Yeni Üyelik
7.
Bölüm

İ-D-A-7

@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Neşet Ertaş : Karadır Şu Bahtım Kara

 

Zeynep hızla akıp giden yola korkuyla bakarken defalarca ismini seslenmesine rağmen bir türlü sesini duyuramadığı adama endişeyle baktı. Delirmiş gibiydi. Üstelik alkollüydü! Bu yaptığı saçmalık ikisininde sonu olacaktı. Yaşlar gözünden çaresizce firar ederken ne yapacağını şaşırmış bir şekilde Emir'in koluna dokunarak korkuyla fısıldadı.

 

"Dur artık! Yalvarırım dur! Aklını mı kaçırdın? Öldüreceksin bizi!"

 

Korkuyla fısıldadığı sözler Emir'in öfkeden uğuldayan kulaklarına ulaştığında yaptığı hatanın farkına varmışcasına aracı ani bir frenle durdurdu. Bakışları önünde uzayıp giden yol da takılı kalırken esas öfkesinin sebebi kendisineydi.

 

Onun bir suçu yoktu ve içinde bulunduğu durum kendisini bitirmekten ziyade sevdiği kadına daha çok zarar vermesine neden oluyordu.

 

Zeynep'in isteği kendisine olan öfkesini daha da harlarken mantığına da bir perde çekmişti sanki. Onun sesindeki korku kulaklarına dolduğu an fark etmişti, canına kast ettiği sadece kendisi değildi. Kendisi ile birlikte ömrünü adadığı kadının da canına kast etmişti.

 

Yanında korkudan kesik kesik nefes alan sevdiği kadına bakışlarını çevirdiği anda yüzüne inen tokatla pişmanlıkla baktı gözlerine.

 

Zeynep, korkudan ve öfkeden titreyen elini ikinci bir tokat atmak için tekrar kaldırmıştıki Emir'in bakışlarındaki pişmanlıkla yumruk yaparak geri indirdi ve öfkeyle bağırdı.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun!? Öldürecektin bizi! Sen kim sin ha! Kim!? Benim sevdiğim aşık olduğum adama ne oldu!? Benim saçımın teline zarar gelmesin diye dokunmaya kıyamayan adama ne oldu!?"

 

Sevdiği kadına içindeki bütün pişmanlıkları anlatmak istercesine bakarken onu sakinleştirmek için elini yanağına uzatıp acıyla fısıldadı.

 

"Zeynep be..."

 

Yanağına dokunan eli hırsla ittiren kız daha da artan öfkesi ile işaret parmağını tehdit edercesine kaldırarak tekrar bağırdı."

 

"Sakın!! Sakın bir daha bana dokunmaya kalkma! Başka bir kadına dokunduğun ellerinle sakın bana dokunma!"

 

Emir,Zeynep'in sert uyarısı ile ne yapacağını ne söyleyeceğini bilemeyerek öylece ona bakarken,kız ateş saçan bakışlarını onun gözlerinden çekerek aracın kapısının açma koluna uzanıp hırsla çekiştirdi. Açılmayan kilitli kapıyla elini öfkeyle aracın camına geçirerek tekrar hırsla Emir'e döndü.

 

"Aç şu lanet kapıyı! İneceğim! Bir an önce çıkmak istiyorum buradan! Seninle aynı havayı solumaya bile tahammül edemiyorum! Aç dedim sana şu kapıyı!"

 

Zeynep'in bağırarak söylediği sözler, zehirli birer ok gibi Emir'in göğsüne saplanırken sertçe yutkunarak sessizce fısıldadı.

 

"Zeynep! Sakin ol. Tamam seni eve bırakacağım. Ama lütfen önce biraz sakin ol."

 

Yanındaki adama inanamayan gözlerle bakarak göz yaşlarının arasında alaylı bir kahkaha attı.

 

"Sakin olayım öyle mi!? Nasıl sakin olmamı bekliyorsun!? Şu an evli bir adamla aynı aracın içindeyim ! Bu adam benim eski nişanlım! Ve az daha öldürüyordu ikimizi!"

 

"Eski nişanlın değilim kocanım!"

 

"Nee!" Söylediği sözlerden, cımbızla çekip çıkarırcasına sadece işine gelenleri seçen adama şaşkınlık ve öfkeyle baktı.

 

"Karnım öyle mi!? " Ellerini saçlarına geçirerek hırsla çekiştirdi

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle!? Bu durumda üstüme kuma getirmiş oluyorsun ve benim bunu anlayışla falan mı karşılamamı bekliyorsun!? Bu mu niyetin!? Bana yaptığın ihaneti sineye çekip hiç bir şey yokmuş gibi karın olarak kalmamı mı bekliyorsun!Beni delirtmek mi amacın!?" Kararlı ve kendinden emin bakışlarını yanındaki adamın gözlerine sabitleyerek tıslarcasına fısıldadı. " Boşayacaksın beni Emir!"

 

Bakışlarını tekrar önlerinde uzayıp giden yola çeviren adam hırsla dudaklarını dişlerken öfkesine hakim olmaya çalışıyordu. Aracın içinde oluşan sessizliği Emir'in keskin bir ses tonuyla fısıldadığı sözler bir bıçak gibi kesmişti.

 

"Boşamayacağım Zeynep!" Elini sertçe direksiyona geçiren adam bakışlarını tekrar kızın gözlerine sabitleyerek kendinden emin bir şekilde üstüne basa basa tekrar fısıldadı. "Boşamayacağım!"

