Yeni Üyelik
13.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm şarkısı-Şevval Sam -Ben Denizde Bir Gemi

 

Telefonuna gelen mesajla ela ya çalan gözlerini bir kaç sefer kırpıştırdı. Kafayı bulduğundan dolayı yanlış mı o kuyordu yoksa gerçekten bir yanlışlık mı vardı bu işte.

 

"Sen öyle bir bakıyorsun ki değil kale,surunu bile fethetme me imkan yok! "Özgür bakışlarını telefonun ekranından kaldırarak Rüzgar'a çevirdi.

 

"Kardeşim kafanmı iyi? Hayır bu mesajı atman gereken kişi Hüma değil mi?" Rüzgar kadehindeki beyaz sıvıdan bir yudum alarak başını olumlu anlamda sallayınca Özgür kafasına bir tane geçirerek kükredi. " Lan niye bana atıyorsun o zaman dingil!?" Elindeki bardağı masaya sertçe bırakan Rüzgar aynı tepkiyle karşılık verdi.

 

"Ya sen her Hüma dediğim de avına odaklanan Aslan misali öldürücü bakışlarını bana dikersen, ben kardeşini nasıl tavlarım abicim!? " Diğerleri doğru söylüyor dercesine mırıltılar çıkarırken Özgür başını kaşıyarak Rüzgar'a döndü.

 

"Sen böyle tavlama falan ergen ağzıyla konuşursan ben şuradan o abaza ağzına yumruğu bi geçiririm değil Hüma bi daha hiç bir kızın adını ağzına alamazsın kıl herif! " Ellerini bir birine vurarak Özgür'e karşı alkış tutan Rüzgar Sinan'a dönerek homurdandı.

 

"Al abiciğim kaleye bu asırlık surun sayesinde yaklaşamıyorum ben. Adam milattan önce taş devrinden kalmış bir antika gibi. Geri kafalı dediğim dedik. "

 

"Lan bir git! Başlatma kalenede suruna da! Mesajı kıza at diyorum daha ne diyeceğim! İzinse izin işte. " Araz tabaktaki kavuna çatalını takarak Rüzgar'ı dürttü.

 

"Özgür'ün onay verme şekli böyle. Sende üzerine daha fazla gitme sağı solu belli olmaz onun. " Sinan bardağındaki sıvıyı yudumlayarak bitirdi ve bardağı masaya sertçe bırakarak ayaklandı.

 

"Yarın görev başlıyor. O yüzden ben kaçıyorum arkadaşlar. Mehir size emanet!"Bakışlarını Özgür ve Rüzgar'ın üzerinde gezdirip işaret parmağı ile Araz'ı gösterdi ve sözlerine devam etti. " Bu piçi benim kadınım dan uzak tutun! Ne yapacağı belli olmaz şerefsizin! " Araz'da tıpkı Sinan gibi bardağındaki sıvıyı bitirerek ayaklandı ve kolunu onun omzuna dolayarak sırıttı.

 

"Merak etme kızgın boğa ben o işi hallettim. Zaten şakaydı. İçin rahat olsun. " Diğerlerine dönerek muzipçe göz kırpan adam tekrar sözlerine devam etti. " Tabi Mehir benim vahşi cazibeme dayanamayaz, diye korkuyorsan orasını bilemem. Gerçi şu tipinden sonra böyle düşünmektede haklısın. " diyerek Sinan'ın uzun saçlarına bakıp kahkayı patlattı.

 

"Araz! Yemin ediyorum şimdi ağzının ortasına şu takozu yiyeceksin haberin olsun!" Kafasındaki peruğu düzeltip homurdanarak çıkışa, doğru ilerlerken Araz'da diğerlerine dönerek işaret parmağı ve ortaparmağını alnına götürüp selam vererek konuştu.

 

"Ben de kaçıyorum beyler. Malum yarın uzun bir yolculuk beni bekler. Tabi babama karşı vereceğim mücadelede cabası."

 

"Ne deyim kardeşim kolay gelsin sanada. Baban la olan gazan mübarek olsun. Bizi durumlardan haberdar etmeyi unutma." Araz düşünceli bir şekilde başını sallarken Özgür devam etti. "Sağdıç falan lazım olursa bir alo demen yeter. " Diyerek ufak bir kahkaha atınca Araz masadaki fındıktan bir kaç tane eline alarak arkadaşına sinirle fırlattı.

 

"Başlatma sağdıcına! Düşenin dostu olmaz diye buna diyorlar demek ki!" Gül abiciğim gül sen ama unutma son gülen iyi gülermiş. " Sözlerini bitirip kapıya doğru ilerlerken muzip bir gülüşle tekrar arkasına döndü ve Özgür'e bakarak sırıttı. "Sağdıç değil ama bir iki ay sonra kirve olacaksın kardeşim! Etli pilavı yerkende senin yüzünün ifadesine bende bir taraflarımla güleceğim haberin olsun! " İşittiği sözlerle midesi bulanan Özgür yüzünü buruştururken Rüzgar'ın kahkahası tamirahaneyi inletir cinstendi. Araz'da, Rüzgar'ın kahkasına eşlik ederek kapıdan çıkınca Özgür sinirle Rüzgar'a döndü.

 

"Bakıyorum da çok hoşuna gitti kıvırcık! " Hâlâ gülmeye devam eden Rüzgar kahkahalarının arasında zorla konuştu.

 

"İtiraf et iyi laf koydu abicim."

 

"Kalk git lan! Defol git!" Özgür sinirle yerinden kalkıp hâlâ oturan adamı kolundan tutarak kaldırmaya çalıştı.

 

"Ya ne yapayım eve gidipte. Şurada iki çift laf ediyorduk ne güzel. " Özgür gözlerini kapayarak sakin olmaya çalıştı. Zaten kıl oluyordu bu adama birde gevşek halleri daha çok sinirlerini bozuyordu.

 

"Hadi koçum hadi! Evli evine köylü köyüne! "Ne kadar hoşlanmasada özünde iyi bir çocuk olduğunu hissediyordu. Lakin kardeşi ile sahtede olsa bir münasebeti vardı. Eee bir kız abisinede bu kadar yüklenilmezdi canım.

 

"Özgür cüğüm yakında kayınçom olacaksın yakışmıyor böyle hareketler sana. Lütfen biraz adap öğren abicim. " Özgür'ün sabrını taşıran son sözler bunlar olmuştu. Anlayışta bir yere kadardı hani. Hâlâ masadaki bardağa uzanmaya çalışan Rüzgar'ın kolundan hızla çekerek kaldırdı ve kükredi.

 

"Başlarım adabına da edebinede Puşt! Ulan akraba olacaksak nüfusumada alacak değilim! Senin bu yaptığına tuzun kilin boynuma soyunda gir koynuma derler koçum! Ama malesef benim tercihim karşı cins!" Rüzgar'ı sürükleyerek kapının dışına atan Özgür sözlerine devam etti. " Şimdi yaylan bakalım! Kapatacağım oğlum dükkanı kapatacağım!" Rüzgar kovulmanın hüsranı ile yüzünü asarken Özgür tekrar konuştu. " Bu arada Hüma'nın gönlünü yapınca yüzükleri kap gel uzatmayın bu işi. Boku çıkmasın sonra! " Rüzgar'ın asılan yüzünü güldürmeye bu cümleler yetmişti. Özgür'ün davranışlarından hiç şansı olmadığını düşünsede, demekki bu gece kaleyi içten fethede bilmişti. Önemli olan Özgür dü. Gerisi çorap söküğü gibi gelirdi nasıl olsa. Sırıtarak başını olumlu anlamda salladı.

 

"Sen hiç merak etme abicim. Bir kaç gün sonra müjdeyi veririm sana! " Rüzgar'ın sözleri ile Özgür öfkeyle dışarı doğru bir adım atarak bağırdı.

 

"Lan ne müjdesi it! Zannedersin bebek haberi veriyor! Altı üstü yalandan iki yüzük takacaksın! Lan defol git elimde kalacaksın şimdi! " Rüzgar, Özgür'ün öfkesine sırıtarak arabasına, doğru ilerlerken arkasında bıraktığı adam hâlâ homurdanıyordu.

