Yeni Üyelik
27.
Bölüm
@yitenumutlar

 

Bölüm Şarkısı : Olgun Şimşek - Aşk Olsun

 

 

Uzun,çok uzun bir bölümle geldim keyifli okumalar 😉😉

 

 

Kucağında ağzında göğsünün ucuyla uyuya kalan kızını göz yaşları arasında izledi Elif.Hastaneden çıkalı iki gün olmuş hala kızına bir isim verememişti. Çıkmaz bir sokakta yolunu bulmaya calışırcasına olduğu yerde dönüp duruyordu sanki. Fevri davranarak yaptığı hatanın bedelinin bu kadar kötü sonuçlar doğuracağını düşünememişti. Aslında Salih Babasının da haklı olduğu noktalar vardı. O eve geldiği günden beri kimsede huzur bırakmamıştı. Herkes,her an bir şey olacak,yine bir aksilik çıkacak korkusu ile hep diken üstündeydi. Sonunda olan olmuştu. Babasının da dediği gibi bu evlilik onları olgunlaştıracağı yerde çocukça hareket etmelerine sebep olmuş ve herkesi sonun da çileden çıkartmışlar dı. Adam haklıydı evliliklerini bile ayakta tutmayı başaramayan iki çocuk bir bebeğe nasıl bakacaktı? Yaptıkları hataların bedelini Giray ve kendisi öderken bebeğinide bu cezaya istemeyerekte olsa mahkum etmişti. Her şeyi bir kenara bırakıp Giray'a gitse af dilese hallolurdu belki bütün sorunlar.Ama Kayınbabasının tehdidini göz ardı edemiyordu. Bildiği bir şey vardıki Salih Bey kafasına koyduğunu her zaman yapmıştı.Kendisini evine gelin olarak getirip oğlunun gönlüne zorla sokmasıda onun kararlılığının ve baskın karakterinin kanıtıydı. Kızı göğüs ucunu serbest bırakınca karma karışık olan aklı ile oturduğu sandalyeden kalktı ve uyuyan bebeğini beşiğine bıraktı. O kadar çaresizdiki şimdilik kocasının kızı ve kendisini bir an önce bulması için dua etmekten başka bir şey gelmiyordu elinden.

 

 

Fincanındaki çaydan bir yudum alan kadın ters bakışlarını kocasının üzerinde sabitleyerek iki gündür içinde tuttuğu sözleri döktü.

 

 

"Sen yaşlandıkça zalim bir adam olmaya başladın Salih!" Adam önündeki kahvaltı tabağından başını kaldırarak karısına bakarken Ayten Hanım sözlerine devam etti.

 

"Torununu ,oğlundan gizlemeye vicdanın nasıl el veriyor? Oğlumuzun rahatsızlığından dolayı çektiği acıya derde bir yenisini üstelik affedilemeyecek bir sır olarak ekliyorsun. Gün gelip Elif'i bulduğunda her şey daha kötü olmayacak mı? Bizi zaten affetmeyecek ama sen Elif'i affetme ihtimalinide ortadan kaldırıyorsun! Giray demeyecek mi o gün hadi annem,babam sakladı sizi benden ama senin yüreğin nasıl el verdi beni yavrum dan ayırmaya diye. Elif'e hesap sormayacak mı?" Masanın üzerindeki kocasının eline uzanan kadın avcunun içine alarak dolan mavi gözleri ile sözlerine devam etti. " Gel oğlumuza bu müjdeyi verelim Salih! Bir kerede hayatları hakkındaki kararı onlar versin! Tartışsalarda,kavga etseler de bu defa biz karışmayalım. Kendileri halletsin sorunlarını.Belki böylesi daha iyi olur." Salih Bey karısının gözlerine üzgünce bakarak sözlerine devam etti.

 

 

"Ben böyle olmasını, ikisininde ayrı,ayrı eriyip bitmesini istermiyim Ayten!? Torunum orada babasından uzak,oğlum burada bir kızı olduğundan bile habersiz,benim içim yanmıyor mu sanıyorsun?" Elini karısının elinden kurtardı ve bu defa Ayten Hanımın elini avcunun içine alan o oldu. "Her şeyin ne kadar karıştığını görmüyor musun? Oğlumuz ciddi bir rahatsızlık geçirmiş. Hayatı boyunca hiç bir zaman çocuk sahibi olamayacağını düşünüyor ve buna öyle inanmışki aksine inandırmak imkansız gibi. Giray böyle düşünürken biz pat diye bir kızın oldu desek ne olurdu sence?" Ayten Hanım bıkkınca bir nefes alırken Salih Bey karısının elini bırakarak masadan kalktı ve sıkıntıyla dolanmaya başladı. " Karısını aylardır görmüyor ve kısır olduğunu düşünüyor! Ve bir den baba olduğunu ögreniyor! İlk aklına gelecek olan ihtimal o bebeğin kendisinden olmadığı olacak! Bunu Esra'ya yaptığı gibi Elif'e de yapıp bebeğin kendinden olmadığını savunacak! Peki o zaman Elif ne hale gelir hiç düşündünmü?Her şey daha da karışır! Belkide böyle bir suçlama dan sonra Elif tamamen ortadan kaybolur ve izini kaybettirir! Giray'ı terk ettiği gün şans eseri Ziya ile karşılaşmasaydı,bu gün bizim bile bir torunumuz olduğundan haberimiz olmayacaktı. Böyle bir zamanda her şey tekrar karışırsa bu defa Elif gider ve yerini ne Ziya,ne Talha ne de biz biliriz. Ben böyle bir ihtimali göze alamam! Torunumu ve Gelinimi ikinci bir yanlış anlamayla tamamen kaybedip oğlumun hayatını mahfetmesini izleyemem! Ben bir çare bulacağım bu meseleye." Salih Bey tekrar masaya yaklaşıp sandalyenin başlığını avuçlarının içinde sıkarken Ayten Hanım çaresiz bir ses tonu ile fısıldadı.

 

 

"Sende haklısın Salih ama bu işin bir çıkar yolu olmalı." Salih Bey tekrar sandalyesine oturarak karısının elini yine avuçları arasına aldı ve yüzündeki endişe ile konuştu.

 

 

"Giray'a tekrar sperm testi yaptırıp,ona kısır olmadığını kanıtlamalıyız.

 

İlk önce halletmemiz gereken sorun bu!" Kadın mavi gözlerini kararsızca kocasının kahvelerinde gezdirdi.

 

 

"İyi de çocuk sahibi olabileceğini kanıtladık diyelim,peki bir kızı olduğunu ve Elif'in ve bizim onu aylarca kendisinden sakladığımızı öğrenince ne yapacağız Salih?" Adam karısının sorusu ile burukça gülümsedi.

 

 

"Doğruyu söyleyeceğiz Ayten. Siz söylemek istediniz ben size engel oldum ve tehdit ettim." Ayten Hanım endişeli bir şekilde yerinde huzursuzca kıpırdandı.

 

 

"Olmaz Salih! O zaman seni suçlayacak! Kin tutacak! Neden oğlumuzu karşına alıp her şeyi usulüne uygun bir şekilde anlatmıyorsun? İşi yokuşa sürüyorsun?"

 

 

"Çünkü erkekler sizin kadar ince düşünemez. Siz en ince ayrıntısına kadar hesaplarken biz düz mantığız. Her zaman bizim için bir kestirme yol vardır. Ben de Giray için bu kestirme yolun ta kendisiyim Ayten. Eğer ben her şeyi şimdi anlatırsam hem Elif, Hem Giray kırılacak. Bir,birlerine kapanması zor yaralar açacaklar. Giray çocuğu olduğunu ögrense bile bu seferde hayallerini süsleyen anlardan kendini mahrum bıraktığı için hep Elif'e karşı tavırlı olacak. Ama bu olayı ben üstlenirsem önce Esra'nın çocuğunun DNA testinin sonucunu bilmediğimiz için sonrada sperm testini yaptırmayıp ikisinede netlik kazandırmadığı için emin olamayıp sakladığımızı,bu sebeptende karısını kaybedebileceğini düşündüğümden dolayı Elif'in dönmesine izin vermediğimi söyleriz." Ayten Hanım ellerini yüzünde gezdirerek homurdandı.

 

 

"Ama Salih günah keçisi olan sen olacaksın!" Orta yaşlı adamın yüzünde alaylı bir gülümseme belirdi.

 

 

"Zaten hep olmadım mı? Kaderim bu Ayten! Annemle aranızda kalırken de hep günah keçisi bendim. Elif ve Giray'ın yollarını önce kader sonra ben birleştirdim. Bazen hata yaptığımı düşünüyorum. Eğer o kadar baskı uygulamasaydım oğlumun üzerinde, belki bu durumda olmazlardı. Bırakta bu durumda günah keçisi ben olayım. Yeterki ölmeden mutlu olduklarını görebileyim. Torunum yanımda olsun her şeye razıyım ben." Kadın kocasının gözlerine acıyarak baktı. Vicdan azabı çekiyordu belli ki ama daha büyük hataları yanlışları da beraberinde getireceğinden korkuyordu kadın.Düşüncelerini bir kenara bırakıp aklındaki diğer meseleyi sordu.

 

 

"Peki torunun ismi ne olacak?" Salih Bey düşünceli bir şekilde çayından bir yudum almıştı ki arkadan gelen ses ile zorlukla yuttu.

 

 

"Kimin torunu,ne bebeği?" Salih Bey ve Ayten Hanım kapıda dikilen oğullarına şaşkınca bakarken içlerini bir panik dalgası kapladı. Yarışlar için yurtdışına çıkan oğulları hangi ara dönmüştü ve ne zamandır kapıda onları dinliyordu. Ayten Hanım oğlunun yorgun ve bitkin haline içi parçalanarak baktı. Bir taraftan karısını ararken bir taraftan da ülkesini temsil etmek için katıldığı yarışlar Giray'ı epey yıpratmıştı. Çöken göz altları verdiği aşırı kilolar ve birbirine karışan uzamış saçı sakalı. Giray'ın sert sesi ile perişan halinden gözlerini çevirerek iri kahverengi gözlerine odaklandı bakışlarını.

