@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı -Hakan Yeşilyurt - Acıya Gülmek
Oda da uzun süredir uzayan sessizliği sadece Berze'nin hıçkırıkları doldururken, Emir girdiğinden beri taş kesilmiş gibi kapının arkasına oturarak kapıya sırtımı dayamış başını ellerinin arasına alarak çaresizce Zeynep'e nasıl bir açıklama yapacağını düşünüyordu. Sahi bir açıklama yapma hakkını bile elinden almışlardı değil mi? Bir çıkar yol, tutunacak bir dal bırakma mışlardı sevdalarına. Gün gelir anlar mıydı sevdiği onu? Yoksa sevdanı ikinci plana attın diyerek arkasınımı dönerdi bu aşka? Bu güne kadar kadere inanmıştı hep. Kader daha kundaktayken kulağına fısıldanan Zeynep değil miydi? Kader alnına yazılan sevda,yüreğine işleyen mühür gözler,her bakışında kirpiği ok misali sinesine batan yari değil miydi? Kader Zeynep ti! Peki bu yaşadıkları neydi o zaman? Kimin kader iydi? Onun mu? Zeynep in mi? Mirza nın mı? Berze nin mi? Kimin di bu kader? Hangisinin alnın yazgısıydı bu yaşadıkları? Emir bir türlü toparlayamadığı düşüncelerle savaşırken Berze'nin titreyen sesi ile konuştuğunu işitti.
"Keşke bıraksaydınız da öldürselerdi beni! "Bakışları yatağa dayanarak yerde perişan bir halde oturan kızı buldu. Söylediği sözlerle Emir'in kaşları çatılırken kız sözlerine devam etti. " Lanetliyim ben! Kaderim lanetle yazılmış benim! Önce yaşama sebebimi kaybettim, sonra beni tekrar hayata bağlayan sebebimi! " Kızın sözleri, Emir'in biraz önce düşündüklerine tuz biber olurken birden kulaklarında çınlayan ayrıntıyla oturduğu yerden hızla kalkıp panikle Berze'ye doğru yaklaşıp yanına çöktü.
"Ne dedin sen!? Bebeğe bir şey mi oldu!?" Emir'in panik olmuş halinden ürken kız işittiği soru karşısında irkilerek,şaşkınca Emir'e bakarak başını olumsuz anlamda salladı.
"Ha... Hayır! Bunu da nerden çıkardın? " Emir anlam veremediği sözler karşısında kızın ne dediğini düşünmeye başladı. Berze akan göz yaşlarını elinin tersiyle silerek sanki kendinde değilmişcesine fısıltıyla konuşmaya devam etti.
"Ünüversitenin ilk yılında tanışmıştık. Tesadüf eseri başlayan ilişkimiz bir sene sonra nişanla sonuçlandı." Neler söylüyordu bu kız? Ne anlatıyordu? Mirza ile tanışma hikayesi miydi yani anlatmaya çalıştığı şey? Kızın anlattıkları Emir'e bazı şeyleri sorgulatmaya başlarken, bakışlarını kısarak olması imkansız olan, ama yine de içine şüphe düşüren o soruyu sordu?
"Mirza ile beş yıl önce mi nişanlandın sen? " Kız'ın gözlerinde bu gün hiç görmediği tarifi imkansız bir acıyı gördüğüne yemin edebilirdi Emir. Başını olumsuz anlamda sallayan Berze sözlerine devam etti.
"Nişanın ertesi günü o göreve ben okuluma döndüm. On gün tam on gün haber alamadım. Her zaman uzun süre iletişim kuramadığımız olmuştu ama hiç bir zaman bu kadar uzun olmamıştı. Ve on günün sonunda haberi geldi. Şehit düşmüştü. Sevdiğim adam mayına basan hamile bir mülteci kadını kurtarmak isterken şehit düşmüştü. " Kızın anlattıkları Emir'in aklını karma karışık ederken Berze'nin akıl sağlığından şüphe eder dereceye gelmişti artık. Bu kız ne anlatıyordu? Aklını mı yitirmişti acaba? Dikkatle Berze'nin yüzünü ve hareketlerini incelerken kız sözlerine devam etti. " Üç buçuk yıl, tam üç buçuk yıl bekledim! Öldüğünü kabul etmedim, edemedim. Yaşıyordum ama bir bitki gibi, sadece varlığım vardı benliğim onunla gitmişti. Sonra bir gün o girdi hayatıma! " Emir kızı izlerken Berze koyu kahve gözlerini kaldırarak ona baktı ve göz yaşları içinde fısıldadı. "Mirza! Beni hayata tekrar bağlayan,kaybettiğim aşkımı farklı bir bedende de olsa aynı dilde bana anlatan!" Bir türlü anlam veremedi önce Emir. Daha sonra aklına gelen ayrıntı ile önce şaşırmış sonra karşısındaki kıza karşı içi bir kez daha parçalanmıştı. Mirza ikinci adamdı! Mirza dan önce Berze nin bir sevdası, yarım kalmış bir hayatı daha vardı. " Bilmiyorum kaybettiğim sevdam gibi, asker oluşuydu belki beni ona çeken! Aynı meslek,aynı yaşam şekli,aynı kıyafetler,aynı vatan aşkı! Beden olarak,görünüş olarak,düşünce olarak farklıydı belki ama ikisinin dilinde de aşk aynıydı.Elimden tuttu,beni kaybolduğum o karanlıktan çıkarttı ama benim lanetli kaderim onu da aynı şekilde aldı! " Kız acıyla harmanlanmış bakışlarını Emir'in ela gözlerine çevirerek bitkin bir şekilde fısıldadı. " Ölmesi gereken bendim! Benim lanetim yüzünden öldü ikisi de! Ben yaşamayı hak etmiyorum! "Karşısında ki kızın hâli Emir'e içinde bulunduğu durumu bir nebze de olsa unuttururken, şimdi dostunun Berze 'yi ona neden emanet edişini daha iyi anlıyordu. Bu kız hayatın en acı darbesini iki kez yemişti. Ne söyleye bilirdi ki? Ne diye bilirdi? Ne söylediğinin farkında olmadan sadece konuşmak istercesine, belki de kızın anlattıkları kendi acısını bir nebzede olsa unutturduğu için sordu Emir.
"Mirza! Biliyor muydu peki? " Kız başını olumlu anlamda sallarken Emir o an bir şeyin daha farkına vardı. Berze sevmişti Mirza'yı ama bir kurtarıcı, bir sığınak, kaybettiği sevdasının yerine koyarak sevmişti. Peki Mirza? Kızın gözlerindeki o yoğun acıdan bile hâlâ ilk aşkının yasını tuttuğu bariz bir şekilde ortadaydı. Mirza, Berze'nin bakışlarında o adamı görürken nasıl düşmüştü peki bu sevdaya? Ya da gerçekten düşmüş müydü? Yoksa görev icabı mıydı? " Kız yüzünü buruşturarak derin bir nefes aldı ve akmaya devam eden göz yaşları ile tekrar konuştu.
