Yeni Üyelik
14.
Bölüm

İ-D-A-14

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Semiramis Pekkan - Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz

 

 

Ayaklarının dibinde yarı baygın şekilde yatan adama midesi bulanırcasına bakan Emir ağzındaki kanı hırsla kenara tükürerek kükredi.

 

"Kalk lan şerefsiz! Kalk! Hani biraz önce meydan okuyordun! Nerene kaçtı az önceki cesaretin!?"

 

Yerde yatan adamın karnına öfkeyle bir tekme savurdu. Barva'nın naaşını yolladıktan sonra Devran albayın da verdiği emir le vakit kaybetmeden peşlerine düşmüşlerdi hainlerin. Gün geceye dönüp,sabah güneşi doğarken aradıkları grubu dinlendikleri bir geçitte ablukaya almışlardı. Çıkan çatışmada hepsi geberirirken Emir başlarını çeken köpeğin peşine düşmüş çok geçmeden onuda yakalamıştı. Ölümü kolay olmayacaktı elbet hem de hiç kolay olmayacaktı! Aekadaşlarını,kardeşlerini şehit etmişti karşısındaki şerefsiz! Onun da meydan okuması ile ikisi silahlarını bırakarak yumruk yumruğa mücadeleye girince Emir'in öfkesinin sonucu adam yarı baygın şekilde ayaklarının dibinde yatıyordu.

 

Sol boşluğuna doğru bir tekme daha savurarak üzerine doğru eğilerek sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Yok! Öyle kolay ölüm yok sana!" Yüzüne yayılan piskopatça sırıtmayla adamın ayağını kavrayarak doğrulup sürüklemeye başladı.

" O etlerini liğme liğme etmeden,kurda kuşa ziyafet sunmadan sana ölüm yok!"

 

Sürüklenen bedeninde açılan yaraların verdiği acıyla can havliyle inlerken güçlükle konuşmaya çalıştı adam.

 

"Bırak beni asker! İtirafçı olurum! Ne biliyorsam anlatırım! Yeterki bırak beni!"

 

Emir küçük kayalıkların olduğu bölgeden bacağından tuttuğu adamı bir çuval gibi sürüklerken ona bakmadan hırsla karşılık verdi.

 

"Kapana sıkıştığınız da itirafçı olmayı önerirsinz,kurtuluş olarak görürsünüz! Bu defa yok! Bu defa olmayacak! Döktüğün o kanın hesabını canınla ödeteceğim sana! Şehit ettiğin kardeşim toprağa girmeden ben ona kurşun sıktığın eli kesip atmazsam aldığım her nefes haram olsun!"

 

Emir'in her sözü ile daha fazla korkuya kapılırken bedeninin her yerinde açılan yaralarla bir an önce ölmeyi diledi. Taşlar bedenini bir bıçak misali keserken gözleride kapanmak üzereydiki sürüklenen bedenini sert bir şekilde yere bırakan adamla güçlükle gözlerini araladı. Yüz üstü yattığı taşlı toprağın üzerinde gözüne ilişen ilk şey bir çift asker potiniydi.

 

"Operasyon başarı ile tamamlandı komutanım! "

 

Devran albay,Emir'in sözlerini başıyla onaylarken bakışları ayaklarının dibinde yatan adamın üzerinde öfkeyle gezindi. Askerini şehit eden şerefsiz şimdi ayaklarının dibinde kendisinden yalvararak aman diliyordu ve Devran albay adamın her sözü ile biraz daha yükselen öfkesine gem vurmakta zorlanıyordu. İçinde yükselen öfkeyle yerdeki adamın suratına sert bir tekme savurarak sırt üstü düşmesine neden olurken bakışlarını askerlerinin üzerinde sertçe gezdirerek işaret parmağını kaldırıp yerdeki adamı gösterdi.

 

"Bu hain köpeğin hala nefes almasının sebebi nedir! Şehitimin kanıyla sulanan bu toprağın üstünde bu köpek hala nasıl nefes ala biliyor komutan!"

 

Emir bakışlarını karşısında öfkesi ile dağları titreten adama çevirerek karşılık verdi.

 

"İtirafçı olmak istiyor muş komutanım!"

 

İşaret parmağı ile yerde yatan adamı göstererek sıktığı dişlerinin arasından alayla tısladı.

 

"Demek itirafçı olmak istiyormuş öyle mi!?" Başını olumlu anlamda sallayarak alayla sırıtıp kasaturasını hırsla kınından çıkardı. Yerde yatan adamın sağ eline uzanıp bir hamlede keserek rastgele fırlattı. Adamın acı çığlığı dağlarda yankılanırken Devran albay bakışlarını askerlerine çevirerek sözlerine devam etti. "Dün gece benim askerime kurşun sıkıp şehit ederken itirafçı oldu zaten! O kurşunla belgesini imzaladı,ben de imzaladığı eliyle mühürü bastım! Sıkın kafasına bu şerefsizin!"

 

Bakışların hepsi bir birinin üzerinde gezinirken Harun bir adım öne çıkarak yerde bir şeyler mırıldanan adamın başına sıkıp Devran albaya başıyla selam vererek tekrar yerine geçti.

 

"Gerizekalı,komutanlar varken sen ne demeye sıkıyorsun!?"Harun'un umursamazca omuz silkmesi ile Gökhan fısıltıyla sözlerine devam etti. "Belki Devran albay bizi sınamak için söylemiştir! Teslim olup itirafçı olan adamı neden öldürmemizi istesin ki? Ölüm nede..."

 

"Bir operasyondaydınız ve çatışma içerisindeydiniz!" Devran albayın sert sözleri ile Gökhan sözlerini tamamlayamazken adam sert sözlerine devam etti. " Teslim ol ihtarlarına uymadı! Çatışma esnasında öldü! Kime ne açıklayacaksın asker!"

 

Gökhan,Devran albayın sözlerinden sonra belli etmesede rahat bir nefes alarak onayladı.

 

"Emredersiniz komutanım!"

 

Askerin onayı ile Devran albay sert bakışlarını timinin üzerinde gezdirerek sözlerine devam etti.

 

"Toparlanın dönüyoruz!"

 

Sözlerini bitiren orta yaşlı adam bakışlarını son bir kez yerdeki cansız bedene çevirdi ve yüzünü buruşturarak arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

 

Karargaha döndüklerinde Devran albay Emir'i çağırmış ve karşısındaki adamın beklediği müjdeli haberi vermek yerine onu kahreden bir haber vermişti. O dakikadan sonra Emir'i daha fazla tutamayacağını bilsede sakinleştirmek adına verdiği çabalar kar etmemiş aksine onu daha da çıldırtmıştı. Odadan hışımla çıkan askerinin kapana kısılmış haliyle homurdandı.

 

"Ulan Mehmet! Sizin planlarınız ve sevdası yüzünüzden bu çocuk elimde can verecek!" Oturduğu sandalyeden kalkarak masasının etrafını dolanıp kapıya doğru ilerlerken içinde bulunduğu durum yüzünden hoşnutsuzca söylenmeye devam etti. " Bu yaştan sonra beni de saçma sapan planlarınıza alet ettiniz ya ben sana bunun hesabını elbet sorarım it herif!"

 

Emir aldığı haberden sonra içine düşen ateşle geldiği evi bir süre uzaktan izledi. Bahçe ye giren çıkan insanların yüzündeki memnun ifadelerle yumruklarını sıkarken güçlükle yutkundu. Yıllar önce anneleri ve babalarının ayrı kaldıkları zamanlarda karşı karşıya kaldıkları Ziya amcanın evleri süslenmiş her şey günün önemine vurgu yapmak istercesine düzenlenmişti. Yüzünde acı bir gülümseme peydah olurken çaresizce fısıldadı.

 

"Keşke sen de beni cezalandırmak için terk etseydin de,ben de senin düğününe değil,gönlünü almak için arşınlasaydım bu yolları."

 

Bakışları ailelerinin üzerinde gezinirken,kabul ettiği görev yüzünden pişmanlıkla yutkundu. Bir yüreğe iki sevda sığdırmıştı, biri vatan,diğeri yar! Ama yüreğinin dili sevdiği kadına masumluğunu,çaresizliğini anlatmaya yetmemişti. Ellerini sertçe yüzünde gezdirerek içinde büyüyen sıkıntıdan kurtulmaya çalıştı. Görevini tamamlayamamış olsada sevdiği kadının başkasına yar olmasına izin vermeyecekti. Son dakikaya kadar onu kendisine inat olsun diye girdiği bu yoldan caydırmak için uğraşacaktı. Ne olursa olsun Zeynep'i ikna edecekti. Düşüncelerinin arasında eve doğru bir kaç adım atmıştı ki karşıdan sıkıntıyla kendisine yaklaşan arkadaşını görünce adımlarını durdurdu.

 

"Kardeşim! Bak sakın bir olay çıkarayım deme. Halledeceğiz her şeyi."

 

Mehmet'in sözleri ile Emir buruk bir gülümseme ile başını iki yana salladı.

 

"Amacım olay çıkartmak değil Mehmet. Sadece Zeynep le konuşmak istiyorum. Zaten yaptığımız hatayla işler daha beter bir hal aldı. Tolga'yı saf dışı bırakmak isterken onun yaptığı o küçük hamleyle ben tamamem saf dışı kaldım. Eğer o hatayı yapmasaydım Devran albay beni göreve yollayarak buradan uzaklaştıtmayacak,o piç te bunu fırsat bilip düğünü bu kadar erkene çekemeyecekti." Tolga'yı hatırlayınca dudaklarını öfkeyle dişleyip başını hızla iki yana salladı. "Tek bir hata daha yapmayacağım! O Tolga itinin ekmeğine daha fazla yağ sürmeyeceğim!"

 

Arkadaşının sözleri ile Mehmet onu onaylarcasına başını salladı. Onun bu çaresiz haline üzülsede rahat bir nefes aldı. Sürekli değişen durumlar,palanlar yüzünden fena halde yorulmuştu ve artık daha fazla sorunu kendisinin de kaldıramayacağını düşünüyordu. O yüzden Emir'in sözleri rahatlamasına sebep olmuştu.

 

"Ne olursa olsun o nikah olmayacak kardeşim! Gerekirse nikah masasından kaçırırız Zeynep'i ama bu nikaha müsade etmeyiz!" Sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını etrafında gezdirerek tekrar Emir'e çevirdi. "Sen şimdi arka bahçeye geç. Ben çocukları ve ortamı ayarlayım seni arayacağım. Biz bizimkileri oyalarken sen Zeynep'le daha rahat görüşürsün."

 

Emir karşısındaki adama minnetle baktı. Zeynep'le konuşmak için gelmişti ama onunla nasıl görüşeceği hakkında hiç bir fikri yoktu. Mehmet'in sözlerine içinde bulunduğu durum yüzünden can simidine sarılır gibi sarılarak içine dolan heyecanla kendisine çekip sertçe sarıldı.

 

"Sağol kardeşim!"

 

Mehmet arkadaşının kollarından sıyrılarak elini omzuna atıp hafifçe sıkarak karşılık verdi.

 

"Sağolu falan boş ver oğlum,ne yap ne et Zeynep'in gönlünü almayı başar. Canımdan bezdim vallahi lan! Sayeniz de kendi sevdiğim kadına açılmaktan korkar oldum yeminle!"

 

"O da olacak kardeşim az daha sabır. Hayal biraz daha toparlasın kendini, söz ben kendim yapacağım aranızı."

 

Mehmet arkadaşının sözleri ile ürkmüş bir şekilde bir kaç adım geriledi.

 

"Aman kardeşim! Mümkünse karışmayın! Lan kara talihiniz bir bitmedi gitti. Millet kavuşamadan ayrılır siz önce kavuşup sonra ayrılıyor sonra tekrar kavuşmak için çabalıyorsunuz. Benim çektiğim acı kafi kardeşim. Daha fazlasını bu bünye kaldırmaz. Yardım ayağına lanetinizi bana da bulaştırmayın o yüzden!"

 

Emir karşısında geri geri giderek konuşan arkadaşına şaşkınlıkla bakarken Mehmet onun şaşkın haline sırıtarak arkasını dönüp hızla eve doğru ilerledi.

