Yeni Üyelik
15.
Bölüm

İ-D-A-15

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Azra Akın -Yağmur Yağar Taş Üstüne

 

Merhabalar, keyifli okumalar 🥰🥰

 

Sahra'nın kopardığı yaygaradan sonra ortalığın daha fazla karışmasını istemeyen Devran albay uzaktan izlediği topluluğa doğru yaklaşarak sert bir şekilde çıkıştı.

 

"Zeynep hariç hepiniz bir an önce düğün merasiminin yapılacağı alana çıkıyarsunuz!"

 

Bakışlar Devran albaya dönerken Emir,Selçuk ve Tolga'yı işaret ederek huysuz bir çocuk gibi söylendi.

 

"Bu ikisi arkamdan çevirdikleri dümenin hesabını vermeden bir adım dahi atmam komutanım!"

 

Tolga ve Selçuk,Emir'in sözleri ile ona ters bakışlar atarken Devran albay büyük ve sert adımlarla Emir'e doğru yanaşarak elini omzuna koyup hafifçe sıkarak sinsice gülümsedi.

 

"Onların vereceği bir hesap yok koçum. Ben ne istediysem onu yaptılar." Emir anlam veremediği dayanışma yüzünden karşısındaki orta yaşlı adama şaşkınca bakarken o sözlerine devam etti. " Sana verdiğim sözü hatırla evlat. "Zeynep'i kendi ellerimle sana getireceğim dedim ve getireceğim." Emir kısa bir an o sözün verildiği ana giderken diğerleri de bu karmaşık duruma anlam vermeye çalışıyorlardı. Devran albay başıyla bahçeye açılan kapıyı işaret ederek sözlerine devam etti. "Şimdi hepiniz önce bana biraz müsade edin ki ben Zeynep kızımla biraz konuşayım. Sonrada gelinimi oğluma emanet edeceğim söz verdiğim gibi." Bakışlarını Zeynep ve Emir'e çevirerek tekrar konuştu. "Bu ikisi de sadece bir birinden hesap soracak bu saatten sonra. Ne Selçuk,ne Tolga,ne Sahra bu planın ceremesini çekmeyecek. Onlar sadece birleşmeniz için yardım etti."

 

"Ama komutanım bu durumda olan bana oldu. Mehmet komiser kızını bu plana dahil etmek için beni ona vaad etmiş!" Eliyle kendisine pişkince sırıtan Sahra'yı işaret ederek sinirle sözlerine devam etti." Ben bu şeytani oyunların sonjnda kabağın benim başıma patlayacağını bilsem tövbe olsun dahil olmazdım bu plana! Sahra hanım bu yaptıklarının hesabını verecek o kadar!"

 

Sahra elini beline atarak kaşlarını çatıp Selçuk'a doğru çemkirdi.

 

"Ya güzellikle kabul edersin sana olan duygularıma karşılık verirsin ya da ben seni Emir den daha beter durumlara düşürürüm Selçuk bey! Yetti artık yaptığın naz niyaz ya! Hesap sormaya çok meraklıysan git annene sor o hesabı o da bu işe dahil olmam için ısrar etti! Seni bana vaad eden sadece babam değil annende seni avuçlarıma bıraktı tatlım!"

 

"Saçmalama! Yalan söylüyorsun! Annnem yapmaz öyle şey! Sahra bak benim sabrımı zorlama ne annem ne baban ben istemedikten sonra feriştahı gelse olmaz o iş!"

 

Selçuk'un,Sahra'ya karşı sergilediği tutum ve beden dilini de kullanarak verdiği sert tepki Devran albayında sinirini bozunca bulundukları ortamı inletircesine kükredi.

 

"Yeterr! Kendine gel! Senin karşında bir bayan var ulan! Doğru konuş benim asabımı bozma! Çıkın dışarı ne haliniz varsa görün! " Sert bakışlarını uyarırcasına hepsinin üzerinde tek tek gezdirip Selçuk'un üzerinde tekrar sabitleyerek sözlerine devam etti." Sahra kızımın hesap vereceği bir durum yok! Git müstakbel kayın babanla,anana sor hesabını! Ayrıca ben de Sahra dan yanayım sonra arkamdan iş çevirdiniz diye üstüme gelme! İpini koparmış gibi gezeceğine bir yuvan olsun artık be! Şimdi hepiniz de kaybolun gözümün önünden!"

 

Devran albayın sert sözleri ile kalabalık çıkışa doğru ilerlerken Selçuk'un hala dikilmesi ile Emir arkadaşının koluna yapışarak sertçe çekiştirdi. Sahra ise elbisesinin eteklerini toplayarak topuklu ayakkabısının çıkardığı iç gıcıklayıcı ses ile ikilinin yanından geçerken Selçuk'a bakıp pişkince göz kırparak fısıldadı.

 

"İstesem seni o nikah masasına anında oturtacağımın farkında mısın? " Selçuk'un öfkedrn koyulaşan gözleri ile dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamayarak sözlerine devam etti. " Sinirlenme o kadar, ben zoraki koca istemiyorum. O yüzden bana aşık olana kadar şanslısın nikah masası falan olmaz yani korkma! " Sözlerini bitirerek tekrar göz kırpıp uzaklaşırken Selçuk ellerini öfkeyle yüzünde gezdirerek homurdandı.

 

"Ya sabır! Ya sabır! Deli! Yemin ederim deli! Komutanım sizce ben bu deliye gönül düşürecek kadar aklımı yitirmiş olabilir miyim!" Emir'in gözlerindeki alaylı pırıltılarla daha da öfkelenirken elini saçlarından geçirerek hırsla çekiştirdi. "Hayır benim göremeyipte annemin bile gördüğü ne var bu manyakta anlamış değilim. İstemiyorum işte bunun neresini anlamıyor kimse!?"

 

Emir arkadaşının gerilen sinirleri ile gülmemek için kendini zorlarkrn onu sakinleştirmek için konuştu.

 

"Tamam kardeşim sakin ol biraz. İstemiyorsan zorla olacak değil ya."

 

"Ne sakini komutanım! Nasıl sakin olayım ya!? Anam bile gelin gözüyle bakıyor Sahra'ya. Ben anlatamıyorum ki kimseye derdimi! Evlenmek istemiyorum ben! Kapattım o defteri! Ama Anam bile beni anlamazken el kızının beni anlamasını istemek,hele ki aklına koyduğunu yapan o delinin beni anlamasını beklemek iki cihanın bir araya gelmesi kadar zor bir ihtimal!?"

 

Emir arkadaşının içinde bulunduğu sıkıntılı durum karşısında ne kadar keyif alsa da bir taraftanda üzülmeden edemiyordu. Arkadaşı Sahra'ya karşı boş değildi bu ayan beyan ortadaydı fakat hislerini bir türlü kabullenmemesi, Sahra'nın da farkında olduğu bu durum karşısında daha da hırslanmasına neden oluyordu. Kısacası Selçuk,Sahra'nın vazgeçmesini bekleyerek hata yapıyor,Sahra ise bu inat abidesi kalın kafalı herifi bir an önce nikah masasına oturtmamakla hata ediyordu. Düşüncelerini bir kenara bırakan Emir, Devran albay dan tekrar fırça yememek için hala öfkeyle söylenen Selçuk'u kolundan çekiştirerek bahçeye çıkardı.

 

Devran albay Zeynep'e mahçup bir şekilde gülümseyerek sıkıntılı bir şekilde konuşmaya başladı.

 

Zeynep diğerlerini kovaladıktan sonra kendisi ile konuşmaya başlayan Devran albayın söyleyeceklerini daha önce dinlemiş olmasına rağmen ilk defa anlatılıyormuşcasına dikkatle dinlemeye başladı.Ateşlerde kavrulduğu,acıyla yandığı hatırlamak bile istemediği o günleri tekrar yaşayacak olsada sevdiği adamdan haklı olarak hesap sorması için en ince ayrıntısına kadar bilmesi gerekiyordu.

