@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı. - Aşık Veysel -Yiğitler Silkinip Ata Binen de
Uzun süre ikili sessizce yaşananları sindirmeye çalıştı. İlk kendini toparlayan Berze olurken yavaşça oturduğu yerden kalktı ve çekingen bir şekilde Emir'e doğru yaklaşarak omzuna dokundu. Omzunda hissettiği elle başını kaldıran adam kızın ağlamaktan şişmiş iri gözleri ile karşılaşınca içinde bulunduğu duruma daha çok öfkelendi.
"Bunları yaşamak zorunda değildin. Açıkla onlara her şeyi. O kızı daha fazla perişan etme. Ben bu vicdan azabını kal... "
"Sen neden bahsediyorsun ha!? Neyi açıklayım? Zaten her şey sizin yaptığınız o küçük hata yüzünden bu hale geldi! Bir de sen üzerime gelme! Hiç birinizin vicdanı şu an benim yüreğim deki kadar ağır bir yükün altın da olamaz!" Öfkeyle söylediği sözlerden sonra başını tekrar elleri arasına alarak çaresizce fısıldamaya başladı. "Kaybettim! Ben sevdiğim kadını, yüreğimin yangını kaybettim! Zeynep beni asla affetmeyecek! Ailemi her şeyi mi kaybettim ben! " Berze, Emir'in ani çıkışı ve sözlerindeki haklılık karşısında ne diyeceğini bilemezken herkesin hayatını mahfettiği gerçeği bir tokat misali tekrar çarptı yüzüne. Emir aynı sözleri tekrar ederken kız yavaşça doğrularak gözyaşları içinde sessizce kapıdan çıktı. Yanına yaklaşan herkesin hayatını karartıyordu. Üzerindeki uğursuzluk öyle bir boyuttaydıki bir büyü bir lanet misali etrafındaki herkesi kötü kaderine hapsediyordu. Akın ve Mirza'yı ondan koparan laneti şimdi de Emir'i koparıyordu bütün sevdiklerinden. Üzerindeki lanet bir her defasında bir çember misali büyüyerek etrafındaki insanları mutsuzluğa sürüklüyordu. Gözyaşları aralıksız süzülürken gözlerinden binanın çıkış kapısından hızla çıkarak koşar adım siteden çıktı. Nereye gittiğinin ne yaptığının farkında değildi sadece yürüyordu kendini kaybetmişcesine uzayıp giden yolda bilinçsizce yürüyordu. Muhtaç,aciz,etrafındakilere zarar vermekten başka bir işe yaramaz, ölmeyi bile başaramayan zavallının biriydi. Gitmeliydi! Etrafındakilere daha fazla acı çektirmeden, Mirza ve Akın'ın sonunu Emir'e de yaşatmadan gitmeliydi! Hiç yaşamamış hiç var olmamış gibi sessizce çıkıp gitmeliydi herkesin hayatından. Kulaklarını tırmalayan korna sesi ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Üzerine hızla gelen arabanın farları gözlerini alırken olduğu yerde donup kalmıştı. Birden bedenini saran kolla geriye doğru sertçe çekildiğini hissetti. Sendeleyen bedeni sert bir bedene çarparken kulaklarında hissettiği ürkütücü sesle korkusu daha da arttı kızın.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!? Delirdin mi!?" Berze zorlukla nefes alırken karşısındaki adamın öfkeden kararmış yüzü onu daha çok korkutmuştu.
"Be... Be.. "
"Sen ne ha!? Sen ne? Nasıl bu kadar aptal olabilirsin? Hayatın bu kadar ucuz mu? Kendini düşünmüyorsun karnındaki bebeği de mi düşünmüyorsun!? Hepsini geçtim senin için hayatını hiçe sayan insanları da mı düşünmüyorsun!?" Berze tam ağzını açıp bir şey söyleyecektiki karşısındaki adam buna müsade etmeden öfkeyle kızı bileğinden kavrayarak sözlerine devam etti. " Yaptığın hataları böyle düzeltemezsin! İntihar ederek mi düzelteceksin ha!? " Adamın tutuşundan canı acıyan kız son sözlerinden sonra kolunu sertçe kurtardı bileğindeki elden. Sait'in bakışları hızla kızın yaşlarla ıslanmış yüzünü bulurken Berze başını olumsuz anlamda sallayarak bitkince konuştu.
"İntihar falan ettiğim yok! Onu bile başaramayacak kadar beceriksizim ben! Gitmek istedim! Üzerimdeki lanetle birlikte hiç var olmamış, hiç yaşamamış, hiç kimseye zarar vermemiş gibi sessizce çekip gitmek istedim! " Kızın kendinden, canından bezmişcesine söylediği sözler Sait'in bir an tutulmasına sebep olurken Berze ellerini karnına götürerek acı dolu bir sesle fısıldadı. "Onu kendimle birlikte ölüme nasıl sürüklerim? Şu koca dünyada ben hep kimsesizliğin acısını çekerken, sadece gidecektim. Ona kimsesiz bırakmamak için çekip gidecektim. " Kızın fısıltıyla söylediği sözler Sait'in boğazına bir yumru misali otururken adam sertçe yutkundu ve kızın çenesini tutarak eğdiği başını kaldırdı ve gözlerini buluşturarak tıpkı onun gibi fısıltıya benzer bir sesle konuştu.
"Kimsesiz bir kimse yok herkesin var bir kimsesi, Kimsesiz kaldım medet ya kimsesizler kimsesi! " Kız işittiği sözlerle ıslak gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırırken Sait sözlerine devam etti. "Bir daha kimse siz liginden yakınma! Sen kimsesiz değilsin! Kimse kimsesiz değil! Bebeğin var! Onu yaradan seni yaradan kimsesizlerin kimsesi yüce yaradan var! " Kız hâlâ şaşkınca karşısındaki adama bakarak fısıltıyla karşılık verdi.
"Sen nereden biliyorsun bu sözleri? " Sait kızın sorusu ile bakışlarını kısa bir süre etrafında gezdirdi ve dudaklarını bükerek umursamazca cevap verdi.
"Okumayı severim." Verdiği kısa cevaptan sonra kızın tepkisini beklemeden kolundan hafifçe tutarak yürümeye başladı. "Evden kaçar gibi çıktığından Emir'in haberi var mı? " Sait'in sorusu ile kız başını olumsuz anlamda salladı. Hatırladığı anlar ile yüzü acıyla kasılırken yanındaki adama açıklamada bulundu.
"Benim yüzümden hayatı mahfoldu. Sevdiği kız, onun ailesi herkes ona sırt çevirdi." Bakışlarını çaresizce yanındaki adamın yüzüne çevirerek acıyla fısıldadı. " Kendi ailesi bile! Babası evlatlıktan red etti! Emir'i,kendi oğlunu evinden kovdu! Hepsi benim suçum!" Kızın sözleri ile Sait'in adımları yavaşladı. Derin bir nefes alan adam sıkıntıyla geri verdi ve kıza karşı anlayışlı olmaya çalışarak tekrar konuştu.
"Her şey yoluna girecektir. Evet kolay bir durum değil ama Emir bir asker ve buda onun görevi!" Anlayışlı olmaya çalışsada içinde büyüyen sinirle gözlerini kısa bir an kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Tekrar açtığında yeşil gözlerini kızın gözlerine odaklayarak sözlerine devam etti. " Emir'in şu an içinde bulunduğu durumun daha ağırlarını yaşadım ve yaşıyorum! Bizim hayatımız bu. Biz her zorluğu göze alarak bu yola baş koyduk. Konu Vatan' sa yeri gelir aileden, sevdiğinden, karından, çocuğundan vazgeçersin! Bir robot düşün. Biz duyguları alınmış bir robot gibiyiz!" Sait'in sözleri ile kızın gözünden yaşlar tekrar süzülmeye başladı. Onların hayatları zaten zordu ve o daha da zorlaştırmıştı. Sait kızın tekrar ağlamaya başladığını görünce sinirden dişlerini sıkarak sözlerine devam etti. " Bak bizim duyguyla işimiz yok! Komutanımız kendini vurmamızı istese ve ikinci bir emir gelmeden onu vurmak zorundayız! Biz böyle yetiştik! Böyle yetiştirildik! Belki hatalısın! Belki hepimiz hatalıyız! Ama bizim gibi düşünmeye çalış! " İri elleri birer yumruk halini alırken dişlerini sıkmaktan çenesi kırılma derecesine gelmişti. Karşısında bir asker varmış gibi sertçe fısıldadı. " Bu bir görev! Bu görevde en zor sınavı veren sen değil Emir! Bu yüzden bizim gibi düşün ve bu görevde ona yardımcı ol! Ama bunu bulduğun ger fırsatta kaçarak yada köşene sinip ağlayarak yapamazsın! En azından bu kadarını Emir'e borçlu olduğunu düşünüyorum! " Kız tepkisiz bir şekilde karşısında dikilirken Sait konuşmasının onda etki edip etmediğini öğrenmek istercesine sert bir sesle bağırdı. " Yanılıyor muyum!? " Berze, Sait'in gür ve öfkeli sesi ile yerinde korkudan sıçrayınca adam kızın zayıflığı konusunda yüzünü buruştururken Berze olumlu anlamda başını salladı. Onun onayı ile gözlerini deviren adam tekrar kolundan tutarak yürümeye devam etti. " Güzel! Demek ki sana böyle arada ayar vermek gerekiyor. " Kız işittiği sözlerle yanındaki adama şaşkınca bakarken Sait cebinden telefonunu çıkararak Emir'in numarasını tuşladı. Uzun uzun çalan telefonun açılması ile boğazını temizleyerek konuştu.
