@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı : Volkan Konak - Keklik gibi kanadımı süzmedim
Yakasındaki elleri sertçe ittiren genç adam, ellerini öfkeyle saçlarına geçirerek çekiştirdi.
"Yeter!" Nasıl bir evdi burası? Resmen tımarhaneye düşmüştü. Bu insanların hepsi de bir,birinden kaçıktı!
Öfkeyle bağırması ile etrafındaki gürültü anında kesilirken bakışlarını karşısında panikten etrafına saldıran adama çevirdi ve ellerini dur işareti yaparcasına kaldırarak sözlerine devam etti.
" Sakin olun! İçerdeki bayan her neyiniz oluyorsa,önemli bir şeyi yok gibi! Biraz tansiyonu düşmüş sadece!"
Sinan rahat bir nefes alırken Rüzgar'da sıkıntıyla nefesini bırakıyorduki Özgür'ün sesi ile arkasına döndü ve esas olayı unuttuğunu farkedince bu defa ellerini sinirle yüzünde gezdirdi.
"Sana diyorum babalık! Ne gelininden bahsediyorsun? Hem sen kimsin be adam!?" Üç kişi dışında herkes tıpkı Özgür gibi bu soruların cevabını beklerken Rana Hanım yaşadığı strese daha fazla dayanamayacağını anlayarak bedenini arkasında bulunan koltuğa bıraktı. Yaşlı adam karşısındaki gencin ateş saçan bakışlarını, yılların tecrübesi ile süzdü ve kim olduğunu anlamaya çalıştı bir müddet. Elini kaldıraran yaşlı adam, Rüzgar'ı işaret etti.
"Ben bu haytanın babasıyım." Bu defa yanındaki şaşkın kızın omuzlarına kolunu doladı ve mutluluktan parlayan gözleri ile sözlerine devam etti.
" Bu güzel kız da,benim oğlanın nişanlısı."
Adamın hareketleri ile şaşkın bakışlar bir Rüzgar'a bir Hüma'ya dönerken Faruk Bey tekrar konuştu. "Dolayısıyla da Hüma benim gelinim oluyor." Bakışları Özgür'ün, Hüma'ya dönen öfkeli gözlerine kayınca kaşlarını çatarak içine yerleşen kuşku ile sordu. " Peki sen kim oluyorsun delikanlı!?" Özgür'ün elleri adamın rahatlığı karşısında öfkeyle birer yumruk halini alırken dişlerini sıkarak, ateş saçan bakışlarını kardeşinden çekmeden yaşlı adama cevap verdi.
"Abisiyim!" Yaşlı adamın şüpheli bakışları rahatladığını belirtircesine aydınlanırken,odadaki herkes merakla neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Rüzgar olaya müdahale etmesi gerektiğini anlayarak hızla babasına yaklaştı ve hesap sorarcasına konuştu.
"Baba senin ne işin var bura da?"
Adam da tıpkı oğlu gibi tısladı.
" Sana güvenmiyorum kıvırcık! Gelinimi getir dedikçe sen bu güne kadar hep beni oyaladın! Bende sizi takip ettirdim!"
Evdekiler baba ve oğulun tuhaf diyaloğunu dinlerken bakışları pinpon topu izler gibi ikili arasında gidip geliyordu. Hüma ise böyle bir durumu ailesine nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Zira abisinin,üzerindeki bakışları şu an etrafı aleve verecek cinstendi. Nasıl bir açıklama yapacağını bilemediği ve onları böyle zor bir durumun ortasında bıraktığı için bakışlarını kaçırarak başını yere eğdi. Sinan fırsattan istifade Mehir'in yattığı odaya girerken Rüzgar babasına iyice sokularak öfkeyle konuştu.
"Neden beni hiç dinle miyorsun?"
Yaşlı adamın koluna girerek kulağına doğru yanaştı ve öfkeyle mırıldandı. " Sana gelinini getireceğimi söylemiştim! Hüma'yı ne kadar zor bir durumda bıraktığının farkında mısın?"
Yaşlı adamın bakışları Hüma'yı bulunca onun başının yerde olması ile yaptığı yanlışı anladı ve karşısındaki adama bakışlarını çevirerek durumu açıklamaya çalıştı.
"Bak delikanlı. Hüma kızıma kızmayın. Bütün suç benim bu düşüncesiz oğlumda." Özgür kardeşinin üzerindeki bakışlarını konuşan adama çevirdi ve içinde büyüyen öfkeyi bastırmaya çalışarak onu dinlemeye başladı. " Ben gelinimi görmek, tanımak istedikçe hep erteledi bu kıvırcık!" Rüzgar babasının sözleri ile yüzünü buruştururken bir taraftanda Hüma'ya minnet duymaya başlamıştı. Ailesinin önünde zor durumda kaldığı halde, gerçekleri söyleyip kurtulmak varken o sadece susmayı tercih etmişti. İçinde onun bu oyuna evet diyeceğine dair ümitler yeşerirken Özgür'ün kendisini süzen bakışları ile hemen toparlandı. Her şey hallolsa bile bu adamdan çekeceği vardı. En iyisi her şeyi akışına bırakıp babasının olayı toparlamasını beklemeliydi.
" Ben kalp hastasıyım. Belki de sayılı günlerim var. Oğlum gelinimi bana getirmeyince ben gelip görmek istedim. Sanırım biraz düşüncesizlik ettim evladım. Hüma'yı ve sizi zor durumda bıraktım. Kusura bakmayın lütfen."
Özgür,şüpheli bakışlarını bir kardeşinin bir Rüzgar'ın üzerinde gezdirirken sert bir ses tonuyla konuştu.
"Bey Amca! Sen gelinim diyorsun da benim kardeşim hapishaneden çıkalı iki ay bile olmadı. Hangi ara tanıştı bunlar!?"
Hüma endişeli bakışlarını yanındaki adama çevirirken onun gözlerinde bir öfke, bir küçümseme görmeyi beklemişti. Hatta fenalaşa bileceğini bile düşünmüştü ama yaşlı adam da tıpkı diğerleri gibi bu sorunun cevabını merak edercesine Hüma'dan bir yanıt bekliyordu. Bunu sözleri ile dile getirmekten de geri kalmamıştı.
"Bunu bende merak ediyorum doğrusu? Sahi siz nasıl tanıştınız kızım?" Her şey arap saçına dönerken Hüma sanki bu oyunu oynamaya mecburmuş gibi hissetmeye başlamıştı. Hele bu yanındaki yaşlı kurt biraz önce tüm şefkati ile sarmamış mıydı onu, işte o an eksik kalan yanının tamamlandığını hissetmişti. Sanki yıllar önce kaybettiği babasının şefkatini iliklerine kadar hissetmişti o sarılışta. Bir de ümitle bakmıyor muydu o yorgun yeşil gözleri,Hüma'nın tüm direncini kırıyordu.
" Kızım öyle çekinmene,utanmana gerek yok. Benim için hapis yatmış olmanın da bir mahsuru yok. Önemli olan hayatına vurdukları damga değil,senin oğlumun kalbine vurduğun damga. Benim şu ahir örümde tek derdim Rüzgar'ın mutluluğu. Eğer o mutluluğu sende bulacaksa,sende bu kıvırcığı seviyorsan yemişim suçunu,sicilini!"