 

Emir'in kararlılığı karşısında ellerini, çaresizce ve giderek yükselen öfkesi ile hırsla saçlarına geçirerek çekiştirdi. Ailesinden gizli ilk defa bir şey yapmıştı ve sonucu hiç beklemediği bir şekilde olmuştu. Emir'in ihaneti bir yana,yaşadığı acılar bir yana, babası bu yaptığını bir duyarsa nasıl açıklarım utancı sarmıştı benliğini. Emir son gittiği görevden bir kaç ay önce kıymışlardı dini nikahı. O zaman evlilik tarihine yakın diye , giderek daha fazla yakınlaşmaları ve bir birlerine karşı daha fazla karşı koyamadıkları cinsel çekim yüzünden kabul etmişti ama durumlarının bu şekilde gelişeceği aklının ucundan bile geçmemişti. Şimdi ise o kadar pişmandı ki yaşadığı acıdan daha büyük bir ızdırap veriyordu bu nikah meselesi. Evli bir adamla nikahlı olmak hiçe sayılan gururunu tamamen yitirmesine neden oluyordu. Kendisi bu denli acı çekerken sevdiği adam iki kadınla nikahlı olmayı nasıl yedire biliyordu kendisine aklı almıyordu. Onun aşık olduğu,sevdiği Emir'le kendisine bunları yaşatan adam aynı kişi olamazdı! Eski Emir ona böyle bir şey yapmayı bırak,kendisini de asla böyle bir utancın içine sokmazdı.

 

Derdi neydi,kendisinden hala ne istiyordu da boşamaya yanaşmıyordu anlam veremiyordu. Günler önce aldığı karar aklına gelince ne kadar doğru bir karar aldığını fark etti. Uzaklaşacaktı! Gidecekti buralardan! İşte o zaman Emir de bu saçma ısrarından vazgeçecekti. Arya'nın düğün gününe kadar gideceği ülkede kendisine bir düzen kurmalıydı. Düğüne bir ay vardı ve katılması gerekiyordu. Emir'in ihaneti yüzünden onu en mutlu gününde yalnız bırakamazdı. Düğünden hemen sonrada tamamen terk ederdi bu ülkeyi. Belki Emir uzak kalınca boşanma isteğini de onaylardı. Elbette onaylayacaktı. Boşanmayıpta ne yapacaktı?

 

Evliydi,üstelik bir çocuğu olacaktı! Çocuğu olunca elbetteki boşanmayı kabul edecekti. Etmeliydi! Düşünceleri yüreğini sıkıştırırken kırgınlık kapladı her hücresini. Sevdiği adam başkasını tercih etmiş,evlenmiş ve çocuk yapmıştı. Onunla burada,bu şekilde başbaşa olması doğru değildi. Bu şekilde tartışamazdı. Üstelik ortak bir noktaya da varamıyorlardı.İstediğini böyle elde edemeyeceğini anlayan Zeynep, sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Bakışlarını tekrar Emir'e çevirerek konuştu.

 

"Aç şu kapıyı ineceğim! Gitmek istiyorum!"

 

Emir,Zeynep'in uzun süren sessizliğinin ardından boşanma konusunda ısrar edeceğini düşünsede onun yine gitme isteğini duyunca konunun kapandığını düşünerek elini aracın kontağına uzatıp cevap verdi.

 

"Ben bırakırım!"

 

"Hayır! Anlamıyor musun istemiyorum! Seninle ne aynı ortamda olmayı,ne de bir saniye mi bile paylaşmayı istemiyorum artık! Şimdi aç şu kapıyı! Kendim giderim ben!"

 

Zeynep'in her sözüyle biraz daha öfkelenen adam,içinden onun bir suçu olmadığını sürekli kendine tekrar edip sakin olmaya çalışarak sıktığı dişlerinin arasınsan cevap verdi.

 

"Saçmalama! Dağın başındayız! Nasıl gideceksin kendin!?"

 

"Giderim! Seninle gitmek istemiyorum! Babama bunun açıklamasını yapamam! Eski nişanlım ve üstelik evli bir adamla aynı araçta gecenin bir vakti bulunma sebebeimi açıklayamam! Onu daha fazla üzemem! Şimdi aç şu kapıyı!" Sözlerini bitiren kız tekrar hırsla kapı koluna asılırken Emir ,hem onun sözlerindeki haklılık payı ile hem de daha fazla üzülmesini istemeyerek gönülsüzce fısıldadı.

 

"Tamam! Tamam sakin ol!" Zeynep'in bakışları kendi bakışlarını bulduğunda sözlerine devam etti. "Kapıyı açacağım ama kendin gidemezssin! Mehmet ya da Kayra'yı ararım biri gelir. Gitmene ancak bu şekilde izin veririm."

 

"Kimi arıyorsan ara! Yeterki bir an önce bırak beni!"

 

Zeynep'in sözleri ile Emir sabır dilenerek ellerini sertçe yüzünde gezdirdi. Cebinden çıkardığı telefonla Mehmet ve Kayra'yı arayan adam onlara ulaşamayınca başka bir numara çevirdi ve durumu anlatarak telefonu kapattı.

 

Bakışlarını tekrar Zeynep'e çevirdiğinde kızın bakışlarıyla tekrar kapıyı işaret etmesi ile bıkkınca nefesini bırakıp kapıların açma kilitine dokunarak açılmasını sağladı. Kendisini hızla dışarı atan kıza ne yapacağını bilemeyerek baksasa da, o da daha fazla aracın içinde kalamayarak arkasından indi.

 

Zeynep yolun kenarına doğru bir kaç adımda ilerleyip kollarını göğsünde birleştirerek ayağıyla öfkeyle ritim tutarken,Emir'de arabanın kaportasına dayanarak uzun bacaklarını öne doğru hafif uzatıp bir ayağını diğerinin üzerine atarak bakışlarını sevdiği kadının üzerine dikti.

 

Hava soğuktu ve Zeynep'in üzerindeki kıyafet hava şartlarına pekte uygun değildi. Onun şu an üşüdüğünü biliyordu ve kendisini dinlemeyip arabadan indiği için kızgınca homurdandı.

