Yeni Üyelik
14.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı - Zuhal Olcay - Pervane

 

Gözlerindeki öfkeyle karşısındaki kıza bakan adam onu korkuttuğundan bi haberdi. Şimdi arkadaşı yıllar önce onu terkeden, hayatını mahfeden kadınla evliliğin arefesinde miydi? Öfkesi tabiki Beyza ya değildi. Onun öfkesi arkadaşını terkeden kadınaydı. Yıllar sonra karşısına çıkıp aynı acıları Araz'a yaşatmasından korkuyordu. Kolunda hissettiği dokunuşla daldığı düşüncelerden sıyrıldı.

 

"Ö... Özgür." Beyza'nın kendisinden korkan bakışlarını yeni fark eden adam biraz olsun sakinleşmeye çalışırken kız tekrar konuştu. "Ben sana söylemek isterdim ama bizi ilgilendiren bir konu değil. Üstelik onların evlenebileceğine hiç ihtimal vermemiştim. " Beyza'nın açıklaması ile adam sevdiği kadının kendisine kızdığını düşündüğünü anlamıştı. Cevap vermeden tekrar eline uzanarak sert adımlarla yola koyuldu. Beyza ise onu kırdığını düşünerek tekrar bir suskunluğa bürünmüştü. Taki Özgür'ün sözlerini işitene kadar.

 

"Sana kızdığımı düşünme sakın. Benim öfkem Dilşah'a. Yıllar önce Araz'ı terk ederek hayatını mahfederken şimdi tekrar aynı acıları yaşatmaya hakkı yok. Üstelik şimdi bir de Ayaz varken. Araz tekrar o eski haline dönerse Ayaz'ın hali ne olur? "

 

Öfkeyle elini çekiştiren adamın sözlerine hak versede bilmediği gerçeklerden dolayı Dilşah'a yüklenmesine dayanamamıştı Beyza. Hayatı mahfolan sadece Araz mıydı? Peki ya Dilşah? Kaybettiği aşkı, bebeği, kadınlığı bunların hiç bir önemi yok muydu? "Hemen Araz'la konuşup ona gerçekleri anlatmalıyım! "

 

İşte Özgür'ün bu sözleri Beyza'nın adımlarını aniden kesmesine neden oldu. Adam yanındaki kadının neden durduğunu anlamak istercesine bakışlarını ona çevirirken Beyza'nın gözlerinde ilk defa kendine karşı olan kızgınlığın belirtilerini gördü.

 

"Hayatı mahfolan sadece o çok kıymetli arkadaşın değil! Bu hikaye de masum olan birisi varsa emin ol oda Dilşah!"

 

Kızın sözleri ile Özgür alayla gülümserken Beyza dahada sinirlenerek sözlerine devam etti.

 

"Araz bey hayatını kurtarmak için okullarda kitaplara boğulurken, Annesi Şükran Teyze oğlunu korumak için Dilşah'ın hayatını mahfedip, Araz'ın arkasından iş çevirirken senin o çok zeki savcı arkadaşın ne yapıyordu acaba!? "

 

Özgür sevdiği kadının arkadaşı için bir kartal misali pençelerini çıkartmasına şaşırırken, söylediği sözlere de anlam vermeye çalışıyordu. Beyza, Özgür'ün elindeki ekmek poşetine uzanarak hırsla çekip aldı ve hızlı adımlarla adamı arkasında bırakarak tekrar yola koyuldu. Onun gidişi ile kendisine gelen Özgür bir kaç büyük adımla peşinden yetişip kolundan tutarak kendisine çevirdi.Hâlâ analayamadığı sözler karşısında kaşlarını çatarak söylendi.

 

"Yaşadığı toprakların zihniyetine prangalanmamak,onların adetlerine törelerine boyun eğmemek için okullarda o kitaplara boğuldu Araz! Sevdiği kız bulduğu ilk fırsatta onu sırtından vurduysa kusura bakma ama Dilşah sütten çıkma ak kaşık değil güzelim. "

 

İşittikleri ile gözlerini şaşkınlıktan irice açtıran kız elini kaldırarak Özgür'ün göğsüne sertçe vurdu.