 

Aradan geçen yarım saatin sonunda telefonuna gelen mesajla Emir arka bahçeden eve girmiş Zeynep'in dışarıya çıkmak için beklediği odanın kapısının önünde hızla atan kalbini sakinleştirmek için derin nefesler alıyordu. İçinde büyüyen, sevdiği kadını yıllarca hayallerini süslediği şekilde görecek olmanın heyecanı mıydı, yoksa onu sonsuza kadar kaybetme korkusu muydu kendisi bile farkında değildi. Zamanının kısıtlı olduğu aklına gelince düşüncelerini bir kenara bırakarak derin bir nefes daha alarak kapının koluna uzanıp açtı ve içeri girdikten sonra arkasındaki anahtarla kilitkeyerek anahtarı kapının üzerinden aldı.

 

Arkasını döndüğü an kendisine şaşkınca bakan sevdiği kadının yeşil iri gözleri ile karşılaşınca sertçe yutkundu. Biraz önce kapının önünde kendisi ile mücadele verdiği o duygu bedenini tekrar esir alırken Zeynep'i baştan aşağı saklama gereği bile duymadığı bir beğeni ile süzdü. Hayallerinin bile ötesinde bir halde karşısında aynı heyecanla gözlerine bakıyordu. Üzerindeki annesinin ülkesine ait geleneksel kırmızı bir kıyafetle karşısında dikilirken Emir gördüğü eşsiz manzaranın yine bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmeye başlamıştı. Taki Zeynep'in alaylı sözlerini işitipte o rüyadan gerçeğe geçene kadar.

 

"Ooo yüzbaşı! Mutluluklar dilemeye geldin sanırım? Ama düşüncesizliğin yine şaşırtmadı beni. Başka bir erkekle evlenmek üzere olan bir kadının odasına yalnız gelmen düşüncesizliğinin kanıtı. Eski nişanlım olarak burada bu odada benimle baş başa olman benim açımdan uygun değil. Sonuçta başka bir erkekle evlenmek üzereyim ve yanlış anlaşılıp sadakatsizlikle suçlanmak istemem! " Her sözünden sonra biraz daha çöken adamın hali ile dilini ısırsada sahte bir tiksinti ile ela gözlerine odakladı bakışlarını. " Gerçi sadakat senin pekte umursadığın bir şey değil ama,senin aksine benim en çok umursadığım şey!" Eliyle kapıyı işaret ederek sözlerine güçlükle devam etti. " O yüzden bu odadan bir an önce çık! Eski nişanlım olduğun gerçeğini unutacağım ve bir aile yakınım olarak tebriklerini kabul edeceğim! Çünkü her ne olursa olsun biz bir aileyiz! Şimdi lütfen çık bu odadan! "

 

Zeynep'in sözlerinden sonra Emir acıyla parlayan elalarını, bundan sonra başka bir adamın yanında, yöresinde gezinmeyi kabul eden karşısındaki kadından hissettiği suçlulukla kaçırdı. Yüzündeki tebessümle onun yüreğini şenlendirecek, her bir teline dilekler dilediği saçları, o adamın bedenine temas edecekti belkide. Düşünceleri bedeninden et koparırcasına acı verirken biraz önce kaçırdığı bakışlarını tekrar Zeynep'e çevirdi.

 

Emir'in gözlerinde gördüğü acı aralarındaki mesafeye rağmen onun açtığı yaraları deşerek Zeynep'in de içini parçalarken kendisine güçlükle hakim oldu. Dünyasını zindan eden, aşkı kendisine haram kılan yüreğinin acı feryadı olmuştu sevdiği adam. Açtığı yaraların aynısını ondada açmadan haram kılmıştı kendisine o gözleri.O bir kadını kolundan tutup karım diye getiremişse, biraz sonra karşılaşacağı manzarayla aynı acıyı hissetmeyi de hak etmişti. Sonuçta bu adam kocam diyerek herkesin dünyasını altüst eden kendisi değildi. Emir'in kendi çektiği acıları çekmesini istesede zayıf noktasıydı ve kızlarında dediği gibi kollarına koşmamak için büyük mücadeleler veriyordu kendisi ile. En zoru da onun gözlerine bakarak nasıl mutluluk rolü oynayacaktı?

 

Emir'in karım diye hayatlarına soktuğu kıza,her gece dokunuşlarını hayal ediip kendine kabir azabı çektirmişti bir süre. Peki ya şimdi sevdası yüreğinden taşıp bütün benliğini saran, her gün en ağır işkencelerle yavaş, yavaş ölümüne neden olan sevdiğine aynı şeyleri düşündürerek aynı acıları nasıl yaşatacaktı? Dolan gözleri akmamak için direnirken Emir'in elalarından gözlerini çekmeden başını olumsuz anlamda sallayarak fısıldadı.

 

"Yar sevdası Vatan sevdasına benzemez yüzbaşı! Vatanını içindeki aşkla, bileğindeki kuvvet, yüreğindeki cesaretle, göğsündeki imanla korursunda, yüreğindeki Sevdayı korumaya gün gelir hiç biri yetmez! "

 

Sözlerini bitiren Zeynep geldiği andan beri kendisini izlemekten başka ağzından bir tek söz dökülmeyen adama hayal kırıklığı ile baktı. Kendisine mani olmayı bırak,onu durdurmayı denemek için bir çift sözü bile çok görüyordu. Hırsla Emir'in elindeki anahtara uzandı ve içinde büyüyen öfkeyle avucundaki anahtarı çekerek sert adımlarla kapıya doğru ilerledi.

 

Kapının kilit sesiyle Emir kendisine gelirken sevdiği kadını hayallerinin bile ötesinde karşısında bulmanın şaşkınlığının üzerine,onun haklı sözlerine karşı dili bağlanmışcasına tek bir laf edememişti. Üstelik onunla konuşup bu evlilik fikrinden caydırmak için gelmişti ama yeni yetme aptal aşıklar gibi onu o halde gördüğü an dünyadan soyutlanmıştı sanki. Aklında ne söylemek istedikleri,ne de söyleyemedikleri kalmıştı.

 

Ellerini sertçe yüzünde gezdirerek içine düştüğü garip durumdan sıyrılmak için çabaladı. Efsunlanmış gibiydi ve sanki Zeynep'in sözleri bir iksir gibi içine işlemiş suskunluğa, heba etmesine neden olmuştu o kısacık zamanı.

 

Az önce çıkan kızın ardından bakışları kapıyı bulurken adımlarını hızlandırarak arkasından çıktı. Ön bahçeye açılan kapının önünde Zeynep'in elini tutan adamla bakışları onların birleşen ellerine kayarken güçlükle yutkundu.

 

Eline değen elle irkilen Zeynep çekiştirilmesi ile ortadaki hazırlanan alana doğru ilerledi. Elini kavrayan elin eğreti sıcaklığı içini üşütürken bahçenin ortasına çekilen iki sandalyenin birine Tolga'nın yardımıyla oturarak gözünden süzülen yaşları yüzüne örtülen kırmızı duvağın arkasına gizlemeye çalıştı. Yüreğindeki intikam hırsı içini zehirli bir sarmaşık gibi sararken yanında oturan adamı bile unutarak kalbini parçalayan acı ve o acıyı kendine yaşatan sevdiğiyle hesaplaşırcasına fısıldayarak sözlerine devam etti.

 

"Neyleyim bileğindeki kuvveti, içimdeki bu intikam hırsını söküp atamadıkça! Yüreğinin cesareti diline dökülürken, sözlerinle, beni sevdalara salan o yürek, şimdi bana engel olamadıktan sonra, o sözleri, cesareti olan yüreği neyleyim ben! Vatan sevdası da, yar sevdası da imandandır diye alnıma koyduğun buseyle beni bırakıp giden o adamın imanına ne oldu da karısının başka bir adama yar olmasına sesini çıkartmıyor Emir! ?"

 

Zeynep,Emir den beklediği tepkinin bir türlü gelmemesi ile gözyaşları içinde hırsını sözlerine dökerek fısıldarken , ortamı saran bilindik kına müziğinin nağmelerinin yerine en sevdiği türkünün hüzünlü ezgilerini işitmesi ile içini titreten aşinası olduğu o ses sardı etrafı. Başını hızla o yöne çevirince kırmızı duvağın ardından bakışları sevdiği adamı bulurken onun bakışlarının da kendi üzerinde olduğunu görünce başını yavaşça çevirerek önüne eğdi.

 

Emir ise gördüğü görüntüden sonra öfkeyle kendisini dışarı attığı anda arkadaşlarının soru yağmuruna tutulmuş ağzını bile açamadığını anladıklarında Zeynep'e derdini anlata bilmesi için tekrar bir yol aramaya başlamışlardı.

 

Kerim, babasına ve kendilerine, yaptığı şeyin sebebini anlatmaya çalıştığı gece gibi tekrar sazını eline almasını önerince diğerleride onu onaylamıştı. Emir ise belki bir şans diyerek sevdiği kadının yürek teline dokunmasını umduğu onun en sevdiği türküyü seçerek sazın tellerine vurmuş,sözler dilinden kaybedecek olmanın acısıyla dökülmüştü.

 

Bizim Pencereler Yele Karşıdır

Muhabbet Dediğin Karşı Karşıdır

 

Emir gözlerini sevdiği kızdan hiç ayırmadan türkünün sözlerine devam etmeye çalışsada karşısındaki manzara dilini lal ediyordu sanki. O gün hayatını değiştiren kararı vermek zorunda olduğu için kendine içinden lanetler ediyordu. Sevdiği kadın ellerinin arasından kayıp giderken o burada oturmuş onun kına gününde arkadaşı,dostu hatta bir yabancı gibi türküyle derdini anlatmaya çalışıyordu. İçinde bir yerin ince ince kanadığını hissetti. Sevdiği kızın ellerinin kınası başka adam için yakılırken türküsünü söylemek ona mı düşmüştü? Mızrabı tutan eli havada kalırken bakışları, ürkütücü bir soğuklukla kendisine bakan Ömer Amcası'na kaydı. Yavrusunu korumak isteyen bir Aslan gibi nasılda pusuda bekliyordu. Hemen yanında başı eğik mahçup bir şekilde oturan babası, onun etrafında kendine acıyarak bakan amcaları, kardeşim dediği kuzenleri ve teyzeleri.

 

Bu acı bakışlar ne içindi peki? Yitip giden bir sevda için mi, allara,kınalara bürünen Zeynep için mi? Yoksa dünya üzerinde cehennemi yaşayan kendisi içinmiydi? Eli bir türlü sazın tellerine gitmezken yüzünden süzülen yaşı koluna sertçe silip buğazındaki yumruyla güçlükle yutkundu. Yaşadığı kadere lanet etmek istesede içindeki inanç bunada engel oluyordu. Mızrabı sazın tellerine takıp yerinden kalkmaya yeltendiğinde bakışları Zeynep'in yüzüne örtülen kırmızı duvağın kalkması ile onun yaşlarla parlayan gözleri ile buluştu. Uzun ıslak kirpikleri birer ok misali göğsüne saplanırken yüreğinde yanan ateşi daha çok harlayınca Emir mızrabı eline tekrar aldı ve bu defa yüreğini yakan mühür gözlerin en derinlerine bakarak sözleri ile ona karşı olna sevdasını anlatmaya çalıştı.

 

Bizim pencereler yele karşıdır

Muhabbet dediğin karşı, karşıdır

Girebilsen bu sinemde neler var

Gülüp oynadığım ele karşıdır

 

Sabahın seheri günden ileri

Ben kimi sevmişim denden ileri

 

Zeynep, Emir'in kendisine isyan edercesine bakışlarına ve sözlerine daha fazla dayanamazken intikam hissini diri tutmak adına kendisine yaşattıklarını düşünmeye çalışırken Emir'in sözlerinin devamı ile başını hızla sevdiği adama çevirdi.Bu defa onun korkudan büyüyen gözleri Emir'in elalarını buldu. Emir ise Zeynep'in gözlerindeki korkunun sebebine sanki boyun eğmişçesine yüzünde buruk bir tebessümle devam etti.