 

 

"Size sordum! Ne torunundan bahsediyorsunuz!?" Kadın ağır hareketlerle yerinden kalkarak kendilerini şüphe ile izleyen oğluna yaklaştı ve elini yanağına uzatarak sakallı yüzünü şefkatle okşadı.

 

 

"Hoş geldin oğlum." Giray başını sallayarak annesine cevap vermeyi tercih ederken şüpheli gözleri bu defa babasını buldu ve aynı sertlikle konuştu.

 

 

"Bana inanmayıp hâlâ Esra'nın bebeğinden bahsetmiyor sunuzdur umarım!?" Salih Bey'in içinde fırtınalar kopsada sesini düz tutmaya çalışarak cevap verdi oğluna.

 

 

"Olabilir! Çünkü DNA testini kendi gözlerimle görmedim daha! Üstelik ben, seni tekrar sperm testi yaptırman konusunda uyarmıştım!" Babasının sözleri ile Giray'ın yüzünde alaylı bir gülümseme belirdi.

 

 

"Ne yaparsam,yapayım ne söylersem söyleyim benim sözlerime hiç bir zaman inanmayacaksın değil mi baba? Çünkü sen işini her zaman garantiye alırsın. Tıpkı karımı benden sakladığın gibi." Salih Bey gözlerini kaçırırken Giray ellerini kaldırarak alayla alkış tuttu ve yine aynı alaylı ifade ile sözlerine devam etti. " Ama bravo baba,Elif'i öyle güzel saklıyorsun ki emin ol bu konuda devlet bile eline su dökemez!" Sözlerini bitiren genç adam hızla merdivenlere yöneldi ve aynı hızla odasına çıktı.

 

 

Ayten Hanım huzurun kalmadığı evlerinde dolan gözleri ile söylenerek tekrar masaya doğru ilerledi.

 

 

"Gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor bu durum! Tek evladımı da kaybetmekten korkuyorum Salih!" Adam tam karısını teselli etmek için ağzını açmıştıki oğlunun önüne bıraktığı kağatla geri kapamak zorunda kaldı.Giray'ın kendisi ile aynı olan iri gözlerine anlam veremeyerek baktı.

 

 

" Bu ne şimdi?" Oğlu masaya oturmak için bir sandalye çekerken umursamazca konuştu.

 

 

"O çok istediğin DNA testi işte!" Önüne konulan raporu mecburiyetten açan adam umursamazca göz gezdirdi. Oğluna tabiki inanıyordu emindi de hatta ama şimdi Giray'ı işgillendirmenin anlamı da yoktu. Bu raporu görmemek ona biraz daha zaman kazandırıyordu sadece. Rapordaki negatif sonucu görünce kağıdı umursamazca katlayarak geri Giray'ın önüne doğru iteledi.

 

 

"Ne oldu baba? Bakıyorum da biraz önceki torun sevdan uçup gitti. Yoksa sonuçtan memnun olmadın mı?" Annesi önüne kahvaltı servisi açarken Giray'ın sözlerine hemen müdahale etti.

 

 

"Oğlum sen yanlış anladın bizi. Biz aslında Araz'ın bebeği hakkında konuşuyorduk." Annesinin sözleri ile Giray'ın tek kaşı merakla kalktı.

 

 

"Araz baba mı oldu?" Annesine merakla bakarken içinde bir yerlerin sızladığını hissetti. Kendi hiç bir zaman bu duyguyu tadamayacaktı. Karısı yanında olsa elbet bir yolunu arar hatta o isterse evlatlık bile alırdı ama cennet gözlüsünü bir türlü bulamıyordu. Annesinin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.

 

 

"Evet ama hâlâ bebeğe bir isim vermemişler. Bizde babanla onu konuşuyorduk. Toruna nasıl hitap edecekler diye." Kadın oğlunun tabağındaki zeytinlerle oynadığını görünce dalgınlığı dan yararlanmak istercesine sözlerine devam etti. "Sahi Giray bir çocuğun olsa sen ismini ne koyardın oğlum?" Salih Bey karısına uyarırcasına bakışlar atarken Giray yüzündeki buruk gülümseme ile dalgınca annesine cevap verdi.

 

 

"Elif'le tanıştığım günden beri hep onun gibi etrafındakilere sevgiyle dokunan bakışları onun gibi cenneti vaadi eden bir kız çocuğu hayal etmiştim! Afra! Hayalimde hep bu isim vardı. Olmayacağını bilsem bile hayali bile ayaklarını yerden kesiyordu. Belki evlatlık bir kız çocuğu alırdık." Salih Bey ve Ayten Hanım boğazlarına dügümlenen yumruyla sertçe yutkunurken Giray hayal alemindeymiş gibi devam etti sözlerine. " Belki sonrada bir erkek çocuk alırdık. Amcası ve ben gibi motor tutkunu olurdu oda büyüyünce. Amcasının adını verirdik. Turgay Eren!" Derin bir nefes alarak daldığı hayal aleminden sıyrılan Giray yerinden kalkarak sözlerini bitirdi. " Ama bunların hepsi bir hayal tabiki. Maalesef size istediğiniz torunu hiç bir zaman veremeyeceğim. Şimdilik bir torundan daha önemli sorunlarım var." Bakışlarını babasına çevirerek iğnelermiş gibi konuştu." Mesela karımı bulmak gibi!"

 

 

"Oğlum! Allah'tan ümit kesilmez! Elbet seninde çocukların olacak. Hem sen babanın söylediği şu testi bir yaptır önce belki bir yanlışlık olmuştur önceki testlerde. Eğer öyle olduysa,yani her şeyin normal düzeydeyse, Elif'i bulduğunda ona bile bahsetmene gerek kalmaz bu rahatsızlığından." Sabrı taşan genç adam elini masaya sertçe vurarak kükredi.

 

 

"Anne yeter! Ben test filan yaptırmıyorum! Kabullenin artık benim çocuğum olmayacak! Üstelik benim derdim şu an sizin gibi çoçuk filan degil! Ben karımı istiyorum! Sadece karımı! O lanet testi de yaptırmıyorum anladınız mı!?" Evde estirdiği fırtına gibi çıkıp gitti Giray. Ayten Hanım oğlunun haline yana yakına ağlarken Salih Bey onu teselli etmek istercesine konuştu.

 

 

"Tamam Ayten kes artık ağlamayı. Elbet bir yolunu bulacağız. Hem bak fena mı oldu? En azından torununun adı belli oldu. Afra!" Kocasının sözleri ile sakinleşmeye çalışan kadın bir türlü kendini toparlayamıyordu. Oğlu ve gelini gözlerinin önünde eriyip giderken birde torununa yanıyordu kadın. Kocasına da çatamayınca çareyi Gönül Hanım'a söylenmekte buldu.

 

 

"Ah! Gönül ah! Tam zamanını buldun Demir'in yanına gidecek! Öleyim ben öleyim de sizde kurtulun bende kurtulayım!" Salih Bey karısının haline gülse mi,üzülse mi bilemedi.

 

 

"Allah aşkına Ayten, şimdi Gönül'ün suçu ne?" Başını iki elinin arasına alan kadın saçlarını çekiştirerek kocasına çemkirdi.

 

 

"Sus! Salih sus! Demir ayrı bir dert,Giray ayrı bir dert, sen ayrı bir dert çıldırttınız beni! Daha evleneli dokuz ay olmuş,sanki kırk yıllık evlilermiş gibi Demir 'de bebek derdine düşmüş! Ayol dokuz aylık evlinin tüp bebek yaptırdığı nerede görülmüş!? Hepiniz bir ayrı telden oynuyorsunuz!" Adam karısının bu matem havasını uzatacağını düşünerek elinden tutup kaldırdı.

 

 

"Kalk Ayten kalk! Biz en iyisi torunumuzu görmeye gidelim. Hem isminide koyarız." Kadın küskün bakışlarını kocasına göndererek kapıya doğru yöneldi.

 

 

***İki yıl sonra ***

 

 

Giray son zamanlarda yaptığı gibi yine kendini dağ evine attı. Her yarışlara hazırlık için sürüş testi yaptıktan sonra soluğu burada alıyordu. Son olaydan sonra babasıyla arasındaki bağlar kopma noktasına gelmiş ve evi terk ederek kendine bu küçük kulübeyi almıştı. Karısını bulmaya o kadar yaklaşmıştıki maalesef yine babasının oyunları yüzünden Elif'in izini kaybetmişti. Demir ve Sinan'ın yardımı ile bulduğu adreste babası ve Ziya Amca'sı ile karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Hasret bitti derken Ziya Amca'sının, oğlu Ömer'le yaptığı tartışmanın tam ortasına düşmüştü.Daha kendi derdini bile anlatamadan babası ve Ziya Amca'sına hesap soramadan Hintli Gelin'in de tartışmaya dahil olması Ömer'i delirtmişti. Sahi bu adam ne ara evlenmişti? Hemde bir Hintli ile! Çıldırmış gibi çekip giden Ömer'in peşinden onu sakinleştirmek için Giray'da evden ayrılmak zorunda kalmıştı.Daha sonra babasına hesap sorduğunda Elif'in yerini bilmediğini ,Ziya Amca'sının evinde ise bir kaç aydır gelini Esha'nın ve oğlu Ömer'in kaldığını savunmuştu. Sorunda orada başlıyordu zaten. Binadaki komşulara Elif'i anlatıp sorarken onlarda aynı cevabı vermiş hatta Ömer'de bu bilgileri doğrulamıştı. Fakat kimse bu bir kaç ay önce kimin yaşadığından bahsetmiyordu. Sanki hepsi ağız birliği yapmıştı. Taki çaldığı son kapıda Fırat denen adamla karşılaşınca ya kadar binada oturanların hiç birine inanmamıştı. Fırat'ı o kapıda gördüğü an kan beynine sıçramış, otomatikman diğer komşuların sözlerine inanmayı tercih etmişti. Çünkü onun karısı,kendisine platonik bir şekilde aşık olan bir adamla kapı komşusu olmayı bırak aynı mahallede bile yaşayacak bir karaktere sahip değildi. Elif asla o adamla aynı binada oturmazdı. Yanlış bir bilgi üzerinden ilerlediğini düşünsede Demir'in kesin diye direttiği bilgiler sonucu içine düşen kurt gün geçtikçe beynini daha çok kemiriyordu. Komşuların bir kaç ay öncesi için net bir cevap vermemesi,üstüne o Fırat denen adamla karşılaşması babasına daha da kinlenmesine ve o büyük kavgalarının fitilini ateşlemeye yetmişti.