Özgür karşısındaki adamın sözleri ile şaşkınca bakarken, içinden bir ses bu yaşlı kurdun samimiyetine inanmasını söylüyordu. Ama yanındaki kıvırcığı hiç gözü tutmamıştı vesselam! Hoşnutsuz bakışlarını Rüzgar'a çevirerek yüzünü buruşturduğu sırada kardeşinin titreyen sesini işitti.
"Şey...Teşekkür ederim. Bana karşı önyargısız yaklaştığınız için." Ne diyeceğini bilemeyerek dudaklarını dişledi ve merak edilen soruya cevap vermeye çalıştı. "Rüzgar la ben aslın da." Bakışları Rüzgar'a kayınca onun ne kadar çaresiz bir durumda olduğunu farketti. Kendisi böyle bir durumda olsaydı aynı şeyi yapmaz mıydı? Sırf babası iyileşsin diye Rüzgar gibi oda bir oyun için feda etmez miydi hayatını ve hayallerini? Ederdi! Belki o kendi babası için hayatından ve hayallerinden feragat etmemişti ama abisi onun için bu yaşına kadar her şeyinden feragat etmişti. Öğretmeni abisiyken nasıl kendinden yardım isteyen bu adamı yüz üstü bırakırdı. Üstelik Rüzgar babam hasta derken belliki doğruyu söylemişti. Madem hayat bazen bazı şeylerden vazgeçmeyi, başka bir insanın mutluluğuna bağlıyordu, kendisi de,abisi gibi, sırf bu yaşlı adamın hayalleri için bir ümit olacaktı. Zaten hayattan bir beklentisi, feragat edeceği bir hayali yoktu artık. En azından bu yaşlı adamın hayallerini gerçeleştirip,belki birazcık mutlu edebilirdi.
"Biz Rüzgar'la hapishane deyken tanıştık." Özgür ve Araz'ın kaşları şüpheyle çatılırken aynı anda konuştular.
"Nasıl yani!? Özgür,Araz'a bakıp tekrar kardeşine çevirdi şüpheli bakışlarını.
"Ne saçmalıyorsun sen!? Öyle bir şeyin mümkünatı yok!"
Hüma,abisinin kükreyişi ile ne diyeceğini bilemez bir şekilde dudağını dişlerken,son senesinde Hukuk fakültesini bırakan abisine ve Savcı olan Araz'a nasıl böyle bir yalanı yutturacağını düşünüyordu.
Dilşah arkadaşının ne yapmaya çalıştığını anlayınca, şüpheyle bakan ikiliyi işkillendirmemek adına aceleyle söze girdi.
"Rüzgar Bey benim doktorumdu!" Kuşkulu bakışlar bu defa Dilşah'a dönerken Rüzgar'da karşısındaki kadına şaşkınca baktı. Bu kızlar ne yapmaya çalışıyordu? Zaten durumlar vahimken iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaklardı. Düşünceleri Dilşah'ın sözleri ile dağılırken sessizce dinlemeye devam etti.
" Bebeğimi kaybettiğimde ameliyatımı Rüzgar Bey ve hocası yapmıştı."
Dilşah'ın sözleri ile Rüzgar'ın bakışları da sözlerin sahibini bulurken şüphe ile kısılmış kendisine hüzünle bakan gözleri nereden tanıdığını çıkarmaya çalışmıştı.Dilşah sertçe yutkunarak sözlerine devam etti.
"On bir sene önce bebeğim, kocam olacak hayvanın şiddetleri yüzünden karnımda öldü. Hocası ve Rüzgar Bey beni ameliyat etmiş. Kanamayı durduramayıncada rahmimi almışlar."
Dilşah'ın sözleri ile Rüzgar'ın gözleri hatırladığı anı ile şaşkınlıktan irice açılırken Dilşah peçesinin altından onun bu şaşkın haline burukça gülümseyerek sözlerine devam etti.
"Sağlığım açısından ve kadınsal problemlerim yüzünden her altı ayda bir kontrol olmam gerekiyordu. Ben kocam olacak pisliği öldürünce hapse girdim. Rüzgar Bey'de özel bir izinle her altı ay da bir muayene için cezaevine geliyordu."
Dilşah'ın sözlerini herkes dikkatle dinlerken Rüzgar kızın bu hikayeyi nereye bağlayacağını endişe ile bekliyordu. Derin bir nefes alan kadın tekrar konuştu.
" Yine benim muayene olduğum bir gün Hüma da revire çıkmıştı. Orada tanışmışlar."
İki adamın dikkatle kendisine bakması üzerine,Dilşah onlara dik bakışlarını yollayarak homurdandı.
"Neden öyle bakıyorsunuz? İnanmıyorsanız Rüzgar Bey, onbir sene önce başlayan hasta doktor ilişkimizi size belgeleye bilir."
Bakışlarını Rüzgar'a çevirerek kimseye belli etmeden kaçamak bir şekilde göz kırptı. " Öyle değil mi Rüzgar Bey?"
Dilşah'ın anlattığı hikaye ile bu hüzünlü bakışların sahibini hatırlamıştı adam.Kuvvetli hafızasın da onbir sene önce hasta yatağındaki perişan bir kadın canlanırken, o hüzün dolu gözlerin hâlâ aynı bakışlara sahip olduğunu fark etti. Gerçekten dünya dedikleri kadar küçüktü. Kadının gözlerine minnetle bakıp başını olumlu anlamda sallayarak cevap verdi.
"Evet! Dilşah Hanım benim on bir yıl öncesinden hastam olur." Özgür ve Araz bir, birine şüpheli bir şekilde bakarken Rana Hanım oturduğu koltuktan üzerindeki şoku atmış bir şekilde kalkarak araya girdi.
"Bu günlük bu kadar şok ve stres yeter!Yoksa şimdi şuraya düşüp bayılacağım!" Bakışlarını Faruk Bey'e doğru çevirdi. Bir kaç adımla yanına yaklaştı ve önünde durarak konuşmaya başladı.
"Beyefendi siz de fark etmişsinizdirki bizim böyle bir ilişkiden haberimiz yoktu."
Mavi gözlerini kızına çevirerek onaylamazca başını salladı ve tekrar adama döndü.
"Kusura bakmazsanız biz meseleyi kızımla bir görüşüp olayın aslını öğrenelim." Yaşlı adam başını olumlu anlamda sallayarak kadına karşılık verince Rana Hanım sözlerine devam etti. "İşin aslını öğrenince musait olduğumuz bir gün sizi daha iyi ağırlamak isteriz." Özgür annesine kaşlarını çatarak bakarken Hüma ise annesinin sakinliği karşısında ağzı bir karış açılmış şekilde onu izliyordu.
"Ne demek efendim. Tabiki, siz Hüma kızımızla konuşun. Ben sizden haber bekliyorum. Bu işi fazla uzatmayalım."
Adamın yüzünde buruk bir gülümseme olurken Rana Hanım ne diyeceğini bilememişti. Taki adamın son sözlerini işitene kadar.
"Malumunuz ölmeden önce oğlumun mürüvetini görmek istiyorum."