"Piç dediler! Alnımıza leke sürdün dediler! Adetini töreni bildiğin halde namusumuzu kirlettin dediler! Adetini töresini bildiği halde seni kirleten bir şerefsizsizin adımıza sürdüğü bir lekesin dediler!"Emir işittiği sözlerle yumruklarını sıkarken Mirza'ya bu konuda olan öfkesi bir kez daha kabardı. Bu defa içindeki şüpheyle daha da büyüdü öfkesi. Ne olarak dokunmuştu bu kıza? Bir görev adamı olarak mı yoksa seven bir adam olarak mı? Berze başını olumsuz anlamda sallayarak kızaran yüzünü Emir'den kaçırdı. " Ben istedim. Törenin, adetlerin korkusuna sevdamın yanıp tutuştuğu hayalini erteledim hep! O tanıştıktan kısa bir süre sonra evlenmek istedi. Çocuğu olsun istiyordu! Ben onun hayalini ertelerken o hayallerine kavuşamadan şehit düştü." Sözler buğazında düğümleniyormuş gibi kısa bir an sessiz kaldı kız. Daha sonra sertçe yutkunarak devam etti. "Yüreği öyle güzeldiki Mirza'nın çocuklara olan sevgisi, ilgisi bana eski nişanlımı sevdiğim adamı hatırlatıyor, içimdeki o kapanmayan yarayı kanatıyordu hep.Zaten evlenecektik en geç bir ay diyordu. Ona bir şey olursa aynı pişmanlığı yaşamaktansa, hakkımda verilecek ölüm emrini bile göze aldım. Eğer beni öldürmeye karar verirlerse ben onlara bu zevki yaşatmadan kendimin ve bebeğimin canına kıyacaktım! Hayata tutunduğum adamda gittikten sonra zaten yaşamanın bir anlamı da kalmazdı artık!" Emir hiç bir şey söylemeden sadece kızın anlattıklarını dinleyip Mirza hakkında içine düşen şüpheyi yok edecek şeyler duymayı istiyordu. Berze'nin yüzünde göz yaşları arasında buruk bir gülümseme oluştu. " Hamile olduğumu öğrendiğinde onun gözlerinde gördüğüm o mutluluk her şeye değerdi.İlk sevdama yaşatamadığım o mutluluğu Mirza'nın gözlerinde görmek o an her şeye değerdi!" Bakışlarını tekrar Emir'in gözlerine odaklayan kız hüzünle baktı. " Mirza'nın tek Vatanını sevmekti abi! O da suç sayılırsa tabi! O şerefsiz değil! O yüreğinde başka bir erkeğin sevdası olan bir kızın yüreğine ikinci bir adam olmayı bile kabul edecek kadar çok iyi biriydi! Benim sadece yaşamak için atan kalbime, sevgisiyle yeniden hayat verebilecek kadar şefkatli biriydi! Aldığı kadar sevgiyle yetine bilecek kadar sevdaya aç ve beni sevgisiyle sarıp sarmalayan iyileştiren bu hayattaki en şerefli insandı Mirza! " Kızın sözleri Emir'in içini sızlattı. Bir an kendinden utandı. Kardeşinden şüphe etmiş onun sevdasını sorgulamıştı. Oysa Mirza zor bir sevdaya tutulmuştu? Hem görevi hem yüreği ile sınanacak kadar zor bir sevdaya hemde. Mirza'nın anlattığı Emir'in büyük sevdası Zeynep aklında ve yüreğinde bir ateş misali sürekli dönerken dudaklarından kaçan hıçkırıkla tekrar fısıldadı Berze. " Bırak beni! Bırak ki senin hayatını da mahfetmesin lanetim! Eğer ölmeme izin vermezseniz ben senin ve Zeynep'in çektiği acıyla zaten ölürüm! Kendine ve bana bu acıyı yaşatma abi! " Zeynep! İsmi bile yangınlara salıyordu yüreğini. Berze olmasaydı böyle bir duruma düşmeyecek, bir kaç hafta sonra sevdiği kadına tamamen kavuşacaktı belkide. Ama göz göre göre bu kızı ve bebeğini ölüme mi terk edecekti? Dostuna verdiği sözü çiğnerse kendi yüzüne ayna da bir daha nasıl bakardı? Berze'nin ölümüyle bitecek miydi her şey? Babasının tehditleri, ölüm yeminleri ne olacaktı? Suçsuz günahsız insanlarını kanımı temizleyecekti namuslarını? Peki ya görevi? Berze ölürse ona verilen görev ne olacaktı? Düşünceleri arasında başını olumsuz anlamda salladı Emir. Her şey den önce kardeşinin emanetiydi Berze! Onu koruyacağına söz vermişti! Zeynep ve kendisi bu aşkla yanıp küle dönselerde avcuna bırakılmış kalpleri yok sayamazdı. Anne karnında bir bebeğin ölümünün vebaline giremezdi. Bir kez daha Zeynep'in acısı tüm hücrelerine zehir misali yayılırken kaşlarını çatarak karşısındaki kıza baktı ve sert bir dille konuştu.
"Bir daha ölümü düşünmek yok Berze! Ne olursa olsun yaşayacaksın! Ben Mirza'ya kardeşime bir söz verdim! Ömrüm yettiğince sizi koruyup kollayacağım! Ve sende savaşacaksın! Vazgeçmeyeceksin! Bebeğini düşün! " Berze umutsuzca gözlerini Emir'e çevirdi. Adam onun gözlerindeki vazgeçmişliği görünce öfkelenerek sesini yükseltti.
"Borçlusun duydun mu beni? Seni hayata bağlayan adama borçlusun! Onun bebeğini ne olursa olsun doğurmaya mecbursun! Ve en önemlisi benim sevdama borçlusun!" Tekrar gözyaşlarına boğulan kızın yanına yaklaşarak bir abi şefkati ile titreyen bedenini kokları arasına aldı ve içindeki yangının acısıyla oda tuttuğu göz yaşlarını serbest bırakarak fısıldadı. " Ben verdiğim söz için, bu vatan için, sizin sağlığınız için sevdamı ikinci plana attıysam sende yaşamaya mecbursun! Sevdiğim kadın ellerimin arasından kayıp giderken sen yaşayıp Zeynep'i kazanmak için verdiğim mücadelede bana destek olacaksın! Sen yaşayacaksın ki ben verdiğim sözden, aldığım karardan pişmanlık duymayayım! Sen yaşa ki Zeynep'i kaybettiğim zaman, senin Mirza dan güç aldığın gibi bende senden güç alarak Zeynep için yeniden savaşayım!" Kızın çenesinden tutarak gözlerine bakmasını sağladı. "Eğer sen yaşamazsan ben bir hiç uğruna Zeynep'imi, sevda mı kaybetmiş olacağım. Yaşaki ben bir hiç uğruna sevdamı kaybetmemiş olayım!" Kız gözlerini Emir'in bakışlarından kurtararak karşısındaki duvara çevirip Mirza ile nişanlarında çektirdikleri resme odakladı. Nasılda mutluydu ikiside. Oysa şimdi yine karanlıklardaydı. Yine üzerine ölüm toprakları serpilmişti. Üstelik bu defa yanında iki masum insanı da o mezara kendisiyle diri diri sokmuştu. Onun yüzünden ikisinin sevdası acılarla sınanacaktı. Emir haklıydı, onun verdiği mücadelede ona destek olmalıydı. O sevdasına, kardeşinin emanetlerine sahip çıkabilmek için ihanet etmişti. Emir onlara sahip çıkarken oda onun yanında olarak Zeynep'e karşı mücadelesinde yanında olacak kendi hataları yüzünden iki seven yüreğin ayrılmasına izin vermeyecekti. Bakışlarını duvardaki fotoğraftan çekerek Emir'e döndü ve göz yaşlarını silerek başını olumlu anlamda salladı.
"Mirza bana acılara karşı savaşmayı, dik durmayı öğretmişti. Onu kaybetmek bir komutanın en güvendiği askerini, savaşçısını kaybetmek kadar zor benim için!" Kızın yüzünde oluşan buruk gülümseme ile Emir biraz olsun rahatlamıştı. "Eğer Mirza yaşasaydı bu gün söylediklerim yüzünden bana tamda şu sözleri söylerdi. "Hayat, sana hiç bir zaman savaşmadan zaferi tattırmaz! Önce acılarınla, korkularınla savaşmayı öğrenmeli ve savaşmalısın ki o zaman zaferi tada bilesin! "Sen haklısın Emir abi! Bu güne kadar ben hiç savaşmadım. Hayatımdaki iki erkekte benim için, beni ayakta tutabilmek için savaştı. Ben ne yaptım? Ya da ne yapıyorum! Yaptığım hataların bile arkasında durmaktan korkup ölümü seçerek kurtulmayı düşünüyorum! Etrafımdakilerin yaşayacağı acılar ve onlara vereceğim zararların bilincinde olduğum halde ölümü kurtuluş olarak görüyorum! Sen bile sevdanı heba ederek benim ve bebeğim için savaşıyorsun. O zaman bende senin yanında ve sana destek olarak sevdanı tekrar kazanmanı sağlayacağım!" Kızın gözlerindeki, aldığı kararın eminliği Emir'in yüzünde buruk bir tebessüm oluşturdu. Berze'nin kendisine zarar vermesinden korkan adam işittiği sözlerle rahat bir nefes alarak oturduğu yerden kalkarken tekrar konuştu.
" Üç ay sonra benimle birlikte Ankara'ya geleceksin. Dilber ananın isteği de bu yönde. Burada kalırsan sana zarar vermelerinden korkuyor." Berze çaresiz bakışlarını başında dikilen adama çevirince Emir sözlerine devam etti. " Ben de öyle düşünüyorum Berze! Kuzenini hiç gözüm tutmadı, keza babanı da öyle!" Bakışlarını kaçıran kız başını önüne eğerken Emir devam etti. " Bu konuda ki kararı sana bırakmak isterdim ama malesef sizi korumam için böyle olması gerekiyor." Kız başını olumlu anlamda sallayarak Emir'in yüzüne bakmadan ses tonundan bile bariz bir şekilde hissedilen acıyla fısıldadı.
"Peki Zeynep! Zeynep'e nasıl açıklayacaksın?" Yaşlar tekrar gözlerine hücum ederken başını kaldırmıştıki Emir'in yüzündeki çaresizlikle karşılaşınca yaptığı hata adeta bir tokat gibi yüzüne çarptı. Gözlerinden süzülen yaşlarla tekrar konuştu. "Böyle bir şeyi hiç bir kadın kabul etmez! Edemez! Zeynep böyle bir acıya nasıl katlanır? Hepsi benim suçum! " Elini yüzüne kapatark göz yaşlarına boğulan kızı izledi Emir bir süre daha sonra pencereye doğru ilerleyerek cevap verdi.