 

Ziyaret olmuşsun kurban İstersin

Kurban bulamadım candan İleri

 

Emir'in son sözleri Zeynep'in hafızasına bir balyoz gibi inince sevdiği adamın bu türküyü sadece kendisi seviyor diye seçmediğini anlamasına neden olmuştu.

 

Heyecanla Emir'i bekledikleri o gün sevdiği adamın yanında hamile bir kadınla gelmesi ve evli olduğunu öğrenmesi ile dünyası başına yıkılmıştı. Her şeyin bittiği o günden sonra Emir'le çoğu kez yüz yüze gelmesi ve onun kendisinden vazgeçmeyişi ile daha kötü şeylerin yaşanmaması için böyle bir oyuna başvurmuştu. Söylediği son sözlerdeki ima ile korkuyla yutkunan kız etrafındaki kalabalığın biraz olsun dağılması ile az ileride kızların ellerini desenli kınalarla süsleyen annesine çevirdi.Bir kaç adımla onlara doğru yaklaşarak annesinin kulağına doğru eğilip sessizce fısıldadı.

 

"Anne." Annesinin gözleri ile bakışları kesişince kulağına eğilerek sessizce fısıldadı. "Ben lavoboya gidip kınaları yıkayıp geliyorum hemen." Esha kızının sözlerini başını sallayarak onaylarken o da tıpkı kızı gibi kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı.

 

"Nereye gittiğini anlamadım sanma! Planı bozacak bir şey yapayım deme sakın! Kısa bir görüşme olsun Zeynep. Ortalık daha fazla karışmasın kızım ikinizin iyliği için."

 

Onun sözleri ile bakışlarını kaçıran Sahra üzgün bir şekilde başını sallayarak telaşla ayrıldı ortamdan. Emir'in gittiği yöne doğru hızla ilerlerken bakışlarıda içine düşen korkuyla etrafta geziniyordu. Bahçeden çıkmak üzere olan adamı fark edince sessizce arkasından ilerledi. Onu ancak aracının önünde yakalamış aklına düşen korku ile nefes nefese bir şekilde seslenmişti.

 

"Emir!"

 

İsmini seslenmesi ile karşısında kendisine sırtı dönük bir şekilde duran adama göz yaşları içinde baktı kız. Beraber almışlardı ilk nefeslerini!Beraber atmışlardı ilk adımlarını. Her manada ilk defa onunla açmıştı gözlerini.Üzüldüğünde sığındığı liman, mutluluğu iliklerine kadar hissettiren di Emir. Düştüğünde tutup kaldıran, yaraların öpünce iyleştiğini düşündüren küçüklüğünün masum yanıydı.

 

Peki ya şimdi karşısında yüzüne bile bakamayan adam kimdi? Onun sevdiği adam, yüreğine dokunan o küçük çocuğa ne olmuştu? Düştüğünde kaldıran, üzüldüğünde göğsüne saran, ona bir gülüşü ile mutluluğu vaad eden adama ne olmuştu? Şimdi yüreğindeki intikam ateşini o küçük çocuğun bakışlarında ki masumluk söndüre bilir miydi? Ne Emir,Zeynep'e çevire bildi masumluğunu bağıran gözlerini ne Zeynep söndüre bildi içindeki intikam ateşini. Sadece aralarındaki uzayan sessizliği dinledi ikiside. Emir saklamak zorunda olduğu sırrı anlatamazken, Zeynep onun anlatması gereken şeyleri kendi ağzıyla duymanın umudu ile bekledi. Ama ne Emir anlata bildi,ne Zeynep sora bildi. Taki Zeynep annesinin uyarısını hatırlayana kadar.

 

Annesinin uyarısı aklına gelince kız yanağından süzülen yaşları sildi ve derin bir nefes alarak duymak istediği sözlerin beklentisi ile konuştu.

 

"Neden geldin!?"

 

Emir bedenini Zeynep'e doğru çevirse de yüzünü yerden kaldırmadan çaresizce cevap verdi sevdiği kıza.

 

"Yapma! Bunu bize yapma yüreğimin türküsü! "

 

Beklediği sözlerin aksine Emir'in hala kendisine karşı zayıf bir uayrı ile karşılık vermesi beklentiyle peşinden koşan kızın son sabır kırıntılarını da tüketince elini sertçe kaldırarak acıyla tısladı.

 

"Sakın! Sakın bir daha bana o şekilde seslenme!" Güçlükle tuttuğu yaşlar yanaklarından tekrar süzülmeye başladığında Zeynep elini kaldırarak hırsla sildi. Onun sert hareketi ile takılarının bir, birine çarpmasından dolayı çıkan ufak sesler genç adamın bakışlarını karşısındaki kıza çevirmesine yetmişti. O etrafında salınıp gezerken çıkardığı sesler dünyanın en eşsiz melodisiymiş gibi gelirdi genç adama. Bir, birine değen takıların çıkardığı sesler daha sevdiği kızı görmeden geldiğini anlamasına yeterdi. Mahfetmişti her şeyi. Şimdi o dünyanın en eşsiz melodisi gibi kulağına hoş gelen sesler, sevdiği kadının ondan biraz daha uzaklaştığının habercisiymiş gibi geliyordu artık kulaklarına. O mühür gözlere bakmaya korkarcasına bakışlarını bir birine sabitledi.Yeşilin en güzel tonu her zaman mutlulukla bakarken kendi ela harelerine, şimdi çektiği acıyı anlatmak istercesine zehirli birer ok misali batıyordu göğsüne. O bakışlardaki acıya daha fazla dayanamayan genç adam gözlerini kaçırarak sımsıkı kapattı. Pişmanlıkla ciğerlerine çektiği nefes, burnuna dolan kokuyla boğazında takılı kalırken sevdiği kızın sesi tekrar yankılandı kulaklarında.

 

"Sen yüreğinin türküsünü, başka diyarlarda, başka gönüllere, aynı riyakar dillerle söylemişsin!"

 

Karşı karşıya geldikleri zamanlarda kendisine yaşattığı acıların hesabını sora bilme fısatı geçsede eline, beklediği gerçekleri işittiği an vazgecekti ikisinede yaptığı bu eziyetten. Ama hala anlatmamakta ısrar eden Emir sabrını fazlasıyla zorluyordu. Ona olan öfkesiyle içindeki acıyı, zehri kusmak istercesine bağırınca Emir onun tam aksine sakin bir ses tonuyla karşılık verdi.

 

"Ben senden başka kimseyi sevmedim! Yüreğimin dili senden başka kimseye çözülmedi!"

 

Sevdiği adamın sakin ve kendinden emin sözleri ile beklediğini hala alamayan Zeynep elini kaldırarak öfkeyle Emir'in yüzüne sert bir tokat attı. Yüzüne aldığı darbe ile başı hafif bir şekilde yana dönerken sakin bir şekilde tekrar Zeynep'e çevirdi bakışlarını. Çektiği acıyı pişmanlığı anlatmak istercesine baktı sevdiği kadının gözlerinin derinliklerine. Zeynep ise tokat attığı elini yumruk yapıp bu defa göğsüne vurarak haykırdı içinde biriktirdiklerini.

 

"Bana haram kıldığın bu kalbin,iki dili mi var? Söylesene hangisine inanayım!? Seni evde bekleyen, karnında senin çocuğunu taşıyan kıza, karım diyen diline mi, yoksa yüreğimin türküsü diyerek yeminler edip beni inandırdığın diline mi?" Gerçekleri bil sede aylardır çektiklerinin acısını çıkartmak Emir'e de aynı acıyı yaşatmak istercesine her seferinde yumruklarını,canını yakmak istercesine biraz daha sert vuruyordu göğsüne.Tıpkı kendi canının yandığı gibi yakmak istiyordu karşısındaki adamın canını sözleriyle.

 

Başarıyordu da, lakin yumruklarıyla değil sözleri ile yakıyordu Emir'in canını. Bilmiyorduki Emir'in sevdasını, sorguladığı her cümle onu yakıp yıkmaya yetiyordu. Kızın dilinden dökülen her söz yüreğine bir asit gibi işliyor yakıp kavuruyordu onu. Sertçe yutkunan adam göğsüne inen eli tutarak acıyla fısıldadı.

 

"Ne söylersen söyle! İçindekileri dök! Acını, öfkeni kus! "Belindeki silahı çekerek emniyet kilidini açtı ve mermiyi namluya sürdü. Sevdiği kızın gözlerine kararlı bir şekilde bakarak eline uzanıp avcuna silahını bırakarak sözlerine devam etti. "İstersen çek vur! Ama sana olan sevdamı sorgulama! Yalan olarak görme! Adını kulağıma ilk fısıldadıklarında yüreğime senin sevdan düşmüş! Ben kendimi bildim bileli burada sen varsın! " Kalbinin üzerine kendi yumruğu ile vuran adam gözünden damlayan yaşı umursamadı. Sevdiği kadın yağmur misali indirirken damlalarını, ne önemi vardıki kendi göz yaşlarının. Sevdiği ellerinden kayıp giderken, başka bir yüreğe sevda olurken bir çağlayan misali aksa o göz yaşları neye yarardı? Islak yeşil gözlerde bir umut aradı. Fakat gördüğü tek şey katıksız acıydı. Kız elindeki silahı avcunda sıkıca kavrayarak tekrar aşık olduğu ela gözlere çevirdi bakışlarını.

 

"Aklım inansada kalbim inanmaz sana!"

Emir'in dili bir türlü çözülmüyor bu da Zeynep'in daha da hırslanmasına neden oluyordu. Her zaman yaptığı gibi görevini yine kendinden üstün tutuyordu. Canını yakan bu değildi alışmıştı artık ama insan sevdası ile sınandığı halde hiç mi düşünmezdi yüreğini ellerine bırakan kadının hislerini? Öğretecekti Zeynep. Yandığı yerden yakacak,gerekirse onunla tekrar tekrar yanacaktı ama sonunda kendisinin de o yürekte bir varlığının olduğunu,onun da o sevda da bir söz hakkı olduğunu ona anlatacaktı. Her zaman onun öncelikleri,ilkleri karşısında bir köşeye çekilip onu bekleyen kadın olmayacağını gösterecekti. Düşüncelerini kendi kendine onaylayarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Karının yanına git! "

 

İşittiği onca lafa rağmen sakinliğini koruyan Emir'in, Zeynep'in son sözleri ile gözleri öfkeyle kararırken kız sözlerine devam etti.

 

"Beni mutsuzluğa mahkum ettin, ama o kıza bunu yapma!"

 

Sözler buğazını cam kırıkları gibi kesip geçerken duruşunu dikleştirerek zorla da olsa devam etti. Çünkü aynı acıyı karşısındaki adamın gözlerinde gördükçe intikam ateşi ile yanan yanı tatmin oluyordu.

 

"Çünkü o kadın,yüreğinde benim sevdiğim adamı,karnında sevdiğim adamın çocuğunu taşıyor ve sırf bu yüzden mutluluğu hak ediyor!"

 

Adam ne diyeceğini bilemez bir şekilde kalakalırken Zeynep arkasını dönerek hızla bahçe kapısına doğru ilerlemiştiki kolundan tutulması ile bedenini geriye doğru çeviren kolunu tutan adama kaşlarını çatarak baktı.

 

Kendisine sorgularcasına bakan kızın gözlerinden bakışlarını çekmeden cebinden bir kutu çıkarttı. Kutuyu Zeynep'in eline bırakmadan önce kapağını açarak içindekini eline aldı. Kutunun içindekileri ilk gördüğü anda sevdiği kadın düşmüştü aklına. Ne hayallerle almıştı bu hediyeyi. Kendi düğün gecelerinde vermeyi düşünürken bu güne ve böyle bir ana kısmet olması asit kuyusuna atılmışcasına acı veriyordu Emir'e.