 

"Ben dışarıda beklerim sen arabaya geç! Şu soğukta zatüre olacaksın o üstündeki el kadar elbiseyle!"

 

Bakışalarını öfkeyle Emir'e çeviren kız onun kendisini düşünüyormuş gibi bir tavır takınmasına alayla güldü.

 

"Daha iyi ya işte! Madem beni boşamıyorsun zatüreden ölürüm de, bu nikahı aileme açıklamak zorunda kalmam!"

 

Emir kızın hala aynı noktada takılı kalmasını anlıyordu ama onu bu üstündeki yükten kurtaracak o sözleri söylemeyi istemiyordu. Kurşuna dahi dizseler o kelimeleri söylemezdi. Önün de sonun da kavuşacaklardı. Boşanma gibi bir eylemi gerçekleştirirse başına geleceklerin farkındaydı. Eğer ona istediğini verir de boşanırsa her şey açığa çıktığında Zeynep o zaman affetmezdi kendisini. Şimdi bir ümit affedeceği hissine tutunurken o zaman başlarına gelecek şeyin felaketi ile Zeynep hem onu hem kendisini çeker vururdu.

 

"Açıklama sende o zaman!"

 

Emir'in kendisi ile dalga geçer gibi verdiği cevap karşısında kollarını öfkeyle bedeninden çözen kız elini ona hesap sorarcasına kaldırarak çemkirdi.

 

"Sen ne saçmalıyorsun be!? Nasıl açıklamam! Benden evlenmemi, hayatıma devam etmemi isteyecekler ! Ne cavap vereceğim ben o zaman! Emir beyefendi hazretlerinin haremindeyim bu nikah olmaz mı diyeceğim! Babam bir duysa ben nasıl yüzüne bakarım!"

 

"Başkasıyla evlenmek falan yok Zeynep!"

 

"Sanane! Benim hayatımdan sanane! Benim evlenmek istemeyişim onları ne kadar oyalar !? Bana yaşattığın acılardan sonra, dünya gözüyle mutlu olduğumu görmek için başta babam evlen diyecek! O gün geldiğinde ben ne yapacağım ha!? Zeynep gözlerinden süzülen yaşları hırsla silerken durmak bilmeyen göz yaşlarına lanet ederek burnunu sertçe çekti.

 

Emir sevdiği kadının acı çeken,perişan haline daha fazla dayanamayarak onu kolları arasına hapsetmek acısını dindirmek için ona doğru bir adım atmıştı ki Zeynep elini kaldırarak onun durmasını sağladı. Onun bu hareketi ile Emir yumruklarını sıkarak dolan gözleri ile çaresizce fısıldadı.

 

"Olmayacak Zeynep! O gün gelmeyecek! Yapma bunu bize!"

 

Sevdiği kızın gözlerinin önünde acı çekmesi ve bu denli canı yanarken ona sarılıp acısına ortak olamadıkça,yaralarına merhem olamadıkça, Emir arafta kalmışcasına ruhunun sıkıştığını hissediyordu.

 

"Ben bir şey yapmadım sen bitirdin bizi Emir!" Zeynep söylediği sözlerden sonra bacaklarında derman kalmamışcasına yere bıraktı bedenini. Onun bu denli tükenmiş haline daha fazla dayanamayan adam hızla yanına yaklaşmıştı ki Zeynep'in sözleri ile olduğu yere çivilendi adeta.

 

"Ya beni boşa ya da çek vur! Ben babama bu durumu açıklayamam! Onu hiçe saydığımı düşünecek! Eğer boşamazsan bilki kendi canıma kıyar,yine de babamın karşısına nikahlıyım diye çıkmam! Çıkamam!"

 

"Ze...Zeynep! Yapma!"

 

Emir işittiği sözler ve Zeynep'in çaresizliği karşısında kendisine ve herşeye,herkese lanet etti. Aldığı karar sevdiği kadını tüketmiş,kendi canına kast etme düşüncesine sürüklemişti. Lanet olsun ki yaptığı şeyin görevi gereği olduğunu, aslında hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını açıklayamıyordu sevdiği kadına! Belki de Zeynep haklıydı! Buralardan gitmesi hem onun için hem ilişkileri için daha sağlıklı olacaktı. Hem o biraz toparlanır taze olan olaylayın etkisinden sıyrılır, hemde kendisi zaman kazanırdı. Şu an için en iyi çözümdü.

 

"Boşarsam daha kötü olacak Zeynep! Sonunda pişman olacaksın! Ve şu an çektiğin acının daha beterini yaşayacaksın! Üstelik o zaman babana bu durumun daha beterini açıklamak zorunda kalacağız! Lütfen yapma! İkimizi daha büyük bir ateşe atma!"

 

Zeynep ellerini yere öfkeyle vurarak içindeki acıyı dışa vururcasına tekrar bağırdı.

 

"Yeterr! Pişman olacağım bir şey yok! Evlisin ve çocuğun olacak! Ne değişecek sonra!? Karını mı boşayacaksın!? Bebeğinden mi vazgeçeceksin!? Böyle bir şey yaparsan ben seni kabul edermiyim sanıyorsun!? Bir bebeğin vebaline giremem ben!" Ellerini kaldırarak gözünden akan yaşları hırsla sildi ve yalvarırcasına baktı sevdiği adamın gözlerine." Yalvarırım boşa beni Emir! Bizim bir sonumuz yok! Son bir kez sevdiğim adam gibi davran ve bu acıyı bu utancı daha fazla yaşamama izin verme!"