"Saklayacağım! Ankara'ya dönene kadar Zeynep hiç bir şey öğrenmeyecek!" Yumruk yaptığı elini yavaş yavaş duvara vururken bir taraftanda avluda karşısındaki adamlarla tartışan adamı inceledi. Bakışları öfkeyle kararırken yumruğunu sertçe duvara geçirdi. " Belki o zamana kadar her şey yoluna girer. Her şey yoluna girerse Zeynep'in beni anlayacağına eminim! "Berze, Emir'in ne demek istediğini anlamasada daha fazla soru sorup onu üzmek istemediği için sustu.
Karşısındaki askerlerinin üzerinde düşünceli bakışlarını bir süre gezdirdi orta yaşlı adam. Hepside evladı gibiydi. Hepsini de gözünden sakınıyordu fakat konu görev olunca içlerinden birini seçmesi gerekiyordu işte. Emir'i bu görev için seçerken ne kadar zorlandıysa şimdi üstü kapalı bir şekilde Emir ve Berze'nin evliliğini silah arkadaşlarına açıklaması gerekiyordu. Böyle bir şeyin gizli kalması mümkün değil di. Ama Emir'in arkadaşlarının tepkisini de çekmesini istemiyordu. Zaten yeterince yıpranmıştı bir de arkadaşlarının ithamları ile uğraşmasına gönlü el vermiyordu. Bu yüzden çocuklarla kendisi konuşmaya karar vermişti. Boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.
"Sait! "
"Emredin komutanım! " Yeşil gözlerini askerinin üzerinde gezdirerek sözlerine devam etti.
"Barva ile sen bir süre burada kalacaksınız! " Sait'in bakışları anlam veremediği sözler karşısında Barva'ya dönerken Devran Albay sözlerine devam etti. " Emir komutanınız Mirza'nın nişanlısı Berze ile evlendi! "Sait'in bakışları hızla komutanını bulurken diğerleride işittikleri karşısında şok olmuş bir şekilde bir birine bakarken Sait acı çekercesine yüzünü buruşturarak sertçe yutkundu. Nasıl olurdu böyle bir şey? Emir nasıl yapmıştı bunu? Sebep neydi? Sevda bu kadar kolay harcanan bir duygu muydu?Eğer öyleyse kendisi yıllardır neyin acısını çekiyordu? Seven bir adam sevdiği kadının mutluğu için yaşardı! Mutsuzluğu ve acı çekişini izlemek için değil! Yıllarca çektiği acı sevdiği kadının mutluluğu için değil miydi? İçine yayılan zehir düşüncelerini ateşe veriyordu adeta. Yumruklarını sıkarak öfkeden kararan yüzüyle komutanın gözlerine bakarak konuştu.
"Komutanım emre itaatsizlik gibi saymazsanız bu göreve başkasını verin! " Devran Albay bakışlarını diğer askerlerinin üzerinde gezdirdi. Demek ilk beklediği tepki Sait'ten gelmişti öyle mi? Diğerleri sessizliğini korurken Albay karşısındaki askerin öfkeli haline bakarak cevap verdi.
"Görevi istememenin sebebi nedir asker!?" Önce cevap vermek istemedi Sait. Fakat aklı ve kalbine düşen ateş diline gem vurmaktan ziyade sözlerini zehir misali dökmesine neden oldu.
"Arkadaşının, hatta kardeşim dediği adamın nişanlısını kendine eş olarak alan bir adamın yanında olmak istemiyorum komutanım! " Yüreğinde gizlediği bir sevdası vardı. Ama hiç bir zaman kalleşçe arkadaşına kardeşine ihanet etmemişti. Kalbine gömüp aşkını ve diline sükut kilidini vurmayı bilmişti. Evet Mirza ölmüştü, yoktu artık! Tabiki bu evlilik gayet doğal olabilirdi, fakat daha Mirza'nın toprağı soğumadan değil! Hele ki başkasına olan sevdası için askerlerinin imrenerek baktığı komutan Emir'le hiç değil! Komutan başını düşünceli bir şekilde sallayarak tekrar askerlerine çevirdi bakışlarını ve sert bir ses tonuyla sordu.
"Siz demi arkadaşınız gibi düşünüyorsunuz!? Hepsi bakışlarını komutanlarından kaçırırken o Sait'e dönerek devam etti. " Sen pusat timine katılalı ne kadar oldu!?" Sait komutanının sorusu karşısında afallasada hemen kendini toparlayarak cevap verdi.
"Sekiz ay komutanım! "
"Sekiz ay demek!" Bakışlarını diğerlerine çevirerek sözlerine devam etti. " Ulan sekiz aylık adamın, Emir komutanınıza güvenmemesini bir nevi anlarım ama siz, siz soruma karşı bakışlarınızı niye kaçırıyorsunuz ulan hayvan herifler!? Komutanınıza bu kadar mı güveniniz!?" Adamlar bakışlarını pişmanlıkla Devran albaya tekrar çevirip sıkıntıyla bakarken o elini Sait'in omzuna koyarak hafifçe sıktı. " Emir'in yanında olması gereken kişi kesinlikle sensin aslanım! Diğerleri yıllardır tanıdıkları komutanını haklı olarak yargıladılar, fakat biriside karşıma çıkıp neden diye sorma cesaretini gösteremedi." Bakışlarını tekrar diğerlerine çevirerek yüzünü buruşturdu ve tekrar konuştu. "Emir bu evliliği, ona emanet edilen canlar ve görevi gereği yaptı! Peki ona bu görevi vermeden önce ne oldu biliyormusunuz? Ondan bu görev için içinizden birini seçmesini istedim! Biliyorum ki seçemeyecekti! Çünkü onu kendim kadar iyi tanıyorum!" Hepsi merakla komutanını dinlerken o alaylı bir gülümseme ile sözlerine devam etti. " Ama o bir isim veremedi çünkü niye? " Bakışları Barva'yı buldu. "Biriniz ailesine bakan onların tek geçim kaynağı diye! Daha sonra Selçuk'a döndü. Biriniz hasta annesinin tek tutanağı diye! Bu defa bakışları Yiğit'e döndü. Biriniz yeni baba oldu çocuğunu dahi göremedi diye. Bakışları tekrar Sait'e döndü. Biriniz kimsesiz, her zaman hayalini kurduğu o aileye kavuşa bilsin diye! " Adam başını sallayarak odanın içinde bir kaç adımla dolaştı ve sertçe askerlerine döndü. "Ben tüm bu söylediklerimi Emir'in gözlerinde gördüm! Sizin ihanet olarak gördüğünüz bu olay belki de Mirza gibi Emir'in de sonu olacak! Ama o bu sonun olma ihtimalini bilerek içinizde bu görev için uygun olan arkadaşlarının adını vermek istemedi! Çünkü niye, ölümü sizden uzak tutmak istedi! Benim seçimime boyun eğdi! Şimdi siz ona olan güveninizi ne güzel sergilediniz! O bir görev için, verdiği bir söz için kardeşim dediği adamın nişanlısına ve bebeğine sahip çıktı!" Komutanın son sözleriydi Sait'in olduğu yerde titremesine neden olan! Albay işaret parmağını kaldırarak uyarırcasına salladı. " Bir birinize güveniniz olmazsa ölürsünüz! Birinizin yaptığını diğeriniz yargılamadan önce sorgulasın!" Pencereye doğru sert adımlatla ilerleyen adam işaret parmağını kaldırarak karşıki dağları gösterdi. " Oradasınız dağda, çatakta, batakta, denizde her yerdesiniz! Ve unutmayın ki düşmanda her yer de! Siz bir birinize güvenmezseniz, bir birinizin arkasını kollayıp sırt sırta vermezseniz bu dağlar, bu topraklar bu gün Mirza'ya yarın Emir'e öbür gün de hepinize mezar olur! Önce Silah arkadaşlarınıza, canınızı emanet ettiklerinize güvenmeyi öğreneceksiniz!" Hepsi bakışlarını mahçupça kaçırırken Sait daldığı düşüncelerle olduğu yerde rengi atmış, rüzgarda kalmış bir yaprak gibi titriyordu. Komutanın sert sesi ile kendine geldi. " Hazırlanın yarın Ankara ya dönüyoruz! Sait ve Barva dediğim gibi siz burada kalacaksınız! İrtibatta olacağız! Detaylı bilgiyi Emir sizinle paylaşacaktır. Yiğit sende Ankara'ya varınca izinlisin koçum! Bir hafta bebeğinle ve karınla hasret gider! Geri kalanınızı eksiksiz bir şekilde ertesi sabah saat sekizde karargahta bekliyor olacağım! Şimdi serbestsiniz! İstediğinizi yapa bilirsiniz! "Diyerek aralarından ayrıldı.
"Ulan ne fırça yedik anasını satayım be! " Gökhan'ın sözlerine hâlâ şaşkınca giden albayın arkasından bakan Harun eşlik etti.
"Adam haklı abiciğim. Bizde direk öküze bağladık yani. Ama böylede ayar verilmez ki! Biz nereden bilelim görev için olduğunu değil mi ama!?" Arkadaşlarından destek beklercesine bakışlarını üzerlerinde gezdirdi. Herkes sabır dilenircesine başını sağa sola sallarken Yiğit arkadaşının ensesine bir tane patlattı.
