Yeni Üyelik
3.
Bölüm

İ-D-A-3

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı -Zara - Dostum Dostum

 

Yere yığılan arkadaşının yanına ilk defa yüreğinde hissettiği korkuyla diz çöktü. Allah biliyor ya o kurşun kendisine isabet etse, azrail gelip boğazına çökse bu kadar korkmazdı. Kardeşim dediği adamı yüzünü avuçları arasına alarak sarstı.

 

"Mirza! Sakın gideyim deme! Duydun mu beni sakın gideyim deme!" Emir Barça'ya dönerek Yiğit'e durum hakkında rapor vermesini isterken, Mirza gözünden süzlen yaşın aksine tebessüm etti ve zorla cevap verdi arkadaşına.

 

"Ga... Gafil avlandık Emir! " Arkadaşının sözüyle dolan gözlerini koluna silen Emir aynı tebessümle cevap verdi.

 

"Gafiller şaşkın olur! Sen şaşkın da değil aptalın ta kendisisin! Sana gelmemeni söylemiştim!" Emir, shhiye görevi üstlenen arkadaşına dönerek seslendi.

 

"Burak!" Daha komutanı seslenmeden malzemeleri hazırlamaya başlayan Burak, Emir'in sesi ile hızla ikiliye yaklaştı ve Mirza'nın yaralarını kontrol etmeye başladı. Diğerleri ölenleri başka bir aksilik yaşanmaması için kontrol edip silahlarını toplarken Emir endişeyle tekrar seslendi.

 

"Furkan helikopterin inmesine ne kadar süre var!?" Furkan dan aldığı cevapla tekrar Burak'a döndüğü anda onun umutsuz gözleri ile karşılaştı.

 

"Komutanım, Mirza Komuta'nımın durumu çok ciddi! Bir an önce tam donanımlı bir hastaneye yetişmesi lazım! " Emir'in kaşları hızla çatılırken Burak panikle sözlerine devam etti. "Komutanım ben sadece tampon yapabilirim burada müdehale edemeyiz! Bir an önce helikoptere yetiştirmezsek "

 

"Yardım et! "Burak'ın ne söylemeye çalıştığını anlayan Emir kükrercesine konularak sözlerini yarıda kesti. Duymak istemiyordu o sözlerin devamını. Mirza yaşayacaktı! Mirza evlenecekti! Mirza baba olacaktı! Daha düğününde karşılıklı oynayacaklardı. " Sırtıma yükle! " Burak şaşkınca komutanını izlerken kendisi ile aynı cüsseye sahip olan arkadaşını nasıl taşıya bileceğini düşünüyordu. "Acele etsene! " Emir'in ikinci kükreyişi ile arkasını dönen komutanının sırtına diğer arkadaşlarınında yardımıyla Mirza'yı yerleştirdi. Dikkatle doğrulan Emir, hızlı adımlar atmaya başlayarak diğerlerine seslendi.

 

"Gözünüzü dört açın! Her hangi bir aksiliğe karşı bizi Koruyun! " Diye bağırarak koşarcasına yola koyuldu. Diğer arkadaşları büyük bir üzüntü içinde ikiliyi izlerken komutanlarının emirleri ile dikkatlerini olası bir tehlikeye karşı etrafa verdiler.

 

"E... Emir! Eğ... Eğer bana bir şey olursa. " Emir işittiği sözlerle acıyla yutkunarak kükredi.

 

"Kapa şu aptal çeneni! Bir şey olmayacak! Helikoptere yetiştireceğim seni! " Emir nefes, nefese bu sözleri söylerken Mirza zorla nefes alarak tekrar konuştu.

 

"Kardeşim! Be...Berze ve bebeğim sana emanet! Bu dava sana emanet! Abimin ve benim kanımı yerde bırakmamak için Berze'ye sahip çık! Sen sahip çık ki boşuna can vermiş olmayım bu yolda!"

 

"Sus lan! Hayvan herif! Kabul etmiyorum oğlum! Ben emanetine falan sahip çıkamam! İyileş ve kendin sahip çık çocuğuna ve sevdiğin kadına! Yediğin haltı temizle! Enayimi yazıyor lan benim alnımda!?" Emir'in son sözleri ile Miraza'nın dudaklarından hafif bir kıkırtı kaçtı. O ufacık kıkırtı göğsüne bir bıçak gibi saplanınca acıyla yüzünü buruşturarak inledi. Sırtındaki arkadaşının inlemesi ike Emir teşaşla konuştu.

 

"Kardeşim! İyi misin! Bir şey mi oldu Mirza!? " Kesik bir nefes alarak cevap verdi Emir'e.

 

"Kötüye bir şey olmaz komutanım!" Arkadaşının hitap şekliyle Emir'in yüzünde buruk bir gülümseme oluşurken Mirza devam etti. " Dava Emir! Bu dava çok ocaklar söndürür! Sen Berze'ye sahip çık! Öldürürler Berze'yi öldürürler!" Tekrar kesik bir nefes alarak devam etti sözlerine. " Onlara sahip çıkacak kimsem yok kardeşim! Bana bir şey olursa kaldığım yerden sen devam et! Bu dva sana emanet Emir! Berze'nin durumu öğrenirlerse yaşatmazlar! Onun yaşaması lazım! O yaşasın ki ocaklar sönmesin! Anaların yürepi evlat acısı ile kavrulmasın! " Emir çaresizce yutkundu. Arkadaşının sözlerinden bir şey anlamasada başıyla onu onaylıyordu. Şoka girme ihtimali uüksekti ve şu an anlamadığı sözler şoka girdiğinin belirtisi gibiydi. Biliyorduki Mirza'nın durumu ciddiydi. Belki de kurtulamayacaktı, belki son anlarıydı ve o huzurlu olması gerekirken sevdiğini ve bebeğini düşünüyordu. Beyninde dönen düşüncelerle içi sızlarken dolan gözlerinden yaş süzüldü ve zorlukla cevap verdi arkadaşına.

 

"Sana bir şey olmayacak! Eğer o... Olursa Berze'yi Ankara'ya, Zeynep'in yanına götüreceğim kardeşim! Gözün arkada kalmasın için rahat olsun! " İşittiği sözlerle Mirza nefes gözlerini kapadı kısa bir süre arkadaşının buraktığı yerden devam etmesi için onun üzerine biraz daha gitmesi gerekiyordu. Gözlerini yavaşça aralayarak acı çekercesine fısıldadı.

 

"Söz ver Emir! Onları kendi ailenden ayırmayacağına söz ver! Berze'ye sahip çıkacağına söz ver! Bebeğimi babasız bırakmayacağına söz ver! Bu davayı bitireceğine söz ver! " Emir görüş alanını daraltan göz yaşlarından kurtulmak için sıkıca gözlerini kapatarak tekrar açarken yaşlar birer boncuk tanesi gibi döküldü toprağa gözlerinden. Boğazına düğümlen acı Mirza'nın sözleri ile göğsüne doğru yayılırken sertçe yutkundu.

 

"Söz, kardeşim! Namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum onları kendi canımdan ayırt etmeyeceğim! Sana bir can borcum var, bilki eğer sana bir şey olursa canında, cananında, benim canımdır, canımdan üstündür! Sana olan can borcuma and olsun ki hayatım pahasına koruyup kollayacağım onları!" Durup biraz dinledi ve aldığı derin nefesten sonra yoluna devam ederken tekrar konuştu. "Yeterki sen daha fazla konuşup kendini yorma! Bak gör bu sözlerime gerek bile kalmayacak iyileşeceksin ve bana söz verdiğin gibi düğününde karşılıklı Ankara havası oynayacağız! "Mirza nefesini yavaşça bırakırken tebessüm ederek fısıldadı.

 

"İnşallah kardeşim! Ama bilki düşündüğün gibi bir adam değilim! Beni nasıl tanıdıysan ben oyum Emir! Vatanı uğruna,doğamış bebekler babadız kalmasın,kadınlar eşsiz,analar bağrı yanık kalmasın diye yaptım ne yaptıysam! Zeynep'ler gözü yaşlı,sevdalar yarım kalmasın diye yaptım ne yaptıysam!" Zorlukla yutkunarak sözlerine devam etti. " Sana böyle bir yük bıraktığım için üzgünüm!Fakat gözüm arkada değil! Çünkü bıraktığım yerden sen devam edecek,bu davayı sen kapatacaksın !" Emir acıyla dişlerini kırarcasına sıkarken buluşma yerinin uzaklığına lanet etti. Yüksündüğünden değildi elbet! Kardeşinin canı kendi elleri arasındaydı sanki. Yol uzadıkça uzuyor bir türlü bitmiyor gibiydi. Saniyelerle yarışırken buluşma noktasının bu kadar uzak olması sinirlerini iyice bozmuştu. Arkasındakilere doğru kükredi.

 

"Sait ne kadar var daha siktiğimin buluşma yerine!? " Sait komutanına koşar adımlarla yaklaşarak endişeyle cevap verdi.

 

"Beş dakika kadar komutanım! " Emir'in dudaklarından bir küfür firar ederken Sait üzgünce ikiliye baktı ve tekrar konuştu.