 

"Ulan bir adam bu kadar mı kıl olur!Ömrü hayatımda bu kadar gıcık olduğum başka bir tip hatırlamıyorum arkadaş! Zaten nerede kafadan kırıklar var Hüma onu sarar benim başıma! Allah'ın merinosu! "Özgür içeriye doğru ilerleyip masadakileri toplamaya başladı. Yarın iş günü olmasa böylece bırakırdı ama şimdi çırağa kötü örnek olmanın alemi yoktu. Ortalığı toparlayarak aklında neler yapacağını planlıyarak tamirhaneden ayrıldı.

 

Hüma gece, Annesi ile yaptığı konuşmadan sonra abisinin aldığı kararın nelere yol aça bileceğini düşünmekten tüm gece kafa patlatmıştı. Üstelik kendi başındaki sorunda cabasıydı. Hayatları bir anda nasıl bu kadar değişebilmişti hala aklı almıyordu. Kafasındaki milyonlarca soruyla sabaha kadar boğuşmuş tam uykuya yenik düşeceği zaman telefonuna gelen mesajla gözleri cin gibi tekrar açılmıştı.

 

"İlk iş gününde kaytarmayı mı planlıyorsun? Hiç bir bahaneyi kabul etmem! İş konusunda çok disiplinliyimdir! Asistanımdan da aynı disiplini beklerim! İlk iş günün olduğu için esnek davranıyorum. Yarım saate kadar hastanede ol!" Mesajı önce umursamasada abisinin onları maddi açıdan bir hayli zorlayacak olan kararı fikrini değiştirmesine yetmişti. Uyuşuk hareketlerle yerinden kalkıp elini yüzünü yıkamak için banyoya doğru ilerledi. Sırf abisine maddi konuda yardımcı olabilmek ve o yaşlı adamın mutluluğu için bu Rüzgar denen adama katlana bilir miydi? Aynadaki görüntüsüne bakarak yüzünü buruşturdu. Şu an başka çıkar yolu yoktu. Başka bir iş bula bilirdi belki ama ya o yaşlı kurt, onun hayallerini vicdanı sızlamadan nasıl alt üst ederdi? Karma karışık olan aklıyla yüzüne soğuk suyu bir kaç defa çarparak çıktı banyodan. Üzerini değiştirmek için dolabına doğru ilerlerken telefonun mesaj sesi ile tekrar o yöne döndü ve telefonu eline aldı.

 

"Sabahları sert bir kahve içmeden güne başlamam! Mümkünse şekersiz sert bir türk kahvesi saat tam sekizde masamda olsun! Bu arada zamanın azalıyor yirmi dakikan kaldı! "

 

"Nee! Delirmiş mi bu adam!? Yirmi dakikada ben nasıl yetişirim!?" Homurdanarak telefonu yatağının üzerine fırlattı ve aceleyle hazırlanmaya başladı. Evden telaşla çıkarken ne abisinin nede annesinin sorularını yanıtlayacak fırsatı bula bilmişti. Sadece, "İşe geç kaldım diyerek" arkasında kendine şaşkınca bakan ikiliyi bırakmıştı. Kolundaki saate göz, atan Hüma on dakikası kaldığını farkedince ağzının içinde bir küfür dolandırıp topuklu ayakkabılarının el verdiğince koşmaya başladı. Taki birden yanında belirip korna çalarak aklını alan araca kadar. Korkuyla yerinde sıçrayan kız araca doğru dönüp çemkirdi.

 

"Dağda rallimi yapıyorsun kardeşim!?Gözlerinde problem mi var!? Çiğneseydin bari!?" Bakışları Rüzgar'ın kahverengi gözleri ile kesişince adamın sesini işitmeside bir oldu.

 

"Sabah sabah ne bu şirretlik!? Sanada günaydın! Yeni doğmuş tay gibi yürümeye çalışan birinin görünmeme gibi bir lüksü yok malesef! Hadi bin arabaya yeterince geç kaldık zaten! " Aracın içindrki adamın sözleri ile Hüma gözlerini devirip honurdanarak araca bindi.

 

"Sabah sabah seninde laf sokma kabiliyetin tavan yapmış bakıyorum da. Topuklularla sen koşsan yeni doğmuş tay gibi değil yuvarlanan pandalar dan farkın kalmaz. Ayrıca sabah, sabah evimin önünde ne işin var? Sapık olduğuna kanaat getireceğim artık. " Rüzgar sinyal vererek sol tarafa dönerken Hüma'ya yandan bir bakış attı.

 

"Babam yüzünden." Hüma'nın kaşları anlam veremediği sözlerle çatılırken Rüzgar devam etti. "Sana mesaj attıktan sonra evden çıkıyordum ki tutturdu gelinimi kahvaltıya getir diye. "

 

"İyide ben bu nişanlılık oyununu kabul ettiğimi hatırlamıyorum! Bir bahane bula bilirdin babana! "

 

"Denemediğimi mi zannediyorsun? Ne yaptıysam fikrinden caydıramadım. Hem ben abinle konuştum abin onay verdi bu duruma. Hatta uzatmadan yüzükleri getir takalım dedi." Hüma şaşkınca yanındaki adama bakarken Rüzgar onun surat ifadesine gülmeye başlayınca Hüma sinirle konuştu.

 

"Benim abim öyle bir şey yapmaz! Üstelik ne demeye gülüp duruyorsun sen!? " Rüzgar Hüma'nın sözleri ile derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.

 

"İstersen abine kendin sor. Babamı kandırdığımız için çok kızdı. Yaşlı,üstelik hasta bir adamın hayalleri ile oynamanın bencillik olduğunu düşünüyor tıpkı senin gibi. " Kısa bir süre bakışlarını yoldan ayırıp Hüma'ya çeviren adam minnet dolu bir tebessümle devam etti sözlerine. "Ben senin bir suçun olmadığını bu karmaşık duruma benim yüzümden dahil olduğunu söylesemde,galiba o babama dayanamadı. Abinin çok güzel bir yüreği var Hüma! "

 

Abisinin neden onay verdiğini elbetteki biliyordu Hüma. Oda tıpkı kendisi gibi düşünerek hasta bir adamın üzülmesine dayanamamıştı. Adı kadar emin diki abisi de böyle düşünerek onay vermişti. Rüzgar'ın biraz önceki sırıtışı aklına gelince düşüncelerinden sıyrılan kız direk ona dönüp şüpheyle gözlerini kıstı.

 

"Biraz, önce niye güldüğünü açıklamadın!?" Hüma'ya bakarak tekrar gülerken uzanarak yolcu koltuğunun ön camındaki aynayı çekti.

 

"Saçlarına bak! Resmen kuş yuva yapmış gibi." Hüma aynaya doğru biraz eğilerek başının üzerine bakınca gördüğü görüntü karşısında huysuzca söylendi.

 

"Olamaz! İnsan bunu şimdi mi söyler! Allah'ım rezil oldum konu komşuya!" Ellerini saçlarına geçirerek düzeltmeye çalışsada daha da karışmıştı. " Bir de şu halimle babanın karşısına mı çıkaracaktın beni! Sen ne düşüncesiz insansın ya! Amazon yamyamları gibiyim şu halime bak! " Kendi kendine üzüntüyle söylenen kızın haline daha fazla dayanamayan Rüzgar aracı sağa çekerek ona döndü. Hüma'nın saçlarına uzanarak toplamaya çalışırken Hüma hırsla ellerini ittirdi.

 

" Ne yapıyorsun ya! Bırak! Dokunma! " Ellerini ittiren elleri sıkıca kavrayan Rüzgar kızın iri gözlerine bakarak fısıldadı.

 

"Şhhtt! Sakin ol! Sadece yardım edeceğim izin ver! " İşittiği sözlerle Hüma çattığı kaşları ile başını olumlu anlamda sallarken Rüzgar yavaşça saçlarını toplamaya başladı. Hüma'nın saçlarından yayılan değişik koku burun deliklerinden dolarken farkında olmasada hoşuna giden kokuyla söylendi. " Değişik bir koku var saçlarında. Kullandığın şampuan bu denli kabartıyordur belki saçlarını. " Hüma alttan bir bakış atarak cevap verdi Rüzgar'a.