 

Emir girdiği yolun bir uçuruma çıktığını anlamıştı fakat Zeynep'in sözleri sadece kendisini değil ikisini de o uçuruma sürüklüyordu. Yüreği o kelimeleri söylemek istemezken sevdiği kadının acısı,perişan hali ve haklı sebepleri onu yapmak istemediği şeye mecbur bırakıyordu. Ellerini hırsla yüzünde gezdirerek oda tıpkı Zeynep gibi yalvarırcasına fısıldadı.

 

"Yapma! Zeynep'im yapma!"

 

Zeynep ise Emir'i duymuyor, daha fazla dayanacak gücü kalmamış gibi sadece kendisinin duya bileceği kadar kısık çıkan bir sesle aynı kelimeleri tekrarlıyordu.

 

"Lütfen Emir!"

 

Emir derin bir nefes alarak dolan gözlerini kırpıştırdı. Çıkar yolu kalmamıştı. O dayanamazdıki, Zeynep'in bu derece acı çekmesine dayanamazdı. Eline diken batsa onun canı yanardı.

 

"Git buralardan! Gelme Zeynep! Ne sen beni gör, ne ben seni! Başka türlüsünü bu can kaldırmaz!"

 

İşittiği sözlerle Zeynep yere eğdiği başını hızla kaldırarak Emir'in gözlerine, bütün kırgınlığını onun yüreğine bırakmak istercesine baktı.

 

"Nasıl gideyim!? Nereye kadar kaçayım!? Ailem olmadan, sevdiklerim olmadan nasıl yaşayım! Gitsem bile,gitsen bile ikimiz de yapamayız! Ailelerimizden kopamayız! Boşa beni! Boşa ki ben de hayatıma bakayım! Benim senden ümidi kestiğim gibi sende benden ümidi kes! Ya bitecek,ya ben biteceğim!"

 

Canını en çok yakan başkası ile nikahlı bir adamın karısı olmayı kendisine yedirememesi idi.

Fakat Emir bunu bir türlü anlamıyor canının acısını görmezden geliyordu. Sevdiği adam başkasına dokunmuş,başkasına karım demişti. Bunları duyduktan sonra onun nikahı altında kalmayı gururuna yediremiyordu. Evlenmek gibi bir niyeti yoktu. Tekrar sevemeyeceğini,aşık olamayacağının,güvenemeyeceğinin bilincindeydi. Fakat Emir'i kendinden uzaklaştırmanın ikisinden ümidi kesmesinin tek çıkar yolu başkası ile evlenmesi ise onu da yapacaktı! Üstelik gün gelecek babası ve annesi evlenmesini isteyecekti onları ne kadar oyalaya bilecekti? Böyle bir durumun meydana çıkmasını ve onların daha fazla üzülmesini istemiyordu. Her anne baba gibi onlarda evlatlarının mutluluğunu isteyeceklerdi. Sırf onların mutluluğu için belkide evlenmek zorunda kalacaktı. İşte o zaman bu durumu açıklayamazdı onlara. Fakat şu an tek umrunda olan kendi gururuydu. Daha fazla gururunu hiçe saymak istemiyordu.

 

"Yüreğim varmıyor,dilim dönmüyor anla halimi! Bu dil senin bana gelişinle çözüldü senin gidişinle bağlanır!" Aldığı derin bir nefesten sonra kelimeler buğazında düğümlenirken dili dönmedi,yüreği varmadı o sözlere.Zeynep'in ellerini yere vura vura yalvarırcasına fısıldadığı kelimelerle daha fazla dayanamadı onun o perişan halini izlemeye. Sertçe yutkunduktan sonra buğazındaki yumrunun gitmesini beklese de bir türlü gitmiyordu o yumru. Kendi gözünden süzülen yaşlarla bakışlarını başka tarafa çevirerek, karşısında perişan halde olan sevdiği kadına bakmadan çaresizce fısıldadı.

 

"Boş ol!"

 

Acı çekercesine kısık bir sesle söylenen o kelimeyi duyduğu an dünya durmuşmuştu sanki Zeynep için. İstediği olsa da o sözleri beklese de duyduğu kelime ile yerle gök arasında sıkıştığını sandı. Kulakları uğuldamaya başlarken dünya sanki dönmeyi bırakmış zaman durmuştu. Ne bir şey duyuyor,ne de bir şey görüyordu. Duyduğu sadece kulaklarındaki uğuldama ve kalbinin hızla atan sesi iken beyninde Emir'in son sözü dönüyordu sürekli.Gözlerini kaldırıp Emir'e son bir kez bakmak istese de bakışlarının tek odak noktası ellerinden sızan ince kan çizgileriydi. Emir sözlerinin devamını getirdimi onun farkında bile değildi.

 

Bitmişti değil mi? Sevdiği adamla artık hiç bir bağı kalmamıştı! Peki canı neden eskisinden daha fazla yanıyordu? Gözlerine dolan yaşalarla göz kapaklarını acıyla kapattı. Emir ikinci defa ağzını açmıştı ki bir elin ağzına kapanması ile söyleyeceği sözü geri yutmak zorunda kaldı.

 

"Ne yapıyorsun sen!?"

 

Kulağına dolan tanıdık ses, çaresiz bakışlarını yan tarafına çevirmesine neden olurken adam öfkeyle tekrar fısıldadı.

 

"Sen evliliği oyun mu sandın komutanım!? Aldığın alkol beynini mi sulandırdı yoksa!?"

 

Selçuk öfkeyle dişlerini sıkarken böyle bir gecenin sonunda hala nasıl aklını yitirmeden kalabildiğine şaşıyordu. Girip çıktığı mekanlar bir yana, arabasında sızıp kalan kız bir yana,biraz önce işittiği kelime bir yana neye şaşıracağını oda şaşmıştı. Bu adamla tanıştığı günden beri aksiyon hayatından eksik olmuyordu. Yanındaki adama karşı olan öfke içinde büyürken kendi kendini sakinleştirmek için fısıldıyordu.

