybedeceksin! O zaman bu yaşadıklarının ne anlamı kalacak!? Elinde ne Zeynep,ne mesleğin kalacak!" İşaret parmağını uyarırcasına Emir'e doğru sallayarak sözlerine devam etti. "Bir kelime Emir! Ağzından karşındaki adama dair en ufak bir tehtit kelimesi daha çıkarsa seni yakarım! Ya sözüme güvenip adam gibi sabredeceksin yada her şeyi şu an arkanda bırakıp yıkılacaksın karşımdan! Arkanda bırakacaklarının arasında Zeynep'in deolacağını aklından çıkartma sakın!"

 

Ortamdaki herkes şaşkın bir şekilde bir anda gelişen olaylara odaklanmaya çalışırken Selçuk komutanına üzgünce baktı. Defalarca uyarmaya çalışmıştı ama kimse onu dinlememişti. Allahtan Devran albay ve Mehmet amire haber etmişti yoksa bu işin sonunun alacağı şekli kendisi bile düşğnmek istemiyordu. Emir le bakışları kesişince başını kabul et dercesine hafifçe sallarken Emir olumsuz anlamda çaresizce iki yana sallayınca ellirini hırsla yüzünde gezdirdi. Bu adam sürekli burnunun dikine gitmek zorunda mıydı!? Derin bir nefesi ciğerlerine çekerek Emir'e yaklaşıp kısık bir sesle fısıldadı.

 

"Komutanım yapmayın! Zaten göreviniz tamamlanmak üzere bir kaç gün kaldı sabredin! Tolga düğün gecesine kadar Zeynep'e nikah mevzusunu açmayacak bu da bizim istediğimiz zamanı bize verdiği anlamına geliyor. Zaten düğün gecesinden önce göreviniz biter sizde Zeynep'e her şeyi anlatırsınız! Ama şimdi lütfen bu meseleyi daha fazla uzatmayın! Yoksa sonunda her türlü kaybeden siz olacaksınız!"

 

Emir yanındaki adamın gözlerine çaresizxe bakarken karşısında kendisinden olumlu bir hareket bekleyen komutanının varlığı ile daha fazla geriliyordu. Üstelik bu Tolga denen piçe hiç mi hiç güven miyordu. Ama bu meslenin sonunda mesleğinden olsa bile Zeynep'i hepten kaybetme riski de vardı. Kapana sıkılmış gibi ne yapacağını bilemeyerek ileri geri bir kaç tur atarken Mehmet'in sözleri ile o yöne döndü.

 

"Hadi bu akıl edemiyor siz ne demeye buna çanak tutuyorsunuz! Dağ başımı lan burası! Siz kim oluyorsunuz kim!? Eşleriniz bu durumu öğrense nasıl bir açıklama yapacaksınız lan? Kız kaçıranı duyduk,gördükte ama damat kaçıranı ilk defa siz de gördüm it herifler!"

 

Bakışlarını hepsinin üzerinde sırayla gezdirdikten sonra sahte bir öfkeyle sözlerine devam etti. Biraz daha burunlarını sürtüp eğlenmekten kimseye zarar gelmezdi.

 

"Madem birini kaçıracaktınız Zeynep'i kaçırsaydınız! Ne demeye devletin askerini kaçırıyorsunuz!? Hangi akılla!? Şimdi devlete mi hesap vereceksiniz,eşlerinize mi siz düşünün gerisini! Ulan karılarınızın ağzına sakız olurusnuz sakız! Nerede görülmüş damat kaçırıldığı! Bu durumu öğrenen kızlar sizin yüüznüze tükürür be! Yapacakları eziyetleri söylemeye dilim bile varmıyor!"

 

"Bak o konuda Selçuk eniştem çok ısrar etti baba. Gelin Zeynep'i kaçıralım,biz bu adamı kaçırırsak başımıza iş alırız diye çok diretti ama biz dinlemedik. Eee adam haklı çıktı sonuç itibari ile."