"Komutanım, Berze benim yanımda. "İşittiği sözlerle Emir'in kaşları çatılırken kızaran bakışlarını geniş salonda gezdirdi. Hangi ara çıkıp gitmişti bu kız!? Başına sürekli iş açmaktan başka bir işe yaramıyordu. Sıkıntıyla elini yüzünde gezdirdi ve dakikalardır hareketsizce oturduğu duvar dibinden kalkarak cevap verdi telefondaki arkadaşına.
"Sait bu gece sen onunla ilgilene bilirmisin? "Emir'in sorusu ile kızın kolundaki elini çeken Sait yanındaki kıza eliyle bir dakika işareti yaparak bir iki adım uzaklaştı ve kısık bir sesle komutanına cevap verdi.
" Bir sorun mu var komutanım? " Sorunları Berze'den öğrenmiş olsada başka bir durum olup olmadığından şüphelenerek sormuştu bu soruyu. Emir evinin içinde bakışlarını gezdirirken dudaklarında alay ve acının karışımı bir gülümseme peyda oldu.
"Evsiz kaldım Sait! Ailesiz kaldım!" Gözleri tekrar yaşlarla parlarken elini gözlerine bastırarak acıyla fısıldadı. "Her şeyden önemlisi Zeynep'siz kaldım oğlum daha ne olsun! " Komutanının sözleri ile sertçe yutkunan Sait onun yaşadığı acıyı hisseder gibi aynı fısıltıyla karşılık verdi.
"Yapa bileceğim bir şey var mı komutanım? " Telefonun ucundaki adam derin bir nefes alarak karşılık verdi.
"Berze'yi senin eve götür ben daha sonra geleceğim. " İşittiği sözlerle Sait'in kaşları çatılırken tekrar fısıldar bir ses tonuyla cevap verdi.
"Komutanım ne diyorsunuz siz!? Bilmem farkında mısınız ama ben Gökhan ve Harun gibi iki lavukla aynı evde yaşıyorum." Kapıdan çıkarak yavaşça çekti. Her seferinde bu kapıda Zeynep'in aşkıyla karşılanır, onun göz yaşları ile yolcu edilirdi. Ama bu gün ne sevinçle karşılanmış, ne de bir Allah'ın kulu onu uğurlanmıştı. Kaybetmenin acısı içine tarifi imkansız bir sızı düşürürken ağır adımlarla merdivenlere yönelerek tekrar Sait'e cevap verdi.
"Biliyorum Sait! Biliyorum ama şu an için başka çarem yok. Kızı götürmeden önce onlara haber ver kendilerine çeki düzen versin o iki Dangalak! " Emir büyük yerden olunca Sait'in çaresiz bakışları karşısındaki kızı buldu. Bakışları kesiştiği an kız gözlerini hızla kaçırınca Sait'in içinden söylenerek Emir'in isteğini onaylayıp telefonu kapattı. Şimdi bu kızı o iki manyağın yanına nasıl götürecekti? Komutanının isteği hiç hoş olmamıştı. Üç erkeğin yaşadığı eve Berze'yi götürmek hiç akıllıca değildi. Fakat el mecbur başka çaresi yoktu. Nefesini bıkkınlıkla dışarı vererek ağır adımlarla kıza doğru yaklaştı ve eliyle yolu işaret ederek konuştu.
"Gidelim. Seni bizim eve götüreceğim." Sait'in sözleri ile Berze huzursuz bir ses tonuyla telaşla konuştu.
"E... Emir. Emir mi istedi seninle gitmemi?" Kızın sorusuna başını sallarken bir taraftan da konuştu.
"Evet. Korkmana gerek yok güvende olacaksın merak etme. " Bu defa Berze başını sallayarak onu onayladı.
"Ailen sorun çıkarmasın? Anen, baban, karın, yada ne bileyim kardeşin? Sonuçta yabancı biriyim. "
"Ailem yok benim! " Sait'in sesindeki sertlikle kız bir an afalladı. " Ne annem, ne babam, ne de kardeşim var! Allahtan başka kimsem yok benim! " Bir an dudaklarını hırsla ısırdı kız. Yarasına tuz basmıştı belliki adamın. Sesindeki acıya ve sertliğe bakılırsa canını yakmıştı. Anlamıştı işte üzmüştü adamı. Ailesinden konu açıldığında Akın da böyle tepki verirdi çünkü. Sevdası aklına düşünce boğazı düğümlendi kızın. Daldığı düşüncelerden sıyrılarak yanında sert bir çehreyle yürüyen adamın koluna dokundu ürkekçe. Sait'in bakışları kendisinin kimlerle çarpışınca korkudan titreyen sesiyle konuştu.
"Özür dilerim. Seni üzmek yada canını yakmak istememiştim. Ben sadece tekrar Emir'in ailesinin ki gibi bir tepkiyle karşılaşmak istemedim." Bakışlarını mahçupça kaçıran kız fısıltıyla tekrar özür dileyince Sait'te sert tepki verdiğinin farkına vararak daha ılımlı bir şekilde karşılık verdi.
"Merak etme seni görünce canı yanacak bir karım veya sevgilim yok. " Kızın yüzü acıyla gölgelenince bu defa Sait kırdığı potun farkına vararak devam etti sözlerine. "Ama iki tane hayvanla paylaşıyorum evimi. Biraz dağınık ve pislerdir fakat korkma sana zarar vermezler." Sait'in sözleri ile kız başını olumlu anlamda sallarken ikili aracın başına gelmişti. Arabayı açan adam kızın binmesini bekledi ve o binince şöför koltuğuna geçerek yola koyuldu. Yol boyu sessizlik hakimken aracın içinde Emir için de aynı şey geçerliydi.
Konuşmak için Zeynep'in arayan adam ilk çalıştan sonra sürekli aynı sesi duymaya başlamıştı. Aradığınız kişiye ulaşılamıyor saçmalığı! İstese kapısına dayanır tutar kolundan alıp giderdi ama, aması vardı işte. Kapısına dayansa ne diyecekti. Bir açıklama yapamadıktan sonra ne fark edecekti? Yumruğunu sertçe sitenin bahçesindeki masaya vurdu. Gözleri sevdiği kızı bir kere olsun göre bilmek umudu ile onun penceresindeyken o eli kolu bağlı bir şekilde oturmaktan başka bir halt yapamıyordu. Öyle bir durumun içindeydiki çıkar bir yol bulamıyordu. Ne kadar süre o pencereye baktı bilmiyordu. Yanındaki hareketlenme ile bakışlarını o yöne çevirince boynuna saplanan ağrı ile uzun bir süre gözlerinin o pencerede olduğunu fark etti.
"Ne oluyor Emir?" Yanına oturan Mehmet ve karşısına dikilen Kayra, Tuğra ve Kağan'ın üzerinde gezdirdi bakışlarını ve dudaklarını bükerek başını olumsuz anlamda salladı.
"Evlendim kardeşim olan bu! " Diğerleri Emir'in verdiği cevapla gözlerini çevirirken Kayra her zamanki sert tavrının aksine sakin olmaya çalışarak konuştu.
"Abi saçmalama. Ne evliliği Allah aşkına? Nereden çıktı bu evlilik? O kız kim? Hem Zeynep abla ne olacak?" Emir bakışlarını karşısındaki esmer gence çevirerek burukça gülümsedi.
"Kızın kim olduğunun ne önemi var Kayra? Sonuçta evlenmişim karım değil mi? Zeynep ablana gelince bir şey olacağı yok! O benimdi ve hep benim olarak kalacak! Başka olacak bir şey yada bir şey olma ihtimali yok! " Kayra, Emir'in sözleri ile öfkelensede sakinleşmek için elinden geleni yapıyordu. Elleri ile yüzünü sıvazlarken bu defa Tuğra'nın sesini duydu.
"Abi ne diyorsun sen ya? Niye evlendin o zaman? Niye herkesi kendine böyle düşman ettin? " Emir'in yüzü işittiği sözler karşısında acıyla kasıldı. Tuğra haklıydı herkesi kendine düşman etmişti. Ama gerçeği söyleme gibi bir şansı olsada yine herkes onu yargılayacaktı. Çünkü hiç birisi onun içindeki Vatan aşkının her şeyden daha üstün olduğunu anlayacak kadar bakmıyorlardı gözlerine. Sevdiği kadının, ailesinin bile aklına gelmemişti bu ihtimal. Hepsi dünden razıydı ona ihanet eden damgasını yapıştırmaya. Oysa bir bilselerdi iki dilde de onun aşkı nasıl bir noktada. İşte o zaman ikisindende vazgeçemediğini anlayacaklardı. Ne yar düşüyordu dilinden ne de Vatan! Ne Zeynep'i düşüyordu yüreğinden, ne de uğruna göğsünü söküp atacağı Vatan'ı. Ne sevdiğinin hayali düşüyordu gözünden, ne de Vatan uğruna şehit düşen gencecik fidanların yüzü! Elleri ile yüzünü sıvazlayarak düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı.