"Lan fasulye beyinli! Adam zaten bunun bir görev olduğunu anlamayıp, anlamadığımız bir kenara dursun sorgulamadan yargıladığımız için sıçtı ağzımıza! Sen daha nereden bilelim diyorsun." Onlar kendi aralarında tartışırken Sait hala kendi düşünceleri ile savaşıyordu.
Sabahın ilk ışıkları aydınlatırken şehri Emir ağlamaktan yorgun düşerek sızıp kalan kıza baktı. Üç ay aynı odada kalmak zorundalardı ve bu hiç içine sinmiyordu. İkisi için de uygun değildi fakat şu an için elinden gelen bir şey de yoktu. Albay ve arkadaşları ile bir kez daha görüşmek için odadan çıkarak merdivenlere yöneldi. Bir kaç basamak inmiştiki arkasından gelen sesle o yöne döndü.
"Erkencisin asker!"Emir, Berzan'ın alaylı sorusu ile yönünü ona dönmüştüki o sözlerine devam etti. "Berze yi bir başına bırakıp nereye böyle daha ilk günden? Hayırdır? "Adamın alaylı ses tonu Emir'in yüzünün buruşmasına sebep olurken bir üst basamağında durmasına rağmen kendisiyle aynı boyda olan adamın gözlerine bakarak sert bir ses tonu ile cevap verdi.
" Senin adın neydi!? " Emir'in sorusu ile bozulan adam dişlerini sıkarak tısladı.
"Berzan! "Elbetteki ismini unutmamıştı karşısındaki adam. Sırf damarına basmak için böyle bir şey yapmıştı. Emir adamın bozulan suratını görünce yüzüne yayılan gülümsemeyle başını iki yana salladı ve yüzündeki gülümsemenin aksine aniden Berzan'ın yakasına yapışarak keskin bir dille fısıldadı.
"Berzan demek ha!? Berzan! Yol gösteren anlamında!" Yüzüne yayılan tehlikeli sırıtışla adamın sert yüz hatlarını inceledi bir süre. " Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış! Göreceğiz bakalım gösterdiğin yolu Berzan efendi!" Adamın tuttuğu yakasını sertçe bırakıp ela gözlerini sendeleyen adamın üzerine dikti ve işaret parmağını kaldırarak uyarırcasına salladı. " Berze den uzak dur! Berze ye karşı olan bakışlarının farkında değilim zannetme! O artık benim karım! Benim namusum! Gözüne de, diline de, eline de sahip ol! Yoksa gerisine karışmam! "Diyerek adama arkasını dönüp merdivenleri ikişer, üçer inmeye başladı.
"Berze'nin kaderi bu topraklarda, benimle yazıldı Asker! Bunu diğerleri gibi er geç sende anlayacaksın! Anlamamakta ısrar edersen, ben yordamı ile anlatmasını bilirim! " Yoluna devam eden Emir arkasını dönmeden cevap verdi adama.
"Elinden geleni ardına koyma! Hodri meydan Berzan ağa! "Konağın büyük gösterişli kapısından çıkarak gözden kayboldu. Arkasında kendisine diş bileyen bir düşman bıraktığının bilincinde bastığı yerleri titretircesine geçti eski dar sokaklardan.
"Dikkat et evlat! Barva ve Sait üç ay boyunca senin yakınlarında olacaklar! Karakolla görüştük onlar normal birer asker olarak operasyonlara, intikallere katılıp bölge, bölgeye giriş çıkış ve bölge halkından onlarla kimlerin bağlantısı varsa toplaya bildikleri kadar ayrıntılı bilgi tollayacaklar." Emir'in bakışları Sait ve Barva'ya çevrilirken Sait'in gözlerindeki anlam veremediği bakışlar biraz da olsa canını sıkmıştı. O bakışların merak kırıntılarını diğer arkadaşlarında gördüğünde ne olduğunu anlasa da Sait'in gözlerindeki duygulara anlam verememişti. Komutanının tekrar söze girmesi ile düşüncelerinden sıyrıldı. " Daha önceden başka birliklerin de bu görev üzerine odaklanması fakat bir süre sonra çeşitli sebeplerden dolayı geri çekilmesi, ya da detaylı bilgilere ulaşılamaması sonucu hep yarım kaldı bu görev. Bize verilen emirle uzun süreli bu görevi biz devraldık. Fakat elimizde net ve kesin bilgiler olmadığı için görevi sonuç şansı tanıyordum. Taki kurtardığınz iki pilot ve bürokratın verdikleri yazılı ifadelere kadar. Artık elimizde önemli bilgiler evraklar var! Ve ben artık kangrene dönen bu görevin sonuçlanmasını istiyorum!" Askerleri pür dikkat Devran albayı dinlerken o kolundaki saate bakarak kalkış saatinin yaklaştığını görünce son sözlerini söyledi. " Kangrene dönen bu bacak ya kesilecek! Ya da tedavi edilecek! Unutmayın her amansız hastalığın nüks etme yüzdesi yüksektir. O yüzden bu kangren olan bacağın tedavisini değil kesilip atılmasını sağlayalın ki bir daha tekrarlama riski olmasın çocuklar! " Devran albayın işareti ile Sait ve Barva oturduğu yerden kalkarak yanına yaklaştılar. Bir tarafında Sait, bir tarafında Barva ile Emir'e döndü albay ve babacan bir tavırla sözlerine devam etti. " Sizi önce Allah'a sonra bir birinize emanet ediyorum çocuklar! Unutmayın her şeyin başı güvendir! Bir birinize güvenin ki, olaki bir pusuya düşerseniz sırtınızı dayadığınız kişiden emin olun! Bir birinize güvenmediğiniz sürece düşmanla değil kendinizle savaşırsınız! Bu da sizi muhakkak bir yenilgiye sürükler! Üç askerinin de gözlerine bakıp gülümseyerek fısıldadı. "Allah yardımcınız olsun Aslan larım! " Komutanı ve arkadaşları ile vedalaşan Emir ve diğerleri onları uğurladıktan sonra askeriyeden ayrıldılar.
Emir, Dilber anayı arayarak hal hatır sorduktan sonra Berze'nin durumu hakkında bilgi verdi. Daha sonra ziyarete geleceğini söyleyerek telefonu kapatmıştıki Zeynep'in mesajı ekranda belirdi.
"İyi misin? Görev bitti mi? Ne zaman dönüyorsun? Seni çok özledim! "Yüzünde buruk bir gülümseme oluşurken Sait'in sesini işitti.
"Zeynep mi? " Başını sallayarak onu onaylarken Sait sözlerine devam etti.
"Nasıl açıklamayı düşünüyorsun? Bence sebebi ne olursa olun böyle bir şeyi yapmamalıydın! O kız bunları, hak etmiyordu Emir! " Arkadaşı haklıydı haklı olmasına da kendisi de memnun değil di ya bu durumdan. O ister miydi böyle olsun? Sevdiği kadının gülüşüne gölge düşsün? Ama bir çıkar yol yoktu! Hiç bir zaman karşısına çıkan bir sorunun sonucunda ne olursa olsun deyip arkasını dönüp çekip gitmemişti. Üstelik bu öyle sırtını dönüp çekip gidecek bir sorun da değil di. Can borcu vardı! Vatan borcu vardı! Daha ötesi var mıydı? Düşünceli bir şekilde başını salladı.
"Bazen istemediğin bir yola mecburiyetten ziyade değer verdiğin ilkeler adına girersin Sait! Sevdiklerin, sevdiğin, can yoldaşların hatta kardeşim dediklerin bile seni anlamaz ken, kimseden seni anlamasını beklemezsin şu hayatta! " Sait sinirle gülerek ellerini yüzünde gezdirdi.
"Kusura bakma ama bu saydıklarının içinde seni anlayacak biri varsa oda can yoldaşların! Kardeşlerin!" Barva ikili arasında yükselmeye başlayan gerilimi fark edince müdahale etmek için Sait'in koluna dokunarak fısıldadı.
"Sakin ol abi! " Kolunda ki eli silkeleyerek düşmesini sağlarken işaret parmağı ile kendi göğsüne vurarak sözlerine devam etti.
"Gün gelecek herkes hayatına bakacak! Kimseyi yaptığın şeyin nedenine inan dıramayacaksın! Ailen, sevdiklerin, kardeşlerin! Belki de biz! Biz bile her şeyi her ayrıntıyı bilirken sana sırtımızı döneceğiz! O zaman ne olacak Emir!? Zeynep başkasıyla hayatına devam etmek isteyince ne olacak!?" Sait'in dilinden dökülen sert sözlerle Emir sinirle gülümseyerek dudaklarını ısırıp bakışlarını etrafta gezdirdi ve aniden Sait'e dönerek eliyle göğsüne vurdu.