 

"Şampuan değil! Annem'in hazırladığı losyon o! Losyon ve Parfümlerin içindeki bazı kimyasallara alerjim olduğu için annem kendisi hazırlıyor. " Rüzgar enterasan bir şey öğrenmiş gibi dudaklarını bükerek mırıldandı.

 

"İlginç! Ama çok hoş bir koku! Şeftali, Kayısı tarzı. Ne kullanarak yapıyor?" Rüzgar'ın yakınlığı ve sözlerinden dolayı kızaran Hüma kesik bir nefesi ciğerlerine çekerek cevap verdi.

 

"Meyveler ve bazı çiçeklerin karışımlarıyla. " Rüzgar anladım dercesine başını sallayarak fısıldadı.

 

"Anladım! Maharet isteyen bir iş." Hüma'nın saçlarını gelişi güzel bir şekilde tepesinde toplayarak yanlardan bir kaç asi tutamın fırlamasına izin verdi. "Torpido da krmızı bir fular var bana uzata bilir misin?" Kız torpidoya uzanırken bir an duraksadı. Onun bu haline anlam veremeyen Rüzgar merakla sordu. "Ne oldu? "

 

"Sevgilinin fularını bana toka yapmayı düşünmüyorsun değil mi? " Rüzgar zorlanarakta olsa torpidoya uzandı ve fuları alarak geri doğruldu.

 

"Sevgilim olsaydı, şu an seninle nişanlı rolü oynamama gerek kalmazdı. Üstelik sevgilimin kullandığı bir şeyi sana takacak kadar aşağılık biri değilim Hüma!"

 

Hüma işittiği sözlerle söylediklerinden utanarak dudaklarını dişlerken Rüzgar fuları Hüma'nın saçına bağlayıp sözlerine devam etti.

 

"Fular annemin di. Hastalığından önce saçları dökülmeden, genelde bu fuları kullanırdı.Çok seviyordu.Çünkü sevgiliyken babamın ona aldığı ilk hediyeymiş."

 

Öğrendiği gerçekle Hümanın kalbi sızlarken patavatsızlığına ve düşüncesizliğine kızdı. Ona neydiki sevgilisinden? Durduk yere adamın yarasını deşmişti. Rüzgar işini bitirip geri çekilirken Hüma başını kaldırmadan mahçup bir şekilde konuştu.

 

"Özür dilerim! Ben seni üzmek istememiştim. İstemeyerek seni kırdım gerçekten özür dilerim. "

 

Yüzüne bakmadan parmaklarıyla oynayıp kendisinden özür dileyen kıza bakarak burukça gülümsedi Rüzgar. Uzanıp Hüma'nın elini avuçları arasına aldı. Hâlâ yüzüne bakmamakta ısrar eden kızın çenesine hafifçe dokunarak bakışlarını birleştirmişti ki Hüma'nın yeşil gözlerinde parlayan yaşları görünce kalbi tekledi. Bu kız farklıydı. Hem de çok farklıydı. Başkalarının küllenmeye yüz tutmuş acılarını yüreğinde hissedecek kadar farklı. Onu rahatlatmak için biçimli parmakları ile yanağını okşayarak fısıldadı.

 

"Özür dilemene gerek yok, kırılmadım. Beni tanımıyorsun. Sadece bilmeden de olsa annemin hatırasını bir sevgiliye yada her hangi bir kadına yakıştırman üzdü beni. Fuları bir kadına vermek yada üzerinde görmek hiç düşünmediğim bir şeydi doğrusu. "

Dolan gözlerini şaşkınca kırpıştıran kız masumca sordu.

 

"Senin için bu kadar değerli bir şeyi niçin benim saçlarıma taktın? " Elleri saçlarına uzanırken sözlerine devam etti. "Bence çıkaralım senin için özel olan biri kullanmalı. Sende belki ilerde eşine hediye ..." Hümanın sözlerinin yarım kalması saçlarındaki elin Rüzgar tarafından engellenmesinden kaynaklıydı. Hüma'nın ellerini tutan Rüzgar gözlerinin içine bakarak kendinden emin bir şekilde konuştu.

 

"Bence olması gereken özel birinde ve olması gereken yerde! " Hüma'nın bakışları kısılırken Rüzgar sözlerine devam etti. " Tüm sevdiklerimi kaybettim ben Hüma! Geriye sadece babam kaldı. Elimde bir umut varken onu da kaybetmek istemiyordum. Ama o inadından bana umut olan amaliyata girmeyi red ediyordu. Taki seni tanıyana kadar."

 

Hüma ellerinin terlediğini kalbinin hızlandığını hissederken ne olduğuna anlam veremiyordu. Soğuk ellerinin üzerindeki sıcak ten miydi bu tuhaflığa sebep? Yoksa Rüzgar'ın kendisine bu kadar yakın olması mı? Kendindeki tuhaflığı Rüzgar'ın farketmesinden korkarak bakışlarını kaçırdı. Sanki o kahverengi harelere bakmaya devam ederse vücudundaki tuhaf değişimi anlayacaktı karşısındaki adam.

 

"Sen onun ameliyata girmesi için tek sebepsin! Hayatıma bir den bire giren bana gönderilen kurtarıcı bir melek gibisin! Babamı da kaybetmek istemiyorum! Senin yardımın olmadan onu ikna edemezdim. Senin sayende ve Allah'ın izniyle inşallah babam bu ameliyata girecek!"

 

Gözlerini kaçıran kızın hâlâ biraz önce söylediği sözlerden utandığını düşünen Rüzgar çenesine uzanarak tekrar bakışlarını birleştirdi ve sözlerine devam etti.

 

" Bu yüzden benim için özel olan sensin! Ve inan bana fular sana çok yakıştı!" Diyerek çapkınca göz kırptı. Bu hareketi Hüma'nın kalbine sanki taklalar attırırken kendine neler olduğuna anlam veremeyen kız içinden lanetler ederek dışından zoraki konuştu.

 

"Teşekkür ederim! Bu günlük kullanmak zorundayım sanırım. Ama yarın mutlaka getireceğim. Unutursam da hatırlat oldumu? " Tekrar direksiyona dönen adam arabayı çalıştırırken mırıldandı.

 

"Belkide olması gereken yerde kalması gereken en özel kişidedir!" Hüma, Rüzgar'ın söylediği sözleri anlamazken o çoktan kalbinin fısıldadıkları ile mantığını sorgulamaya başlamıştı.

 

Kollarında uyuyan bebeğin yanağına sevgi dolu bir öpücük bırakan kadın üzerindeki bakışlardan rahatsız olarak dikkatlice ayağa kalktı ve Ayaz'ı odaya götürerek kendi yatağına bıraktı. Düşmesini önlemek için kenarlara yastıkları dizerken Dilşah'ın bu korumacı tavrı açık kapıdan kendisini izleyen Araz'ın gözlerinden kaçmamıştı. Zaten ilk günden beri Dilşah'ın oğluna olan ilgisinin farkındaydı. Önceleri bu ilgiyi biraz yadırgasa da başına gelenleri öğrenince bu tavrını anlayışla karşılamaya çalışmıştı.Tabi belli sınırlar çerçevesi dahilindeydi bu anlayış! Onların bir birine bağlanmaması için kızı kırmıştı çoğu kez ama şimdi durum farklıydı. Bu düşüncelerle yaptığı hatalar yüzünden kendine kızgındı ama umuduna dört elle sarılması gerekiyordu. Başka çıkışı yoktu.

 

Ayaz'ı kaybettiği bebeğinin yerine koyuyordu belliki Dilşah. Sinan'ın da dediği gibi hem Dilşah'ın hem oğlunun yaralarını sarmaya ihtiyacı vardı. Oğlunun,kalbi sevgi ve merhamet ile dolu bir anneye,Dilşah'ın da içindeki yıllardır yanan evlat acısını dindirmek için bir bebeğe ihtiyacı vardı ve bu iki yaralı yüreğin merhemi de Dilşah'ın vereceği karara bağlıydı.

 

Ayaz'ın tamamen güvende olduğun dan emin olan Dilşah temkinli bir şekilde yüzündeki peçeyi düzeltti ve içeriye geçerek Şükran Hanım'ın yanına oturdu.Bakışlarını kısa bir an anne ve oğlunun üzerinde gezdirerek merakla konuştu.