 

Kız şaşkınca Emir'in elinde tuttuğu şeye bakarken o elindeki üzeri değerli taşlarla süslenmiş küçük altın tarak şeklindeki tokaları avcunun içinde hırsla sıktı. Onun bu hareketi ile Zeynep'in gözleri endişe ile açılırken Emir'in elinden damlayan kanları görmesi ile endişeli bakışlarının yerini korku almıştı. Öfkeyle burnundan sık nefesler alan adam taviz vermez sert bir ses tonu ile konuşmaya başladı.

 

"Seni kaderime yazan şahit olsun!

Adımızı,kulağımıza okuyanlar şahit olsun!

Yüreğimize bu sevdayı düşürenler şahit olsun!

Elimden damlayan kana! Şerefim olan belimde taşıdığım silaha, Kitabıma ve Kelamullaha yemin olsunki SENDEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİM! "

 

Elindeki kana bulanmış tarağı kızın avuçları arasına bıraktı ve onun eline biraz önce tutuşturduğu silaha uzanarak sertçe çekip eline alarak emniyetini kapatıp tekrar beline yerleştirdi. Zeynep'in ağlamaktan kızaran gözlerine ve yıkılmış görüntüsüne son bir defa daha pişmanlıkla baktı ve arkasını dönerek önünde uzayan yolda ilerlemeye başladı.

 

Ne yaparsa yapsın Emir'e gerçekleri anlattıramayan Zeynep gözlerinden süzülen yaşları hırsla silerek arkasından feryat edercesine bağırıdı.

 

"Bir daha bana ve olmayan sevdanın üstüne yemin etme yüzbaşı! Sen bizim sevdamızı kadere kurban ettin! Sen adımızı kulağımıza okuyanların önünde bu sevdayı ve beni çiğnedin! Sen yüreğimizdeki sevdayı başka bir aşk için kurban ettin!"

 

Emir'in adımları bir anda kesilirken işittikleri ile olduğu yerde adeta taş kesildi. Onun bu hali Zeynep'i durdurmak yerine dahada hırslandırmıştı.

 

"Ben senin bir damla kanına, şerefine, belinde taşıdığın o silaha ömrümü bağlayıp gözlerim yollarda beklerken sen beni bu sevdaya kurban ettin! Şimdi, belinde taşıdığın silahın, Kitabının, Kelamullahın ve şerefinin üzerine verdiğin yeminin hatrına söyle, daha kaç kurban vereceksin bu sevda ya! Söyle yüzbaşı sıra kimde!? Karında mı? Yoksa o masum bebekte mi? Söyle Emir! Bu sevda uğruna kurban olma sırası kimde!?"

 

Emir, sevdiği kızın sözlerinin karşısında yumruklarını sıkarken yüzüne bakmak istesede bakamadı. Biliyorduki eğer tekrar o mühür gözlerle kesişirse kendi hareleri ne diline vurduğu kilit tutardı içindekileri ne de giyindiği sabır hırkası engel olurdu kendisine. Elinden tuttuğu gibi götürürdü Zeynep'ini. Derin bir nefes alan adam yüğereğinin sesini bastırarak arkasını dönmeden cevap verdi kıza.

 

"Sen bana el olup kurban istediğin gün bilki sana verdiğim söz gelsin aklına! Bilki başım yoluna feda! Ben sevdama birini kurban edecek olursam bilki bu sen olmazsın! Benim canımdan ileri kurban mı olur!?Sen bana el olduğun gün ben canımı kurban ederim bu sevdaya! " Zeynep'in çektiği acıya daha fazla dayanamayan adam harabeye dönenen bedenini sürüklercesine ilerledi önündeki uzayan yolda.

 

Giden adamın ardından sıktığı yumrukları ve akan göz yaşları ile bir süre çaresizce bakan Zeynep yan tarafından gelen sesle daldığı bakışlarını Emir'in gözden kaybolan boşluğundan ayırdı.

 

"O silahı eline verdiği an tetiği çekseydin keşke! Sıksaydın şöyle bir iki el topuğuna gerizekalının!"

 

Sahra'nın sözleri ile Zeynep gözünden süzülen yaşları kurulayarak bakışlarını ona çevirip sahte bir kızgınlıkla çemkirdi.

 

"Bizimi dinledin sen!?"

 

Sahra arkadaşının koluna girerek onu çekiştiritken bir taraftan da umursamazca omzunu silkerek karşılık verdi.

 

"Sadece dinlemedim,izledim de. Bir hata yapıp bütün planı bozmandan korktum çünkü." Zeynep arkadaşının sözleri ile gözlerini devirerek bezgince homurdandı.

 

"Plan,plan,plan! Bir işe yaradığı pek söylenemez Sahra. Duvara konuşsam ses geliyor Emir bey den ses çıkmıyor! Ben çatlayacağım orta yerimden o hala yapma etme diye zayıf yakarışlarla beni engellemeye çalışıyor!"

 

Arkadaşının sözleri ile Sahra bir hamlede karşısına dikilerek tek kaşını kaldırıp sert bakışlarını gözlerine dikti.

 

"Yarın o duvarı yıkınca göreceğim ben o Emir beyin çözülmeyen dilini! Bekle sen ekskavatör misali o duvarları yıkıp altında bırakmasını bilirim ben o meymenetsiz sırığı!"

 

Tekrar Zeynep'in koluna girerek bu sefer daha hızlı çekiştirmeye başladı.

 

"Bırak artık düşünmeyi. Erkenden yat bir güzel dinlen. Yarın o gelinliğin içinde ayın on dördü gibi parlaman lazım. Bırak çözülmesin Emir'in dili. Düşünme artık yoksa yarın manav tezgahındaki muşmulaya benzeyeceksin! Ne demiş Konfüçyüs; Zayıf insanlar intikam alır,güçlü insanlar affeder, zeki insanlar umursamaz!"

 

Sahra'nın sözleri ile Zeynep anlam veremeyerek yandan bakışlarını ona çevirip yüzünü buruşturdu.

 

"Çelişkili,çelişkili konuşup durma Sahra! Sen değil miydin intikam naraları atan!? Nasıl çalışıyor o beynin! Hangi bayrağa selam veriyorsun kızım sen?"

 

Geldikleri evin kapısından arkadaşının arkasına geçerek sırtından itekleyip içeri sokan Sahra kıkırdayarak cevap verdi.

 

"Köprüyü geçene kadar ayı ya dayı diyeceksin! Önce onu umursamayacaksın,sonra affedeceksin, en son da intikamını alacaksın ki, Önce zekanı,sonra gücünü görsün. Zekanı ve gücünü gördükten sonra alacağın intikamı Konfeçyüs mezarından kalksa zayıflık diye nitelendiremez! En sona intikamı saklıyoruz ki zayıflığımıza aldanıp bizi her fırsatta ezmesinler. Neler yapa bileceğimizi önceden görsünlerki ayaklarını denk alsınlar. Gözleri korksun! Biz onları affedip,umursamayınca onlar bizden şüphelenmezken, biz gücümüzün ve zekamızın arkasına sığınarak beklemedikleri anda son darbeyi intikamla indiririz! "

 

Zeynep'i banyo kapısının önüne getirerek kendisine çevirdi ve onun buruşturduğu yüzüne aynı şekilde karşılık vererek homurdandı.

 

"Ne bekliyorsun? Kese falan atmamı bekliyorsan çok beklersin canım!" Onu tekrar banyoya doğru iterek kapısını açıp içeri iteleyip kolundaki saati göstererek uyardı.

 

"On beş dakika sonra o duştan çıkılacak ve yarım saat içerisinde de yatakta olunacak! Bir dakikasını dahi geçirirsen o çok kıymetli saçlarından yarın kuşlara özel yuva yaparım! Ve inan ba..."

 

Yüzüne kapanan kapıyla şaşkınca kapıyla bakışan kız Zeynep'in içeriden seslenmesi ile şaşkınlığından sıyrıldı.

 

"Bence Selçuk senin bu çenene katlanamadığı için senden fersah fersah kaçıyor. Biraz sus be kızım! Ara ver biraz! Hayır tek nefeste nasıl bu kadar çok cümle kurup uzun uzun konuşa biliyorsun yıllar geçti hala anlayamadım!"

 

Sahra elini kapıya sertçe vurarak işaret parmağını kaldırıp kızgınca salladı.

 

"Kurban olsun o benim çeneme! Onun benden kaçmasının sebebi çenem değil, beni görünce dilinin bile tutulmasına sebep olan güzelliğimden kaçıyor! İki lafı bir araya getirip konuşamıyor ya karşımda,kendini üste çıkartmak için benim çenemi bahane ediyor dağ antilobu!"

 

Zeynep üzerindeki kıyafeti çıkarıp duşun suyunu açarken dışarıdan hala konuşmaya devam eden arkadaşının sözleri ile bezgince gözlerini devirerek homurdandı.

 

"Bu kız ya kendi çenesinin gücünün farkında değil,yada bilerek yapıyor. Selçuk kaçmakta haklı mı diye düşünmeden edemiyorum doğrusu."

 

Zeynep'in sözlerini işiten Sahra elini kapıya sertçe vurarak çemkirdi.

 

"Suyun sesine rağmen seni duydum Zeynep! Çenem kadar kulaklarımın işitme kuvveti de yüksektir hatırlatayım."

 

Arkadaşının sözleri ile Zeynep'in gözleri irice açılırken söylediklerini gerçekten duya bilme ihtimali şaşırtmıştı. Sahra ise bakışlarını kısarak diğer kızların yanına doğru ilerlerken şüpheyle homurdandı.

 

"Cidden o kadar çok mu konuşuyorum ben? Zeynep'in söylediği gibi acaba Selçuk çenem yüzünden mi uzak duruyor?" Zeynep'in aklına soktuğu düşüncelerle kızların yanına geçerek yorgun bedenini koltuğa bırakıp düşen moduyla yüzünü asarak oturdu.

 

.......

 

Selçuk girdiği odadaki kokunun yoğunluğu ile yüzünü buruşturarak pencereye doğru ilerleyip perdeleri açtı. Odaya giren güneş ışıkları ile Emir memnuniyetsizce homurdanırken pencereyi de açarak içeriye temiz havanın girmesini sağlayıp yataktaki arkadaşına doğru ilerleyerek homurdanmalarına devam etti.

 

"Zıkkımın kökünü iç! Ulan Zeynep'in bu gün nikahı var ama sen ona mani olmak yerine ayyaşlar gibi içip içip sızmaktan başka bir şey yapmıyorsun!"

 

"Kapa o çeneni başım çatlıyor! Şu an en son çekeceğim şey senin vereceğin vaazlar Selçuk!"

 

Arkadaşının sözleri ve hala kalmaması ile Selçuk onun üzerindeki çarşafı sertçe çekerek sözlerine devam etti.

 

"Burada böyle alkolün arkasına sığınmaya devam edersen Zeynep'i elinden kaçırınca da bir mezar kaz içine gir! Kimseyi boş yere uğraştırma! Herkes senin için uğraşırken sen böyle yaparak o mezara diri diri girmeyi hak ediyorsun çünkü! Ben de o zaman vaaz vermek zorunda kalmam dua ederim artık arkandan!"

 

Arkadaşının sözleri ile Emir yatakta hırsla doğrularak saçlarını çekiştirdi.

 

"Ne yapayım ne!? Görev bitmedi! Ne gerçekleri anlata biliyorum ne görevi sonlandıra biliyorum! Ne yapayım sen söyle!? Ben gerçekleri anlatamadıkça Zeynep durmayacak! Ne yapayım gidip nikahında alkış mı tutayım Selçuk!? Tebrik mi edeyim!?"

 

Selçuk odanın içerisinde hırsla bir kaç tur atarak tekrar Emir'in karşısına dikildi ve işaret parmağını uyarırcasına sallayarak söylendi.

 

"Önce o yataktan çık! Gerekirse o nikahı basar Zeynep'i kaçırırız! Ama sen o lanet yataktan bir an önce çık!"

 

Arkadaşının sözleri ile Emir'in dudaklarında alaylı bir gülümseme oluştu.

 

"Öyle bir şey olamayacağını sende biliyorsun! Tolga sıradan biri değil!"

 

Emir'in sözleri ile Selçuk'un kaşları hızla çatılırken söylediği sözlere inanamayarak baktı.

 

"Korkuyor musun Tolga dan!?"

