@yitenumutlar
|
"Evet, sayın seyirciler ve motokros tutkunları. Yine bir Enduro yarışını siz motokros tutkunlarıyla ekranlardan buluşturuyoruz.Yarış için her şey hazır gibi. Üstün güvenlik önlemleri,zorlu koşulları ve ünlü motokrosçular. Evet yanlış duymadınız 21 numaralı yarışçımız bir çok yarışı kazanıp ülkemizin gururu Giray Eyüboğlu. Henüz yirmi bir yaşında olmasına rağmen,büyük başarılara imza atan yarışçımız zevk için yarıştığını söylüyor.İleride babasının işlerinin başına geçeceğini fakat daha yaşı genç olduğu için şuan niyeti olmadığını söylüyor. Kızlarımızın kalp atışlarını duyar gibiyim. Evet yarış başlıyor keyifli seyirler..."
"Anne hani şu abi beni motoruna bindirecekti?" diyerek dudağını sarkıttı küçük çocuk. Annesi ise eşine güvenip el kadar çocuğu nasıl buraya kadar getirdiğine şaşarak korkuyla etrafını süzüyordu. Oğlunun sorusuna karşılık sıkıntıyla cevap verdi.
"Oğlum yarış bitince diye söz verdi ya! Uzak dur şeritlerden." Bir taraftan da kalabalıkta gözleriyle kocasını arıyordu.Nereye kaybolmuştu bu adam!? Zaten yüreği korkudan patlayacak seviyeye gelmişti.Böyle tehlikeli yarışlarda kendisinin ve oğlunun ne işi vardı? Hepsi kocası olacak yarış tutkunu şapşal yüzündendi.
"Evet sevgili motokrosçular, Giray rakiplerini arkasında bırakarak engebeli araziye doğru çıkışta.Bunca yıldır bu yarışları sunuyorum böyle usta hareketler, böyle bir şey görmedim. Bu çocuk gelecek vaadediyor ama ne yazık ki katıldığı son yarış olduğunu söylüyor Giray Eyüboğlu. Evet aştığı engellerle kontrolünü kaybetmeden devam ediyor arkasında 8 numarayla Yiğit takip ediyor fakat Yiğit kontrolünü kaybetti ve hafif bir düşüş yaşadı. Giray engelleri aştı hızını artırdı." Spiker gördüğü şeyle heyecanlı anlatımını bırakıp korkuyla fısıldadı.
"Yakup! Bir şey var orada." diyerek yarış parkurunu işaret parmağıyla gösterdi. Yanında ki adam da aynı yöne bakınca parkurdaki erkek çocuğunu gördü ve açılan gözleriyle yanındaki adama korkuyla cevap verdi.
"Abi bir çocuk. Abi parkurda bir çocuk var!" panikle tekrarladı sözlerini.Fakat hızla gelen motor çocuğu fark edememiş ya da çok geç fark etmişti. Çocuğu kurtarmak için parkura giren adam son bir hamleyle çocuğu parkur dışına atmayı başarmış fakat kendisi o kadar şanslı olamamış motorun çarpmasıyla havaya doğru yükselip hızla yere çarpmıştı. Yarışçı ise motorundan fırlayarak parkur dışı alana düşmüştü.Etrafta ki çığlıklar,ambulans sirenleri bir birine karışırken doktorlar yaralılara hemen müdahale için parkura hızla giriş yapmışlardı. Parkurda ki çocuk ufak sıyrıklarla atlatırken kazayı, yarışçının boynuna takılan boyunlukla ve hızla sedyeye alınarak ambulansa taşındı.
"Hasta yirmili yaşlarda seksen seksen beş kilogram civarında. Bilinci kapalı.Sol kolunda kırık ve sol kaburgasında çatlak olduğundan şüpheleniyorum evet iç kanama olabilir." Hastaneyi bilgilendiren acil tıp teknisyeniydi.Diğer tarafta çocuğu kurtaran adam o kadarda şanslı değildi.
"Hasta kırk kırk beş yaşlarında.Durumu oldukça ağır. Çarpmanın şiddetti galiba iç kanamaya sebep olmuş." İkinci ambulansta da nerede ise aynı sözler ile hastane bilgilendirildi.
*Bir gün önce*
"Bırak artık şu lanet yarışları! Anlamıyor musun oğlum? İstemiyorum!" diyen kadına sarılarak gönlünü almaya çalıştı genç adam.
"Anneciğim, niye zorluyorsunuz? Ben de böyle mutluyum sevdiğim şeyi yapmak mutlu ediyor beni. Yeter artık hep aynı şeyleri tartışmaktan sıkıldım." Beline ancak yetişen annesinin göz yaşlarını sildi. Kadın içini çekerek konuştu.