Rana Hanım karşısındaki adamı üzüntüyle dinlemişti. Hüma'nın neden böyle bir şey yaptığına dair aklında ufak ip uçları belirsede öncelikle kızını dinleyecekti.Eğer Dilşah'ın anlattıkları doğru ise ve kızı ile bu Rüzgar denilen çocuk arasında bir ilişki varsa, Araz'dan gereken bilgileri alsa iyi olacaktı.Belki de Rana Hanım, Faruk Beyin kim olduğunu hatırladığında esas oyunun startını veren kendi olacaktı.
Faruk Bey'in sözleri ile, Araz için bütün taşlar yerine oturmuş, farkettiği ayrıntılarla beyninde adeta şimşekler çakmıştı. Olayın ana kurgusunu çözmesi de uzun sürmemişti. Zaten Dilşah'ın anlattığı yok Rüzgar benim doktorum,yok özel izin alıp cezaevine muayeneye geliyordu masalına inanacak kadar aptal değildi. Sonuçta o bir Savcıydı. Bu tür prosedürleri ve ceza evlerindeki kuralları bilirdi. Olayı çözmenin rahatlığı ile bir kaç adımda Faruk Bey'e yanaştı.
"O nasıl söz öyle Faruk Amca?. Daha çok yaşayacaksın sen." Bakışları Rüzgar'ı bulurken içindeki eğlenen pırıltılarla,arkadaşına alayla gülümsedi ve bakışları ile Rüzgar'ı işaret ederek tekrar konuştu. " Senin bu kıvırcık, kucağına torunları vermeden ölmek falan yok." Rüzgar,Araz'ın sözleri ile dahada öfkelenen Özgür den bakışlarını çekti ve olayların daha fazla büyümesinden korkarak babasının koluna dokunarak kulağına doğru fısıldadı.
"Baba yeter lütfen! Bunları eve gidince konuşsak daha iyi olur." Yaşlı adam oğlunun sözleri ile başını olumlu anlamda sallayarak bakışlarını Özgür ve Rana Hanım'a çevirip konuşmaya başladı.
"Ben müsadenizi isteyim. Hanımefendi söylediğiniz gibi sizden haber bekleyeceğim. Tekrardan kusura bakmayın." Faruk Bey'in sözleri ile anne oğulun bakışları bir,birini bıldu ve ne yapacağız dercesine bakıştılar. Yaşlı adam kapıya doğru yönelince peşinden hareketlenen oğlunu fark etti ve bedenini çevirmeden,Rüzgar'a ters bakışlar atarak homurdandı.
"Sen nereye Kıvırcık!? Nişanlının yanında kal ve ona şu zor anında destek ol!" Gözlerini açtırarak babasına uyaran bakışlar atan adam Özgür'ün sert sesi ile olduğu yerde kaldı.
"Bence de kal kıvırcık! Daha tanışma faslına yeni başlıyoruz!" Faruk Bey yaptığı küçük oyunun sonuçlarından, yüzündeki memnun bir tebessümle ayrılırken Dilşah onu yolcu etmek için hareketlendi. Rana Hanım oğlunun iğneleyici sözleri ile boğazını temizleyerek uyarırcasına konuştu.
"Bence çocuğun üzerine fazla gitme oğlum. Ne de olsa Beyza ile olan ilişkini saklamakta sen de onlar kadar ustasın."
Özgür annesinin sözleri ile bakışlarını Beyza'ya çevirdi. Onun utançtan başını yere eğdiğini görünce,dahada öfkelendi ve bakışlarını Rüzgar'a çevirerek homurdandı.
"Bahçeye çıkalım da şu işin aslı ne ise erkek erkeğe konuşalım."
Beyza yerdeki başını kaldırarak endişeyle Özgür'e baktı. Ne yani bu kadar karmaşanın içinde,buradaki herkes aralarındaki ilişkiyi öğrenmişken onu yanlızmı bırakacaktı? Ya Rana Hanım,Hüma'nın sorgusu bitince onu da sorguya çekerdise? Şükran Hanım onun halini anlamışcasına kucağındaki torunu ile oturduğu yerden kalktı ve Beyza'ya yaklaşarak Ayaz'ı ona uzattı.
"Kızım Ayaz'ın uykusu geldi galiba. Baksana mızırdanmaya başladı yine. Sen onu Dilşah'a götürüverde o bir zahmet ilgileniversin." Kızın üekek bakışları ile gülümseyen kadın Ayaz'ı Beyza'nın kucağına tutuşturarak muzipçe göz kırptı. " Ben Hüma ve Rana'yı yanlız bırakmayım." Beyza karşısındaki kadına minnetle baktı. Bir bilse şu an için kendisini nasıl zor bir durumdan kurtardığını. Kız hevesle başını sallarken Araz arkadan adeta kükredi.
"Anne! Senin de bu Dilşah aşkını ve ne yapmaya çalıştığını anlamadım sanma." Mavi gözleri öfkeyle parlarken bakışlarını bu defa Beyza'ya çevirdi. " Mümkünse sen ilgilenebilir misin Beyza?" Kız sertçe yutkunurken olumlu anlamda başını salladı ve hızla evden ayrıldı. Kapıda Dilşah'ı görmesi ile onuda alarak üst kata çıktı.
Rana Hanım ve Şükran Hanım,Hüma'yı sorguya çekerken Özgür,Araz ve Rüzgar'ı da alarak bahçeye çıktı. Ortamın karışıklığından herkes Mehir'in durumunu unutmuş,Mehir'in başında bekleyen Sinan'ın varlığı bile karombole gitmişti.
Genç adam elini kaldırarak hâlâ baygın yatan kızın yüzünde parmaklarını hasretle gezdirdi. Onun içeride kopan kıyamete rağmen hâlâ ayılmaması Sinan'ı endişelendirirken üzgünce fısıldadı.
"Mehir aç artık gözlerini yalvarırım!"
Ne vardı sanki geçmişte olanları hatırlatıp onu bu kadar üzecek. Mehir'in de söylediği gibi ona acı vermekten başka bir işe yaramıyordu. Yıllar önce yaşadıkları kısa süreli mutluluğun üzerine bir karabasan misali çökmüştü acılar. Mehir'i mahkum ettiği mutsuzluktan kurtarmak için hiç bir şey yapamamıştı. Üstelik ona inanmayıp başka bir adamın karısı olabileceğini düşünmüş,onu dinlemeden yargılamıştı. Yaşattıkları affedilir şeyler değildi ama yine de çaresizce af diliyordu. Mehir'in elini dudaklarına götürerek küçük öpücüklerinin arasında pişmanlıkla fısıldadı.
"Affet beni Mehir! Bizim için, yaşayamadığımız sevdamızın hatrına bir şans daha ver! Bir şans daha verki bize bu ayrılığı reva görenlerden,bunca acıyı yaşatanlardan hesap sorayım!"
İçine sığmayan bir öfke ve onu perçemleyen bir acı vardı. Mehir onu affetse sanki o öfke ve acı bir olup önüne geleni yakıp yıkacaktı. Gözleri dolu bir şekilde,avcunda sevdiği kadının eli başını çaresizce öne eğdi Sinan.