 

"Biraz önce anlattıklarımı görev sona erdiği gün, Emir hariç bu göreve dahil olan herkesin ağzından dinledin ama bu ana kadar ben hiç anlatmadım sana kızım. Sadece doğruluğunu onaylamak adına cevaplar verdim sana. " Derin bir nefesi ciğerlerine çeken orta yaşlı adam bakışlarını kısa bir an Zeynep ten çekerek odada da gezdirdi. Aldığı nefesle yükselen omuzlarını tekrar dikleştirip otaritesini bozmadan fakat içindeki duyguyu yansıtan bir ses tonuyla sözlerine devam etti. "Emir ve sana istemeden yaşattığım sıkıntılı ve acı verici dönemi hatırladıkça size karşı olan mahçubiyetim hiç geçmeyecek öncelik olarak bunu bilmeni isterim kızım."

 

Zeynep karşısındaki adamın gözlerine, dolan bakışlarını çevirirken o sözlerine devam etti.

 

" Ben bu görev yüzünden iki askerimi şehit verdim. Berze'yi yıllardır koruma altında tutuyorduk çünkü kendisi bile bilmese onda devletimiz ve ülkemiz adına çok önemli belgeler vardı ve biz bu belgelere ulaşmak zorundaydık. Berze'nin ilk nişanlısı şanseseri bir askerdi ve biz ona gerekli bilgilendirmeyi yaparak ekibimize dahil etmiştik. Fakat bu görev yüzünden ilk şehitimiz malesef Berze'nin nişanlısı Ferit oldu."

 

Zeynep, daha önce Berze ve Hozan ağadan dinlediği hikayeyi tekrar dinlerken aynı acının gelip yüreğine yerleşmesi ile irkilirken Devran albay anlatmaya devam etti.

 

" Berze'nin babası Hozan ağa bizimle başından beri işbirliği içerisindeydi. Ferit'in şahadetinden sonra edindiği bilgiler sayesinde görevi tekrar başlattık ama Berze'ye ulaşmak kolay olmamıştı.

Üç buçuk yılın ardından o iletişimi ancak Mirza kura bilmişti Berze ile. Aynı coğrafyanın aynı yörenin çocukları olmasının payı elbetteki büyük bir fırsattı bizim için ama işler Mirza'nın Berze'ye aşık olması ile tekrar karışmıştı. Olur dedik, gönül dedik belki ikisi için hayırlıdır diye baş göz etmek için adım attık ama beklenmedik bir yakınlaşma sonucu Berze hamile kalmıştı ve hesapta olmayan bir şekilde Mirza'yı da kaybedince artık korunması gereken iki can vardı bizim için. Biri Mirza'nın canından kanından masum bir bebek iken,diğeri bu olaylara istemeyerekte olsa dahil olan Berze idi. Ben ve timim yeni bir hatayı kaldıramayacak kadar çok kayıp vermiştik. O yüzden bir kurban gerekiyordu. Berze için bir koruyucu olacak ve yeni bir gönül meselesine fırsat vermeyecek kalbi dolu birini seçecektik."

 

Bakışlarını Zeynep'in gözlerine kaçırarak utanırcasına bir tınıyla fısıldadı.

 

" Bilirsinki ateşle barut yan yana durmaz kızım. Bu yüzden ya evli olacaktı ya yüreğinde sevdasından başka kimseye yer vermeyecek bir adam olacaktı seçeceğimiz kişi."

 

Devran albayın son sözleri ile Zeynep gözünden süzülen yaşı silerek kırgınca konuştu.

 

"Sizde Emir'i seçip yaşadığımız acıları bize reva gördünüz öyle mi?"

Zeynep'in kırgınca sorduğu soru adamın boğazını düğümlerken başını olumsuz anlamda sallayarak sertçe yutkundu.

 

"Hayır kızım. Ben Emir'e birini seçmesini söyledim ama o kaybettiği silah arkadaşlarından sonra başka arkadaşına bu sorumluluğu yükleyip başka bir kayıp vermek istemedi. "Zeynep'in bakışlarında yeni bir kırgınlık dalgası gelip geçti. Silah arkadaşları ve vatanı için kendi sevdasını kaybetmeyi tercih etmişti öyle mi? Aklında beliren düşünce birden dudaklarında dökülüverdi.

 

"O da bizi kurban etmeyi tercih etti demek!"

 

Devran albay daha önce anlatılanlara yenilerini ekleyerek Zeynep'i daha fazla üzsede gizli kapaklı,şüphe uyandıracak hiç bir şey kalmasın istiyordu iki sevdalı arasında. Yüzündeki çaresizlik ve acı Mirza'yı kaybettikleri gün almak zorunda kaldıkları o karar anına onu tekrar götürmüştü sanki.

 

"Emir'in yerinde sen olsam bebeği doğalı bir hafta olmuş ama yüzünü bile görmek nasip olmamış bir babayı tercih eder miydin bu görev için?"

 

Zeynep,o adamın eşinin yerine kendisini koyunca başını hızla iki yana salladı.

 

"Ya da bu hayatta annesi ve kız kardrşinden başka kimsesi kalmamış,annesinin hastalığına çare arayan ve ilk eşini şehit olduğunu düşünerek amca oğluna nikahladıkları bir adama böyke bir yükü daha yükler miydin?"

 

Komutanın Selçuk'tan bahsettiğinin bilinciyle yutkunarak fısıldadı.

 

"Hayır! "

 

"Peki ya sır gibi sakladığı sevdasını başka birisine yar etmenin yüküyle, mecnuna dönmüş kendini bile düşünecek hali kalmamış bir adamı seçer miydin? Ki bu adam kısa bir süre önce şehit oldu,timimde ki üçüncü şehitti Barva! Gökhan,Harun ve Sait devletin yurtlarında aile hasreti ile büyümüş üç adam. Sen olsan Emir'in yerinde en çok onların hakkı olan bu hayali belki de hiç gerçekleştiremeden göçüp gitmelerine razı olurmuydun!?"

 

Devran albayın soruları ile Zeynep boğazına düğümlrnen yumru yüzünden sertçe yutkunarak başını çaresizce iki yana salladı. Yapamazdı başkasının hayatını değiştirecek bir bombayı pimini çekerek hiç düşünmeden acımasızca elletine tutuşturamazdı.

 

"Emir de yapamadı! Ne bir karar vere bildi,ne sevdasından vazgeçti! Emir'i bu görevin başına ben geçirdim. Kalbi seninle doluydu ama Vatan aşkı senden de üstündü! Timim deki en tecrübeli en kıdemli askerimdi. Ne olursa olsun görevini yarıda bırakmayacağından kendim kadar emindim ondan. Öyle de oldu ne senden vazgeçti,ne verdiği sözden. Sen ve ailesi haklı olarak ona sırtını dönse bile o verdiği sözden dönmedi."

 

Gözünden süzülen yaşları elinin tersiyle silen Zeynep buruk bir gülümseme ile fısıldadı.

 

"Ama ikimizde de büyük yaralar açtı yaptığı seçim."

 

Zeynep'in kınalı ellerine bakışları takılan adam tıpkı onun gibi burukça gülümseyerek karşılık verdi.

 

"Sen onu iki sevda arasında kalsa Vatanını tercih edeceğini bile bile sevdin. Bile bile bu aşkın ikinizi yakmasına en başından izin verdin kızım."

 

Albayın sözlerine karşı Zeynep titreyen elini kaldırarak onun sözlerini tamamlamasına fırsat vermeden konuştu.