 

 

" Ben karımı bir gün mutlaka bulacağım baba! Bulmam senelerimi alsada bulacağım! O gün Elif'in ve sizin bana vermeniz gereken bir hesap olacak! Her şeyi affederim,her şeyi sineye çekerim ama eğer benim karım o Fırat denen adamla aynı çatı altında nefes aldıysa, onun aldığı nefesleride,ona o nefesleri almasına destek olanların nefeslerinide zehir edip kankusturmasınıda bilirim! Unutma baba ben senin oğlunum! Eğer ben karımı ararken siz böyle bir şeye göz yumduysanız bilinki Giray diye bir oğlunuz yok!" O günkü kavgadan sonra Giray dağ evinde kalmaya başlarken ara,sıra annesini üzmek için eve uğruyor bir gece Elif'in odasında kalarak tekrar dağ evine dönüyordu. Emektar şöförleri Metin'i de annesini kırmak için yanında tutarken hayatında bir rutin haline gelen işlerden başka hiç bir şeyle ilgilenmiyordu. Karısını aramak ve yarışlar için hazırlandığı antremanlar artık sıradan hayatının bir parçası olmuştu.

 

 

Elif ise eli kolu bağlı bir şekilde sadece Salih Babası ve Ziya Bey'in söylediklerine uyuyordu. Kızının adı,kayın validesinin çabaları ile kocasının istediği isim olarak öğrenilmiş ve nihayetinde Afra ismi verilmişti. Onlara uyarak,kocası ile arasındaki uçurumun gün geçtikçe büyüdüğünü hisseden kız çaresizce bekliyordu. Biliyordu ki kayınbabası dediğini yapacak kadar katı yürekli bir insan değildi fakat,Giray'ın her şeyi öğrendikten sonraki vereceği tepki hakkındaki kısa düşünceleri Elif'i frenlemeye yetmişti. Kayın Babasının da söylediği gibi kocası geçirdiği rahatsızlıktan sonra kendini şartlandırdığı durumundan dolayı kızını kabul etmeyecek ve ona hakaretler ederek zan altında bırakacaktı. Elif bunun korkusuyla sessizliğini korurken Giray'ın neden inadından vazgeçipte sperm testini yaptirmadığına anlam veremiyordu. Kendisi DNA testi yaptırıp kocasının karşısına çıkmayı düşünsede Giray'ın yine inanmayıp sorgusuz yargılayacağından korkuyordu. Üstelik şimdide Fırat meselesi çıkmıştı.böyle bir şeyi Giray'a nasıl açıklayacaktı.Düşünmeden attığı bir adım hayatını mahfetmişti. Birde bu olay yüzünden kocası Babası ve Annesini tehdit etmişti. Onların tek evladını da kaybetmelerine göz yumamazdı. İşler iyice çığırından çıkarken Elif'in elinden oturup izlemekten ve ya söylenenlere uymaktan başka bir şey gelmiyordu. Elindeki gazetedeki resme hasretle bakarak kocasının yüz hatlarında gezdirdi ince parmaklarını. Gözü beşiğinde uyuyan kızına kayarken Giray' dan ve kızından çaldığı iki senenin vicdan azabı içini parçaladı. Hamileliğini,doğumunu,baba deyişini,ilk adımlarını her şeyini almıştı Giray'dan ve baba sevgisini tadamayan kızından. Yaşlar gözünden süzülürken Giray'ın gazetedeki resmini keserek kızının beşiğinin karşısındaki duvara yapıştırdı. En azından resimlerden babasını tanıyacaktı kızı. Kazandığı yarışlardaki resimleri,röportajları ve bir sürü değişik pozlar vardı Afra'nın başucunda.Hepsinin üzerinde bakışlarını özlemle gezdirirken,iki yılın kocasından alıp götürdükleri karşısında bir hıçkırık firar etti Elif'in dudaklarından. İlk gün astığı resimden son astığı resme kadar en ince ayrıntısına kadar inceledi sevdiği adamı. Yorgun, morarmış ve çökmüş göz altları uzayan saçı sakalı ve oldukça zayıflamış bedeniyle düğün sabahı terk ettiği kocasından eser kalmamıştı. Kızının sesi ile kendine gelen kadın hızla gözyaşlarını sildi.

 

 

"Baba!" Afra her gün olduğu gibi yine babasının resimleri ile aralamıştı gözlerini. Beşiğinde ufak bir mücadeleden sonra ayağa kalkarak babasının resimlerine uzanmaya çalışan kızını buruk bir tebessümle izledi. Bu duruma gelmelerindeki hataları yüzünden kendini asla affetmeyecekti. Kızını kucağına alarak daha fazla çabalamasına ve yorulmasına engel oldu. Giray'ın resimlerine doğru kaldırıp bir müddet onun babasıyla hasret gidermesini sağladı. Afra babasının resimleri ile uzun bir süre uğraştıktan sonra Elif kızını da alarak içeriye geçti. Hacer Hanım'ın hazırladığı kahvaltı masasından ayak üstü bir şeyler ayrıştırarak Ziya Bey'in ayarladığı yeni işine gitmek için hazırlandı. Ziya Bey ve Kayın Babasının,Giray'ın onları bulmaması için verdigi tüm çabalara ayak uyduruyordu. Artık her şeyi akışına bırakmış bir boş vermişlik havasında dolanıyordu. Çünkü üst,üste hatalar yapmıştı ve bu hatalarının sonucunda Giray'ın kendini affetmeyeceğinin bilincindeydi. Tek temennisi,Giray bir gün onları bulup her şeyi öğrendiğinde kızını ondan ayırması yönündeydi. Bu günde yine Ziya Bey ve Salih Bey'in onları saklama planına ayak uydurduğu bir oyunun içerisine girecekti. Hacer Hanım,kucağında Afra ile Elif'i uğurlamak için kapıya geldi. Elif ikiliye bakarak tebessüm edip kızının yanaklarına sulu öpücüklerini bıraktı ve Hacer Hanıma döndü.

 

 

"Önce Allah'a sonra sana emanet abla." Hacer Hanım olumlu anlamda başını sallayıp kızı gibi gördüğü Elif'e bir anne gibi öğüt verdi.

 

 

"Kızım,bırak artık kocandan saklanmayı! Ne zamana kadar böyle saklanıp köşe kapmaca oynayacaksın? Eninde sonunda sobeleneceksin. Yol yakınken çık karşısına anlat her şeyi! Sen Ziya denilen o Ceyar'ın ve Kayın Babanın aklına uymaya daha fazla devam edersen bu iş iyice sarpa saracak." Elif'in gözlerinin yine yaşlarla dolduğunu gören kadın onu üzdüğü için kendine kızarak,moralini daha fazla bozmamak adına lafı değiştirmeye çalıştı."Her neyse,sen bana bakma. Şimdi söyle bakalım o Ceyar ne işi ayarladı? Ah o Ziya yok mu o Ziya,elinden gelse Dallas'ın Türk versiyonunu çeker de sonrada geçer bunu kim yapmış diye bir güzel izler. Kara batak kılıklı kart zampara!" Elif yaşlı kadının söylenmeleri ile gülümserken kadının yanaklarını sıkarak cevap verdi.

 

 

"Aman abla benim hayatım olmuş zaten yerli Dallas. Ziya Amca'nın suçu ne? Hem bak senin kara kuzunun yanına yolluyor bu defa beni. Onun evinde temizlik yemek gibi işlere bakacağım.Hem sen demiyormuydun benim kara kuzum bir tane diye? Güvenilir yer,mis gibi iş." Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerine çekerek istemeyerekte olsa sözlerine devam etti. " Hem Giray'da beni bulamaz orada." Yaşlı kadın suratını buruşturarak tekrar homurdandı.

 

 

"Hıhh! Birde o Ceyar'ı savunma bana! Gül gibi mesleğin varken seni ne demeye hizmetçi gibi yolluyor Ömer'in yanına! Hem o kara oğlanada selamımı söyle.Hacer annen sana darılmış, memlekette kız köküne kıranmı girmişte elin Hintli kızını gelin diye getirmiş diyor de!" Elif kolundaki saatine bakarak yaşlı kadının yanaklarından öpüp onun daha fazla konuşmasına izin vermedi. Eğer daha fazla konuşursa biliyorduki Ziya Bey ve Oğluna olan tüm hıncını bir,bir dökecekti ayak üstü.

 

 

"Hadi ablam akşama görüşürüz. Ben ilk günden geç kalmayın işime." Yaşlı kadının tekrar konuşmasına fırsat vermeden hızla merdivenleri indi.

 

 

Taksiden inen kız karşısındaki konak tipi evi bir süre inceledi. Etrafın sessiz ve sakinliğini sabahın erken saatinde olmasına yorarken eve doğru etrafını inceleyerek yaklaştı. Büyük yeşil bir bahçenin içinde iki ev vardı. Ziya Bey'in oğlunun evi ile diğer evi ayıran ortadaki çitlerdi. Etraftaki çiçekler Elif'in yüzünde tebessüm oluştururken kendi evini nasıl da özlediğini hissetti. Çocukluğunda da bağda bahçede büyüyen kız iki yıldır apartman dairelerinde resmen göçebe hayatı yaşıyordu ve bu yaşantısı en fazla altı yedi ay sürüyordu. İçinden acaba bu defa ne kadar sürecek diye geçirirken işittiği ses ile yerinde sıçradı.

 

 

Ömer sabah sporunu yapmış temposunu düşürmeden evin yolunu tutmuştu ki evinin bahçesinde gördüğü kızla adımlarını yavaşlatarak ona doğru yaklaştı. Kız hayran bakışlarla bahçeyi ve çiçekleri izlerken Ömer'in merakı iyice artmıştı. Boğazını temizleyerek kıza seslendi.

 

 

"Birine mi bakmıştınız!?" İşittiği ses ile yerinde sıçrayan kız korktuğunu belli etmemeye çalışarak bakışlarını Ömer'e çevirip cevap verdi.