 

"O adet töre dediğin şeyler koca kitapları yalayıp yutmakla, mesleğinde iyi bir yere gelmekle çözülmüyor Özgür Bey! Önce çaresiz bıraktığı bir kızın hayatına çare olabilmiş mi onu sorarlar adama! " Beyza tekrar yola doğru yönelince Özgür de onun la ilk defa normal bir çift gibi tartışmanın mutluluğu ile ellerini cebine koydu ve yanında yürümeye başladı. Kız yanında yürüyen adamın yüzüne bakmadan sözlerine devam etti. "

 

Madem hayatını mahvedecek kadar seviyordu, gittiği yerin adresini telefonunu Dilşah'a bırakmak neden aklına gelmedi o üstün zekalı arkadaşının acaba?"

 

Kızın sözlerine hak veren Özgür bakışlarını ona çevirince Beyza aniden durarak ekmek poşetini tuttuğu elini beline attı. Diğer elini de hesap sorarcasına Özgür'e doğru sallayarak tekrar arkadaşını savunmaya geçti.

 

" Ya da Dilşah zorla evlendirilirken Araz'ın annesin den medet umarak kapısını çaldığı zaman o kapı yüzüne, Araz bey'in okuyarak bitirmeye çalıştığı adeti töresi yüzünden kapanırken Araz ağa neredeydi? "

 

Özgür şaşkınca sevdiği kıza baka kalmıştı. Araz dan dolayı bu hikayenin bildiği yüzü vardı, fakat Dilşah açısından hikayenin diğer yüzünü hiç düşünme gereği duymamışlardı.

 

" Şükran Teyze bir tane oğlum var onu da bu sevda yüzünden törelere kurban edemem derken, o kızı kibarca kovarken, Dilşah o kadının sözlerine bile hak verip kaderine boyun eğerken Savcı Araz'ın o büyük sevdası neredeydi? "

 

İşte Özgür'ün beyin devrelerini yakan Şükran Teyzesinden beklemediği bu davranış olmuştu. Beyza tekrar Özgür'ün göğsünü dürttü ve bir türlü yatışmayan öfkesi ile ağzına gelen her sözü çekinmeden söyledi.

 

"Dilşah, Araz'ı sırtından vurdu suçlu! Diilşah kaderine boyun eğdi suçlu! Dilşah bebeğini kaybetti suçlu! Dilşah annelik şansını kadınlığını kaybetti suçlu! Dilşah kocasını doğradı suçlu!Dilşah sevdiği adama zarar gelmesin diye her şeye boyun eğer ,her acıyı çeker ama yine suçlu!"

 

İçinden bir savaşçı çıkan sevdiği kızı ağzı bir karış açık izlerken kız derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.

 

" Peki Dilşah bunca suçu işlerken Araz ne yaptı!?"Araz hayatını kurtarmak için kitaplara boğulup yüksek okullarda okudu! Araz sırtından vuruldu! Araz boynuzlanan taraf! Araz sevdiği tarafından terk edildiği için acı çekti! Sevdiği kadından nefret edip sevdasının peşine bile düşmedi! Bu kız benden niye vazgeçti diye düşünmedi! Araz hayatına devam etti! Araz evlendi! Araz'ın bir çocuğu var! Araz'ın karısı öldü! Araz yeniden evlenmek zorunda!"

 

Beyza işaret parmağı ile Özgür'ün göğsünü dürterek son sözlerini söyledi.

 

"Size göre çünkü Araz suçsuzdu! Bana göre Çünkü Araz kolaya kaçtı! Bence sevdasından vazgeçen, hayatı mahfolan, her şeyini kaybeden kim bir kez daha düşün Özgür! Şimdi git üstün zekalı Araz ağayı uyar! O çok kıymetli hayatını mahfeden kadın evlenmek istediğin Dilşah diye! "

 

Önüne dökülen saçlarını geriye doğru atırırken Özgür kızın kolundan tutarak sertçe kendine çekti ve belinden sıkıca kavrayarak bedenine ikinci bir ten gibi yapıştırdı kızı. Kulağına doğru eğilerek fısıldadı.