"Ben de her yarışında yüreğim ağzımda beklemekten yoruldum.Birinizi kaybettim bu illet yüzünden birinizi daha kaybedemem.!" Büyük oğlunu kaybettiği gün geldi aklına.O da Giray gibi motor tutkunuydu.İlk çocuk ilk heves diye almışlardı motosikleti ama bir yarışa hazırlandığı parkurda kontrolünü kaybedip can vermişti oğlu.Geriye ikinci oğluna bu illeti miras bırakarak.Sinirle eşine döndü ve söylendi.
"Sende bir şey desene be adam.Öldürecek bu çocuk hem kendini hem beni." diye ver yansın etti. Salih Bey oğluna yandan bir bakış atarak elinde ki gazeteye tekrar odaklandı.
"Ben diyeceğimi dedim en ufak bir yanlışında çökerim tepesine.Anneni dinle bize aynı acıları yaşatmaya hakkın yok Giray!" sertçe söylediği sözler ile genç adam annesinin ve babasının korkusunu anlıyordu fakat üzerine bu kadar gelmelerine anlam veremiyordu.Sinirle söylendi.
"Yeter artık ben çocuk değilim! Kendi kararlarımı kendim verecek yaştayım. Sıkmayın beni anladınız mı? Sizden bir şey istemiyorum! elini gür koyu kahve saçlarından geçirdi ve devam etti sözlerine. Anlayış sadece biraz anlayış istiyorum bu sizin için o kadar zor mu? Zaten zamanı gelince bırakacağım." Söylediği sözler ile gazetesinden başını kaldırıp onu dinleyen babasının sert bakışlarına odaklandı.Salih bey gazetesini katlayıp yanında ki sehpaya bıraktı. Yavaş hareketlerle oturduğu koltuktan doğruldu. Uzun boyu ve iri cüssesiyle oğlunun karşısına dikilerek kahverengi gözlerine bakarak konuşmaya başladı.
"Anlayış bekliyorsun öyle mi? Bence senin sorunun ney biliyor musun? Evlat,istediğin her şeye sahip olman. Şımarık yetişmen. Evet belki trilyonluk adam değilim,belki Türkiye'de sayılı olan son model araçlardan birini çekmedim altına ama alın terimle helalinden kurduğum bir gelecek yarattım sana.Her istediğine tamam dedim. Peki niye?" diyerek oğluna sertçe sordu. Giray aynı teraneye yine başlanacağının sinyalleriyle sıkıntıyla ofladı. Oğlunun umursamaz tavırlarına sinirlenen Salih Bey,kararan bakışları ve gerilen çenesiyle sözlerine devam etti.
"Sırf sen de bırakıp gitme diye.Bize bu yaşımızda bir evlat acısı daha tattırma diye ama görüyorum ki bu verdiklerim sadece seni şımartmaya yetmiş.Sana başka bir şey verememişim." Hayal kırıklığıyla baktı oğluna. Giray,babasının yüzünde ki hayal kırıklığıyla içinin acıdığını hissetti ama bitmeyen sert sözler tekrar kulaklarını doldurdu.
"Şimdi beni iyi dinle! Bu günden sonra en ufak bir yanlışını görürsem seni evlatlıktan reddederim. Zannetme ki motor sevdan için söylüyorum. Hayır,git o yarışı kazan ama bilki son yarışın olacak. Ben bir Allah kulunun vebaline giremem. Sen canına acımıyorsan karşında ki insanın canına acı be çocuk. Tehlikelerle dolu bu spor da ölümün sadece senin başına gelmeyeceğini biliyoruz en ufak hatanla insanların canını da tehlikeye atıyorsun. Bu yüzden beni hiç bir kulun vebali altına sokma!" sert sözlerini kararlıklıkla tamamladı.Karısının ileri gittiğini fısıldayan söylemlerini elini kaldırarak sen karışma anlamın da susturdu ve tekrar konuştu.Başı önde onu dinleyen oğluna.
"Şimdi git ister kazan ister kaybet ama bu işi bitirmiş olarak gel." Oğlunun yavaş hareketlerle salondan çıkışını izledi. Karısının söylenmeleriyle bu sefer onu hedef aldı.
"Kes kadın! Onu bu hale getiren biziz ama en büyük pay sana ait.Ya bir gün ağlar susarsın,ya da her gün ağlamaya devam edersin. Ben söyleyeceğimi söyledim." diyerek hızlı adımlarla geniş salondan çıkarak merdivenlere yöneldi.
*Olay günü*
Eve bomba gibi düşen haberle,Salih Bey yıkılırken bir taraftan da eşi Ayten Hanım'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.Yaşadığı ikinci büyük acıyla tekrar evladını kaybetme korkusu yaşarken bu duyguların yoğunluğuyla bayılan Ayten Hanım eşi Salih Bey ve şoförle oğlunun yattığı hastaneye getirilmişti. Kadına acil müdahale uygulanıp sakinleştirici verilmiş ve dinlenmesi için odaya alınmıştı.Salih Bey oğlunun durumunu öğrenmek için doktorun yanına çıkıp kapıyı hafif bir şekilde tıklattı ve gir komutuyla içeri girdi.Kendini tanıtıp doktordan oğlunun durumu hakkında bilgi isteyerek dinlemeye başladı. Doktor derin bir nefes alarak karşısındaki bitkin halde duran adamı bilgilendirmeye başladı.