 

 

"Ömer Bey'e bakmıştım." Ömer karşısında tanımadığı kıza bakarken acababeski sevgililerinden birimi diye düşünmeden edemedi. Kim olduğunu öğrenmek istercesine temkinle cevap verdi.

 

 

"Ömer benim! Ama siz kimsiniz?" Elif karşısındaki adama kaçamak bakışlar atarak çekingence konuştu.

 

 

"Beni Ziya Bey yolladı. Sizin ev işlerinizle ilgilenmem için."diyerek Ömer'in cevabını bekledi.Ömer ise biraz şaşkındı. Çünkü babasının ne yapmaya çalıştığını çözememişti. Bu durumdan tabiki memnun olmuştu çünkü Mehmet'in tatsız tutsuz yemeklerinden kurtulacaktı. Üstelik babasıda onlara karşı birazda olsa yumuşamış ve yardım etmeye karar vermişti anlaşılan.Bu düşünceler yüzünde büyük bir sırıtmaya yol açınca Elif'te tırsmıştı.

 

 

"Bey efendi iyi misiniz?" Ömer'in durduk yere sırıtması Elif'i işkillendirirken iç sesi çoktan devreye girmişti. Bu işe ihtiyacın olsa da Ziya Bey'in çapkınlığı dillere destan olan azgın oğlunun evinde çalışmayı aklının ucundan bile geçirme arkana bakmadan kaç bence. Ama adam artık evliydi bir zararı dokunmaz dı değilmi? Tabi,tabi, Babasının namı bu yaşta Nuri Alço'yu geçtiyse, oğlu Tecavüzcü Coşkun'un elini almıştır." Diyen iç sesi tekrar kalbine fitne sokarken,bu evde çalışma fikrini bir kez daha düşündü. Çalışmak zorundaydı başka çaresi yoktu.Ömer'in sesiyle iç sesi ile yaptığı münakaşa dan sıyrılarak kendine geldi.

 

 

"Demek seni babam yolladı ha! Vay be! Benim babalık insafa geldi anlaşılan." Diye kendi,kendine söylenirken bir taraftan da anahtarıyla kapıyı açıp kızı içeri davet etti. Elif hem adamın tuhaf hallerinden hemde hala iş konusundaki kararsızlığı yüzünden ürkek adımlarla içeri geçince Ömer kıza bakarak unuttuğu ayrıntıyı sordu.

 

 

"İsmin neydi?" Bakışları kızın üzerinde cevap beklercesine gezinirken Elif,Ziya Bey'in önceden kendini isim konusunda uyarmasına şükretti. Ömer kızın sessizliği ile bir süre onu inceledi. Belinden aşağıya doğru gereğinden fazla uzun kumral saçları,zayıf ince bedeni,iri mavi gözleri ile daha yirmili yaşların başında duran kıza yüzünü ekştirerek baktı. Bu kız bu hali ile onlarla nasıl baş edecekti acaba? Akşama kalmaz teslim bayrağını çekerdi. Elif üzerinde gezinen bakışların rahatsızlığıyla cevapladı.

 

 

"Eylül." Bir an önce bu sorgudan ve rahatsız edici bakışlardan kurtulmak için tekrar konuştu." Siz bana ne yapmam gerektiğini söyleyin ben hemen başlayayım Ömer Bey." Ömer,karşısındaki kızın aceleci ve çekingen haline tebessüm ederek konuştu.

 

 

"Öncelikle kahvaltıyı hazırlarsan iyi olur Eylül. Çünkü doymak bilmeyen bir adet ayı besliyoruz evde.Bu ayı ve ben hariç dört çam yarması adam var onun için işin biraz zor. Etraftan da gördüğün gibi." diyerek evi eliyle işaret etti.Eylül evin dağınıklığından çok bu kadar adamın arasında ne yapacağını düşünüyordu. Ziya Bey bu durumdan hiç bahsetmemişti. O sadece Ömer ve eşi Esha'nın evinde çalışacağını düşünmüştü. O kadar erkeğin arasında ne yapardı? Allah aşkına Ziya Amca'sının derdi neydi acaba? Onu erkeklerle dolu bir eve nasıl yollardı. Üstelik Kayınbabası böyle bir şeye nasıl izin vermişti. Artık ne yapmaya çalıştıklarına akıl sır erdiremeyen kız ilk defa onlara karşı bu kadar sinirlenmişti. Ama madem onu buraya kendileri yollamıştı onların kararına uyacaktı. Pes etmeyecekti. Ömer kızın önce altı erkekle aynı evde çalışacağını duyduğu anki ürkek ifadesi,sonra asılan yüzü,sonrada çatılan kaşları ile bu işten vazgeçeceğini düşünürken Elif'in cevabı ile şaşırdı.

 

 

"Mutfak nerede Ömer Bey? Ben hemen kahvaltıyı hazırlamaya başlayayım."Ömer kızın sorusuyla bir kaç adım ilerde ki kapıyı işaret ederek konuştu.

 

 

"İleri ki kapı. Sana kolay gelsin. Her şey var eksik bir şey olursa sen liste yap ben site hizmetlisine iletirim." diyerek merdivenlere yöneldi. Elif korkak adımlarla Ömer'in gösterdiği kapıya ilerledi ve karşısındaki görüntüyle çığlık atmamak için ağzını kapattı. Çünkü savaş alanından farksız bir mutfak ve bir evle karşı karşıyaydı.Biraz zorda olsa toparlanarak ilk iş kahvaltıyı hazırlamaya karar verdi. Eve sonra el atacaktı.Adımını mutfağa atar atmaz ayağını bastığı kaygan sıvıyla kayarken, çığlığı bastı. Bedeni set bir şeye çarparken düşmediği için şükretmişti. Yoksa ilk günden işinden olacaktı. Bir dakika belindeki şeyde neydi? Tam arkasını dönecekken bir ses duydu.

 

 

"Kayak yapmak için yanlış yerdesin bence. Hem mevsimi de değil belirteyim istedim."diyen sesin sahibi kızın bileğinden yakalayıp kendine çevirdi. Mehmet, Elif'in korkudan açılan mavi gözlerine şüphe ve mutfağındaki kıza kıskançlıkla bakarak sordu.

 

 

"Kimsin ve benim alanımda ne işin var?"Elif'in korkulu bakışları işittiği sorularla yerini şaşkınlığa bırakırken bileğini sertçe kavrayan adama kekeleyerek cevap verdi.

 

 

"Şe-şey beni Ziya Bey yolladı evin işleri için yemek ve temizlik gibi." diyerek cevapladı bu tuhaf adamı.Mehmet yemek hazırlama derdinden kurtulduğu için sevinerek kendi,kendine söylendi.

 

 

"Vay Ziya Amcama bak sen bize de kıyamazmış." diye kendi kendine konuşup sırıtırken kızın tuhaf bakışlarına aldırmadan konuşmaya devam etti."Benim adım Mehmet! Komiserim ve çok açım! Onun için acele et maviş." Kız şaşkınca adamın yüzüne bakarken Mehmet dudağında keyifli bir ıslıkla çıktı mutfaktan. Elif nasıl bir yere düştüğünün ve daha başına neler geleceğinin ürkekliği ile işine döndü.Yarım saat aradan sonra kahvaltıyı hazırlamış ve masayı kurmuştu. Ömer ve tuhaf arkadaşları kahvaltı masasında günün programı hakkında konuşuyorlarken Elif eksik kalan bir kaç şeyi getirip boşalan çayları tazeliyordu. Arada gidip geldiğinde duyduğu konuşmalardan anladığı kadarı ile bu adamların hepsi evliydi. Bu ayrıntı rahatlamasını saglasada neden eşlerinden ayrı yaşadıklarına anlam verememişti. Elinde çaydanlık la bir taraftan çay dolduruyor bir taraftan konuşulanlara anlam vermeye çalışıyordu.

 

 

"Abicim benim merkeze gitmem lazım Azra'da size emanet." diyerek sucuklu yumurtaya ekmeğini banan biraz önce mutfakta karşılaştığı Mehmet Komiserdi. Adam öyle bir iştahla yiyorduki önündekileri görende bir haftadır aç geziyor zannederdi. Daha zayıf ve kibarlık abidesi gibi görünen diğer adam burun kıvırarak cevapladı Mehmet Komiseri.

 

 

"Vallahi bana hiç güvenmeyin bu gün önemli bir ameliyatım var ben hiç uğraşamam." Sözlerinden anladığı kadarı ile bu adamda doktordu. Onun konuşmasından sonra masadaki adamların bakışları esmer ve asabi bir duruşu olan diğer adama çevrildi. Doktor olanın isminin Kenan olduğunu öğrenirken baktıkları diğer adamada Yusuf diye seslenmeleri Elif'in isimlerini öğrenmesine de yardımcı oluyordu. Yusuf dedikleri adam ise kendine dönen gözlere onaylamaz bir şekilde bakarak konuştu.

 

 

"Bana hiç bakmayın hem babam çağırıyor hem yeni inşaat alanıyla alakalı sorunlar var onlarla ilgileneceğim.Yunus ilgilensin kızlarla hem baba olacak karısıyla ilgilenirken kızlara da göz kulak olur." Yusuf denilen adamın işaret ettiği adama çaktırmadan bakan Elif, keskin mavi gözlerle karşılaşınca bakışlarını hızla kaçırıp,asık ve huysuz görünümlü adamın çayını doldurmaya başladı. Yunus topun kendine atılması karşısında hiç oralı olmayarak kahvaltısına devam etti. Fakat bir saniye sonra Yunus denilen adam aniden acı bir şekilde bağırınca Elif'in korkudan yerinde sıçramasına sebep olmuştu. Kız hemen kendini toparlarken, adam elini kaldırıp öfkeli mavi gözlerini Ömer'e çevirdi ve sesini yükselterek bağırdı.

 

 

"Ah ne vuruyorsun lan puşt! Gavura vurur gibi! Hem bebek mebek yok! O sadece Dursun babaya oynadığım bir oyundu boşanmamak için.Bu arada benim çok işim var beyler Yusuf bir ara senin yanına uğrayacağım konuşmamız gereken şeyler var."diyerek bağırma ile başlayan konuşmasını sakince bitirince Ömer hayretle konuştu.