 

Mehmet bakışlarını yanında gevşek gevşek konuşan oğluna çevirerek bacağına sert bir tekme atarak homurdandı.

 

"Çünkü neden siz de beyin yok beyin! Kul beyni kadar beyniniz olsa erkekliğe leke sürdürmez olması gerekeni yapardınız! Ama nerede siz fark yaratmakta ustasınız ne deolsa değil mi Kayra bey! Ulan yansın o meslekleriniz gıkım çıkarsa namerdim! Koysun karılarınızda sizi kapıya da aklınız başınıza gelsin hayvanoğlu hayvanlar! Erkek kaçırıyorlar utanmadan! Hayır ne bok yiyeceksiniz adamı kaçırıp sığırlar!"

 

"Kimsenin huzurunun kaçmasına gerek yok Mehmet amca. Bu olay aramızda kalsın. Kimsenin geleceğine mani olmayalım. Eşleri ile aralarında da sıkıntı çıkmasın yok yere."

 

Tolga'nın sözleri ile Kayra yüzünü buruşturarak ona bakarken Emir başını sağa sola sallayarak homurdandı.

 

"Bu adam benim elimde kalacak. Yemin ediyorum bir taraflarını kıracağım ve o kıracağım ilk yer o cibiliyetsiz çenesi olacak!" Selçuk'un uyaran öksürüğü ile bakışlarını ona çevirerek başını hırsla salladı. "Bekle sen bekle sıra sana da gelecek. Beyinsiz! Develetin askerini bana kaçırttırıyorsun sonrada akıl veriyorsun bir de utanmadan!"

 

"Albayım! Bu tarz can sıkıcı bir olaya tekrar maruz kalırsam ne sizin ricanız,ne de Mehmet amca ve ailelerin hatrını sayacak kadar ince düşünürüm. Böyle bir olayın tekrarlanmayacağını size ve Mehmet amcaya güvenerek bir defaya mahsus sineye çekiyorum. Sizin gereğini yapacağınızı düşünüyorum."

 

"Çekme lan sineye! Elinden geleni de ardına koyma! Eğer Zeynep'ten vazgeçmezsen,sana yaptığım uyarıyı dikkate almazsan ben sana...."

 

"Asker! Yeter!" Emir'in sözleri Devran albayın sert sesi ile yarım kalırken orta yaşlı adam bakışlarını Tolga'ya çevirerek sözlerine devam etti. "Bir daha tekrarlanmayacak! Ben kefilim! Zaten Emir ve Selçuk yarın göreve çıkacak!"

 

"Ama komutanım!"

 

"Emir! Ya istifanı ver her şeyini kaybet,ya da sana ne emrediyorsam sesini çıkartmadan kabul et! Karar senin!"

 

Emir öfkesini bastırmak için derin bir nefesi ciğerlerine çekerken komutanını onaylar bir şekilde başını salladı. Eğer onun verdiği söze güvenmeseydi karşısındaki bu şerefsizi kimse elinden alamazdı. Nasıl olsa o görev bitecekti ve geri dönecekti. Hem dw bu defa Zeynep'ine kavuşmak için dönecekti. İşte o zman bu dangalağa yapacaklarına kimse mani olamayacaktı. Hem yangından mal kaçırır gibi düğün yapmayacaktı heralde bu gösteriş budalası puşt! O düğün olmadan Zeynep'i bu çakalın pençelerinden kurtaracaktı. Kabullenmek zorunda kaldığı şeylerle başını tekrar olumlu anlmada salladı.

 

"Emredersiniz komutanım!"

 

Bir hafta sonra

 

Tolga ile yüzleştikleri geceden bu yana tam bir hafta geçmişti. Görevlerini başarıyla tamamlasalarda karargahtan gelen bilgiyle onları iki gündür taciz atışları yapılan bir karakola zorunlu iniş yaptırmışlardı. Karakola yapılacak saldırı ihbarı aldıkları yönündeki bilgi ile onlara destek kuvvet olmaları için iniş yapmış gibi görünselerde Emir biliyordu ki Devran albayın bu zorunlu görevde parmağı vardı. Yaptıkları aptallıktan sonra Tolga ve kemdisini bir araya getirmemekti amacı. Beynini işgal eden düşüncelerin sıkıntısı ile adımlarını karakoldaki odasının küçük pencresine doğru çevirdi.