 

"Bir yüreğe iki sevda sığmaz albay! Ben her ne kadar Emir'in vatanına olan bağlılığını bilsemde gün gelip böyle bir sim yapmak zorunda kalırsa yüreğindeki sevda ruhuna işleyen sevdaya galip gelir diye kendimi avutmuştum hep! Ama Emir ala geyik hikayesi misali hep vatanını tercih edip beni arkasında bıraktı! Bana açıklasa anlamayacağımı düşündü ama ben zaten onun ruhuna işleyen bu sevdaya boyun eğeli yıllar oldu. Sorun Vatan ya da yüreğindeki aşk değil sorun verdiği bir söz uğruna beni düşünmemesi ve verdiği sözü tutmak için Vatan sevdasının arkasına sığınması! Biliyor duki Vatan aşkını öne sürerse onu ergeç affedecektim! Sorun benim onu anlamayacağımı düşünerek bana bir açıklama yapmamış olması! Sindiremediğim bunlar!"

 

Albay,Zeynep'in ellerinden tutarak arkalarında bulunan koltuğa oturtup gözlerine bir baba şefkatiyle bakarak sözlerine anlayışla karşılık verdi.

 

"Bir yüreğe iki sevda sığıyor kızım. Emir gibi nice yiğitlerin yüreğine bakınca görebilirsin bunu. Bunu yıllarca anlayamayışının sebebi senin yüreğin sadece sevdanın diliyele konuştu ama Emir'in yüreği hem sevdasının hem ruhunun diliyle konuştu. Onu anlaman için iki dilde de anlatılan aşkı anlaman lazım kızım. Yüreğin sevdası bir aşkla çarpar ama vatanın sevdası sayısı belirsiz aşkla çarpar."

 

Zeynep başını iki yana sallayarak bakışlarını ellerindeki desenli kınalara çevirirken Devran albay sözlerine devam etti.

 

"Ruhun aşkı her şekle girer Zeynep! Her kalıbına sığar da bir aklın kalıbına sığamaz! Sevdan,ailen,evladın,kardeşin,eşin dostun,köyün,memleketin vatanın hepsi ruhundaki sevdada gizlidir hepsi bir birine bağlıdır. İşte bu yüzden ruhundaki sevda yüreğindekinden daha ağır gelir insana ve bu ağırlık yüreğindeki sevdanın acısını kamçılar iştahla. Emir kardeşim dediklerini kaybetti,kardeşim dediği adama bir söz verdi ve o sözü verdiğinde ölümün soğuk nefesi ensesindeyde kardeşinin kanı ılık ılık kendi tenine temas ediyordu. Bu psikolojisi sağlam bir adamın bile kaldıracağı bir durum değilken Emir den başka türlüsünü istemek haksızlık olmaz mı? O ateş hattında,ölümü ensende hisset,arkadaşlarından birinin kanı ile teninin yıkandığını hisset! Ölmek üzere olan kardeşinin senden istediği son şeyi ret edebilir misin!?"

 

Albay'ın sözleri ile Zeynep,Emir'in yerine kendini koymaya çalıştı ve sadece çalışmakla kaldı çünkü o hiç bir arkadaşının ölümüne ve son anlarına şahitlik etmek istemiyordu. Kızlardan birini o tabloya koymayı bırak tanımadığı bir insanı bile koyamıyordu. Gözündeki yaşlar parlarken başını dehşetle iki yana salladı.

 

Albay onun bh hareketine karşılık anlayışla gülümseyerek devam etti sözlerine.

 

"Verdiği sözü yerine getirmek için Vatan sevdasının arkasına sığınmadı. Hainin Berze'nin ailesinden biri olduğunu düşündüğümüz için yaptığımız plana uymak zorundaydı sadece. Herkes Berze'yi Hozan ağanın kızı,Dilber ananın gelini olarak biliyordu. Eğerki Berze'ye sahip çıkan biri olmasaydı biliyorsunki o topraklarda yaşamasına izin vermezlerdi. Dilber ana torununu,Hozan ağa kızım diye bağruna bastığı evladını kaybedecek,Emir de Mirza'ya verdiği sözü tutamamanın vicdan azabıyla bir ömür yanacaktı. Vatanımız için çok önemli olan belgelerin yerini hiç bir zaman öğrenemeyecek ve daha çok ocağa ateş düşmesini engelleyemeyecektik! Emir sadece bir söz vermedi kızım! Emir sevdasına sahip çıktı! Nefes alıp toprağına basacapın bir vatanın olmadıktan sonra senin ve Emir'in sevdası diye bir şey olmaz! Olamaz! Bu topraklar için dökülen kanlar verilen gizli sözler,vazgeçilen nice sevdalar olmasaydı Emir ve Zeynep te olmazdı."

 

Zeynep'in elini hafifçe sıkarak oturduğu koltuktan çevik bir şekilde doğrularak kendisine dolu gözlerle bakan kıza gülümsedi.

 

"Emir kadar sende masum bir canın dünyaya gelmesine vesile oldun. Eğer Emir'e karşı tutumun bu kadar sert olmasaydı Emir de sana karşı olan zafına yenik düşer görevde başarısız ola bilirdi. Berze hata yapsada babasına ve toprağa verdiği iki şehite yakışır bir şekilde bize destek oldu yardım etti. Onunda bir suçu yok kızım. Bu karışık davada oda hepiniz kadar yara aldı belki de daha fazla yaralandı. Eğerki Selçukla bir olup babasının ona bıraktığı defterdeki şifreyi çözmeselerdi şimdi ne sen Emir le kavuşmuş olurdun ne de bu dava çözülür o Berzan denilen şerefsiz hak ettiği yerde olurdu. Belki de çok sevdalar yarım kalıp çok ocaklara ateş düşerdi. Berze'ye olan kızgınlığını kırgınlığını bir kenara bırak onun kendisinden başka kimseye karşı bir hatası olmadı çünkü. Aksine kavuşmanız için kendi sağlığını ve bebeğinin sağlığını hiçe saydı gecesini gündüzüne katarak sizin için çabaladı.Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp mutlu olma zamanı kızım. Ben Emir'e bir söz verdim. Bu görevin sonunda seni kendi ellerimle ona gelin olarak teslim edeceğim. Bu odadan tek başıma çıkmama izin vermeyeceğini düşünüyorum. Askerlerime karşı sözünü tutamayan bir komutan konumuna düşmeme izin vermessin değil mi?"

 

Sözlerini bitiren adam Zeynep'e muzipçe göz kırparken Zeynep kendi içinde verdiği mücadeleye bir son verdi. Emir'in yapmak zorunda olduklarına az çok hak veriyordu ama kendisinden sır gibi saklamaış olmasını hazmedemiyordu. Görevinin tehlikesinden dolayı elbetteki saklayacaktı ama seven ve güvenen yüreği kabullenemiyordu. Nemli gözlerini kurulayarak yüzüne kondurduğu tebessümle elini Devran albayın avucuna bırakarak destek alıp ayağa kalktı.

 

"Askerinizi affetmiş olabilirim ama yaptıklarını sineye çekmem zaman alacak o yüzden elimden çekeceği var albay!"

 

Zeynep'in sözleri ile Devran albay odayı inletircesine bir kahkaha koyverince Zeynep şaşkınca ona bakakalmıştı. Kahkasını güçlükle bastıran adam Zeynep'in elini koluna yerleştirerek sır verir gibi fısıldadı.

 

"Her zaman yanındayım gelin hanım. Hatta için soğutup intikamını tadını çıkara çıkara alman için Emir'e gösterdiği üstün başatıdan dolayı bir aylık dinlenme izni yazdım."

 

Zeynep'in kıkırtısı ile kapıya doğru ilerlerken aklına yeni gelmiş gibi bakışlarını Zeynep'e tekrar çevirerek kaşlarını çattı.

 

"O Selçuk denen kıt beyinliyi de yola getireceğinize inanıyor Sahra'yı da gelinim olarak koluma takacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum. Üzerime ne düşerse yapmaya hazırım."