"Salih Bey,oğlunuz hastanemize getirildiğinde bilinci kapalıydı.Ayrıca sol kolu ve kaburgasında kırıklar vardı. Acil ameliyata alındı. Ama korkumuz iç kanamasından yanaydıki şükürler olsun iç kanaması yoktu. Ameliyat güzel geçti. Şuan yoğun bakımda müşahede altında en geç yarın odasına çıkar. Böyle bir kazayı mucize bir şekilde bir kaç kırıkla atlatması büyük şans." diyerek Salih Bey'in sıkıntıyla verdiği nefesle ve ettiği şükür duasıyla gülümsedi. Salih Bey,karşısındaki orta yaşlı doktora bakarak sordu.
"Peki ne zaman görebiliriz?" Doktorun cevabını bekledi. Karşısındaki adam tebessümle cevap verdi.
"Dediğim gibi en geç yarın sabaha odaya alınır. O zaman görebilirsiniz. Eğer beklenmedik bir komplikasyon gelişmezse bir hafta içerisinde taburcu olur." diyerek karşısında ki adamın gözle görülür bir şekilde rahatlamasına vesile oldu.Sıkıntılı bir nefes alarak Salih Bey tekrar konuştu.
"Peki çarptığı adamın durumu nasıl?" diyerek gelecek cevabı korkuyla bekledi. Aldığı duyumlara göre adamın durumu hiç iyi değildi.Doktorda aynı sıkkın ifadeyle cevapladı.
"Diğer hasta buraya geldiğinde durumu çok kritikti. Çarpmanın şiddeti ile sert bir şekilde başını çarptığı için beyin kanaması geçirmiş ve hala iç kanamaları devam etmekte. Üstelik adam kalp hastasıymış. Durumu stabil. Anlayacağınız pek ümit yok. Üzgün bir şekilde sözlerine devam etti. Ayrıca küçük bir kızından başka yakını da yok. Şuan köy muhtarı ilgileniyor benim bildiklerim bu kadar." diyerek Salih Bey'in solan yüzüne baktı. Doktorla konuşup diğer hasta hakkında edindiği bilgilerden sonra odadan yıkılmış bir vaziyette çıktı. Her zaman korktuğu şey başına gelmişti işte. Acaba büyük mü konuştum diye düşünmeden edemedi. Şimdi o adama bir şey olursa bu vebalin altından nasıl kalkacağını düşünerek adamın yattığı yoğun bakım ünitesine doğru yol aldı. Muhtarla tanışıp adam hakkında biraz daha bilgi edinmişti. Küçük kızıyla yalnız yaşayan karısını geçen yıl sobadan sızan gazdan kaybeden adam şimdide kızını bir başına bırakıp gitmek üzereydi. Muhtara numarasını vererek bir sıkıntı olursa haber vermesini istedi. İçini kaplayan sıkıntıyla ne yapacağını bilemeyerek hastane bahçesine attı kendini.
Geçen saatler sonra gün ağarmış gözü yaşlı eşiyle oğlunu görmek için yattığı odanın kapısın da bekliyorlardı. Çıkan doktordan sonra içeri girdiler.Eşi ağlayarak oğlunun yanına yaklaştı sargılı koluna yer, yer morarmış yüzüne ve vücuduna bakarak bir hıçkırık koyverdi. Yatakta yatan genç adam bu hıçkırıkla hafifçe gözlerini araladı. Boğazında ki acıyla hırıltılı bir şekilde konuşmaya çalıştı.
"Anne! Ağlama lütfen. Ben iyiyim." diyerek kadını teselli etmeye çalıştı. Kadın iç çekerek başını sallamakla yetindi.Yavaşça kapıda dikilen babasına kaydı gözü ve aynı hırıltılı sesle konuştu.
"Baba! Gözlerinde ben sana demiştim bakışlarını görebiliyorum." diyerek alayla sırıtmaya çalıştı ama ağrıyan yerlerinden pek mümkün olmamıştı. Acıyla yüzünü buruşturdu. Aklına gelen ayrıntı ile korkuyla fısıldadı.
"Çocuk! Çocuğa ne oldu? Baba! Ne olur bir şey olmadı de."diye dehşetle babasına baktı. Salih Bey oğlunun panik olmuş haline ve ani hareketlerine üzülerek cevapladı.
"Sakin ol! Çocuk iyi anladın mı beni? Çocuk iyi.Ama..." eşinin söyleyeceği şeyin sırası olmadığını düşünen kadın uyardı.
"Salih! Sırası değil lütfen!" diyerek telaşla söylendi.Giray ikilinin konuşmalarında ki tuhaflıkla şüpheyle sordu.