 

 

"Vay çakala bak iyi numaraymış ha.Neyse bende kalamam şirkette imzalanmayı bekleyen bir sürü dosya var tırlar yola çıkacak imza bekliyorlar."deyince diğerlerinin bakışları bu defa arkadaşlarına döndü. Adamın hiç sesinin çıkmaması üzerine Elif tek çaktırmadan bakınca Ali'nin ela gözleri ile karşılaştı. Kız elinde çaydanlık la dönüp kalırken adam umursamazasıkörünümlü bakışlarını arkadaşlarına çevirdi. Elif önce anlam veremesede kendini hatırlamadığını anlayarak rahat bir nefes aldı. Tabiki bu nefes Ali'nin eşi Ayşe'yi hatırlaması ile boğazında takılı kaldı. Ayşe'ninatırlamaması gibi bir imkan yoktu. Hatırlayınca direk kendinden ablası Asya'ya bahsedecek oda Demir'e söyleyecekti. İşte o zaman Giray'da eliyle koymuş gibi bulacaktı bu defa kendisini. Ama buna hazır olmadığını hissediyordu kız. En azından altı erkeğin arasındayken olmamalıydı bu yüzleşme. Ali'nin sert ses tonu ile hızla düşüncelerinden sıyrılarak bardağına çay doldurdu.

 

 

"Bakmayın boşuna! Çocuk mu avutuyoruz koskoca kadın hepsi! Bir halt yiyemezler annemler var yanlarında.Hem benim kulübe uğramam lazım beni hiç bağlamaz nöbet işi. Sanki savaş çıktı nöbet tutacağız tövbe tövbe." Adam sert hali ve söyledikleri Elif'i yine düşüncelere daldırmıştı. Bu adamların eşleri nerdeydi? Kadın dedikleri kimdi? Aklında binbir türlü sorular dolanırken bu komedi gibi adamların arasında birazda olsa kafası dağılmıştı. Diğer erekler de abarttıklarının farkına vararak Ali'yi onaylarken Mehmet Komiser ayağa kalkarak konuştu.

 

 

"Haklısın kardeşim.Gerçi Azra ve Semra ikilisine güven olmaz ya neyse." diyerek bardağındaki son çayı yudumlarken Elif'te tehlikeli sular da fazla yüzmemesi gerektiğini düşünerek sorusunu sorup bir an önce bu ortamdan çıkmayı istedi.

 

 

"Ömer bey ben beslediğiniz Ayı'ya ne hazırlayacağımı bilemedim. Siz ne hazırlanacağını söyleseniz.Birde ben korkarım yaklaşamam siz ilgilenseniz." Allah aşkına bunlar neyin kafasını yaşıyordu? Hangi aklı başında bir insan evinde ayı beslediğini? Elif'in sözleri ile herkes şaşkınlıkla Ömer'e baktı. O ise kahkahasını zorlukla bastırarak cevapladı.

 

 

"Gerek yok Eylül. Çünkü Ayıcık ufak bir kıtlık yaratarak aramızdan ayrılıyor." diyerek Mehmet'i bakışları ile işaret etti.Herkes kahkahaya boğulurken Mehmet sinirle homurdanarak cevap verdi.

 

 

"Allah belanı versin lan. Lokmalarımı mı saydın şerefsiz.İnşallah Hint filmlerindeki dövüş sahnelerine kurban gidersin.İnşallah damatlık yerine Hint entarisi giyer de sünnet bebeleri gibi gezersin düğününde.İnşallah o sarığı başına sararlar da içinde kobralar dans eder yavşak herif.Ömer'in yüzündeki koca gülümsemeyi görünce dahada sinirlenen adam adeta kükredi. "Bir de sırıtıyor gevşek gevşek." diyerek eline aldığı zeytini arkadaşına fırlatarak silahını beline yerleştirip evden ayrıldı.Arkasında bu koca adamların arasında,çocuk gibi hareketleriyle ne yapacağını düşünen Eylül ve kahkahalar içerisinde arkadaşlarını bırakarak.

 

 

Eylül sabahki olaydan sonra evin temizliği için kolları sıvadı. Savaş alanı gibi evi baştan aşağı temizlemek hiçte kolay değildi doğrusu. Koca,koca adamlar bu evi nasıl bu hale getirebildi acaba diye düşünerek çamaşırları makinadan çıkarttı. Sabahtan beri en az on defa makinayı çalıştırmış ve evin içi çamaşırhane ye dönmüş adım atacak yer kalmamıştı. Elindeki sepete çaresizce bakan kız nevresimleri mecburen tek boş kalan yer balkona asmayı düşünerek o yöne doğru ilerledi. Eline aldığı çarşafı asıp yeni bir tanesini daha aldı ve artık iyiden,iyiye ağrıyan beline aldırmadan tekrar doğruldu. Dogrulduğu anda karşı evin bahçesindeki kahve keyfi yapan kadın topluluğu ile gözleri kesişince kendisini şüpheyle inceleyen bakışlardan rahatsız oldu.

 

 

"Kadınlar haklı tabi,yanlız yaşayan altı erkeğin içinde bir kadına takdir edici bakışlar atacak değiller ya! Ah Ziya Amca ah! Ne yapmaya çalıştığını bir anlasam.Ben ne yapacağım bu kadar erkeğin arasında?" Kendi,kendine homurdandı kız. Karşı bahçedeki tuhaf giyimli kadının ölümcül bakışları ile ne yapacağını şaşırdı. Giysilerinden Hintli olduğu belli olan kadının kendisine niye öyle baktığına anlam veremezken Ziya Bey'in bir seferinde gelini Esha'nın Hintli olduğundan bahsettiğini hatırladı. Bu kadın Esha olabilir miydi? İyide öyle bile olsa niye kocası ile aynı evde değilde karşısındaki evde yaşasındıki? Aklı daha çok karışırken son çarşafı da asarak içeri geçti. Galiba Ömer Bey ve arkadaşlarının eşleri karşı evdeki kadınlardı. Sabahki konuşma aklına gelince şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu. Kadınlar,nöbet ,anneleri demekki aralarında bir problem ve küslük vardıki altı kadın bu adamların hepsini bu eve tıkmış ve perişan halleri ile intikam alıyorlardı. Tabiki onların perişan hali kendisi gelene kadardı. Kadınlar hem bu yüzden,hem kıskançlıktan kendisine öyle bakıyordu. Üstelik yağmurdan kaçarken doluya yakalanmakta bu olsa gerekti. Ali ve Ayşe ile burada,böyle bir durumda karşılaşacağı aklının ucundan dahi geçmezdi. Şans ondan yanaydıki Ali onu hatırlamıştı.Sonuçta bir iki sefer karşı ,karşıya gelmişler ve buda çok kısa sürmüştü. Ama Ayşe ile karşılaşmaması kendi açısından iyi olurdu yoksa Asya ve Demir anında saklandığı yerden haberdar olur Giray da eliyle koymuş gibi bulurdu. Hemde onca erkeğin arasında. Kız sinirle uzun kumral saçlarını çekiştirdi. Zaten başındaki dertler yeterince içinden çıkılmaz bir haldeyken en son uğraşmak isteyeceği şey kıskanç bir kadın topluluğunun kendine sarmasıydı. Mutfakta akşam yemeği için hazırlıklara başlayan kız bu eve bir daha gelmemesi konusunda kendisini uyarmayı ihmal etmedi. Ama önce Ziya Amca'sının kendine yaptığı iyilikler karşısında bu günlük bu tuhaf adamlara biraz yardımcı olabilirdi. Ne kadar garip olsalar da belliki hepside bir,birinden iyi insanlardı. Çünkü Elif'in geçen yıllarda öğrendiği bir şey vardıki çocuk ruhlu insanlardan asla zarar gelmeyeceğiydi. Tıpkı Demir abisi gibiydi bu adamlarda. Ne kadar büyümüş olsalar da sabahki hallerini hatırlayınca hepsinin de içinde büyümeyen bir çocuk olduğunu fark etmişti Elif.

 

 

Akşam olupta hava kararmaya başladığında Elif bütün işleri bitirmiş Ömer'in gelmesini bekliyordu. İşe bir daha gelemeyeceğini söyleyip ayrılacaktı kendisi için tehlikeli olan bu ortamdan. Çalan telefonunu çantasından çıkararak arayana baktı. Ziya Bey'in aradığını görünce bekletmeden açtı.

 

 

"Efendim Ziya Amca."

 

 

"Kızım ne yaptın arayamadım bir türlü. İnşallah bizim hergeleler seni üzecek bir şey yapmamıştır."

 

 

"Yok Ziya Amca öyle bir durum olmadı ama ben bir daha gelmek istemiyorum bu eve." Ziya Bey'in kaşları hızla çatılırken sertleşen ses tonu ile sordu.

 

 

"Elif doğruyu söyle kızım birisi bir saygısızlık mı yaptı sana?" Elif adamın ima ettiği şoruya hızla cevap verdi.

 

 

"Hayır Ziya Amca yok öyle bir şey! Sadece Asya'nın eniştesi Ali,Ömer'in arkadaşıymış o yüzden gelmek istemiyorum ben." Ziya Bey'in yüzünde sinsi bir gülümseme oluşurken tesadüf eseri öğrendiği ayrıntının memnuniyeti Elif'i o eve yollamasındaki en büyük etkendi. Ali ve eşi Ayşe,Elif'i görünce tanıyacaktı. Ayşe ablası Asya'ya,Elif'ten bahsedince de Demir otomatikman Elif'in yerini öğrenecek ve Giray'ın karısını bulmasıda tamamen tesadüf eseriymiş gibi gözükecekti. O zaman ne Elif,nede arkadaşı olacak kalın kafalı Salih kimseyi suçlayamayacaktı. Diğer meselelerde illaki bir türlü hallolur yoluna girerdi nasıl olsa. Adam işittikleri ile sahte bir panik içerisinde konuştu.

 

 

"Peki Ali ve Ayşe seni görünce ne oldu. Bir sorun çıktımı?" Elif ten gelecek cevabı merakla bekledi adam.