"Seni affedersem." İşittiği ses ile hızla başını kaldıran adam yüzünün rengi solmuş kadına umutla baktı. Dolu gözlerinden birer damla yaş firar ederken Mehir'in akan gözyaşlarına uzattı parmaklarını.
"Bize bunları yaşatanlardan hesabını gerçekten soracak mısın Sinan!?"
Genç adam sevdiği kadının sorusu ile olumlu anlamda başını salladı. Kahverengi iri gözlerinde umut pırıltıları kıpırdaşırken sertçe yutkundu.
"Evet! Bizi bu hale getiren herkes cezasını çekecek!" Sinan'ın keskin ses tonu ile verdiği cevaptan sonra kız burukça gülümsedi.
"Herkes mi?"
"Herkes!"
"Babam, annem!" Böyle bir şeyi istemesede bebeğini ondan kopardıkları ve o lanet adama onu bir eşyaymış gibi satmaları canını fena halde yakıyordu.
"Baban, Annen ve Babam!" Mehir'in çekik gözlerinden süzülen yaşı parmak uçları ile tekrar silen adam aynı kesin tavırları ile konuştu.
" Senin gülen yüzünü solduran herkes bir bedel ödeyecek!"
Mehir elini yavaşça Sinan'ın avcundan kurtardı ve bakışlarındaki kırgınlıkla konuştu.
"Peki ya sen Sinan!? Sen nasıl bir bedel ödeyeceksin!?"
Mehir'in elini avuçlarından çekmesi ve dudaklarından dökülen sözler ile adamın boşta kalan eli çaresizce yatağa düştü.
"Ben...Ben zaten yıllardır en ağır bedeli ödüyorum Mehir! Sana ve bebeğimize sahip çıkamadım. Bizi ayırırlarken,bebeğimizi bizden koparırlarken, benim hiç bir şey yapamamam, yıllardır boğazıma yapışan bir el gibi nefes aldırmadı. Evet savunulacak bir yanı yok ama bende gençtim,bende cahildim!"
Derin bir nefes alan adam Mehir'in sessizliği karşısında dişlerini öfkeyle sıkarak sözlerine devam etti.
" Seni ölesiye severken sana yaklaşamamak ve senin başka bir adamla evlendiğini öğrenmek nasıl bir azaptı bir bilsen. O adamın sana dokunmuş olma ihtimali bile benim için en büyük bedellerden biri!"
Mehir'in dudakları bu defa alayla kıvrıldı.
"Evet beni o kadar çok sevmişsin ve o kadar büyük bir bedel ödemişsinki,sana verdiğim söze karşılık benim başka bir adamın koynuna girdiğime inandın. Her şeyi bir kenara bıraksam bile bunu unutamam Sinan!"
Genç adam Mehir'in yüzünü avuçları arasına alarak gözlerine tüm pişmanlığı ile baktı.
"Senin o adamla evlendiğini duyunca çıldırdım. Onun sana dokunabilme ihtimali,onun yüzünden cezaevine girmen beni bitirdi. Aklımı kaybettim sanki!"
"Peki senin başka bir kadına dokunabilme ihtimalin beni çıldırtmadı mı? Ben istersem senden sonra kimseyle olmadığımı rapor halinde sana suna bilirim. Ama sen sunamazsın!" Ne dese,ne söylese haklıydı Mehir. Boğazına düğümlenen yumruyla sertçe yutkundu. "Ben bu düşüncelerle boğuşurken bile senden bir kere şüphe etmedim Sinan!"
"Öyle bir şey olmadı! Senden sonra hiç bir kadına elimi sürmedim ben!"
"Biliyorum!" Mehir'in sözleri ile bakışlarında ufak bir şaşkınlık oldu adamın. "Eğer öyle bir şey olsaydı sen, karşıma çıkmazdın! Çünkü sen ilk bana dokundun! Çünkü biz ilklerimizi birlikte yaşadık!" Elini kaldıran Mehir tıpkı Sinan gibi hasret dolu bakışlarla,parmaklarını onun yüzüne götürdü ve dokunmaktan korkarcasına okşadı. Yüzünde beliren buruk ama söylediklerinden emin bir gülümseme ile sözlerine devam etti. "Çünkü sen benim sevdiğim adamsın ve öyle bir şey yapsaydın senin için çarpan şu zavallı kalbim hissederdi. Çünkü sen öyle bir şey yapsaydın benim karşıma tekrar çıkmayacak,üzülmemi istemeyecek kadar çok sevdin beni!" Sinan'ın da yüzünde buruk bir gülümseme oluştu o an. Sevdiği kadın ona inanıyordu. Bir de affetseydi daha ne isterdi şu yalan dünyadan. Ama kendisi inanmamış kalbiyle değil aklıyla yargılamıştı sevdiği kadını.
Mehir'in ince parmakları hafifçe Sinan'ın yüzüne baskı yaptı ve tekrar gözlerinin buluşmasını bekledi. Sevdiği adamın iri gözleri kendisinin kahverengi harelerini bulunca derin bir nefes alarak kararlılıkla sevdiği adama baktı.
"Ben senin için her şeyden vazgeçerim,her şeyi silerim bütün çektiklerimi hiç yaşanmamış sayarım. Ama hâlâ bir başkasının karısı iken seni affetmemi bekleme benden."
Sinan'ın gözleri kararırken öfkeyle sıktığı dişleri,çene kaslarının oynamasına sebep olmuştu. Mehir,parmak uçlarında hissettiği Sinan'ın gerginliği ile korkuyla yutkundu ve yavaşça elini adamın yüzünden çekmeye çalıştı. Fakat Sinan kızın gözlerinden bakışlarını ayırmadan çekmeye çalıştığı elini avuçları arasına hapsetti.
"Sen bana aitsin kadın!" Avucunun içindeki ele küçük öpücükler bırakıp gözlerindeki ışıltıyla sözlerine devam etti. "Bazı şeyler,başka şeylere aittir. Yağmur toprağa,kuş gökyüzüne." Mehir'in üzerine doğru eğildi ve sıcak dudaklarını alnına uzunca bastırarak geri çekildi. Tek kaşını kaldırarak yüzüne çapkın bir gülümseme yerleştirdi. " Ama sen bana aitsin! Yıllar öncede,bu günde!" Sinan'ın öpücüğü ile huzursuzca kıpırdanan kız yavaşça toparlandı. Sırtını yatağın başlığına yaslayıp boğazını temizleyerek konuşmaya çalıştı.
"Sinan ben,kağıt üzerinde de olsa şu an başkasına aitim." Adamın tekrar gerilmeye başladığını hissetse de sözlerine devam etti. " Bu adam öyle bir bela ki benim üç yılımı dört duvar arasında geçirmeme neden oldu. Bu bu adam öyle bir bela ki sadece bana değil çevremdeki herkese zarar verdi." Gözleri dolan kız hatırladığı anılarla derin bir nefes alarak bakışlarını sevdiği adamın gözlerinden kaçırdı. " Sadece bana değil, Dilşah'a Hüma'ya, ve Beyza'ya o lanet dört duvar arasında benim yüzümden işkence çektirdi!"