 

"Senin o diline kurban olurum kadın!" Adamın içini titreten ses tonuyla sertçe yutkundu Beyza. "Madem sevda denilen davada suçlu kim belli olmuyor o zaman biz ikimiz şahitlikten çekilelim. Kader ne yola koyduysa o yola gitsin Araz ve Dilşah. "

 

Beyza'nın yüzünde hafif bir gülümseme oluşurken Özgür karnına aldığı darbe ile inledi.

 

"Sokak ortasında iki de bir beni sıkıştırma fena olur Özgür! Hem ne oldu da fikrin değişti? "

 

Özgür kızın eline tekrar uzanarak bir türlü ilerleyemedikleri yolda yürümeye başlarken omuzlarını silkerek cevap verdi.

 

"Korktum! Sen böyle Kartal misali pençelerini çıkarınca eğer Araz'a gerçeği açıklarsam bu kız beni o yırtıcı pençeleri ile parçalar dedim ve en iyisinin her şeyi oluruna bırakmak olduğuna karar verdim. "

 

Beyza dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamazken Özgür ona dönerek muzipçe göz kırptı.

 

" İşin doğrusu galiba sen haklısın. Biz erkekler ince düşünemeyen varlıklarız. Bu yüzden belkide çoğu zaman yaşadığımız aşklarda kaybediyoruz. Sizin ince düşünceleriniz aslında bir aşkın temel taşı fakat biz farkında değiliz. "

 

Beyza takılı kaldığı kelime ile kaşlarını çatarak huzursuzca baktı yanındaki adama ve aklına takılan soruyu sordu.

 

"Hani kimse olmamıştı hayatında? Daha önce kaç aşk yaşadın Özgür!? "

 

Gelen soru ve Beyza'nın gözlerindeki değişik öfkeyle Özgür başını hızla iki yana sallayarak telaşla cevap verdi.

 

"Nee! Olmadı öyle bir şey Beyza! "

 

Beyza aldığı cevapla bu defa bakışlarını kısarak karşısındaki adamın doğru söyleyip söylemediğini anlamak için sordu.

 

"Ama bu yüzden belkide çoğu zaman yaşadığımız aşklarda kaybediyoruz dedin!

"

 

Özgür,Beyza'nın bir söze neden bu kadar takıldığına anlam veremeyerek gülümsemeye çalışıp tekrar konuştu.

 

"Ben onu lafın gelişi söyledim güzelim. Daha önce aşık falan olmadım ben! " Beyza, Özgür'ün elinden elini kurtararak sonunda gelebildikleri evin bahçe kapısını açtı ve homurdanarak girdi.

 

"Sen onu benim külahıma anlat! Sen gibi birini boş bırakırlar mı hiç!? Aşık olmadın da o afilli sözleri kuşlarmı öğretti!?Bir de sizin ince düşünceleriniz aşkın temel taşı diyor! O temel taşı kadar taş düşsün başına Özgür emi! " Özgür önce anlam veremesede son anda Beyza'nın derdini anlayınca, söylenerek evin merdivenlerine ilerleyen kızın arkasından içine tayılan o değişik his ve yüzünde oluşan gülümseme ile şaşkınca söylendi.

 

"Kıskandı mı şimdi bu beni?"Kıkırdayarak oda eve doğru yöneldi. " Vay arkadaş gerçekten bir aşk geçmişim olsa işe yarayacakmış demekki. "

 

Keyifle bir ıslık tutturarak merdivenleri çıktı. Kurulan kahvaltı masasında Dilşah'ın ve Beyza'nın evlilik muhabbeti dönerken Özgür fırsatını bulduğu ilk anda Şükran Hanım la konuşmuş içinde kalan ufak şüpheleride yok etmişti. O zamanlar Şükran Hanım'ın ,bir annenin korumacı duyguları ile kararlar aldığını düşünmek istesede bir birini seven iki insanı istemiyerekte olsa ayırmasına tahammül edemiyordu. Onlar Araz'ın yaşadıkları ile Dilşah'a diş bilerken o kızın yaşadığı acıları da düşündükçe Şükran Hanım'ı yaptığı bencillik yüzünden kırmamak için dilinin ucuna gelen sözleri yuttu ve kahvaltı masasından kalkarak annesinin yanağına bir öpücük bıraktı. Daha sonra masadakilerle vedalaşarak ortamdan ayrıldı.