 

"Komutanım! Yoruldunuz izin verin birazda ben taşıyım Mirza komutanımı! "

 

"Olmaz! Sen görevini yap! Gözünü dört aç Sait!" Ne söylese fayda etmeyeceğini Emir'in ela gözlerinden anladı Sait. İlk defa o gözlerde yaş ve korku görüyordu başı ı sallayarak onaylayıp geri ekildi.

 

"Emredersiniz komutanım! "

 

"Dayan kardeşim! Gözünü seveyim Mirza beş dakika daha dayan lan! " Mirza kesik kesik bir nefes alarak cevap verdi. "

 

"O kadar da hanım evladı değiliz lan!?" Emir arkadaşının sözleri ile kıkırdarken Mirza tekrar konuştu. " Emir! Hani bir türkü var...dı. "

 

"Neymiş kardeşim!? Sen söyle bakalım! Sırtımda keyif çatan bir beygir var, şarkı, türkü düşünüp söyleyecek durumda değilim şu an! " Mirza'nın kendini kaybetmemesi adına ara ara konuşturuyordu onu. Arkadaşı fısıltıya benzer şekilde türkünün sözlerini mırıldandı.

 

"Sende söyle! Birlikte belki de bu dağları son inletişimizdir kardeşim. " Diyerek Emir'in içine bir ateş topu attı Mirza. Acıyla yutkunan adam arkadaşının sözlerinne eşlik etti.

 

Çırpınırdı Karadeniz

Bakıp Türk'ün bayrağına

 

Mirza kesik kesik aldığı nefeslerden sonra zorlanarakta olsa gözlerini kapadı memleketinin hayali ve yüzündeki tebessüm le türkünün sözlerine devam etti.

 

Ah ölmeden bir görseydim

Düşe bilsem toprağına

 

Mirza'nın yürekten gelerek söylediği sözler Emir'i yakıp kavururken göz yaşlarına bir türlü engel olamıyordu. Onun hayatını kurtarmak isterken kendi canını hiçe saymıştır kardeşi. Nasıl böyle bir aptallık yapardı? Berze varken bir bebeği olacağını bilirken nasıl yapmıştı bunu? Eğer ona bir şey olursa nasıl baş ederdi bu vicdan azabıyla? Kendi canını ortaya koyarak omuzlarına nasıl bir yük yüklediğinin farkındamıydı bu deli? Kötü düşünmeyecekti. Alnından terler damlarken kendisinede lanet etti. Bu yaşına kadar bir kez bile gözyaşı dökmemişken şimdi sırasımıydı bu gözyaşlarının. Görüşü kısalıyor ayağı küçük kayalara takıldıkça sendeliyordu. Haliyle sırtındaki kardeşide sarsılıyordu. O bir askerdi! Soğuk kanlı olması gerekiyordu! Kendine bunları hatırlatırken göz yaşları içinde başını sallayarak düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı. Kötü düşünmeyecekti. Ne olursa olsun o helikoptere yetiştirecekti kardeşini. Mirza'nın sesi kesilince onu tekrar konuşturmak için türkünün sözlerine devam etti.

 

Ayrı düştüm dost elinden

Yıllar var ki çarpar sinem

 

Buluşma yeri ve diğer arkadaşları görüş mesafesine girdiğinde kalkışa hazır helikopteri görmesi ile yüzünde bir gülümseme belirdi ve sözlerine devam etti.

 

Vefalı Türk geldi yine

Selam Türk'ün bayrağına.

 

Yiğit ve diğer arkadaşları koşarak onlara yaklaşırken Emir, Mirza'nın ses vermemesi ile endişelenmeye başlayarak sırtındaki adama seslendi.

 

Burada videoyu açın lütfen

 

 

"Mirza! Geldik kardeşim! Kurtulacaksın sakın bırakma kendini! " Helikoptere yaklaşan Emir hâlâ bir cevap alamazken Yiğit'in gelmesi ve Sait'in yardımı ile Mirza'yı sırtından dikkatle indirdi. Sait ve Yiğit, Emir'in sırtının boydan boya kanaboyanmış halini görünce bir birine çaresizce baktı. Emir, sırtından indirdiği arkadaşının başı ucuna yaklaşarak elini solgun yüzüne götürdü. Ağzından sızan kanı sildi ve acı dolu bir tebessümle hafifçe sarstı.

 

"Bayılmanın sırasımı lan!? Bak yetiştirdim seni! Mirza hadi son bi gayret kardeşim aç gözünü! " Arkadaşının tepki vermemesi ve hareketsiz bir şekilde yatması Emir'in içine bir korku düşürürken bu defa biraz sert bir şekilde sarstı. "Mirza hadi kardeşim! Hadi bi tepki ver koçum! " Diğerleri ikiliyi çaresizce izlerken Emir akan göz yaşlarını koluna sildi ve titreyen parmaklarını Mirza'nın boynuna götürdüğü an Furkan omzuna dokunarak acıyla fısıldadı.

 

"Komutanım! " Emir omzunu silkeleyerek kükredi.

 

"Bırak! " Furkan'ın bakışları Yiğit'i bulurken onun başıyla onay vermesi ile geri çekildi. Emir'in parmakları Mirza'nın nabzını buldu ve nefesini tutarak hissetmek istediği atışı bekledi. Zayıfta olsa nabzının attığını hissetmek istercesine dikkatini yerde cansız bir şekilde yatan arkadaşına verdi. Beklediği tepkiyi alamayınca titreyen parmaklarını çekerek elini yumruk yaptı ve yere hızla vurmaya başladı.

 

"Neden!? Neden emrime karşı geldin lan neden!? Sana gelme dedim! Ne olursa olsun kal dedim! Ben şimdi Annene, Berze'ye ne derim lan? Seni sorunca ne cevap veririm!? " İçinde büyüyen acıyla Mirza'nın bedenini sarsmaya devam ederken Yiğit ve Furkan yaklaşarak Emir'i sakinleştirmek için geri çekmeye çalıştılar.

 

"Komutanım! Bırakın artık! Malesef yapacak hiç bir şey yok! " Yiğit'in sözleri ile bakışlarını ona çevirdi. Belki de kendine gelmesine sebep onun gözlerinde gördüğü yaşlardı. Bakışlarını diğer arkadaşlarına çevirdi onların buğulu gözleri ve biraz önce kardeşinin canı pahasına kurtardıkları esirlerin üzüntülü bakışları ile gözlerini tekrar Mirza'ya çevirdi. Onun kanı çekilmiş yüzünde bir süre oyalanan gözlerine ellerini bastırırken Yiğit'in sesini işitti.

 

"Komutanım gitmemiz lazım! İzin verin Mirza komutanı helikoptere taşısın arkadaşlar. " Emir derin bir nefes aldı. Bir timin komutanıydı. Ona göre davranmalıydı. Acısını ve öfkesini içine atacak ona öğretildiği gibi duygusuz olmayı başaracaktı. Bir komutan olarak askerlerinin önününde duygularına yenik düşmemeliydi. İçindeki öfkeyi yüzüne yansıtarak bitkin bir şekilde başını sallayarak Yiğit'i onayladı ve bağırdı.

 

"Selçuk! "

 

"Emredin komutanım! "

 

"Bayrak! " Selçuk göğsünden çıkarttığı bayrağı komutanına uzattı ve iki ucunu da kendisi tutarak ona yardım etti. Mirza'nın üzerine bayrağı örten Emir yerinden kalkarak kardeşinin bayrakla örtülü görüntüsüne gözleri tekrar dolarken acı içinde baktı. Şehit! Şahadet şerbetini yudumlayan bir Aslan! Hangi tabuta, hangi mezara sığardı bu yiğit? Yerde al bayrağın altında yatan şehit, kardeşi, sırdaşı, yoldaşı, anası, babası yeri gelip sırtını dayadığı Vatan toprağıydı Mirza! Şimdi nasıl verirdi bu haberi kendisine emanet edilen canlara? İkinci kez şehit anası oldun mu diyecekti anasına!? Emir gözlerini öfkeyle yumarak derin ve bıkkın bir nefesi içine çekerken ,Yiğit'in emri ile kalkışa hazır bekleyen helikoptere taşındı Mirza.

 

Havalanan helikopter Vatan topraklarına doğru yükselirken içinide sanki ölümün buz gibi soğukluğu sarmıştı. Tim bakışlarını tek bir noktaya dikmişti Mirza'ya! Bu güne kadar en tehlikeli sayısız operasyonları başarıyla sonlandırıken bugün Mirza hepsinin yüreğine kardeş acısını düşürmüştü.

 

Gözlerini bürüyen acıyla içinden söylendi Barva. " Keşke dedi keşke ben olsaydım şu an o, al bayrağın altında yatan! Olmadı, sevdiğin kızı yarı yolda bırakmak yakışmadı sana Mirza! Hiç bir işe yaramayan sevdiği kıza bile sahip çıkamayan bir adam varken, bekleyenin, yolunu gözleyenin varken senin orada yatman revamı!? "Barva içinden gelenlerle nefesini gürültüyle dışarı verdi. Arkadaşının dertli nefesi ile Sait burukça gülümsedi.