 

Dört dağın arasındaki Karakolun penceresinden küçük asker topluluğuna bakarken yaşadıklarını düşünüyordu. Nasıl olmuştu da her şey bu kadar sarpa sarmış içinden çıkılmaz bir hâl almıştı? En zorlu görevlerden, en kritik kararlardan bile alnının akıyla çıkarken, silah arkadaşlarını, o delileri idare ederken bile bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu.

 

İki kadın arasında kalmıştı. Sevdası yüreğini bir mengene misali sıkarken,vicdanı da boğazını bir el misali sıkıyor nefes almasına izin vermiyordu. Çaresizlik canını hiç bu kadar yakmamıştı bu güne kadar.Bir tarafta yıllarını verdiği sevdiği kadın, diğer tarafta canından öte bir kadın. Sevdiği kadının ellerinden kayıp gittiği gün aklına gelince iri elleri birer yumruk halini aldı. Zeynep başka bir adamın yüreğinde sevda olurken o sadece arkasından bakmakla yetiniyordu. Öfkeden dudaklarını ısırdığının farkında bile değilken bu defa düşünceleri canımdan öte dediği kadının sözlerinin kulaklarında yankılanması ile başka bir çıkmaza yöneldi. Bıkkın bir nefes alırken ağzında hissettiği metalik tatla ısırmaktan kanattığı dudaklarını hırsla tekrar ısırarak başını iki yana sallayarak düşğncelerinden sıyrılmaya çalıştı. Bakışları masasının üzerindeki kağıda kayarken başında ki ağrıda iyiden iyiye şiddetlenmişti. Kararsız bir şekilde kağıda bakarken elini ağrıyan başına götürerek sıkıntı ile ovdu ve kendi kendine homurdandı.

 

"O kadar operasyondan başarıyla sıyrılacağıma keşke kör bir kurşunla geberip gitseydim! En azından dan daha az canım yanardı!" Küçük odadaki masaya doğru ilerleyerek kalem kutusundan bir kalem aldı ve iki gündür düşünmekte olduğu kağıdı imzaladı. Berze ile dahil olduğu görev bitecek diye hevesle bekledikçe sürekli bir aksilik çıkıyordu. Kendisine olan öfkesi ile homurdandı. "Ölsem vazgeçmem dediğim mesleğimi,bir gün iki kadın arasında kalıp bırakacağımı söyleseler deli bunlar diye güler geçerdim! Ama şimdi kafayı yiyen ben oldum iyi mi!" İmzaladığı kağıdı zarfa koyup kapıya doğru ilerlerken yıllarını verdiği mesleğini kaybetmenin acısı içine çöreklenmişti. Üstelik vatanına ve mesleğine olan aşkı yüzünden bu yola girmiş Zeynep'ini kaybetme noktasına gelmişti. Peki şimdi elinde ne kalmıştı. Koca bir hiç! Açılan kapıyla işittiği ses yüzünün acıyla kasılmasına neden olurken bezgin bir şekilde fısıldadı.

 

"Karakol değil kaybedenler kulübü! Allah dağına göre kar verir dedikleri bu olsa gerek!" Homurdanarak adımlarını dışarıya çevirirken söylenmelerine de devam ediyordu. "Ey! yüce mevlam benim yüreğimin yangını bana yeterken, bu çocuğu beni sınamak için mi yolladın!?" Sert adımlarını dışarıya attığı an botlarının altında ezilen çakıl taşlarının çıkardığı seslerle bir kaç erin bakışı kendine dönmüş ve hızla esas duruşa geçmişlerdi. Eliyle onlara rahat işareti yapan adam kendisinin farkına varmayan ve hâlâ yanık türküsüne devam eden arkadaşına doğru ilerlerken bir taraftan da onun karadeniz şivesi ile söylediği o türküyü dinliyordu.