 

"Kızım kalksana. " Beyza kendisini dürten Şükran Hanım'a anlamayarak bakarken kadın kaşları ile kapıyı işaret ederek Özgür'ü gösterdi. "Nişanlın sayılır ayol, evleneceksiniz artık. Gitte çocuğu işe uğurla. Bir öpücük ver, hayırlı işler dile. "

 

Rana Hanım ve diğerleri Şükran Hanım'ın sözleri ile kıkırdarken Beyza işittiği sözler ile içtiği çayı boğazına kaçırarak ufak çaplı bir öksürük krizi yaşadı. Öksürüğü geçen kızı kolundan çekiştirerek kaldırmaya çalıştı.

 

"Ay kalksana kızım! Ayol zamk la mı yapıştırdılar o sandalyeye seni. "

 

Beyza'yı yerinden kaldıran kadın kızın utancını ve itiraz cümlelerini kabul etmeyerek kapıdan dışarı itekledi ve kapıyıda arkasından sıkıca kapattı. Özgür ayakkabılarının bağcıklarını bağlarken birden koridora fırlayan Beyza'yı görünce ne oldu dercesine göz kırparak başını salladı. Utançtan dudaklarını dişleyen kız Özgür'ün işaret diliyle sorduğu soru karşısında daha fazla utanarak panikle durumu açıklamaya çalıştı.

 

"Uğurlamak için. Günün hayırlı geçsin diye. Öpücük. " Son sözler dudaklarından kaçıverince utançla ağzını kapadı. Kendisine sırıtarak yaklaşan adamı görünce biraz önceki kırdığı potu toparlamaya çalıştı. "Hepsi Şükran Teyze'nin fikri! Özgür vallahi öpücük falan yoktu benim aklımda. " Özgür kızı duvarla arasına sıkıştırarak tek kaşını ima ile kaldırarak sırıttı.

 

"Yok muydu gerçekten. "

 

Beyza kıpkırmızı olmuş bir yüzle başını eğerek iki yana sallayı mırıldandı.

 

"Yoktu. "

 

Kızın beyaza yakın sarı saçlarının bir tutamına uzanarak parmağına doladı ve biraz daha sokuldu. Beyza nefesini tutup Özgür'ün ela gözlerine odaklanırken o tekrar sordu.

 

"Hiç mi yoktu. "

 

Aralarındaki yakınlıktan dolayı kız sesinin titremesinden korkarak başını tekrar olumsuz anlamda sallarken nefesini de farkında olmadan tutmuştu. Parmağındaki saç tutamını serbest bırakarak parmağının tersi ile yüzünü okşayıp kulağına doğru fısıldadı Özgür.

 

"Demek öyle. O zaman o öpücüğü sen bana verene kadar burada bu şekilde bekleyeceğiz güvercin. "

 

İşittiği sözlerle Beyza'nın gözleri irice açılırken Özgür'ün yakınlığından dolayı kuruyan dudaklarını yaladı ve heyecanla konuştu.

 

"Özgür saçmalama! Şimdi birisi çıkıp görecek! "

 

Omuzlarını silken adam kızın boynuna doğru sokularak yasemin kokusunu içine çekti ve boğuk bir sesle mırıldandı.

 

"Kim görürse görsün umrumda değil!"

 

Başka bir erkek kendisine yanlışlıkla baksa bile korkudan bedeni titrerken Özgür'ün varlığı yakınlığı neden rahatlatıyor diye düşündü o an Beyza. Şu an korkmayı bırak çoktan ölmüş olması gerekiyordu. Ne vardı Özgür de? Neden bütün korkuları kaçıp sallanıyordu en kuytu köşelere? Düşünceleri arasında derin bir nefes aldı. Kalbi yine delicesine atıyordu fakat göğsünü sıkıştıran o korku yoktu. Bedeni yine titriyordu ama korkudan değil tarif edemediği bir duyguydu buna sebep olan. Kızın gözleri hissettiği duygularla kapanırken Özgür burnunu kızın gerdanına sürterek tekrar fısıldadı.