 

Belliki hepsinin içine dert olmuştu Mirza'nın ölümü. Bakışlarını Mirza'dan çekerek arkadaşlarının üzerinde gezdirdi. Hepsinin gidecek bir evi, göğsü korkuyla çarpan ailesi, hasretle bekleyen bir sevdiği vardı. Bakışlarını tekrar Mirza'ya çevirerek bu sefer o söylendi içinden. "Ulan sanamı kalmıştu bu yalan dünyadan çekip gitmek! Seni bekleyen bir anan, gidecek bir evin, hasretle yolunu gözleyen sözlerinin devamını getiremedi ağır geldi hem diline hem yüreğine. Yarin varken sanamı düşerdi çekip gitmek diyemedi. Yutkundu sertçe. Ben kimim lan!? Kimsesiz Sait! Evsiz Sait! Sokak çocuğu Sait! Anasız, babasız, yetimhane çocuğu Sait! Bir kızın gönlüne sevda ateşi bile yakamayacak kadar kazma olan Sait dururken sanamı kaldı çekip gitmek!? Lan ben Ölsem kim üzülürdü!? Bekleyeni olmayan, yeri yurdu olmayan yuvasız Sait ölseydi de, sen, seni bekleyenleri kimsesiz koymasaydın lan! Kimsesiz Sait dururken, senin gitmen olmadı be kardeşim! "Sait'in yüzü arkadaşının acısıyla kararırken, içine oturan kimsesizliğin acısına kaybettiği arkadaşınınkini de ekledi. O an, o helikopterin içinde hepsinin de düşündüğü tek şey belkide Mirza'nın yerinde olmaktı.

 

Bir gün sonra

 

"Kendine gel yüzbaşı! Unutmaki sen bir timin komutanısın! Biliyorum öfken büyük! İçin kan ağlıyor! Ama sen bir askersin! Sana ne öğretildiyse onu uygula! Duygularını kontrol et!" Devran Albay oturduğu sandalye den kalkarak odasında bir tur attı ve sert bakışlarını Emir'e çevirerek işaret parmağını ona doğru kaldırdı. " Şimdi git timini hazırla! Mirza'yı son yolculuğuna uğurlayacağız! "Emir yumruklarını sıkarak zorla yutkundu ve başıyla selam verdi.

 

"Emredersiniz komutanım! "Sıktığı dişleri arasından tıslarcasına çıkan sözlerden sonra hızla arkasını döndü ve kapıdan çıktı.

 

Mahşer yerini andıran kalabalığın arasında önündeki albayrak sarılı tabuta baktı. Biraz önce kılınan cenaze namazının ardından ailesine vedaşlaşması için zaman verilmişti. Emir arkadaşının bayrakla sarılı tabutuna yaklaşarak üç defa al bayrağı öptü ve dolan gözleri arasında fısıldadı.

 

"Tabutuna sarılan albayrağın üstüne, Vatan toprağına damlayan her damla kanımızın üzerine, belindeki silaha, yüreğimdeki imana, beraber yediğimiz bir parça ekmeğe and olsun ki sözümü tutacağım kardeşim! "Mirza'nın üzerindeki bayrağa damlayan göz yaşının bıraktığı izi hızla sildi. Hiç bir leke olamamalıydı. Parmağına değen ıslaklıkla yüzünü buruşturarak sözlerine devam etti. " Sana yemin olsun emanetlerin canımdan öte dir artık!"Elini alnına götürerek asker selamı verdi. " Emir Demirci! Bu güne kadar bir tek cananı için yaşadı, bu günden sonra ona emanet ettiğin canlar için yaşayacak! Bir tarafta canım, bir tarafta cananım olsada, şerefim üzerine yemin ederim cananım dan önce bana emanet etttiğin canlar için yaşayacağım kardeşim! Cennet mekanın peygamber efendimiz şefaatçin olsun!" Sözlerini bitirip geri çekilirken Mirza'nın tabutuna sarsak adımlarla yaklaşan annesi ile kesişti gözleri. Kadın olduğu yerde sendelerken Emir ani bir refleksle düşmek üzere olan yaşlı kadını tuttu. Kadının yaşlı gözleri acı çekercesine Emir'in yüzünde dolaşırken kınalı ellerini kaldırarak yüzüne dokunarak hafifçe okşadı. Nasırlaşmış eller yüzünde gezinirken acıyla yutkundu adam. Yüzü çektiği acıların izlerini taşırcasına kırışan kadının fısıldadığı sözler ise Emir'i kendine getirir cinstendi.

 

"Dik dur! Sen komutansın! Askerine örnek ol! Sen Mirza'mın kardeşisin! Onu utandırma! Hainleri sevindir me oğlum! İnan hiç birinizin acısı benim yüreğimde yanan cehennem ateşi kadar kuvvetli olamaz! Ben bu Vatan toprağına iki yiğit kurban ettim! Başım dik gururluyum! Lakin beni yakıp kül eden sebep başaka! "Sözlerini bitiren kadın oğlunun tabutuna doğru yönelince Emir koluna girerek ona yardımcı oldu. Ne kadar dik durmaya çalışsada nihayetinde yanan bir ana yüreğiydi. Tabutun ayak ucunda bir süre sessizce dua eden kadının yorgun bedeni kendini sıkmaktan adeta dalından kopacak bir yaprak misali titrerken Emir kadının omuzlarına kollarını doladı. Dilber ana oğlunun bayrağa sarılı tabutunun üzerinde kırışmış ellerini gezdirdi. Sanki son defa oğlunu okşuyor hasret gideriyormuş gibi.Dilber ananın sessiz çığlıklarını titreyen ellerinden ve feri sönmüş gözlerinden anlayan tek kişi elbetteki Emir değildi. Onun hareketleri tabutu vedalaşır gibi okşayışı tüm timin içine bir ateş salmıştı. Kadının tekrar sendelemesi ile Emir adeta nefesini tutarak ona bir şey olacak korkusuyla daha sıkı kavradı yaşlı kadının omuzlarını.

 

Kolunun altındaki kadının titreyen bedenini daha sıkı sararak şakağına bir öpücük kondurdu. Boğazındaki yumru ne nefes aldırıyor, nede tuttuğu nefesini bırakmasına izin veriyordu. Tutmakta zorlandığı göz yaşları kadının sesi ile birer yağmur damlası misali süzüldü Emir'in gözlerinden.

 

Hava soğuk yine kış geliyor

Bilmeyene hoş geliyor

Kışlalara giden arabalar

Dolu gidip boş geliyor

 

Alnında parlardı kaşı

Ağzında kığışdaşırdı dişi

Ben oğlumu yitirdim

Geri ver bana yüzbaşı

 

Mirza'nın annesinin onu sardığı kolunu sıkması ve kendini tutmaktan kızaran gözleri ile ondan medet umması Emir'in kalbine düşmanın bile isabet ettiremediği o kurşunu sıkmıştı sanki. Başını çaresizce yan tarafa çevirdi.

 

Yüzbaşılar, yüzbaşılar

Tabur, taburu karşılar

Yağmur yağıp gün değince

Yatan şehitler ışılar

 

Yumam ırbığın dışını

Belaya goydun başımı

Soysuzmuki benim oğlum

Goyup gelsin gardaşını

 

İşte Dilber ananın bu sözleri Emir'in yüreğini titretmişti. Ne kadar gitmesini emretsede dinlememiştim Mirza onu! Dilber ana sanki olayın içinde o anları yaşamış gibi ağıt yakıyordu. Emir, Dilber ananın dik dur uyarısına bir türlü uyamıyordu. Nasıl uyabilir diki? Kardeşiydi, canıydı orada yatan! Bastığı yerleri titreten, dağları inleten o Emir gitmiş yerine omuzları düşmüş sırtında dünyanın yükü varmış gibi duran bir adam gelmişti Emir'in yerine. Bir gecede kader onlara büyük bir oyun oynamıştı.

 

Karlı dağların yelkesi

Geçti feleğin öykesi

Akça zıbın kara yelek

Geldi şehidimin ünüforması

 

Şu öksüz de dil bilmiyor

Oldum onun anası

Damatmısın sürmeli oğlum

Hani elinin kınası

 

Mirza'nın şehit abisinin yadigarı olan yeğenine kaydı bakışları. Henüz üç yaşında olan çocuk hiç bir şeyden habersiz etrafı süzerken,çocuğun başındaki kep dikkatini çekti.Mirza'nın beresi yeğenin küçük başında yer bulmuştu. Emir'in yüzünde acı dolu bir gülümseme oluştu.

 

Kuşağı belime sardım

Kışlanın önüne vardım

Dört oğlum da asker deyince

Orda bir Aferin aldım

 

Dilber ananın dört oğlu da rütbeli askerdi. Birini Fırat Kalkanın da şehit vermişken şimdide Mirza'yı şehit vermişti. Nasıl teselli edeceğini şaşmıştı Emir. Ölümün tesellisi olurmuydu? Heleki gencecik bir fidan hayatının baharında kahpe bir kurşun yüzünden toprağa düşmüşse, söylenecek bir söz var mıydı? Dün gece iki kez kör kurşunun hedefi olsada Şehitlik mertebesi nasip olmamıştı ona. Kardeşine nasip olmuştu o mertebe. Onu korumak için yaptığı hamleyle ona isabet etmişti o kurşunlar. "Hey gidi Koca

Mirza hey! Keşke o kurşun benim göğsüme saplansaydıda beni sana olan can borcumla, şu dünyada yaşamak zorunda bırakmasaydın! " Emir içinden söylenirken Mirza'nın anneside içini yakan ateşi sanki Emir'in omuzlarına yük olarak bırakıyordu.