"Öyle olması gerekiyordu. Çünkü Berze hamile! " Hepsinin bakışları bir birini buldu. Hamile olduğu için mi evlenmişti yani kızla?Hepsinin aklındada aynı sorular dönerken Kağan daha fazla dayanamayarak sordu.
"Abi, ne ara tanıştın? Ne ara hamile kaldı o kız? " Emir içten içe burukça gülümsedi. Kimsede çıkıp ta şu adamlar kadar işin aslını öğrenmek istememişti. Arkadaşları, kardeşleri yaşlarının verdiği toyluğa, tecrübesizliğe rağmen olayın aslını araştırmak için gayret gösterirken, babası, aile büyükleri yaşadıkları,görüp geçirdikleri onca şeye rağmen yargılamış ve hemen cezasını kesmişlerdi. Arkadaşlarının sorgusuyla içinde hafifte olsa bir rahatlama hissetti. En azından onlar bu durumdan şüphelenecek kadar iyi tanıyorlardı onu. Dudakları alayla kıvrılırken cevap verdi karşısındaki kumral gence.
"Olmuş işte Kağan, ama nasıl olmuş bende bilmiyorum. Bu halde ortada mı bıraksaydım kızı? Yakışır mıydı bana? Benim yerimde siz olsanız bırakır mıydınız kızı bu durumda? "
"Çocuk kendindense kimse bırakmaz abi! Ama çocuğun kendinden olduğundan emin değilse kimse ne sevdiği kızı kaybetmeyi göze alır, ne de ailesini karşısına! "
"Yüreğindeki aşk seni bazen öyle şeylere mecbur bırakır ki o zaman asla yapmam dediğin şeyleri yapmak zorunda kalırsın Kayra! " Mehmet'in bakışları şüpheyle kısılırken ortamda dönen muhabbet canını sıkmaya başlamıştı. Arkadaşı böyle bir kalleşlik yapmazdı. Bu işin içinde bir iş vardı ve elbet hiç bir sır gizli kalmazdı. Fakat Zeynep'in haline üzülüyordu. O kız bu durumla nasıl baş edecekti? Derin bir nefesi ciğerlerine çekerek konuştu.
"Hastalıkta Eyyüb, hasrette Yakub, zindan da Yusuf , ateşte İbrahim olan, sabır bu zorlu sınavda senin yanında olsun kardeşim. Yoksa bu savaşı kazanman hiçte kolay olmayacak! " Emir düşünceli bir şekilde başını sallarken diğerleri hâlâ böyle bir şeyin nasıl olduğunu düşünüyordu.
Kapının önüne geldiklerinde Sait kaçamak bakışlarla yanında ki kıza baktı ve içinden saydırarak parmağını zile götürdü. Bu iki deliye telefon etmişti fakat bir türlü cevap alamamıştı. Normal bir Gökhan ve Harun la karşılaşmak için içinden dua ederken evden yükselen müziğin yeni farkına varıyordu.
Odalara döşek serdim gül gibi Geldi yattı gavur kızı el gibi Öpmesi yok sevmesi yok mal gibi Böyle bir kızı ben görmedim ömrümde
İşittiği şarkının sözleri ile öfkeyle kapıya yumruğunu geçiren Sait ağzında bir küfür dolandırdı.
"Ulan şerefsiz Gökhan! Ulan ben seni bir güzel öpüp sevmez miyim lan? " Yanında hissettiği hareketlilikle bakışlarını çevirirken kızın kıpkırmızı olmuş yüzüyle bir adım arkasına saklandığını fark etti. Onun ürkek tavırlarıyla daha çok öfkelenirken bu defa kapıya sert bir tekme geçirmiştiki Gökhan elinde kola bardağı dilinde şarkı sözleri ile sırıtarak kapıyı açtı.
"Okşa beni sar beni ara sıra sev beni
Ben bir köylü oğluyum renk getirde gör beni" Diyerek Sait'in yanağından makas alınca olan olmuştu. Suratına yediği yumrukla geriye doğru sendelerken hâlâ sırıtarak konuşuyordu.
"Ne var lan bu kadar ayarlanacak. Altı üstü iki dakika kapıda bekledin bir de üstüne benim gibi yakışıklı bir adamdan makas yedin. "
" Gökhaaaan! " Sait'in kükreyişi ile bakışı ona dönerken arkasındaki kızı yeni farkeden adamın ağzından bir küfür firar etti.
"Siktir! " Arkadaşı başını sabır dilenircesine sallarken ağzından kaçanın farkına varan Gökhan hızla elini ağzına kapadı. Üçlü daha sonra içeriye doğru ilerlerken hala çalan müzikle Sait çıldırma noktasına gelmişti. İçeri girdiklerinde bir elinde kola önünde pizza üzerinde sporcu atleti, altında basketçi şortuyla zıkkımlanan ve aynı zamanda şarkıya eşlik eden bir Harun bulmayı tabiki beklemiyordu Sait. En azından böyle göl görmüş camış gibi yayılmış bir şekilde hiç beklemiyordu.
Kazanları sular koydum ılıdı Mermerlere sabun koydum eridi Elin kızı geldi yattı uyudu Böyle bir malı ben görmedim ömrümde
Kanepede arkası kendilerine dönük rahat bir pozisyonda yemek yiyen adamı gören kız bakışlarını hızla kaçırdı ve evin içinde gezdirdi. Fakat gördüğü manzara karşısında bir an görmemeyi diledi. Bu nasıl bir dağınıklık, bu nasıl bir pislikti böyle? Ev değil çöplüktü resmen. Adamın sözleri ile daldığı görüntüden sıyrılmayı denesede onu da yarı çıplak görmek istemediği için mecburen evin manzarasına katlanmayı denedi.
Okşa beni sar beni ara sıra sev beni Ben bir köylü oğluyum renk getirde gör beni..
Sait iki büyük adımda koltuktaki adama doğru yaklaşarak ensesine sertçe bir tokat patlattı. Harun acıyla elini ensesine götürürken bir taraftan da söyleniyordu.
"Ulan Gökhan! Siktirtme belanı şerefsiz! " Öfkeyle yerinden doğrulan adam karşısında Sait'i görünce afallayarak karşılık verdi.
"Komutanım! Ya kusura bakmayın ben Gökhan piçi sandım bir an. Ondan öyle şey ettim. Ağzımdan kaçı verdi." Sait atkadaşının daha fazla saçmalamasına müsade etmeden sözünü kesti.
"Kes! Duyan da küfürü ağzına almayan biri zanneder. Lan dokuz besmele ile yanına yaklaşıyorlar it herif! Ağzından kaçı vermiş! " Başını sağa sola sallayarak öfkeyle sözlerine devam etti. "Git üzerine adam gibi bir şeyler giyin. Misafirimiz var. " Harun'un bakışları Berze'yi bulurken bir an üzerindekileri düşündü. Atlet ve şort vardı. Ne vardıki bunda bu kadar abartılacak? Sevgilisini eve atan azgın karılar misali ben üzerime rahat bir şeyler giyeyim repliği gibi olmuştu komutanının sözleri. Harun'un hala olduğu yerde dikildiğini görünce uyarırcasına dişlerinin arasından tısladı.
"Oğlum uğurlama merasimi mi istiyorsun? Ne demeye kazık gibi dikiliyorsun? İki saniyen var Harun! Eğer iki saniyede ortadan kaybolmazsan ben kökten çözüm olsun diye ortadan kaldırırım seni! " Sait daha sözlerini bitirmemiştiki Harun koltuğun üzerinden atlayarak hızla gözden kayboldu. Ortamdaki tuhaf gerginliği dağıtmak isteyen Gökhan koltuğun üzerindeki battaniye ve çamaşırlardan oluşan döküntüyü toplayıp arkasına atarak eliyle Berze'ye işaret etti.
"Kusura bakma yenge malum ev hali. Şöyle otur istersen sen. " Kız çekimser bir şekilde bir Gökhan'ın gösterdiği yere bir Sait'e baktı. Saitten aldığı onayla Gökhan'ın gösterdiği yere ilerleyerek oturdu ve bakışlarını tekrar evin içinde gezdirmeye başladı. Kızın bakışları evi incelerken Gökhan fırsattan istifade Sait'e yaklaşarak fısıldadı.
"Komutanım, neler oluyor? Yenge, Emir komutanımın yanında olmayacak mıydı? Bizim evde ne işi var? " Sait başını sağa sola sallayarak dişlerinin arasından tısladı.