 

 

"Çok şükür ki Ali beni hatırlamadı.Ayşe ile de daha karşılaşmadık." Ziya Bey hayal kırıklığı ile yüzünü asarken Elif aklına gelen ayrıntıyla sistemle sözlerine devam etti. " Üstelik sanada aşk olsun Ziya Amca! Ben bu eve gelirken gelinin ve oğluna yardım edeceğimi zannediyordum ama sen beni altı erkeğin arasına attın resmen! Bir gün Giray beni bulursa, ben daha Fırat'la aynı binada kaldığımı nasıl açıklarım diye düşünürken sen o kadar erkeğin arasına beni atarak daha büyük bir sorun açtın başıma. Üstelik bu adamların karıları bana öldürecekmiş gibi bakıyorlar. Haklılar da yani." Ziya Bey ,Elif'in sözleri ile kısa bir an düşünerek hemen ikinci bir plan yaptı ve ikna edici bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladı.

 

 

"Kızım hele kocan seni bir bulsun tek sorunumuz bu olsun. Ben bu gün gelinimle konuştum evet seni çok kıskanmışlar bende onları rahatlatacak bir kaç bir şey söyledim.Bir kızın olduğunu, ona bakmak için ek işe ihtiyacın olduğunu, kocanın seni terk ettiğini filan anlarsın ya işte."

 

 

"Neee! Ziya Amca sen ne yaptın!? Ben,eninde sonunda o gün gelip Giray bizi bulduğunda tüm bu olanları nasıl açıklarım!? Hangi yüzle,yüzüne bakarım!? Onu terk eden benken,tüm bu olanların sorumlusu benken her şeyin sorumlusu oymuş gibi nasıl davranırım!?" Elif tüm çıkış yollarının bağlanması ile gözyaşlarına boğulurken Ziya Bey tekrar konuştu.

 

 

"Sakin ol kızım ve bana güven! Ben seni ne zaman yarı yolda bıraktım Elif? Giray seni bulduğu o gün tek sorun kızınız dan haberdar olmaması olacak inan bana kızım! Salih oğlunu,seni ve torununu kaybetmenin korkusuna,sen sakladığın kızının korkusuna sürekli hata yapıyorsunuz. Kaçmak ve saklanmak çözüm değil Elif, günü geldiğinde Giray ve seni bir araya ben getireceğim kızım. Sen sadece bana güven ve senden istediklerimi harfiyen yap! Sakın o evden ayrılma. Çünkü Giray her yerde deli gibi seni arıyor. Şu an senin için en güvenilir yer orası. Ben gerekli ayarlamaları yapmadan Giray'ın seni bulmasını istemiyorum." Gözyaşlarını elinin tersiyle silen kız artık ne düşüneceğini ne yapacağını bilmiyordu. Giray'ı kaybetmişti ama kızını da kaybetmek istemiyordu. Ama onu koruyacak gücüde kendisinde bulamıyordu. Giray eğer kendini affetmeden Afra'nın kızı olduğunu öğrenirse onu sonsuza kadar kendinden koparıp alacak güce sahipti. Bu yüzden kaybedecek başka bir şeyi olmayan kadının Ziya Bey'in sözlerine güvenmekten başka çaresi yoktu. Derin bir nefes alarak titreyen sesi ile konuştu.

 

 

"Peki Ziya Amca! Ama babama bu kadar erkeğin içinde çalışmaya başladığımı nasıl açıklarız?" Elif'in kabullenişi ile memnunca gülümseyen adam onu rahatlatmaya çalıştı.

 

 

"Şimdilik bizim haytalara bir kaç hafta sabret ! Salih 'e de senin,benim geline yardımcı olarak yanında çalışmaya başladığını söyleriz. Sonuçta Esha Hintli ve buranın örfüne adetine,kültürüne uzak bir kız. Ona yemek konusunda ,örf, adet konusunda yardımcı oluyor derim. Bu bir kaç haftadan sonrada seni gerçekten kızların yanına alırız ve sorun ettiğin şeylerde ortadan kalkar." Elif sanki Ziya Bey onu görüyormuş gibi başını sallayarak onayladı adamın sözlerini.

 

 

"İyide Ziya Amca Ayşe ile karşılaşınca ben ona bu durumu nasıl açıklarım?"

 

 

"Başına gelenleri Ayşe'ye anlat kızım.Onun sana destek olup bu sırrı saklayacağın dan eminim. Ama şimdilik Ayşe'nin bilmesi yeterli. Diğerleri seni Eylül olarak bilsin. Ayşe'yi de uyar ben her şeyi halledene kadar dikkatli olsun!" Adamın söylediklerini onaylayan kız Ziya Bey le biraz daha durum değerlendirmesi yaparak telefonu kapattı. Onca şeyden sonra Ziya Bey'den başka şansı kalmadığını düşünen kız yerinden kalkarak su içmek için mutfağa doğru ilerledi.

 

 

Esha arkadaşları ile Azra'nın dans okulunda buluşmuş ilk olarak hepsinin içinde kıskançlık yaratan sabahki kızın kim olduğunu anlatmaya başlayarak onları da rahatlatmaya çalışmıştı. Kızlar Esha'nın anlattıklarını şaşkınlık ve sinirle dinlemişti. Herkes suskun ve Elif'in başına gelenlerin üzüntüsü ile sessizliğe bürünürken Ayşe düşünceli bir şekilde konuştu.

 

 

"Ne yani şimdi Ali'lerin yanındaki kız çalışmak için gelmiş üstelik eşi tarafından terk edilmiş zararsız bir kız öylemi? Esha arkadaşının meraklı haline gülümseyerek başını salladı.

 

 

"Evet canım zaten hayat vurmuş kadına birde bizim öküzlerin yanında çalışmak zorunda. Acıdım vallahi haline. Düşünsene altı erkeğin arkasını toplayacak zavallı." Ayşe, Ali'nin evdeki dağınık halini düşününce sıkıntıyla tekrar konuştu.

 

 

"Allah sabır versin ne deyim. Erkeğin kadınsız yaşadığı bir ev mamak çöplüğünden farksızdır. Bir de o evde bizim kendi işini yapmaktan aciz kocalarımız yaşıyorsa kız bir kaç güne arkasına bakmadan kaçmazsa helal olsun derim. " Kızlar Ayşe'nin sözleri ile gülüşürken hepside Eylül denen kızı dahada merak eder olmuştu.

 

 

Aradan geçen bir günün ardından Elif ,Ayşe'yi yanlızken yakalamış ve Ayşe'nin yaşadığı kısa şaşkınlığın ardından olup biten her şeyi anlatmıştı. Ayşe Eylül ve Elif'in aynı kız çıkmasına şaşırsada Elif'in başından geçenlere çok üzülmüş,bu küçük sırrın aralarında kalacağına söz vermişti.

 

 

Geçen bir haftanın ardından Elif karşı evdeki kızlarla ve üç orta yaşlı kadınla da Eylül olarak tanışırken aralarında kuvvetli bir bağ oluşmuştu. Muhabbet ettikleri bir gün onların kocalarını neden terk ettiklerinden başlayıp alacakları intikama kadar hepsini konuşmuşlardı. Kendiside Ziya Bey'in istediği gibi onlara Elif'in değil,uydurdukları Eylül'ün hayatını anlatmıştı. Bu muhabbetin döndüğü günün sabahında Elif erkeklerin evinde gördüğü manzara karşısında resmen çıldırmıştı. Her günün sonunda temiz ve düzenli bıraktığı ev ertesi sabah geldiğinde savaş alanından farksız oluyordu. Afra'nın rahatsızlanması ve uykusuz geçen bir gecenin sabahında böyle bir manzara ile karşılaşmak Elif'i çıldırtmış var gücü ile attığı çığlık tan sonra Kızların evine girmekte olan Ziya Bey'in karşı eve koşmasına sebep olmuştu. Adam da gördüğü dağınıklık ve pisliğin karşısında Elif'e hak vermiş kendilerini şaşkınca izleyen adamlara bir güzel fırça çekerek evi temizlemeleri için onları uyarmıştı. uyarılarını dikkate aalmadıkları takdirde Onları can evinden vuracak tehdidini savurarak Elif'i de yanına alıp kızların evine geçmişti.

 

 

Erkekler bir birine sinirle bakarken hepsinin farkında olduğu bir nokta vardıki Eylül'ün çok üstüne gitmişlerdi. Kızın hayatının ne kadar zor olduğunun farkındalardı ve neler yaşadığını biliyorlardı.Kocası tarafından terk edilen,kızıyla bir başına kalan kadına birde kendileri yük olmuştu. Erkeklerin evine geldiği günden beri Elif ve Mehmet'in arasında abi kardeş gibi bir bağ oluşmuştu. Mehmet onu hiç sahip olamadığı kız kardeşinin yerine koyarken Elif'te Mehmet'i,Demir'in yerine koymuş ona olan benzerliğinden dolayı abisi gibi görmüştü. Diğerlerine karşı daha mesafeliydi kız. Mehmet arkadaşlarının umursamaz hareketlerine bakarak homurdandı.

 

 

"Maviş delirmekte haklı lan! Şu evin haline bakın ahırdan farkı yok yeminle! Oysa kız her gün mis gibi yapıyor evi. Sırtımız temiz kıyafet gördü. Karnımız doydu ama biz her şeyin içine ettiğimiz gibi bu kızın hayatının düzeninde içine ettik. Yeminle kız bizden çektiğini çocuğundan çekmemiştir." Hepsi bir birinin gözüne vicdan azabıyla bakarken Mehmet sözlerine devam etti. "Şimdi herkes iş başına! Bu ev dün mavişin bıraktığı gibi Pırıl, Pırıl olacak!" Erkekler mırın kırın etsede Mehmet ite kaka hepsini yola getirmişti. Onlar işlere girişirken karşı bahçede kahvelerini yudumlayan Elif ve diğer kızlarda büyük bir zevkle onları izlemeye başladı.

 

 

O günden sonra Elif erkeklerin evini daha temiz ve toplu bulmaya başlamıştı. Rutin işleri yapıyor kahvaltı,temizlik ve akşam yemeğinide hazırladıktan sonra birazda kızlarla takılıp erkenden kızının yanına gidiyordu.Günler Ziya Bey'in yaptığı ince planlara ayak uydurmak ve kocası ile karşı,karşıya geleceği günün stresi ile geçip giderken hafta sonları da Afra'nın dedesi ve babaannesi ile vakit geçirmesi için çabalamakla geçiyordu.