 

"Sizi dinliyorum. Önemli ve acil olan konu nedir?" Oğlunun dün gece attığı mesaj aklına gelince Şükran Hanım Ayaz'ın aniden verdiği bu kararla bu oyunu başlattığı için iyimi etti kötü mü etti düşünür hale gelmişti. Ne demişti oğlu;

 

"Madem oyun oynamaya bu kadar heveslisin başladığın oyunun sonunu da getir."

 

Ahh! Hangi akla hizmet Araz gibi bir savcıyı tongaya düşürmeye çalışmıştı ki? Tabiki anlatacaktı tüm bu yaptıklarının oyun olduğunu. Ama Şükran Hanım bu kadar çabuk olacağını düşünmemişti. Daha Dilşah'ı bu konuda ikna edip ince, ince işleyecekti. Şimdi kıza damdan düşer gibi pat diye ne söyleyecekti. Mümkünatı yok kabul etmezdi Dilşah. Araz annesinin suskunluğuna sinirlenerek konuştu.

 

"Akşama Urfa'ya gidiyoruz! " Dilşah'ın bakışları Araz'a dönerken içine bir acı çöreklendi. Ne için gittiklerini nihayetinde biliyordu. Ama bu konunun kendisi ile alakası neydi onu anlamış değildi. Ayaz aklına gelince acaba onu burada bırakacaklarda bakmamımı istiyorlar diye düşünürken bu düşüncelerini dile getirdi.

 

"Benimle konuşmak istediğiniz konu Ayaz ise içiniz rahat olsun siz dönene kadar bakarım ben Ayaz'a. " Şükran Hanım, Dilşah'ın ince düşüncesine burukça gülümsedi. İçinin şu an kor ateşler misali yandığından adı kadar emindi. İkinci defa sevdiği adamı kaybettiğini düşünüyordu ne de olsa. Araz ise Dilşah'ın sözleri ile bıkkın bir nefes aldı. Bu kadının ilk odak noktası neden hep Ayaz oluyordu? Kendiyle alakalı bir şey isteyemez miydi yani? Ne den lafın sonunu dinlemeden hemen Ayaz diye ortaya atlıyordu ki? Düşünceleri içeride huzurla uyuyan oğluna kayarken kaşları çatıldı ve sinirle içinden homurdandı.

 

"Sömürge makinası! Kızın aklını öyle bir almışsın ki babanın ne söyleyeceği umrunda bile değil! Hemen Ayaz diye atlıyor her şeye! Ulan sanki sadece dünya senin etrafında dönüyor! İlgiye, yardıma muhtaç olan bir sen varsın sanki! "Sessizliğin uzaması ile kendine gelirken annesinin hâlâ tek kelime etmemesine iyice sinirlenmişti. Derdi neydi bu kadının? Gözüne sokarcasına Dilşahı öne süren kendisi değilmiydi? Kızın sözlerini ve cevap bekleyişini hatırlayınca tekrar konuşmaya başladı.

 

"Ayaz da bizimle geliyor. Öyle bir şey değil senden istediğim. " Araz'ın sözlerine bir türlü anlam veremeyen Dilşah kaşlarını çatarak merakla sordu.

 

"Ne istiyorsun peki? " Kızın sorusu ile Araz'ın bakışları dilini yutmuş gibi, geldiğinden beri oturan annesine dönerken sabır dilenircesine başını iki yana sallayıp öfkeyle pat diye cevap verdi Dilşah'a.

 

"Urfa'ya gelip benimle evlenmeni! "

 

"Neee! " Ayaz kızın yüksek çıkan sesi ile kulaklarını tıkayarak yüzünü buruşturdu. Dilşah'ın şok olmuş bakışları Şükran Hanım'a döndü ve inanmıyormuş gibi bakınca Şükran Hanım çaresizce başını sallayarak oğlunun sözlerini onayladı. Dilşah onun bu hareketi ile oturduğu yerden fırlayarak şaşkın bir halde sözlerine devam etti. " Ne saçmalıyorsunuz siz? Şakamı bu? " Araz da oturduğu yerden kalkarak Dilşah'ın karşısına geçti ve buruşturduğu yüzüyle kızın gözlerine bakarak konuştu.

 

"Önce şu sesinin desibelini düşürür müsün? Resmen kulaklarımı çınlattın! Ayaz'ı uyaracaksın şimdi! " Dilşah bakışlarını içeride uyuyan çocuğa çevirerek sakin olmaya çalıştı. Böyle bir şeyin mümkünatı yoktu. Araz gerçekleri bir bilse değil evlilik lafı onun ölüm fermanını imzalar infaz kalemini kırardı. "Üstelik bu kadar tepki vermenede gerek yok!"Dilşah işittiği son sözlerle alaylı bir şekilde şaşkınca konuştu.

 

"Böyle bir şey karşısında ne yapma mı bekliyordun!? Boynuna atılmamı mı? " Araz sinsice sırıtarak cevap verdi karşısındaki kıza.

 

"Oda olabilirdi tabi! " Kızın şaşkınlığı daha çok artarken Araz onun peçesinin altındaki yüzünün aldığı şekli merak eder olmuştu.

 

"Saçmalama! Böyle bir şeyin mümkünatı yok! "Araz tek kaşını sorgularcasına kaldırarak konuştu.

 

"Neden? Sen değil miydin Ayaz'ın bir anneye ihtiyacı olduğunu söyleyen? "

 

"Be... Bendim ama, kendimi kastetmemiştim bunu söylerken! Hem amcanın kızı ile evlenmiyor muydun sen? Nereden çıktı şimdi bu saçmalık!?" Bakışlarını Şükran Hanım'a çeviren Dilşah yardım dilenircesine baktı. Fakat kadın Ayaz'ı bahane ederek hızla ayaklandı ve çocuğun uyuduğu odaya girip kapıyı kapattı. Dilşah onun bu hareketi ile daha çok şaşırırken Araz ise annesinin köşeye sıkışan haline sinsice sırıttı. Madem istediği buydu sonuçlarına da katlanacaktı. Dilşah'ı onun başına sardırarak annesini kazdığı kuyuya düşürecekti.

 

"Ben öyle istiyorum! Amcamın kızıyla kardeş gibi büyüdük! Kesinlikle onunla evlenmem! Evlensemde kardeşim dediğim kıza elimi sürmem! Aşiret çocuk isteyecektir ben ona dokunmayınca kusurun onda olduğunu düşünecekler ve kuma isteyecekler o yüzden onun hayatını da karartamam! Bu yüzden seni uygun gördüm!" Karşısındaki adamın her sözüyle mümkünmüş gibi daha çok şok şok olurken mavi gözlerine baka bilmek için başını kaldırdı ve öfkeyle cevap verdi.

 

"Bakalım ben istiyor muyum!? Bakalım ben seni uygun gördüm mü kendime!? Deli misin sen be adam!? İstemiş uygun görmüş! Her şeyi geçtim senin o çocuk isteyecek olan aşiretine ben bir çocuk veremem!"

 

Araz sakince Dilşah'ı dinlerken onun gözlerine gelip yerleşen acı adamın da içini sızlatmıştı.Dilşah giderek kısılan sesiyle fısıldadı.

 

"Benim çocuk doğurmama imkan yok! Ben anne olma şansımı sonsuza denk kaybettim! Bu yüzden Araz ağa kendine başka bir kız bul! Doğurgan bir kız! "

 

Dudaklarından acıyla dökülen sözlerden sonra bedenini yavaşça arkasındaki koltuğa bıraktı. Araz gerçekleri öğrenecek olsada belki diye bir umut vardı içinde. Belki zor bir ihtimalde olsa kavuşabilirlerdi. Lakin Dilşah'ın bir daha çocuk doğuramayacak olması esas gerçekleri bir tokat gibi çarptı yüzüne. Araz haklıydı aşiret soyunun devamı için çocuk isteyecekti. Her şey hallolsa bile bunun bir çözümü yoktu. Araz kızı üzdüğünü anlayarak ilerledi ve yanına oturdu. Aralarına bilerek biraz mesafe koymuştu. Çünkü Dilşah'ın sağı solu belli olmuyordu. Kendisini yanlış anlamasını istemezdi doğrusu.