"Bi sus Gökhan bi sus! Yeminle mahallenin dedikoducu karılarından farksızsın!" Gökhan alınmış bir şekilde Sait'e bakarken o bakışlarını kıza çevirerek sözlerine devam etti. " Emir zor durumda. Ailesi bu durumu kabullenmemiş galiba tartışmışlar. Berze'yi buraya getirmemi istedi bende getirdim. Bildiklerim bu kadar. " Yanındaki adam anladım dercesine başını sallayarak Sait'in tuhaf bakışları altında eline aldığı pizza kutusuyla Berze'ye doğru ilerleyip kutuyu önüne uzattı.
"Karnın acıkmıştır yenge al bi parçacık." Burnunun dibine sokulan pizza kutusuyla kız yüzünü buruştururken Gökhan tekrar konuştu. " Çekinme yenge al bi parça. Bir hafta önce almıştık ama aniden göreve gidince yiyemedik." İşittikleri ile Berze'nin gözleri irice açılınca Gökhan telaşla tekrar konuştu. " Korkma yenge taze daha. Bak hem biz yedik sorun yok yani. " Diyerek kutuyu kızın burnuna doğru biraz daha yaklaştırınca kız hızla elini ağzını kapattı.
"Ulan salak! Kız hamile! Ne demeye sokuyorsun burnunun dibine kadar! " Sait hızla ikiliye doğru yaklaşarak Gökhan'ın elindeki kutuyu alıp fırlatırcasına sehpanın üzerine bıraktı ve sinirle sözlerine devam etti. " Herkesin midesi sizinki gibi çöplük değil. Zehirleyeceksin kızı hayvan herif. " Gökhan, Sait'in sözlerindeki gerçeklik payını düşünürken Harun da içeriye geldi. Berze'nin bakışları Sait ve Gökhan arasında gidip gelirken kendisi yüzünden tartışmalarını istemeyerek aceleyle söze girdi.
"Ben teşekkür ederim ama aç değilim." Bakışlarını tekrar evin içine çevirirken Harun onun dağınıklıktan rahatsız olduğunu anlayarak çaktırmadan döküntüleri toplamaya başladı. Koltuğun kenarına sıkıştırılmış çoraplar eline gelince yüzünü buruşturup kibar olmaya çalışarak konuştu.
"Gökhan cığım canım kardeşim sen ne dağınık adamsın lan! Bu çorapların ne işi var burada pis herif! " Mimikleri ile kalkta yardım et işareti yaparken Gökhan'da tıpkı onun gibi karşılık verdi arkadaşına.
"Ne? Ne var bunda? Unutmaki iki ay önce yaptığımız büyük temizlikte bir yıldır aradığın o şortun vestiyerden çıktı lan! Benim çoraplarımın çıktığı yer senin şortunun çıktığı yer kadar abes değil en azından! " Berze şaşkınlıkla ikiliyi dinlerken Harun arkadaşına ben sana sonra sorarım bakışları atıyordu.
"Yeter lan! Sizin bir birinizin pisliklerinizi ortaya dökmenizi mi dinleyeceğiz burada? Zaten uzun yoldan geldik kafamız karamürsel sepeti gibi, ya adam gibi döküntünüzü toplayın ya da yatın zıbarın! Zira ben şu an yatmaktan başka bir şey düşünmüyorum. " Diyerek oturduğu yerden kalktı ve odasına doğru ilerlerken karşısına dikilen Harun'la olduğu yerde durarak ne var dercesine başını salladı.
"Komutanım. " Harun bakışları ile Sait'e kızı işaret ederken o anlam veremeyerek tekrar sordu.
"Ne var lan!? Ne oynatıp duruyorsun kaşını gözünü? " Harun arkadaşının kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı.
"Komutanım kız ne olacak? " Sait bir an unuttuğu ayrıntıyla sıkıntıyla gözlerini kapadı. Ne yapacaktı şimdi? Berze'yi bu manyakların yanında bırakamazdı. Salonda yatmasına da izin veremezdi. Bu dangalakların sağı solu belli olmazdı sonuçta. Sıkıntıyla nefesini vererek Berze'ye dönerek konuştu.
"Berze, sen benim odamda kal. " Kız itiraz etmek için ağzını açmıştıki Sait'in sözleri ile geri kapamak zorunda kaldı. "Böylesi daha doğru olur. Üç erkeğin olduğu evde salonda yatman uygun olmaz. " Kız çekimser bir şekilde olumlu anlamda başını sallarken Sait onun bu hareketine karşılık kalkmasını bekledi. Berze yerinden kalkarak ona doğru yaklaşınca kapıdan çıkarak koridorun sonundaki odaya doğru ilerledi ve kapıyı açarak içeriye girdi. Kız ürkek bir şekilde odanın kapısında dikilince onun huzursuzluğunun nedenini anlayan adam dolaba doğru ilerleyerek temiz nevresim takımı çıkararak yatağın üzerine koyup tekrar kıza döndü.
"Göreve gitmeden önce değiştirmiştim nevresimleri. Gerçi yatmak nasip olmadı ama." Ne yapacağını nasıl davranacağını şaşan adam sıkıntıyla başını kaşıyarak sözlerine devam etti. "Belki içine sinmez diye düşündüm. Bu takımı hiç kullanmadım." Yatağın üstüne bıraktığı takımı işaret ederek söylemişti son sözlerini. Kızdan bir tepki gelmediğini görünce kapıya doğru ilerledi ve yanından geçerken aklına gelen ayrıntıyla tekrar konuştu. " Korkmana gerek yok. Bu evdeki kimseden zarar gelmez sana. Yine de huzursuz olursan kapının arkasında anahtar var kilitlersin kapıyı. " Berze odaya girdiğinden beri donmuş gibi hiç bir tepki veremiyordu. Onun bu halini huzursuzluğuna yoran adam daha fazla korkutmamak için iyi geceler dileyerek çıktı odadan. Sait'in arkasından kapıyı kapatan kız sırtını kapıya dayayarak gözlerini sıkıca kapattı. Burnuna dolan koku ona yıllar önce kaybettiği sevdasını hatırlatırken anılarda gözünün önünde film şeridi gibi akmaya başlamıştı. Başını olumsuz anlamda sallayarak bu düşüncelerinden hızla sıyrıldı. Yoksa yeni bir krizin eşiğine gelmesi an meselesiydi.
"Bu kokuyu dünya üzerinde yasaklamaları lazım. En azından benim yaşadığım alanda yasaklanmalı. " Diyerek kendi kendine fısıldadı. Bakışları tekrar odada dolanırken diğer ikisinin aksine Sait'in ne kadar düzenli bir insan olduğunu düşündü. Bu derece düzenli bir adamın o ikisi ile aynı evde yaşaması şaşılacak şeydi doğrusu. Yatağa doğru ilerleyerek üzerindeki yastığı eline aldı ve hafifçe kokladı. Burnuna dolan deterjan kokusuyla dudakları yana doğru kıvrıldı. Adam doğruyu söylemişti. Çarşaflar yeni değişmişti. Yatağın üzerindeki yeni nevresimleri kenardaki komidinin üzerine bırakarak tekrar yatağa yaklaştı ve üzerine uzanarak bakışlarını tavana dikti. Açık renk bir oda yine açık renk mobilyalarla döşenmişti. Duvarda içinde Emir ve Mirza'nın da olduğu bir fotoğraf vardı. İçerdeki iki adam belliki eğlenceli tiplerdi. Fotoğraf çekilirken yaptıkları komik hareketler bunu gösteriyordu. Burnunda tanıdık o huzur veren koku, gözleri üç ay önce kaybettiği Mirza'nın resminin üzerinde içindeki pişmanlıkla uykuya daldı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Ali odanın içinde çıldırmış gibi bir o yana bir bu yana volta atıyordu. Ayşe'nin sürekli ağlaması daha çok öfkelenmesine neden olurken dişlerinin arasından öfkeyle tısladı.
"Yeter artık Ayşe bırak ağlamayı! " Kadın kocasının öfkeli halini umursamadan yaşlarla parlayan mavi gözlerini onun elalarına dikti ve karşılık verdi.
"Ne yapayım Alim? Sen söyle ne yapayım? Oğlum Zeynep'in hayatını kararttı. O kızın ahını aldı. Ben Esha'nın, Zeynep'in yüzüne nasıl bakarım bu satten sonra? Benim oğlum nasıl yapar böyle bir şeyi Ali? Zeynep canından öteydi! Seviyordu benim oğlum! Çocukuğu ile, masumluğu ile yüreği ile seviyordu Zeynep'i. " Kadın göz yaşlarını elinin tersi ile silerken odada hâlâ öfkeyle dolanan kocasına baktı. " Böyle bir şeyi nasıl yapar aklım almıyor. Şimdi ben hangi evladıma yanayım Ali? Kızım yerine koyduğum Zeynep'in kaderine mi? Belki de hiç bir suçu olmayan o hamile kıza mı? Yoksa yaptığı hata yüzünden evine bile layık görmediğin oğluma mı?"