 

Zeynep adamın askerlerini kendi çocuğu gibi görmesini şaşkınlıkla karşılarken adam onun bakışlarına karşılık burukça gülümseyerek kapının kokuna uzandı.

 

"Benim çocuğum olmadı hiç kızım. O yüzden askerlerimi evladım gibi görüp benimsemişimdir hep. Sağolsun o eşeksıpalarıda babaları gibi görüp saygıda kusur etmediler hiç."

 

Zeynep adamın gözlerine mahçupça bakıp ne diyeceğini bilemeyerek fısıldadı.

 

"Çok üzgünüm ben bilmiyordum."

 

Orta yaşlı adam çıktıkları kapıyı geri kapatarak kocaman gülümsedi.

 

"Üzülmenin zamanı değil şimdi. Hem üzülecek bir durum yok şükür. Rabbimin bize biçtiği kaderde bu işte ne yaprsın. Hem benim bir sürü evladım var. Hepsi de bir birinden değerli haytaların. İki de başımın belası var ki sorma gitsin. Harun ve Gökhan! Tanıyorsundur belki. Bir de Sait'im var. Tanısan öyle efendi öyle kalender bir çocuktur ki. Diğer ikisinin aksine sessiz içine kapanık bir karakterdir. O üçü elimde büyüdü attıkları adıma kadar üçünün de ciğerini bilirim."

 

Zeynep adamın sözleri ile gülümseyerek başını olumlu anlamda sallarken ortamı değiştirmek adına uzun koridorda ilerlerken günlerdir merak ettiği şeyi sordu.

 

"Berze. Berze nasıl? Bebeğin durumu iyi mi? Onlar için tehlike tamamen ortadan kalktı mı? "

 

Zeynep'in sorusu ile Devran albayın adımları kısa bir an duraksarken bakışlarını ona çevirerek babacan bir tavırla gülümsedi.

 

"İşte benim gelinim. Emir'e bir layık bir eş olacağını daha ilk günden anlamıştım."

 

Kolundaki Zeynep'in elini hafifçe okşayarak bahçeye açılan kapıdan adımını attığı an çalan müzikle konuşmaya başladı.

 

"Berze de bebekte iyi. Bu gün sağlıklı bir oğlu oldu Berze'nin."

 

Zeynep'in gözleri şaşkınlıkla açılırken bakışları hızla Devran albayı buldu ve telaşla konuştu.

 

"Yalnız başına bir bebekle bilmediği bir yerde nasıl bıraktınız o kızı?"

 

Devran albay güven verici bir gülümseme ile Zeynep'in karşısına geçerek elini avuçları arasına alarak hafifçe sıktı.

 

"Dilber ana yolda. Torununun haberini alır almaz yola koyuldu. Tehlike tamamen ortadan kalktı endişelenme. Üstelik Sait'te yanında." Sözlerimin arasında kısa bir an duraksayan adam gözlerine yerleşen hüzünle tekrar devam etti.

 

"Sait,Berze'nin ilk nişanlısı Ferit'in ikizi." Zeynep'in gözleri şaşkınlıktan tekrar açılırken Devran albay yanlarına yaklaşan Emir'i göz ucuyla süzerek konuşmasını tamamladı. "Anlayacağın Sait ve Dileber ana emanetlerini yalnız bırakmıyorlar sen kafana takma. Bu günün tadını çıkart kızım."

 

Zeynep son öğrendiğinin şokuyla başını olumlu anlamda salalrken eli sıcak bir avucun içine hapsolunca girdiği şoktan sıyrıla bildi. Devran albay muzip bir şekilde kendisine göz kırpıp bakışlarını karşısındaki adama çevirirken Zeynep'in bakışlarıda o yöne döndü.

 

"Zeynep kızım sana emanet yüz başı! Şu saatten sonra kirpiğinin ucuna gölge düşerse cezasını sana keserim! Kimin üzdüğü fark etmez benim nezdimde suçlu sen olursun ona göre! Şimdi ben sana verdiğim sözü tuttum sana gelinini kendi ellerimle getirdim .Sen de sözünü tutta şu nikahı bir an önce bas gelin kızıma!"

 

Komutanının sert sözleri ile Emir başını olumlu anlmda sallayarak Zeynep'i nikah masasına doğru çekiştirirken kızın ayak diretmesi ile bakışlarını ona doğru çevirip anlam veremeyerek baktı.

 

"Tarlaya öküzmü koşuyorsun Emir bey kibar ol biraz!"

 

Zeynep'in sözleri ile Emir kısa bir an duraksadı. Demek hala kızgındı kendisine. Haklıydı da aslında. Üstelik bu kızgınlığı unutturacak bir şey yapmak yerine dahada körüklüyordu. Zeynep'in elini koluna yerleştirerek kulağına yaklaşıp fısıldadı.

 

"Tarlaya koşulacak bir öküz varsa oda benim güzelim. Şimdi şu nikahı bir kıyalım ister tarlaya koş ister bağa bahçeye hak ettim yaptığım şeylerden sonra ben öküz olmayı."

 

Emir'in sözlerine karşı gözlerini devirerek nikah masasına doğru uzayan yola adımını attı. Kendisi ile birlikte Emir de adımını atarken huysuzca söylendi.

 

"Senden normal bir çift gibi romantiklik bekleyende hata zaten!" Sesini kalınlaştırarak Emir'i taklit ettikten sonra kendisine biraz daha sokulan adamı dirseği ile sertçe dürterek fısıldadı.

 

"Affetmişim gibi iki de bir sokulup durma bana koala gibi beylik tabancanla beynini dağıtırım senin Emir! Senin saçma işlerin yüzünden düğünüm bile yangından mal kaçırır gibi oluyor! Bir tanecik kardeşim Soner bile gelemedi sayende düğünüme! Ama dur sen ben bunların hepsini burnundan fitir fitir getiririm elbet!"

 

Çalan müziğin sesi konuşmalarının duyulmasına engel olurken Zeynep yüzüne kondurduğu sahte gülümseme ile misafirlerine gülücükler saçarken Emir şaşkjn bir o kadarda telaşlı bir ifadeyle Zeynep'i dinliyordu.

 

"Gelmeyi versin kardeşinde! Hem ben seninle evlene bilmek için yıllarca onun bavanın işlerinin başına geçmesini bekledim! Ama o ne yaptı gitmiş sinsice kendine şirket kurmuş beyzadem! Bizi beklettiği yılların hesabını versin o dangalak önce! Bütün bunların başımıza gelmesinin bir diğer etkenide o! Onun paşa gönlünü bekleyeceğimize evlenseydik bende kurban seçilmezdim bu yolda!"

 

Nikah masasının yanına gelince Zeynep,Emir'in kolunu bırakarak ona serrçe dönerek çemkirdi.

 

"Suss! Bir de utanmadan suç bastırmaya kalkma! Kendi suçuna ortak arama! Her şey senin hatan! Beni daha fazla kızdırma yemin ediyorum bu nikah masasında Müjde Ar'ın Arabeks filiminde damadı bırakıp kaçtığı gibi bırakırım seni!"

 

Zeynep'in son sözleri ike Emir yüzünü buruşturarak oturması için Zeynep'in sandalyesini çekip kendi kendine homurdandı.

 

"Saçma sapan konuşma! Ne yapacaksın sonra da otostop çeke çeke İstanbul'a mı kaçacaksın! Senin aklın yerinde mi Allah aşkına!"

 

"Otostop çekip onca işi başıma açacağımı kim söyledi? İstanbul'a değil Amerika'ya göyürmek için beklryen biri var nasıl olsa!" Diyerek şahit sandalyesine oturan adamı gözleri ile işaret etti.