 

"la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim! Ya sabır! Ya sabır!"

 

Selçuk kendi kendine fısıldayarak sakinleşmek isterken bakışlarını Emir'e çevirerek uyarırcasına konuştu.

 

"Komutanım, elimi ağzından çektiğim an sözlerinin devamını getirecek olursan üstüm olduğuna falan aldırmam senin ağzını burnunu dağıtırım! Biraz önce söylediğin sözden ve bu gece bana yaşattıklarından sonra yemin ederim büyük bir zevkle yaparım bunu!"

 

Selçuk bakışlarını bir kaç adım ilerilerinde yerde perişan bir şekilde oturan kıza çevirerek üzgünce baktı. Zavallı ne hale gelmişti. Kızın haliyle içi paçalanırken öfkeli bakışlarını Emir'e çevirerek elini ağzından çekip homurdandı.

 

"Yapma komutanım! O sözlerinin devamını getirirsen Zeynep şimdiki durumundan daha beter olacak ileride! Sabret! Ne derse alttan al! Heberi yok ki kızın bir şeyden! Ama sen biliyorsun! Onun isteklerine uymaki sonra daha fazla acı çekmesin!"

 

İşaret parmağını göğe doğru kaldırarak fısıldadı.

 

" Allah biliyor! Neyi ne için yaptığını o görüyor! Zeynep'in istediğini yaparsan ona en büyük kötülüğü yaparsın! Yazık olur ikinize de! Ona daha fazla zulüm etme! Çünkü Allah nasip eder de kavuşma gününüz gelirse sen işte o zaman bu kıza, bu yaptığınla daha büyük bir zulüm yaşatacaksın! Diğer iki talak sakın çıkmasın ağzından! Çünkü bu işin sonundaki zilleti ve Zeynep için gelecek zulmü sende biliyorsun!"

 

Emir kendisine öfkeyle bakan arkadaşına mahçup bakışlarla bakarak başını çaresizce salladı. O istiyormuydu sanki sevdiği kadını kaybetmeyi! Ama dayanamıyordu. Onun canının yanmasına çektiği acıları izlemeye dayanamıyordu. Bir bilse o söz diline varana kadar içini kızgın demirlerle nasıl dağladı,bir bilse düşman eziyetinden bile daha beter yaktı canını!? Bir anlık gafletle çıkmıştı belki o söz ağzından! Bir anlık çaresizlikle! Arkadaşının sözleri tokat gibi yüzüne çarpınca o içine düştüğü girdaptan çıkmış,yapacağı hatayı o an fark etmişti. Vazgeçmeyecekti son damla kanını bu uğurda akıtsada her şeyin görev olduğunu sevdiği kadına açıklamadan göçmeyecekti bu dünyadan. Af dilemeden gözlerine yine mühürlenmişcesine dalıp gitmeden kapatmayacaktı bu gözlerini. Derin bir nefes alarak elleri ile sertçe yüzünü sıvazladı. Bu görev bitene kadar kendisi de Zeyenp'ten uzak dursa ikisi içinde en hayırlısı olacaktı anlaşılan. Bakışlarını kısa bir an Zeynep'e çevirdi onun perişan haliyle içi sızlarken tekrar Selçuk'a dönerek fısıldadı.

 

"Zeynep'i evine bırak Selçuk. Durumu biliyorsun zaten." Selçuk başını düşünceli bir şekilde sallayarak Zeynep'e doğru ilerleyip yanı başında dikilerek üzgünce ismini seslendi.

 

"Zeynep!" Kızın kendisini duymadığını fark edince biraz daha yüksek sesle seslendi.

 

"Zeynep!" Kız işittiği farklı sesle transtan çıkmışcasına korkuyla başını kaldırıp yanındaki adama bakarken Selçuk yüzüne kondurduğu küçük bir tebessümle karşılık verdi.

 

"Hadi kardeşim seni evine bırakayım." Kız Selçuk'a önce boş boş baksada sonra aklına gelen Emir'in sözleri ile bakışlarını ona çevirdi. Mehmet ve ya Kayra'nın geleceğini zannetmişti. Emir'in başıyla arkadaki aracı işaret etmesi ile toparlanarak yerden kalkmaya çalıştı. Hafif yerinde sendeleyince kendilerine yaklaşan Emir'e eliyle durmasını işaret etti Selçuk.

 

"Komutanım, Zeynep size namahrem artık. Lütfen uzak durun!" Selçuk'un sözleri ile Emir ne saçmalıyorsun dercesine bakarken Zeynep güçlükle yutkunarak Selçuk'a baktı hüzünle. Kendisi Emir'in sözlerinin devamını duymasada anlaşılan Selçuk duymuştu. Dudakları bu acı tesadüfle kıvrıldı. Nikahta şahitleri Selçuk'ken boşanmalarına da şahitlik etmişti. Omuzları acıyla çökerken bakışlarını Selçuk'tan çekerek ne zaman geldiğini bile fark etmediği araca doğru ilerleyip arka kapısını açtı. Açtığı kapıdan içeriye girerken fark ettiği bedenle koltuğa oturarak kapıyı sertçe kapadı ve arkadaşının bedenine doğru sokuldu.

 

Zeynep'in araca binmesi ile Emir bir kaç adımda Selçuk'a yaklaşarak öfkeyle tısladı.

 

"Ne saçmalıyorsun sen? Ne namahremi lan!?"

 

Selçuk bakışları ile aracı kontrol ederek tekrar Emir'e dönüp fısıldadı.

 

"Komutanım bırakın Zeynep öyle düşünsün. Acısını hafifletecekse böyle düşünmesi daha iyi. Ona da hak verin. Canı yanıyor. Hem hemen gidip başkasıyla nikahlanacak değil ya? Görev bitince açıklarsınız durumu."