 

 

Aradan geçen iki haftanın sonunda kızlar o meşhur intikamlarını almıştı. Fakat hesaplayamadıkları terslikler üst,üste gelince Yusuf'un ve eşi Leyla varlığını yeni öğrendikleri bebeklerini kaybetmekle karşı karşıya gelmişlerdi. Her şeyde bir hayır vardır dedikleri bu olsa gerektiki, Leyla'nın başına gelenler kanlı bıçaklı çiftlerin barışmasına vesile olmuştu. Tek sorununu halledemeyen çift Ali ve Ayşe iken bu defa da herkes onlar için sefer ber olmuştu. Onların dertlerinin ,mutluluklarının arasında kendi dertlerini bir nebzede olsa unutmuştu. Şimdi tek sıkıntısı yanında getirmek zorunda kaldığı kızına ne tepki verecekleri idi. Kızların bahçesinde kahvaltı eden topluluğa doğru yaklaşarak çekingen bir şekilde konuştu.

 

 

"Afiyet olsun ben geç kaldım galiba?" Herkes arkadan gelen sese dönerken Elif mahçup bir şekilde masadakilere baktı.Kenan'ın annesi Semra Hanım gülümseyerek masayı gösterip oturmasını isterken Elif'e cevap verdi.

 

 

" Yok kızım ne geç kalması,bu gün zibidileri biz doyuralım dedik ama hata ettik galiba çükü bir kıtlık krizi ile karşı karşıyayız." Erkekler Semra Hanım'ın sözleri ile yüzlerini buruştururken kızlar Elif'in masaya gelmesi için sürekli davette bulunuyordu. O sırada Elif'in arkasından küçük bir çift el eteklerini çekiştirerek paytak adımlarla öne çıkıp masadakilere şaşkın bakışlarla baktı. İri kahverengi gözleri,sarı bukleleri ile çok şirin gözüküyordu bu küçük kız. Kenan'ın eşi Rüya fevri bir hareketle yerinden fırlayarak bebeği kucağına alıp sevmeye başladı.

 

 

" Yerim ben seni! Sen ne kadar tatlısın öyle!" Rüya küçük kızı mıncıklayıp,gıdıklarken kızlar da sevmek için sıraya girmişti. Bebek kucaktan, kucağa dolanırken Elif masaya oturtulmuş, Afra'da, Yunus'un eşi Deniz'in kucağında masada kahvaltılıklarla uğraşıyordu. Elif skıntılı bir şekilde masadakilere bakarak konuştu.

 

 

" Kusura bakmayın, Afra'ya bakan abla hastalanınca Afra'yı da yanımda getirmek zorunda kaldım." Mehmet, Deniz'in kucağında ki ufaklığa uzanırken Ömer Elif'e cevap verdi.

 

 

"Bir daha böyle bir şey duymayım Elif! Bence bu ufaklığı bu güne kadar getirmeyip ayrı kalman hata. Baksana daha çok küçük." Ömer elindeki çatalla masadaki kadınları işaret ederek konuştu.

 

 

" Bu kadar kadın varken bence sen bakıcıya boşuna para ödeme. Gerçi senin kız Mehmet'i seçti bakıcı olarak galiba. Baksana nasılda yiyor ellerinden." Mehmet bütün dişlerini göstererek sırıttı.

 

 

" Kıskanma Ömer'im. Ne yapsın çocuk korkmuştur senden. Şu haline bak kıl yumağı gibisin. Seni gören iki paket permatikle yanaşır yanına." Ömer ters,ters karşısında ki adama bakarken Mehmet'in kucağındaki Afra'nın eline aldığı zeytini fırlatması ile Ali'nin yeğeni, Osman'ın önüne düşen zeytin, küçük çocuğun büyülenmiş gibi sarışın kıza olan bakışlarının yakalanmasına sebep olmuştu. Masayı saran ikinci bir kahkaha ile kahvaltı neşeli bir şekilde yapılmıştı. Elif yan evin işleri için oraya geçerken ortadaki kararsızlıkla Osman ve küçük kızı Afra'yı da alarak yan eve geçti. Diğerleri ise Ayşe'yi de alarak düşük tehlikesi yüzünden hâlâ hastanede yatmakta olan Leyla'yı ziyaret'e gittiler.

 

 

Aradan geçen günler Leyla'nın iyleşmesi,sadece kuru bir nikahla evlenen kızların düğün istemesi ve herşeyin usulüne uygun olarak tekrardan yapılması ile renklenirken,Ali kızların isteme günü hala barışamadığı karısını kaçırınca tekrar bir telaş başlamıştı. Mehmet'in önemli bir göreve gidecek olması,Ali ve Ayşe'nin de barışması ile kızlara, Mehmet'in köyünde sürpriz bir düğün yapma telaşıyla herkesin bir ayağını iki pabuca sokmuştu. Bu arada Elif,Azra ve Talha'nın kardeş olduğunu öğrenmiş,Ziya Bey ve Talha'nın da isteği ile bir kaç günlüğüne Talha'nın evine geçmesi de bu günlere denk gelmişti. Tabiki buda Ziya Bey'in ufak bir oyunu iken kızların düğün telaşı dolayısı ile plan bir kaç gün askıya alınmıştı. Mehmet'in görevi öne çekilince hem ,kına ,hem düğün aynı gece yapılmıştı. Zaten ne olduysa o gece olmuş Mehmet arkadaşı ile göreve gitmek için yola çıkınca henüz çok geçmeden büyük bir patlama meydana gelmişlti. Sonrası hem Azra hem de diğerleri için kabus gibi geçen günlerin başlangıcı olmuştu.

 

 

Mehmet'in ölümünden sonra Azra kocasının ninesi ve kardeşi gibi gördüğü Elif'le birlikte yaşamaya başlayınca bu defa da planı askıya alan Elif olmuştu. En azından Azra kendini toparlayana kadar yanında olmak istiyordu. Günler Mehmet'in yası,Azra'nın perişan hali ile geçerken,Azra'nın annesinin kötü düşünceleri yüzünden Ali'nin bir karar almasına neden olmuştu. Ali ve arkadaşları Azra ve Emine nineyi yanlız bırakmak istemeyince güvenilir bir sitede aynı binadan daireler alarak oraya taşınmışlardı.Fakat aksilikler peşlerini bırakmamış bu defa da Leyla eski sözlüsü tarafından kaçırılmıştı. Elif bir türlü gelmeyen vuslatla kendi,kendini yiyip bitirirken her şeyde bir hayır vardır diyerek kendini avutuyordu. Günler hızla akıp geçerken Leyla bulunamıyor bu durum Yusuf'u delirtiyordu. Üstüne bir de kızların hamilelikleri eklenince erkekler ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Elif hepsiyle ilgilenmeye çalışsa da,Leyla'yı bulmak için seferber olan kocalarının yokluğunu dolduramıyordu.

 

 

Nihayetinde Leyla bulunmuş fakat geçirdiği zor günler erken doğum yapmasına sebep olmuştu. Bebeklerden kız olanı normalken, erkek olan ufak sorunlar atlatmıştı. Sonunda toparlanan büyük aile Yusuf ve Leyla'nın bebekleri ile biraz da olsa yaşadıklarını unutmaya çalışıyordu. Taki Yusuf oğlunun adını Mehmet koymak istediğini söyleyene kadar. Bu istek Azra ve Emine nineyi hem mutlu etmiş hem de duygulandırmıştı.

 

 

Azra annesinin yaptığı ufak ziyaret ve kendisine bulduğu koca adyalarından,Emine nineyi ve eşi Mehmet'e olan saygısızlıklardan bıkkın ve boğulma derecesine gelince,Yusuf'un kocasının ismini oğluna koymak istemeside yarım kalan her şeyi talan etmişti. Kocasının çocukluğumun geçtiği,düğünlerinin oldugu ve Mehmet'i son kez gördüğü o eve gitmek ve bu kendini boğan duygulardan birazda olsa kurtulmak istedi. Emine nine ye dönüp üzüntüsünü belli etmemeye çalışarak konuştu.

 

 

"Nine biraz köydeki evimize gidelim mi hem senin içinde değişiklik olur?" Yaşlı kadın dizlerinin dibindeki gözü yaşlı kızın saçlarını okşayarak konuştu.

 

 

"Benim gız gardaşım hastaymış gızım ben o ğa gidecedim." Azra kadının planını alt üst etmemek için gülümseyerek cevap verdi.

 

 

"Tamam ben köye giderim. Sende kardeşini ziyaret edip iki gün hasret giderir yanıma gelirsin oldu mu?" Yaşlı kadın Azra'yı kırmak istemediği için olumlu anlamda başını salladı.

 

 

"Tamam emme Eylül gızıda al yanığa.Yalığız gitme." Azra yaşlı kadının yanağına öpücükler bırakarak yerinden doğrulup telefonuna uzandı ve bir kaç günlüğüne Afra'nın eski bakıcısı olan Hacer Hanım'ı ziyarete giden Eylül'ü arayarak köye onunla gelmek isteyip istemediğini sordu. Elif'ten yarın sabah döneceğini ve ona eşlik edebileceği cevabını alınca memnun bir şekilde telefonu kapadı. Sabah ilk iş arkadaşları ile vedalaşmış daha sonra Elif'i almıştı. Emine nine'yi de kardeşine bırakarak iki kadın köyün yolunu tutmuştu.

 

 

Son zamanlarda kendini tamamen kaybeden genç adam motoru ile dağlık bir arazide endruo yarışları için deneme sürüşü yapıyordu. Ama içindeki ateşi söndürmeye ne bir zamanlar tutkunu olduğu bu spor nede soğuk hava yetiyordu. Aklında sadece iki sene önce kendisini terk eden küçük karısı vardı. O günden beri bakmadığı araştırmadığı yer kalmamış ama bir türlü izini bulamamıştı. Tam izini buldum derken karısı yine elleri arasından kayıp gitmişti.