"O çeneni kapamazsan senin sonunun ne olacağını biliyorum Sait! Bu yeterli mi ha!?" İşaret parmağını kaldırıp sallayarak dişlerinin arasından tısladı. "Zeynep anlar beni! Kimse anlamasa da sevdiğim kadın anlar beni! Sen, sen nereden bileceksin lan!? Sevgi, aşk nedir nereden bileceksin!? Bi karının koynundan başka bir karının koynuna girmeye benzemez sevda! Kuyruğu sıkıştırınca onlara attığın yalanlar değil bunlar Sait! " Parmağını arkadaşının göğsüne vurarak kelimelerinin üzerine bastırarak devam etti sözlerine. " Bunlar hayatın gerçekleri! Çektiğim acı sevdadandır! Uğruna ölümü göze aldığım, onca derde çileye katlandığım nefes aldığım bu vatan benim sevdam dır! Ama sen, benim neler çektiğimi nereden bileceksin ki?Daha komutanınla bile nasıl konuşacağını bilmiyorsun!Tüm bunları nereden bileceksin!?" Barva iki arkadaşının bir birini kırışını üzgün gözlerle izlerken bu defa Sait dolan gözlerine inat, Emir'in göğsüne vurarak öfkeyle konuştu.
Burada şarkıyı açın 😉

"Doğru! Ben bilmem sevgi, aşk nedir bilmem! Aile sıcaklığı nedir bilmem! Hayalini bile kuramadım ben o sıcacık yuvanın!"Yaşlar gözünden süzülürken Emir söylediklerine çoktan pişman olmuştu bile. Sait sertçe burnunu çekti ve devam etti sözlerine. " Ama herkesin görmek istediği şeyleri gördüğünü iyi bilirim! Kimsesiz Sait! Karı kız düşkünü Sait! Evsiz barksız yetimhane çocuğu Sait!Vurdum duymaz, umursamaz Sait!" Akan göz yaşlarını gömleğinin koluna silerek kırgınca gülümsedi. " Ama bir Sait var kimsenin göremediği,ulaşamadığı, dokunamadığı! Siz annelerimizin koynunda büyürken ben yetimhane bahçesine anne resmi çiziyordum! Siz babalarınızla top koştururken ben yetimhane müdürünün başımı bir kez olsun okşamasını bekliyordum! Siz ilk aşkınızla el ele gezerken ben bu vatan'a olan borcumu ödemek için koca koca kitaplar deviriyordum! Siz sevdiğiniz kızın hayatını mahfederek sevdanızı savunurken,acı çekerken, ben sevdiğim kızın adı başka dudaklardan dökülürken, onun mutluluğu için kan kusup kızılcık şerbeti içiyordum! Aşk-ı Sükût nedir siz bana sorun! Sevda nedir,kader insana sevdasından vazgeçmeyi, gözünün içine soka soka zorla vazgeçirmeyi nasıl öğretir bana sorun! " Dudaklarını alayla bükerek başını hayal kırıklığı ile salladı ve acı dolu bir gülümsemeyle Emir'in göğsünü dürttü. " Esas siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz KOMUTANIM!? " Diyerek arkasını dönüp karakolun avlusundan çıktı ve sert adımlarla yolda ilerlemeye başladı.
Emir giden arkadaşının arkasından hüzünle bakarak Barva'ya döndü ve ensesine vurarak homurdandı.
"Niye uyarmıyosun lan!? Komutanım fazla ileri gidiyorsunuz diye! Yok lan! Yok işte dilimin ayarı! " Barva şaşkın bir şekilde komutanına bakarken o kolundan çekiştirerek sözlerine devam etti. " Ulan Barva adamın yarasını deşmekle kalmadım üstünde bir güzel tepindim bir de! Koş! Koş! Yetişelim şuna da kırdığımız kalbi onaralım bari. " İkili hızla uzaklaşan Sait'in arkasından koşarken Barva komutanına dönerek konuştu.
"Komutanım kime yanık mış ki bu deli bu kadar? Bak görüyor musunuz ne kadar da ketum yarasına basılmayınca anlatmıyorda! "
"Barvaa! Dedikoducu karılar gibi ağzını ayıracağına bacaklarını ayır ve hızlan hadi koçum! Hadi! "Barva komutanının sözleri ile kahkayı basarken Emir anlam veremeyerek ona baktı. "Ne oldu lan? Ne sırıtıyorsun öyle? "
"Hiç komutanım. Siz bacaklarını ayır deyince Yiğit'in eşinin, gerdek gecesinde pişmiş tavuğun bacaklarını ayırışını anlattığı hikaye geldi aklıma. " Emir koşmayı bırakıp şaşkınca arkadaşına dönerek yüzünü buruşturdu.
"Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Barva! Ulan milletin gerdek gecesine kadar mı indi dedikodu potansiyeliniz şerefsiz! " Barva mahçupça bakışlarını kaçırırken Emir son anda yetiştiği arkadaşının omzuna kolunu dolayarak muzipçe göz kırpıp konuştu. " Barva, Yiğit'in eşi, gerdek gecelerinde tavuğun bacaklarını nasıl ayırmış bir de Sait komutanına anlat bakalım koçum! " Emir'in sözleri ile Sait gülümseyerek başını sağa sola çevirdi.
"Komutanım siz adam olmazsınız! Yeminle siz adam olmazsınız! " Barva ve Emir, Sait'in sözleri ile gülüşürken aslında hepsinin aklındada dengelerini bozan bu zorlu süreç vardı.
*****İki buçuk ay sonra*****
Batan güneşi gösterişli konağın terasından izlerken bir yandanda haftalardır geçiştirdiği nişanlısını düşünüyordu. Zeynep her telefon görüşmelerinde artık hasretten yakınıp göz yaşlarına boğulurken Emir iki buçuk aydır tıklıp kaldığı bu konakta çıldırma noktasına gelmişti. Yüzleşme vakti yaklaştıkça kendisine olan öfkesi daha da artar olmuş sevdiğine nasıl bir açıklama yapacağını düşünemez hale gelmişti. Oysa üç ay içinde her şeyin yoluna gireceğini nasılda ümit etmişti. Sait'in sözleri kulaklarında çınlarken öfkeyle terasın taş tırabzanlarını sıktı avuçları arasında. Zeynep'i kaybedemezdi! Onun ellerinden kayıp gitmesine izin vermeyecekti! Ne olursa olsun ondan başkasıyla bir hayat kurma düşüncesi bile çıldırmasına sebep oluyordu. Cebinden çıkardığı telefonun açma tuşuna basarak bir haftadır açmadığı telefonunu açtı. Mesajlar bir biri ardına gelirken artık aldığı nefes bile ağır geliyordu adama. Ne diyecekti? Nereye kadar saklayacaktı gerçeği? Bunların hiç birini hak etmemişti sevdiği! Peki yüz yüze gelince ne diyecekti? Nasıl bir açıklama yapacaktı? Açıklaya bilecek miydi? Aldığı görev ve görevin gizliliği buna izin verecek miydi? Hayatında hiç bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu. İşte yine aynı şeyler oluyordu. Yine bin bir düşünce, bin bir çeşit söz dilinin ucuna kadar geliyor ama kendini ve bu yaptığı şeyin sebebini açıklaya bilecek bir harf bile dökülmüyordu dilinden. Sevdiği kadını biraz olsun mutlu edebilmek için dokundu telefonun tuşlarına.
"Bazen dayanmaktır Sevmek; hayat nereden vurursa vursun ayakta durabilmek... Bazen yaşamaktır Sevmek; soluksuz ciğer gibi sevgisiz kalbin duracağını bilmek... Bazen ağırdır Sevmek; sevdiğine layık olabilmek... Ve bazen hayattır Sevmek; birini çok uzaktayken bile, ...yüreğinde taşıyabilmek...
Bir gün beni anlaman ve affede bilmeni umut etmekten başka bir şey gelmiyor bu sevdandan meczup olmuş adamın elinden! " Gönder tuşuna basarak measajı yolladı. Biliyorduki Zeynep bu af dileyişi yanında olamadığı mecburi günlere sayacak ve yine gözünden dökecekti inci tanelerini. Kondurmazdı ki sevdiğine ihaneti! Konduramazdı! Kim kondura bilirdi ki? Aldığı nefes acı verircesine ciğerlerini yalıp geçerken arkasından gelen ayak seslerine çevirdi bakışlarını. Karnı hafif belli olan Berze her zamanki gibi sessiz ve mahçup bir şekilde belirmişti yanında. Kız bakışlarını tıpkı Emir gibi karşısındaki manzaraya çevirerek konuştu.
"İstersen döndüğümüzde ben konuşa bilirim Zeynep'le. Ne de olsa başına gelenlerin sebebi benim. "Emir başını olumsuz anlamda sallayarak cevap verdi yanındaki kadına.