 

Gittikleri yol takırdan

Karavanası bakırdan

Zengin olan bedel verir

Hep ölen böyle fakırdan

 

Nede doğru söylemişti Dilber ana hep ölen, şehit düşen fakirdendi. Bakışları Mirza'nın gösterişten uzak evinde gezindi uzun bir süre. Aldığı maaş babasının ölürken arkasında bıraktığı borçlarına ve ailesini geçindirmeye anca yetiyordu. Kollarındaki kadının Feryadı bir anda kesilince Mirza'nın annesi, birden feryat figan yere yığılan şehit arkadaşının nişanlısına koştu. Emir de kadınla birlikte al bayraklı tabutun başında yerde perişan halde baygın yatan kıza doğru koştu. Aklında Dilber ananın biraz önceki uyarıları ve güçlü durabilmek için her göreve çıkmadan önce emrindeki time söylediği sözleri tekrarlıyordu.

 

"Şahadet şerbeti diye bir içecek var! Zenginler tercih etmesede gariban sofralarının vazgeçilmezi! Bize her gün, her yer sınav! Her gün yaşam ile şehitlik arasındaki ince çizgide sınavdayız! Allah bu sınavda utandırmasın bizleri! " Allah utandırmasın! Yerde baygın bir şekilde yatan Berze'yi annesinin kollarından sıyırıp alırken aklında dönüp duran bu kelimeydi. Hızlı adımlarla beklemekte olan ambulansa doğru kucağındaki kızla ilerlerken ölen kardeşinin arkasından söyleyecekleri sözler düştü bu defa aklına. Kızı sağlık görevlilerinin yardımı ile sedyeye yatırıdı. Kardeşi utanılacak hiç bir şey yapmamıştı. Lakin bu kara topraklarda yaşayanların kalplerinin de tıpkı toprakları gibi kara olduğunu söylemişti Mirza. Ambulans taki sağlık görevlisinin koluna yapışarak işaret parmağını kaldırdı ve uyarırcasına tısladı.

 

"Onu hemen hastaneye götür! Başına bir iş gelirse seni bulur canını alırım! "Adam ürkek bir şekilde Emir'in öfkeli gözlerine baktı ve çekinerek konuştu.

 

"Hastaneye gerek yok. İsterseniz biz müdehalemizi yapalım hem sizde ayılana kadar başında olmuş olursunuz. " Adam zar zor toparladığı sözlerle Emir den gelecek cevabı beklerken o adamın üzerine doğru bir adım atarak tısladı.

 

"Sana ne diyorsam onu yap!" Sağlık persenoli tam ağzını açıp tekrar konuşacakken yanında beliren adamın varlığı ile daha çok gerildi.

 

"Yüzbaşıyı dinle! O sedyede Hozan ağanın kızı Berze yatıyor! Senin canından kıymetlidir haberin olsun! "Adam iki adamın baskısı ile sertçe yutkunurken korkuyla başını sallayarak ambulansın kapılarını kapadı ve ön tarafa ilerleyerek bindi. Giden aracın arkasından endişe ile bakan Emir'e yaklaşarak elini uzattı.

 

"Berzan! " Kendisine uzatılan ele bakışlarını çeviren Emir kaşlarını çatarak incelercesine karşısındaki esmer kavruk tenli oldukça iri adama bakınca adam tekrar konuşma gereği duydu. "Berze'nin kuzeniyim! " Emir adamın eline uzanarak hafifçe sıktı. " İlginiz için teşekkürler. Lakin buralarda böyle şeyler pek hoş karşılanmaz Yüzbaşı." Emir'in Şu an en son uğraşmak istediği şey birilerinin ne düşüneceği idi. Adamın avcundaki elini geri çekerek yüzüne takındığı sert ifade ile homurdandı.

 

"Kimin ne düşüneceği umrumda değil! " İşaret parmağı ile Mirza'nın kabristana götürülmek üzere omuzlanan tabutunu göstererek sözlerine devam etti. " Şehit olan adam benim kardeşim! Bayılan kızda onun bana emaneti! Ben kardeşim ve bana emanet edilenler için geldim buraya! O yüzden kimin ne söylediği umrumda değil! " Mirza'nın burada yaşayan insanlar hakkında anlattıkları aklına gelince öfkesi tüm vücuduna yayıldı ve dişlerini sıkarak tıslarcasına konuştu. "Senin umrunda olması gereken kişi de elalem ve ne söyleyeceği değil, şu an o ambulansta baygın yatan kuzenin olmalı!" Sözlerini bitirir bitirmez koşar adımlarla Mirza'nın arkadaşlarının omuzlarındaki tabutuna doğru ilerleyerek kendiside arkadaşlarının arasındaki yerini aldı. Arkasında kendisine öfkeyle bakan bir adam bırakttığından habersiz.

 

Defnedilen cenazeden sonra Emir, Berze'yi kontrol etmek için hastaneye gitmek istesede komutanının kesin emri ile Mirza'nın evine gelmişlerdi. Kalabalık akın akın taziye için gelirken Emir sıkıntıyla kolundaki saate baktı. Komutanı kendisine hastaneye gitmemesi için kesin emir vermiş, fakat kendisi bir saattir Dilber ana ve Hozan ağa ile kapandıkları odadan çıkamamışlardı. Bir saattir odada ne yaptıklarının merakı içini kemirsede Berze'nin nasıl olduğunun merakı daha üstün basıyordu. Hastaneye göndermekle hatamı ettim acaba diye düşündü. Ya hamile olduğu ortaya çıkar işler karışırsa? Bu defa da bebeğe ve Berze'ye bir zarar verirlerse diye düşünmeye başladı. İç sesi sürekli bir şeyler fısıldarken fark ettiği ayrıntı beyninde bomba etkisi yarattı. Telaşla ayağa fırlayan Emir büyük avlunun içinde bir ileri geri volta atarken arkadaşları şaikın bir şekilde onu izliyordu. Üzerindeki şaşkın bakışların farkında olmayan Emir'in aklında ise er geç meydana çıkacak bu olay karşısında Berze'ye ne olacağı idi. Az çok adetlerini törelerini biliyordu. Kızı öldürmek hatta Mirz'nın ailesine de zarar vermek isteyeceklerdi. Düşünceler arasında başını iki yana salladı. Kesinlikle ne Berze'ye ne de Mirza'nın ailesine zarar vermesine izin veremezdi. Kardeşine söz vermişti onlara sahip çıkacak koruyacaktı. Peki ne yapacaktı. Onları her an gün yüzüne çıkacak bu sırla kendi hallerine bırakıp gidemezdi. Elini kısa saçlarının arasından geçirerek düşünceli bir şekilde başını kaşıdı.Buradan gitmeden onların güvende olduğundan emin olmalıydı. Ama nasıl!? İleri geri gidip geldikçe arkadaşları onun bir sıkıntısının olduğunu anlamış fakat kalabalık gruplar ile ilgilenmekten bir türlü yanına gidip sorunun ne olduğunu soramamışlardı. Emir bir çare bulamayınca konuyu komutanına açmanın ve fikir almanın en iyisi olacağını düşünerek bakışkarını bir sattir kapılar arkasında gizli saklı konuşan komutanının bulunduğu odaya çevirdi ve aldığı kararla hızla merdivenlere doğru yöneldi. Kapının önüne geldiğinde içerden yükselen sesleri işitmesi ile bir an kararsız kalsada erteleyip sorunun daha fazla dallanıp budaklanmaması için kapıyı çaldı ve içeri girdi.

 

Kendisine dönen bakışlara aldırmadan komutanına dönerek konuşmaya başladı.

 

"Komutanım bir maruzatım var! " Komutan Emir'i bir süre süzdükten sonra düşünceli bir şekilde başını salladı.

 

"Söyle Emir! "

 

"Komutanım yanlız konuşabilir miyiz. Konu Mirza! "Komutan oturduğu yerden kalkmaya yeltenirken Hozan ağanın gür sesi yankılandı odada.

 

"Rahmetli nin amma konuşulacak konuları varmış!" Emir adamın uslubu karşısında yumruklarını sıkarken Dilber ana sert bir tonda karşılık verdi yaşlı adama.

 

"Laf çarpma Hozan ağa! Çok şükür oğlumun başı dikti alnı aktı! Şimdi yeri değil! Bu konuyu kendi aramızda hallederiz! " Adam oturduğu yerden hiddetle kalkarak işaret parmağını Dilber anaya doğru salladı.

 

"Hallolacak bir şey yok Dilber kadın! Berze yaptığı hatanın bedelini ödeyecek! Senin oğlunun hatasının bedelini ödetecek birini de elbet bulur bu töre! " Komutan ve Emir bir birine baktığı anda Emir komutanının bakışlarındaki kızgınlıktan her şeyi bildiğini anladı.

 

"Gelinim ve torunum başımın tacıdır! Onlar bana Mirza'mın emaneti! Kıllarına zarar gelirse bilki seni kendi ellerimle öldürürüm Hozan ağa! "

 

"Eğer ailende, sende dahil sağ kalan bırakırsam gel Dilber kadın! Eline silahı verip namlunun ucunda durmayan şerefsizdir! Siz ki Zaloğulları nın namusunu üç paralık ettiniz bende sizi bu yolda harcamazsam bende Hozan Zaloğlu değilim şu saatten sonra! " Sözlerini bitiren adam sert adımlarla kapıya doğru ilerleyerek açtığı kapıdan fırtına misali çıkıp gitti. Emir adamın arkasından gitmek için hareket lenmiştiki Komutanın kolunu sıkıca kavraması ve Dilber ananın ellerini dizlerine vurarak ağıt tutturması yüzünden olduğu yerde çakıldı kaldı. Dilber ana ıslak gözlerini komutana çevirerek yalvarırcasına konuştu.