 

Ay doğar gecelere, daldım düşüncelere,

Eller aldı yârini, ben kaldım köşelere.

 

Derin bir nefes alan adam yavaşça genç çocuğun yanına oturdu. Yüzünde buruk bir gülümseme olurken Barva'nın yanık sesi yüreğindeki yarayı tekrar kanattı.

 

Mektup yazarım mektup, üzerini pullama,

Ben yazarken ağladım, sen okurken ağlama.

 

Barva kendi dertlerinde kaybolmuş, türküsünü söylerken gözünden akan yaşın farkında bile değildi. Onun hikayesini öğrendiği gün içi sızlamıştı Emir'in. Barva'nın acısına hangi yürek dayanırdıki? Karadenizli bir lazdı Barva.Ailesine destek olmak için yük gemilerinde uzun yolculuklara çıkarak çalışmış bir taraftan da okuyarak Kara Harp Okulunu kazanıp Özel Kuvvetler Komutanlığında Aslan gibi bir bordo bereli olmuştu. Hayatını düzene sokmaya çalışırken sevdiği kızı,amcasının oğluna almıştı ailesi. Barva duyduğunda çoktan düğün hazırlıklarına başlanmıştı ve bu garip aşık ta sevdasını yüreğine gömmüştü.Tabi buna gömmek denirse?

 

Barva'nın hikayesini öğrendiği gün tüm kalbiyle yalvarmıştı Allah'a beni sevdiğim kadınla imtihan etme diye! Ama görünen o ki ettiği dualar kabul olmamıştı. İsyan etmiyordu! Aksine kadere inanırdı. Alnına böylesi yazılmışsa elbet vardı bundada bir hikmet. Ama gel görki sevdalı yüreği bir türlü kabul etmiyordu sevdiği kadının başkasının kadını olacağını. Gözlerinin önün de uzun dalgalı siyah saçlar salınırken, mühür misali yüreğine işleyen acı dolu yeşil gözlerde ona eşlik ediyordu. İçine yayılan kesif acıyla derin bir nefes çekti ve oda Barva'nın sözlerine eşlik etti.

 

Çapulamın uçları, çıkamam yokuşları,

Selam söyleyin yâre, yedi dağın kuşları.

 

Mektup yazarım mektup, üzerini pullama,

Ben yazarken ağladım, sen okurken ağlama.

 

Biri yüz başı diğeri Astsubay,iki yaralı yürek, ikisininde yüreğinden diline vuran acı, sevda sızısı. Barva gibi yüreğinin yangını gözlerine vurmuştu Emir'in. Yaşların yanaklarından süzülmesini umursamadı. İki gündür geçici olarak kalmak zorunda kaldıkları karakolda,emri altında olan askerlerin onlara şaşkınca baktığına aldırmadı,utanmadı çünkü artık ne sabrı kalmıştı ne de dayanacak gücü. Mehmet'ten aldığı habere göre Zeynep'i üç gün sonra Tolga denen puştla evlenecekti!

 

Askerlerin kendilerine neden bu kadar şaşkın baktıklaeının elbet farkındaydı. Mesleği gereği duygularını açık edemezdi. Bunun için eğitimler almışlar bir kaya gibi sert ve duygusuz ola bilmeyi öğrenmişlerdi. Ama her nesnenin olduğu gibi insanoğlunun da yumuşak tarafı bazen gün yüzüne çıkardı. Neticede kendisi de insandı değil mi? Acı,mutluluk,hüzün,öfke bunları hissetmesi gereken bir insan. Yüreğindeki sevda kendini hatırlatmak istercesine bir ateş misali sürekli harlanırken Emir güçlükle yutkundu.