 

"Şükran Teyze'ye mi seslenmemi istiyorsun yoksa? "

 

Beyza kapalı olan gözlerini duyduğu isimle aniden açarken Özgür yüzünde oluşan sinsi gülümsemeyle göz kırptı. Kız hızlıca adamın iki yanağına küçük birer öpücük bırakırken dişlerini sıkarak tısladı.

 

"Çok kötüsün! "

 

Aldığı öpücüklerin karşılığında kızın alnına bir buse bırakan adam geri çekilirken cevap verdi.

 

"Korkudan titremeye başlamıştın bile. Tehtit etmesem öpeceğin yoktu.Demek ki neymiş bazen korkular işe yarıyormuş." Yüzündeki gülümseme ile arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi. Beyza ise esas titreme sebebini düşünüyordu. Korkudan değil heyecandan olduğu kesindi. Ama bunu şimdilik Özgür'e söylemese iyi olurdu. Yoksa bulduğu her fırsatta sıkıştırırdı. " Saat 14:30 da hazır ol. "

 

"Niye hazırlanıyorum ki? " Kapıyı açıp çıkan adam tekrar kıza dönerek cevap verdi.

 

"Doktor randevun var unuttun mu? Sen hazırlan ben gelir alırım seni. Beraber gideriz. " Beyza başını sallayarak karşısındaki adamı onaylarken Özgür aniden kızın yanağından bir öpücük çaldı ve daha Beyza ne olduğunu anlamadan merdivenlerden inmeye başladı.

 

Kahvaltının ardından evde uzun sohbetler edilirken Mehir'in aklı Sinan daydı. Bu gün göreve başlayacağını biliyordu ama en azından son kez arar sesini duyarım diye düşünüyordu. Elinden telefonu hiç bırakmazken diğerlerinin de alay konusu olmuştu. Gün içerisinde Dilşah'ın valizi hazırlanmış ,Mehir le bol bol uğraşılmış ve tabiki Beyza'ya bir sürü taktik verilmişti. Hüma da ise işler iyice sarpa sarıyordu.

 

"Olmaz! Düğününüzü görmeden o ameliyat masasına yatmam! İşte o kadar! " Yaşlı adamın sözleri ile Hüma endişeyle Rüzgar'a bakarken o çaresizce babasını ikna etmeye çalıştı.

 

"Baba! Neden inat ediyorsun? Yaşlandıkça mız mız çocuklara döndün resmen! Ameliyatını ol, düğünü o zaman yaparız. Senin zamanın yok! En iyi ihtimalle iki hafta içinde o ameliyatı olman lazım! " Adam elini masaya sertçe vurarak Hüma'nın korkudan yerinde sıçramasına neden olurken Rüzgar kızın elini tutarak güven vermek istercesine sıktı.

 

"Kes tantanayı kıvırcık! Ya o düğün olur, ya da ameliyatı unut! "Bir türlü laf anlamayan babasına karşı Rüzgar da sinirlenmişti artık. Sabah kahvaltısına gelmişler fakat saat öğleyi geçtiği halde bir türlü evden çıkamamışlardı.

 

"Çıldırdın mı sen!? İki haftada nasıl düğün yaparız biz!? Önce gelinimi getir ameliyat olayım diyordun şimdi de düğün diye tutturdun sen benimle oyunmu oynuyorsun baba! "

 

Bu defa Rüzgar'ın elini sıkan Hüma olmuştu. Biraz sakinleşmesi gerekiyordu yoksa yaşlı adamın kalbini kırması an meselesiydi. Kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı.

 

"Biraz sakin olur musun! Ne den kalbini kırıyorsun hasta adamın? O böyle olsun istermi hepsi hastalığının verdiği buhrandan kaynaklanıyor sonuçta. "

 

Rüzgar başını hafifçe eğerek sıktığı dişlerinin arasından konuştu.