"Senin oğlun hiç büyümemiş Ayşe! Aklı hala o çocuk aklı! Sevgiyi aşkı hâlâ çocukluğundaki gibi oyun sanıyor! Derdine yanılacak birini arıyorsan bu kesinlikle oğlun değil! Zeynep'e yan! O kıza yan! Kaybetmekle karşı karşıya kaldığımız ailemize yan ama oğlun olacak Emir itine yanma! Çünkü o bunu hak etmiyor! " Emir'in sözleri ile bakışları fırtına öncesi kabaran hırçın bir deniz gibi kararan Ayşe oturduğu koltuktan kalkarak kocasının karşısına dikildi ve işaret parmağı ile göğsünü dürterek konuştu.
"Sen hiç mi hata yapmadın!? Emir'in yaptığını savunmuyorum! Bir kadın olarak onun bu yaptığını savunursam Zeynep'e haksızlık etmiş olurum ama bir insan olarak bir anne olarak onunda bir hata yapa bikeceğini düşünüyorum!" Ali karısının öfkeyle parlayan gözlerindeki yaşlara uzanırken Ayşe bir adım geri çekilerek sözlerine devam etti. " Unutma Ali yıllar önce sizde aynı yollardan geçtiniz! Bir sürü hata yaptınız ama aileleriniz ve bizler size hep bir şans verdik. Oğlumun da bir şansa ihtiyacı var. Gerekirse Zeynep ve Esha ile de konuşacağım ama senin yaptığını yapıp oğluma sırtımı dönmeyeceğim. Benim oğlum ona yakıştırdığınız şeyi yapacak kadar kalleş değil. Ben bir hata yaptığına inanıyorum! Şimdi gidip diğerleri ike bu mevzuyu konuşacağım ve her zamanki gibi hep birlikte bir çıkış yolu arayacağım! " Diyerek kapıya yönelen karısının arkasından sinirle bağırdı Ali.
"Oğlun madalya kazanmış gibi herkese duyur Ayşem! Hadi geç kalma rezilliğimizi ilan et herkese. " Karısı gözlerini bıkkınlıkla devirince Ali onun bu hareketini umursamadan sözlerine devam etti. " Ayrıca geçmişi karıştırma. Ne ben ne arkadaşlarım oğlunun yaptığını yapıp hamile bir kızı kolundan tutup ailemizin, sevdiğimiz kadının gözüne baka baka evlendim bu da karım demedik. "
"Unutmaki senin yediğin haltın da oğlumun kinden aşağı kalır yanı yoktu! İki de bir de oğlun deyip durma ben Emir'i babamın evinden getirmedim! Hata yapınca benim oğlum, övünmeye gelince senin oğlun!" İşaret parmağını uyarırcasına sallayan kadın tehditkar bir ses tonuyla konuştu. " Beni çileden çıkarma Alim! Yıllar önceki Ayşe'yi uyandırma! Yoksa yllar önce yapmadığım şeyi yapar gerekirse oğlum için boşarım seni! " Ayşe kapıyı sertçe çarpıp odadan çıkarken Ali öfkeden deliye dönmüştü. Ne demişti oğlunun yaptığı hata yüzünden onu nasıl boşardı? Bir de tehdit ediyordu. Oğluna yeterince öfkeliyken birde karısı üzerine tuz biber olmuştu. Kapıya doğru sert adımlarla ilerleyerek açtı ve tığkı karısı gibi sertçe çarpıp çıktı.
~~~~~~~'~~~'~~~~~~~'~~'~~~~~~~~'~~~~~
Ne yapacağını şaşırmıştı Ömer. Kızı perişan bir halde kendisini odasına kapatmış karısı ise karşısında sürekli ağlıyordu. Hangisini teselli edeceğini şaşırmıştı adam. Gerçi böyle bir durumda ne yapabilirdi ki? Esha'nın fısıltısıyla karısına çevirdi bakışlarını.
"Bizim hatamız Ömer." Adamın kaşları öfkeyle çatıldı karısının sözleri ile. " Bu kadar uzatmamalıydın bu nişan meselesini. Çocuk kullarından beri birbirlerini bekliyorlardı zaten... " Öfkeyle karısına yaklaşan adam şaşkın bir şekilde karşılık verdi.
"Ne diyorsun sen Esha? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Nasıl bizim hatamız olur ha? Eğer o Piç benim kızımı gerçekten sevseydi ben değil bir kaç yıl ömür boyu beklerdi! Beklemek ihanet etmesini gerektir miyordu! " Emir'in yaptığı şey karşısında öfkeden yere göğe sığamıyordu. Ya öldürecek, ya ölecekti ama işin içinde kardeşim dediği adam vardı ya elini kolunu bağlıyordu. Bir türlü azalmayan aksine dahada artan siniriyle bitkin bedenini sertçe koltuğa bıraktı. Karısının bakışlarını üzerinde hisseden adam bakışlarını ona çevirmiştiki Esha'nın sinirle parlayan yeşil gözleri ile karşılaşması bir oldu.
"Ben Emir'i savunmuyorum! Onu savunuyormuşum gibi konuşma! Kızıma yaptıklarından sonra bırak savunmayı gerekirse bir kaşık suda boğarım! " Oturduğu koltuktan hırsla kalkan kadın kocasının karşısına dikilerek hesap sorarcasına baktı. " Ama sende hatanı kabul et Ömer! Gereksiz yere uzattın bu süreci. İşlerin için kızının mutluluğunu erteledin! Ne Zeynep'i, ne Emir'i düşünmediniz! O çocuğun ne kadar zor şartlar altında görev yaptığını biliyordun! Biliyordunuz! Onun için Zeynep'le geçirdiği saatler bile kıymetliyken sen Emir'in ne durumda olduğunu umursamadan sadece oğlunun eğitiminin bitmesini ve işlerinin başına geçmesini bekledin! " Karısının sözleri Ömer'i çileden çıkarırken oda tıpkı Esha gibi yerinden fırlayarak karşısına dikildi.
"Esha ileri gidiyorsun! Yahu elinden gelse o şerefsizi sütten çıkma ak kaşık yapacaksın be! Terkedilen, ihanete uğrayan, aldatılan bizim kızımız! Ama sen Emir'in annesiymiş gibi davranıyorsun! " Kocasının yüzüne bakarak alayla gülümsedi kadın.
"Ne olursa olsun Emir 'de benim oğlum! Soner gibi, Mehmet gibi, Kayra, Tuğra, Kağan gibi ve diğerleri gibi!" Ömer şaşkınlıkla karısına bakarken Esha devam etti sözlerine. " Yıllar önce olduğu gibi yine bencilliğinizi konuşturuyorsunuz Ömer! Kabul et çocuklarımızın bu hale gelmesinde bizimde payımız var! Emir kaç defa yalvardı sana? Baba izin ver evlenelim dedi ama sen ne yaptın inat ettin. Belki de o çocuğu böyle bir hata yapmaya biz ittik! O zamanlar izin verseydin şu an Zeynep'le evli olacaktı!"
"Esha! Saçma sapan konuşup çıldırtma beni! Bu neyi değiştirirdi be kadın! Yapacak adam yine yapardı. Şükredelim,çünkü evliyken kızımızın başına gelmedi bu olanlar! Demekki olacakları hissetmişim de o yüzden ertelemişim hep nikahı! Çocukluktan sevmiş ,çocukluk aşkıymış! Ulan madem öyleydi elin kızını ne hamile bırakırken sevgisi aşkı neredeydi!? Kim bilir bilmediğimiz daha kimler geldi geçti!" Esha'nın ağzı şaşkınlıkla açılırken elini kocasına doğru kaldırarak hayal kırıklığı ile konuştu.
"Pes! Sana diyecek söz bulamıyorum artık! Tez muhabbet tez ayrılık getirirmiş derler! Sen bu muhabbeti uzattın hata sende! Üstelik Emir'in aşkını sorgularken h düşündünmü karımda benim aikımı sorgularmı acaba diye? " Anlam veremediği sözler karşısında Ömer karısına bakarken Esha kocasına yaklaştı ve göğsünü dürterek dişlerinin arasından tısladı. " Hani her fırsatta diyorsun ya sen daha çocukken gözlerine vuruldum diye. Ben büyüyüp karşına tekrar çıkana kadar her kızla gününü gün ederken yataklarında kendini tatmin ederken, nasılda güzel sevmişsin beklemişsin beni Ömer bravo sana! " Karısının sözleri ile şok olan adam ne diyeceğini bilemezken Esha devam etti. " Unutmaki Emir de bir erkek! Kendi yaptıklarınızı hata olarak görüp Emir'i yargılamanız beni çileden çıkarıyor! Yıllar önce sizi terk ettiğimizdeki kadar bencilsiniz bu günde!" Kadın kapıya doğru ilerlerken tekrar kocasına dönünce uzun saçları Ömer'in yüzüne çarparak dağıldı. "Sakın Emir'i savunduğunu düşünme! Sizin yaptıklarınızı onaylamadığım gibi onun yaptığını da onaylamıyorum! Ama kızım Emir'i affederse bilki onun mutluluğu için yanında olacağım! Eğer böyle bir durumda kızımın üzerine gider onu dahada mutsuz edersen Zeynep'i de alır ülkeme dönerim haberin olsun! " Ömer ağzı bir karış açık bir şekilde karısına baktı. Ne diyordu bu kadın? Saçmaladığının farkında mıydı? Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemez bir şekilde kelimeler dudaklarından döküldü.