 

"Bak seninle açık konuşacağım. Kendim için istemiyorum bu evliliği. Zaten öyle bir düşüncem de yok. Fakat ailem uzun zamandır baskı kuruyor üzerimde. Amcamın kızı olmazsa sonunda başkası olacak. Ama ben istemiyorum!"

 

Dilşah'ın hâlâ aynı noktaya bakarak kendisini dinlediğini gören Araz derin bir nefes alarak sözlerine devam etti. " Fakat Ayaz var. Onun sevgiye ve ilgiye ihtiyacı var. Kendin söyledin ona bakıcılık yapacak bir çobana değil sevip şefkat gösterecek bir anneye ihtiyacı var. Sen annesiz oğluma anne olurken oda senin yaralarına merhem olacak Dilşah! Olaya bu açıdan bak! Ben kendim için bir şey istemiyorum!Her şey oğlum için! "

 

Dilşah bakışlarını daldığı noktadan çekerek Araz'ın mavi gözlerine dikti ve aklına gelen soruyu çekinerek te olsa sordu.

 

"Farzetki kabul ettim. Aşiretin tekrar çocuk isteyince ne yapacaksın Araz ağa? O zaman da üzerime kuma mı getireceksin? "

 

Böyle bir şeyi kabul etmeyecekti fakat yüreğinin yanındaki adamın sevdasıyla yanık olan tarafı merak etmişti işte. Yıllar önceki sevdiği kadın olduğunu öğrenip her şeyi silip baştan başlasalar karşılarına er geç çıkacak bu sorunla nasıl baş edecekti Araz? Araz düşünceli bir şekilde bakışlarını etrafında gezdirdi ve kararlı bakışlarını tekrar Dilşah'ın kahverengi gözlerine odaklayarak kendinden emin bir şekilde konuştu.

 

"Bebeğini ve anne olma şansını kaybetmiş bir kadının yarasını görmezden gelip daha büyük yaralar açacak kadar acımasız bir adam değilim Dilşah! Gerekirse bütün aşireti karşıma alır bu kuma olayını hallederim! Ben onların şartını kabul etmiş olsam da sadece oğlumun merhametli ve onu seven bir annesi olması için girdim bu yola. Soyumu devam ettirmek için girmedim! Ayaz büyüyor ve bir anneye ihtiyacı var."

 

Yanjndaki kadını daha fazla kırmamak için kelimelerini özenle seçmeye çalışıyordu ve bu onu geriyordu. Dilşah'ın da gerginliğini hissettiği için yapmaya çalıştığj konuşma daha zor bir hal alıyordu onun için. Derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.

 

"Benden hiç bir şey beklemeden ona merhametini ve sevgisini karşılıksız verecek birini bulmaya ne zamanım var ne de bir kadınla uğraşacak gücüm. Senin oğluma karşı merhametinden de,sevginden de eminim. Benden de bir beklentin yok. Tıpkı benimde senden olmadığı gibi. O yüzden bana bir kaç bebek daha verecek bir kadına değil oğluma gerçek bir anne olacak bir kadına ihtiyacım var. O da sensin. Aşiretin isteğine uyup onların istediği gibi soyumu devam ettirecek bir kadınla evlenmek istemiyorum! Ben sadece oğluma annesizliğini hissettirmeyecek bir kadın istiyorum."

 

Araz'ın düşünceleri ile Dilşah'ın yüzünde acı dolu bir gülümseme gelip geçerken Araz bulutlanan kahverengi bakışlardan anlamıştı kızın acısını. " Ayaz'ın senin sevgine ve şefkatine ihtiyacı var. Seninde onun varlığına. "Oturduğu yerden kalkarak uzun boyunun heybeti ile Dilşah'ın önünde dikildi. "Akşama kadar düşünmen için zaman veriyorum sana. Şimdi işlerim var onları halletmem lazım. Akşam Ayaz'ı ve annemi almaya geldiğimde kararını vermiş olursan sevinirim. " Sözlerini bitirince kapıya doğru ilerlemiştiki Dilşah'ın sesiyle tekrar ona döndü.

 

"Bu iş olmaz, Araz ağa! Sen ve ben asla olamayız! "

 

"Kestirip atmadan ve asla demeden önce bi anneye ihtiyacı olan Ayaz'ı düşün Dilşah! Ben eminimki onun aradığı şefkat ve merhamet senin kalbinde. Sana kaba davrandığımın ve fazlası ile kırdığımın farkındayım ama kararını vermekte sana yardımcı olacaksa bir daha sana ters davranmamaya ve sana karşı olan tutumumu yumuşatmaya çalışacağım. Yanımda kendini rahat hissetmen için ne gerekiyorsa yaparım. Daha anlayışlı ve düşünceli davranmaya çalışırım.Benim san karşı olan tutumum yüzünden teklifimi hemen reddetme. Ayaz için bir kez daha düşün. " Son sözlerini söyleyen Araz,kısa bir an Dilşah'ın düşünceli halini süzerek onu arkasında bırakıp açtığı kapıdan çıkarak evden ayrıldı.

 

Dilşah, Araz'ın sözlerini düşünürken geçen yarım saatin farkında bile değildi. Ne yaparsa, yapsın hangi yola girerse girsin çıkmaz bir sokağa çıkıyordu düşünceleri. O ve Araz bu saatten sonra olacak iş değildi. Araz'a eş Ayaz'a anne olacak en uygun kişi Amca'sının kızı Zilan dı. Mantığı bunları söylerken kalbi aldığı karara karşı on iki sene önceki gibi kan ağlıyordu. O gün Şükran Hanım'ın sözlerinden sonra aldığı karar yüzündende bu hale gelmişti. İçi boş, çürük canı çekilmiş bir beden gibi. Kader niye onunla bu denli acımasızca oynuyordu? Her şey küllenmişken yüreği en gizli kuytulara Araz'ı saklamışken, karşısına çıkarıp olmayacak bir işin peşinden yorgun kalbini sürüklüyordu? Gözlerini kapayarak başını arkaya doğru yasladı. Bir kaç saniye sonra yüzünde hissettiği küçük eller ve işittiği o sihirli sözcükle sanki yıllardır içinde biriken zehir bir den gözlerinden akmaya başladı.

 

"Anne! "Kapattığı gözlerini hafifçe aralahan kız Ayaz'ı yanı başında bulunca onun yüzündeki o masum gülümseme ile hızla kucağına çekip alnına küçük bir buse bırakarak sıkıca sarıldı. Şükran Hanım da göz yaşları içinde izledi iki yaralı yüreği. Aradan geçen uzun zamanla Dilşah'ın biraz olsun sakinleştiğini gören kadın yanına oturarak elini sıkıca kavradı.

 

"Araz'ın teklifini kabul et kızım! Sen Araz'ı benim yüzümden kaybettin! Belki şu an yine yıllar önceki gibi bencillikle istiyorum bunu senden ama bu defa Ayaz'ın senin gibi bir anneyi kaybetmesine izin vermeyeceğim! "

 

Dilşah yaşlarla parlayan gözlerini yanındaki kadına çevirerek başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Ben Araz'a evet desem ne olacak Şükran anne? Araz gerçekleri öğrenince her şeye bu günki gibi iyi tarafından bakacağınımı düşünüyorsun? Hadi baktı beni affettti diyelim ona bir çocuk veremeyince ne olacak?" Kucağında yüzündeki peçeyle oynayan Ayaz'ın başını sevgiyle sıvazlayarak sözlerine devam etti. "Hem Araz'ı hem anne olma şansımı yıllar önce kaybettim ben! Benden, ne anne, ne de eş olur bu saatten sonra! Olmayacak duaya amin demeyelim! "

 

Kadın Dilşah'ın sözlerini onaylamazcasına kaşlarını çattı. Olmayacak dua mı diyordu bu kız. Tamam biraz zor yollardan geçeceklerdi ama olmayacak dua diye bir şey yoktu ortada.