 

Emir,Selçuk'un küçük planına karşı kısa bir an düşündü. Mantıklıydı. Madem Zeynep böyle rahat edecekti öyle olsundu. Zeynep'in bir kere söylediği kelimeden sonra devamını getirmediğini fark etmemiş olması için içinden dua etti ve Selçuk'un sözlerini onaylarcasına başını olumlu anlamda salladı.

 

Onun onayı ile Selçuk başını sıkıntıyla kaşıyarak homurdandı.

 

"Komutanım bir sorunumuz daha var."

 

Emir,Selçuk'un sıkıntılı haliyle ne var dercesine başını iki yana sallarken o başparmağını kaldırıp arkasındaki aracı işaret ederek konuştu.

 

"Komutanım şu sizin kuzeniniz olan kız varya,hani ondan iki tane daha vardı bu gece." Emir başını anladım dercesine sallayınca Selçuk bakışlarını mahçup olmuşcasına kaçırarak sözlerine devam etti. " İşte o kızı evine bırakmamı istemiştiniz ya, ben bırakamadım." Emir'in çatılan kaşları ile iki elini de dur dercesine kaldırarak telaşla konuştu. "Komutanım yanlış anlmayın lütfen! O ileri geri konuşunca susmasını rica ettim."

 

Emir'in kaşları bu defa işittikleri ile şaşkınlıkla kalkarken kolunu Selçuk'un omzuna atarak fısıldadı.

 

"Rica ettin! Sen!?"

 

"Yaaa komutanım. Tamam biraz sert çıkışmış olabilirim. Biraz da kaba davranmış olabilirim.Evine gidene kadar çeneni kapat dedim o da haliyle alındı galiba sustu."

 

"Eee!"

 

"Sustu işte komutanım tamamen sustu! Adresi sizden dolayı biliyorum ama kuzeninizin evini bilmiyorum. Sormak için ağzımı açmıştım ki sızmış. Sonra ne yapacağımı bilemedim o arada da siz aradınız zaten." Bakışlarını yanındaki adam çevirerek minnetle baktı.

 

" Ama bak iyiki aradınız komutanım. Namahrem bir kadınla başbaşa gecenin bir vakti günah sonuçta."

 

Emir berbat durumunun içinde Selçuk'un sözleri ile gülsemi ağlasamı bilemedi. Adam resmen karşısında kıvranıyordu. Biraz daha üstüne gitmesinde sakınca yoktu öyle değil mi? İçinde bulunduğu sıkıntılı durumdan sıyrılmaya çalışarak düşüncelerinin muzipliği ile buğazını temizleyip konuştu.

 

"Anladım koçum. Sen şimdi Zeynep'i al,onunla birlikte Sahra'yı da evine bırakırsın." Selçuk'un gözleri irice açılırken Emir'e biraz daha sokularak daha çok sıkıntıya girmiş gibi karşılık verdi.

 

"Komutanım bakın size yardım etmeye çalışıyorum fakat bu kadarı da sizce de fazla değil mi?" Bakışlarını arkasındaki araca çevirerek kaçamak bir bakış atıp tekrar Emir'e dönerek sıktığı dişlerinin arasından kendini ifade edememenin sıkıntısı ile tısladı.

 

"Yaa! Bir di iki oldular! Beni neden böyle bir duruma maruz bırakıyorsunuz!? Biri sızmış,diğeri perişan halde iki kız! Onlarla yalnız kalmak benim için zaten zorken,ben onları ailelerine bu halleri ile nasıl teslim ederim? Siz de biraz yardımcı olsanız. Bizimle gelebilirsiniz değil mi?"

 

Emir yüzünü buruşturarak Selçuk'u süzdü. Ellerini beline koyarak tek kaşını kaldırıp sabrı tükenmişcesine fısıldadı.

 

"Kocasından memnun olmayan kadınlar gibi sürekli şikayet etmekten vazgeç artık Selçuk!" Emir'in sözleri ile Selçuk ona şaşkınca bakarken adam devam etti. " Ben çok mu memnunum bu durumdan!? Beni istemiyor işte Zeynep! O yüzden mecbur sen bırakacaksın!"

 

"Ama ko..."

 

"Asker!" komutanının sert uyarısı ile Selçuk sözlerini devam ettiremezken,Emir ardından sözlerine devam etti. " Kızları sen bırakacaksın! Ben ailelerini arar kızların durumlarından haberdar ederim.Senin bırakacağınıda söylerim!"

 

Selçuk bıkkınca Emir'e bakarken başını gönülsüzce salladı. En azından kızların durumlarını, ailelerine bildirecekti. Onların ailelerine açıklama yapma derdinden kurtulmuştu değil mi? Bu ayrıntıyla üzerindeli yük biraz olsun hafiflerken nefesini sesli bir şekilde bıraktı.

 

"Emredersiniz komutanım."

 

Emir arkadaşının kabullenişi ile başıyla aracı işaret ederken,Selçuk bu gecenin bir an önce bitmesini isteyerek adımlarını hızla araca doğru çevirip homurdanarak ilerledi.

 

"Gecenin bir vakti olmuş, ben nelerle uğraşıyorum! Bu başıma gelenler hiç hayra alamet değil! Bir an önce gideyim de anacığımın hayır duasını alayım yoksa doğru yolumdan şaşırtacak bunlar beni!"

 

Aracın kapısını açarak kotuğa oturan adam dikiz aynasından kısa bir an arkadaki kızları kontrol edip bakışlarını hızla önüne çevirdi.

 

"Zeynep sakın sende sızıp benim başımı daha fazla derde sokma kurbanın olayım."