"Ne diyorsun kadın sen!? Bu saatten sonra kuma mı göndereceğim kızımı!? "
"Tüh! Allah cezanı vermesin senin Ömer! Emir'i affetmedikçe kızının yüreğindeki yara kabuk bağlamaz! Onu affetsin ki benim kızım da hak ettiği mutluluğu yaşasın! Geçmişinde takılı kalsın istemiyorum! " Başını olumsuz anlamda sallayan kadın yüzünü buruşturarak devam etti. " Keşke yıllar önce seni affedip evliliğini devam ettireceğime, yaptıklarını affedip geçmişi geçmişte bırakıp kendime yeni bir gelecek kursaymışım! Yıllar geçtiği halde hâlâ aynı öküzlüklerine katlanıyor olmazdım şimdi!? "
"Esha! Bak ben kızımı kuma falan vermem! İsterse aşkından gebersin yine vermem! " Duvardaki nişte duran bibloyu kocasına hırsla fırlatan kadın Ömer'in takılı kaldığı nokta karşısında çıldırmıştı adeta.
"Vereceğim! Sen vermesende ben kuma vereceğim kızımı! Senin bu taş kafan yüzünden sonunda olan o olacak! Delirttin beni delirttin! " Ömer alnına isabet eden biblonun parçası ile acıyla yüzünü buruştururken Esha tehdit edercesine işaret parmağı ile kapıyı göstererek sözlerine devam etti. " Çık git evden yemin ederim daha fena şeyler olacak yoksa! Ben ne diyorum adam lafı neresinden anlıyor! Senin beni anlayacağın yok benim kendimi anlata bileceğim,kızımın da destek olacak birilerine ihtiyacım var! O yüzden kalbini kırmadan çık git! " Ömer alnını ovarak kapıya doğru yaklaştı ve karısına bakarak başını sallayıp dişlerinin arasından tısladı.
"Anlaşıldı senin derdin! Zombi kılıklı grubunu toplayacaksın yine! Allah sizin elinize düşürmesin be kadın!" Karısına bir adım daha yaklaşarak işaret parmağını tehdit edercesine salladı adam. "Bak Esha uyarmadı deme bu defa da Emir denen o it yüzünden beyni kemrilen, eziyet gören, cefa çeken, ele güne karşı rezil olan biz olursak işte o zaman bozuşuruz! " Diyerek karısının gösterdiği kapıdan çıkıp gözden kayboldu.
Kızlar Zeynep'in odasında ona destek olmak için yanı başında beklerken söyleyecek hiç bir şey bulamıyorlardı. Bacaklarını karnına çekerek başını dizlerine dayamış, yatağının başlığına yaslanmış bir pozisyonda oturuyordu. Bedeni sürekli sallanırken ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözleri ile aklını kaçıran bir insandan farkı yok gibiydi. Kızlar çaresizce bir birine bakarken Zeynep'in dudaklarından dökülen sözlerle göz yaşlarına hakim olamadılar.
Seherin vaktinde oturmus olan Bahçende açılan güllerin sola O ela gözlere yaslarda dola Gönlüm yaralı bağrım yanıyor Vefasız o yari eller sarıyor
Sözler Zeynep'in dudaklarından acıyla dökülürken, kızların içinide kanattığından habersiz di. Meyra ve Güney hiç bir zaman aşk denilen illete yakalanmamak için kalpleri ile pazarlığa tutulurken Sahra'nın beynindeki çarklar annesininkini aratmayacak şekilde dönmeye başlamıştı. Hira ve Hayal ise her zamanki duygusallığıyla gözyaşları içinde Zeynep'e eşlik ediyorlardı. Asya ve Derya ise hala Emir'in ihanetinin şokunu atlatamadığı için sessizce bir köşede Zeynep'in çektiği acıyı içleri parçalanarak izliyorlardı. Zeynep akan gözyaşlarını umursamadan sözlerine devam ederken Asya onun acısını sözlerine dökmesine dayanamayarak kulakarını dı hızla. Bildiği ve gördüğü tek şey abisi bu kızı mahfetmişti.
Mor dağlara yuva yapmış kekliğim Nedir anam nedir benim çektiğim Şu koca cihanda yok ki bir tek sevdigim Gönlüm yaralı bağrım yanıyor Vefasız o yari eller sarıyor
Sahra, Zeynep'in kendini yiyip bitirmesine daha fazla dayanamayarak oturduğu yerden hızla kalktı ve Zeynep'in karşısına oturarak çenesini sertçe kavrayıp gözlerine bakmasını sağladı.
"Delirdin mi sen!? Kendine gel! Böyle davranmaya devam edersen akkını kaçıracaksın!" Zeynep başını sertçe çevirerek Sahra'nın tutuşundan kurtarırken kızlarda ikilinin arasındaki diyaloğu dinliyordu. Gözyaşlarını elinin tersiyle silen kız arkadaşının gözlerine bakarak fısıldadı.
"Ben delirmeyeyim de kim delirdin Sahra!? Yıllarca yolunu beklediğim, sevdiğim, nefesim dediğim adam dakikalar içinde nefesimi kesti! Resmen yaşarken öldürdü beni! Söyle delirmeyeyim de ne yapayım!?" Sahra kızın çenesini tekrar kavrarken bu sefer sıktığı dişlerinin arasından tısladı.
"Ne mi yapacaksın!? En azından oturup arkasından ağıt yakmayacaksın! O hayatına devam ederken sen burada hayatını karartmayacaksın! Bu hayata hepimiz bir kere geliyoruz. Bu hakkımızı da kıymet bilmeyen erkek milleti için heba etmeye gerek yok! Kendine gel! "Zeynep gözyaşları içinde başını olumsuz anlamda salladı ve eliyle göğsünü göstererek fısıldadı.
"Şuram Sahra, tam şuram öyle bir çırpınıyorki nefes alamıyorum! Sanki cehennem ateşlerinde yaktı Emir beni! Sen beni anlayamazsın. " Feri gitmiş gözlerini kızların üzerinde tek tek gezdirerek acıyla tekrar fısıldadı. "Hiç biriniz anlayamazsınız! Çünkü daha aşk denilen derde düşmedi yüreğiniz! " Hayal'in dudakları burukça kıvrılırken yüreğini ince bir sızı kapladı.Derya'nın da ondan aşağı kalır yanı yoktu gözlerinin önünde canlanan suretle acıyla kapadı mavilerini. Hira ise Zeynep'in acı çeken halini gördükçe içinde yeşermeye başlayan tüm duyguları söküp atmak istiyordu. Arya yerinden kalkarak Zeynep'e yaklaşıp sıkıca kolları arasına aldı ve göz yaşları içinde fısıldadı.
"Böyle bir acıyı yaşamaktansa çıkar at o aşkı yüreğinden zehirleme boşa kendini! " Zeynep başını önüne eğerek karşılık verdi arkadaşının sözlerine.
"Yapamam Arya. O benim havam, suyum gibi o kadar kolay değil söylediğin! " Meyra arkadaşının çaresizliği karşısında öfkeyle yerinden fırlayarak kızın karşısına dikildi.
"Bir de bize sevgili ayarlamaya çalışıyordun! Allah aşkına şu haline bak! Eğer aşk dediğiniz duygu böyle boktan bir şeyse ben almayayım! Canıma kastım yok benim! "
"Meyra haklı! Aman adam kaç zamandır peşinden koşuyor, aman aşkından ölüyor diyordunuz, ne oldu? Bizim kanımız canımız kardeşimizi yaşayan ölüye çevirdiyse yetin dibine batsın öyle aşk ta sevgide erkek milleti de! " Güney'in Meyra'ya destek vermesi ile Sahra tümüyle çıldırırken ayağını yere sertçe vurarak Zeynep'e çevirdi tekrar bakışlarını ve işaret parmağı ile kızları göstererek çemkirdi.
"Görüyor musun!? Bu iki erkek düşmanı kadar akıl yok sende! Bura da oturmuş ağlıyorsun! Ağlayınca her şey düzelecek mi ha!?" Zeynep bakışlarını kaçırınca Sahra tekrar çenesinden kavrayarak tek kaşını kaldırdı ve sözlerine devam etti. "Ben söyleyeyim düzelmeyecek! Hatta ne olacak biliyor musun? Emir'in yakında çocuğu olacak onlar mutlu mesut yaşarken senin hayatın boşa akıp gidecek!"
"Ne yapayım ha! Ne yapayım!?"