Sinan, Mehir'in sözlerine müdahale etmek için ağzını açmıştıki kız umursamadan konuşmaya devam etti. "Benim yerimi öğrenmek için Beyza'nın hayatını kabusa çeviren atakların tekrar gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Kendimi geçtim,arkadaşlarım bana zarar gelmesin diye yeni bir hayat kuramıyor kendine. Sırf o manyak onların izine ulaşıp beni bulmasın diye Özgür'ün ve Hüma'nın sırtında koca bir kambur olduk!"
Çekik gözlerinden yaşlar süzülürken bakışlarını Sinan'ın gözlerine çevirdi ve endişeli bir şekilde baktı. Sinan müdahale etmek istemiyordu artık. Sevdiği kadının korkularını,endişelerini dinleyip bu konuşmanın sonunda onu rahatlata bilecek şeyler söylemek,yanında olduğunu hissettirmek ve tekrar güvenini kazanmaktı düşüncesi. Sessizce bekleyerek Mehir'in içini boşaltmasına izin verdi. " Giray diye bir arkadaşım bana yardım etmişti. Ondan kurtulmam için para gerekiyordu ve o hem maddi, hem manevi her zaman yanımda oldu. Sırf beni kurtarmak için hayatını kaç kere tehlikeye attı. Nerdeyse benim yüzümden hayatından oluyordu. Ama yine de kurtulamadım o pislikten! Onun ve arkadaşlarımın başına gelenler seninde başına gelsin istemiyorum. Lütfen uzak dur benden! Senin bir yerlerde nefes aldığını bilmek bile bana yetiyor çünkü."
İşittiği sözlerle önce öfkelensede Mehir'in kendsisi için endişelendiğini anlayınca sakin olmaya çalıştı. Elini kaldırıp sevdiği kadının saçlarına uzanarak parmaklarını hasretle gezdirdi. Nasılda özlemişti,kokusunu ona dokunmayı. Yüzüne yerleştirdiği anlayışlı bir gülümseme ile konuştu.
"Bitti mi?" Mehir titreyen dudaklarını ısırarak bakışlarını kaçırınca genç adam çenesinden tutarak başını hafifçe kaldırdı ve gözlerine bakmasını sağladı.
"Birincisi, artık senden daha fazla uzak kalmaya gücüm yok! İkincisi o arkadaşın olacak Giray piçi." Mehir'in kaşları öfkeyle çatılırken,Sinan ona gülümseyerek göz kırptı. " Saygı değer Giray Eyyüboğlu, benim kardeşim dediğim adam. Yani onu senden daha iyi tanıyorum." Kızın çatılan kaşları bu defa şaşkınlıkla havaya kalksa da Sinan sözlerine devam etti. " Bu güne kadar ne haltlar karıştırdığını, sana yardım etmek için nasıl çabaladığını biliyorum her şeyi anlattı bana. Hem kardeşim olarak seni korumak onun görevi. Her ne kadar o zamanlar geçmişimizi bilmiyor olsada.
" Mehir'in çekik gözleri irice açılırken adam onun bu haline gülümsemekle yetindi."
Üçüncüsü seni de arkadaşlarını da o şerefsizden kurtaracağım! Sonuç ne olursa olsun bu adam hayatımızdan çıkacak!"
Huzursuzca yerinde kıpırdandı kız. O da istiyordu kocası olacak manyaktan ebediyen kurtulmayı ama Sinan'ın bu işe bulaşıp başını belaya sokmasından korkuyordu. Mehir'in huzursuz halini farkeden adam yavaşça yerinden doğruldu ve yatağın ucuna oturarak sevdiği kadını kolları arasına aldı. Göğsüne sokulan kızın başına bir öpücük bırakarak tekrar konuştu.
"Bu gün buraya gelmemdeki esas sebeplerden biri de buydu." Eli kızın ince kollarında aşağı yukarı hareket ederken Mehir'i biraz da olsa sakinleştirmeye çalışıyordu. " Aylardır o adamın izini sürüyoruz. En sonunda ulaştık. Önümüzdeki ay operasyon başlayacak ve ben belkide uzun bir süre yanında olamayacağım." Kız,Sinan'ın sözlerine bir türlü anlam veremiyordu. Onun operasyonla ne işi olurduki? Sonuçta o bir avukattı ve uzun bir süre yanında olamayacağım derken neyi kastetmişti? Düşünceler beyninde dolanırken başını kaldırarak merakla Sinan'ın gözlerine baktı.
"Sen ve operasyon ne alaka anlamadım? Madem o adamın izini buldunuz neden bu işi polise bırak mıyorsunuz?" Sinan sıkıntılı bir nefes alırken Mehir'e vereceği cevabı düşündü bir süre. Er, geç öğreneceğini bildiği için ertelemeden anlatmayı tercih etti.
"Mesleğim benim için bir nevi paravan Mehir." Kızın kaşları çatılırken elini kaldırarak Sinan'ı susturdu.
"Na...Nasıl paravan? Sen avukat değil misin yani?" Sinan'ın aldığı derin nefesle kız sorduğu soruya cevap beklemeye başladı. "Avukatım, ama devlet için bir ekiple birlikte gizli görevlere katılıyorum. Mesleğim de bu kimliğimi saklamam için bir paravan."
" Ajan gibi mi yani?"
"Öylede dene bilir." Mehir'in şaşkın surat ifadesi ile yüzünü avuçları arasına aldı ve gülümsemeye çalışarak sözlerine devam etti. "Korkma,üst düzey eğitimler alıyoruz. O adam zaten uzun süredir aranıyordu ve sonunda paçayı ele verdi. O ve yurt dışındaki bağlantıları için düzenlenen operasyonda bir arkadaşımla ben özel olarak katılacağız. Araz da dışarıdan destek verecek."
"Ne yani Araz'da mı o ekipte?" Başını olumlu anlamda sallayan adama gözlerini kısarak şüpheyle baktı. "Özgür! O damı var? Göreve katılacağın diğer arkadaşın o mu?" İçini bir korku kaplamıştı kızın. Sevdiği adam ve Araz ekipteydi. Belliki görev için ikiside uzun bir süre olmayacaklardı. Özgür' de o ekibin içindeyse onların yanında kim kalacktı? Her şey ters tepip ya onlar yokken o adam onları bulursa o zaman ne olacaktı? Sinan, Mehir'in sorusu ve şaşkın surat ifadesi ile küçük bir kahkaha attı.
"Hayır tabiki. Diğer arkadaş Komiser Mehmet Yaman." Mehir duyduğu isimle kısa bir an duraksadı. "Sen tanımazsın. Özel harekat timinden, eğitimli bir polis." Fakat duyduğu son sözlerle emin olmakla birlikte ufak bir şaşkınlık yaşamıştı doğrusu. Yüzüne yayılan gülümseme ile Sinan'ın gözlerine baktı.
"Tanımadığımı da nerden çıkardın? Azra'nın eşi,Beyza'nın kurtarıcısı Mehmet Komiser'i kim tanımaz?" Bu defa şaşırma sırası adama geçmişti. Mehir sevdiği adamın yüzündeki şaşkın ifade ile kıkırdarken Sinan merakla kızın yüzüne bakıyordu.