 

"Bir gelinlik bir kadına bu kadar yakışır doğrusu. Masallardan fırlamış gibisin." Zeynep'in göz işareti,Tolga'nın sesi ile Emir'in bakışları hızla o yöne dönerken Tolga'nın Zeynep'e çapkınca göz kırpması ile oturmakta olduğu sandalyeden tekrar ayağa fırlayarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Sana mı kaldı gelinliğin ne kadar yakıştığını söylemek! Benimde söyleyecek konuşacak ağzım var bak!" Diyerek işaret parmağı ile ağzını gösterince Tolga onun bh haline kıkırdarken Zeynep bacağına hafif bir çimdik attı uyarırcasına.

 

"O ağzın ne hikmetse sadece dalaşmaya açılıyor! İltifat etmeyi bilmiyorsun yapanada müdahale etme bari!"

 

Emir,Zeynep ve Tolga'ya ters bakışlarını atarak sandalyesine oturarak eliyle sertçe Tolga'yı işaret etti.

 

"Bu adamın niksh şahidimiz olmasını istemiyorum! Kalksın o koltuktan! Şebek gibi sırıtıyor yüzüme yüzüme!"

 

Gelinliğinin eteklerini düzelten Zeynep Emir'e öfkeyle bakarak tısladı.

 

"O koltukta Tolga ile nikah şahidim olarak sen oturmak istemiyorsan bir an önce kapa o çeneni!"

 

Tolga kaşlarını muzipçe kaldırarak genişçe gülümsedi.

 

"Duydun gelin hanımı kapa çeneni ve sustalı maymun gibi otur orada!" Emir'i bakışları ile süzerek memnuniyetsizce yüzünü buruşturdu. "Ayrıca o takımın asaletini sen kaldıramamışsın! Bana daha çok yakışmıştı! Hiç beğenmedim! Olmamış!"

 

Emir tam ağzını açıp ona karşılık verecekti ki Selçuk'un söylenerek gelmesi ile bakışları onu buldu.

 

"Bitmiyor arkadaş bitmiyor! Evlendirme kurumu gibi sürekli gelin adayı çıkarıyor anam! Ayşe'si bitiyor,Fatması çıkıyor! Fatma'sı bitiyor Sahra'sı çıkıyor! Nedir benim çektiğim bu anamdan! Sanki düğüne nişana bekar oğullarına kız bakmaya geliyor bu kafınlar anlamadım gitti."

 

Zeynep ve Emir onun söylenmelerine kıkırdarken Tolga elini omzuna atarak hafifçe sıkarak bakışlarının birleşmesine neden oldu.

 

"Evlenmek istemediğini yeterince iyi anlatamamışsın demekki dostum."

 

"Konuştu yüce bilgiç!"

 

Emir'in homurdanmasını umursamayarak Selçuk bezgince konuştu.

 

"Anlattım anlamıyor.Karşıma alıp konuştum anlamıyor. Anam diyerek dert yandım yine anlmadı. Sert çıktım yine anlmadı. Gerçi anlamayan sadece o değil bazılarıda anlamamakta ısrar ediyor ama insanın anası anlamayınca el kızı niye anlasın be kardeşim. Sahra'ya ne diyecek sözüm yok yani sevmiş kız sonuçta. Anam anlamıyor beni anam! Beni doğuran kadın anlamıyor!"

 

Zeynep ve Emir,Selçuk'un durumuna gülerken Tolga üzgün bakışlarls onun omzuna bir kaç sefer vurdu.

 

"Senin iş bende kardeşim merak etme sen. Ben halledeceğim hem de kökten!"

 

Zeynep,Tolga'yı sertçe dürtüp ne yapıyorsun srn bakışları atarken o çakyırmadan göz kırptı her şey yolunda dercesine.

 

"Sen nasıl halledeceksin lan o işi? Kendini ifadr edememek be demek sen ne anlarsın dingil! Senin işin kendini ifade edecek adamın işini dahada zorlaştırmak olur ancak!"

 

Sen o malum gece babana,Ömer amca'ya ve diğerlerine kendini nasıl ifade ettiysen öyle kardeşim! Dilin söyleyemediğini tellere dökeriz bizde."

 

Emir'in affedildiği o gece Selçuk'un gözünün önünden gilm şeridi gibi geçerken Emir başını hafifçe masanın üzerindrn uzatarak fısıldadı.

 

"Pişmiş aşa su katma gerizekalı! Bu salağında gönlü var Sahra'da! Sadece korkularını yenemiyor!"

 

Tolga'da başını hafifçe uzatarak fısıldadı.

 

"Merak etme lan ana beni everseneyi Selçuk'un özel istek parçadı diye söyleyeceğim ondan sonra bak bakalım korku falan kalıyor mu bu puştta!"

 

Emir ve Zeynep'in kaşları şaşkınlıkla havalanırken gelen nikah memuru ile hepsi toparlanarak memurun nikaha geçmesini beklediler.

 

Sandalyesine oturan Nikah memuru defteri açıp bir kaç küçük düzenlemeden sonra bakışlarını çiftlerin ve şahitlerin üzerinde gezdirerek küçük bir tebessüm bahşederken Emir yıllar önce babaları ve annelerine yapılan oyunun korkusu ile memuru dikkatle incelerken Zeynep'in dürtmesi ile bakışlarını ona çevirdi.

 

"Ne demeye adamın rontgenini çeker gibi inceliyorsun!? Yanlış anlayacak şimdi!"

 

İncelemesini bitiren Emir rahatlamış bir yüz ifadesi ile gülümseyerek çatık kaşlarla kendisini izleyen Zeynep'e cevap verdi.

 

"İşimi garantiye alıyorum gözümün nuru. Babamların nikah masasında düştükleri oyuna düşmemek için bir nevi önlem diyelim. Araz amca onları sahte nikah memuru olarak canlarından bezdirmiş ya şimdi onun o yavşak oğlu Ayaz da gelenği devam ettirmek adına öyle bir bok yiye bilir diye şey ettim.Sonra nikah geçersiz falan sayılır Allah korusun yani!"

 

Gözlerini bıkkınlıkla deviren Zeynep,Emir'in sözlerinin ardından elini masaya hafifçe vurması ile daha fazla dayanamayarak avcunun arasına hapsederek öfkeyle tısladı.

 

"O çeneni kapat artık! Bir daha da memur sana malum soruyu sorana kadar sakın açmak gibi bir hatada bulunayım deme!"

 

Memur didişen ikilinin haline gülümseyerek onları daha fazla germeden nikah merasimini başlattı.

 

"Zeynep Ataman ve Emir Demirci,belediyemize evlenmek için yaptığınız başvuru incelenmiş ve evlenmenize mani olacak yasal bir engel bulunmamıştır. Şimdi evlenme isteğinizi bir kerede şahitler ve davetliler huzurunda tekrar bildirir misiniz?" Bakışlarını Zeynep'e çeviren genç memur gerekli soruyu dile getirdi.

 

"Siz Zeynep hanım,hiç kimsenin baskısı ve etkisi altında kalmadan Emir beyle evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

 

Memurun sorusu ile Zeynep'in bakışları önce anne ve babasını bulurken onların mutlulukla gülen gözlerini görmesi ile bakışlarının hedefi bu defa Emir olmuştu. Yıllardır ikiside bu anı beklemişti fakat hiç bu şekilde hayal etmemişlerdi. Her şeyi ile en ince ayrıntısına kadar ilgilendikleri bir düğün, bir birleri için süpriz olarak seçecekleri gelinlik ve damatlık ve onların mutluluğuna mutluluk katacak gülen gözler olacaktı. Alelacele bir düğün,başkasının seçtiği gelinlik,damatlık ve hüzün ve mutluluğun harmanlandığı bakışlar. Fakat yinede mutluydu çünkü yanındaki sevdiği aşık olduğu adamdı ve bu her hayalini bir kalemde silip unutmaya değerdi.