"Ne oldu? Baba ne söyleyecektin devamını getir lütfen." diyerek babasının gözlerine baktı.Salih Bey sıkıntıyla ve kararsızca konuştu.
"Çocuk iyi ama çocuğu kurtarmak için parkura giren adama çarpmışsın. Ne yazık ki adam,çocuk kadar şanslı değil.Durumu çok kritik." Söylediği sözlerden sonra oğlunun tepkisini bekledi.Mimiklerinden gerildiği anlaşılıyordu. Üzüntülü bakışlarını babası ve annesi arasında gezdirerek pişmanlıkla konuştu.
"Baba yemin ederim benim suçum yok. Be..ben çok geç fark ettim zaten çarpmadan durmam imkansızdı. Hem benim bir hatam yok ki." diye biraz da olsa sebep olduğu şeyin korkusu ve paniğiyle hızla konuştu. Belki o kadar dalgın olmasaydı yaşanmayacaktı bu olay. Ayten Hanım oğlunun bu haline üzülerek hırsla söylendi.
"Yeter! Bunları konuşmanın ne yeri nede zamanı. Salih görmüyor musun çocuğun halini? Sus ne olur!" Göz yaşlarını sildi elinin tersiyle ve sözlerine devam etti.
"Kazaydı yavrum. Hem senin suçun yok güvenlik ihlali. Hata çocuğun ailesinde. Senin ne suçun var bunda?" diyerek oğlunu rahatlatmaya çalışmıştı.Salih Bey homurdanarak söylendi.
"Yine aynı şeyi yapıyorsun Ayten. Ne olursa olsun oğlunu korumaktan vazgeç. Unutma!" diye sinirle işaret parmağıyla kapıyı göstererek sözlerine devam etti. "Orada yatan da bir can ve tıpkı senin canın gibi..." dedi oğlunu işaret ederek. " o adamında bir canı var. Üstelik savunmasız ve kimsesiz bir kız çocuğu." diye söylenerek sinirle kapıyı çarpıp çıktı. Ne olursa olsun kaza da olsa oğlunun da ufakta olsa payı vardı. Katılmamalıydı o yarışa dinlemeliydi sözünü. Ama artık hiç bir faydası yoktu bunları düşünmenin tek dileği o adamın bir an önce iyileşmesiydi.
Aradan geçen günlerde Giray biraz daha toparlanmış ve taburcu olmuştu. Hastaneden çıkmadan önce hala durumu kritik olan adamı görmek istemiş fakat görememişti.Kazayı yapalı on gün olmuş adam iyileşeceği yere daha kötü bir hal almıştı. Hastanedeki o konuşmadan sonra babasıyla arası iyice açılmış birer yabancıya dönüşmüşlerdi.Annesi ise etrafında pervane misali bir dediğini iki etmiyordu.Babasının her gün ortadan kaybolmasının sebebi elbette ki adamı ziyarete gitmesiydi. Endruo'nun yapıldığı dağlık arazinin bulunduğu köyde yaşadığını öğrendiği adamın bir de küçük ve kendisinden başka kimsesi olmayan kızı olduğunu da duyunca iyice yıkılmıştı. Suçlu elbette ki kendisi bulunmamıştı. Güvenlik engelini aşan çocuk,yetersiz güvenlik ve çocuğun ailesinin sorumsuzluğu kazaya sebep olmuştu ama yinede vicdanını ufaktan bir sızı yoklamıyor değildi. Bu düşünceler içinde sessizce ettikleri kahvaltıyı babasının telefon sesi böldü. Ağzını sildiği peçeteyi kenara bırakarak hemen çalan telefonu açtı önemli olmalıydı bu kadar acele ettiğine bakılırsa diye düşünen Giray duyduğu isimle gerildi.
"Alo."
"..."
"Evet Muhtar müsaitim."
"...."
"Ne! Tabi,tabi katılacağım."
"...."
"Tamam görüşürüz Muhtar." diyerek telefonu kapatıp ceketinin cebine koyarak hızla masadan kalktı. Ayten Hanım eşinin bozulan morali ve paniğiyle korkuyla sordu.
"Ne oldu?! Salih nereye?" diye sorarak eşinden gelecek cevabı bekledi. Giray ise bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı çoktan.Salih Bey ters bakışlarını karısı ve oğlu arasında gezdirerek konuştu.
"Oğlunun çarptığı adam ölmüş! Cenazesini bu gün defnedeceklermiş. Katılmam da bir sakınca yoktur umarım Ayten Hanım!" diyerek imayla konuştu. Giray vücudunda ki hafif ağrılara aldırış etmeden hızla kalktı ve konuştu.