 

Ela gözlerinin önünde ayrıldıkları o gün canlandı. Kayınbabasının ettiği ağır sözler ve ağzını burnunu dağıtması. Kırgın değildi hak etmişti olanları. O adam kızının üzerine incitmekten korkarcasına nadide bir çiçekmiş gibi titrerken o ne yapmıştı, sevdiği kadını bir viraneye çevirmişti. Oysa o adam değil miydi doğumunda, babsına, kızımı oğluna vereceğim diyen? O değilmiydi ismini kulağına okurken bu sevdayı da kulağına üfleyip yüreğine düşüren? O değilmiydi nazlı gülünü teredütsüz ona emanet eden? Nasıl kırgın olurdu o adama, o ona sevdayı öğretmiş, kızına layık görmüştü. Haklıydı adam, tıpkı babası gibi. O gün babsının attığı tokadın acısını hâlâ hissediyordu. Kankardeşine karşı mahçup etmişti babasını. Yüzünü yere eğmişti. En güvendiği olarak sırtından vurmuştu onu. Oda haklıydı. Ama en haklı olan mühür gözlüsü, cennetinin kapısıydı. Lakin kimse sormamış bu adamında bir haklıklık payı varmı dememişti. Bu kadarmı güvensizdi herkesin gözünde? Bu kadarmı kolay vazgeçerdi insan sevdiğinden? Kulaklar ve gözler bu kadar çabukmu tıkanıyor, bu kadarmı ön yargıyla yaklaşılıyordu insan oğluna?

 

Yeni bir göz yaşı yüzünden süzülürken Berze düştü bu seferde aklına. Annesine emanet ederek çıkmıştı göreve. Berze'yi emaneti olarak kabul ettiği ilk günden beri bir sıkıntı peydah olmuştu içinde. Mirza'ya verdiği sözün ağırlığı her geçen gün biraz daha ağırlaşarak biniyordu sanki omuzlarına. Ya o kızı koruyamassa. Ya bir zarar gelirdise? O zaman ne yapardı? Ailesi ona sırt çevirmiş olsada en azından yokluğunda sahip çıkacaklardı Berze'ye bunun bilincindeydi. İçi bu konuda rahat olsada, yinede emanetin yükü ağır geliyordu.

 

Bir de sevdasının avuçlarının arasından kayıp gitme korkusu vardı bir saniye bile aklından çıkmayan. Yüreğini dikenli bir tel misali saran. Nasıl engel olacaktı sevdiği kadına hiç bir fikri yoktu. Ama herkesin ona yaptığını yapmayacak kolay, kolay vazgmeyecekti sevdiği kadından. Barva'nın tekrar karanlık ve sessiz geceyi inleten sözleri ile düşüncelerinden sıyrıldı.

 

Dalga vurur taşlara, bak gözümde yaşlara,

Usandı bu gözlerim ardından bakışlara.

 

Mektup yazarım mektup, üzerini pullama,

Ben yazarken ağladım, sen okurken ağlama…

 

Türküyü bitiren Barva kapalı gözlerini yavaşça araladığında karşısında komutanını görmeyi beklemiyordu. Oturduğu yerden hızla kalkarak elini bordo kepine doğru götürüp selama durdu.

 

" Emredin komutanım! " Emir karşısındaki askerine eliyle rahat işareti verirken Barva buğulu gözleri ile burukça gülümsedi. Emir onun bu halini kısa bir an süzdükten sonra eliyle peşinden gelmesini işaret etti. Bir kaç adımda diğer erlerden uzaklaşınca tekrar Barva'ya doğru döndü ve bir eli ile palaskasını tutarak diğer eliyle elindeki zarfı uzattı.

 

"Bunu yarın postaya ver! Acil bir belgedir başına bir hâl gelmesin! " Barva elini başına götürerek sertçe hazır ol duruşuna geçti.

 

"Emredersiniz komutanım! " Adam başını sallayarak arkadaşının omzuna bir kaç defa dokundu ve ela gözlerini etrafında sıkıntıyla gezdirirken derin bir nefes aldı.

 

"Senin bu halin ne olacak asker!? Madem bu kadar seviyordun neden açılmadın o kıza? " Komutanının sorusu ile yutkundu Barva.