 

"Çok biliyorsan sen konuş! Aylardır gelin, gelin diye başımın etini yedi şimdide düğün diyor! Benim için sorun yok yalnız ucu sana da dokunuyor haberin olsun. " Yanındaki adamın sözleri ile Hüma gözlerini devirerek yaşlı adama döndü.

 

"Faruk Amca. Siz önce ameliyatınızı olun sonra düğünü yaparız. Önemli olan sizin sağlığınız. Hem iki hafta da düğün hazırlıkları yetişmez." Yaşlı adam düşünceli bir şekilde kahvesinden bir yudum alırken Hüma ikna çabalarına devam etti. " Gelinlik, damatlık, nikah, düğün yeri davetiye, eşya bunların hangi birini yetiştireceğiz. En iyisi siz ameliyatınızı olun iyileşince​ düğünü yaparız. " Kaşlarını öfkeyle çatan adam kararan bakışlarını ikilinin üzerinde gezdirerek tekrar Hüma'ya odakladı.

 

"Olmaz! Benim korkum senden yana değil kızım. Ama bu kıvırcık senin gibi bir meleği elinden kaçıracak diye korkuyorum. Akılsız çünkü bu! Hiç bana çekmemiş! Çapkınlığı, huyu,suyu hatta çevirdiği AliCengiz oyunları ile hık demiş rahmetli Amcasına çekmiş! " Rüzgar elleri ile yüzünü sıvazlarken Hüma dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamadı.

 

"Çok mu hoşuna gitti. Bakıyorumda yüzünde güller açtı. İkna etme çabalarında takdire şayan doğrusu."

 

"Ne var! En azından sen gibi böğürmüyorum adamcağıza! "

 

"Düğün meselesine gelecek olursak sen nasıl bir şey istediğini anlat, her şeyle ilgilenecek ahbabım var çok şükür. Gelinlik, damatlık düğün mekanı ne isterseniz. Yeterki ölmeden dünya gözü ile seni bu evin gelini olarak göreyim kızım. "

 

Ölüm lafını duyunca Hüma'nın gözleri dolarken adam sözlerine devam etti.

 

" Boşuna bahane üretmeyin. İki hafta isteyince her şeye yeterde artar bile. Ama benim ömrüm o ameliyat masasından kalkmaya yeter mi orasını Allah bilir. Bu yüzden ısrarım. "

 

Kızın ıslanan yeşil gözleri bir zümrüt gibi parlarken bakışlarını Rüzgar'a çevirerek boynunu hüzünle büktü.Rüzgar yanındaki kızın gözlerinde gördüğü hüzünle sanki bir elin kalbini avuçları içinde sıktığını hissederken titreyen dudaklarını görmesi ile ne yapacağını şaşırdı. Bu kız delimiydi? Resmen hiç tanımadığı insanlar için hayatını ortaya koyuyordu. O yeşil bakışlardaki acı ben her şeye razıyım der gibi kendi kahverengi gözlerine akıyordu adeta. Tamam o isterdi Hüma gibi bir kızla evlenmeyi ama bu kız sırf babası ve onun hastalığı için her şeye olur diyordu ya bu dokunuyordu kanına.

 

Ne vardı sanki birazcık alıcı gözüyle baksaydı. Belki babası için değil de Rüzgar olduğu için kabul ederdi. Düşüncelerinin gittiği yönü fark eden Rüzgar gözlerini kapayarak içinden kendine saydırdı. "Ulan sende dünden razıymışsın evlenmeye? Derdin ne oğlum senin? Hayır anlamadığım bu kız karşına çıkmadan önce evlilik sana Everestin zirvesi kadar uzaktı şimdi ne değişti? " Kendiyle hesaplaşmayı bir kenara bırakıp gözlerini yavaşça açtığı anda Hüma'nın yanaklarından süzülen yaşları fark etti. "O bakışlar bir düşman ordusunu yere serecek kuvvetteyken sen mi karşı koyacaksın oğlum? Bırak ipin ucunu ne olacaksa olsun! Her şey olacağına varır!"

 

Bu gün hem babası, hem Hüma hem de şu lanet olası iç sesi ile başı dertteydi. Bakışlarını babasına çevirdi. Yaşlı kurt kahvesini içiyor gibi görünsede biliyorduki gözü üstündeydi. Hüma'ya doğru yaklaşarak kulağına fısıldadı.