"Olmaz! Bu benim sorunum ve benim halletmem lazım." Bakışlarını karşıdaki manzara dan çekerek sıkıntıyla yanındaki kadına çevirdi. " İki hafta sonra Ankara ya gidiyoruz Berze. İki hafta dolunca bu lanet yerde bir dakika bile durmak istemiyorum! "Kız üzgün bakışlarını karşısındaki adamın gözlerine çevirerek anlıyorum dercesine baktı. Fakat kızın gözlerinde başka bir duyguyu daha gördü Emir. Ne kadar saklamaya çalışsada belliki korkuyordu Berze. Bir abinin koruma iç güdüsüyle kızın eline uzanarak tuttu ve ona güven vermek istercesine hafifçe sıktı. " Bak, biliyorum korkuyorsun, çekiniyorsun da ama sana korkma ,çekinme diyemem. Bizi nelerin beklediği hakkında hiç bir fikrim yok! Gerçi Zeynep'in dışında hiç kimsenin fikirlerini de umursayacak değilim! " Kızın gözlerindeki korku biraz daha belirirken Emir tebessüm etmeye çalışarak devam etti sözlerine. " Büyük bir ailem var. İllaki herkes bir şeyler söyleyip yorumda bulunacaktır. İllaki ilk tepkileri beni yargılamak olacaktır. Bir kaç gün sana da tepkili olurlar ama ailem deki her kes gerçekten yüreği güzel insanlardır. Belki seni kabullenmek istemeyeceklerdir fakat her şey açığa çıktığında seni kendi çocuklarından ayırt etmezler. Bu yüzden korkma Berze. " Kız dolan gözleri ile Emir'in elini sıktı hafifçe ve mahçup bir şekilde cevap verdi.
"Peki sen ne olacaksın? Bu fedakarlığını nasıl karşılarlar? Ne tepki verirler? Benim yüzümden sana sırt çevirirlerse ben her şeyi anlatırım abi! "
"Sakın Berze! Sakın! Bu işin bir ucu fedakarlıksa bir ucu biliyorsun ki görev! Sakın öyle bir şey yapayım deme! İşte o zaman bunca acıyı eziyeti çekmemiz yanımıza kâr kalır! Eğer bu iş iki haftaya kadar çözülmezse ki çözülmeyeceğe benziyor o zaman burada nasıl davranıyorsak orada da öyle davranacağız!" Kız kararsızca Emir'in yüzüne bakarken o onu ikna etmek adına tekrar konuştu. " Kimin nereden saldıracağı belli olmaz Berze. Ben ne hainler ne kalleşler gördüm. O yüzden kimse bu görev sonlanana kadar gerçeği bilmeyecek! "Kız başını olumlu anlamda sallayarak Emir'i onaylarken arkalarından gelen sesle ikiside o yöne döndü.
"Allah muhabbetinizi arttırsın damat!" Hozan ağa bastonuna dayanarak merdivenleri çıkarken kızı ve damadını el ele görünce yavaşça yaklaştı. Çoğu zaman ikiliyi böyle görmeye alışsada gözleri aralarındaki bağın bir karı koca gibi değil de abi kardeş gibi olduğunu hissediyordu. Lakin sesini çıkaracak değildi. Sonuçta bu çocuk herkesin hayrına bir karar vermişti. İşlerin bu kadar sarpa saracağını bilselerdi o küçük hatanın onları getirdiği noktaya lanet ederek acıyla yutkundu. Elbetteki Emir'in yağtığı fedakarlığın bir mükafatı olacaktı. O Hozan ağaydı. Yapılan yanlışı da, iyliği de hiç bir zaman unutmazdı. Sadece her şeyin yoluna girmesini bekler son hamlesini ona göre oynardı.
Emir arkasından yaklaşan adamın sözleri ile yüzünü buruşturdu. Berze, Emir'in babasından haz etmediğini bildiği için sessizce ikiliyi seyrediyordu. Uzayan sakkallarında parmaklarını gezdiren Emir umursamaz bir tavırla cevap verdi yaşlı adama.
"Allah muhabbet etmeyi bilenlerle muhatap etsin bizleri! Muhabbetten anlamayan insanlarla muhatap olmak huyum değil dir doğrusu!"
"Bu taş bize geldi sanırım Amca! " Berzan da masadaki yerini alırken yaşlı adam onun sözleri ile sinsice sırıttı.
"Damadım akıllı çocuktur Berzan. Kime taş atıp, kime kafa tutacağını iyi bilir! Şahsen ben ters tarafına bulaşmaktan yana değilim. Yoksa bir gün attığı o taşı yoluma da koyarsa halim ne olur!?" Berzan Amcasının sözleri ile gülümserken Emir tiksinircesine yüzünü buruşturdu. Çok yakında o taşı bir yerlerine öyle bir dayayacaktı ki işte o zaman kiminle uğraştığını anlayacaktı bu ikisi. Berze'nin önüne elini uzatarak masayı işaret ederek kendiside o yöne doğru hareketlendi.
"Ben den bu kadar tırsmanız gözlerimi yaşarttı doğrusu. " Berze'nin sandalyesini çekerek oturmasına yardımcı olurken bakışlarını Berzan'a çevirerek sözlerine devam etti. " Özellikle sen Berzan! Artık benimle uğraşmak sana keyif vermiyor anlaşılan ki, bu defa da arkadaşlarıma sarmışsın! " Adam tabağındaki çorbayı kaşıklarken bakışlarını karşısındaki adama çevirerek pişkince sırıttı.
"Ben her şeyden keyif alırım asker! Benim hayat felsefem bu!" Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü ve işaret parmağını kaldırarak aklına bir fikir gelmişcesine salladı. " Mesela böyle kumral mavi gözlü küçük bir kadın keyif verir oldu bu ara bana. Elimden gelse onun ismiyle böyle kıtaları okyanusları aşacağım!" Berzan'ın iması ile Emir'in kaşları an be an çatılırken öfkeyle gerilen bedeni Berzan'ın kahkaha atmasına sebep olmuştu. "Şakaydı asker sakin ol! Benim gözüm de gönlümde kıtalar aşacak kadar uzaklarda değil. Fakat sen bu konuda gayet başarılısın doğrusu. İki ayrı dilde iki ayrı aşkı idare etmek zor gelmiyordur sana!Hayır yani Berze gibi bir kıza da yapılacak şey değil!" Berzan'ın bakışları,Berzen'in tepkisini ölçmek için kıza çevrilirken, Emir, Berzan'ın imaları ve gizli tehditleri ile sabrının zorlandığını hissediyordu ki Berze yanındaki adamın sıkıntısını anlayarak cevap verdi Berzan'a.
"Emir ile evliliğimi ve sebebini en iyi bilen sizlersiniz! Ve bu evliliğin getirileri ve götürülerinin sizi hiç bir şekilde ilgilendirdiğini düşünmüyorum! O bu evliliği de beni de bu halimle kabul ettiyse bende onun sevdiği kadını başımın tacı olarak taşımaya hazırım!" Emir iki buçuk aydır Berze'nin tırnaklarını çıkartacağı günü beklerken böyle bir anda çıkartmasına şaşırmıştı doğrusu. Berze ise gözlerinden adeta öfkesini kusarcasına Berza'nın ve babasının bakışlarına aldırmadan devam etti. " İma ettiğin şey benim Zeynep'i kabul edip etmeyeceğim ise, önemli olan Zeynep'in beni kabul etmesi. Sayenizde aralarına bir kara çalı, bir sığıntı gibi giren benim! Artık imalarınızı da evliliğimizin üzerindeki dilinizi de çekin! Çünkü gerisi sadece bizi ilgilendirir! " Hozan ağa kızının eski tuttuğunu koparan cesur hallerinin geri dönmesi ile keyifle gülümserken Berzan kaşığını masaya sertçe bırakarak amcasına döndü.
"Kızının dili fazla uzamış Amca! Kocası olacak fiskiye suyunu bol vermiş anlaşılan! "Emir, Berzan'ın sözlerine aldırmazken yaşlı adam elini masaya sertçe vurarak Berzan'a dönüp kükredi.
"Kızım haklı Berzan! Artık evliler ve biz onların evliliğine hükmedecek durumda değiliz! Kızımın razısı olduktan sonra kocası istediğini yapa bilir! Hayat onların hayatı! Bizi ilgilendirmez! "Berzan Amcasına şok olmuş bir şekilde bakarken Emir ise tiksinerek bakıyordu. Bu nasıl bir düşünce nasıl bir zihniyetti böyle?
"Amcaa! Kızın iki gün sonra ben boşanmak istiyorum diye gelirse hiç şaşırma! Onu bu kadar rahat bıraktığın için oldu bütün bunlar! "
"Yeter Berzan haddini bil! Seni ilgilendirmeyen meselelere burnunu sokuyorsun yine! Bu huyun ve hırsın seni bitirecek demedi deme! "Berzan Amcasının sözleri ile öfkeyle masadan kalkıp giderken Hozan ağa yemeğe devam edilmesi için işaret verdi.