 

"Bilmiyorum komutanım ama bildiğim tek şey, köpekler gibi pişman oluşum!" Dertli bir nefesi ciğerlerine çekerken dolan gözleri ile komutanının keskin ela gözlerine bakarak içindeki derdi sözlere döktü. "Canımı en çok yakan ne biliyormusun komutanım? Sevdiğin kadına başkasının dokunduğunu bilmek ateşten bir gömlek miş. Ne çıkarıp ata biliyorsun, ne de üzerinde tuta biliyosun? Yakıyor komutanım cehennem ateşi gibi yakıyor! " Komutanının dolan gözleri ile Barva kendi yaşlarını serbest bıraktı. Biliyorduki komutanıda kendisi gibi dönülmez bir yolun eşiğindeydi. Onun için tüm cesaretini toplayarak konuştu.

 

"Komutanım izin vermeyin! Eğer sizi seviyorsa bu ateşten gömleği ikinize giydirme!Benim yapamadığımı yapın! Sevdanıza sahip çıkın! Sen komutansın! Benden akıl alacak değilsin! Ama komutanım, o gözlerin baktığı sen olmayınca, yüreği bir kuş misali sana çırpınmayınca, dokunduğu eller sen olmayınca heleki birde oda seni seviyor da tüm bunlar onada kabir azabı gibi geliyorsa çek silahını komutanım! Sevdanıza sahip çıkamayacaksanız çekin silahınızı sıkın kafanıza! Emin olun ona başkasının dokunduğunu bilmekten daha az acı verir! " Emir karşısındaki adama kısık gözleri ile bakarken,günlerdir onu takip etmenin ve ne yapmaya çalıştığının az çok farkındalığı ile sert bir şekilde konuştu.

 

"Sen niye sıkmadın aslanım!? Sen niye izin verdin sevdiğin kadının başkasına gidişine!? Madem bu kadar acı çekiyorsun sen niye sıkmadın kafana!? "

 

Keskin ama otoriter sesi gecenin sessizliğinde yankılanırken karşısındaki arkadaşının kılı bile kıpırdamamıştı. Emir işittiği sözlerle acısını, hırsını ondan çıkarmak istemişti belki ama o kahverengi gözler kendine acıyla bakarken sadece kısık bir sesle fısıldamıştı.

 

"Çünkü bu içine sıçtığımın hayatında yükümlü olduğun bazı şeyler var! Mecburiyetlerin var! Senin için çarpan yürekler var! " İşaret parmağını Barva'nın şakağına vurarak sertçe tısladı. " O beyninden neler geçtiğini bilmiyorum sanma! Çünkü aynı acı, aynı sevda ve aynı düşünceler benim yüreğim ve beynimde de var! Kafana sıkmak mı istiyorsun!?" Barva'nın kolundan sertçe tutarak işaret parmağını kaldırdı ve karşıki dağları işaret ederek bağırdı. "Emin ol orada bunu zevkle yapacak bir sürü kuduz köpek var!" Kolundan itekleyerek sözlerine devam etti. " Git! O dağlara git hadi! Kör bir kurşun yeter! Aciz bir insan olarak öleceğine şehit oldu derler belki! Sevda sadece yürekte başlayıp bitmiyor kardeşim! Sevda dediğin önce Vatan olmalı! Yüreğin, yarin diyor da aklın önce Vatan diyor! Sonra anan, baban, kardeşlerin sevdiklerin diyor! Sadece kendin olsan bile yine önceliğin başka oluyor! Sevdiğin kadın ve onun çekeceği acı doluyor önce yüreğine! Hadi şimdi sık bakalım nereye sıkıyorsun!"

 

Sert çıkıştığının bilincindeydi fakat buna mecburdu. Hali hal değil di Barva'nın. Ellerini yüzüne götürerek sertçe sıvazladı. İri elleri bu defa Barva'nın omzlarında yerini alırken keskin bir ses tonuyla tısladı.