"Baba ben de geleceğim. En azından buna izin ver." diyerek beklentiyle baktı. Oğlunun durumuna üzülse de en azından biraz daha duyarlı olduğunu görünce hafifçe başını sallayarak onayladı. Sonuçta bir kazaydı. Onun kızdığı nokta sadece korktuğu şeyin başına gelmiş olması ve oğlunun biraz daha dikkatli davranabilmesiydi.
İkili evden hızla ayrılmış son hız köyün yolunu tutmuşlardı.Geçtikleri her yer Giray'a o günü hatırlatıyor ve gerilmesine sebep oluyordu. Sonunda geldikleri köyde Cami'nin önünde durdular.Araçtan inen ikili herkesin odak noktası olmuştu. Muhtar bir olay çıkmaması için merhumun arkadaşı ve oğlu olarak tanıtmış ve sonunda cenaze namazı kılınmış ve defnedilmişti.
Muhtarın evinde toplanan köy halkı çay içip konuşurken köyün ileri gelen yaşlılarından biri söz alıp konuştu.
"Ağalar biliyorsunuz ki rahmetlinin kimi kimsesi yok kızı Elif'ten başka. Peki şimdi bu kız ne olacak?" diye sordu.Topluluktan çıkan homurtular bir birine karışırken diğer bir köylü lafa girdi.
"Muhtar kızı yetimhaneye mi vereceğiz? Yazık günahtır.Rahmetlinin emaneti oralarda başına ne işler gelir bilinmez. Her gün okuyup görüyoruz televizyonlarda." diye söylendi.Muhtar düşünceli bir şekilde konuştu.
"Ne yapayım Kadir emmi? Sen varlıklısın sen evlatlık al o zaman sahip çıkalım çocuğa." diye ortaya fikir attı. Kadir Emmi hiddetle bastonunu yere vurdu.
"Olur mu öyle şey? Benim evde genç damadım var. Ben bu yükümlülüğü alamam." Diğer bir köylü lafa girdi.
"O zaman sen al Muhtar. Hem bu işlerle ancak sen ilgilenirsin sen bilir sen halledersin. Biz cahil halimizle uğraşamayız." Muhtar şöyle bir düşündü onaylamazca başını salladı.
"Olmaz benim iki tane bekar oğlum var benim evime yakışmaz. Ben çocuğum da olsa Allah'tan başkasına güvenmem bu vebalin altına giremem." Düşünceli bir şekilde önündeki çayı yudumladı. Salih Bey ve Giray ilgiyle konuşulanları dinliyor küçük kızın başına gelecekleri merak ediyordu.Yaşlı Köy imamı söze girdi.
"Ağalar.Elif kız dinimizce hiç bir eve yakışmaz çünkü nikah düşen biriyle aynı evde kalması caiz değildir. Elif ya yurda verilecek yada birisinin nikahı altına girip köyünde kalacak.Ancak çözüm yolu bu sonucu gösterir." dedi. Bu fikirlere baş sallayan köy halkı yurt fikrini hep bir ağızdan elemişti. Geriye Elif'i nikahına alacak bir genç gerekiyordu. Konuşmaları başından beri dinleyen yaşlı amca bastonunu yere vurarak konuştu.
"Elif kızı bana verin nikahıma alayım. Bütün malımı servetimi bırakırım ihya olur ama bana erkek çocuk vermek şartıyla." Köy ahalisi homurtular eşliğinde söylendi.Muhtar lafı alarak konuştu.
"Utanmıyor musun Sadi Amca? Bir ayağın çukurda yahu. Hem kız torunun yaşında. Bir daha duymayayım böyle şeyler." Salih Bey ve Giray şok olmuş vaziyette bir birlerine baktı. İkisininde bakışlarında vicdan azabı vardı.Yaşlı amca tekrar söze girdi.
"Nedenmiş o? Niye olmayacakmış? Allah'ın emriyle değil mi? Ben alırım işte hem bak!" diyerek bastonuyla etrafını gösterdi."Kimse istemiyor yurda da vermiyorsunuz ben alırım Elif kızı." diye tekrar etti. Muhtar bu defa sinirle söylendi.
"Sadi Amca uzatma kalbini kırarım yaşından utan be adam! Küçücük kız tövbe estağfurullah." diye başını iki yana salladı ve köy halkına seslendi.
"Ağalar kimse yok mu Elif kıza talip? Oğlu olan." Merak ile etrafını süzdü. İmam ümitle Muhtara sordu.
"Muhtar senin iki oğlun var ikisinden birine al Elif kızı."Muhtar sıkıntıyla iç geçirdi ve konuştu.
"Doğru dersinde imam efendi biri nişanlı öbürü akıldan zay nasıl gireyim Elif'in günahına." İmam anladım dercesine başını salladı.
"Sen bilirsin Muhtar ama köyde genç mi kaldı? Hepsi şehirde yaşıyor.Akıldan zay olması bu yaşlı bunağa gitmesinden iyidir.Yada gelin yurda verelim bu kızı biz." diyerek tekrar fikrini belirtti. Kadir Emmi lafa girdi.