*****İki hafta (Yani üç ay sonra) *****
Berze yol boyunca babasının sözlerini düşünmüştü. Emir ise biraz sonra gireceği evinde herkese nasıl bir açıklama yapacağını düşünüyordu. Lanet olsun ki hiç bir şey düşündüğü gibi gitmemişti. Tamam büyük ip uçları yakalamışlar, terör örgütüne büyük zahiyatlar vermişlerdi bu görev sayesinde, ama hâlâ tepedeki son isme ulaşamamışlardı. Bazen boşamı kürek çektik, bunca oyun çekilen eziyetler boşunamıydı diye düşünsede aldıkları son istihbaratla işin sonuna geldiklerini hissediyordu. Tam üç ay üç ay boyunca ha bu gün ha yarın bitecek derken Zeynep'i oyalamıştı ama eline ne geçmişti koskoca bir sıfır ve herkesin gözü önünde olacak bir yüzleşme. Zeynep'i düşüreceği durum ve onun yıkılışı. Ailesinin ve diğerlerinin vereceği tepkiler. Fakat hiç birisi Zeynep'in be hissedeceği kadar sıkıştırmıyordu yüreğini. Araba sitenin içine giriş yaptığında arkadaşı ile dikiz aynasından göz göze geldi. Sait sanki ben sana demiştim bakışları atarken bakışlarını ilk kaçıran Emir oldu. Sait'in bakışları bu defa korkudan elleri titreyen kıza kayarken tüm bu olanlar karşısında öfkeyle direksiyonu sıkarak ağzında bir küfür dolandırarak aracı park edip konuştu.
"Ben her ihtimale karşı burada bekleyeceğim komutanım! Olur ya bir aksilik olursa buradayım yani." Aksilik kelimesini dutarduymaz kızın gözleri korkuyla açılmış ve dikiz aynasından Emir'e bakan gözlerin, kendisine çevrilmesi ile adamın acıyan bakışları ile karşılaştı. Berze karşılaştığı bakışlardan gözlerini hızla çekerken Emir sürücü koltuğundaki adamın omzuna dokunarak bitkince fısıldadı.
"Sağolasın kardeşim. " Sait sessizliğe bürünürken Emir başı ile hadi işareti yaptı Berze ye. İkili araçtan inip apartmana doğru yönelirken ikisinin de adımları geri geri gidiyordu sanki. Emir'in boğazını bir el sıkup nefes almasını engellerken Berze'nin nefesi yaşadığı stresten dolayı Emir'in tersine sıklaşıyordu. Bindikleri asansörde hiç konuşmadan çıktıkları katta inen ikili biraz sonra yaşanacak hal kırıklıklarının acıların verdiği yükün ağırlığı ile bir birine çarsizce baktı. Adımlarını evin kapısına doğru çeviren Emir gittiği görevlerden döndüğü günleri hayal ederek bastı zike. Birazdan kapı açılacak sevdiği kadın tüm hasreti ile atlayacaktı boynuna. Daha büyük bir hasretle bu defa Emir dolayacaktı kollarını nişanlısının beline. Daha sonra Zeynep'in gözlerinden akıttığı inci tanelerini siler kısa ama hasret dolu bir öpücük bırakırdı dudaklarına. Çünkü içerde bekleyenlerin sabırsız seslenişleri bölerdi her seferinde öpüşünü. Ömer Amcasının homurtuları, kükreyişleri yankılanırdı salondan. Bu düşüncelerle yüzünde buruk bir gülümseme belirmişti ki kapı aniden açıldı ve Zeynep direk boynuna atılarak göz yaşları içinde yanaklarına küçük öpücükler bırakmaya başladı.
"Seni çok özledim! Bir daha sakın bu kadar uzun bırakma beni! Delirdim! Hasretinden çıldırdım resmen! " Emir sevdiği kadını sıkıca sarmak kokusunu içine çekmek istesede kolları bir türlü kalkmıyordu. Her zaman gülen yüzü bu defa kendini sıkmaktan gerilmişti. Zeynep heyecandan nişanlısındaki tuhaflığın farkına varamazken bu defa hızla dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp Emir'in yüzünü avuçları arasına alıp ela gözlerine bakarak fısıldadı. " Çok özledim! Çok! " Nişanlısının gözlerindeki acı ile kız kaşlarını çattı ve aklına gelen ayrıntı ile korkuyla ona bakıp ellerini dikkatle nişanlısının vücudunda gezdirmeye başladı. Onun bu hali Berze'ye geçmişteki günlerini hatırlartırken kızın biraz sonra çekeceği acı yüzünden gözlerinden süzülen yaşa engel olamadı.
"Canım yaralanmadın falan değil mi?" Elleri korkuyla Emir'in göğsünde kollarında gezerken adam onun haline daha fazla dayanamayarak dudaklarını kanatırcasına ısırarak kızın göğsündeki ellerini tuttu hayatında ilk defa titreyen elleri ile. Zeynep'in bakışları gözlerini bulurken gözlerini kaçırarak derin bir nefes çekti ciğerlerine. Zeynep,Emir deki tuhaflık ve yeni fark etmeye başladığı soğuklukla telaşlanırken onun fısıldarmış gibi söylediği isimle bakışları Emir'in arkasındaki bir türlü fark etmediği kıza döndü.
"Berze! " Zeynep kızın öne doğru bir adım atması ile titreyen bedenini süzdü. Gece kadar siyah saçları ve onu tamamlayan toprak misali kahverengi sürmeli iri gözleri vardı. Uzun saçları kalçalarına doğru süzülürken çok kısa olmayan boyu vardı.Acaba yabancı biri var diye mi Emir böyle mesafeli davranmıştı kendine. Başka ne olabilirdiki her zaman ilk sarılan ilk öpen o olurdu. Elbetteki şimdi bu yanındaki kızdan çekinmişti. Zeynep'in bakışları merakla tekrar kahverengi gözlerle buluşmak istercesine kızın üzerinde gezinirken fark ettiği bariz bir kabartı ile kaşları havalanarak dudakları büküldü kızın. Bu kız hamileydi! Sonra başka bir ayrıntı dank etti beynine. Bu hamile kız kimdi? Emir boğazına doğru yükselen kesif acının ağzında bıraktığı tadı, burnuna dolan sevdiğinin kokusu ile bastırmaya çalışsada kâr etmiyordu. Zeynep bir adım da yanına sokularak yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile konuştu.
"Beni misafirinle tanıştırmayacak mısın? " Berze aldığı nefesin kesildiğini hissederken Emir sertçe yutkundu. İçerden yükselmeye başlayan homurtularla bu durumu daha fazla ve çıktı demeyeceğim fark ederek sıktığı dişlerinin arasından tıslarcasına cevap verdi sevdiği kıza.
"Berze, Berze benim karım! "Zeynep'in kaşları hızla çatıldı ve buruşturduğu yüzüyle ikiliye bakarak fısıldadı.
"Şaka mı bu? Bak şaka ise gerçekten komik değil! Haberin olsun canını fena yakarım Emir! " Nişanlısının gözlerindeki ciddiyet yavaş yavaş kalbine doğru bir zehri yayarken elini göğsüne koyarak zorla nefes aldı ve bir ümit tekrar sordu. " Bu kız kim? "Zeynep'in çektiği acı ve Emir'in elinden bir şey gelmemesi sonucu yumruklarını sıkarken başını öne eğerek tekrar cevap verdi.
"Karım! Şimdi açıklayamıyorum ama zamanı gelince her şeyi açıklayacağım sana Zeynep! Ne olur anla beni! "Yüzüne yediği sert tokatla başı savrulurken Berze korkuyla yerinde sıçramış Emir ise dolan gözlerini yavaşça karşısındaki perişan olan nişanlısına çevirmişti. Zeynep ardı ardına dökülen göz yaşları arasında kapıdan destek alarak kesik kesik nefesler almaya çalıştı. Yanıyordu! Aldığı her nefes zehir gibi yayılıyordu vücuduna. Tiksinircesine karşısındaki adama bakarak yüksek sesle bağırdı.
"Karın öyle mi? Peki ben neyinim lanet olası! Söyle sene ben neyinim!? " İçeridekiler Zeynep'in bağırışına anlam veremeyerek telaşla kapıya koştu. Emir başı önde cevap veremezken Zeynep yerinde sendeleyerak Emir'in göğsünü yumruklayıp aynı sözleri tekrarladı. " Söylesene! Cevap ver! O karın sa ben neyinim!? " Herkes şok olmuş bir şekilde kapıdaki üçlüye bakarken Emir göğsüne inen yumrukların değil işittiği soruların altında eziliyordu sonra birden Zeynep'in yumrukları kesildi ve sevdiği kadın canı çekilmişcesine yere yığıldı. Telaşla ona doğru eğilirken Ömer'in kükreyişiyle ona uzanan elleri taş kesildi adeta.
"Dokunma! Sakın dokunayım deme! " Kızını bir hamlede kucağına alarak hızla içeri geçti. Diğerleri de telaşla arkalarından giderken Emir bitkin ve perişan bir şekilde Berze'ye eliyle yol göstererek içeri geçti. Aradan geçen uzun sayıla bilecek sürede evde sadece Zeynep'i kendine getirebilmek adına konuşulmuş, telaşla oradan oraya koşturulmuştu. Berze duvar dibine sinip etrafında olup biteni korkuyla izlerken Emir içinde yanan ateş, dilinde ise Zeynep'i ne bir şey olmaması için ettiği dualarla seyretti olup biteni. İçerde fırtına öncesi sessizlik hakimken Zeynep yerinden kalkarak beş dakikadır gözlerini diktiği ikiliye doğru dikti mühür gözlerini.