 

"Kendine gel! Sen şu an burada böyle düşündükçe bu Vatan'a ve sevdiklerine bir faydan dokunmaz!"

 

Arkadaşının düşen omuzları ile üzerine fazla gittiğini düşünerek içinden kendisine bir küfür savurdu. Bütün hıncını karşısındaki adamdan çıkarmıştı resmen. Fakat bu şekilde davranmaya devam ederse kendisini ve arkadaşlarını riske atacaktı. Son birkez sert bakışları ile Barva'yı süzerek aarkasını döndü. Sert adımlarla karakola doğru ilerlerlerken gecenin sessizliğini bölen bir kaleşnikof sesi yankılanmış ve ardı, ardına üzerlerine mermiler yağmaya başlamıştı.

 

Üzerlerine açılan ateşe anında karşılık verilirken Emir'in bakışları tek bir nokta da sabit kalmıştı. Barva! Sol göğsünden aldığı yarayla yere yığılmıştı. Kulakları tırmalayan mermi sesleri ile kendisine gelirken, yakındaki askerlere bağırarak kendisini korumalarını emretti. Temkinli ve hızlo bir şekilde Barva'nın yanına geldiğinde gördüğü manzara ile yüzünü buruşturarak çatışmanın sebep olduğı sesi bastıracak şekilde kükredi.

 

"Selçukk!Hemen buraya gel!"

 

İsminin sealenilmesi ile Selçuk siper aldığı bölgeden bakışlarını Emir'e çevirerek koruma ateşi ile hızla komuranına doğru ilerledi. Yerde kanlar içinde yatan Barva'yı görünce hızla yanına diz çöküp bakışlarını komutanına çevirdi.

 

"Nabzı çok düşük! Hemen revire götürmeliyiz! Yiğit'e söyle karargahla iletişime geçip durumu bildirsin. Barva'yı acil buradan çıkarrmamız lazım."

 

Komutanının verdiği emirlerle Selçuk başını olumlu anlamda sallayarak yerde yatan arkadaşının nabzını kontrol etti.

 

"Dayan kardeşim! Dayan Barva!"

 

Emir'in komutu ile koruma ateşinin arasından Barva'yı hızla revire taşıdılar. Çatışma devem ederken Yiğir santralden Devran albayla iletişime geçmiş Selçuk'tan aldığı bilgilerle Barva'nın durumunu bildirmişti.

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde çatışma yoğunluğunu korurken Selçuk,Barva'nın başında onu hayatta tutmaya çalışırken Barva'nın daha da kötüleşmesi ile sıkıntıyla dua etmeye başladı. Elinin altındaki tampon tamamen kana bulanırken kaçıncısı olduğunu hatırlamadığı başka bir tomponu yaraya bastırarak kana bulanan tamponu yanındaki çöpe attı. Anlamıştı Selçuk. Barva şehitlik mertebesine yükseliyordu. Yüzüne yayılan buruk bir gülümseme ile arkadaşının titreyen dudaklarına donuklaşmaya başlayan göz bebeklerine odakladı bakışlarını.Nefes alışları kesik ve güçsüzleşmeye başlayınca bakışları kana bulanmış ellerine kaydı. Alnında biriken teri omzuna silerken Barva'nın şahadetle dudakları kapanırken Selçuk'un dualarla açılması bir olmuştu.

 

"İnna lillahi ve inna ileyhi raciun!"

 

Bakışları Barva'nın gülümseyen yüzüne kayınca dolan gözlerine kanlı avuçlarını bastırarak gelen yaşları geri yolladı ve ilk duasını etmek için ellerini kaldırdı. Duasını bitirdikten sonra Barva'nın göğsündeki kanlı tamponu alarak çöpe attı. Lavoboya doğru ilerleyerek ılık su doldurduğu kapla yeni bir tampon alarak arkadaşının kanlı bedenini temizlemeye koyuldu.

 

"Açıldı Cennet kapısı

Cevherdendir yapısı

Bekliyor nebiler nebisi

Komşudur o şanlı peygambere şehitlerin hepsi!