 

"Yardım et komutan! Ben bu Vatana iki evlat kurban verdim! Diğer iki evladımı da bu davaya mı kurban edeyim! Allah şahidim dirki bu Vatan'a iki şehit daha veririm lakin ben bu lanet töreye oğullarımı ve Mirza'nın emanetlerini kurban etmem! " Emir hızlı bir kaç adımla yaşlı kadının yanına yaklaşarak sarıldı.

 

"Sakin ol Dilber ana!"

 

"Emir haklı Dilber Hanım sakin olun lütfen. Bir çıkış yolu bulacağız mutlaka! "Devran Albay oturduğu yerden kalkarak odanın içerisinde ileri geri giderek kendi kendine homurdanmaya başladı. " Ulan kanun var nizam var! Adam önüzmüzde resmen tehtidler savurdu! Ben ona yapacağımı bilirdim de dua etsin Mirza'nın hatırı var! Ben bu Vatan için şehit düşen askerinin ardından böyle konuşulmasına izin vermem! Daha toprağı soğumadı ulan namusunu kurtarmak için resmen tehtid ediyor şerefsiz! Ulan sen benim askerimi nasıl karalarsın! Hangi hakla şerefsiz! " Devran Albay'ın öfkeli adımları sert sesler çıkarırken Emir aklı karışmış bir şekilde komutanına döndü.

 

"Karalamakta neyin nesi komutanım!?"

 

"Ulan herif kızıma tecavüz etti diyor! Bu devletin, milletin namusunu böylemi koruyorsunuz diyor! Benim askerime lan! Eğer kızının namusu temizlenmezse infazını ve infaz sebebini videoya çekip sosyal medyada paylaşacağını söylüyor! " Öfkenin vücuduna bir zehir misali yayıldığını işittiği sözlerle hisseden Emir yanındaki gözü yaşlı kadının sözleri ile elini sıkıca kavradı.

 

"Yapmaz komutan! Benim Mirzam zorla bir kızın namusuna, ırzına geçecek kadar haysiyetsiz değil! Bu kanı bozuklar oğlumu karalıyorlar! Bunların amaçları farklı, sende biliyorsun! " Adam, kadının sözlerini onaylarcasına başını salladı ve parmakları ile burun kemerini sıkarak söylendi.

 

"Biliyorum Dilber kadın! Mirza yüreğine söz geçirebilseydi belki de bu iş bu kadar mide bulandırıcı bir hâl almayacaktı!" Emir konuşmalara anlam veremezken, öfkedenmi anlamadığını yoksa gerçekten ortada bir şeylerin döndüğünümü anlamadığını düşünürken Dilber ana tekrar konuştu.

 

"Eğer sen karşıma durup Mirza, Berze yi seviyor demeseydin, Allah şahitki Mirza aşkından Kerem misali yansada onu bu davaya bulaştırmazdım komutan!" Yaşlı kadın oturduğu koltuktan güçlükle kalkarak Devran Albay'ın karşısına dikildi ve yorgun bakışlarını adamın kara gözlerine dikerek kararla konuştu. " Bu dava uğruna, Vatanın selameti uğruna iki şehit verdim komutan! Şimdi karşında iki şehit anası Dilber Ciziroğlu var! Kana, kan dişe diş! Oğullarımın intikamını istiyorum! Melik ve Mirza'nın başaramadığını başaracak, Berze'yi ve torunumu onların elinden alıp koruyup kollayacak bir evlat istiyorum senden komutan!" Devran Albay çaresizce yaşlı kadını izlerken Emir,Dilber ananın acısından delirdiğini düşünüyordu. Kadın gözlerinden süzülen yaşları umursamadan sesindeki kararlı tonla sözlerine devam etti. "Bunu senden ve devletimizden iki şehit anası olan Dilber ana olarak istiyorum! Ben geride kalan iki oğlumu bu davaya kurban etmem! İkisinin kanını da bu Vatan topraklarına kendi ellerimle akıtırım ama yinede bu davaya kurban etmem!Şimdi Hozan ağanında dediği gibi bu akşama kadar bu isteğimi yerine getirecek bir evlat getir bana!Hem devlet istediğini alsın hem ben torunum ve Berze'yi onların elinden alayım!" Sözlerini bitiren yaşlı kadın bakışlarını Emir'e çevirdi ve ortalığa söylediği sözlerle kapıya yöneldi. "Benim taziyeye gelenlerle ilgilenmem lazım! Sende düşün komutan! " diyerek odadan ağır aksak ayrıldı. Emir giden kadın ve komutanının arasında geçen konuşmadan anladığı kadarı ile bakışlarını komutana çevirdi ve öfkesini bastırmaya çalışarak konuştu.

 

"Komutanım Dilber ana ne demek istedi? " Devran Albay arkasındaki koltuğa bedenini bırakırken homurdandı.

 

"Bir ananın yanan yüreğinin haykırışını dile getirdi evlat! Haklıydı da. Dilber kadının yüreği evlat ateşi ile yanıyor! Şimdi bir bedel istemek en büyük hakkı. Lakin bu davaya onun verdiği iki şehit yeter! Dilber kadın bir bedel istemekte haklı. Çünkü yüreği kor ateşlerle yanan her şehit anası bir bedel ister! " Emir'in şüpheleri iyice artarken Albay eliyle Dilber ananın kalktığı koltuğu işaret ederek karşısına oturmasını istedi. Emir komutanının emrini yerine getirerek gösterdiği koltuğa oturdu ve komutanının anlatmaya çalıştığı olayı sakin olmaya çalışarak dinlemeye hazırlandı. Bir şeyler vardı bu işin içinde. İçindeki ses kardeşi ve komutanın kendisinden bir şeyler gizlediğini fısıldarken Devran Albay sıkıntılı bir nefesi ciğerlerine çekerek tekrar konuşmaya başladı. "Dilber kadının isteğini yerine getireceğiz! Ona Mirza'dan geriye kalan emanetleri sağ salim geri vereceğiz. Dilber anaya iki şehidinin yerine bir evlat, Mirza'nın emanetlerini gözü gibi koruyup kollayacak bir dost, bu davada Vatanı uğruna gerekirse canını ortaya koyacak bir yiğit vereceğiz! Lakin bu gün bu meseleyi halledeceğiz! " Komutanın sözleri ile işin aslını kavrayan Emir kaşlarını çattı ve dişlerinin arasından tısladı.

 

"Yani diyorsunuz ki bu görevde üçüncü bir yiğit lazım!" Komutan başını çaresizce salladı.

 

"Bunu ben değil Emir, devlet istiyor! Benim istediğim ise senin timinden birine bu görevi vermek!" Emir hışımla yerinden kalksada,karşısında komutanının olduğunu hatırlayınca ses tonunu ayarlayarak konuştu.

 

"Ben de dahil benim timim de Dilber anaya bir evlat değil on evlat olacak gönüllüler var! Bu Vatan'a gözünü bile kırpmadan canını verecek yiğitler var! Lakin Mirza'nın emanetini nikahı altına alıp koynuna karı diye alacak,kıytırık bir dava yüzünden kardeşinin kemiklerini mezarında sızlatacak şerefsiz yok komutanım! " Devran Albay da aynı hışımla ayağa fıtlayop öfkeyle Emir'in karşısına dikildi.

 

"Bu Vatan'a ihanet eden satılmış köpekler var! Her taraftan saldırıyorlar! Ve düşmanın biri de zarar bini de! Kimin içinde ne kini ne düşmanlığı var bilemezsin Yüzbaşı! Senin küçümsediğin dava, yada görev her neyse gün gelir bu Vatanın sonu olur! Düşmanı küçümseme! " Albay dişlerini sıkarak işaret parmağını kaldırdı ve Emir'in göğsüne vurarak sözlerine devam etti. "Unutmaki insanı namusuda şerefi de Vatana bağlıdır! Vatanını kaybettiğin zaman düşündüğün şerefin de, namusunun da bir önemi kalmaz! Ananın, sevdiğinin, karının, kızının namusunu şerefini korumak istiyorsan her zaman önceliğin Vatan olacak!" Emir'in göğsü öfkeden bir körük misali inip kalkarken Albay'ın sözleri ile bakışlarına çaresizliğin kırıntıları serpildi adeta. " Şimdi bana tim den güvendiğin bir arkadaşının ismini verip ,benim ülkemde, benim Vatandaşım mış gibi görünen, şehit kanları ile sulanan bu toprakların insanlarını karalamaya çalışan bu soysuz ecnebi köpeklerini layık olduğu cehenneme yollayıp Mirza'nın ve abisinin intikamını alamama yardım edecek misin? Yoksa ben bir abi, bir baba tavrıyla değil de devletin bana verdiği yetkiyle bu kişi yi kendim mi seçeyim!? " Emir omuzları düşmüş bir şekilde komutanının gözlerine bakarak fısıldadı.