 

"Nee! Saçmalama!" Emir yataktan bir hışımla kalkarak etrafta geceden çıkardığı pantolonunu aramaya başladı. Bir taraftan da Selçuk'a laf anlatıyordu. " Ben ne demeye korkacağım o şerefsizden!? Benim yüzümden sizin de başınızın belaya girmesinden korkuyorum! Elimi kolumu bağlayan sadece bu! O gece hepimiz toplanıp düğüne gider gibi öyle bir aptallık yapmasaydık suçlu sadece ben olurdum! Ama bu gün Zeynep'i kaçırsam bile suçlu sadece ben değil o gece bana yardım ettiğiniz için siz de olursunuz! Yine hep birlikte yaptığımızı düşünür Tolga! Ve benimle uğraştığı kadar sizinle de uğraşır sende biliyorsun!"

 

Selçuk arkadaşının arkasında dolanırken sözlerine karşılık adımlarını durdurup bakışlarını ona dikerek karşılık verdi.

 

"Yanacaksakta hep birlikte yanarız! O da biliyor Zeynep'in gönlünün sende olduğunu! Bildiği bir şeyin suçlusu olarak bizi sorumlu tutacak kadar şerefsiz değil!" Bakışları hala odanın içinde bir şeyler arayan arkadaşının üzerinde gezinirken elini kaldırarak öfkeyle bağırdı. "Ne dönüp duruyorsun dolapçı beygiri gibi!? Aradığın ne!?"

 

Selçuk'un sorusu ile ellerini yüzünde sertçe gezdirerek kükredi.

 

"Lanet pantolonum!"

 

Arkadaşının cevabı ile Selçuk karşısındaki adamı hayretle süzdü. Gerçekten bu alkol dedikleri şey şişede durduğu gibi durmuyordu anlaşılan. İçine dolan gülme isteğini bastırarak odada dolanmaya başlayan Emir'in peşine tekrar takılarak seslendi.

 

"Komutanım!"

 

"Sus Selçuk! Sus! Allah aşkına konuşma artık! Yeter lan!"

 

Emir yatağın üzerindeki çarşafları yere indirirken Selçuk tekrar seslendi.

 

"Ama komutanım!"

 

"Yeter Selçuk tamam! Gideceğim o düğünü basacağım gerekirse o Tolga itinin kafasına sıkıp Zeynep'i alacağım! Yeterki sen sus ve bana ne yapmam gerektiğini söyleyip durma!" Banyoya doğru ilerlerken bu defa kendi kendine homurdandı. " Ama önce şu lanet pantolonu bulmam lazım!"

 

Selçuk onun haline daha fazla dayanamayarak dudaklarından kaçan kırkırtının arasında tekrar seslendi.

 

"Emir!"

 

Arkadaşına hışımla dönen Emir sertçe cevap verdi.

 

"Nee!?Emir Emir ne var!?"

 

Elini kaldıran Selçuk yüzündeki sırıtışla Emir'in alt tarafını işaret ederek konuştu.

 

"Lan pantolonun zaten üzerinde!"

 

Arkadaşının sözleri ile bakışları alt tarafına yönelirken gördüğü manzara karşısında başını kaldırarak kükredi.

 

"Lan iki saattir ne demeye bana pantolon arattırıyorsun gerizekalı!" Koltuğa doğru ilerleyip gömleğini alarak üzerine geçirirken işaret parmağını kaldırıp tehtit edercesine salladı. "Dua et o nikaha yetişeyim Selçuk! Bana burada pantolon arattırarak zaman harcattırdın,eğer o nikaha yetişemezsem seni Sahra ile o nikah masasına zevkle oturturum!"

 

Gömleğini düğmeleyen arkadaşına şaşkınca bakarak ürkekçe fısıldadı.

 

"Ama komutanım ben sizi uyardım! Siz dinlemediniz ki."

 

"Sus Selçuk! Hala konuşuyorsun lan! Kimden yanasın sen!? Beni burada oyalıyarak Tolga'nın ekmeğine yağ sürüyorsun şerefsiz!"

 

Sözlerini bitiren Emir kapıya doğru ilerlerken Selçuk ta hızla arkasından çıkıp homurdandı.

 

"Senden yanayım komutanım. Malesef senden yana."

 

Biraz sonra olacaklardan sonra Emir'i başına sardıracağı ve onun kendisinden alacağı intikamları düşündükçe Selçuk soğuk soğuk terler dökerken Emir otelden çoktan çıkarak aracına doğru ilerlemeye başlamıştı. Aracın yanına gelince yolcu tarafına geçerek elindeki anahtarı Selçuk'a fırlattı.

 

"Sen kullan. Kafam pek yerinde değil hala."

 

Arkadaşının attığı anahtarı yakalayan Selçuk ona ters ters bakarak sessizce homurdandı.

 

"Yerinde olduğu günleride gördük! Fıçıyla içiyor sanki hayvan herif. Ondan sonra da kafam yerinde değil."

 

Araca binen Emir sorgulayan bakışlarını arkadaşına çevirerek söylendi.

 

"Dilinle dişinin arasında konuşma Selçuk! Ne söylüyorsan yüzüme söyle."

 

Aracı çalıştıran Selçuk yola koyulunca yanındaki adama dönerek cevap verdi.

 

"Acaba konsepte uygun bir şeyler mi giyinseydik diyordum komutanım." Eliyle kıyafetlerini işaret ederek sözlerine devam etti. "Bu halimizle Ceyar ve Bob dan bir farkımız yok çünkü."

 

Emir başını sağa sola sallayıp yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Olmadı takı da takalım ha Selçuk!?"Gömleğinin düğmelerini kapatırken sözlerine devam etti. " Ayrıca oturup pembe dizi mi izliyorsun sen Selçuk!? Tuhaf tuhaf adetler çıkartma başıma da adam gibi sür şu arabrayı!"

 

"Yok komutanım izlemiyorum. Sadece fikir amaçlı göz gezdirdim. Sizin ailenin entrikaları meşhur ya kendimi nasıl korurum diye taktik geliştirmek amaçlı. Sahra'nın entrikalarına , taktiklerine karşı kurbanlık koyun gibi bakacak değilim sonuçta. Ondan ve entrikalarından kurtulmak amaçlı izledim yani."

 

"Selçuk delirtme beni! Sen kim entrika kim lan? Sahra'nın karşısında senden olsa olsa Köle İzaura olur! Sen boşa izleme o dizileri entrikanın kitabını yazan Ceyar, bizim Sahra'nın vaftiz babası sayılır. Boşa kürek çekme!"

 

Selçuk irileşen bakışlarını yanındaki adama çevirerek şaşkınca fısıldadı.

 

"Komutanım ben de tam Köle İzaura'yı diyecektim. O zengin baron ne çektirdi insanlara ya." İşaret parmağını Emir'e doğru sallayarak sırıttı. "Ama siz de az değilsiniz hani. Köle İzaura,Ceyar falan,belliki siz de izlemişsiniz. Bakın bir de Yalan Rüzgarı varmış. Ben henüz izlemedim ama belki siz izlersiniz. Lazım olur izleyin bence. Öyle bir ailenin içinde yetişince izlemek gere...."

 

"Selçuk suss! Pembe dizi vikipedi gibisin yeminle! Ne bu yabancı dizilere ve karakterlere olan merakın? Beni çileden çıkartma! Gidene kadar ağzını bir kere daha açarsan atarım seni araçtan!"

 

Emir'in uyarısı ile Selçuk suspus olurken o da biraz daha söylenerek bakışlarını uzayan yola çevirdi.

 

Araçtan inen ikili bakışlarını etraflarında gezdirirken Emir öfkeyle bakışlarını kıstı. Zeynep'le ikisinin düğünleri için kararlaştırdıkları kır bahçesinin nikah için seçilmiş olması bütün öfkesinin tavan yapmasına neden olmuştu.

 

"Şerefsiz puşt! Nikahı yapacağı bu yer bile Zeynep le benim düğün için kararlaştırdığımız mekan! Başka bir yer bulamadı sanki!?"

 

Selçuk bildiği gerçekle sırıtarak önünde ilerleyen arkadaşının arkasından söylendi.

 

"Yani Zeynep'in bu gün başka birisi ile evleneceğini değilde sizin seçtiğiniz yerde evlenecek olmasını mı sorguluyorsun komutanım? Gerçekten çok tuhafsınız."

 

Emir omzunun üzerinden bakışlarını arkadaşına çevirerek sertçe söylendi.

 

"Sorgularım tabi! O kim oluyorda benim bütün hayallerimin içine ediyor!? Ayrıca sende benimle uğraşmayı kes etrafı kolaçan et! Zaten senin yüzünden geç kaldık!"

 

Bakışlarını tekrar önüne çevirerek ilerlerken arkasından hala homurdanan Selçuk'u duymazlıktan geldi. Ortalıkta koşuşturan aile bireylerine kendini fark ettirmeden önceden bildiği mekanın içine doğru sessizce ilerledi. O nikah olmayacaktı. Ya Zeynep'i kaçıracaktı,ya Tolga itini düğün iptal olana kadar bir yere kapatacaktı. Başına gele bilecek her şeyi göze almıştı. O nikah kesinlikle olmayacaktı!

 

Adımları bildiği uzun koridoru arşınlarken aradığı kişiyi tam karşısında görünce dişlerini sıkarak homurdandı.

 

"Şerefsiz it! Bir de heyecandan volta atıyor utanmadan! Ulan bu koridoru heyecandan arşınlaması gereken bendim sen değil puşt!" Adımlarını biraz daha hızlandırırken karşısında volta atan adamın kendisini fark etmesi ile oda adımlarını ona doğru yönlendirmiş yüzündeki saklayamadığı öfkeyle kendisine doğru gelmeye başlamıştı. Aynı öfkeli bakışlarlarla Emir de ona karşılık verirken aradaki bir kaç adımlık mesafeyi kapatan Tolga,beklemediği bir anda Emir'in karnına dizini geçirerek tısladı.

 

"Ayarsız piç!"

 

Emir karnına aldığı darbeyle yerinde sendelerken aynı öfkeyle aynı karşılığı verdi.

 

"Ağzını topla! O çeneni kırarım senin! Bana ayardan bahsetme puşt!"

 

Tolga'nın da yerinde geriye doğru sendelemesi ile Emir işaret parmağını tehtit edercesine sallayarak öfkeyle bağırdı.

 

"Seni uyardım! İnsan gibi seni uyardım! Zeynep ten uzak dur dedim! O nikah olmayacak dedim! Sense beni dinlemeyip yokluğumu fırsat bilerek sevdiğim kadına,karıma nikah kıymaya kalktın! Ulan senin hiç şerefin yok mu!? Başkasının karısını,başkasını seven bir kadını nikahına alacak kadar miden geniş mi senin pezevenk!"

 

İşittiği sözlerle Tolga elini kaldırarak işaret parmağı ile yanındaki kapıyı gösterip sıktığı dişlerinin arasından homurdandı.

 

"Gir şu odaya kozumuzu orada paylaşalım! Ulu orta yerde biri görecek,yine başın yanacak! Ayrıca bana şereften bahsetme senden öğrenecek değilim şerefi!"

 

Emir'in bakışları Tolga'nın işaret ettiği kapıyı bulurken birer ateş korunu anımsatan bakışlarını tekrar Tolga'ya çevirerek öfkeyle başını salladı. O odaya kendi rızası ile girmek istiyorsa bu dingilin orada mahsur kalmasında da bir sakınca yoktu öyle değil mi!?

 

Bir kaç adım atarak yan tarafındaki kapıyı sertçe açtı ve odanın içine doğru ilerleyerek Tolga'nın da girmesini bekledi. İçeriye giren adam kapıyı arkasından sertçe kapatarak anahtarı çevirip öfke ve bıkkınlıkla harmanlanmış bakışlarını Emir'e çevirdi.

 

Selçuk,Mehmet ve Devran albay la görüşüp planın sorunsuz ilerlediği hakkında bilgi verdikten sonra adımlarını bahçenin çıkışına çevirerek aracına doğru ilerledi. Bagajı açarak içindeki elbise kılıfına uzanıp aldı ve işaret parmağını askıya geçirerek kılıfı omzuna attı. Bagajı kapatıp aracını kilitleyerek tekrar mekana doğru ilerledi.