 

"Kader yıllar sonra sizi bir araya getirdiyse bu işin oluru vardır kızım! Üstelik senin yarım kalan yanını oğlumun tamamlaya bileceği bir canla, sana sevdiğin adam ve bebeğini sunuyor kader! Evet Araz'ı yıllar önce benim yüzümden kaybetmiş olabilirsin ama şimdi geriveriyor sana hayat!" Derin bir nefes alan orta yaşlı kadın torununun yüzüne acı dolu gözlerle bakarak iç çekti. "Anne olma şansını kaybetmiş olabilirsin ama Allah sana Ayaz gibi bir öksüze anne olma şansını veriyor. Sana kaybettiklerini geri veriyor kızım! Bunun için mücadele edeceksin. Kolay olmayacak ama ben ve Mirhan amcan senin yanında olacağız kızım. Hem böylelikle belki yıllar önce yaptığım haytayı da düzeltmiş olurum. Bana bu şansı ver Dilşah. Beni her gün içten içe yiyen vicdan azabımdan kurtar."

 

Dilşah gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerken Şükran Hanım'ın sözleri mantığını da yavaş yavaş devre dışı bırakmıştı sanki. Herkes ondan bir şeyler bekliyor omızlarına en ağır yükleri yüklüyorlardı. Araz oğluna bir anne,Şükran hanım kendini vicdan azabından kurtarmasını ve oğluna eş olmasını,Ayaz ise sevhi ve şefkat isgiyordu. Peki sen ne istiyorsun diye neden sorulmuyordu kendisine? Onun şu saatten sonra istedi tek şey Ayaz'a bu kadar alışmışken ondan ayrılmamaktı. Yıllar sonra yarım kalan yanını dolduran,ona anneliği tekrar hissettiren varlığı kaybetmemekti. Görünen o ki ona hiç bir zaman altın tepsiyle bir gelecek summayan kader yine yollarına dikenler ekmişti ve yüreğinde hissettiği o güçlü duygu onu Ayaz için o dikenli yollarda gözü kapalı yürüteceğe benziyordu.Boğazına düğümlenen yumrudan kurtulmak için sertçe yutkunurken başını olumlu anlamda salladı.

 

"Yıllar önce Araz için savaşamadım hayatın benden götürdüklerinin peşinden sadece bakıp acıyla yaşamayı öğrenmekten başka bir işe yaramadım. Bu defa kaybeden ben olmak istemiyorum Şükran anne. Araz'ı kaybetmiş olsamda oğlumu kaybetmek istemiyorum!

"

 

Şükran Hanım işittiği sözlerin mutluluğu ile göz yaşları içinde gülümserken Dilşah sözlerine devam etti. "Sen haklısın! Kader ikinci bir şans sunuyor bana! Kaybettiğim bebeğimin, kadınlığımın, aşkımın yerini doldura bilecek bir şans! Ve ben bu defa bu şansı kaçırmak istemiyorum! Belki Ayaz zamanla kaybettiğim aşkımı da geri verir."

 

Şükran Hanım Dilşah'ın kabullenişi ile yüreğinin kanatlandığını hissetti. Bu defa kendisi de izin vermeyecekti kötü şeyler yaşanmasına. Zaten Dilşah'ın ve başına gelen her şey kendi korkuları yüzünden gelmişti ve oğlunun mutsuzluğunun sebebininde kemdisi olduğunu biliyordu. O yüzden bu defa kesinlikle yanlış yapmayacak Dilşah'ın tekrar oğlunun kalbini kazanmasında ona yardımcı olacaktı. Yaşlı gözlerindeki mutluluk pırıltıları ile hızla yerinden kalkarak çantasına doğru ilerledi ve telefonu eline alarak heyecanla konuştu.

 

"Hemen Araz'a haber vereyim! İnan belli etmesede çok sevinecektir! "Kadının sözleri ile Dilşah'ta tıpkı Şükran Hanım gibi yerinden kucağında Ayaz la fırlayarak kadının elinden telefonu kaptı.

 

"Şükran anne arama hemen! " Kadın Dilşah'ın vazgeçtiğini düşünerek endişelenirken, Dilşah muzipçe göz kırparak sözlerine devam etti. "Akşama kadar kabul edecek mi diye düşünsün dursun! İçi içini yesin! Tekrar karşılaşmamızdan bu yana yaptığı odunluklarına saysın Araz ağa! "Şükran Hanım, Dilşah'ın sözleri ile küçük bir kahkaha patlatarak göz kırptı.

 

"Haklısın kızım. Hak etti oğlum bunu ve daha fazlasını. Onun senin insafına,ellerine bırakıyorum artık. Eti de kemiğide senin olsun." Elini Dilşah'ın koluna koyarak hafifçe sıvazlayarak gülümsedi.

 

" Hadi şimdi gelin kaynana güzelce bir kahvaltı hazırlayalımda Diğerlerini de çağırarak son kez hep birlikte bir kahvaltı yapalım."

 

Mehir ve Beyza, Şükran Hanım ve Araz gelip Dilşah'la konuşmak istediklerini öğrenince kendilerini dışarıya atmıştı. Mehir üst kata çıkmayı teklif ederken Beyza biraz bahçede hava alacağını söyleyerek bahçeye çıkmıştı. Hava almak işin bahanesiydi sabah, sabah Özgür'le karşılaşmaktan çekiniyordu. Dünkü olaylardan sonra diyecek ne bir sözü ne de yüzüne bakacak yüzü kalmıştı. Pişmandı. Bu kadar zayıf olduğu için kendine kızıyordu. Karşılaştığı en ufak sorunda korkudan arkasına bakmadan kaçıyordu. Oysa Özgür'le bir yola çıkmışlardı ve ne olursa olsun tıpkı sevdiği adamın ona yaptığı gibi onunda Özgür'ün ellerini sıkıca tutması gerekiyordu. Ne olursa olsun ben bu yolda seninleyim diyememişti Özgür'e. Hep kaçıp saklanan taraf olurken şimdi nasıl yüzüne bakacaktı. En iyisi o işe gidince yukarı çıkmaktı. Hem karşılaşmak zorunda kalmazlardı.

 

Mehir yukarı çıkıp Rana Hanım'la kısa bir sohbettten sonra Özgür'ün aldığı kararı işitince şok olmuştu. Rana Hanım biraz şaşkın, biraz telaşlı gibi gözüksede daha çok mutluluktan parlıyordu yeşil gözleri. Özgür mutfağa girince hemen konuşmayı kesen ikili bir birine baktı.

 

"Anne kahvaltı yapmayacak mıyız bu gün? Hayır eğer öyle bir düşünceniz varsa söyleyin ben daha fazla geç kalmayayım. İş yerinde yaparım. " Orta yaşlı kadın hemen yerinden kalkarak ocağın üzerine çaydanlığı koydu.

 

"Şimdi hazır olur oğlum. Sen sana zahmet fırına kadar gidi ver evde ekmek yok hiç." Özgür başını sallayarak annesini onaylarken Mehir'i gördüğü andan beri sormak istediği soruyu sordu.

 

"Beyza nasıl oldu? " Mehir de oturduğu yerden kalkarak dolaptan domates salatalık çıkarırken Özgür'e cevap verdi.

 

"Bilmiyorum tuhaf biraz. Ne yerde ne gökte sanki. Biraz önce yukarı çıkalım dedim bahçede biraz hava alacağını söyledi. " Özgür kızın sözleri ile mutfak penceresine doğru bir kaç adımda yaklaştı ve bahçeyi gözleri ile kontrol etti. Beyza salıncağa oturmuş düşünceli bir şekilde ağır ağır sallanırken Özgür'ün dudaklarında hafif bir tebessüm oluştu.

 

"Çocuk gibisin yaralı güvercin! Ben seninle ne yapacağım!? Canımı versem almazsın, canına can oluyum derim yanaşmazsın, canın yansa benimkini daha beter yakarsın. Söyle ben seninle ne yapayım.?" Özgür'ün mırıltıları ile Rana Hanım oğluna dönerek konuştu.

 

"Bir şey mi istedin oğlum? " Karşısındaki manzaradan bakışlarını zorlukla çeken Özgür annesine dönerek cevap verdi.

 

"Yok anacım. Başka bir eksik var mı dedim. Sıcak simit, poğaça da alayım mı?" Rana Hanım başını olumlu anlamda sallayarak yaptığı işten başını kaldırmadan cevap verdi oğluna.