"Olmaz geçen yıl arka köyden yurda verilen kızı duymadınız mı? Kanına girmiş yurt bekçisi zavallıyı gebe bırakmış kız kendini öldürdü.Ağalar etmeyin günahtır." diye kendince köylüleri uyardı. Sadi Amca tekrar konuştu.
"İşte ben alayım hem nikah düşüyor. Yurtta başına neler gelir! Köyde kalsa namusuna da laf,söz gelir.Benim nikahım altında bir şey olmaz. Gelin verin Elif kızı bana." diye bastonunu tekrar yere vurdu.Köy halkının çaresiz bakışlarıyla olayların çığırından çıktığını anlayan Salih Bey söz aldı.
"Ben talibim Elif kıza." herkes şaşkınlıkla ikinci bir Sadi Amca vakası yaşarken Giray şok olmuştu. Yanlış duymamıştı değil mi? Onun babası küçük bir kızı nikahı altına alamazdı. Sadi Amca dayanamayarak lafa girdi.
"Onun benden farkı ne? Elin yabancısına ne olduğu belli olmayan adamına mı vereceksiniz kızı? Ben varken. Olmaz efendim ben alacağım." diye kararla konuştu. Giray babasının kolundan çekerek uyardı.
"Baba! Ne yapıyorsun otur şuraya!" diye şaşkın bakışlarla fısıldadı.
"Sen karışma Giray kes sesini!" diyerek oğlunu susturdu.Topluluktan birisi konuştu.
"Sadi Amca doğru söylüyor. Bu adam çok mu genç sanki üstelik tanımayız etmeyiz." deyince Salih Bey sinirle kükredi.
"Destur de efendi! Kendime istediğimi kim söyledi? İşte." diyerek oğlunu gösterdi oğluma talibim." deyince ortada bir sessizlik oluştu. Giray neye uğradığını şaşırarak söylendi.
"Baba çıldırdın mı sen? Ben nasıl evlenirim. Hem Esra ne olacak? Olmaz öyle şey." diyerek yerinden kalkmaya yeltendi.Salih Bey oğlunun omzuna uyguladığı baskıyla konuştu.
"Elif'le evleneceksin Giray. Sana dedim en ufak hatanda affetmem dedim. Kızın babasının ölümüne sebep oldun.Şimdide bu yaşlı bunakla evlenip hayatını mahfetmesine göz mü yumacaksın? Eğer sözümü çiğnersen seni evlatlıktan reddeder beş parasız koyarım. O zaman görürsün Esra mı kalıyor yanında Esma mı?" diyerek son derece kararlı bir şekilde konuştu.Oğlunun itiraz etmesine fırsat vermeden devam etti.
"Karar senin. Ben bu kızı iki türlüde alırım. İster evlenir kıza sahip çıkarsın,istersen ben kızı evlatlık alınca seni beş parasız sokağa atarım." diyerek oğluna baktı.Giray çaresizce fısıldadı.
"Baba kazaydı. Sen de biliyorsun niye hayatımı mahfediyorsun? Kızı al yanımıza bir şey dediğim yok."Salih bey sözünü kesti oğlunun.
"Ben dinine bağlı bir adamım.Evimde sana nikah düşen birini istemem." diyerek kestirip attı.Giray çaresizce etrafını süzüp gözüne takılan yaşlı adama tiksinircesine baktı ve tekrar fısıldadı.
"Kazaydı,sadece kaza." Muhtar ve imam, köy halkınında fikirleriyle onayladı. İmam Salih Bey'e yaklaşarak söze girdi.
"Salih Bey bildiğiniz üzere kız daha on beş yaşında. Şimdilik Allah katında dini nikahlarını kıyalım."deyince Giray şok olmuş vaziyette atıldı söze.
"Baba ne yapıyorsunuz? Allah aşkına o daha çocuk." Giray'ın tepkisine burukça gülümseyen imam konuştu.
"Oğlum şimdilik dini nikah kıyılacak ki mahremiyet olmasın. Onun dışında kız reşit olana kadar zaten dokunamazsın. Kız on sekizine girince resmi nikah ve tekrar dini nikah ile evlenirsiniz."diyerek açıklama da bulundu. Giray sinirle tekrar söylendi.
"Zaten küçücük çocuğa dokunacak değilim. Olmaz bu iş." diye kestirip attı. Bu sefer Muhtar söz aldı.
"Oğlum sen almazsan sonu ya yurt yada şu gördüğün yaşlı kurt.Unutma ki o kızın kimsesizliğin de senin de az da olsa payın var." diyerek Giray'ın vicdanına dokunmaya çalıştı. Giray tekrar yaşlı adama baktı sırtlan misali bekliyordu. İçinde ki vicdan bu adamı görünce hiç susmuyordu üstelik. Hırs ve çaresizlikle başını salladı.
"Tamam kabul ama bilinki hem benim hem o kızın vebaline giriyorsunuz baba." diyerek son kez yalvardı.