 

Zeynep, dışarının soğuğundan aracın sıcağına girince üşüyen bedeni gevşemiş,aldığı alkolün de etkisi ile bir rehavet çökmüştü üstüne. Yanakları akıttığı gözyaşlarının etkisi ile gerilirken burukça gülümsedi.

 

"Bu gece bana da pek güvenme Selçuk! Yıllar önce hevesle açtığım gönül defterimin kapağını, bu gece büyük bir acıyla kapattım! Bu gece hayat, o harflerin,o satırların arasına içinden çıkamayacağım şekilde hapsetti beni ve sevda masalımı en acı şekilde noktaladı."

 

Zeyenep'in sözleri ile Selçuk kısa bir an bakışlarını aynadan kıza çevirdi. Perişan,tükenmiş hali o kadar tanıdık geliyordu ki ona sanki yıllar öncesine gidiyor onun çektiği acının aynısını yüreğine bir kez daha çarpıyordu sözleri. Bakışlarını tekrar yola çevirerek fısıldadı.

 

"Hayat bir sınavdır Zeynep. Kimi çok seversen onunla sınanırsın. Bir gönüle girmek nasiptir. Orada kalmak ise mağrifettir. Acın bir gönüle girmenin nasip olmasından kaynaklı. Girdim zannettiğin gönül nasibinde olan değilse, o acının yanında bu çektiğin acı eline batan gül dikeninin verdiği acıyla aynıdır."

 

Selçuk'un sözleri ile Zeynep, kapanmak üzere olan gözkapaklarını güçlükle aralayarak acıyla gülümseyerek mırıldandı.

 

"Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa,o zaman hiç bir yere varmayacağız demektir. Sen kendi yüreğinin türküsünü söylüyorsun,ben benimkini. Benim yüreğimin tutturduğu ağıtı sen anlayamazsın Selçuk! Sevdiğini kaybeden,ihanete uğrayan anlar içimdeki acıyı."

 

Selçuk işittiği sözlerin içinde barındırdığı acıyla burukça güldü.

 

"İhanetinde farklı senaryoları,farklı bahaneleri vardır. Aşk,iş,din,ırk,vatan,aile! Her türlü ihanet ve senaryo mevcuttur! Bazen gizli,bazen gözüne sokarcasına,bazen keyfi,bazende mecburiyetten olur ihanetler. Bize düşen sabretmek. Sende sabredeceksin Zeynep! Çünkü senin için yazılmış kader,ilahi bir kalem ve en hayırlı yazar tarafından yazıldı!"

 

Sözlerini bitiren Selçuk nefesini sıkkın bir şekilde bırakarak yaklaştıkları sitenin girişinde aracın camını açarak yaklaşan güvenliğe çevirdi bakışlarını.

 

Güvenliğin rutin sorularından sonra geçmesine iznin vermemesi ile sabırsızca adama baktı Selçuk. Bir kaç sefer gelmişti ama bu çocuk yeni olsa gerekti. Sakin kalmaya çalışarak tekrar konuştu.

 

"Bakın beyefendi benim içeriye geçmem gerekiyor. Emir Demirci'nin arkadaşıyım." Güvenlik Selçuk'u tartarcasına bakarken o söylenerek bakışlarını dikiz aynasına çevirdi. "Zeynep! Sen konuş şu beyle de görevini bir an önce yapsın bende evime döneyim artık kurban..." Bakışları arka koltukta sızıp kalan iki kızın üzerinde şaşkınca takılı kalırken sinirle homurdandı.

 

"Hasbin Allah! Rabbim gece gece beni mi sınıyorsun anlamadım ki!" Bakışlarını hala aracın başında dikilen ve kendisine şüpheyle bakan adama çevirerek tekrar konuştu.

 

"Ara kardeşim! Ali Demir'ciyi ara! Emir'in arkadaşı Selçuk geldi sizinle görüşmek istiyor de."

 

Güvenlikçi kolundaki saate bakarak memnuniyetsiz bir şekilde tekrar Selçuk'a döndü.

 

"Sizi biraz bekleteceğim Selçuk bey." Selçuk bıkkınca gözlerini kapattığı esnada aracın arkasından gelen korna sesiyle artık çıldırma noktasına geldiğini hissetti.

 

Güvenlik arkada bekleyen araca doğru hızla ilerlerken Selçuk'un bakışları da adama kaydı. Yaklaştığı aracın içindeki adama saygı duyduğu her halinden belli olurken araçraki adamla kısa bir konuşmanın ardından koşar adımla kendisine doğru yaklaşıp hıxla konuştu.

 

"Geçe bilirsiniz Selçuk bey. Ali beyi aramama gerek kalmadı." Güvenlik elini kaldırarark arkadaki aracı işaret ederek sözlerine devam etti. " Mehmet komiser tanıyormuş sizi." Selçuk adamın sözlerini başını sallayarak onaylarken bakışları bakışları dikiz aynasından arkadaki araca kayınca sonun da kızları teslim edecek birini bula bilmenin rahatlığı ile aracını hareket ettirerek ilerledi.

 

Selçuk park ettiği araçtan inerek,yan tarafına aracını park eden Mehmet'in araçtan inmesini sabırsızlıkla bekledi. Adamın inip kendisine yaklaşması ile sıkıntılı bakışlarını ona çevirdi.

 

"İyi geceler Mehmet amca."

 

Karşısındaki genci başıyla onaylayan Mehmet huzursuz bakışlarını Selçuk'un gözlerine dikerek sorgularcasına konuştu.

 

"Sana da iyi geceler evlat ta hayırdır bu saatte? Ters bir durum yok değil mi? Emir iyi mi? " Karşısındaki adamın telaşı gözlerinden okunurken hızla cevap verdi Selçuk.

 

"Emir gayet iyi Mehmet amca."