Elini masaya sertçe vuran adam öfkeden kararmış gözleri ile karşısındaki Rüzgar'a baktı.
"Siz beni salak mı sanıyorsunuz lan!? O hapisanede tanıştık yalanınıza inanacağımı mı zannettiniz!?" Rüzgar,sessizce Özgür'ü dinlerken Araz arada bir müdahale etmeye çalışsada başarılı olamıyordu. " Ben hukuk fakültesini son senem de dondurdum!" Eliyle Araz'ı işaret ederek sözlerine devam etti. " En az bu adam kadar bilgim var benim! Cezaevi prosedürlerini bilmeyecek kadar aptalamı benziyorum!?"
"Özgür yeter artık! Belki adamın bir açıklaması var. İzin verde konuşsun!"
"Ne açıklaması Araz! Resmen bizi salak yerine koyuyor bunlar lan!" Ellerini öfkeyle yüzünde gezdirirken Araz bu defa Rüzgar'a çevirdi bakışlarını.
"Lan sizde atıyorsunuz madem usturuplu bir yalan atın! Hukuk fakültesini her sene birincilikle tamamlayan bir adama söylenecek yalan mı bulamadınız?" Rüzgar elini kıvırcık saçlarına geçirerek çaresizce çekiştirdi.
"Araz! Sen bari yapma Allah aşkına ya! Ayrıca o yalanı biz söylemedik Dilşah Hanım'ın mağrifeti tüm bunlar!" Hatırladığı sahne ile bu defa öfkeyle dişlerini sıkan Araz olmuştu.
"Dilşahh! Baş belası kadın!" Bela mıknatısı gibiydi. Her şey onun başının altından çıkıyordu. Rüzgar ve Dilşah'ın bir,birini tanımasındaki gerçeklik payını merak etsede, öncelikli olan Hüma ve bu kıvırcığın durumuydu. Bu meseleyi daha sonra Rüzgar'la konuşmayı aklının bir köşesine not eden adam bakışlarını tekrar öfkeyle parmaklarını çıtlatan Özgür'e çevirerek homurdandı.
"Kes şunu! Çok sinir bozucu!" Onun sözleri ile Araz'a ters bakışlarını gönderen Özgür elini tekrar masaya geçirerek kükredi.
"Anlatsana oğlum şu işin aslını ne bakıyorsun melül,melül!?" Rüzgar,Özgür'ün öfkesi karşısında sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı.
"Hüma ile aramızda bir ilişki falan yok! Araz onu bu gün iş görüşmesi için yanıma göndermiş. Ufak bir talihsizlik oldu."
Özgür'ün bakışlarının giderek sertleştiğini hisseden adam bazı kısımlarda ufak yalanlara sığınmanın iyi olacağını düşündü ve kendini toparlayarak sözlerine devam etti.
" Babam'ın acilen kalp nakli olması gerekiyor. Her geçen saat aleyhimize işlerken o ameliyat olmayı istemiyor. Ölüm ameliyat masasında beni bulursa ölmeden önce dünya gözüyle senin mürüvetini göreyim diye tutturdu."
Araz ve Özgür anlamayan bakışlarla bir,birine bakarken Özgür boğazına düğümlenen yumruyu gidermek için sertçe yutkundu.
" Bu sabahta yine,telefonda ameliyat mevzusunu tartışarak hastaneye girdim ve konuşmanın stresi ile odama çıkmıştım ki birine çarptım. O sırada babam gelinim de gelinim diye beni çıldırtınca ben telefonu kapattım. Meğer çarptığım kız Hüma imiş. Hüma ile tartışırken tekrar arayınca bende ondan küçük bir ricada bulundum oda babamla konuştu. Konuşması aşırı kabaydı. Babamın üzüleceğini bilsem de gelin sevdasından vazgeçer diye umdum. Ama Hüma'nın sözleri o kadar hoşuna gitti ki babam hemen onu tanımak istediğini söyledi. Tabiki benim tezcanlı ve meraklı babacığım benim tanıştırmamı beklemeden, önce hastanedeki posta güvercinlerinden Hüma ve benim fotoğrafımı istemiş,sonra bizi takip edip olaya kökten çözüm bulmuş. Tek seferde tanışmadığı kimse kalmadı. Oysa ben Hüma'nın konuşmasından sonra başka bir kızı gelini diye tanıtacaktım. Yani Hüma benim için o anlık bir kurtarıcıydı. Babam bizi takip ettirince planımda alt üst oldu tabi."
Özgür ve Araz sessizce dinlemişti Rüzgar'ın anlattıklarını ama Özgür daha fazla sessiz kalamayacağını hissetti. Bunlar nasıl bu kadar duygusuz olabilmişlerdi? Hüma nasıl bu oyuna ortak olurdu? Yaşlı bir adamın hayallerini, ümitlerini kırıp dökmek yerine bıraksalardı da o adam huzur içinde ölseydi. Kanının damarlarında tersine aktığını hisseden adam sert bir şekilde konuştu.
"Oğlum siz manyak mısınız lan? Yaşlı ve hasta bir adamı nasıl kandırırsınız!? Hüma! Lan! Benim kardeşim böyle vicdansızca bir şeyi nasıl kabul eder!" Özgür'ün sert tepkisi ile hızla cevap verdi Rüzgar.
"Kardeşin zaten kabul etmemişti. Bu konu hakkında onun düşüncelerininde senden aşağı kalır yanı yoktu." Bakışlarını Özgür'ün gözlerinden ayırarak bilinçsizce etrafında gezdirdi. Babasını oyuna getireyim derken kendisi o oyunun içine düşmüştü. Bakışları tekrar Özgür'ü bulunca onun kendisini izleyen öfkeden koyulaşmış gözleri ile yüzünü buruşturdu.
"Bana öyle dik,dik bakmayı kes! İstesem bu oyuna her türlü devam edip seni ve aileni kandırabilirdim." Araz o sırada cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alarak ateşledi ve diğerlerinede uzatıp paketi masaya bıraktı. Rüzgar'ın sözleri karşısında Özgür'ün gözleri alayla parlarken dudaklarıda yana doğru kıvrılmış yüzünde sinir bozucu bir tebesüm oluşmuştu.
"Nasıl kandıracaktın bizi acaba?" Özgür'ün alaylı tavırları karşısında artık Rüzgar da sinirlenmeye başladığını hissediyordu. Fakat onların haklı olduğunun bilincinde olarak sakin bir tavır takındı.
"İlk görüşte aşk denilen bir duygu var Özgür!" Ne kadar sakin kalmaya çalışsada sözleri sıktığı dişlerinin arasından tıslarcasına çıkmıştı. " Ama ben böyle bir yalana sığınmaktansa size gerçekleri anlatmayı seçtim."
"Ne gerçekler ama! Gerçi biraz önceki olaylar da Hüma ve senin bir suçun yok. Hepsi o peçelinin başının altından çıktı!" Özgür ve Rüzgar yüzünü buruşturarak Araz'a bakarken adam tekrar homurdandı. " Kadın yürüyen bela gibi!" Araz'ın,Dilşah'ın hakkında söylediği sözler Rüzgar'ın üzülmesine sebep olmuştu. O kız sonuçta o an için durumu kurtarmıştı. Eğer gerçekler ortaya çıksaydı babası bir krizin eşiğine gelebilir,hatta hayati riski bile olabilirdi. Bunun bilincinde Araz'a dönerek sözlerine müdehale etti.