"Kazaydı hepiniz biliyorsunuz üstelik suçum bile yok. Niye anlamıyorsunuz?" Ümitle bekledi belki cayarlar diye ama adamlar ve babası memnuniyetle başlarını sallayınca anladı ki kurtuluşu yok.
Her şey kararlaştırılmış herkes dağılmış kalan sadece İmam ve Kadir Amca ile Muhtarın evinde dini nikah için Elif bekleniyordu. Beklenen kızın hazır olduğunu haber veren Muhtarın eşiyle herkes yerinden kalkıp kızın bulunduğu odaya geçerken Giray omzunda tonlarca yük varmış gibi ayaklarını sürüyerek en arkadan odaya girdi. Odayı şöyle bir gözleriyle taradı. Yerde oturan kumral ve saçları beline kadar uzanan bir kız çocuğu vardı. Belli ki ağlamaktan gözleri şişmiş beyaz tenli olduğu için kızarmışlardı da. İmam'ın öksürüğüyle kız başını kaldırıp gelenlere mavinin en hüzünlü tonu olan gözleriyle ürkekçe bakıp başını hızla öne eğdi. Nikah için yerlerini aldıktan sonra kızın başına beyaz bir tülbent örttüler ve malum sorularla nikah kıyıldı.Muhtar ve imam hayırlara vesile olmasını dilerken Giray hala kızı inceliyordu. Zayıf ama uzun sayıla bilecek boyu vardı. Nikahta duyduğu kadarıyla ağlamaktan çatallaşmış sesiyle neler olduğunu tam kavrayamamanın tedirginliği vardı üstünde.Fazla umursamadan çıktı odadan ve gözleri çıktığı odada koridorda beklemeye başladı. Kız babasına bir şey söylemiş babası da başını sallayıp kızın saçlarını sıvazlamıştı. Kızın eline tutuşturulan bir çanta ile babasının arkasına takmışlardı. Hep beraber evden çıkarak arabaya doğru ilerlediler. Araba başında yapılan veda da kız ürkekçe konuştu.
"Muhtar Amca bir daha gelemeyecek miyim köyüme?"Muhtar dolu gözleriyle Salih Beye bakarak cevapladı kızı.
"Hiç olur mu Elif? Bak Salih Baban sen ne zaman istersen getirir seni." diyerek Salih Bey'i işaret etti. Salih Bey kendisine dönen ürkek bakışlarla olumlu anlamda başını salladı. Bu sefer İmama dönen kız koyu renk gözlerindeki yaşlar ile elini öperek konuştu.
"İmam amca gittiğim yerden ettiğim dualar anneme,babama ulaşır mı? Ettiğim duaları duyarlar mı?" İmam kızın yüzüne gülümseyerek bakıp cevapladı.
"Elbette Elif. Nerede olursan ol ulaşır duaların. Hem artık ağlama onlar sen ağladıkça huzursuz olur." diyerek Elif'in sorusunu cevapladı. Elinde bir tas su ile Elif'i kenara çeken muhtarın eşi Fatma Hanım gözlerindeki yaşları tülbentine silerek konuşmaya başladı.
"Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle bunları sana annen söylüyormuş farzet nasihat olarak kulağına küpe yap. İsminin hakkını ver kızım her zaman dimdik ve güçlü ol." Elif'in yaşlar ile dolu gözlerine baktı cevap beklercesine. Giray kızın haline daha fazla dayanamamış yanında ki arabanın kapısını açarak binmişti. Fatma Hanım Elif'in başını sallaması ile devam etti sözlerine. "Gittiğin eve annene babana saygı,sevgi göster kızım. Onlara saygıda kusur etme eşine karşı her zaman saygı ve sevgi dolu ol." diyerek Elif'in saçlarını okşadı. Elif yaşananları ve başına gelenleri bir film izler gibi kenardan izliyordu sanki. Kimsesizliğinin verdiği acı,koca dünya da bir başına kalmanın korkusu ile hakkında verilen kararlara müdahale etmek bile aklına gelmiyordu.Aklı da hayatı gibi karma karışıktı ve ne yapacağını bilmiyordu. Ürkek bakışlarını karşısında konuşan kadına çevirerek bilinçsizce konuştu.
"Eş mi?" Fatma Hanım cevapladı.
"Evet Elif bak orada!" diyerek bakışlarıyla arabanın içinde ki genç adamı gösterdi. Bulanık olan aklı karşısındaki kadının ne söylediğini tam idrak edemese de ne diyeceğini bilemeyerek gösterilen yere bakıp kendinden yaşça büyük genç adamın sert bakışlarından ürkerek konuştu.