 

Mehmet farkında olmadan tuttuğu nefesini bırakırken, Selçuk içerideki kızların olayını nasıl açıklayacağını bilemeyerek sözlerine devam etti.

 

"Mehmet amca Zeynep bu gece biraz dağıtmış. Biz de tesadüfen öğrendik. Alkolü fazla kaçırdığı için bir yanlış anlma olmasın diye Emir benimle yolladı. "

 

Selçuk'un kısa ama yetersiz açıklaması ile Mehmet kaşlarını çatarak kısa bir an düşündü. Zeynep bu gece dağıttıysa diğerleri de muhakkak yanında olmalıydı. Selçuk, Zeynep'i getirdiyse diğerleri neredeydi? Kızlar birbirine yapışık gibi hiç ayrılmazlarken Zeynep, Emir ve Selçuk'un eline tek olarak nasıl düşmüştü? Kısa bir an durum değerlendirmesi yaptı ve şüpheli bakışlarını Selçuk'un yüzünde gezdirdi.

 

"Zeynep yalnız çıkmamıştır.Kuyrukları nerede?"

 

Karşısındaki adamın sorusu ile Selçuk,kabus gibi gecenin başına dönerken hatırladığı anılarla yüzünü buruşturmamak için kendisini zorlarken karşısındaki adamı rahatlatmak için konuştu.

 

"Tek değildi zaten Mehmet amca.Diğer kızlarda vardı."

 

İşittikleri ile Mehmet'in kaşları hızla çatılırken içinden oğullarına okkalı bir küfür savurdu. Demek ablalarına sahip çıkamamışlardı. Oğullarına yükselen öfkesi ile sertçe söylendi.

 

"Diğerleri nerede!"

 

"Biz barı basınca ortalık bir anda karıştı tabi. O hengame de sizin çocuklar yakaladığını omzuna atıp çıkardı mekandan. Evlerine getirmişlerdir kızları galiba. Ben o ara da birbirinin kopyası üç kızın en şirreti ile uğraşıyordum ne oldu kim nereye gitti bilmiyorum."

 

"Birbirinin kopyası üç kız demek."

 

Selçuk başıyla karşısındaki adamı onaylarken hafif yaklaşarak fısıldadı.

 

"Amirim kusura bakmayın şikayet olarakta algılamayın ama o kızlardan benim çıkarttığım biraz fazla rahat. Pek hoş davranışlar sergilemedi. Böyle giderse kendine yazık eder. "

 

Mehmet işittikleri ile kanın beynine sıçradığını hissederken güçlükle yutkunarak tek kaşını kaldırıp işin aslını öğrenmek için homurdandı.

 

"Rahat derken evladım. Nasıl bir rahatlıktan bahsediyorsun? Uygunsuz bir haldem..."

 

"Yok! Öyle değil!" Selçuk hatırladığı anlarla bakışlarını karşısındaki adamdan kaçırdı. Tamam pekte uygun olan şeylerle karşılaşmamıştı ama sözleri ile genç bir kızında günahına giremezdi. Kelimelerini dikkatlice seçmeliydi. Kızın dans pistinde p adamla yaptığı tuhaf hareketler gözünde canlanınca onu daha zor bir duruma sokmamak için hatırladığı görüntüleri gemen uzaklaştırdı hafızasından. Sadece kendine söylediği sözleri söylese yeterli olurdu galiba. Tabi yumuşatarak. Sonuçta kız sarhoştu. Tek amacı o kuzın bir daha böyle bir ortamda bulunmaması için ufak bir uyarıydı niyeti ! Sonuçta her zaman yanında kendisi olamazdı onu o lanet yerden çıkarmak için. Karşısındaki adamın buğazını temizlemesi ile dağılan düşüncelerini toparlayarak kısık bir sesle homurdandı.

 

"Beni kendine aşık edecekmiş küçük hanım ve buna benzer bir kaç önemsiz sözler." Mehmet'in gözleri irice açılırken içine dolan kahkaha atma isteğini zorla bastırdı. " Ben yabancı değilim ama bir dahaki sefere başka birine sarar kötü sonuçlar doğa bilir." Yaptığı konuşmanın sıkıntısı ile büyük bir nefes bırakırken ellerini sıkıntıyla saçlarından geçirdi. O kız öyle yerlere bir daha gitmetecekti. Gerekirse ailesi ile de konuşurdu. Karşısındaki adamın tuhaf mimikleri ile kaşlarını çatarak eliyle arkasındaki aracı göstererek sıkıntıyla tekrar konuştu.

 

"Neyse amirim kızlar araçta. Siz zaten tanıyorsunuz kızı isterseniz siz konuşun."

 

Mehmet karşısındaki gencin sözleri ile dudaklarını bükerek buğazını temizleyip gencin arkasındaki araca doğru ilerleyerek aracın kapıdına uzanıp yönünü tekrar Selçuk'a döndü.

 

"Sahra!"

 

Selçuk karşısındaki adamın söylediği isime anlam veremeyerek fısıldadı.

 

"Anlamadım Amirim."

 

Mehmet yüzündeki pisikopat bir sırıtışla kaşlarını kaldırarak kendisini anlamayan adama cevap verdi.

 

"Sahra! Sahra!" Aracın kapısını açarak eliyle içerideki sızmış kızını işaret ederek sözlerine devam etti. " O birbirinin kopyası üç kız benim kızlarım! "

 

Selçuk,Mehmet'in sözleri ile küçük çaplı bir şok yaşarken şansına tükürüyordu. Mehmet ise kapıdan biraz uzaklaşarak elini Selçuk'un omzuna koyarak hafifçe sıktı.

 

" Seni kendisine aşık edecek olan da Sahra! Aracındaki kızımın adı yani ! Nam -ı diğer Şeytan Emine!"

 

Yitenumutlar...

 

 

 

Loading...
0%