Çok değil beş dakika önce kavuşmanın heyecanı ile beklerken kuruyordu boğazı,aylardır içinde büyüttüğü özlemin,hasretin biteceğini bilmenin mutluluğu ile dolmuştu koyu kahve gözleri. Oysa karşısındaki manzara ve işittiği sözlerin ağırlığı ile boğazındaki kuruluk bir yumruya dönüşmüş,uzun kirpikleri mutluluk gözyaşlarını değil,çektiği acının zehrini akıtır olmuştu. Acı bütün bedenine hükmederken babasının gök gürültüsünü andıran sesini duydu.
Orta yaşlı adam içinde büyüyen sinirle, Emir'e doğru yaklaşıp titreyen elleri yumruk halini alırken karşısında ki genç adama bakarak kükredi.
"Ne demek oluyor lan tüm bunlar!? " Emir'in sessiz kalışı Ömer'i dahada sinirlendirirken kendine hakim olmaya çalışarak duvarın dibine sinmiş kıza çevirdi bakışlarını. Hamileydi kız. Karnına bakılırsa üç beş aylık vardı. Damadının kızını aldattığı düşüncesi zihninde canlanırken bedenini saran daha büyük bir öfkeyle açıklama istercesine tekrar kükredi. "Ne demek karım lan?" Emir yine sessizliğini koruyup hiç bir cevap veremezken daha fazla kendine hakim olamayan Ömer yumruğunu genç adamın yüzüne geçirdi ve sendelemesini umursamadan yakasından tutarak silkeledi.
"Ne demek karım şerefsiz!?" Orta yaşlı adam evde çığlık atan gözü yaşlı kadınları umursamadan bu defa dizini, sarstığı Emir'in karnına geçirdi.
"Benim kızım neyindi peki lan?" İki büklüm olan Emir hiç bir karşılık vermiyordu. Veremezdi de haklıydı Ömer Amcası, haklıydı sevdiği, herkes haklıydı. Ömer,Emir'i doğrultarak tekrar sarsmaya başladı. Öfkeden gözü hiç bir şey görmüyordu adeta. Canını,kanını emanet etmişti bu adama. Elinde büyümüştü. Ta bebek ken kızına layık gördüğü,şimdi karşısında hiç bir cevap vermeden sadece yüzüne boş,boş bakmakla yetinen bu adam mıydı yani? Onun kızına nazlı gülüne nasıl ihanet edebilmişti? Elleri titrerken dişlerini sıkarak öfkeyle tısladı.
"Cevap ver it! Sen bunu benim kızıma nasıl yaptın?" Öfkeli adamın bakışları kızına döndü ve öfkeyle yüzünü sıvazlayarak kabus olmasını dileyip bakışlarını bu defa duvar dibindeki kadına çevirdi. Emir'in ise Zeynep'in yüzüne bakacak yüzü bile yoktu.Berze ellerini yüzüne kapatarak yaptığı hataların ağırlığı altında göz yaşlarına boğulurken,Ömer bakışlarını tekrar kızına çevirdi. Kızı mühür gözlerinden yaşları bir yağmur damlası misali akıtırken çaresizce bakmakla yetindi adam ve bu çaresizlikle genç adama dönerek kafasını yüzüne geçirip ellerini üzerinden çekti.İşaret parmağını kaldırarak bir kaç adım sendeleyen genç adama doğru tehdit edercesine salladı.
" Kızıma bir daha yaklaşmayı bırak, yanlışlıkla gözün bile değmeyecek!" Bakışlarını kendisi gibi öfkeli bir şekilde oğlunun arkasında kalan kardeşim dediği adama çevirdi ve eliyle onu işaret ederek sözlerine devam etti. " Babanın kanıyla karışan kanımın üzerine yemin olsunki seni vururum!" Hızla kızına doğru ilerledi ve karşısına dikilerek acıyla baktı. Bu adamı nasıl sevdiğini,yıllardır hasretle nasıl beklediğini kendi biliyordu. Ama bu işin oluru yoktu. Bakışlarını kızının yumruk şeklini almış iki eline çevirdi ve sağ eline uzanarak tutup kaldırdı. Nazlı gülü yaşadığı acı ve ihanetin ağırlığı ile şoka girmiş gibiydi. Kızının yumruk yaptığı elini güçlükle açarak parmağındaki iki yüzüğüde çıkardı. Göz, göze gelince onun çaresiz bakışları yıllara meydan okuyan adamın bir anda çökmesine sebep olmuştu. Özür dilercesine baktı kızının gözlerine ve yüzünü iri ellerinin arasına alarak alnına bir buse bırakıp geldiği yöne tekrar döndü. Elindeki yüzükleri hiç düşünmeden genç adamın yüzüne fırlattı.
"Al bu nişan yüzüklerini kendine nişane olarak tak! Tak ki yaptığın kalleşliği ve mahfettiğin bir hayatın acısını hep göğsünde taşı!" Yüzünü tiksintiyle buruşturan adam karşısındaki gence küçümseyerek baktı. "Gerçi sende taşıyacak yürek olsaydı sevdanı taşırdın." Genç adam hiç bir tepki vermiyor sadece dinliyordu. Adam karşısındaki adamın umursamazlığı karşısında başını olumsuz anlamda salladı ve kızına doğru yöneldi. Karısı ve kızının yanına gelen adam kızının omuzlarına kolunu doladı. Göğsüne sokulan kızının şakağına küçük bir öpücük bırakırken kapıya doğru yönelip bakışlarını karısına çevirdi.
"Gidiyoruz!" Gözleri yaşlı kadın da kocasını başı ile onaylarak kızının ve eşinin peşinden kapıya doğru ilerledi.
Hiç bir şey söyleyememişti adam. Ne diye bilirdiki? Oğlunun yaptığı şeyi nasıl savunurdu? Kardeşim dediği adamın yüzüne bakamıyordu. Oğlu yüzünü yere eğdirmişti. Bakışlarını geldiğinden beri sadece iki kelime konuşan oğluna çevirdi. Gelinine söylediği o sözler kulaklarında yankılanırken yüzünü buruşturdu ve oğluna hayal kırıklığı ile bakarken korkutucu bir sakinlikle iki adımda yanına gelerek hiç bir şey söylemeden öylece baktı.Gözlerine baksın,şaka yaptım, ben sevdiğim kadına böyle bir şey yapmam,senin yüzünü eğdirmem, siz beni tanıyamadınız mı desin istiyordu. Böyle bir şakanın olmayacağını bile,bile sadece umut ediyordu.
Genç adam bakışlarını yavaşça kaldırdı ve mahçupça babasına bakarak fısıldadı.
"Bab...!" Daha sözleri dudaklarından dökülmeden sert bir tokat yüzünde patladı. Berze, Ayşe ve Asya'nın çığlıklarının ardından babasının bu güne kadar duymadığı bir ses tonuyla konuştuğunu duydu.
"Bana baba deme!" Oğlunun yüzüne bakamayışından anlamıştı adam. Onun oğlu, başını yere eğmezdi. Ne olursa olsun ela gözlerini karşısındaki insanın gözlerine diker savunmasını yapardı.
"Benim senin gibi bir oğlum yok artık! Yarından itibaren seni bu evde görmek istemiyorum!" Yıkılmış bir şekilde odasına doğru yöneldi orta yaşlı adam. O sırada hala kapıda dikilen hamile kızı görünce ürkek bir şekilde kenara kayması dikkatini çekti. Oğlunun yaptığı hata yüzünden kızı da korkutmuşlardı. Ama görmek istemiyordu bu ikisini de. O yüzden hırsla karısına döndü ve sert bir şekilde konuştu.
"Odaya geliyorsun!" Kadın gözleri yaşlı bir şekilde başını sallarken yavaşça kocasına doğru ilerledi.
Boşalan salonda ikili yanlız kalırken kız hamileliğin verdiği yorgunluk ve yaşadığı strese daha fazla dayanamayacağını anlayınca sessizce kendini olduğu yere bıraktı. Ağlıyordu hem de delicesine. Kulaklarına hafif fısıltılar geliyordu fakat ne olduğunu anlamıyordu kız. Çaresizce başını dizlerinin arasına aldı. Ama duyduğu fısıltıları bir türlü engelleye miyordu. Genç adam sanki bilincini kaybetmiş gibi sürekli bir şeyler fısıldıyordu. O bastığı yeri titreten yüreklere korku salan adama ne olmuştu böyle? Nereye gitmişti dağları inleten o gür sesi de böyle fısıldar olmuştu? Artık kendi haline bile üzülemiyordu.
Genç adamın omuzları sırtındaki yükün ağırlığı ile çökerken, yıkılmış, her şeyini kaybetmiş gibi kendisini yavaşça yere bıraktı ve sırtını duvara yaslayarak başını elleri arasına aldı. Fsıldayarak söylediği çaresizce sözler kızın kulaklarına çalınırken işittiği son sözler kızın dudaklarından bir hıçkırık firar etmesine sebep olmuştu.
"Gitme Cennetimin kapısı! Ne olur gitme!"
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 😉😉
Yitenumutlar
|
0% |