"Savaş abla! Kendin için savaş!" Kızlar arkalarından gelen sese dönüp şaşkınca bakarken Derya sözlerine devam etti. "Aşk iki ülke arasındaki savaşa benzer. Kim bu savaşta güçlüyse zafer onundur!"
"Derya, çıldırdın mı sen!? Ne demek savaş!? Emir evli! Üstelik kız hamile! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin!? " Hayal, Derya'nın sözlerine karşı tepkisini dile getirirken Zeynep kızın çıkışı karşısında afalladı bir an.
"Sevda akıllı bir insanın işi değildir! Eğer bir gönüle sevda düşdüyse o insanın aklı başından gitmiştir! Savaş derken Emir abiyi kast etmedim! Aşk için savaş dedim! Madem bir erkeğin gönlüne iki aşk sığıyor sende sığdıra bilirsin! Senin düştüğün duruma sende onu düşür ki neyi kaybettiğini anlasın! " Kızlar şaşkın bir şekilde Derya'ya bakarken Sahra iki adımda ona yaklaşarak yanaklarına sulu birer öpücük bıraktı.
"Aferin kız sana! Akıl küpü!" Diğer kızlar gözlerini çevirirken Sahra onlara bakarak Derya'yı işaret etti başıyla. "Şu kız kadar akıl yok sizde! Biri kaybettiği aşkının arkasından yas tutar, diğerleri feminist misali erkek düşmanı kesilir! Kızım açın şu gözlerinizi artık. Çivi çiviyi söker diye boşa dememiş atalarımız! " Zeynep aklı allak bullak olmuş bir şekilde onları izlerken kapıdan giren orta yaşlı kadın Sahra ve Derya'ya sarılarak kıkırdadı.
"Gelecek vaad ediyorsunuz kızlar. Benden iki tane daha yetişiyor olması gurur verici. Sizinle birlikte çok güzel işler başaracağımız kesin. " Azra'nın sözleri ile Derya ve Sahra kıkırdarken diğer kızlar korkuyla yüzünü buruşturmuştu ki Derya bombayı patlattı.
"Gerçi ben Emir abinin böyle bir şey yaptığına hala inanamıyorum. Kesin bu işin içinde bir iş var ama neyse! " Ayşe, Derya'nın sözle ile burukça gülümserken Azra öfkeyle homurdandı.
"Şu kız kadar düşünceye sahip değil o kıt beyinli kocalarımız! " Derya'nın sırtını sıvazlayarak Deniz'e dönüp muzipçe göz kırptı. " Canım bu kızın senin olduğudan emin misin? Hayır diğer çocuklardaki gibi doğumumuz beraber olsa senin ve benim bebeklerimiz karışmış diyeceğim ama öyle bir ihtimal de yok. Kesin sen hamileyken hep beni takdir ettin Derya o yüzden benim kopyam oldu. " Ortamın boğucu ve duygusal havasını biraz olsun dağıtmak isteyen Azra'ya, Deniz de ayak uydurdu.
"He Azra ne demezssin! Sabah akşam seni takdir ettim o yüzden senin gibi entrikacı oldu bu kız ama merakı ve şüphe huyu kime çekmiş onu bir türlü çözemedim. "
"Bunda çözemeyecek ne var canım, şüphe huyunu babasından,merak huyunu da Kenan amcasından almış. " Rüya'nın sözleri ile ortamda küçük kıkırtılar oluşurken Zeynep artık bir kabusun içinde olduğunu düşünüyordu. Kesinlikle bu yaşadıkları kabus olmalıydı. En azından Emir'in yaşattıklarının kabus olması için her şeyini verirdi. Azra, Zeynep'in yanına oturarak odadaki herkese oturmasını söyleyerek ciddi bir konuşma yapmak için boğazını temizledi.
O günün üstünden iki ay geçmiş Zeynep kafasını dağıtmak için dedesinin yanına Hindistan'a gitmeye karar vermişti. Ömer başta bu isteğine karşı gelse de kızının kendisini toparlaması için gitmesine izin vermişti. Tek sorun ondan aylarca ayrı kalacak olmasıydı. Sanki o gece Esha ile aralarında soğuk rüzgarlar esmemiş her şey eskisi gibi devam ederken Ali içinde durum aynısıydı. Tek fark Ayşe onun uyarılarını dinlememiş oğlu ve Berze ile görüşmeye başlamıştı. Emir ve Berze'nin, Sait'in evinde kalması hoşuna gitmesede bu ilişki de tuhaf olan bir şeyler olduğundan artık emindi. Berze, Emir'e yeterince yük olduğunu düşünerek onu daha fazla zor durumda bırakmamak için üç erkeğin kaldığı evde kalmaya göz yumuyordu. Hatta alışmış onlarla bir düzen bile otutturmuştu. Onlar evde yokken evi temizleyip düzene sokmuş, yemekleri de üstlenince Gökhan ve Harun bu durumdan bir hayli memnun kalınca başka eve çıkmalarına izin vermemişlerdi. Zaten komutanlarının Berze ile olan durumunun bir görevden ibaret olduğunu bildikleri için görev tamamlanana kadar iki tarafta bir birini idare edecekti.
Aslında Emir'in de iki türlü işine gelmişti bu durum. Görev bittiğinde kimsenin aklında şüphe kalsın istemiyordu. Berze ile bir evde yanlız yaşayıp herkesin aklına acaba gibi şüpheler sokmaktansa böylesi daha doğruydu onun için. Üstelik uzun görevlere gittiğinde kız yanlız kalmayacak Gökhan, Harun ya da Sait, Devran Albay'ın emri ile onunla kalacaktı. Tabi bu durumu ve Berze ile görev için evlendiğini annesi bilmediği için arkadaşları ile aynı evde kalmalarını onaylamıyordu. İki aydır Zeynep'i görmek onunla konuşmak için kırk takla atmıştı ama bir türlü başarılı olamamıştı. Annesi, Zeynep'in Hindistan'a gideceğini ağzından kaçırınca içinde ufacıkta olsa yeşeren ümitte birden solu vermişti. Kaybediyordu! Sevdiği kadın avuçları arasından akıp gidiyor ve o bir çare bulamıyordu. Ne yapacağını ona nasıl ulaşacağını şaşırmıştı artık. Bir tarafta Ömer Amcası bir tarafta Zeynep'e ulaşacağı bütün yolları tutmuşlardı. Hadi Ömer Amcasını anlıyordu adam kızını koruma amaçlı bu derece tutucuydu fakat babası na ne demeliydi hiç mi oğlunun içindeki sevdaya inancı yoktu? Düşündükçe yaşadıkları daha beter bir şekilde geliyordu üzerine. Zorlu eğitimler de bile gıkı çıkmamış of dememişti lakin şu son beş aydır yaşadıkları canından bezdirmişti Emir'i. Elindeki kadehi masaya sertçe bırakarak karşısında kendinden beş altı yaş büyük adama alayla gülümsedi ve sürşen diliyle konuştu.
"Demek babam işleri sana devretti artık? " Bakışlarını mekanda gezdirerek dudaklarını büküp sözlerine devam etti. " İki ay içinde neler olmuş da haberim yokmuş be abi. " Osman önündeki kaseden ağzına bir fındık atarak sırıttı.
"Kuzen sen böyle yaparsan daha çok şeyi kaçırırsın. Bak bana ben en son keçileri kaçırdım. Ama bir sor niye? " Emir niye dercesine başını sallayınca Osman sarhoşluğun verdiği gevşeme ile sırıttı. " Biliyorsun hiç bir meslekte dikiş tutturamadım. En son itfaiyeci oldum ama eğitimini aldım tabi. " Emir kuzeninin sözlerine tabi tabi dercesine bakışlar atarken o sözlerine devam etti. " Neyse bize bir ihbar geldi. Olay yerine bir gittik Türklerin oturduğu binada yangın var. Olaya müdehale edip kontrol altına aldık derken ırkçılar olay çıkarıp bizimkilere saldırdı. Eee benim de zoruma gitti türk kanı akıyor damarlarımızda sonuçta. Çektim arabadan hortumu tuttum tayzikli suyu bu gavur soylarının üzerine. " Emir işittikleri ike şaşkınca karşısındaki adama baktı.
"Eee sonra ne oldu abi? "
"Ne olacak koçum abini sınır dışı etti gavurlar! Allah aşkına sen söyle Emir'im bunda benim suçum ne? " Emir elini masaya sertçe vurarak cevap verdi.
" Senin bir suçun yok abi! Hak etmiş o şerefsizler! Bundan sonra bir türk'e posta koyarken iki kere düşünür puştlar! " Osman elindeki kadehi kaldırarak Emir'in elindekine hafifçe değdirdi.
"Aynen koçum. Lakin uyanık ol keçileri kaçırma. " Masanın üzerine doğru eğilerek sır verirmiş gibi fısıldadı. " Bak ben hiç bir şeyi kaçırmam. Mesela bizim kızlar bu gün bir mekanda Zeynep'e gider ayak moral olsun diye bir kız gecesi düzenlemişler ama benim ağzım sıkı bunu ağzımdan kaçırmam. " İşittiği sözlerle şaşkınca baka kalan Emir'in surat ifadesi ile Osman küçük bir kahkaha attı. "Ama sen kaçır! Mesela Zeynep'i kaçır! En iyisi kaçırmak! Kaçır kurtul! " Ensesine yediği darbeyle neye uğradığını şaşıran adam arkasını dönünce karşılaştığı kişiyle sertçe yutkundu.