 

"Sizden tek bir isteğim var. Bir soru soracağım sizde cevabını vereceksiniz." Albay, Emir'i başı ile onaylarken aklını kurcalayan soruyu sordu. "Berze bu görevin içinde mi, yoksa gerçekten Mirza'nın sevdiği kadın mı? " Albay karşısındaki oğlu gibi gördüğü askerini tartarcasına süzerek cevap verdi.

 

" Berze ve Mirza konusunda sana şu an bir şey anlatamam! Bilinmesi gerektiği kadarını seçilen kişi zaten bilecek. O yüzden senin şu an bilmen gereken bir durum söz konusu değil!" Emir komutanını onaylayarak odadaki pencereye doğru ilerledi ve görüş alanındaki arkadaşlarını inceledi. Hangisinin adını verecekti? Bakışları Barva'yı buldu. İçinden söylendi.

 

"Barva! Ailesinin tek geçim kaynağı! Barva! Şu bulunduğu yere yük gemilerinde, tarlalarda ırgatlık yapıp okuyarak gelen fukara Barva! Başını olumsuz anlamda salladı. Olmaz dedi Barva olmaz! Bakışları bu defa Yiğit'i buldu. Daha iki hafta önce baba olan bebeğinin yüzünü bile görmek henüz nasip olmamış Yiğit! Adı gibi şanlı Yiğit! Çaresizlikle başını tekrar iki yana salladı. Bir bebeğin acılı bir eşin vebaline giremezdi. Keskin bakışları her zaman avına odaklanan bir şahin edasıyla avının üzerinde gezinirken bu defa çaresizlikle arkadaşlarının üzerinde dolandı. Selçuk! Hoca Selçuk! Hafız Selçuk! Nice şehidin kanları ile abdest alıp selasını okuyan Selçuk! Hasta anası ve küçük kız kardeşinden başka kimsesi olmayan, onlar için her şeyini feda den,yüreğine dünyanın en büyük acısını gömen Selçuk! Gözlerini sıkıca yumarak Selçuk'u görüş alanından çıkartıp o seçeneği de eledi. Gözlerini tekrar açtığında bu defa görüş alanında Sait vardı. Burukça gülümsedi. Sait! Kimsesiz Sait! Yetimhane köşelerinde büyüyüp devletin yetiştirdiği Sait! Devlete borcunu ödemek için Vatanına kendini adayan, onun deyimi ile sevilmedik kul Sait! Ona sevgiyi tattıracak bir yuva vaad etmeden hayallerine veda et nasıl derdi. Yüzündeki o çocuksu umut dolu gülüşü nasıl yok ederdi? Gökhan, Harun ve diğerleri! Başkasının kaderiyle nasıl oynar, komutanım şu arkadaşımı seçtim derdi? Onları diğerlerinden ya da kendinden ayıran özellik neydi? Hepsi bu Vatana canını adamış birer yiğit, peygamber ocağında birer nefer değil miydi? Daldığı düşüncelerden başını sallayarak sıyrıldı ve kendisinden bir isim bekleyen komutanına doğru döndü. Komutanının bakışlarındaki mecburiyet dolu ifadeyi gördüğü an içine düştükleri duruma en ağır küfürlerini sıraladı içinden. Derin bir nefes alarak omuzlarını dikleştirdi ve keskin bir ses tonuyla cevap verdi.

 

"Timimin ve benim bu Vatan'a canımızın feda olduğu gibi devlet karşısında da boynumuz kıldan incedir! Karar senin komutanım! Şeriatın kestiği parmak acımazmış! Vatan uğruna hakkımmızda hayırlısı ne ise o olsun! " Devran komutan yüzündeki gurur dolu ifade ile Emir'e yaklaştı ve omzunu babacan bir tavırla sıkararak konuştu.

 

"Beni yine şaşırtmadın Yüzbaşı!"Bakışları hüzünle Emir'in çaresiz yüzünde gezindi. Emir'i bu davaya, bu göreve vermekle yıllardır hasretiyle yandığı kadına karşı, mahçup ve suçlu duruma düşürecekti verdiği bu karar. İki seven insanı mecburiyetten de olsa ayırmaya yüreği el vermesede elinden gelen bir şey yoktu.Buğazını temizleyerek Emir'in gözlerine kararlı bir şekilde baktı. "Dilber kadına bir evlat, Mirza'nın emaneti Berze ve bebeğine sahip çıkacak bir er, bu davaya bu göreve seçilen kişi, "Emir komutanının gözlerindeki ifadeyle yüreğini kavuran bir ateşin sardığını hissetti. " Sensin! Yüzbaşı Emir Demirci! " O an nefesinin kesildiğini hisetti. Boğazına sanki bir el yapışmış gibi nefes almasını engelliyor komutanına bir türlü cevap veremiyordu. Zeynep dedi içinden. Adı kulağıma bebekken fısıldanan, kaderime yazılan sevdiğim, kadınım, hasretim! Nasıl olurdu böyle bir şey? Zeynep'e bunu nasıl yapardı!? Nazlı gülü hazana uğrayıp sararır solardı. Mühür gözlerine hüzün dolardı. Baktığı zaman yüreğine ok misali saplanan o kirpiklerine yaşlar düşerdi. Nasıl kıyardı sevdasına bu acıyı yaşatmaya? Komutanı çekip vursaydı da ona emanet edilen canları, Vatanı araya koymasaydı. Bir titreme aldı Emir'in vücudunu. Dağ gibi adam en sert hava koşullarına karşı dirençli bir asker şimdi sevdasını kaybetme korkusuyla vücudunu saran kuru ayazda titriyordu. Ne güvenip emanetini bıraka biliyor ne de sevdiğine bu acıyı yaşatmayı reva görüyordu. Öfkesi bedeninden taşıp elleri birer yumruk halini aldı. Mirza'ya öfkeliydi emrini dinlemeyip peşine düştüğü için! Berze'ye öfkeliydi adetini töresini bildiği halde hislerine karşı koyamadığı için! Komutanına öfkeliydi bu çıkmaz yola onu soktuğu için! Zeynep'e öfkeliydi bu güne kadar başkaları için vuslatı hep ertelediği için! Kendisine öfkeliydi Mirza'ya engel olamadığı için! En önemlisi kadere öfkeliydi alnına bu kara yazıyı yazıp, omuzlarına bu kadar yükü yüklediği için! Yumruk yaptığı ellerinin eklem yerleri beyazlaşırken tek bir suçlu çıkardı düşünceleri arasından Emir. Suçlu kendisiydi. Yüreğin bir dili olurdu! Ya canını seçerdi, ya cananını! O ne canını kurtaranın emanetinden vazgeçebiliyor, ne de cananına hakkı etmediği bir acıyı yaşatmamak için savaşa biliyordu. İKİ DİLDE BİR AŞK'IN ortasında sıkışmış kalmıştı düşünceleri. Biri Mirza'nın ona emanet ettiği Aşk, diğeri yüreğindeki Aşk! Ya iki aşk içinde lal olup susacaktı yüreği, yada vuslatı erteleyip Vatan uğruna lal olacaktı dili! Buğazındaki yumruyu yutkunarak yok etmeye çalışsa da sanki nefesi ciğerlerine ulaşırken dikenli teller parçalıyordu içini. Bir kez daha sertçe yutkundu ve donuklaşan gözlerini komutanının kararlı gözlerinden çekmeden asker selamı vererek sert bir ses tonuyla konuştu.

 

"Emredersiniz komutanım!" Biliyordu ki bu sözler Emir için dönüşü olmayan bir yol demekti! Lakin ne Vatan'ının dan , ne ona emanet edilenlerden, ne de sevdasından vazgeçmeye niyeti yoktu. Albay dolan gözleri ile Emir'in yüzünü avuçları arasına aldı ve gururla alnından öptü.

 

"Gün gelecek,Vatan için çabalayan yüreğinin yakarışına, sana emanet edilen canları korumak için verdiğin söze, yüreğinde yanan sevda ateşine kimseyi inandıramayacaksın, yinede devletin emrine itaat etmeye razımısın!? "

 

"Söz konusu Vatan sa gerisinin teferruat olduğu öğretildi bize komutanım! Vatan haini deyip kurşuna dizseler de, emanete hıyanet eden şerefsiz diye parmakla gösterselerde, benim tek şahidim Allah tır Komutanım! Ne olursa Vatan sağ olsun derim!" İşaret parmağını yukarı doğru kaldırdı ve komutanının gözlerine bakarak sözlerine devam etti. " Yalnız Allah şahidimdir ki ben yüreğimdeki sevda ateşine sırtımı dönmem! Bilsemki yol niyetine beni ezip geçecek, bastığı toprak olmayı hak edene,aldığım son nefese kadar kendimi affettirmeye çabalayacağım! Bu konuda siz de bana söz vereceksiniz! Olaki bende kardeşim Mirza gibi şahadet şerbetini içersem Zeynep'e hiç bir şey anlatmayacaksınız! Gerçekleri bilip daha fazla kahrolmasın! Pişmanlık yaşamasın!" Komutan da işaret parmağını kaldırdı ve Emir'in gözlerinin içine bakarak cevap verdi.