"Araz! Dilşah'ı suçlamaktan vazgeç!" Arkadaşının sözleri ile Araz'ın kaşları çatılırken Rüzgar sözlerine devam etti. " Şahsen ben Dilşah'a minnet duyuyorum. Eğer o kız o an içinde bulunduğumuz durumdan bizi kurtarmış olmasaydı babam şu an hastanede ölümle pençeleşiyor olabilirdi."
"Baban yüzünden kardeşimi nasıl zor bir durumda bıraktığının farkındamısın?" Özgür'ün sesi daha yumuşak çıkmıştı. Aynı şeyleri yaşamış olmanın hüsranı ile şu an Rüzgar'ın içinde bulunduğu çaresizliği çok iyi anlıyordu. Bir zamanlar oda babasını hayata tutundurmak için bir çok şeyden feragat etmişti çünkü.
Karşısındaki adamın yumuşayan tavrıyla Rüzgar da rahatladığını hissetti.
"Tabiki farkındayım. Ama işlerin bu duruma gelmesinide istemezdim doğrusu. Ben sadece babamı ameliyat olmaya ikna ede bilmek çin küçük bir oyun oynadım. Hüma telefonda babamla konuşacaktı ve o an için ben babamı oyalamış olacaktım. Daha sonra babam Hüma'yı tanımadığı için ben başka bir kız bulup gelinin diye karşısına çıkaracaktım. Nerden bileyim o yaşlı kurdun bizi takip edeceğini ve olayların bu noktaya geleceğini?" Araz düşünceli bir şekilde etrafını süzerken Özgür onaylamaz bir şekilde konuştu.
"Senin yapmaya çalıştığın şeyin farkındayım kıvırcık! Biraz sonra benden, kardeşimin bu oyuna devam etmesi için izin isteyeceksin!" Rüzgar'ın yüzü gerilirken Özgür kesin bir dille tekrar konuştu. "Ama ben buna müsade etmem! Benim kardeşim zaten hayatın sillesini en ağır şekilde yedi ve benim elimden hiç bir şey gelmedi. Sevdiği adam tarafından aldatıldı,hapis yattı! Şimdi sen söyle zaten hayatı mahfolmuş bir kızı,yeniden hayata başlamaya çalışırken böyle bir oyunun içine girmesine nasıl izin veririm!" Başını öfkeyle olumsuz anlamda tekrar salladı. Aslında öfkesi birazda kendineydi. Allah ona öyle bir vicdan vermiştiki,şu an o hasta adamın yaşam sebebinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlı olduğunu hissediyor ve bu duygu kendini kötü hissetmesine neden oluyordu. Halbuki bu adam kendisine böyle bir teklifte bile bulunmamıştı. Araz, Özgür'e müdahale etmeyi istesede her şeyi akışına bırakmayı tercih etmişti. Çünkü oda artık Hüma'nın üzülmesini istemiyordu. Ama bir taraftan da Rüzgar'ın çaresizliği canını sıkıyordu.
"Seni anlıyorum. Senden böyle bir şeyi zaten isteyemem. Senin yerinde olsam şüphesiz bende aynısını yapardım." Derin bir nefes alan adam çaresizce oturduğu yerden kalktı ve Özgür'ün gözlerine bakarak son sözlerini söyledi. " Sizi zor durumda bıraktığım için tekrar özür dilerim. Ama yaptığım yanlışın sebeplerini söyledim. Umarım beni anlamanıza yardımcı olur." Masada oturan ikliye başıyla selam vererek hızla oradan ayrıldı.
Araz ve Özgür giden adamın arkasından bakarken Araz fısıltıyla konuştu.
"Zamanın da sen de aynı çaresizlikle sınandın. Baban için o hayallerini süsleyen meslekten bile vazgeçtin. Rüzgar'ın çaresizliği biraz da olsa içini sızlatmadı mı?"
"Onun için gerçekten üzgünüm! Ama ikimizin kaderi benzesede vazgeçmek zorunda olduğumuz şeyler aynı değil. Ben mesleğimden vazgeçtim. O ise hayatını ortaya koyuyor ve kardeşimin hayatını da bu oyuna dahil ediyor. İkisi aynı şey değil!" Araz'ın mavi gözleri alayla parlarken yüzünde sinir bozucu bir gülümseme oluştu.
"Emin misin?" Arkadaşının sorusu ile bakışlarını kısan Özgür onun tekrar konuşması ile sessizliğini korudu. " Mesleğinden vazgeçtin,bu yaşına kadar hayatına kimseyi almadın. Hayatını annen ve kardeşine adadın Özgür! Bence ikiside aynı şey." İri elleri ile masadan destek alarak kalktı ve sözlerine devam etti. " Bence bunu bir düşün. Görünüşe bakılırsa Hüma'nın bu durum karşısında çokta sert bir tutumu yok. Demek ki o Rüzgar'a yardım edecek. Çünkü benim tanıdığım Hüma böyle bir şeyi kabul etmeseydi, bu evi onların başına yıkmış olurdu." Özgür de arkadaşı gibi ayağa kalkarak karşısında dikildi ve şüpheli bakışları ile konuştu.
"Ne demek istiyorsun Araz? Açık konuş!" Bakışlarını umursamazca etrafında gezdiren adam omuzlarını silkerek arkadaşına cevap verdi.
"Yani Faruk Amca'nın durumu etkilemiştir belki onu. Sonuçta babanızı aynı hastalıktan kaybettiniz. Bu yüzden yardım etmek istiyor olabilir. Yada..." Araz'ın sözlerine devam etmemesi üzerine Özgür devam etti.
"Yada?"
"Yada, ilk görüşte aşk ikisinide çarpmıştır olamaz mı?" Arkadaşının ima ettiği şey ile Özgür adeta kükredi.
"Saçmalama!" Özgür'ün öfkesine karşılık alayla göz kırptı adam.
"Ne var bunda? Hayatın bize neler getireceğini kimse bilemez!" Özgür'ün kaşları çatılırken yüzü düşünceli bir hâl alınca Araz elini arkadaşının omzuna dostça vurarak sözlerine devam etti. " Üstelik en büyük örneği de sen ve Beyza!" İşittikleri ile bakışları hızla Araz'ın mavi gözlerini bulurken, arkadaşı muzipçe gülümsedi. "Hem Rüzgar iyi çocuktur. Kadir kıymet bilir. Üzmez bizim kızı. Sen bence bir düşün derim. Nikahta keramet var derler. Bakarsın bir,birine aşık olup yaralarını birlikte sararlar." Sözleri bitince alayla göz kırptı arkadaşına. Özgür omzundaki eli hırsla ittirerek bir küfür homurdanırken Araz kahkahalarla eve doğru ilerlemeye başladı.
Kafası karma karışık olan genç adam kalktığı sandalyeye tekrar çöktü.