"Tabi ki olurum. Annem ve babam hep kendinden büyüklere saygılı ol derdi. O abi de ben den büyük sonuçta." deyince herkes sıkıntıyla bir birine baktı. Giray ise açık olan camdan tüm konuşmayı duymuş bu küçük kız ile ne yapacağını bilemez halde düşünmeye başlamıştı. Salih Bey yollarının uzun olduğunu ve akşam olmak üzere olduğunu hatırlatarak vedalaşıp kızla birlikte arabaya bindi. Elif ürkekçe etrafını süzerken Salih Bey'in sesiyle ona baktı.
"Kızım annenle,babanın mezarına uğramak ister misin?" diye babacan bir sesle sordu. Elif dolu bakışlarla başını salladı. Mezarlığa dönen araç durunca huzursuzca yerinde kıpırdanıp yavaşça araçtan indi.Mezarlara doğru ilerlerken gözlerinde ki yaşlar yavaşça süzülüyordu. Yan,yana olan iki mezarın arasına oturup dua etmeye başladı. Salih Bey ve Giray'da arabadan inmiş kızın yanına gelmişti.
Biten duaların ardından Elif ayağa kalkıp çantasından beyaz bir tülbent çıkarıp ortadan yırttı. Bir parçasını annesinin mezar taşına bir parçasını da babasının başında ki tahtaya bağladı. Çantasından çıkardığı diğer tülbente de iki mezardan toprak koydu. Kızın ne yapmaya çalıştığını anlamayan Giray ve babası bir birlerine ne oluyor dercesine bakarken Elif toprak koyduğu tülbenti bağlayarak çantasına tekrar koydu ve mezarlara doğru konuştu.
"Annem,babam beni özleyince kokumu duyun diye tülbentimi bağladım mezar taşınıza".Hafif bir şekilde burnunu çekip sözlerine devam edip burukça gülümsedi. "Ben de toprağınızı aldım ikinizin, özledikçe koklarım." diye kendi kendine konuşup akan göz yaşlarını sildi ve imamın söylediği sözler aklına gelince sözlerine devam etti.
"Tamam ağlamayacağım imam amca ben ağladıkça sizin üzüleceğinizi söyledi" diyerek bu defa babasının mezarına doğru titreyen sesi ile konuştu.
"Babam kalbin çok yorulmuş dayanamamış artık o yüzden bırakmışsın sende beni Muhtar amcam öyle söyledi." Ardından babasının annesinin ölümünde söylediği sözleri hatırlayarak iç çekti. "Kızmadım sana üzülme olur mu? Hem artık annemde yalnız değil. Merak etme beni Salih Baba aldı yanına bir de.." derken gizli bir şey söylermiş gibi eğildi ve konuştu."Sizi çok seviyorum." diyerek mezar taşlarına öpücük kondurup arkasında bekleyen adamlara döndü. İkisi de gözünde yaşlarla kıza bakarken Giray arkasını dönüp iri cüssesiyle arabaya doğru yol aldı. Elif,Salih Beye dönerek sordu.
"Salih Baba, o abi niye hep sinirli?" Salih Bey tebessümle cevap verdi.
"Birincisi Elif ona abi değil ismiyle hitap et. Onun adı Giray Emre sen hangisini istersen onu söyle. İkincisi sinirli değil pişman." diyerek oğlunun arkasından araca doğru ilerlediler. Evet Giray o gün o yarışa katıldığı için pişmandı.Belli ki Elif babasının kalp krizi yüzünden öldüğünü zannediyordu. Bu düşünce ile biraz daha vicdan azabı çekmeye başladı.Niye bu sızıyı duyuyordu ki sonuçta bir kazaydı. Arabaya binen babası ve Elif'le yola koyuldular. Biraz yol aldıktan sonra Elif yorgunluktan uyuya kalmıştı.Sessiz ve uzun süren yolculukla nihayet eve ulaştılar. Duran arabayla Salih Bey oğluna baktı belki kızı uyarır içeriye kadar eşlik eder diye ama nafile. Giray hızla arabadan inip evin kapısına ulaştı. Salih Bey Elif'i uyararak eve doğru yol aldı.Açılan kapı ile ,kapıda ki annesine selam dahi vermeden rüzgar misali hızla odasına çıktı.Ayten Hanım oğlunun arkasından şaşkınlıkla bakarken ne olduğunu merak ederek bu sefer eşine yöneldi.Fakat eşinin yanında gördüğü küçük kızla ne olduğuna anlam veremeyerek eşinin gözlerine bakarak "Hoş geldiniz." diyerek içeri davet etti. Elif ürkekçe etrafını süzerken Ayten Hanım da kızı süzüp meraklı bakışlarını eşine çevirerek sordu.
"Salih,bu küçük kız kim tanıştırmayacak mısın bizi?" diyerek ima ile kaş göz işareti yaparak konuştu. Elif karşısında ki hafif toplu ellili yaşlarda ki kadına çekingen bir şekilde baktı. Salih Bey ise eşinin sorusuna yüzündeki tebessümle cevap verdi.
"GELİNİN,hatun."
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.
-yitenumutlar
|
0% |