 

Adımlarını mekanın içine yöneltirken karşısından gelen grupla yüzünde oluşan tebessüme engel olamadı. Telaşlarına bakılırsa demek hala bir şeyden haberleri yoktu.

 

"Emir nerede!?"

 

Mehmet'in telaşla sorduğu soruya karşılık Selçuk omuzlarını silkerek karşılık verdi.

 

"Bir bilgim yok."

 

"Nasıl yok oğlum!? Birlikte gelmediniz mi siz buraya!?"

 

Kerim'in sorusu ile Selçuk bu defa başını olumlu anlamda sallayarak cevap verdi.

 

"Evet birlikte geldik. Ama o bana etrafa göz kulak olmamı söyledi."

 

Doğan,kendilerindeki telaşın akksine Selçuk'un üzerindeki rahatlıkla kaşlarını anlam veremeyerek çattı.

 

"O zaman bu nikahı engelleyecek bir planı var?" Eli ile çenesini sıvazlayarak bakışlarını etrafında gezdirip fısıldadı. "Olmak zorunda da zaten."

 

Omuzlarını tekrar umursamazca silken Selçuk dudaklarını da bilmiyorum dercesine büküp kendisine sorgularcasına bakan adamlara cevap verdi.

 

"Ben de pek bir şey bilmiyorum aslında. Bir şeyler geveliyordu ama. Zeynep'i kaçırırım,olmadı Tolga'yı rehin alırım falan diye,bana da bahsetmedi pek planından."

 

Selçuk'un sözleri ile hepsi telaşla bir birine bakarken Kayra onun omzundaki klıfı işaret ederek alayla homurdandı.

 

"O kılıf ne enişte? Emir abi Zeynep'i kaçırırken tanınmamak için kostüm falan mı değiştirecek hayırdır?"

 

Bakışları Kayra'ya dönerken onun alaylı sorusu ile yüzünü buruşturdu. Bu Kayra denen dangalak yüzünden az daha adı pezevenke çıkacaktı. Telefon numarasını o kartlara bastırarak gelen aramalarla cinnet geçirecek raddeye getirmişti kendisini.

 

Yüzüne yerleştirdiği zoraki bir sırıtışla Kayra'nın yanağından bir makas alıp homurdandı.

 

"Seni küçük cahil dahi! Aklın hep böyle kurnazlıklara çalışır zaten!" Yüzündeki sahte sırıtışı silerek ciddi bir ifadeye bürünüp sözlerine devam etti. " O gördüğün Emir'in kostümü değil benim giyeceğim kostüm koçum! Başıma açtığın belalardan sonra azrail kostümü aldım! Canını alırken otantik olsun diye!" Kayra ya ters ters bakıp homurdanarak tekrar ilerlemeye başladı. "İnsanı zorla günaha sokuyor! Tam her şey yolunda gidiyor derken bu çocuk olmadık bir şeyle karşıma çıkıp bütün asabımı bozuyor! Beni günaha sevk ediyor! Bu işten kazasız belasız kurtuluyorum onun için şükür namazı kılmam gerekirken ben bu salak yüzünden günaha giriyorum!"

 

Arada ki küçücük mesafeyi kapatan adamlara ters ters bakarken bu defa Max konuşmaya başladı.

 

"Bacanak, sen şimdi Emir nerede cidden bilmiyor musun? Bak saçma sapan bir şey yaparsa bu defa paçayı kurtaramaz! Nerede bu adam?"

 

Yanındaki adamın sorusu ile Selçuk adımlarını durdurarak yönünü onlara dönüp bakışlarını düşünür gibi kıstı.

 

"Bana bir daha bacanak deme!" İşaret parmağı ile Kayra ve Tuğra'yı göstererek sözlerine devam etti. "Siz de enişte demeyin! Kaç defa söylemem gerekiyor kardeşim! Ne bacanağınızım,ne eniştenizim, ne de Sahra'ya talip olan bir adayım! Böyle bir düşüncem de yok! Anlayın artık be!" Sözlerini bitirince adımlarını tekrar diğer yöne doğru çevirirken cevap vermediği soru aklına gelince durup tekrar arkasına döndü. "Ayrıca Emir'i de en son mekanın içine girerken gördüm! Orada ne haltlar karıştırıyor hiç bir fikrim yok! Şimdi izin verirseniz hazırlanmam lazım! Malum hayırlı bir gün bu gün!"

 

Sözlerini bitirince dudağına kondurduğu ıslıkla adımlarını hızlandırırken diğerleri onun bu hali ile yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Bu neydi şimdi?"

 

Kaan'ın sorusu ile diğerleri omuz silkerken Tuğra sırıtarak giden adamın arkasından baktı.

 

"Sizce de Selçuk abi bizim ailenin erkeklerine benzemeye başlamadı mı?"

 

Hepsinin bakışları giden adamın arkasından onu incelercesine kısılırken Mehmet hoşnutsuzca homurdandı.

 

"Hem de biz den bile fazla. Lan doğru yolunda giden adamı şaşırttık ya! Elimizle,dilimizle adamı ne hale getirdik."

 

"Bence eniştemin bu hale gelmesinin en büyük sebebi ablam. Taş olsa çatlardı. Adam yine iyi dayandı ona. Sonunda da kafayı sıyırdı.Durumu hiç iyi gibi gelmedi bana!"

 

Kayra'nın sözleri ile Kerim ellerini sertçe yüzünde gezdirerek diğerlerini uyarırcasına homurdandı.

 

"Sizce düşünmemiz gereken Selçuk'un değişimi mi?" İşaret parmağı ile karşısındaki mekanı göstererek sözlerine devam etti. "Yoksa Emir'in başını belaya sokmak için sarfettiği üstün çaba mı?"

 

Bakışlar Kerim'in işaret ettiği noktaya kaymış hepsinin yüzü endişe ile kasılırken sözlerinden sonra çoktan mekana doğru ilerleyen Kerim'in arkasından onlarda o yöne yönelmişti.

 

Tolga karşısındaki adamın öfkeyle odada dolanmasını seyrederken elini saçlarından geçiştirerek bıkkınlıkla homurdandı.

 

"Ne yapıyorsun ne!? Dolanıp durma ortada şimdi suratını dağıtacağım senin gerizekalı!"

 

Tolga'nın sözleri ile Emir işaret parmağını kaldırarak onu uyarırcasına tısladı.

 

"Bak doğru konuş sen benim sabrımı yeterince zorladın zaten! Bir de karşıma geçmiş ne yapıyorsun diyorsun ya, senin o gırtlağını sıkıp şuracıkta canını almayı pllanlıyorum! Farklı bir şey duymak istiyorsan işte şu an tam da bunu yapmayı planlıyorum! Aylardır vazgeç bu işten demekten benim dilimde tüy bitti,sen duymaktan bıkmadın! Ulan rica ettim anlamadın,söyledim anlamadın,kaçırdım anlamadın,vurdum anlamadın madem anlamıyorsun bende farklı bir şey düşünerek anlatıyım derdimi değil mi!? Sıkıyım gırtlağını bitsin bu iş!"

 

Tolga karşısındaki adamın sözleri ile burun kıvırarak ellerini buğazına götürüp kravatını gevşetti.

 

"Bak hala kaçırdım diyor! Sen cidden gerizekalısın Emir! Hayır bu anlama kıtlığının başka bir açıklaması yok çünkü! Birincisi sen beni kaçırmadın ben kendim geldim! İkincisi sen bana vurdun ben karşılığını verdim! Üçüncüsü."Kaşlarını çatarak düşünüyormuş gibi yaptı ve elini hesap sorarcasına kaldırarak homurdandı."Üçüncüsü sen ne rahat adamsın lan!? Her zaman böyle geç kalır, her şeyi böyle anlamamakta ısrar mı edersin!? Sen önceden böyle değildin sende bir mallık peydah olmuş!"

 

Emir karşısındaki adamın sözleri ile öfkeyle ona doğru bir adım atarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Benim sabrımı zorlama Tolga! Niyetim olay çıkartmak değil! İnsan gibi şu lanet odada nikah vakti geçene kadar benimle bekleyeceksin! Ama güzellikle ama zorlukla! Ha amacın beni kışkırtıp kendini dövdürtmekse onada tamam! Yeterki şu lanet odada bekle!"

 

Tolga boynundaki kravatı çıkararak hırsla bir köşeye fırlattı ve üzerindeki ceketi çıkarırken bezgince söylendi.

 

"Soyun!"

 

Tolga'nın emrettiği şeyle Emir anlam veremeyerek ona bakarken yüzünü buruşturarak sordu.

 

"Soyun mu!?" Bakışları şüpheyle kısılırken aklına düşen şüpheyle karşısındaki adama tiksinircesine bakıp sertçe cevap verdi. "Lan şerefsiz it! Oradan bakınca neye benziyorum ben dürzü! Senin cinsel tercihin farklı olabilir ama benim tercihim kadınlar!" Yüzünü tiksintiyle buruşturarak eliyle kış kışlar gibi işaret yapıp sözlerine devam etti. "Git! Git! Benden uzaklaş! Mümkün olduğunca uzakta dur! Şu saatten sonra adımı gay diye çıkaracak puşt!"

 

Sözlerinden sonra yüzüne inen yumrukla geriye doğru sendelerken Tolga,Emir'in üzerine doğru atılarak kükredi.

 

"Senin ağzını burnunu kırarım lan! Benim bir erkeğe karşı cinsel dürtülerim yok! Hele ki sana karşı şiddetten başka dürtü yok içimde piç!" Emir doğrulmaya çalışırken yumruğunu Tolga'nın çenesine geçirerek karşılık verdi.

 

"Duygularımız karşılıklı! Aynı şiddet dürtüsü benim içimdede sana karşı var! Hatta o kadar yoğun ki şuracıkta beynini dağıt diye dürtüyor o duygu!"

 

Tolga dudağından sızan kanı elinin tersiyle hırsla silerken Emir'e öldürücü bakışlar atarak kükredi.

 

"Soyun lan soyun! Soyun hayvan! Bir an önce hazırlanmazsan senin yüzünden nikah masasına oturup,o deftere imza atmak zorunda kalacağım senin bu kıt beynin yüzünden!"

 

Anlam veremediği sözler karşısında Emir karşısındaki adama bakarken o odanın içerisindeki koltuğa doğru ilerleyip üzerindeki elbise kılıfına uzandı ve Emir'e doğru fırlattı.

 

"Bak hala bakıyor öküz gibi! Giy şu takımı!"

 

Bakışlarını kısarak karşısındaki adama şüpheyle bakarak fısıldadı.

 

"Nasıl bir oyun peşindesin lan!? Daha düne kadar Zeynep'le evlenmek için can atıyordun!? Şimdi ne değişti kalleş herif!"

 

Tolga biraz önce attığı elbise kılıfını tutan adamın elinden hırsla çekiştirerek cevap verdi.

 

"Şu an sana nedenini anlatırsam o nikah masasına ne ben ne de sen oturabileceksin!" Kolundaki saati işaret ederek sözlerine devam etti. "Eğer Zeynep'le evlenmek gibi bir niyetin varsa o yüzden acele et! Benim neyi ne için yaptığımı sorgulamayı bırak elbet öğrenirsin zamanı gelince!"

 

Karşısındaki adamın sözlerinin manasını anlamak istercesine bir süre tarttı. Onun elinden çekip aldığı kılıfı aynı hırsla çekip aldı ve fermuarı açarken söylenmeye başladı.

 

"Benim o masaya oturmama babamlar izin vermez ahmak herif! Hele ki Zeynep böyle bir şeyi asla kabul etmez!" Kılıfın içinden çıkardığı takım elbiseyi kısa bir an inceledikten sonra burukça gülümsedi.

 

"Gerizekalısın deyince kuduruyorsun! Lan hayvan! Babanlar zaten bu oyunun içinde! Onlar senin o kızla görev için evlendiğini biliyorlar. Başından beri benimde bildiğim gibi! Niyetleri Zeynep'in içinin soğumasını sağlamaktı! Bu sürede seninde burnunu sürttüler biraz tabi ama hak ettin sen!"