 

Zeynep'in sessizliği uzarken Emir'in içini bir telaş kaplamıştı. Ona çektirdiği acılara karşılık kendisini bu raddeye gelmişken ret etmezdi değil mi? Gerçi paşa gönlü bilirdi! Önünde bir engel yoktu artık omzuna attığı gibi kaçırırdı gerisini o düşünsündü. Emir daldığı düşüncelerden memurun sorusu ile sıyrılırken anlam veremeyerek baktı.

 

"Siz Emir bey,Zeynep hanımla hiç bir baskı ve etki altında kamadan evlenmeyi istiyor musunuz!?"

 

Emir kaşlarını şaşkınca çatarak işaret parmağını kaldırıp Zeynep'i gösterdi.

 

"Kabul etti mi!?"

 

Nikah memuru şaşkınca çaprazındaki adama bakarak cevap verdi.

 

"Kabul etti Emir bey sıra sizde!"

 

"Yok ben duymadım ksbul etmemiştir o! Siz bir daha sorun!"

 

Zeynep yanındaki adama şaşkınca bakarken Tolga kıkırtılarına hakim olmaya çalışıyor Selçuk ise Tolga gibi gülmemek için kendine hskim olup Emir'e doğru fısıldadı.

 

"Ben şahidim konutanım kabul etti Zeynep yenge!"

 

Nikah memuru Selçuk'a dönerek uyarırcasına konuştu.

 

"Siz müdehale etmeyin beyefendi!"

 

"Memur bey komutanım duymadım dediği için müdehale ettim ben! Yoksa meraklı değilim sizin işinize karışmaya!"

 

Aileler gerilen ortamı gergin bir şekilde izlerken konuklar ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sahra ise Selçuk'a doğru yaklaşarak elindeki mikrofonu alıp masaya sertçe bırakarak çemkirdi.

 

"Kes artık! Kıyılsın şu nikah! Memurun işine karışarak nikahı sobote etmeye çalışma!"

 

Emir,Sahra'nın müdahalesi ile oturduğu yerden kalkarak söylendi.

 

"Sen yerine geçermisin Sahracığım! Selçuk doğru söylüyor duymadım ben!" Bakışlarını Zeynep'e çevirerek homurdandı. "Duymadım kabul ettiğini tekrar söleyeceksin!"

 

Nikah memuru konunun sürekli aynı noktada tıkanması ile uyarmak için tam ağzını açmışken Selçuk tekrar araya girdi.

 

"Bir dakika,bir daki ka komutanım!" Oturduğu yerden kalkarak yanındaki kızın karşısına dikilip sorgularcasına bakışlarını Sahra'nın gözlerine dikti. " Ben niye sabote edecek mişim nikahı? Komutanımın en doğal hakkı kabul edildiğini duymak."Eli ile nikah memurunu işaret ederek sözlerine devam etti. Üstelik bu memur kadar benim de nikah kıyma yetkim var! Onun işine karışmıyorum o işini düzgün yapmıyor! İki saattir etraftaki kızları süzüyor aklı bir karış havada olursa işini de layıkıyla yapamaz! Benim bunda suçum ne!?"

 

Selçuk'un sözleri ile nikah memuru kırmızının en koyu rengine bürünürken Sahra işaret parmağını kaldırarak tısladı.

 

"Bana bak Selçuk,o kızları süzüyorda sen ne halt ediyorsun? Demek ki sende kızları süzüyorsun ki onun yaptığının farkındasın! Kendi söküğünü dikemez gelmiş yetkim var diyor! Başlatma yetkinden çekil şuradan!"

 

Masanın üzerinden nikah memuruna doğru eğilerek dalgalı saçlarını omzunda toplayıp gözlerini süzerek cilveyle fısıldadı.

 

"Memur beyciğim rica etsem malum soruyu gelin hanıma benim hatrım için tekrar sorar mısınız?"Adamın yüzünde oluşan utangaç tebessüme karşılık eliyle Emir ve Selçuk'u işaret ederek sözlerine devam etti. "Malum bunların yaşı epey geçtiği için kulaklatı ağır işitiyor. Nede olsa herkes siz gibi genç ve dipçik gibi değil!"

Adam karşısındaki kıza hevesle başını sallayıp aynı soruları tekrar etti.

 

Zeynep,Emir'e öldürücü bakışlar yollayarak sertçe cevap verdi.

 

"Evett!"

 

"Ne dedin sen elin adamına!?"

 

Hala sandalyesine oturmayıp kendisini öfkeyle süzen adamın sorusuna umursamazca göz deviren Sahra arkadaşının cevabına sırıtarak alkışla eşlik ederken memur aynı soruyu bu defa Emir'e sordu.

 

"Evettt!"

 

"Sana diyorum Sahra! Sanane elin adamının gençliğinden dipçik gibi oluşundan!? Ayrıca onun neresi dipçik gibiymiş? Yürümeye mecali yok canlı cenazeye dönmüş be! Şahadet getirse son nefesini verecek be!"

 

"Ooof! Sus artık! Belki benim ilgimi çekti! Nefes alanından ne hayır gördüm ki? Biraz da son nefesini verecek olanlarda denwyim şansımı ne çıkar!?"

 

Selçuk,Sahra'nın cevabı ile ellerini sertçe yüzünde gezdirirken memurun sorusu ile hırsla ona döndü.

 

"Sizde şahitlik ediyor musunuz!?"

 

Sorunun muattabı kendisi iken adamın bakışlarının Sahra'da olması ike kızın bir adım önüne geçerek görüş açısını kapatıp elindeki mikrofonu sertçe çekti.

 

"Ediyorum!" Mikrofonu sertçe masaya bırakarak adamın bakışlarını Tolga'ya çekmesi ile yerine oturarak homurdanırken Tolga'nın onayı ile karışan aklını toparlamsya çalıştı. Böyle giderse Sahra yarım kalan aklındanda edecekti kendisini. Etrafına ördüğü duvarları onun yüzünden yerle yeksan oluyordu ve elinden günaha girmrkten başka bir şey gelmiyordu. Anasının sözünü mü dinleseydi acaba. Ama Sahra ile imkanı yok baş edemezdi. Sahra demek bile bile ateşe yürümek demekti. O yüzden direne bildiği kadar direnecekti. Hem annesine hem Sahra'ya. Belki Tolga'nın planı işe yararda inadından vazgeçerdi ikiside.

 

Nikah memuru nikahı kıyıp Selçuk ve Emir'in öldürücü bakışlatına daha fazla maruz kalmadan ortadan kaybolurken Emir ve Zeynep ilk dansına başlamıştı.

 

Artık remen karısı olan kızın yüzüne bile bakmayışı ile Emir kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı.

 

"Zeynep'im. Gülsün artık yüzün kurbanın olayım. Ben isteyerek mi yaptım sanki onca şeyi? Sen o acıları çekerken ben senin acının ateşiyle yandım! Tamam haklısın ama biz bu günü yıllarca bekledik. Kırgınlığını,kızgınlığını,öfkeni istediğin zaman kus ama bu günü ikimizede zehir etme!"

 

Emir'in sözleri ile Zeynep bakışlarını ona çevirerek tek kaşını kaldırıp uyarırcasına söylendi.

 

"Emin misin!?"

 

Emir karısının verdiği karşılıkla gülerek başını olumlu anlamda salladı.

 

"Sonra bu sözü söylediğin için pişman olma!"

 

Başını olumsuz anlamda sallayan adam tekrar gülerek fısıldadı.

 

"Olmam! Asla! Yeterki seni şu gelinliğin içinde mutlu ve gülerken göreyim sonra canımı alsanda gıkım çıkmaz."