Şahadetin kutlu olsun kardeşim! Selam olsun şanlı peygambere! Selam olsun nice şehitlere!"

 

Barva'nın bedenini temizleyip tekarar lavaboya yönelmişti ki aekadaşları söylenerek içeriye girdi.

 

"Kuduz köpekler! Taciz ateşi açarak piskolojik baskı yapıyor akıllarınca şerefsiz itler!"

 

Emir'in sözleri ile Selçuk komutanına dönerek burukça gülümsedi.

 

"Şehitimiz var komutanım!"

 

Selçuk'un sözleri ile hepsinin adımları havada kalırken bakışları da sedyenin üzerindeki arkadaşlarına kaydı. Hepsinin yüzünde aynı acı peydah olurken Selçuk göğsünden çıkarttığı bayrağı açınca diğerleride hızla ona yaklaşarak bayrağın kenarlarından tutarak Barva'nın üzerini örttüler.

 

Gece sabaha dönerken hepsi yerinde duramaz hale gelmiş,karakol büyük bir hüzne bulanmıştı. Barva'yı hastaneye götürmek için gelen helikopter naşını götürmek için bekliyordu. Hazırlanan albayraklı tabutun başında uğurlama töreni için bekleyen arkadaşlarında bakışlarını gezdiren Emir sert bir sesle konuşmaya başladı.

 

"Sancağımı cümle cihan da ,kıta kıta gezdirmeden,

Hakkın divanına varmam,

 

YEMİNDİR!!

 

Onun sözleri ile diğer askerlerde aynı yemini etmeye başladı.

 

Kitabım kuran,baş tacım Muhammed'ül emindir,

 

YEMİNDİR!!

 

Pusatım pare pare olmadan,yar ele doymadan yıkılmam,

 

YEMİNDİR!!

 

Hainler,cümle zalimler, metdan-ı ruhi zemindir,

 

YEMİNDİR!!

 

Hainlerin tacını,parslıların başını ezmeden durmam,

 

YEMİNDİR!!

 

Şehitimin intikamını almadan,gözüme uyku haramdır,

 

YEMİNDİR!! "

 

Yeminini bitiren Emir elindeki silahı kaşdırarak bir el ateş edip öfkeli bakışlarını tekrar arkadaşlarına çevirerek işaret parmağı ile etrafındaki dağları göstererek adeta kükredi.

 

"İntikam için bu dağlara

Benim ile gelen gelsin

Pusatından akan kanı

Şerbet edip içen gelsin!"

 

Selçuk,Emir'in yanına bir kaç adımada vararak elindeki silahı göğe yukarı kaldırıp bir el ateş edip arkadaşlarına bakarak bağırdı.

 

 

"Başım kurban komutanım sözüne

İnelim meydan yüzüne

Ecel gömleğin özüne

Kendi eli ile biçen gelsin"

 

Selçuk'un arkasından Harun bir kaç adımda yanlarına gelerek silahını kaldırıp bir el ateş ederek bağırdı.

 

"Silahım üstüne olsun yemin

Hain kanı dökmezsem aldığım nefes zulüm

Bu yollarda çoktur ölüm

Tatlı candan geçen gelsin"

 

Arkadaşlarının yanına geçen Gökhan elindeki silahtan bir el ateş ederek bağırdı.

 

"Vatan uğruna can fedadır

Bu yoldan geri kalana hayat gamdır

Şehitlik bize düğün bayramdır

Dünya malından geçen gelsin"

 

Yiğit'te arkadaşlarının yanına geçerek silahını kaldırıp bir el ateş etti ve karakolu inletircesine kükredi.

 

 

"Meydanda kalırsam yazılsın taşa!

Kader de ne varsa o gelir miş başa!

Dökülürse kanım karışmasın yarimin gözündeki yaşa

Andım olsun ki LEŞ BİR YANA BAŞ BİR YANA!!"

 

 

yitenumutlar....

 

 

 

 

Loading...
0%