 

"Tolga bana hakaret edip durma o çeneni kırarım senin kuş beyinli! Onlar bilse bile görev hala devam ediyor! Görev bitipte ben kendimi aklamadan Zeynep'le o masaya oturmama asla izin vermezler!"

 

"Çene mi kıracak mış! Kırsana hadi sıkıyorsa? Seni burada öyle bir benzetirim ki fotosentezle çalışan o beynine belki oksijen giderde düşünme yetin yerine gelir! Onlar bu nikahı onaylamasa böyle bir oyunla seni nikah masasına niye oturtsunlar amip beyinli!"

 

Emir kısa bir an düşünürken Tolga içinden sinsice gülüyordu. Görevini tamamladığını tabiki bu aptal aşığa söylemeyecekti. Hele ki Zeynep'in bu oyuna sonradan dahil olduğunu bilmesine hiç gerek yoktu. Emir beyin biraz daha kıvranmasının bir mahsuru yoktu.

 

Emir şüpheli bakışlarını karşısındaki adamdan çekmeden üzerindeki gömleğin düğmelerini çözmeye başlarken Tolga yaralanan dudağını masanın üzerinden aldığı peçete ile temizlerken sözlerine devam etti.

 

"Daral geldi bana! Boğuluyorum artık! Acele et bir an önce bitsin şu oyun! Aileler sana belliki bir şans vermiş. Zeynep'i de ikna etmek sana kalmış. Umarım başara bilecek kabiliyettesindir. Zira ben bu oyuna ve kızların baskılarına, senin saçma sapan ithamlarına daha fazla dayana bileceği mi düşünmüyorum! Zeynep'e bir an önce o nikahı bas! Yoksa ben sana öyle bir basacağım feleğin şaşacak!"

 

Üzerindeki gömleği elinde toplayarak karşısındaki adamın üzerine öfkeyle fırlatan Emir diğer gömleği giyerken sertçe karşılık verdi.

 

"Düzgün konuş! Her şeyin içine eden sensin bir de karşıma geçmiş bana akıl verip yol gösteriyorsun! En özel günlerimin karili oldun yaygaracı piç!" Başını öfkeyle aşağı yukarı sallayarak sözlerine devam etti. "Bekle sen bekle! Seninle işim bitmedi henüz! Ben seni öyle bir darlayacağım ki,ilmeği boynuna kendin geçirip kendi kendini boğacaksın! Yalaka!"

 

Pantolonunu çıkarıp diğer pantolonu giyerken Tolga odanın içinde volta atarak söylenmeye devam etti.

 

"Nasıl korktum bir bilsen! Bir de utanmadan tehtit ediyorsun! Ben olmasam sen bir bok yiyemezdin lan! Benim kafa mı kızdırma her şey iki dudağımın arasında hala! Zeynep'i bir lafımla o nikah masasına oturtur iki saniyede de nikahıma alırım!"

 

"Laaan! Tolga seni öldürürüm! Beni tehtit etme seni öldürürüm piç!" Emir,Tolga'nın üzerine doğru bir hamle yapınca onun yüzüne attığı yumrukla kapının yumruklanması bir oldu. Emir'in eli yumruğu yediği bölgeye giderken dışarıdan yükselen seslerle ikilinin bakışları kapının arkasındakileri göre bileceklermiş gibi o yöne döndü.

 

"Emir kendine gel! Aç şu kapıyı! Adam gibi konuşur anlaşırız kardeşim! O piç için hayatını mahfetmeye değmez! Zeynep'i düşün!

 

Kerim'in sözleri ile Tolga ellerini yüzünde sertçe gezdirip alayla gülümseyerek bakışlarını Emir'e çevirdi.

 

"Hepiniz delisiniz! Yemin ederim hepiniz tımarhaneliksiniz! Bu manyaklar hala bana bir şey yapa bileceğini ve ya yapa bileceğinizi mi düşünüyor cidden!?" Emir karşısındaki adamın sözleri ile öfkeyle ona bakarken Tolga'nın yüzündeki alaylı gülümseme yerini sırıtışa bırakmıştı.

 

"Yakıştı yakıştı. Yanaklarına biraz renk geldi. Gerçi sen bu hırpalamayı daha önce hak etmiştin ama ben bile isteye bu güne özel olsun diye sabrettim. Eee düğün hediyesiz olmaz değil mi?"

 

Tolga konuşurken Emir çoktan ceketini giymiş elindeki papyonu yüzünü buruşturarak inceliyordu.

 

Hala yumruklanmaya devam edilen kapı ve arkasından gelen sesler Emir'in dikkatini dağıtırken Tolga'nın da keyfinin yerine gelmesine neden oluyordu.

 

"Emir abi! Elini kana bulama kurbanın olayım ! Bak Tolga abi boş biri değil. Sonunu pek hayırlı görmüyorum ben senin! Çık şu odadan Ömer amcayı kaçırırız onun yerine!"

 

Herkesin şaşkın bakışları Tuğra'nın sözleri ile ona dönerken Doğan yüzünü buruşturarak fısıldadı.

 

"Ne içtin sen lan!? Ömer amcayı kaçırmakta ne manyak mısın oğlum sen!? Adamı kaçırıp ne yapacağız Tuğra!?"

 

"Öyle deme abi Ömer amcayı kaçırarak Zeynep ablayı onunla tehtit eder nikah masasına oturturuz. O yüzden dedim."

 

Tolga yüzünde oluşan kocaman sırıtışla kapıyı işaret ederek kıkırdadı.

 

"Bak bu çocuk gelecek vaad ediyor! " Tolga kapıdaki gözlerini tekrar Emir'e çevirerek sırıttı. "En azından Tuğra çözüm için öneriler sunuyor oysa sen hiç bir şey sunamadın be Emir. Ama o senin iplerinin benim elimde olduğunun bilincinde. Artı mantığını da kullana biliyor. İtiraf et Ömer amcayı kaçırmak zekice sayılabilir. Beni kaçırarak bir şey elde edemediğini ve edemeyeceğinizi kabullenmiş bu çocuk. Ama Ömer amcayı kaçırırsanız bir şansınızın olabileceğini öngörüyor. Zeki bu çocuk zeki! Sizin gibi aptal değil!"

 

Tolga'nın arka arkaya sıraladığı sözlerle Emir daha fazla dayanamayarak üzerine doğru bir hamle yaparken Tolga bir kaç hızlı adımla kapıya ulaşıp açtı ve dışarıda kendisine şaşkınca bakan adamlara sırıtarak, arkasındaki Emir'i işaret etmişti ki hızla yönünün çevrilmesi ile yüzüne aldığı kafa darbesi bir oldu.

 

"Ahhh! Ulan Emir ben seni o nikah masasında koyun gibi meletmezmiyim hayvan! Ben sana yardım ettim puşt! Karşılığını böyle mi vereceksin!"

 

Emir tekrar Tolga'ya doğru bir hamle yaparken kendini toparlayan adam onun karnına dizini geçirerek hırsla kükredi.

 

"Dua et aynı şekilde karşılık vermiyorum! Ama zannetmeki Sana acıdığımdan! Aksine senin o yakışıklı yüzünü dağıtmak için can atıyorum! Fakat üzerine giydiğin takımın ücretini ben ödediğim ve eğer ağzını burnunu dağıtırsam o özel tasarım smokin rezil olur olan benim cebimden çıkan parama olur diye!" Kapının önünde kendilerini izleyen adamlara dönerken Emir'i bileğinden yakalayıp bükerek onların üzerine doğru itekledi. "Alın şu beyinsizi elinizden ne kadarı gelirse damat şekline sokun bunu! Tabi bu öküzden ne kadar damat olursa!? Şu hale bak! Kendi düğününe alkol komasında gelecek utanmasa!"

 

"Kendi düğünü derken!?"

 

Max'sin sorusu ile diğerleride şaşkınca karşısındaki adama bakarken Tolga kalabalığın arasından hışımla geçerek homurdandı.

 

"Bu düğünü Zeynep ve o yanınızdaki şerefsiz için özel olarak hazırladık! Tabiki Zeynep'le evlenmek gibi bir niyetim yok! Her hangi bir kadınla da yok! Benim evlilik gibi bir idialim bir planım yok! O yüzden rahat olun beyler! Ne karılarınızı,ne sevgililerinizi ne de kız kardeşlerinizi yoldan çıkartmak gibi bir niyetim de yok! Aklımı peynir ekmekle yemedim çok şükür!"

 

Kendisine şaşkınca bakan adamların üzerinde alaylı bakışlarını gezdirerek lavobaoların olduğu yöne doğru ilerledi.

 

"Amacım sadece yardım etmek ve sizin aramıza koyduğunuz saçma düşmanlığa son vermek için birazcık sizinle eğlenip yola getirmekti! Şu an görüyorum ki gayet başarılı olmuşum! "

 

"Eğer bu gün bu nikah olursa ben bu adamı arkamızdan çevirdiği işler yüzünden buraya gömerim! Bir de halimizle eğlendiğini söylüyor piç kurusu!"

 

Emir'in öfkeyle homurdanması ile Tolga kulağına çalınan sözlere aldırmadan karşıdan gelen Selçuk'a bakarak abartılı bir sevgi gösterisi ile kollarını iki yana açıp aynı abartıyla bağırarak konuştu.

 

"Vayyy! Benim kardeşim! Bir numaralı yardımcım!"

 

Selçuk'a sıkıca sarılarak sırtına bir kaç sefer vurdu ve geri çekilerek boynundaki kravatı düzeltti. Kendisine şaşkınca bakan adama muzipçe göz kırpıp kolunu omzuna dolayarak yönünü tekrar Emir ve yanındakilere çevirerek pişkince sırıttı.

 

"Nasıl iyi ikili olmuş muyuz!?" Selçuk adamın kolunu omzundan attırmaya çalışırken o dahada sıkıyordu. Emir öldürücü bakışlarını Selçuk'a yollayarak tısladı.

 

"Olmaz mı!? Efsane ikili olmuşsunuz! Entrika da Ceyar ve Bob gibi! Arkadan iş çevirme ve plan programda tüpçü Fikret ve Çeto gibisiniz!"

 

Selçuk omzundaki kolu hırsla ittirerek Emir'e doğru kendini açıklamak için ilerlerken onun sözleri ile adımları havada kaldı.

 

"Gelme boşuna sen kardeşim! Hiçç gelme! Ben Sahra'yı o nikah masasına oturtur sana da düğün davetiyenizle haber ederim artık!"

 

"Ko...Komutanım! Yapmayın Allah aşkına! Ben sizin iyliğiniz için yaptım! Sizin hayrınıza olmayacak bir işe kalkışırmıyım hiç!? Siz bakmayın bu mesmursuzun sözlerine. Yok öyle muhteşem ikili falan. Sahra,nikah falan böyle şeyleri ulu orta konuşmayın. Birinin kulağına gidecek. Olmayacak duaya amin dedirtmeyin insanlara zorla!"

 

İşaret parmağını kaldırarak uyarırcasına salladı.

 

"Bekle sen bekle! Ben nasıl ateş olmayan yerden duman çıkarıyorum gör bak sen! Sahra ve senden nasıl muhteşem bir ikili yaratıyorum izle. Lucifer'in türk versiyonunu izleyecek oğlum bu millet!" Eli ile etrafındakileri gösterirken sözlerine devam etti. "Şeytan emine senin gibi duygusuz bir askeri baştan çıkartmaya çalışırken bizde çok eğleneceğiz Selçuk efendi! Oscar the Emir farkıyla çok yakında koçum! Bekle ve gör!"

 

Sözlerini bitiren Emir diğer yöne doğru ilerlerken yanındakilerde Selçuk'a onaylamaz bir şekilde bakışlar atmıştı.Selçuk omzunda hissettiği ağırlıkla bakışlarını giden arkadaşlarından çekerek o yöne çeviridi.