 

Zeynep'in yüzünde hafiften oluşmaya başlayan tebessümle Emir onun yumuşadığını anlayarak tekrar kulağına dopru yaklaşarak nefesini bıraktı. Zeynep'in bedeninden geçen ürpertiyle kendisi de keyiflenirken sesizce fısıldadı.

 

"Hayallerimin bile ötesinde bir gelin olmuşsun galiba bunun için istemesemde Tolga'ya teşekkür etmek zorundayım. Benim senin için yaptığım seçime çok benzesede bu daha çok yakışmış."

 

Emir'in sözleri ile kıkırtısına engel olamayan Zeynep biraz geriye doğru çekilerek kocasına baktı.

 

"Tolga senin benim için seçtiğin gelinliği özel olarak diktirdi Emir."

 

"Nee! Nasıl olur!?"

 

Verdiği tepkiye karşılık karısının kıkırtısı kahkahaya dönüşünce Emir de durumu anlamıştı. Adam mitte çalışıyordu. Onun için gizli saklı bir bilgi yoktu tabi.Bu Tolga denilen piç tehlikeli adamdı vesselam! Bakışları bu defa şüpheyle kısılırken Zeynep başını olumlu anlamda salladı.

 

"Üzerindeki damatlığı da ven seçtim ve yine Tolga özel olarak diktirdi."

 

Karısının cevabı ile yüzü düşen Emir Tuğra'nın verdiği bilgilerin doğruluğu ile homurdandı.

 

"Faturalarını yollasın! Ömrümün sonuna kadar da çalışmak zorunda kalsam ödeyeceğim ben bunların ücretini. Aurıca benim için seçtiğin damatlığı neden o puşt giydi bunu bana açıklar mısın!?"

 

"Fatura yollama gibi bir durum söz konusu değil biz onu aramızda halletik. Tolga'nın düğün hediyesi gelinlik ve damatlık. Senin takımının ilk Tolga'nın üzerinde olmasının sebebide beden ölçüleriniz bir birine çok yakın olduğu için düzeltilmesi gereken yerler için senin yerine mankenlik yapıyordu. Ama sen bu durumu sana kestiğim ilk ceza olarakta algılaya bilirsin."

 

Zeynep'in ceza olarak yaptığı açıklamayı kabullenirken fatura konusunda verdiği cevabı beğenmeyerek müdehale etti.

 

"Olmaz kabul edemem ben böyle pahalı şeyleri hediye olarak! Üzerimdeki takım kaç para haberin varmı senin? Servet taşıyorum şu an ben servet! Üstelik senin ki daha büyük bir servet! Ödeyeceğim ben söyle o dingile aranızda falan halledemezssiniz!?" Fark ettiği ayrıntı ile kaşları hızla çatılırken hesap sorarcasına sorguladı.

 

"Hem nasıl hslletmişsiniz bakalım siz bu meseleyi aranızda!?"

 

Kocasının sorusu ile Zeynep omuzlarını umursamazca silkti.

 

"Üstüme gelme söylemeyeceğim bunuda cezana say!"

 

"Zeyneppp! Başlatma cezana da hukuğunada! Kabul etmiyorum anlatacaksın! "

 

"Baştan kabul ettin kocacığım!"

 

İkili hararetli bir didişmenin içerisindeyken biten müzikle masalarına doğru ilerlemeye başlayınca Tolga yanında mahkeme duvarı gibi bir suratla oturan Selçuk'u dürterek dikkatini üzerine çekti.

 

"Sıkma canını senin iş bende." Oturduğu sandalyeden kalkarken bardağındaki içrceği bitirip tekrar masaya bıraktı ve Selçuk'a muzipçe göz kırptı. "Bak şimdi seni validenden ve Sahra dan tereyağından kıl çeker gibi nasıl kurtarıyorum." Omzuna bir kaç sefer vurarak yanından ayrılan adamın arkadından seslenen Selçuk vazgeçtiğini söylesede Tolga'ya sesini duyuramamıştı.

 

Masada onun bu haline kahkahalarla gülrn Harun ve Gökhan'a ters bakışlar yollarken Yiğit'in kahkasını bastırmaya çalışması ile oturduğu sandalyede onlara sırtını çevirdi. Bu defa da görüş alanına annesi ve Sahra girince bakışlarını hızla sahnede sazı eline alan adama çevirerek ters ters bakıp gözlerini bu defa ellerine çevirerek çaresizce dua etmeye başladı.

 

"Allahım sen halimi görensin. Beni içine düştüğüm durumdan yalnız sen kurtarırsın. Bana senden başkadından medet umdurtma."

 

Tolga bakışlarını Selçuk'a çevirerek muzip bir şrkilde gülüp başıyla selam verdikten sonra mikrofona uzanarak kısa bir konuşma yaptı.

 

"Selçuk kardeşim benden özel bir parça istedi. Halini arz edemediği durumlar varmış anacığına o yüzden dedimki ben vesile olayım. Nede olsa anamız eski toprak sazın sözün dilinden daha iyi anlar böylece Selçuk kardeşimizde derdini anlatmış olur."

 

Tolga'nın sözleri ile Selçuk utançtan yerin dibine girecek raddeye gelirken nasıl olupta onun saçma fikrine onay verdiğini düşünüyordu. O derdini anlatmasını isterkrn ismini,cismini cümle aleme duyursun demek istememişti ki. O söylerken kendisi anasının yanına yaklaşır halim aynen bu sözlerdeki gibi derdi. Ama artık çok geçti.

 

Tolga sazın tellerine tam mızrabı vurmuştu ki yüzğnün yanından geçip mikrofonu kapayan elin sahibine bakışlarını çevirerek şaşkınca baktı.

 

"Anne!"

 

Annesi telaşla onu oturduğu yerden kaldırmaya çalışırken telaşla fısıldadı.

 

"Ayyy kalk Tolga kalk! Arkadaşının derdini sonra anlat annesine."

 

"Ne oluyor anne ne bu telaşın?"

 

Oğlunun sorusu ile kadının yüzündeki gülümseme genişlerken kıkırdayarak cevap verdi.

 

"Seni geçen ay tanıştırdığım bi tanıdığımızın kızı var ya o da düğüne gelmiş. Kalk oğlum gözünü seviyim at şu üzerindeki ölü toprağını ya! Torun görmek istiyorum artık ben Tolga!"

 

Annesinin sözleri ile geçen ay yarım yamalak gördüğü kızı hatırlayan Tolga neden tanıştıklarını haturlamıyordu acaba!? Hayır kızın yüzü gözünün önünden gitmezken hatırlamaması imksnsızdı değil mi? Annesinin torun isteğiyle ve kızı hatırlaması ile bütün siniri teoesine toplanan Tolga annesine öfkeyle bajarak dişlerinin aradından tısladı.

 

"Bekle anne bekle! Hele beni anlamak istemeyen sana ben bir derdimi anlatayım sonra istediğin o kızla tanışacağım!"

 

Annesinin hevesle başını sallayarak uzaklaşması ile mikrofonu açarak gözünde canlanan sima ile öfkeyle vurdu sazın tellerine. Bakışları arkası kendisine dönük kızla konuşmaya başlayan annesine kayıca sinirle tekrar konuştu.

 

"Anlaşılan annelerin hepsi düğünlere bekar oğullarına kız bulmaya geliyorlar. Belliki Selçuk kardeşim gibi bende anama derdimi anlatacağım bu gün yoksa başka türlü anlayacağı yok.

 

 

Dokunmayın hiç hatıra

Gören salavat getire

Burnu tam yarım metre

Anamın acer gelini.

 

Selçuk duyduğu sözlerle şok olmuş bir şekilde sahnede ki adama bakarken kalabalıktan yükselen sesler kahkahalar hepsi bir birine karışmaya başlamıştı. Bakışları hızla annesi ve Sahra'nın olduğu yöne dönerken annesi öldürücü bakışların yolluyor Sahra'da parmak uçları ile şaşkınca burnunu yokluyordu ki onunda bakışları kendisiniki ile kesişince Selçuk olumsuz anlamda başını hızla salladı.

 

Sanmak lafın oldum eğer

Utansa boynunu eğer

Amerikan kotu giyer

Anamın acer gelini

 

Tolga'nın annesinde oğluna öfkeyle bakarken Selçuk sahnedeki adamı durdurmak için hareketlenmiştiki başına dikilen annesi ve Sahra ile oturduğu sandalyeye adeta çivilenmişti. Ahtı olsun ki bu saçmalığın sonunda bu gerizekalıyı kimse elinden alamayacaktı. Bakışlarını Sahra'ya çevirerek konuşmaya çalıştı.

 

"Sahra bak ben böyle bir şey istemedim bu adamdan bunun amacı ne anlamış değilim!"

 

Tepesinde dikildiği adama dolu gözlerlr bakan kız kırgınca karşılık verdi.

 

"Beni beğenmediğini keşke bana söyleseydin! Milletin önünde hır görüp aşagılamandan daha az canım yanardı emin ol. Salavat getirilecek kadar çarpmıyor çirkinliğim kimseyi ve ayrıca burnum normal ölçüde."

 

Annesinin kokuna sert bir çimdik atması ile Selçuk o noktayı ovarken üzgünce cevap verdi.

 

"Sahra bağarma kulağımın dibinde kurbanın olayım! Hem Allah özenerek yaratmış seni ben nasıl çirkin derim. Üstelik sende diyorsun senin burnun küçük bir kere bu dangalak kim bilir kimin için söylüyor bu sözleri."

 

Güneş doğar bizi yakar

Sular hendeğinden akar

Sesi boru gibi çıkar

Anamın acer gelini

 

Tolga'nın sözleri ile Selçuk toparlanacak bir durum kalmadığını anlayınca ellerini çaresizce saçlarından geçirip öfkeyle çekiştirdi.

 

"Başta sa senin özel isteğin olduğunu söylemedi mi bu çocuk Selçuk! Ay sen beni öldüreceksin! Ben seni böyle kaba böyle pervasız mı tetiştirdim yazıklar olsun sana verdiğim emeklere."

 

Annesinin sözleride içinde yanmaya başlayan aleve adeta venzin dökerken herkes şaşkın bir şekilde Selçuk ve yanındakileri izliyor Zeynep ve Emir ise müdahale edip etmrmek konusunda kararsızca tartışıyordu.

 

"Sustur artık şu deliyi!"

 

"Zeynep karışma sen! İlk defa akıllıca bir iş yaptı. Selçuk'un aklının bsşına gelmesi için Sahra'nın kendisini geri çekmesi lazım."

 

"Emir saçmalama! Şu sözlerden ve kızın yaşadığı rezillikten sonra bu gerizekalı arkadaşını hala isteyeceğini mi düşünüyorsun!?"

 

"Evet düşünüyorum çünkü ikiside bir birine aşık!"

 

Sevmeyenin gülü solu

Kötüler arkada kalır

Müzeye hediye olur

Anamın acer gelini

 

"Aman Allahım!" Azra yanındaki kocasının omzuna sert bir şekilde vurarak tüm öfkesini ona kustu. "Allah seni kahretmesin Mehmet! Bu mu senin yere göğe sığdıramadığun damat adayın! Rezil etti kızımı cümle aleme be! Ben sizin ikinizi de tarihi eser olarak o müzeye koymazmıyım ha!"

 

"Karışma kadın karışma! Sahra çok üstüne gitmişti çocuğun! Böylesi daha iyi oldu. Ben geri çek kendini desem inatlaşacaktu benimle sma şimdi kendi isteği ile bırak geri çekilecek ve Selçuk efendide er geç içine düştüğü aşkın farkına varacak elbet!"

 

Sözlerini bitiren Tolga sazı yanına gelen adama bırakırken omuzlarından kalkan yükle kocaman gülümseyip bakışlarını annesine doğru çevirdi. Onun kendisini kıp kırmızı bir yüzle öfkeyle süzdüğünü görünce karşısında kendisine arkası dönük kızı unursamadan onlara doğru ilerledi.

 

İkilinin yanına gelince annesine pişkince sırıtarak göz kırptı.

 

"Anneciğim beni küçük hanımla tanıştırmayacak mısın?"

 

Kadın ne diyeceğini bikemeyerek oğluns bakarken arkası krndisine fönük olan kızın omuzları aniden gerildi ve uzun dalgalı sarı saçlarını savurarak kendisine dönmesi bir oldu.

 

Gözlerindeki öfke parıltıları ile karşısındaki adama elini uzatan kız onun şaşkın bakışlarıba karşılık sakin bir şekilde cevap verdi.

 

"Ben Afra! Afra Eyüboğlu!" Tolga kızın güzelliği karşısında güçlüklr yutkunurkrn Afra öfkeyle sözlerine devam etti. "Hani bir ay önce tanışmıştık! Hani şu görenin salavat getirdiği,burnu yarım metre olan kıza methiyeler düzdünüz ya işte o benim! Memnun oldum Tolga bey!"

 

Tolga şaşkınlık ve utanç karışımı bir yüz ifadesi ile karşısındaki kızın mavinin en açığı tonu olan gözlerinde takılı kalmıştı.

 

"Sahra! Sahra dinle beni! Vallahi ben böyle saçma bir şey istemedim! " Sahra hırsla arkasını dönerek işaret parmağını kaldırıp tehtid edercesine salladı.

 

"Gelme peşimden! Be sesini duymak, ne de yüzünü görmek istiyorum! Yerin dibine batsın sana olan aşkım! Yerin dibine batsında bende yaşadığım rezillikle altında kalayım inşAllah! Böylece sen benden,bende senin gibi değer kıymet bilmedik bir adama aşık olmaktan kurtulurum!'

 

Sözlerini bitirerek öfkesini saklama gereği duymadığı sert adımları ile tekrar ilerlerken Selçuk onun kolunu tutarak gitmesini engelledi.

 

" Bana arkanı dönüp gitme! Sana suçum yok diyorum neden anlamıyorsun? Yerin dibine girmesi gereken benim sen değil! Ne aşkına karşılık vere biliyorum ne seni engelleye biliyorum! Yerin dibine batması gereken benim korkularım!"

 

Kolunu sertçe çekerek Selçuk'un elinden kurtararak hiç bir şey söylemeden arkadını dönüp yürümeye başladı.

 

"Gidelim Tolga'ya kendin sor! Ben öyle bir şey istemedim Sahra!" Kendisini dinlemeyen kadının arkasınsan öfkeyle saçlarını çekiştirerek çaresizce fısıldadı.

 

"Beni dinlemeden infaz mı edeceksin!?Lanet olsun Sahra dur artık nereye gidiyorsun!?" Sahra'nın kolundan bir kez daha sertçe kavrayarak kendine çevirdi. Onun yaşlar süzülen gözlerine bakarak öfkeyle çıkıştı.

 

"Sana suçum olmadığını senin hakkında öyle şeyler düşünmediğimi anlatmaya çalışıyorun ve sen beni dinlemiyorsun bile! Hadi beni geçtim bereye gidiyorsun kardeşim dediğin kızı en özel gününde yalnız bırakarak!?

 

Sahra kolunu kurtarmaya çalışarak sıktığı dişlerinin arafından tısladı.

 

"Gidip koca bulacağım! Belki de nikah memuru benim için en iyi seçenekti! Hoşlanmıştı,beğenmişti ne de olsa be..."

 

Dudaklarına kapanan öfkeli dudakların şokuyla ne yapacağını bilemezken donup kalmıştı adeta.

 

 

Yitenumutlar......

 

 

 

Loading...
0%