 

 

Şimdi neredeydi ne yapıyordu? Hiç bir bilgisi yoktu. Kimsesi yoktu ki nereye giderdi? Dikkatle geçtiği kayanın arasından anıların beynini ele geçirmesiyle yine düşüncelere daldı. Suçluydu. Suçunu da kabul ediyordu ama onu kaybetme korkusundan saklamıştı her şeyi. Nerden bile bilirdiki sonuçlarının bu kadar ağır olacağını. Hırsla motoru biraz daha hızlandırırken dudaklarının arasından dökülen isimle acıyla gözlerini kapadı.

 

 

"Neredesin Elif!? Nerede!"? Gözlerini açtığında biraz ileride yüz üstü yatan adamı görünce hızla motorun yönünü çevirdi ve ani bir frenle durdurdu. Kıpırdamadan yatan kişiyi dikkatle süzerek motordan inip kaskını çıkarttı ve panikle yerde yatan adama yaklaştı.

 

 

Yanına geldiği adamın başına temkinli bir şekilde eğilerek boynuna elini uzattı ve nabzını kontrol ederek yaşayıp yaşamadığına baktı. Hissettiği atışlarla adamın iri bedenini güçlükle çevirerek bu defa hızla vücudunu kontrol etti.

 

 

Kolundaki ve bacağındaki yaralardan sızan kanla panikle bakışlarını yüzüne çevirdi.

 

 

Adamın yüzü çizikler ve sanki bir yerle sürtünmeden dolayı aldığı yaralarla tanınmaz haldeyken endişeyle etrafın da bakışlarını gezdiren Giray zorlukla işittiği mırıltıyla bakışlarını tekrar adama çevirdi. Ne dediğini anlamamıştı ama adamın dudaklarının tekrar kıpırdaması ile kulağını hafifçe yaklaştırarak dikkatle dinledi.

 

 

"Azra!" Giray işittiği isme önem vermeyerek hemen cebinden telefonunu çıkarttı ve bir numara tuşlayarak bulunduğu yerin bilgisini verdi.Bakışları tekrar yerde yatan adama kayarken başına ne gelmiş ola bileceğini düşünüyordu.

 

 

Ne olmuştu bu adama böyle? Birinden mi kaçıyordu? Yoksa tehlikeli işlere bulaşmışta, sonucu böyle ağır mı olmuştu? Düşünceler beynini istila ederken adamın tekrar aynı ismi fısıldaması ile Giray gürültü ile kendilerine yaklaşan araca döndü.

 

 

Azra pencerenin kenarına oturmuş dışarda yağan karı izliyordu. Etraf beyaza bürünürken Elif yanına gelerek oturdu ve gülümseyerek konuştu.

 

 

"Ne iyi ettik buraya kaçmakla. Bak şehirde doğru düzgün kış bile göremiyorduk." Karşısındaki kadının mavi gözlerindeki heyecan Azra'yıda etkilemişti gülümseyerek başını salladı. Eylül ve küçük kızınıda alıp köye geleli iki gün olmuştu. O günden beri kar yağıyordu. Emine Nine'de kardeşine gitmiş ama oranın hava koşulları daha sert olduğu için kardan dolayı mahsur kalmıştı. Kendisi gibi yanında oturup dışarıyı izleyen kadına dönerek heyecanla konuştu.

 

 

"Hadi Afra'yı da hazırlayalım da kar topu oynayalım." Elif olumlu anlamda başını sallarken yerde oyuncakları ile oynayan kızını kucağına alarak hazırlamak için odaya geçti.

 

 

Aradan geçen günlerde Giray bulduğu adamla ilgilenirken yavaş,yavaş kendini toparlayan adamında kim olduğunu öğrenmişti. Adı Mehmet'ti ve Komiserdi. Bir görev esnasında bu hale gelmişti. Adamla yaptığı sohbetlerde yakın bir dostluk kurmuş bu sohbetlerde Giray gönül yaralarını unutmaya çalışırken Mehmet'te bedensel yaralarının acılarını unutmaya çalışmıştı. Mehmet kendine gelir gelmez Amiri ile sürekli telefon görüşmeleri yapmaya başlamıştı.Adamın iki lafından birisi Azra ismindeki karısı oluyor her seferinde onun iyi olup olmadığı hakkında bilgi alıyordu. Giray yine telefonda konuşup karısından bilgi almaya çalışan adama imrenerek baktı.Keşke onunda Elif hakkında bilgi alabileceği birileri olabilseydi. Ama ne yazıkki yoktu. Hatta etrafındaki herkes sanki bu halinden zevk alıyormuşcaına Elif ile ilgili küçücük bir haberi bile saklıyorlardı ondan. Sanki onlar hiç olmamış gibi,sanki Elif onun karısı değilmiş gibi herkes ağzını mühürlemişti bu konu hakkında. Daldığı düşüncelerden Mehmet'in kükremesi ile sıyrıldı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Mehmet elindeki telefonu duvara fırlatarak delirmiş gibi yattığı yerden kalktı. Giray aldatarak kapıya doğru ilerleyen adamın önüne geçerek merakla sordu.

 

 

"Ne oldu!" Önüne çıkan adamı iteklemeye çalışan Mehmet öfkeyle bağırdı.

 

 

"Benim deli kaynana karımı evlendirmeye kalkmış!"Giray adamın sözlerine anlam veremeyerek bakarken Mehmet homurdanarak onu tekrar itkelemeye çalıştı. "Karımı lan!Benim karımı! Sende çekil önümden!"

 

 

"Sakin ol! Daha tam iyileşmedin!"

 

 

"Ne iyileşmesi lan! Bırakayım da o it bakıcısı kokana karı, karımı evlendirsin bende nikahında çifte telli mi oynayayım!? Çekil Giray önümden!" Giray delirmiş gibi davranan adamı zapt edemeyeceğini anlayarak konuştu.

 

 

"Tamam sakin ol! Karın nerdeyse sen söyle ben yanına götürürüm seni." Mehmet'in sağlam kolunu omzuna atarak destek oldu ve evden çıkarak bahçedeki arabaya doğru ilerlediler. Yola çıkan ikili Mehmet'in homurdanmaları ve küfürleri arasında ilerliyordu. Giray,Mehmet'in yolu tarif etmesi üzerine aracı kullanırken arabada kısa süreli bir sessizlik oluştu.

 

 

Kararmaya başlayan havayla yolcu koltuğunda oturan adama çevirdi bakışlarını Giray. Onun birden sus pus olması pek hoşuna gitmemişti.

 

 

"Mehmet sence bu iyi bir fikirmi? Şu yolların haline bak nasıl ulaşacağız. Buralar böyleyse köy yolu çoktan kapanmıştır." Mehmet bakışlarını yoldan çekmeden Giray'a cevap verdi.

 

 

"Lan şirret kaynanam karımı evlendirmeye kalkmış sen ne diyorsun! Bir dakika daha duramam. Kapalıda olsa o yolları geçeceğiz Giray!" Elini torpidoya vurarak içindeki öfkeyi dışa vurmaya çalıştı. Giray onu bulduktan sonra üç gün kendini bilmeden yatmıştı. Daha sonra düşerken kayalara çarpmanın etkisiyle kaburgasında olan kırıktan ve ayağındaki çatlaktan dolayı kalkamamayınca günler sonra kendini toparlayıp Selçuk Amir'i aradığında duyduklarına inanamamıştı. O lanet olayın ardından iki hafta geçmiş o ise karısının karşısına çıka bilmek çin ancak kendini toparlaya bilmişti. Köy yoluna yakın mesafede araç kara saplanınca Giray'ın ağzından bir küfür firar etti.

 

 

"Siktir!" Öfkeli bakışlarını Mehmet'e çevirerek homurdandı. "Sabaha kadar sabretsen ölürmüydün lan? Bu saatte bu havada yola çıkarsak olacağı buydu." Elini hırsla direksiyona vurup sözlerine devam etti. " Söyle bakalım Mecnun şimdi nasıl gideceğiz köye?" Mehmet arkaya uzanıp montları aldı Giray'ın kini ona uzattı ve sırıtarak konuştu.

 

 

"Yürüyerek!" Giray montunu giyerken sıkıntıyla yüzünü buruşturdu.

 

 

"Sen eve kadar dayana bilecek misin? Nede olsa daha tam iyileşmedin." Montunun şapkasını geçireren adam imalı bir şekilde güldü.

 

 

"Lan sen varsın ya taşırsın işte." Gülümseyerek başını sağa sola sallayan Giray,Mehmet'in bu deli halini sevmişti. Ona Demir'in hatırlatıyordu bu hali.Onu bulduğu o gün kararsız kalsada içindeki sesi dinleyip evine götürmüştü Mehmet'i. Yaptırdığı tedaviden sonra üç gün kendine gelmesini beklemişti. Daha sonra tanışma, hayat hikayeleri derken sağlam bir dostluğun temeli atılmıştı.

 

 

İkili karlarda bata çıka ilerlerken Mehmet'in zorlandığını gören Giray kolunun altına girerek destek verdi ona. Kimbilir belki bir gün kendiside Elif'ine böyle heyecanla koşacaktı. O yüzden Mehmet'i çok iyi anlıyordu.

 

 

Yarım saatlik bir yürüyüşün sonunda Mehmet'in tarifiyle geldikleri evin kapısında nefes, nefese bir birine bakıyorlardı. Mehmet üzgün bir şekilde konuştu.

 

 

"Yüzüm çokmu kötü lan? Beni görünce şimdi Azra korkudan bayıl masın?" Giray arkadaşının sözlri ile üzülsede karısının onu beğenmeme korkusunu alaya vurdurarak konuşurken bir taraftanda kapıyı tıklattı.

 

 

"Sadece pişmeye hazır kestaneye benziyorsun. Ufak tefek çizikler. " İkili bir birine bakıp gülerken içeriden gelen sesle ikisininde kaşları çatıldı.

 

 

"Geldim Fadime Teyze." Kapıyı açan Elif gördüğü kişilerle donup kalırken. Bir anda Mehmet'in acı içinde inlemesi sessizliğin çığ gibi büyüdüğü ortamda yankılandı.

 

 

BÖLÜM HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BEKLİYORUM (:

 

 

 

 

Yitenumutlar

 

 

Loading...
0%