 

"Yavru köpekler gibi bakmayı keser misin!? Kendimi filmlerdeki taş kalpli karakterler gibi hissetiriyorsun! Farkında mısın bilmiyorum ama hasta olan adam benim babam.Sanki rolleri değişmişiz gibi davranıyorsun. "

 

"Elbette ki farkındayım. Rolleri değiştiğimiz falan da yok! Ben sadece senin kadar serin kanlı olamıyorum. Baban haklı o masada kalma ihtimali de var."

 

Bakışlarını bir anlığına yaşlı adama çeviren kız onu öksürürken görünce tekrar Rüzgar'a dönerek sözlerine devam etti.

 

" Ben dayanamıyorum! Yaşlı bir adamın duyguları ile oynayıp onu kandırmak bana göre değil. Ya o masadan kalkamazsa? Elini kalbine götürerek tekrar konuştu. Benim yüreğim bu vicdan azabına dayanmaz. Madem çıktık bir yola sonunu getirelim. "

 

Gözleri şaşkınlıktan irileşen Rüzgar yanlış duymuş gibi sordu.

 

"Ne!? Ne dedin sen? "

 

"Ne konuşuyorsunuz orada fısır, fısır! Gizlediğiniz bir şey mi var? "Adamın şüpheli bakışları ikilinin üzerinde dolanırken Hüma gözyaşlarını sildi ve yüzüne takındığı tebessümle yaşlı adama döndü.

 

"Yok Faruk Amca. Ne gizlimiz olacak. Rüzgar düğünü yapalım mı diye fikrimi soruyordu sadece. "

 

Yaşlı adam memnun bir gülümseme ile oğluna bakarken Rüzgar homurdandı.

 

"Ne! Ne saçmalı... "Aldığı dirsek darbesi ile sözleri yarım kalırken Hüma sahte bir sevinçle tekrar konuşmaya başladı.

 

"Bende olur ama her şey tam olursa dedim. İsteme falan yani. " Gülümseyerek adama bakarken Rüzgar şaşkınlıkla yüksek sesle konuştu.

 

"Hüma ne istemesi! Abin yüzükleri getir tak dedi! İstemede nereden çıktı şimdi!? " Kahverengi gözlerini açtırarak kızı uyarmak istesede babasının kükreyişi ile susmak zorunda kaldı.

 

"Efendi! Efendii! Okumuşsun ama adetini geleneğini öğrenememişsin! Pazardan malmı alıyorsun? "

 

Adam'ın öfkeli bakışları Hüma'ya dönünce babacan bir tavırla yumuşarken biraz önceki sert seside o yumuşamaya eşlik etti.

 

"Sen hiç merak etme kızım, her şey usulüne uygun şekilde olacak. Ailene söyle bu hafta sonuna hazır olsunlar. " Hüma içinden iyi mi yapıyorum, kötümü yapıyorum diye kararsız kalırken babasının son günleri aklına gelince bu düşünceyi hemen sildi aklından. Başını olumlu anlamda sallayarak yaşlı adamın sözlerini onaylarken elinden tutularak birden ayağa kaldırıldı ve Rüzgar'ın sesini işitmesi bir oldu.

 

"Her şey hallolduğuna göre biz çıkalım sevgili sözlüm! Yoksa babam üçüncü haftaya kucağına torunuda isteyecek! "Hüma'yı sürüklercesine çekiştirirken yaşlı adam kahkahaları arasında arkalarından seslendi.

 

"Üç haftaya değil de bir aya torun haberini verseniz fena olmaz yani. Malum bir ayağım çukurdaya hani! "

 

Hüma şaşkınca Rüzgar'ın arkasından ilerlerken o arkasını dönmeden babasına cevap verdi.

 

"He baba he! Senin ayağın mı o çukurda yoksa benim kıçım mı belada göreceğiz! Sömür bakalım sömüre bildiğin kadar! " Kapıyı kapatan adama yüzünü buruşturarak çemkirdi Hüma.

 

"Terbiyesiz! Ne biçim bir üslûp o öyle? