Yeni Üyelik
16.
Bölüm

İ-D-A-16

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Manuşbaba - Eteği Belinde

 

Keyifli okumalar 🥰🥰🥰🥰

 

Sahra dudaklarına kapanan adamdan beklemediği bu hareket karşısında şok olurken öfkesinin daha da kabarması ile girdiği şoktan aynı hızla çıkarak Selçuk'un yüzüne okkalı bir tokat geçirdi.

 

Yüzüne aldığı darbeyle başı hafif yana doğru sarsılan adamın bakışları Sahra'yı bulunca yaptığı şeyin farkına varması da uzun sürmemişti ki Sahra'nın buz gibi bir ses tonuyla konuşması ile soğuk duş almışcasına titredi.

 

"Senin peşinde koştum diye,sana karşı derin hisler besledim diye beni öpme hakkını sana verdiğimi hatırlamıyorum!" İşaret parmağını kaldırarak karşısında pişmanlık ve şaşkınlığın karışımı bakışlarla kendisine bakan adamı uyarırcasına salladı. "Bir daha sakın! Sakın bana dokunma!"

 

"Sah..ra."

 

Sahra'yı ilk defa kırmamıştı. Kardeşinin doğum günün de evinde yaşadıkları tartışmada da Sahra kendisine öfkelenmiş,kırılmış ve hatta resti çekmişti ama bakışlarındaki vazgeçmişliği hiç bir zaman görmemişti. Onu tanıdığı ilk günden beri ilk defa donuktu bakışları. Böyle olunca ne diyeceğini şaşıyordu üstelik öpmek gibi bir aptallık yapmıştı. Ona karşı her zman uzak durup inançlarının arkasına sığınarak kendinden uzak tutmayı başarmışken ne demeye yapmıştı böyle bir şeyi kendi bile bilmiyordu. Kendisini toparlamaya çalışarak karşısında buz dağı gibi dikilen kızın gözlerinden bakışlarını kaçırarak konuşmak için çabaladı.

 

"Ben... Ben neden böyle bir şey yaptım inan bilmiyorum. Bildiğim tek şey yapmamam gerekirdi. Bana helal olmayan bir kadına bu şekilde dokunmamam gerekirdi ama nasıl oldu neden yaptım bende anlamıyorum!"

 

Selçuk'un kendini ve yaptığı şeyi ifade etme çabaları ile Sahra'nın yüzünde alaylı bir gülümseme oluştururken ona yardımcı olmak adına konuşmasını keserek kendisi devam etti. Zira bir dakika daha kalmak istemiyordu rezil olduğu bu ortamda.

 

"Burnum yarım metre olunca öpüşürken rahtsızlık veriyormu onu denemek istedin anlaşılan!"

 

"Saçmalama! Ben öyle bir şey söylemedim! Her şey o Tolga denen piçin başının altından çıktı. Beni biliyorsun Sahra! Tanıyorsun beni!" İşaret parmağını kaldırarak kendisini göstererek çaresice sözlerine devam etti." Allahın yarattığı bir kula bahane verip kusur bula bilecek birimiyim ben!? Ne haddime! Ki senin kusur bulunacak bir tarfın yok!"

 

Sahra uzun elbisesinin eteklerini avuçlarının arasında sıkarak dolan gözlerini karşısındaki adamın gözlerinden kaçırıp dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.

 

"Ben...Seni... Tanımıyorun Selçuk! Evet! Benim tanıdığımı zannettiğim Selçuk beni içeride heekesin içinde küçük düşürecek rencide edecek o sözleri Allah korkusu yüzünden dile getiremez,dile getirilmesine de müsade etmezdi! Benim tanıdığımı düşündüğüm Selçuk helali olmayan bir kadını öpmeyi bırak,gözünün ucuyla dahi bakmaya çekinirdi! Ben o Selçuk'a aşık olmuştum! Beni rencide edecek aşağılayacak kadar hor gören adama değil! Helali olmayan bir kızın ilk öpücüğünü nedenini bile daha kendine açıklayamadığın bir sebeple çalan adam değil benim tanıdığım Selçuk!"

 

Karşısındaki adama bir adım daha yaklaşarak işaret parmağı ile göğsünü sertçe dürttü.

 

"Benim aşık olduğum adam bu değil! Bana dinden imandan bahsedipte kendi aklına estiği gibi hareket eden bu adam değil!" Yaşlar gözünden süzülürken bakışları kendinden emin bir hal aldı ve keskin bir tonla sözlerine devam etti. " Sen beni anneme,babama,teyzelerime,amcalarıma ve arkadaşlarıma rezil ettin! Beni bepenmediğin için aşkımı istemediğini söylemek bu kadar zor olmasa gerekti! Keşke o duyduklarımı açıkça söyleseydin! Ama sadece bana söyleseydin de içimdeki sevdanın yanan ateşini buz dağlarına çevirmeseydin!"

 

Sözlerini bitiren kız karşısındaki adamın düşen omuzlarına ve yere eğdiği başını yüzünü buruşturarak izledi kısa bir süre. Yaşadığı hayal kırıklığı ile başını iki yana sallayarak sözlerine devam etti.

 

"Şimdi geç içeri kardeşinin,silah arkadaşının en mutlu gününde yanında ol! Bir daha da benim yüzümü gördüğünde salavat getirecek kadar bile değmesin bakışların bana!"

 

Elbisesinin eteklerini toplayarak karşısındaki adama arkasını dönerek çıkışa doğru ilerlemeye başlamıştı ki İki adımda yanında biten Selçuk'la adımlarını daha da hızlandırdı.

 

"Bırak peşimi!"

 

"Bırakmam! İçeriye birlikte gireceğiz!"

 

Yanında gelen adamın sözlerini umursamayan Sahra başını öfkeyle o yöne çevirerek çemkirdi.

 

"Seninle şu saatten sonra cehenneme bile birlikte girmem ben! O yüzden uzaklaş yoksa fena olacak!"

 

"Seni öptüm farkında mısın!? Evet inançlarıma ters bir şey yaptım ama neticede seni öptüm! Böyle arkanı dönüp çekip gidemezsin! Ayrıca cehenneme bile seninle girmem demek te ne!? Girilecek bir yer varsa şu saatten sonra belli!"

 

Kendini dinlemeyen kızon kolundan kavrayarak sertçe kendisine çevirdiği esnada gözüne aldığı yumruk darbesi ile neye uğradığını şaşırmıştı.

 

"Ahhh! Ne yapıyorsun sen ya!?"

 

Bir eli yumruk yediği gözünde Sahra'ya şok olmuş bir şekilde bakarken kız işaret parmağını sallayarak tehtid edercesine konuştu.

 

"Sana peşimi bırak dedim! Merak etme beni öptün diye başına bela olup,zorla nikahıma alıp seninle dünya evine girecek değilim!"

 

"Tam da o dediğin olacak! Madem bu işi bu raddeye senin takıntın benim inadım getirdi,seni öptüğüm o dakikadan sonra benimle nereye gireceğini de anlmışsındır! Aramızda nikah olmadan sana dokunmuş olsam bile o dokunuştan sonra Allah şahitimdir ki sen artık benim helalimsin! O nikah bir an önce kıyılacak ve ister cehenneme ister dünya evine birlikte girilecek!"

 

Karşısında eli gözünde kendinden emin bir şekilde konuşan adama yüzünü buruşturarak ayağını yere sertçe vurdu.

 

"Ben senin sınırlarını aşmadan,inancına saygı duyarak peşinden koştum! Sende şimdi inancına uygun bir şekilde hareket et ve şu dakikadan sonra sende gönlü olmayan bir kızı zoraki bir evliliğe mecbur bırakma! Eğer bir an önce peşimi bırakmazsan biraz önce yediğin yumruğun daha beterini öbür gözüne de yiyeceksin uyarmadı deme!"

 

Selçuk,Sahra'nın inatçı tavrına karşılık elini beline atarak alayla sırıttı.

 

"Hadi ya denesene bakalım! O bir kere olur küçük şeytan! Kadınsın diye karşılık vermedim benim sabrımı zorlama! Beni sevdiğini söyleyip peşimden ayrılmayan sendin! Bu saatten sonrada ben ayrılmıyorum!"

 

"Bir öpücükle nikah masasına oturacak olsaydım o öpücüğü önüme gelene verir o nikah masasına çoktan otururdum!"

 

Selçuk'u arkasında bırakarak tekrar yola koyulmuştuki hırsla kolundan çekilmesi ile sıktığı yumruğunu tekrar savurdu fakat Selçuk bu defa diğer eliyle Sahra'nın yumruğunu avcunun içine hapsederek onun hamlesini bertaraf etti. Kendisine öfkeyle bakan kızın gözlerine aynı öfkeyle bakarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Ne demek önüme gelene verirdim!?"

 

Sahra ellerini sertçe tutan adamın avuçlarından kurtarmak için çabalarken aynı şekilde karşılık verdi.

 

"Anladığın gibi! Madem nikah için öpücük yeterli ben o öpücüğü vereceğim birini bulur o nikah masasına onunla otururum demek! En azından beni hor gören aşağılayan,beğenmeyen bir adam olmaz bu defa bulacağım kişi!"

 

"Yapamazssın!"

 

Selçuk'un ateş saçan bakışlarına karşılık burnunu havaya dikerek kararlı bir şekilde tısladı.

 

"Yaparım!"

 

Selçuk hırlarcasına bir ses çıkararak Sahra'nın dibine kadar girip sertçe karşılık verdi.

 

"Yapamazssın! Şu saatten sonra izin vermem! Sayende herkes senin bana olan ilginin farkında ve kimse o düşündüğün şeye cesaret edemez!"

 

"Sana bir söz vermedim! Bana mani olacak hiç bir sebebin yok!"

 

Selçuk'un yüzüne çapkın bir gülümseme yayılırken Sahra'nın kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı.

 

"Yanılıyorsun sebebim var! Hatta bir kaç sebebim var! Beni seviyorsun! Annen,baban,annem,çevremizdeki herkes bizim birlikte olmamızı istiyor ve en büyük sebebim seni öpmeme izin verdin!"

 

Selçuk sözlerini bitirip geri çekilirken Sahra öfkeden burnundan aldığı sert nefesle dizini Selçuk'un kasıklarjna geçirdi ve onun can acısıyla kıvranmadını fırsat bilerek geri çekilerek çemkirdi.

 

"Değil annem babam, mezardan ninem çıksa evlenmeyeceğim seninle! "

 

Arkasını dönüp tekrar yola koyulsn kızın arkasından iki büklüm seslenen Selçuk kendi ni toparlamaya çalışırken aldığı cevapla kanın beynine sıçradığını hissetti.

 

"Nereye gidiyorsun yine!?"

 

"En yakın nikah dairesine! Tabi önce resmi bir gazeteye acil koca aranıyor diye ilan vermeye!"

 

"Delirdin mi sen! Dön çabuk geriii!"

 

Sahra'nın arkasından yetişmeye çalışırken karşıdan panik içinde gelen adamla canının acısını hiçe sayarak adımlarını hızlandırdı.

 

"İyi misiniz hanım efendi?"

 

Sahra işittiği sesle bakışlarını sesin geldiği yöne çevirince karşısında biraz önceki nikah memurunu görmesi bir oldu. Kimseyle uğraşacak hali olmadığı için niyeti adama kısa bir cevap verip bir an önce çekip gitmekti buradan.

 

"Teşekkür ederim iyiyim." Uzaklaşmak isterken adamın kendisine biraz daha yaklaşması ile tekrar yürümeye başladı.

 

"Pek iyi gözükmüyorsunuz isterseniz size eşlik ede bilirim."

 

Adamı gözünün ucuyla süzrn Sahra omzuna kadar ancak gelen boyunu fark edince şaşkınca önüne döndü. Bu adam nikah masasının arkasında daha uzun ve heybetli gözükmüyor muydu? Adamın kendisinden bir cevap beklediğini anımsadığı an yüzüne bir tebessüm yerleştirerek cevap verdi.

 

"Gerek yok teşekkür ederim." Adamın neden hala burada olduğunun merakı içine düşünce diline hakim olamayarak tekrar konuştu. "Göreviniz bittiği halde siz neden hala buradasınız? Bir sorun yok umarım?"

 

Adamın yürümeyi bırakıp kendisine utangaç bir tebessümle bakması ile Sahra'da merakla adımlarını durdurdu. Nikah geçersiz olmuşta o yüzden tekrar mı gelmişti acaba? Tabi o Selçuk denen minare kandili yüzünden belki de bir hata yapmıştı zavallı adam.

 

"Şey... Nasıl desem bilmem ki... Açıkçası sizinle tanışmak için bekledim. Abinizden çekindiğim için niyetimi açamadım ama sizde uygun görürseniz sizinle tanışmak istiyorum.

"

 

Sahra işittikleri ile gülse mi ağlasa mı bilemezken arkadan gelen kükremeyi anımsatan sesle olduğu yerde korkuyla sıçradı.

 

"Tanışamazssınız kardeşim! Azcık edep yahu! Ulu orta yalnız bir kıza askıntı olmak hangi kitapta yazıyor!"

 

Nikah memuru Sahra'nın arkasındaki adamın heybeti ve öfkesi ile bir adım gerilerken mahçupça cevap verdi.

 

"Askıntı olmak değil niyetim efendim. Abisi olarak sizinde rızanız olursa görüşüp tanışmak."

 

"Abi mi!?"

 

"Ne abisi lan!?"

 

Nikah memuru Selçuk'un sert tepkileri ile daha çok paniklerken sözlerine aceleyle devam etti.

 

"Yanlış anlamayın efendim. Kız kardeşinizle anlaşabilirsek niyetim ciddi."

 

"Ulan iki de bir abi deyip durma o ağzına yumruğu yiyeceksin şimdi.?"

 

Sahra,adamın mahçup hali Selçuk'un öfkesi ile kıkırdarken üzerinde hissettiği ters bakışlarla yüzüne kondurduğu kocsman gülümseme ile karşısındaki adama elini uzattı.

 

"Sahra ismim. Tabiki tanışmak isterim sizin gibi ince düşünceli bir insanla. Bu devirde bir kızla görüşmek için abisnden izin isteyecek ince düşünceli birini bulmuşken tanımak isterim doğrusu."

 

Sahra'nın adama uzattığı eline karşılık adamda elini yüzüne yayılan gülümsemr ile uzatırken eline aldığı sert darbeyle yüzünü buruşturdu. Selçuk'un ateş saçan bakışları Sahra'yı bulurken uyarırcasına fısıldadı.

 

"Uslu dur elimde kalacak şimdi bu yarım akıllı!"

 

Sahra aynı bakışlarla Selçuk'a meydan okurken karşısındaki adam tekrar konuştu.

 

"Benim ismimde Uğur." Selçuk adamın çekingen hallerine karşı hala karşılarına dikilmesine sinirlenerek homurdanırken adam konuşmasına devam etti. " Yarın müsait olursanız birlikte kahve içmek isterim."

 

"Ya sabır!"

 

"Tabi abinizde bize eşlik ederse mutluluk duyarım."

 

Sahra gelişen olay ve Selçuk'un düştüğü durum karşısında iötrn içe eğlenirken Selçuk'un tıslayan sesiyle bakışlarını ona çevirdi fakat o karşısındaki adama öldürücü bakışlar atarken kendisinin farkında bile değildi.

 

"Ne abisi koçum!?"

 

Adam kendi aklınca yürüttüğü hesaplamaya güvenerek karşısındaki adama cevap verdi.

 

"Edindiğim bilgiye göre Sahra hanım bekar ve sizinle de arasındaki samimiyet ve yaş farkına bakılacak olursa ya abisi olabilirsiniz,ya kuzeni. Düşük bir ihtimal arkadaşı ya da eniştesi,ya da kız arkadaşının eşi de ola bilirsiniz ama yinede abisi sayılırsınız. Hem yaş itibarı,hem de yakınlık derecesi ile."

 

Adamın cevabı ile Selçuk'un bakışları Sahra'nın üzerinde dikkatle dolaşırken Sahra onu umursamadan karşısındaki adama yöneltti sözlerini. Selçuk ise dışarıdan gerçekten Sahra'nın yanında abisi gibi mi göründüğünü düşünüyordu.

 

"Selçuk bey abim değil! Bana ve kuracağım ilişkilere karışma gibi ne bir yetkiye ne de bir söz hakkına sahip. Kendisi sadece kuzenimin iş arkadaşı ve bu sebepten dolayı uzaktan aile dostumuz sayılıyor."

 

Adamın bedeni işittikleri ile bariz bir şekilde rahatlayıp yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken Sahra da aynı gülümseme ile karşılık verince Selçuk'un bakışları Sahra'nın gamzelerine takıldı.

 

Kendisi o gamzeleri görünce aklını şaşarken bu kadın fütursuzca karşısındaki adama mı sergiliyordu birde. Öfkeden kanı alev alırken bakışlarını karşısındaki kızı hayranlıkla izleyen adama çevirerek öfkesini gizleme gereği görmeden sertçe ikilinin arasına girip adamın izlediği manzarayı kısıtladı.

 

"Sahra büyük bir ayrıntıyı bildirmeyi unuttu galiba ama ben zevkle hatırlatayım." Elini kendisinden epey kısa kalan adamın omzuna koyarak vereceği mesajın yerine ulaşması için uyarı niteliğinde sertçe sıktı.

 

"Sözlü olduğumuzu da söyle küçük beye de boşuna heves etmesin hayatım!"

 

"Sözlüsü mü?"

 

Adamın yüzü işittiği sözle bariz bir şekilde asılırken omzundaki baskıylada kıvranmamak için kendini zor tutuyordu.

 

"Yok! Söz falan yok aramızda!"

 

Sahra telaşla Nikah memurunun yanıma geçerek omzundaki Selçuk'un elini güçlükle adamın omzundan ittirerek şirince adama sırıttı.

 

"Selçuk bey kendi kendine gelin güvey oluyor Uğur bey. Aramızda hiç bir bağ yok!" Sert bakışlarını Selçuk'a çevirerek sözlerine devam etti. " Siz de bizi rahat bırakın artık Selçuk bey! Size bir söz verdiğimi hatırlamıyorum! Peşimden koşmayı da bırakın yoksa sizin için sonuçları pek iyi olmayacak!" Bakışları ile biraz önce Selçuk'un erkekliğini işaret ederek biraz önce kendisinin bizzat ve zevkle attığı sert darbeyi hatırlatınca Selçuk,Sahra'nın gözlerine uyarırcasına bakıp kaşlarını kaldırarak başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

 

"Verdiğin her zarar aramızdaki mahremiyet kalkınca sana misliyle geri dönecek Sahra! Bir daha uuarmayacağım hareketlerine dikkat et!" Diyerek dudaklarını yalayarak çapkınca sırıttı.

 

Onun yaptığı hareketle Sahra yüzünü buruşturarak Selçuk'un duya bileceği şekilde fısıldadı.

 

"Terbiyesiz! Bu saatten sonra rüyanda görürsün ancak!"

 

"Bir şey mi dediniz Sahra hanım?"

 

Selçuk adamın her lafa atlaması ile sabır dilenirken Sahra bakışlarını ona çevirip şirince sırıttı.

 

"Immm şey diyordum Uğur bey. Kıyacak başka nikahınız var mı diyordum. Eğer yoksa düğünde bana eşlik ede bilir misiniz? Hem bir birimizi daha yakından tanımış oluruz."

 

"HasbinAllah!"

 

"Bu günlük mesaim sona erdi. Memnuniyetle eşlik ederim."

 

Sahra adamın cevabı ile arkasını dönüp düğün alanına açılan bahçe kapısını işaret ederken Selçuk'un homurtusu ile ter ters baktı.

 

"Kendine gel ne saçmalıyorsun sen!? Sana oturup konuşacağız dedim! Hemen def et şu Doktor Bean kılıklı adamı!?"

 

"Karışma! Seni istemiyorum demenin nesini anlamıyorsun!? Artık seninle evlenmek gibi bir niyetim yok!" Kısık sesle yaptığı konuşmanın ardından yanındaki adama dönetek gülümseyerek koluna dokunup yürümesi için uyarıda bulundu.

 

Sahra'nın sözlerinden sonra daha bir kaç saat öncesine kadar ona sarf ettiği sözler beyninde dönmeye başlayınca yaptığı hatayı anlmasıda uzun sürmemişti. Her seferinde Sahra'yı kendinden uzaklaştırmak için ittikçe onun düştüğü durumu önemsememişti. Üstelik bunu ona kendisine yoğun hisler beslerken yapmıştı. Şu an kendisi henüz bir his beslemediği halde bu duruma geliyorsa Sahra'nın hissettiklerini düşünmek bile istemiyordu. Kendisine tekrar küçük bir haklıklık payı çıkartmak için çırpınan yanına kulak vererek elini sakallarında gezdirip hırsla söylendi.

 

"Ben hiç bir zaman ikinci bir kişiyi aramızdaki savaşa dahil etmedim! O küçük şeytan gibi kaçak vuruşup entrikaya hileye başvurmadım!"Kendi kendini haklı çıkartmak için kendisi ile konuşurken bakışları karşısonda dikilen ikili ile kesişince onların tuhaf bakışlarına karşılık anlam veremeyerek bakınca Tuğra bakışlarını kısarak durum tespiti yaptı.

 

"Bence bize gerek kalmamış kardeşim! Ablam buna ayarı vermiş belli. Yoksa kendi kendine konuşması hayra alamet değil."

 

Kayra'da tıpkı kardeşi gibi karşısındaki adamı süzerek yüzünü buruşturdu.

 

"Ben sana dedim. Onca laftan sonra ablam bunu dokuz besmeleyle bile yanına yanaştırmaz artık dedim. Bizim şeytan Emine çarpmış bunu! İçeriye o yürüyen cenaze ile gelip salınmasından belliydi bunun amel defterini dürüp eline verdiği."

 

Selçuk karşısındaki adamların sözlerini umursamamaya çalışarak aklına takılan soruyu hiç düşünmeden sordu.

 

"Sahra'nın yanında abisi gibi mi duruyorum ben? Çok mu yaşlı gösteriyorum!? Yakışmıyormuyuz lan biz?"

 

Selçuk'un soruları ile iki kardeş bir birine anlam veremeyerek baktıktan sonra Kayra başını olumlu anlamda sallayarak karşılık verdi.

 

"Malesef ama kendine haksızlık etme ben sizin görünüşünüzü eşitleyecek bir yol biliyorum." Sözlerini bitirir bitirmez Selçuk'un burnuna yumruğunu indirerek onun kanayan burnunu ve kendidine öfkeyle bakmasını umursamadan eserini büyük bir zevkle izleyerek Tuğra'yı dürttü.

 

"Şimdi eşitlendi mi görünüşleri yaş farkları sevgili kardeşim?"

 

Tuğra da kısa bir incelemeden sonra cevap verdi.

 

"Oldu gibi."Başını olumlu anlamda sallayarak tekrar onayladı. "Oldu oldu! Şimdi ablama dediği gibi eniştemin burnuda tam yarım metre oldu!"

 

Selçuk karşısındaki adamlara olan öfkesi ile kanayan burnunu umursamadan çıkıştı.

 

"Manyak mısınız lan siz!? Başıma bela mısınız oğlum!? Ben öyle bir şey söylemedim!"

 

"Söyleyemezssin zaten! Çünkü benim ablamın burnu birbestetikçinin elinden çıkmış gibi muazzam ölçülere sahip hırtt!" Kayra'nın öfkeyle söylediği sözlerle Tuğra onu desteklercesine konuştu.

 

"Üstelik hiç bir operasyon geçirmediği halde! Doğal güzellik! Ama sen bunu anlamazsın tabi beyinsiz!"

 

"Lan aksini iddia edenmi oldu!?" Cebinden çıkardığı peçete ile kanayan burnuna tampon yaparken hırsla devam etti sözlerine. "Hepsi o Tolga denen şahsiyetsiz itin suçu! Ortalığı karıştırdı hayvan herif! Ama ben biliyorum neden yaptığını. Sahra'da gözü var o puştun! Aklı sıra beni aradan çıkaracak dingil! Yermiyim lan ben bu numaraları!?"

 

Selçuk'un sözleri ile Tuğra,yanındaki kardeşini dürterek fısıldadı.

 

"Çok mu sert vurdun lan? Beyni yandı bunun sanki. Başımıza iş almayalım sonra. Bak ablam manyağın teki, şimdi ben Selçuktan vazgeçtim deyip o sirk maymununu çıkarttı babamın karşısına damat adayın diye ama ben ona güvenmiyorum pek. Sonra bunu benzettik diye bize sarmasın?"

 

"Ne dedin sen!? Kimi çıkarttı ablan damat adayı diye?"

 

"Sen karışma! Bu konu bizim ailevi meselemiz!"

 

Kayra'nın cevabı ile öfkeyle etrafında bir tur atarken onun kolunu sertçe kavrayarak kükredi.

 

"Ne ailesi!? Ne meselesi lan!? " Elini sertçe kendi göğsüne bir kaç kez vurarak sözlerine devam etti." Ablan beni seviyor beni! O vasıfsız sümsük herif ortaya çıkmadan önce ben öptü..."

 

Öfkeden deliye dönmüş vaziyetteyken diline son anda hakim ola bilmişti. Fakat karşısındaki adamların kendisine olan öfkeli bakışları her şeyi anladıklatrının kanıtıydı. Daha fazla pot kırım saçmalamadan ikilinin gözlerine kararlı bir şekilde bakarak sözlerine devam etti.

 

"Ablanıza ben talibim! Onun beni sevdiğini sizde biliyorsunuz. Bana olan öfkesi ve kırgınlığı yüzünden o Doktor Bean kılıklı herifi Mehmet amcanın karşısına çıkarttı. Bana şu an çok kızgın olduğu için ne desem tersini yapıyor. O yüzden onunla konuşup bu saçmalığa son vermeniz lazım."

 

Tuğra adamın karşılarında kıvranışına gülmemek için kendi ile mücadele ederken onu biraz daha zor duruma sokmak adına daha fazla sabredemeden konuştu.

 

"Yani talip olmakta sanki biraz geç kaldın be Selçuk abi. Ablam seni silmiş! Şu raddeden sonra adını göklere yazsan dönüp bakmaz sana. Hem senin doktor bean'i babamla tanıştırınca babam köpürdü."

 

Tuğra'nın sözleri ile Selçuk'un umudu kırılmaya başlasada son sözleri ile kendini toparlamaya çalıştı. Mehmet amir seviyordu kendisini. O Tolga denilen gerzeğin yaptığı saçmalığı açıklayınca Sahra'yı kendi elleri ile bırakırdı avuçlarına. Bu düşüncelerinin arasında yüzğnde oluşan gülümseme ile tam ağzını açmıştı ki Kayra ondan önce davrandı.

 

"Öyle heveslenme hemen! Senin çıkarına olacak şekilde köpürmedi babam." Selçuk anlam veremeyerek ikiliye bakarken Kayra devam etti anlatmaya. "Çetrefilli gönül maceralarınızdan bıktım usandım,birinizde normal birini bulup çıkarın karşıma evleneceğim adam bu diyerekten ablamlara ayar verdi. Sahra ablamda atom karınca kılıklı müstakbel enişteyi öne sürünce babamda çıldırdı. İki gün süre verdi ablama. İki gün sonunda Uğur efendi ya çiçeği,çikolatası ile kapıda olur,ya da benim seçtiğim adayla itiraz etmeden evlenmek zorunda kalırsın dedi. Ablam babamın şartını kabul edince, o Uğur denen baston yutmuş pelerinli prenste atıldı hemen. Siz isteyin ben iki gün sonraya nikah günü bile ayarlarım diyerek yalakalığın dibine vurdu. Şimdi de ablamın dibinden ayrılmıyor şerefsiz."

 

Dinlediği şeylerle Selçuk kime şaşıracağını bilemezken son umudu Mehmet amir tarafından da baltalanmıştı.Tamam evlenmeye niyeti yoktu. Yani o öpücüğü Sahra'nın dudaklarına bırakana kadar. Yada içten içe alışmıştı bu fikre. Belki de o yüzden di bu meselenin kanına bu kadar dokunması. Ama öpmüştü ve hemde bütün değerlerini inançlarını hiçe sayarak bir anda kızın hiç bir kışkırtması olmadan öpmüştü. Sahra artık onun için evleneceği kadın anlamına geliyordu. Çünkü daha önce böyle bir şeyi yapmak şu yana dursun hiç bir kadına ne o gözle bakmış ne de bu derece şeyler düşünmüştü hakkında.

 

Karışan aklını toparlaması için kendisine zaman tanıması gerekiyordu fakat karşı tarafın hamleleri ona bu zamanı tanımıyordu. Acele karar vermesi gerekiyordu. Ya eski alıştığı düzene devam edecekti,ya da Sahra'yı engelleyecekti ki ikinci fikri daha cazip geliyordu çünkü ne kadar istemiyorum desede alışmıştı kızın devamlı etrafında olmasına. Onun başka biriyle evlenmesine izin verirse,içinden pişman olacağını fısıldayan bir seste cabasıydı. En iyisi fazla düşünmemekti yoksa daha çok pişman olacaktı. Ne olacaksa olsundu. Evlendikten sonrada hallede bilirlerdi aralarındaki sorunu. Aldığı ani kararla başını aşağı yukarı sallayarak kendi kendini onaylayıp adımlarını hızla düğün alanına doğru çevirdi. Onun bu telaşlı haliyle Kayra ve Tuğra bir birine anlam veremeyerek bakarken Tuğra,Selçuk'un arkasından seslendi.

 

"Ateş almaya gider gibi nereye böyle Selçuk abi!?"

 

Tuğra'ya cevap vermek adına yüzüne bakmayı bırak adımlarını durdurmadan cevap verdi.

 

"Allahın emri peygamberin kavli ile o küçük şeytanı babandan istemeye!"

 

Aldıkları cevap karşısında iki kardeş bir birine sırıtırken bu defa Kayra seslendi.

 

"O dağılmış suratla mı isteyeceksin ablamı!? Senin yüzünün halinden haberin var mı? Yarım metre bir burun,morarmış bir göz ve üzerinde kan içinde. Sanki silah zoruyla ablamı istiyorsun zanneder görende."

 

Kayra'nın sözleri ile ona hak vererek adımlarını bu defa lavabolara doğru çevirerek sertçe söylendi.

 

"Ben kendimi toparlayıp oraya gelene kadar ablanıza sahip çıkın! Geldiğim de o tipi tip kılıklı herifi yanında görürsem benim şu halimden beter hale getiririm ikinizide!"

 

Kendilerine sert çıkışan adama şaşkınca bakarlarken bu işin sonunun nereye gideceği konusunda tartışmaya başlayarak iki kardeş bahçeye doğru ilerledi.

 

Tolga karşısındaki kızın sözleri ile kısa bir an düşündü. Tanışma günündeki kızı tekrar hatırlamaya çalıştı. Gerçi hiç gerek yoktu hatırlamasına çünkü o manzara gözünün önünden bir türlü gitmiyordu ki. O kızla bu kızın alakası bile yoktu. Bir kere o kızın yüzünde tonla makyaj vardı ve burnu cidden tevazu edemeyecek kadar büyüktü. Aynı olan tek özellikleri uzun dalgalı sarı saçları ve mavi gözleriydi. Annesinin kendisini dürtmesi ile düşüncelerinden sıyrılırken bakışlarını kızın gözlerine sabitleyerek yüzüne şirin bir gülümseme yerleştirip kızın biraz önce söylediği sözleri yalanlamak adına kıvırmaya başladı.

 

"Afra." Bir saniye duraksadıktan sonra karşısındaki kıza temkinli bir bakış atarak devam etti. "İsminizle hitap ediyorum ama bir sakıncası yoktur umarım."

 

Afra kaşlarını kaldırarak alaylı bir tebessümle başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

 

"Sorun değil lütfen devam edin."

 

Kızın alaylı tavrı Tolga'nın gözünden kaçmasada kıvırmaya devam ederek tekrar konuşmaya başladı. Çünkü kız ilk görüşte adeta elektirik çarpmışa çevirmişti kendisini.

 

"Afra sen benim biraz önce söylediklerimi yanlış anladın. Bir arkadaşımın annesi ona evlenmesi konusunda aşırı baskı yapıyordu ve kız da çocuğun yakasına öyle bir yapışmıştı ki artık çocuk canından bezmişti. Ben halini anlatmak istedim sadece. Biraz eski usül oldu ama babam anlatılamayan dertleri anlatmaya en iyi çözüm dile dökülen sözlerdir der hep."

 

Kız kaşlarını kaldırıp dudaklarını büktükten sonra başını iki yana sallayarak karşısındaki adama imalı bir şekilde bakarak cevap verdi.

 

"Tolga bey!"

 

Tolga başını iki yana sallayarak çapkınca gülümsedi.

 

"Tolga deyin lütfen."

 

Afra derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.

 

"Tolga bey! Ailelerimiz tanışmamızı istediğinde önce karşı çıkmıştım,çünkü bir ilişkiye ayıracak vaktim yoktu. Ama annem sizin efendiliğinizden,kibarlığınızdan bahsedince bir şans vermeyi düşünmüştüm." Tolga karşısındaki kızı dikkatle dinlerken Afra onu baştan aşağı süzerek başını olumsuz anlamda salladı. " Görünen o ki annem yanılmış! " Sağ elini hesap sorarcasına kaldırarak sertçe sözlerine devam etti." Sen ne kaba,ne görgüsüz,ne kendini bilmez ve ne kadar yalancı bir adammışsın be! Bir kadınının dış güzelliğini dilinize dolayıp insanların içinde onu rencide etmeniz çok ayıp!"

 

"A..Afra!"

 

Tolga kendini açıklamak istiyor fakat nasıl açıklayacağını da bilemiyordu çünkü kız sonuna kadar haklıydı. Zor durumda kalmıştı. Hemde çok zor. Üstelik annesi de küçük kahkahalar atarak onun içinde bulunduğu duruma yardımcı olmayı bırak sinirlerini daha çok bozuyordu.

 

Tolga'nın konuşma girişimini elini sertçe kaldırarak bertaraf eden Afra azalmak yerine dahada çoğalan öfkesi ile sözlerine devam etti.

 

"Karşındaki kadını aptal yerine koyup alttan alttan şarkıyla türküyle laf sokacağına kalıbının adamı olda çık karşıma cesurca söyle be! İşiniz gücünüz kadınlara şiddet uygulayıp onları bastırmak!"

 

"Oooo! Orda dur bakalım! Ben hiç bir kadına karşı şiddetin hiç bir türlüsünü uygulamadım! Uygulanmadına da izin vermem! Biraz önce gelişen olay tamamen caydırma politikasıydı."

 

Afra ellerini kavgaya hazır şekilde beline atarak midesi bulanmışcasına yüzünü buruşturarak karşılık verdi Tolga'ya.

 

"Öyle miii? Hadi oradan be! Bir ay önce bir farkındalık videosu çekmek için yaptığım makyajla benim o halimi yerden yere vururken şimdi karşıma geçmiş bu halimi görünce 180 derece dönüyorsun! Bu kadına psikolojik şiddet değilde nedir!? Kusura bakma ama seninle sağlıklı bir iletişim kurabileceğimizi düşünmüyorum ben!" Afra bakışlarını yanlarında gülmekten şekilden şekile giren kadına çevirerek sözlerine devam etti.

 

"Açık konuşacağım için özür dilerim. Pelin Teyze senin bu oğlun tam bir kadın düşmanı! Bence siz bizi bir araya getirmekten vazgeçin!"

 

Orta yaşlı kadın kahkahalarına son vererek başını olumlu anlamda salladı.

 

"Çok haklısın kızım!"

 

"Anneee!"

 

Kendisini uyaran oğluna ters bakışlar atarak çemkirdi Pelin hanım.

 

"Sen suss Tolga! Kabahatini bil ve sesini çıkartma! Neydi biraz önce yaptığın şey!? Onun hesabını sonra soracağım ben sana! O arkadaş bahanene de gelecek sıra merak etme!"

 

Bakışlarını yanındaki kıza çeviren Pelin hanım gülümseyerek koluna girdi.

 

"Hadi güzel kızım herkes bizi bekliyor masaya geçelim biz."

 

Afra kadının sözlerini onaylarcasına gülümseyerek başını sallarken Tolga merakla araya girdi.

 

"Herkes derken kim bekliyor anneciğim sizi!?"

 

"Ayy kim bekleyecek Tolga,bizim kızlar, Ayşe halanlar ve Esha teyzenler falan." Annesinin sözleri ile Tolga'nın yüzünde çapkın bir gülümseme peydah olurken ima ile konuştu.

 

"Tanıştırma merasimi diyorsun yani."

 

"Oğlum sen içmeden sarhoş mu oldun kuzum? Hayır bu günkü yaptığın saçmalıkların ve bu şapşal salak hallerinin başka açıklaması olamaz çünkü.

 

Annesinin sorusu ile başını olumsuz anlamda salladı Tolga.

 

Afra ise onun bu haline kıkırdayarak Pelin hanıma bakarak merakla sordu.

 

"Osman ve Ayaz da burada mı? Çok merak ediyorum ikisini de."

 

Kızın sorusu ile Tolga bir an afallarken annesinin cevap vermesine fırsat vermeden merakla sordu.

 

"Hayırdır Osman,Ayaz falan?"

 

"Ayyy Tolga içim şişti yemin ederim. En iyisi ben bir ay önce yaptığım tanıştırmayı tekrar yapayım." Eliyle Afra'yı göstererek sözlerine devam etti. " Bu Afra! Giray amcanın kızı olan Afra! Hani annesi hemşire olan ismi Elif!"

 

Tolga işaret parmağı ile Afra'yı göstererek şaşkınca konuştu.

 

"Hani Ziya amca Sultan teyzeyi kaçırınca evlerine sığınmıştı da Salih amca yardım ve yataklık yapmıştı. O yaştan sonra aksiyon,heyecan yaratmıştı yaşlı kurtlar kendilerine. Giray amca da onun oğlu değil mi?"

 

Pelin hanım yanındaki kızın bakışlarına yerleşen soğuklukla hırsla oğluna dönerek sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

 

"Tühhh! Allah senin cezanı vermesin Tolga! Hatırlaya hatırlaya onumu hatırladın! Densizz! Ben seninle sonra görüşeceğim bekle sen!"

 

"Yürü kızım yürüü! Rlimden bir kaza çıkacak şimdi. Kazık kadar boyuna bakmadan alacağım şimdi ayağımın altına ben bunu."

 

Afra'yı çekiştirerek giden annesinin arkasından anlam veremeyerek seslendi.

 

"Ne dedim ki ben şimdi!? Ayrıca Osman ve Ayaz ne alaka? Ben Afra'yı tanımıyorken onlarla nadıl bir bağlantısı var! Anneee! Yahu bir cevap versene? "

 

Kendini umursamadan giden ikilinin arkasından bakmakla yetinen Tolga alamadığı cevapları Ayaz'dan alabilme umuduyla onu aramak için hareketlendi.

 

"O arkadaşına hemen söylüyorsun Sahra dan özür diliyor! Hem de hemen!"

 

Emir boğazındaki papyonla oynarken bıkkınca Zeynep'e baktı.

 

"Yavrum sence bizim konumuz şuan onlar mı!? Yahu bize ne kim,kime ne demiş niye demiş. O onu nasıl anlamış o nasıl tepki vermiş. Ayrıca Selçuk'un bir suçu yok! Her şey o Tolga denen puştun başının altından çıktı. Çocuk ona dedimi gel benim durumuma bir el at diye. O gereksiz her şeye burnunu soktuğu gibi bu olayı da kaçırmadı. Ama ona siz yüz veriyorsunuz bh kadar. Yüz verdiniz ayıya geldi sıçtı halıya!"

 

Zeynep masanın üzerindeki çatalı sıkıca kavrayarak Emir'in bacağına sertçe batırdı. Onun canının acısını umursamadan öfkeyle konuştu.

 

"Şu an yanımda damat pozisyonunda oturuyorsan bunun en büyük etkeni Tolga! Sözlerine dikkat et! Selçuk her zaman Sahra'yı kıracak şeyler yaptı ki biraz önce yaptığı hepsine bin basar. Tolga ikisini birleştirmek adına bir plan yapmıştı. Senin gerizekalı rahip kılıklı arkadaşın çocuğa artık ne söylediyse Tolga da ona göre hareket etti demekki. Boşuna Selçuk'u savunma bana Emir!"

 

Bacağını ovuşturan adam karısının elini avuçları arasına alarak daha ılımlı bir konuşma yapmaya çalıştı. Çünkü aralarındaki gerginliği sona erdirmesi gerekiyordu. Yılların hasreti bh gece bitecekti ve o hiç bir şeyin ve hiç bir kimsenin bu gece aralarına girmesine izin vermeye niyetli değildi. Zeynep'in gözlerine sevgiule bakarken elinde hissettiği acıyla hırladı.

 

"Ahhh!" Karısının elindeki çatalı görünce öfkeyle çıkıştı. " Yeter ama! İki de bir şu çatalı oarama burama saplamaktan vazgeç yoksa kötü olacak! Sanki mevzine dayanmış düşman askeriymişim muamelesi yapıp durma bana! Farkındaysan artık kocanım!"

 

Kocasının çıkışı ile Zeynep sinirli bir gülümseme ile karşılık verdi.

 

"Öyle miii? Farkındaysan daha o koca sıfatını hak etmedin yüzbaşı! Kanımın son damlasına kadar o mevzileri koruyacağım! Silah arkadaşlarımın davasını sonuna kadar savunacağım ve onların bu davayı kazandığını görmeden son kalem kalsa bile yenilgiyi kabul etmeyeceğim! Kısacası o bayrağı görebilmen için önce benim sana karşı olan savaşımı bitirecek sonra da silah arkadaşlarımın arasındaki antlaşmaya aracı olacaksın! Yoksa o bayrağı indirmem için bir otuz yıl daha beklersin!"

 

Karısının sözleri ile Emir şok olurken öfkesini bastırmaya çalışarak fısıldadı.

 

"Delirdin mi sen!? Bize ne onların aşk maceralarından!? Ben senin bana karşı açtığın savaşa zaten boyun eğerek yenilgiyi kabul ettim. İşi yokuşa sürmenin alemine kurbanın olayım." Ellerini sertçe yüzünde gezdirerek ayrı geçirmek zorunda kaldıkları süre içinde eski sevdiği kadından eser kalmayan Zeynep'e baktı. Sanki ona aşkla bakıp sevgisiyle saran kadın gitmiş içine Azra teyzesi kaçmıştı. Bu düşüncesi ile sinirleri daha çok gerilirken ellerini açarak sayı sayar gibi parmaklarını sayıp sertçe çıkıştı. "Önce babam dedin,sonra kardeşim dedin,annen,teyzen,halan, dayın,deden,işini bahane ettin hepsinin keyfini bekledik bir kızlar mı kaldı yapma Allah aşkına Zeynep! Beni de düşün!" Elini sertçe göğsüne vuran adam alınmış bir şekilde devam etti. "Emir ben Emir! Hani sevdiğin aşık olduğun adam! Görevdeyken ulaşamdığın zaman sesimi duyunca saatlerce ağladığın adam! İnsaf et biraz Allah aşkına! Bize bunu yapma Zeynep'im!"

 

Emir'in sözleri ile dolan gözlerini ksçıran kız derin bir nefes alarak bir kaç saniye sakinleşmek için bekledi. Hep kendi tarafından bakıyordu kocası. Hiç onu düşünmüyor,onun ne hissettiğini anlamaya çalışmıyordu. O anlamak istemiyorsa kendiside kafasına vura vura anlatacaktı başka yolu yoktu. Bakışlarını kocadına çevirerek sakince cevap verdi.

 

"Senin karşında da sevdiğin kadın var. Sesini yükseltmeyi bırak,başkasına kaşını çatsan beni incitirsin korkusuyla gözünün içine baktığın kadın var! Ne gönlünü ne aklını kapattığın her şeyini apaçık gözlerime bakarak söylediğin kadın var! Bu taşımıza kadar gizlimizin saklımızın olmadığı bir sevdayı paylaştığımız,gönül eşin şu saaten sonrada karın olan kadın var! Sen onca yıldan sonra benim neye kırıldığımı anlayamıyorsan,kırıldığım şeyleri hemen sineye çekemeyeceğimi anlayamıyorsan,bunları düşünemeyecek kadar beni hiç tanımadıysan insaf etmesi gereken kişi ben değilim Emir!"

 

Zeynep'in gözlerindeki kırgınlık Emir'in öfkesinin yatışmadına sebep olurken farkına vardığı ayrıntıyla burukça gülümsedi. Zeynep evlenmeyi kabul ederek onu zaten affetmişti ama herşeyini paylaştığı kadın olarak ikisinin hayatını etkileyen görevi ondan saklamak zorunda olduğu çin kırgındı. Sineye çekemediği tamda buydu. Karısının eline uzanarak gülümsedi.

 

"Elimi o çatalla parçalasanda bırakmaya niyetim yok haberin olsun.Gerçi elimi parçalaman senin zararına."

 

Umursamaz bakışlarının altından kocasına bakarak söylendi.

 

"Neden miş o?"

 

"Elimi parçalarsan işimi yapamam. İşimi yapamazsam maaşımı alamam. Maaşımı alamazsam ikimizde aç kalırız."

 

Kocasının cevabı ile Zeynep omuzlarını silkerek karşılık verdi.

 

"Benim bir mesleğim ve yeterincede param var kalmayız merak etme."

 

"Olmaz! Senin parana dokunmam ben. Sonra nederler evde oturmuş karısının parasını yiyor ne rahat adam derler. O yüzden sen elime fazla işkence yapmaki sıkıntıya girmeyelim güzelim."

 

Zeynep kocasını ters bakışları ile süzerek elindeki çatalı masaya bırakarak homurdandı.

 

"Haklısın bedensel işkenceler geçici,ruhsal işkenceleri tercih etmeliyim."

 

Karısının sözleri ike yüzünü buruşturan Emir ürkekçe fısıldadı.

 

"Zeynep'im bana Azra teyzemden ders almadığını söyle lütfen. Bak gerçekten korkmaya başlıyorum artık."

 

"Azra teyzem değil bu önemli bilgiyi veren."

 

"Kimden alıyorsun peki sen bu dersleri? Karımın içindeki Adolf Hitler'i uyandıran psikopat kim?"

 

Zeynep kocasının gözlerinin içine şehvetle bakarak fısıldadı.

 

"Fazla uzakta arama hayatım,unuttuysan hatırlatayım bir görev sonrası vücudundaki yaraları bizzat pansuman ederken sen vermiştin bu dersi."

 

Aldığı cevapla sertçe yutkunan adam sessiz bir küfür savurdu.

 

"Siktir! Böyle bir bilgiyi bir kadınla paylaşacak kadar büyük bir hatayı yaparken aklın neredeydi acaba Emir bey!"

 

Kocasının fısıldadığı sözleri işiten Zeynep onu kendi silahı ile vurmak adına elini bacağına koyunca Emir'in bakışları ışık hızıyla kendisininkilerle buluşmuştu. Elini ağır ağır yukarıya doğru çıkarırken kulağına doğru yavaşça yaklaşarak önce nefesini bıraktı sonra fısıldadı.

 

"Elimi biraz daha yukarıya kaydırdığımı hayal et, o bilgiyi verirken aklının nerede olduğunuda anlamış olursun kocacığım." Geri çekilirken elini Emir'in bacağından yavaşça çekerek gözlerine şehvetle bakınca kocasının sert yutkunuşunu fark etmesi ile dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamadı.

 

Zeynep'in kendisine yaptı küçük oyundan sonra Emir'in yüzünde çapkın bir gülümseme belli olurken karısının giydiği kabarık olmayan gelinliğin eteklerine kısa bir bakış atarak imalı bir şekilde bakışlarını karısının gözlerine dikti. Eli biraz önce karısının yaptığı gibi tehlikeli bir şekilde keşfe çıkarken tıpkı karısının yaptığı gibi onun kulağına yaklaşarak nefesini bıraktı.

 

"Değiştiğini söylemiştim değil mi? Ama yanılmışım hala bıraktığım gibi ateşlisin!" Eli karısının kasıklarında gezerken onun titremesi ile kıkırdayarak sözlerine devam etti. " O gün aklı orada olan ben değil bu gün kü gibi sendin karıcığım! Yaralarıma pansuman yapmak niyetiyle başlayan serüvenini tehlikeli dokunuşlara çevirmeseydin bende yaralı zavallı bir adam gibi yatağımda yatıyor olurdum, üzerinde değil."

 

Elini daha tehlikeli bölgere doğru ilerletirken Zeynep hızla itekleyerek sinirden kıpkırmızı olmuş bir yüzle, kendisine çapkınca göz kırpan kocasına ters ters bakarak homurdandı.

 

"Terbiyesizz! Şu ortamda yaptığın şeye bak!"

 

Karısını daha fazla utandırmak istemeyen Emir omuzlarını umursamazca silkerek cevap verdi.

 

"Düğün fantazisi yapıyordum sadece!"

 

Kocasının utanmazca tavırları ve verdiği cevapla daha fazla sinirlenerek dişlerini sıkarak tısladı.

 

"Ahlaksız adam!"

 

Karısının öfkeli haliyle daha çok eğlenen Emir onu daha fazla kızdırmak için boynuna doğru sokularak hızla küçük bir öpücük çalıp onun şaşkınlıktan irileşen gözlerine bakarak kıkırdadı.

 

"Sapık!"

 

"Seni seviyorum bebeğim!"

 

Kocasının umursamaz halleri ile Zeynep ağlamaklı bir yüz ifadesi ile çıkıştı.

 

"Canına okuyacağım senin!"

 

"Zevkle bekliyor olacağım karıcığım!"

 

Her sözüne bir cevabı olan adama öfkeyle bakarken birden bacaklarında hissettiği dokunuşla kocasına şok olmuş bir şekilde baktı.

 

"Kudurdun mu be adam çek şu ayaklarını bacaklarımdan!"

 

Emir karısına anlam veremeyerek bakarken ortamda da bir hareketlenme olmuştu.

 

"O kadarda değil! Bu kadar insanın içinde bacaklarınla ne işim olacak! Onun için geceyi bekliyorum. Sende beklesen iyi edersin!"

 

Kocasının sözleri ile Zeynep'in gözleri korkuyla açılırken Emir de telaşlanlanmaya başlamıştı.

 

"Ne. Zeynep ne oluyor!? Neden öyle bakıyorsun!? Korkutma beni?"

 

Zeynep kocasının kollarına tutunarak korkuyla titredi.

 

"Emiiir! Masanın altında kedi var galiba! Bacaklarıma bir şey dolanıyor!"

 

Karısının kedilere karşı olan korkusunu bilen adam onu sakinleştirmek için yüzünü avuçları arasına alırken bir tarafranda ayakları ile masanın altını kontrol ediyordu.

 

"Sakin ol güzelim. Ben halledeceğim. Sen sakin ol." Ayağı bir kedi olamayacak sertlikte ve büyüklükteki bir nesneye dokununca etraftada bir kargaşa peydah oldu.

 

"Nerede o hayvan! Ulan seni bir bulayım bu defa kurşuna dizeceğim! Evlat değil baş belası!"

 

"Sakin ol! Çocuğun suçu ne belliki komplo kurmuşlar! Sen çocuğumuzu bilmiyor musun!?"

 

Zeyneo oturduğu yerdrn fırlayıp tepinirken Emir hangi tarafa bakacağını şaşmıştı. Masanın başında kükreyen adama mı,onu sakinleştirmeye çalışan kadına mı,yoksa korkudan bayılmak üzere olan karısına mı? Tam ağzını açmıştıki Zeynep'in korkuyla attığı çığlık acı bir inleyişle karışmış nikah masası devrilince kedi zannettikleri malum şahıs ortaya çıkmış,herkesin dilinden şaşkınlıkla aynı isim dökülmüştü.

 

"Ayaaaz!"

 

"Eşekoğlueşek!"

 

Yitenumutlar...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%