 

"Yüce yaradan şahidimdir ki bu işin sonunda Zeynep her şeyi benim ağzımdan duyacak! Allah'a yemin olsun ki Zeynep'i sana telli duvaklı kendi ellerimle getireceğim! " Emir'in yüzünden buruk bir gülümseme gelip geçerken gözünden damlayan yaş Devran Albay'ın içini sızlattı. Kolundan tutarak kendisine çektiği askerinin acısını dindirmek istercesine bir baba şefkati ile kucakladı ve geri çekilerek buruk bir tebessümle Emir'in gözlerine bakarak gururla fısıldadı.

 

"Şimdi bilmen gerektiği kadarını öğrenme vakti evlat!" Eliyle pencerenin yanındaki koltuğu işaret ederek kendiside diğerine oturup anlatmaya başladı.

 

Mirza'nın toprağa verildiği günün akşamına Dilber ana, Devran Albay ve Emir Zaloğlu konağına giderek Berze'yi ve bebeği kurtaracak o teklifi sundular. Hozan Zaloğlu belli şartlar altında teklifi kabul ederken Devran Albay'da sert bir şekilde adamın tekliflerine karşılık verdi.

 

"Emir bu Ülkenin askeri! Sen sıradan bir damat niyetine onu iç güveysi gibi alamazsın efendi! Madem laf söz olacak diye düşünürsün size üç ay mühlet! Üç ay sonra bizzat ben gelip Berze'yi bu konaktan çıkaracağım! Üç ay sonra Emir nereye Berze kızımız oraya gidecek! " Dilber ana, Devran Albay'ın sözlerini başı ile onaylarken gözleri Emir'in bitkin halindeydi. Onun hayatını mahfettiğini biliyordu lakin elinden bir şey gelmiyordu. Mirza'sını kaybetmişti,diğer oğlunu kaybetmişti, gelini ve onun karnında yeşeren oğlunun emanetini de kaybetmeye dayanamazdı. Hozan ağa Devran Albay'ın sözleri ile başını kaşıyarak düşünceli bir şekilde bakışkarını etrafında gezdirdi bir süre.

 

"Tamamdır komutan! Lakin şimdi Yüzbaşı ve Berze'nin nikahı kıyılacak! Benden daha fazla tolerans beklemeyin! "

 

Hozan ağanın sözleri ile Berzan oturduğu yerden öfkeyle fırlayarak kükredi.

 

"Amca nasıl kabul edersin böyle bir şeyi!? Bu adam Berze'yi alıp götürecek! Nasıl izin verirsin!? Onunla yollamaktansa Berze'yi nikahıma ben alır namusumuzu temizlerim! Bilmediğimiz tanımadığımız bir yabancıya nasıl güveniriz! " Berzan'ın ateş saçan gözleri Emir'i bulurken Emir yüzünü buruşturarak ona tiksinircesine baktı.

 

"Saatler öncesine kadar kızı öldürmeyi isteyen o cahil beynine yenimi dank etti lan Berze'nin namusunu temizlemek! Şimdiye kadar aklın neredeydi!?" Berzan burnundan solurcasına hışımla adımlarını ileriye doğru yönlendirerek konağın avlusunda uzak bir köşede volta atmaya başladı. Emir ise Devran Albay'ın sözleri ile bakışlarını Berzan dan çekerek komutanına döndü.

 

"Bizim için nikahın şu an olmasının bir mahsuru yok! " Adam memnuniyetle başını salladı ve konağın hizmeti ile ilgilenen kıza bağırdı.

 

"Berze hanımızı hazırlayın birazdan nikahı kıyılacak! "

 

***********

 

Neşet Ertaş

 

Hapishanelere Güneş Doğmuyor

Geçiyor Bu Ömrüm De Günüm Dolmuyor

Eşim Dostum Hiç Yanıma Gelmiyor

Yok Mu Hapihsane Beni Arayan

Bu Zindanda Ölecem Gardiyan

 

Yorgun ve bitkin bir şekilde tam bir günü nezaret hane de geçirdikleri yetmiyormuş gibi, son yarım saattir de Sahra'nın bet sesi ile söylediği şarkı ve türküleri dinlemek zorunda kalıyorlardı. Erkeklerin bulunduğu karşı nezarette de durum kızlarınkinden pek farklı değildi. Elinden gelse Eren, parmaklıları kırıp, beynini uyduran kızın gırtlağına yapışacak o lanet sesini kesecekti. Babasına içinden iyi dileklerini iletirken buraya tıkıldıklarından beri uyumakla zamanını geçiren, sinir kat sayısını ikiye katlamayı başaran arkadaşını dürterek kükredi.

 

"Kalk lan sende! Demirci körüğü gibi horul horul bir tarafta sen, bir tarafta gamlı baykuş kılıklı operacı beynimi siktiniz! " Omzuna aldığı darbeyle uykusundan sıçrayan Max şaşkınca etrafına bakarak aksanlı konuşması ile başında dikilen arkadaşına çıkışırken Sahra, Eren'in kendisine söylediği sözlerle çemkirdi.

 

"Zannedersin beyzade miz İngiliz kraliyet ailesinin nesli tükenmiş prensi! Sen önce kendine bak katnem suratlı, turşuluk kelek!" Arya, karşıdaki adama laf yetiştiren arkadaşının yanına hızla yaklaştı ve elini ağzına kapayarak susturmaya çalıştı.

 

"Sus artık Allah'ın cezası! Zaten başımıza ne geldiyse Zeynep ve senin bu iş güzar çeneniz yüzünden geldi! Adam haklı beynimizin içine ettin! " Kızlarda Arya'yı desteklercesine konuşurken Sahra ağzını kapatan eli ısırdı ve Arya'nın acı çığlığını umursamadan sitemle konuştu.

 

"Ehhh! Size de iylik yaramıyor be! Siz benim babamı filmlerdeki ton ton Komiser Hulisi Kentmen ile karıştırdınız galiba! Fakat emin olun ki babam şu an Bilal İnci gibi , ortam müsait olsa elinde nargilesi ile karşımıza geçip şu halimizi keyifle izleyecek bir modda dır! " Kızlar Sahra'nın saçmalamaya başladığını düşünerek gözlerini devirirken o tek kaşını kaldırdı ve arkadaşlarına kendinden emin bakışlarını atarak sözlerine devam etti. "Ben onun keyfini kaçırmazsam o bizi en az üç gün daha burada tutar. O yüzden pisikolojik baskı uyguluyorum. Ne kadar çok ses olursa Mehmet Komiser o kadar cinlenir!" Meyra kardeşinin yapmaya çalıştığı şeyi anlayarak sinsice sırıttı ve yanına yaklaşarak yanağından bir makas aldı.

 

"Sen de o bet sesinle babamı çıldırtıp bizi buradan çıkarttırmaya çalışıyorsun öylemi? " Sahra başını olumlu anlamda sallayarak sinsicce gülümsedi.

 

"Aynen öyle üçüz!" Eren ve Max kızların konuşmalarını dinlerken Sahra dudağını bükerek homurdandı. "Tabi tek başıma başarılı olduğum söylenemez. Siz de biraz yardımcı olsanız fena olmaz hani. " Arya arkadaşının tespitinde haklı olduğunu düşünerek parmaklıklara yapıştı ve başladı bağırarak türkü söylemeye.

 

Mapushane içinde yanıyor gazlar

Bayramdan bayrama çalınır sazlar

Kiminin anası ağlar kimine kızlar

 

Böyle düştüm zindana yanar ağlarım

Demir parmaklıktan bakar ağlarım

 

Hâlâ bir hareketlenme olmayınca oflayarak oturduğu yere geri dönerken, erkekler de onların planının işe yarayıp yaramayacağı konusunda mukayese yapar olmuştu. Zeynep ve Arya işe yaramayacak diye düşünürken bu defa Güney geldi parmaklıklara. Kızın parmaklıklara tutunması ile Eren de yaklaştı ve seslendi.

 

"Bence sen hiç deneme.Ne de olsa tekmil vermeye benzemez bu işler. " Güney karşısındaki adama bakarak yüzünü buruşturdu.

 

"Çok biliyorsun sen! En azından ben üstümdekilere tekmil veriyorum, senin gibi yanımda taşıdıklarıma ya da altıma aldıklarıma değil! " Güney üstümdeki ler derken rütbesi kendinden üstün olanları kast ederken, kızlar yanlış anladığı sözler karşısında ağzları bir karış açık kalmış bir şekilde bir birlerine baka kaldılar.

 

"Ohaaa! O neydi abicim!? Kız bildiğin gömdü seni lan! " Max, Güney'in lafları ile kahkahayı basarken arkadaşının sert bakışlarını umursamadı. Öfkeli gözlerini Güney'e çeviren Eren meydan okurcasına baktı.

 

"Birde biz deniyelim bakalım Max! Tekmil işi sadece altımıza aldıklarımızda mı geçerliymiş! " Max kahkahasını bastırarak gözlerini kıstı ve arkadaşının ne demek istediğini düşünürken Eren'in gür sesi yankılandı sessiz ortamda.

 

Çift jandarma geliyor

Kaymakam konağından

Fiske vursam kan damlar

Kırmızı yanağından

 

Sözlerini bitiren Eren kollarını iki yana açarak dudaklarını büktü ve yüzüne üzgün bir ifade takınarak konuştu.