 

"Al çocuğum! Ha Özgür su böreği de alı ver oğlum Beyza çok seviyor. " Rana Hanım, Mehir'e bakarak muzipçe göz kırparken Özgür, Beyza hakkında öğrendiği ayrıntıyı aklının bir köşesine not ederek evden ayrıldı. Bahçeden çıkarken Araz la karşılaşan Özgür sabah, sabah ne aradığını sormuş Araz ise onu gideceği yere kadar bırakmayı teklif edip yolda konuşmalarının daha iyi olacağını söyleyince Özgür arkadaşının aracına doğru ilerlemişti.

 

Fırına kadar olan mesafede dün gece aldığı kararları ve sabah Dilşah'la yaptığı konuşmayı Özgür'e anlatan Araz arkadaşının olumlu tepkileri ile karşılaşınca içi ferahlamıştı. Sinan dan sonra Özgür'ün fikiri de önemliydi Araz için. Arkadaşı ile vedalaşıp ayrılırken Özgür'de fırına girerek kısa bir muhabbet etmiş ve siparişleri alarak evin yolunu tutmuştu. Sıcak ekmekten kopardığı bir parçayı ağzına attı ve büyük bir iştahla çiğnemeye başladı. Küçüklüğünden beri en sevdiği şeydi sıcak ekmeğin köşesini yemek.

 

"Rezil ederim seni lan! Bir lafıma bakar! Sevgilin olacak o Piçin mahalleye çıkacak yüzü kalmaz!" İşittiği sözlerle ne olduğunu anlamak için duraksayan Özgür kulağına tanıdık gelen sesle vücudunun gerildiğini hissetti. " Ev açarım sana! Sultanlar gibi yaşatırım! Bu teklifimi iyi düşün! Eğer beni yıllar önceki gibi bir kez daha rededersen bu defa yemin olsun zorla alırım seni! Bütün mahallenin erkelerinin yatağından geçersin! Sonun anandan da kötü olur! "Özgür içine yerleşen şüpheyle bakışlarını kısarken işittiği son sözler beklemediği bir darbe savurdu bedenine. Elindekileri bir kenara bırakarak yavaşça doğruldu ve aklına düşen şüpheyle bir iki adımla sesin geldiği yöne döndü. Olabilir miydi? Bu şerefsiz Beyza'dan mı bahsediyordu? Bir kaç adım da duvarın köşesine yaklaşarak başını hafifçe uzatmıştıki esas şoku o an yaşadı. Beyza dünkü Haydar denen şerefsiz'in karşısında solgun teni, korkudan Beyaz'a kesmiş elinde bir taş parçasıyla yaprak gibi titriyordu.

 

"Namını bütün Ankara konuşur! Sana sunduğum fırsatı iyi düşün Beyza! Ya bana evet dersin ya da bu mahalledeki erkekleri memnun etmekle başlarsın artık yeni hayatına. " Karşısında pis pis sırıtan adama tiksinerek bakan Beyza evden çıktığı için çoktan pişman olmuştu. Dilşah kahvaltı için ekmek istemeseydi çıkacağı da yoktu ama düşünememişti işte. Bu hayvanla karşılaşacağını nereden bile bilirdiki. Elindeki taşı daha sıkı kavrayarak tükürürcesine cevap verdi karşısındaki adama.

 

"Ölürüm de Özgür'e öyle bir rezilliği yaşatmam! Cesaretin varsa, yüreğin varsa Özgür'ün karşısına çıkardın benim değil! Ama sende olmayan cesarette yürekte emin ol bende var!" Vücudu tir tir titrerken kesik bir nefes alarak sakin olmaya çalıştı. Bu adamın karşısında güçsüz görünemezdi. Yıllar önce bir pisliğe hak ettiğini vermişti yine yapa bilirdi. Korkmuyordu bu hayvandan.

 

"Bana dokunmayı hayal etmeyi bırak adımı dahi bir daha ağzına alırsan öldürürüm seni! Biliyorsun yaparım! Yemin ederim gözümü kırpmadan öldürürüm seni! "

 

Özgür öfkeden çılgına dönsede Beyza'nın neler yapa bileceğini görmek istiyordu. Her zaman yanında olamayacaktı. En azından kendini savuna bilecek durumda olduğunu görmesi gerekiyordu. Beklediği şey olsun yada olmasın zaten bu şerefsizi elinden kimse alamayacaktı bu defa. Haydar iğrenç bir kahkaha atarak Beyza'nın üzerine doğru yürümeye başladı. Özgür yumruklarını bir kaya misali sıktıkça sıkarken eklem yerleri morarmaya yön tutmuştu.

 

"Görelim bakalım ne yapacak mışsın bana pavyon gülü yollu nalanın kızı!Anan yolluyken sen sofu olacak değildin ya benimde gönlümü yapta bu işlerde anan mı daha usta senmi görelim."Beyza işittiği sözlerle midesinin bulandığını hissetti. Haydar'ın iğrenç ithamları sanki onu o kabus dolu geceye götürmüş herkesin ağzından dökülen iğrenç iftiraları tekrardan duyar olmuştu. Sırıtarak üzerine yaklaşan adamın beklemediği bir anda elindeki taşı başına geçirdi ve öfkeyle bağırdı.

 

"Yemin ederim bir dahaki sefere öldürürüm seni!" Adam canın acısı ile Beyza'ya doğru bir hamle yapınca çenesine yediği tekmeyle geriye doğru sendeleyerek düştü. Özgür, Beyza'nın kendini savunduğunu görünce hızla ikiliye doğru yaklaşarak sert bir tekmeyi adamın çenesine savurdu. Yere düşen adamın üzerine atlayarak gözü kararmış bir şekilde yumruklarını ardı ardına geçirmeye başladı. Özgür'ün birden ortaya çıkması ile Beyza şaşkındı. Şaşkınlıktan ziyade öfkeliydi ve hiç bir tepki vermeden sadece izledi olanları. Taki Özgür hırsından altındaki adamı bayıltana dek dövene kadar. Adam bayılmasına rağmen hâlâ ağız dolusu küfürlerle onu yumruklamaya devam eden Özgür'e yaklaşarak arkasına çöktü ve kollarını beline doladı. Beline dolanan kollar ile vücudu gerilen adamın yumruğu havada kalırken Beyza boğuklaşan sesiyle fısıldadı.

 

"Yeter bırak artık! " Sevdiği kızın sesi fısıltı şeklinde kulaklarına dolunca transtan çıkar gibi kendine gelen Özgür belindeki elleri tutarak Beyza'ya döndü ve öfkeyle tısladı.

 

"Öldüreceğim onu! Sana hangi gözle baktığını, hakkında neler düşündüğünü ve ettiği onca tehtide rağmen sen hâlâ bu şerefsiz piçi mi koruyorsun!? " Haydar'ın söylediği bütün o çirkin lafları duyan Özgür'ün sözleri Beyza'nın başını utançla eğmesine sebep olmuştu. Başını olumsuz anlamda sallarken yere düşen göz yaşları ile ağladığını farketti.

 

"Hayır! Ne koruyorum ne de zerre kadar ona ne olacağı umrumda! Şu an onu kendi ellerimle bile öldüre bilirim. Benim düşündüğüm sadece sensin! " Boğazındaki acı yutkundukça sanki ciğerlerini parçalıyor nefes almasını engelliyordu Beyza'nın ama söyleyeceklerinden vazgeçmedi. " Benim yüzümden hayatını karartmanı istemiyorum! Seni seviyorum hemde senin için senden vazgeçe bilecek kadar! "Ağlayarak konuşmaya çalışan sevdiği kızı kendine çekerek göğsüne sıkıca bastırdı ve kulağına acı çekercesine fısıldadı.

 

"Sakın! Sakın bir daha vazgeçme kelimesini duymayayım ağzından! Eğer bir daha böyle bir şey duyarsam yemin ederim korkuların bile vız gelir. Seni öyle bir öperim ki o zaman anlarsın ikimizinde bir birimizden vazgeçemeyeceğimizi! " Özgür'ün tişörtünü avuçları arasında var gücüyle sıkan Beyza göz yaşlarının adamın teninde bıraktığı acıdan habersiz tekrar konuştu.