"Dayıı. " Ali başını öfkeyle olumlu anlamda sallayarak şaşıran yeğenine cevap verdi.
"Dayıı ya it oğlu it!" Başı ile Emir'i işaret ederek sözlerine devam etti. " Ulan ben sana ne dedim? "Bu iti buraya almayacaksın demedim mi? " Emir babasının sözleri ile elindeki kadehi sertçe masaya bırakarak yerinden kalkmaya yeltenmiştiki omzunu sıkan elle tekrar oturdu.
"Aliii! Ayıp oluyor kardeşim! Oğlun lan o senin! Nasıl laf o öyle? " Emir yerinden kalkarak gözlerindeki acı ile babasına baktı.
"Bırak Mehmet amca! Babam beni çoktan silmiş. Baksana yüzümü görmeye tahammülü yok! " Ali oğlunun sözleri ile sabır dilenircesine başını sağa sola salladı.
"Yunus! Söyle ona defolup gitsin buradan! Ayrıca o adam olduda ben mi yüz çevirdim ona? Sırtımdan vurdu lan! Kardeşim dediğim adama karşı yüzümü eğdirdi! " Yunus, arkadaşına bir şey söylemek için tam ağzını açmıştı ki Emir hırsla konuştu.
"Sen hiç mi hata yapmadın baba!? Ben seni sırtından vurmadım! Siz beni hiç anlamadınız! Sen derdini elindeki sazın tellerine vurarak dökerken, ben dağlarda terörist ağlarken her attığım kurşunla bir derdimi döktüm. " Ali oğluna karşıkık vermek için ağzını açsada Emir'in gözlerinden dökülen yaşlala içi sızladı. " Senin yüreğindeki sevdayı elindeki saz dile getirirken, benimkini ağır makinalı silahlar kurşunlar dile getirdi! Herkes senin sazının tellerinden dökülen nağmelerle sevdanı anladı da, benim attığım kurşunlarla yüreğime kazınan iki sevdayı anlayamadı! " Emir'in sözlerini gerçek anlamda anlayan sadece bir kişi vardı aralarında. Oda yıllardır tıpkı Emir gibi bu yola baş koymuştu. Emir'in söylediği sözler ona yanılmadığını kanıtlarken gururla baktı karşısındaki gence. Emir kolay bir yolu seçmemişti doğrusu. Diğerleri ise Emir'in yakarışını içleri parçalanarak izledi. Ali oğluna doğru yaklaşarak işaret parmağını salladı.
"Derdini benim anlayacağım dilden anlattın da ben mi anlamadım!? Herkesin derdini anlatma dili farklıdır! Ben elimdeki saza güvenir onun dilinden anlarım! Yunus ağzının laf yapışıyla, Kenan parmaklarıyla, Yusuf zekasıyla, Ömer hayal dünyasıyla, Mehmet ise belindeki silahıyla yeri gelir anlatır derdini! Ama sen!" Her sözünde dahada öfkelenen Ali dişlerini sıkarak öfkeyle tısladı. "Sen ne belindeki silahla, ne zekanla, ne yüreğinle anlattın derdini! Senin sevda dediğin şey benim kardeşlerime karşı utanç kaynağım oldu! " Emir babasına hayal kırıklığı ile bakarak başını olumsuz anlamda salladı ve arkasını dönerek sert adımlarla sahneye doğru ilerleyerek sahnedeki gencin elinden sazı alıp oturdu. Bakışları babasın da gözleri meydan okurcasına sazın tellerine vururken kapıda beliren orta yaşlı adamın farkında değildi.
Yiğidin aşkı dile düşünce Sevdası da babasına zül olur Aşık olan sazı sözü ile övünür Sözün den dönen namert olur zül olur
Emir söylediği sözlerden sonra baakışlarını babasına çevirince Ali oğlunun ne yapmaya çalıştığına anlam veremeyerek baktı. Emir'in dile gelmesini fırsat bilen Mehmet arkadaşının omzuna dokunarak fısıldadı.
"Emir'in dilinden hiç biriniz anlamıyorsunuz. Çocuğun yakarışına, acısına kulaklarınızı tıkadınız bari sözlerine kulak verin! Bak oğlun senin dilinden anlatmaya çalışıyor derdini. " Ali bir oğluna bir Mehmet'e anlamaz gözlerle bakarken diğerleri de Mehmet'in ne yapmaya çalıştığını merak ediyordu. " Aliii! Malamı bağladın? Yeminle yaşına başına bakmam eşşek sudan gelinceye kadar döverim seni! Geç oğlunun karşısına da çöz bakalım dilini! Bakalım neymiş bizim yüzbaşının derdi! " Ali'yi omzundan iterek Emir'in yanına doğru yollarken arkadaşları ile birlikte en öndeki masaya kuruldu Mehmet. Ömer ise Emir'i gördüğü an öfkesine hakim olamayıp aekadaşlarını kırmaktan korktuğu için girememişti içeriye. Ali bir sandalye çekerek oğlunun tam karşısına oturdu ve adamının getirdiği sazı alarak oğluna ters bakışlar atarak tellere dokundu.
Aşığım diyen sazı almış eline Yalan bir sevdayı dolamış diline Yakışır mı sözünden dönmek yiğide Eğdirdin başımı oğlum dostun önünde
Emir'in dudakları burukça kıvrılırken babasının sözlerine karşılık tekrar sazın tellerine vurdu.
Sözüme inanmazsan yiğit deme baba Başımı koydum ben bu vatan yoluna Kulak ver yüreğimdeki yangına, feryada Kanlı gömleği giydim sevdam uğruna
İşittiği sözler bir anda Ali'nin kafasına Dank ederken Mehmet bilmiş bir şekilde sırıtarak diğerlerine başıyla Emir'i işaret etti.
"Aslan! Aslan! Helal olsun koçum sana!" Diğerleri yavaş yavaş olayın aslını anlarken Mehmet onların şaşkın hallerine bakarak başını olumsuz anlamda salladı. Arkadaşları onun bu hareketine gözlerini devirirken Ali'nin sesiyle tekrar o yöne döndü bakışlar.
Zeynep'te çağırır figan ağıtlar Hani nerde sana sevda yolunda verdiğim öğütler Vatan uğruna pusat giyen yiğitler Sevdasına sırt döner de namert mi olur
Ömer kafası karışmış bir şekilde baba ve oğulun atışmasını dinlerken Ali'nin Zeynep'in kısı için söylediği sözler içine otururken yanından bir biri ardına içeriye doğru ilerleyen iri yarı,beden ve yapı olarak neredeyse bir birinin aynısı olan altı gençle neye uğradığını şaşırdı. Emir babasının ağır sözleri ile baş edemeyeceğini düşünürken karşısında görev arkadaşlarını ve kuzenlerini görünce yüzünde bir gülümseme peyda oldu. Burada olduğunu nereden öğrenmişlerdi ? Şaşkın bir şekilde onlara bakarken kuzeni Osmanın eliyle sazı işaret ederek görev arkadaşlarının yanına oturması ile bu işte parmağı olduğunu anladı. Onların gelişi sanki yeniden can verirken Emir'e sazın tellerine tekrar vurarak meydan okuyan bakışlarını babasına çevirdi.
Oğlunda derki yüreğim naçar Yiğitlerin gönlünde iki sevda yatar Yiğitliğin yolu yarden, sevdanın yolu vatan dan geçer İki sevdayı da yüreğinde taşıyan yiğitler Gün olur dillerde kahraman olur gezer
Ali oğlunun sözleri ile artık bir şeylerin farkına varırken Ömer de kabul etmek istemesede bu işin içinde bir iş olduğunu anlamıştı. Emir'in sözleri ile arkadaşları onu desteklercesine bağırırken Ömer'in bakışları bir Emir'de bir de o altı gencin üzerinde gitti geldi.
Yiğit olan derki kalma Vatansız Al eline silahın okların kalmasın yaysız Yari düşünüpte kaçarsa soysuz Düşmanın elinde kalır Vatansız
Vatan uğruna akar Yiğitlerin kanı sel gibi Hangi yiğidin aklına gelmiş Vatan dururken sevdiği
Bir hiç uğruna çiğnediysem sözümü, Eğdiysem babam başını Uğruna baş koyduğum Vatanı dar et, Düşman meydanına sür beni
Emir dolan gözlerini babasının gözlerinden çekmeden elindeki sazı yavaşça kenara bıraktı ve yerinden kalkarak babasının önünde diz çökerek sazı tutan eline uzandı. Kendisiyle aynı gözler işittiği son sözler ile dolup taşarken oğlunun elini öpüşünü buğulu gözlerinin arkasından izledi adam.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM
yitenumutlar
|
0% |