 

"Bak kardeşim. Sahra'yı istemiyorsun sen belli. Zorla olacak değil, gönül bu. Ama sen kararının arkasındaysan bana bir güzellik yapa bilirsin. Rahmetlik Emine nine,kulağa küpe olur cinsten, Mehmet amca ile Azra yenge evlenirken öğüt vermiş.Deli öküzün koşması kokay olur Azra gelinim delidir ama has kızdır demiş.Yıllardır gayette mutlular Mehmet amcayla. Eee Sahra' da Azra yengemin huyundan bence onunla geçim kolay olur. Ben o öğütü hiç unutmadım kulağıma küpe yaptım. Sen de duyduğuma göre bu ara yapma konularında gayet maharetliymişsin. Son zamanlar da telefonların susmuyormuş."

 

Selçuk'un kendisine ve konuşmasına anlam veremeyen bakışlarına karşılık içindeki gülme isteğini yüzüne çapkın bir gülümseme olarak yerleştirerek sözlerine devam etti.

 

"Benim olaya da bir el atta Zeynep'i kaçırdım, Sahra ile deneyim bari. Bu defa olur belki." Başını sorgularcasına iki yana sallayarak fısıldadı. "Olur mu sence? Yani Sahra ve benden!? Olur mu ha ne dersin!?"

 

Tolga'nın son sözleri ile en sonunda saçma muhabbetine anlam veren Selçuk omzundaki kolu hırsla ittirerek öfekeyle bağırdı.

 

"Ne diyorsun sen lan!? Pezevenk miyim ben!?" Ellerini saçlarının arasından geçirerek hırsla çekiştirirken kendi kendine mırıldandı. "Tövbe estağfurullah! Ulan Kayra ulan şeytanın yardakçısı velet! Seni kimse elimden alamayacak! Benim yıllardır koruduğum iffetimi Cemil gibi iki paralık ettin lan!" Bakışlarını tekrar Tolga'ya çeviren Selçuk işaret parmağı ile kapıyı göstererek kükredi. "Madem Sahra ile bir ilişki kurmaya bu kadar heveslisin git kendisi ile görüş! Senin karşında çöp çatan yok! Ne haliniz varsa görün be! Aklımı kaçıracağım aklımı! Ben Emir'e benzemem kardeşim! Aklın sıra o küçük şeytanla iş birliği yapıp beni gaza getireceksin! Ortalığı kızıştırıp Emir gibi nikah masasına oturtacaksınız ama yemezler! İstersen git şimdi otur Sahra ile nikah masasına! Umrumda olmaz anladın mı!"

 

Bütün palnın sorumluluğu, mesuliyeti an itibari ile üzerine yıkılmış,bir de bu dangalak karşısına geçmiş abuk subuk konuşuyordu. Onlara pabuç bırakacak göz yoktu kendisinde. Adımlarını çıkışa doğru yöneltirken Sahra ve Kayra ikilisi ile karşılaşmamak için dua eder olmuştu. Hele bir de Emir'e vereceği hesap aklına gelince huzursuzluğu hat safaya ulaşıyordu.

 

Emir hızlı adımlarla geldiği kapının önünde bir an duraksayınca arkasından gelen arkadaşları da dururken Tuğra aradaki mesafeyi ayarlayamayarak Emir'in bedenine sertçe çarptı.

 

Emir'in ters bakışları kendisini bulurken Tuğra sanki karşısındaki adamın elbisesi tozlanmışcasına elleri ile temizlemeye çalıştı.

 

"Az daha mahfediyorduk servet değerindeki takımı! Tolga abi yarım milyon ödemiş lannn!" Emir'in buruşturduğu yüzüne onaylamazca bakarak fısıldadı. "Abi sende biraz dikkat et gözünü seveyim! Ne demeye öyle şak diye duruyorsun!?" Takım elbiseyi tekrar temizleme işine girişirken Emir üzerindeki elleri hırsla ittirdi.

 

"Başlarım senin servetine! Ne ara öğrendin lan sen bu bilgiyi!?" Gömleğinin yakasını hafif kaldırarak elindeki papyonu yakasına takmaya çalışırken bakışları sorduğu sorunun cevabını merakla bekleyen diğerleri ile buluştu. Tuğra onun elindeki papyona uzanarak elinden alıp arkasına geçerek takmaya çalıştı.

 

"Öğrendim işte abi bir yerden. Ne yapacaksın nereden öğrendiği mi? Dünyanın nadir liflerinden üretilmiş. Hatta James Bond film serisinde bu takım elbise markasının tasarımlarını giymiş."

 

"Bu pezevenk bu kadar zengin mi lan? Altı üstü askeri bir bilim adamı?" Mehmet kıstığı bakışlarını Emir'e çevirerek sorgularcasına bakarak sözlerine devam etti. "Askeri alan da bu kadar yüksek maaş veriyorlar mı? Adam servet yaptığına göre nereden geliyor bu değirmenin suyu?"

 

Emir bilmiyorum dercesine omuz silkip duadaklarını bükerken Mehmet karşısındaki adamın dağınık saçlarını düzeltmek için ona doğru ilerledi.

 

"Yok be kardeşim öyle maaşla falan alakalı değil. O markanın veliahtı yani ceo su Tolga abinin yakın arkadaşıymış hediye olarak özel tasarım damatlık yapmış adam."

 

Kerim karşısındaki genci şüpheyle izlerken o papyonu takma işini halledip Emir'in karşısına geçerek onu süzdü.

 

"Tuğra cidden sen bu bilgilere nereden ulaştın kardeşim? Hayır istihbaratta falansın da biz mi bilmiyoruz."

 

"Yok be Kerim abi. Kızlar konuşurken duymuştum. Tolga abi Zeynep abla içinde özel tasarım bir gelinlik getirtmiş yurtdışından,gelinliğin yanında sade bir damatlık olmaz diye arkadaşına sipariş vermiş ama o hediye olarak bu serveti yollamış işte. Bizim kızlar da ağzı açık bir şekilde Tolga'nın zevkini ve inceliğini ballandırarak konuşurlarken bende kulak misafiri olmuştum bir kaç gün önce." Kendisine yüzünü buruşturarak bakan adamları görünce ellerini kaldırarak hayır dercesine salladı. "Yooo! Düşündüğünüz gibi değil. Ben sadece dans okulundan annemi almaya gitmiştim içeri girdiğimde onlarda Zeynep ablanın elindeki telefona o kadar yoğunlaşmışlardıki beni fark etmediler bile. Konuşmaları ve yorumları o esnada duydum yani. Yoksa kapı dinlemek gibi bir huyum yoktur bilirsiniz beni."

 

Emir karşısındaki gencin yanağına bir kaç fiske atıp sırıtırken onun sözlerine alayla karşılık verdi.

 

"Tabi kardeşim,tabi. Hiç öyle bir huyun yoktur senin bilmezmiyiz."

 

Selçuk kravatını düzelterek önündeki gruba doğru yaklaşırken onların hırslı bakışları kendisine dönmüş, aynı anda onların bir kaç adım gerisinde bekledikleri odanın kapısı açılmış Sahra karga tulumba dışarı atılmıştı. Kapının hızla kapanması ile yumruk yaptığı elini kapıya vurarak çemkirmeye başlayan kızın yüksek sesi ile hepsinin bakışları tekrar o yöne döndü.

 

"Sizi nankör küçük insancık topluluğu! Açın şu kapıyıı!" Yumruk yaptığı elini kapıya sertçe geçirerek işaret parmağını kaldırıp sanki kendisini görüyorlarmış gibi tehtit edercesine salladı. "Aryaaa! Aç şu lanet kapıyı! Ya ben sizden hiç sır saklar mıyım!? Yapmayın Allah aşkına! Babam Selçuk'u bana vaad etmeseydi ben hiç böyle bir şey yapar mıydım!?"

 

Selçuk işittiği sözlerle öfkeyle yumruklarını sıkarken kapının önündeki adamların bakışları önce Selçuk'a dönmüş onun ateş saçan bakışları ile bu defa telaşla bakışları tekrar Sahra'ya dönmüştü. Kayra ablasının ortaya döktüğü küçük sırla ona doğru bir adım atarken Sahra olduğu yerde küçük çocuk gibi huysuzca tepinerek tekrar bağırdı.

 

"Bu kapıyı hemen açmaz,o ayakkabının altına benim adımı ve Selçuk'un adını da yazmazsanız her şeyi Emir'e an..."

 

Kayra ablasına seslensede bir türlü sesini duyuramayınca onu omuzlarından tutarak kendisine çevirdi ve sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Abla ne yapıyorsun!?"

 

"Ayyy! Bırak sende beni Kayra! Büyük aşkıma kestirmeden gideceğim yola bariyer kuruyor içerideki nankörler!"

 

Tekrar kapıya doğru dönen kız biraz önce gördüğü kişiyi anımsayınca hızla arkasına dönmüş ve Emir'e şirince sırıtarak kapıyı hafif hafif tıklatmaya devam etmişti.

 

"Aaa! Emir sen de mi buradaydın?" Biraz önce sarf ettiği sözleri hatırlamaya çalıştı. Eğer Zeynep'in her şeyden haberdar olduğunu ağzından kaçırdıysa arkasına bile bakmadan kaçmak için fırsat kollamalıydı.

 

Emir karşısındaki kıza kızgınca bakarken Kayra ablasının omzunu uyarırcasına hafifçe sıkıp kendisine bakmasını sağlayarak başıyla ileriyi işaret etti.

 

"Sadece Emir değil büyük aşkın da burada!" Sahra'nın bakışları kardeşinin işaret ettiği noktaya kayarken karşısında kırmızı görmüş boğa gibi burnundan soluyan adamı görünce dudaklarını dişleyerek bakışlarını yavaşça Emir'e çevirdi. Aynı anda da kapıyı var gücüyle yumruklamaya başladı. Gözleri Selçuk ve Emir arasında gidip gelirken Emir'e sırıtarak şirince gülmeye çalıştı.

 

"Takım çok yakışmış. Çok zevkli adam bu Tolga." Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalışırken ağlamaklı bir ses tonuyla yumrukladığı kapıya doğru seslendi.

 

"Meyraaaa! Allah rızası için aç şu kapıyı!"

 

"Demek sende bana yapılan işkencelere göz yumarak beni sırtımdan vurdun öylemi!?"

 

"Aaa! Öyle şey olur mu hiç kuzen? Sırtından vurma demeyelim de yardım ettim daha çok. Böyle düşün olmaz mı?" Kaşlarını kaldırarak Emir'e ağlamaklı bir yüz ifadesi ile bakınca Emir'in başını olumsuz anlamda sallaması ile olduğu yerde sallanarak çaresizce kapıyı tekrar yumrukladı.

 

"Zeyneppp! Sen benim biricik kuzenim! Bu kapıyı bir an önce açmazsan düğün yerine katliam olacak! Zeyneepp! Bak yas diyorum! Yas zamanı dolana kadar gerdek olmaz diyorum! Kırkım çıkmadan bir halt yiyemezsin diyorum! Aç şu kapıyıııı!"

 

"Sen o kırkı hesaplamayı bırakta,kırk Katır'la mı istersin ölümünü,kırk satırla mı onu hesapla Sahra! "

 

Selçuk'un sözleri ile Sahra sertçe yutkunarak tekrar kapıyı yumruklarken aklına gelen fikirle can simideine sarılırcasına bağırdı.

 

"Zeynepp! Emir,Tolga'yı vurmuş! Silahla yarlamış çam gibi devirmiş dağ gibi çocuğu!"

 

Sözleri biter bitmez açılan kapıyla aynı anda üç farklı dilden üç farklı duyguyla dökülen sözler bir birine karıştı.

 

"Ne demek Tolga'yı vurmuş!? O Emir'i kendi ellerimle öldüreceğim!"

 

"Ne demek yaralamış!? O piçi yaralayıp yaşaması için bir şans verirmiyim lan ben!? Direk kafasına sıkarım! Bir haber veriyorsun madem benim yapacağım şekilde ver o haberi!"

 

"Madem şeytanlık ruhunda var bende seni cehenneme mahkum etmesini bilirim küçük şeytan!"

 

Yitenumutlar...

 

 

Loading...
0%