 

"Ben istiyor muyum sanki senden vazgeçmeyi!? İnsan kalbini, güvendiği tek sığınağı nasıl bırakır!?" Dudaklarından firar eden hıçkırıkla sözlerine devam etti. " Dediği lafları duydun! Ben daha kötülerini de duydum yaşadım! Ben alıştım katlanırım da ama sana laf etmelerine,benim yüzümden utançla gezmene katlanamam Özgür! Gün gelecek kaldıramayacaksın bu lafları, ya sen onlara zarar vereceksin ya onlar sana!" Tiksinen bakışları ile yerde baygın yatan adamı işaret ederek acıyla sözlerine devam etti. " Şimdi olduğu gibi!"

 

Özgür kollarındaki kızın ağlamaktan sarsılan bedenine daha sıkı sarılarak sırtını okşadı sakinleşmesi için.

 

"Hiç bir şey umrumda değil! Ben sadece seni istiyorum!"

 

Beyza bedenini saran kollardan kurtularak hafifçe geri çekildi ve Özgür'ün yüzünü avuçları arasına alarak ela gözlerine baktı. Dün öfkeyle çekip gidince bir daha istemez zannetmişti. Bir daha yüzüme bakmaz demişti. Özgür güvenli limandı, kırık kanadıydı,sabrın can bulmuş haliydi, yaralarına merhem olan, korkularına gem vurandı. En önemlisi nefesti Özgür! Nasıl vazgeçecekti? Şu kısacık zamanda kendisine her duyguyu tattıran bu adamı nasıl perişan edecekti. Bedenini ve hayallerini korumak için katil olmayı göze alan on sekiz yaşındaki cesur kıza ne olmuştu? Kısa zaman önce en büyük hayali Özgür olmamış mıydı? Aldığı ceza hayallerini korumak içindise şimdi hayaline kavuşması için önündeki engelleri yıkacaktı. Madem bu adam,ailesi onu her haliyle kabul ediyordu o da hayallerine ve sevdasına sahip çıkacaktı. Düşmesi için uğraşanların ekmeğine yağ sürmeyecek sevdiği adamın elini bırakmadan dimdik karşılarına dikilecekti onları yıkmaya çalışanların. Parmaklarını sevdiği adamın sakallarında gezdirerek burukça gülümsedi ve aldığı kararın huzuruyla konuştu.

 

"Her şeye, her söze katlana bilecek misin!?" Özgür başını olumlu anlamda sallarken Beyza tekrar sordu. "Peki benim değişken ruh hallerime, korkularıma!? " Yüzündeki elleri tutarak küçük öpücükler bıraktı adam.

 

"Senin her haline razıyım ben! Yeterki gözümün önünde ol! Yanım da yörem de ol! Nefesin yoldaş olsun nefesime!"Küçük bir çocuk gibi ilgi bekleyen kızın masum bakışlarına karşılık kendisi beklenti dolu bakışlarını kenetleyerek sözlerine devam etti.

 

" Peki sen... Sen benim kir pas içindeki, nasır dolu ellerimden tutmaya, bu kirli dünyada benimle birlikte her şeye, her kese karşı mücadele etmeye katlanabilecek misin? Öyle uçuk kaçık vaatlerde bulunup seni kandıramam, biliyorsun bir anam var bir kardeşim. Başımı sokacak kadar bir evim, helalinden bir lokma kazanacak kadar bir ekmek kapım! Ama milyonları serseler ayaklarıma senden ve Sevdan dan vazgeçmeyecek bir yüreğim var! " Beyza gülümseyerek Özgür'ün gözlerine bakarken adam uzanarak kızın burnuna ufak bir öpücük bıraktı. " Evlen benimle güvercin!"

 

Beyza şok olmuş bir şekilde karşısındaki adama baka kaldı. İşittiği sözlerin heyecanından tüm bedenini bir titreme alırken zorla konuştu.

 

"Ne! Ö... Özgür sen ne dediğinin farkında mısın? "

 

Beyza'nın şaşkın yüz hatlarını incelerken sorduğu soruya ciddiyetle cevap verdi.

 

"Evet! Cevabın ne!? Bak hazır değilsin biliyorum ama ben bu işin fazla... "

 

"Tamam!"

 

"Beyza bak fazla uzarsa ellerimden uçup git... "

Biraz önce işittiği sözü yeni algılayan Özgür yanlış duyduğunu düşünerek bakışlarını kıstı ve şüpheyle baktı kıza.

 

"Ne dedin sen!?" Beyza onun şaşkın haline küçük bir kahkaha atarak dizlerinin üzerinde doğruldu ve Özgür'ün şaşkınlıktan kırpıştırdığı ela gözlerine birer öpücük bırakarak geri çekildi.

 

"Tamam dedim!" Özgür öpücüğün etkisinden kurtulamadan bu defa da aldığı cevabın etkisi altına girince ne yapacağını şaşırarak birden Beyza'nın dudaklarına kapandı. Kız neye uğradığını anlamadan geri çekilen Özgür hızla ayağa kalktı ve Beyza'nın kalkmasına da yardımcı olarak sürüklercesine çekiştirmeye başladı. Özgür'e ayak uydurmaya çalışan kız onun hareketlerine anlam veremeyerek konuştu.

 

"Özgür ne yapıyorsun? "

 

"Gidiyoruz!?

 

"İyi de nereye gidiyoruz? Hem bu acelemiz ne? "

 

"Evlenmeye gidiyoruz güvercin! " Beyza bir an duraksayınca Özgür de duraksamak zorunda kaldı.

 

"Saçmalama! Evdekiler beni bekliyor!" Bu sözler Özgür'ün bir an uçup giden aklını yerine getirmişti.

 

"Evet! Haklısın beni de bekliyorlar. " Daha sonra aklına gelen ayrıntıyla birden kaşları çatıldı. "Sen niye çıktın ki dışarı?" Özgür'ün sorusu karşısında Beyza normal bir şekilde cevap verdi.

 

"Ekmek almaya! " Bu cevap üzerine Özgür başını sallayarak tekrar kızı çekiştirmeye başladı.

 

"Bir daha ekmek almak için bile dışarı çıkmayacaksın! Ne gerekiyorsa beni ara ben hallederim! Yada diğerleri gitsin!"Mehir'in de Sinan'ın emaneti olduğunu hatırlayan adam olaydan önce kenara bıraktığı ekmek poşetlerine uzanırken homurdandı. " En iyisi hiç biriniz çıkmayın! Annem gider alır bir şey lazım olunca! " Özgür'ün sözleri ile Beyza gözlerini şaşkınlıktan irice açarak konuştu.

 

"Saçmalama koskoca kadını ekmek almaya mı göndereceğiz?"

 

"Evet ne var bunda? Hem bu gün aldığım duyumlara göre belki Dilşah ta Araz'la evlenip gidecek. Mehir desen emanet kız! Bir şey olur,başına bir şey gelir oda çıkamaz!Hüma çalışıyor!Senin çıkmanada ben izin vermiyorum.O yüzden annem gider eksik bir şey olunca.Hem yürüyüş olur ona da.Bacakları açılır." Beyza,Özgür'ün sözleri ile tekrar duraksayınca adam dönerek homurdandı." Ne oldu yine? Beyza bak evden çıkma konusunda tartışma iste..."

 

"Araz ,bu gün Dilşah'la konuşmak için gelmişti.Evlenme teklifimi etti?" Özgür sırıtarak çapkınca göz kırptı.

 

"Edemez mi? Gerçi sırasını beklese iyi olur çünkü önce biz evleneceğiz." Beyza,Özgür'ün sözleri ile düşüncelere dalarken nasıl olupta ikisinin aniden evlenme raddesine geldiğini anlamaya çalışıyordu. Bir taraftanda farkında olmadan sesli bir şekilde düşünüyordu.

 

"Acaba Dilşah'ın seneler önceki sevdiği kız olduğunu öğrendi de bu yüzden mi evlenmek istiyor bu adam?" İşittiği sözlerle bakışları şüpheyle kısılan Özgür kaşlarını çatarak keskin bir ses tonuyla sordu.

 

"Araz'ı yıllar önce terkedip başka biriyle evlenen kız Dilşah mı!?" Özgür'ün sert ses tonuyla kendine gelen Beyza farkında olmadan ağzından kaçırdığı küçük sırla ellerini ağzına kapadı.Özgür'ün öfkeli bakışları altında başını olumsuz anlamda sallasa da pek inandırıcı olduğu söylenemezdi.

 

 

" yitenumutlar"

Loading...
0%