Ne yapacağını,nasıl bir yol izleyeceğini bilemiyordu. Rüzgar'ın çaresizliği, kendi çaresiz kaldığı yılları hatırlatırken vicdanının sesine kulaklarını tıkamaya çalıştı. Başka bir kurban bula bilirdi kendine. Bu düşünceyle aklındaki fikri hemen eledi. Rüzgar'ın babası Hüma'yı görmüştü bir kere. Başka bir kız bulması saçma olurdu. Hem adamın Hüma'ya karşı ön yargısız yaklaşması da Özgür'ün içini sızlatan diğer sebeplerden biriydi.Üstelik Hüma'nın bu olay karşısında sessiz kalışı Araz'ın sözlerinin kulaklarında yankılanmasına sebep oluyordu. Ya gerçekten ilk görüşte aşık olduysa? Olabilir miydi? Olumsuz anlamda başını salladı.
"Yok canım daha neler! İyice saçmaladın Özgür!" Kendi,kendine konuşurken çaresizce başını elleri arasına almıştı ki iç sesinin sözleri ile irkildi.
"Neden olmasın? Sende Beyza'yı gördüğün anda yüreğine düşmedimi aşkın ilk cemresi?" Ne yapacağını bilmiyordu. Kafası öyle karışmıştıki sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Ellerini gür saçlarından geçirerek kendi, kendine söylendi.
"En iyisi kararı Hüma'ya bırakmak. Rüzgar'ın anlattıklarından haberim yokmuş gibi davransam iyi olur. Evet,evet en iyisi bu." İçinde büyüyen sıkıntıyı görmezden gelmeye çalışarak tekrar oturduğu sandalyeden kalkmıştı ki kendisine doğru telaşla yaklaşan Beyza'yı görünce kaşları çatıldı.
Beyza, Şükran Hanım'ın sözleri ile ne yapacağını bilmeyerek kendini bahçeye atmıştı. Allahtan Ayaz ve Dişah'la üst kattaydı ve alt kattaki misafirlerle karşılaşmaktan kurtulmuştu. Misafirleri hatırlayınca sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Nasıl bir gündü bu böyle? Her şey üst,üste geliyordu.Başını yerden kaldırdığı anda Özgür'ü bahçede görmesi ile içindeki endişe iyice büyümüş ve panikle onua doğru yaklaşmaya başlamıştı. Özgür'ün eve gitmesini engellemeliydi. Genç adamın karşısında durdu ve sakin olmaya çalışarak konuştu.
"Ne yapıyorsun burada?" Başını bir anlığına eve doğru çevirdi ve onun yeni olayları duymaması için içinden dua etti.
Özgür, Beyza'nın tuhaf halinden şüphelenirken oda tıpkı Beyza gibi bakışlarını eve çevirdi ve onun neden eve baktığına anlam veremeyerek tekrar karşısındaki kıza çevirdi bakışlarını.
"Şu Rüzgar denen çocukla konuştuk. Kafam biraz karışık. Ne yapacağımı düşünürken öyle oturup kalmışım işte." Beyza'nın bakışları tekrar eve dönünce onun kendisini dinlemediğini anlayarak kuşkulu bir ses tonuyla konuştu.
"Canım, sen iyimisin? Annem canını sıkacak bir şeymi söyledi?" Beyza'nın bakışları kendine dönerken, hızla başını olumsuz anlamda salladı. Onun bu hareketi ile Özgür'ün içine bir şüphe düşmüştü. Bu Rüzgar denen çocuk yanlarından ayrılınca Hüma'nın yanına mı gitmişti yoksa? İçine düşen şüphe ile sinirlenirken Beyza'yı korkutmamak adına sakin olmaya çalışarak gülümsedi.
"Hadi içeriye geçelim o zaman. Annem hem bizim ilişkimizi,hem Hüma'nın ilişkisini aynı anda öğrenince biraz kötü olmuştu. Onu yanlız bırakmayalım." Beyza, Özgür'ün gülüşünde takılıp kalırken onun hareketlenmesi ile kendine gelerek panikle koluna yapıştı.
"Özgür!Dur!" Beyza'nın koluna yapışması ile ufak çapta bir şaşkınlık yaşayan Özgür, kendisine karşı olan tabularını bir,bir yıktığını görünce içi mutlulukla dolmuştu. Ama onun tuhaf halleri karşısında kolundaki Beyza'nın eline temkinle uzandı ve avuçları arasına alarak mavi gözlerine anlamayan bakışlarla baktı.
"Beyza neler oluyor!? Bu endişenin sebebi ne?" Beyza sıkıntıyla dudaklarını dişledi. Ne diyecekti şimdi? Şu an evde hiç hoşlanmayacağın türden misafirler var ve senin eve girmemen gerekiyor mu diyecekti? Böyle bir şeyi söyleyemeyeceği için ne diyeceğini bilemeyerek kekeledi.
"Şey..." Aklına gelen fikirle Özgür'ün yeşil gözlerine odakladı bakışlarını. "Annen den ve evdekilerden çekiniyorum. Ya bir şey derlerse? Ya ilişkimizi onaylamazlarsa?" Beyza'nın üzgün hali ile avucundaki eli yavaşça kaldıran adam dudaklarına götürdü ve küçük bir öpücük bırakarak gülümsedi. Onun gevşeyen yüz hatları ile Beyza'da rahat bir nefes almıştı.
"Önemli olan benim ne istediğim! Ben de ne istediğimi gayet iyi biliyorum! Merak etme Annem destekleyecektir ilişki..." Özgür'ün sözlerini alt katın penceresinden sarkarak kendilerine seslenen kadın böldü.
"Kız Beyza! Ayol gelsene içeri! Korkma kız cebimize koyup götürmeyiz seni. Altı üstü dünür oluyoruz ama sen bahçede geziyorsun. Gel içeriyede o güzel ellerinden bir isteme kahvesi içelim!"
Gördüğü kadın ve onun ağzını yayarak söylediği sözler,resmen Özgür'ün yatışmaya yüz tutmuş öfkedini tekrar kabartmış adeta kanını ateşlemişti. Bakışları öfkeyle kararırken,dişlerini sıkmaktan çene kasları oynamıştı adeta. " Ayol gelde oğlumuz güzelliğini bir görsün!"
Özgür vücudunu saran öfkeyle avcundaki eli sıktığının farkında değildi. Kararan bakışları hızla Beyza'nın ürkek gözlerini bulunca kızın gözleri anında dolmuş ve başını yere eğmişti. Onun üzülmesi ile dahada öfkelenen adam, kadının son sözleriyle de kendini öfkesine teslim etti.
"Kız bu utangaçlıkta ne böyle? Nişanlın sayılır bizim oğlan artık!" Kadının konuşmaya başlamasından beri hiç bırakmadığı Beyza'nın elini, işittiği son sözlerle bırakarak eve doğru öfkeyle döndü ve koşar adımlarla hızla ilerledi.
"Ulan laf anlamaz gamlı baykuş kılıklı karı, seni de benim sevgilime talip olan,o şerefsiz yiğenini de mahallenin ortasına gömüp üzerinize kahve fincanından fiskiye dikmezsem bana da adam demesinler lan!"
Özgür'ün kükreyerek söylediği sözler ile kadın şok olurken korkuyla camda kalakalmıştı.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM (:
Yitenumutlar
|
0% |