 

"Galiba haklısın benim tekmil altta kilere geçerli anlaşılan! " Güney'in gözlerini devirmesi ile çapkınca göz kırptı. " Senin tekmili sadece üsttekiler dinliyor, benimkini ise alttakiler. Bence sen altta ol ben üstte bu tekmil işini bir de öyle deneyelim! Bakalım işe yarıyormuymuş!?" Kızlar Eren'in bel altı sözleri ile utançla kıpkırmızı kesilirken Güney ateş saçan bakışlarını adamın alaylı bakışlarından çekmeden cevap verdi.

 

Zeytin yaprağı yeşil

Altında kahve pişir

Benden sana yar olmaz

Git aklın başına devşir

 

Kaşlarını olumsuz anlamda kaldırarak sinsi bir sırıtışla sözlerine devam etti. " Bakalım söylediğin sözleri yerine getirecek kadar cesaretli misin, yoksa düşüncelerini dile getirip, onların arkasına saklanacak kadar korkak mı! " Eren'i baştan aşağı kibirli bakışlarla süzdü ve sert bir ses tonu ile sözlerine devam etti. " Bence her erkek gibi köşeye sıkıştığın zaman bel altı sözlerinin arkasına sığınacak kadar korkaksın Eren Turgay Eyyüboğlu! " Kızın kendisinden hiç çekinmediği sözleri karşısında öfkelensede bir taraftanda hoşuna gitmişti.

 

"Bence senin yanına yakışa bilecek tek kadın şu an karşındaki bu dişi kurt! Ne yap et onu elde et dostum. Seni daha önce bu hale sokup dumura uğratan başka hiç bir kadın görmedim. " Max sin sözleri ile Eren ona dönerek omzuna hafif bir yumruk attı.

 

"Saçmalamayı bırak! " İki elini dur işareti yapar gibi kaldırdı ve tekrar konuştu Max.

 

"Sakin ol dostum! İstemiyorsan sorun yok. Ben şansımı denerim. Bilirsin zeki ve sert kadınları severim. " Diyerek çapkınca sırıttığı anda yakasına yapışan eller ile kahkahasını zorlukla tuttu.

 

"Lan sen burayı Amerika mı zannettin Piç!Yavşadığın kız benim ailemden sayılır! Senin ağzını burnunu kırarım! " Kızlar şaşkınca Eren'e bakarken o Max sin yakasını bırakarak öfkeli bakışları altında geriye doğru sertçe ittirdi.

 

"Birde Türkiye'nin medeniyetine burun kıvırırlar. Adam medeniyet şehri dedikleri yerde yetişmiş ama öküzlüğünü yine elden bırakmıyor! Bu nasıl medeniyet anlamadım!Eğer Amerika da medeniyet dedikleri bu ise bizimkilerin öküzlükleri çok görülmemeli! " Güney'in sözleri ile demir parmaklıklara doğru öfkeyle yaklaşan Eren kaşlarını çatarak kükredi.

 

"Başlatma seninde medeniyetinden! Değil Amerika isterse neresi olursa olsun,bir türk erkeği, tanıdığı bir kıza yavşayan adamın ağzıyla burnunun yerini değiştirir! "

 

"Aman ne büyük bir meziyet! O türk erkeği biraz önce tanıdığı o türk kızına,kendisi ahlaksız sözler söyleyip sulanırken, şimdi içinden çıkan o öküz o zaman hangi hayvanın duyguları ile şahlanıyordu acaba! " Eren, Güney'in bağırarak söylediği her sözü ile biraz daha öfkelenirken yüzünü buruşturarak sesini biraz daha yükseltti.

 

"Sen kaşındın bende kaşıdım!"

 

"Demek ki senin kaşıman arkadaşına da yetersiz gelmiş ki, bir de o kaşıyım demiş! " Kızlar artık bu konun nereye gideceği konusunda ağırlaşan sözler ile endişeye düşerken Max kahkahalarla gülüyordu. Eren eliyle arkasında kalan arkadaşını işaret etti ve yüzündeki kızın sözlerine inanamayan ifade ile daha yüksek bir sesle bağırdı.

 

"Ulan hoşuna mı gidiyor tanımadığın adamların sana askıntı olması!? Seni düşündüğüm için söylüyorum ben!"

 

"Ne hakla!? Sanane!? Belki hoşuma gitti beni beğenmesi olamaz mı!? " Güney'in sözleri Eren'in sabrını taşıran son damla olmuştu.

 

"Sünnetsiz lan! Sünnetsiz! "

 

"Ehhh! Sünnetsiz ise sünnetsiz! Banane! Elin şeyinin derdi beni mi gerdi!?" Eren tam ağzını açmıştıki işittiği alay dolu ses ile yüzünü buruşturdu. Nereden çıkmıştı şimdi bu?

 

Düştüm mapus damlarına ögüt veren bol olur

Toplasam o ögütleri burdan köye yol olur

Ana baba bacı kardaş dar günümde el olur

Namus belasına kardaş yatarız zindan bizim

 

Önünden şarkı söyleyerek ilerleyen gencin ensesine sert bir fiske indiren Mehmet sinirle homurdandı.

 

"Kes zevzekliği Ayaz! Bir çocuğun babasına bu kadar benzemesi normal değil. Babasının varlığı dünya ya ve akıllara zarar iken şimdi aynı şeyleri dejavu gibi oğlu yüzünden yaşıyoruz! Ulan ne gamsız bir ailesiniz be! " Ayaz boynunu ovarken kızların bulunduğu nezaretin önünde durdu ve onlara çakınca göz kırparak Mehmet'e döndü ve pişkince sırıttı.

 

"Unuttuğun bir şey var Mehmet Amcacığım, kadınlara karşıda şeytan tüyüm vardır. Buda zararlı yönlerimden birisi. "Mehmet gözlerini devirirken Ayaz parmaklıklara tutunan Güney'in asık yüzünden bir makas alarak sözlerine devam etti." Kim miş kız sünnetsiz olan? Ecnebi birini bulduysan bozuşuruz!" Eren kolunu parmaklıklar arasından hızla sarkıtarak Ayaz'ı işaret ederek konuştu.

 

"Hah! Al işte! Aklın yolu birdir demişler! Bende bir saattir sünnetsiz olduğunu ondan uzak durması gerektiğini söylüyordum! "Öfkeli bakışlarını Güney'in üzerinden çekerek Mehmet'e yöneltti ve onaylamaz bir tavırla sözlerine devam etti. "Ben Amerika'da yetişmiş büyümüş bile olsam siz kadar rahat değilim! Siz bu kızları kendi haline bırakmışsınız anlaşılan Mehmet Amca! Bu ne rahatlık canım! " Bir günlük tantananın üstüne, arkadaşlarının kızları niçin nezarete attın baskısı, bir de şu an ki tartışma Mehmet'i çıldırtmıştı sonunda.

 

"Yeter ulan! Koca emniyet merkezini ayağa kaldırdınız! Bir gün de sizden yaka silkmeyen kalmadı!" Kızlara dönerek gök gürültüsünü aratmayacak şekilde bağırarak sözlerine devam etti. " Gençliğim de analarınız, babalarınız yetti canıma şimdide sizinlemi uğraşacağım!? Ne demeye itişip, kakışıp duruyorsunuz!?" Herkes bir anda sus pus olurken Mehmet bu defa Eren'e döndü. " Sanane oğlum! Sanane milletin sünnetin den şeyinden! O iş olurken girip başını sen mi tutacaksın!?" Kızlar Mehmet'in sözleri ile utançla başını yere sokarken Max zar zor anladığı sözler karşısında parmaklıklara yanaşarak bozuk olan aksanı ile konuştu.

 

"Bence Komiser haklı! " Eren'e dönerek intikam dolu gülümseyişini yüzüne kondurdu ve onun şüpheli bakışları altında tekrar Mehmet'e döndü. " Bunun derdi benim şeyim değil Komiserim!"Mehmet adamın aksanı ile yüzünü buruştururken Max işaret parmağı ile Güney'i gösterdi ve sözlerine devam etti. " Bu piçin Güney de gözü var! Benden kıskandı. Bahanesi de sünnetsiz oluşum muş! Türk erkekleri tanıdıkları kızları korur kollar mış! Halbu ki küllüyen yalan! Ben dün geceden beri şu mavili kıza yazıyorum, askıntı oluyorum ona gelince bu azgın boğa tavırlarının hiç birini sergilemedi." Max sin mavili kızı göstermesi ile herkesin bakışları kızların bulunduğu nezarete dönmüştüki Mehmet'in sorusu ile korku dolu bakışlar tekrar Max se döndü.

 

"Hangi kıza askıntı oldun bir daha söyle bakalım! "Ayaz endişe ile Max se sus işareti yaparak başını sallarken o karşısında gözleri korkudan irice açılan kıza çapkınca göz kırparak cevap verdi Mehmet'e.

 

"Şu iri gözlü, mavi elbiseli olan!" O an büyük bir sessizlik olmuştu ki Mehmet'in ürkütücü sesi yankılandı.

 

"Ulan hayvan! O iri gözlü, mavi elbiseli askıntı olduğun kız benim kızım! Eceline mi susadın sen Piç!?" Bu defa kahkahayı basan Eren ken, Mehmet'in kapıya doğru hareketlenmesi ile Max anlam veremediği durum karşısında yinede tedbiri elden bırakmadan geriye doğru hızla kaçtı.

 

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 😉😉

 

 

Loading...
0%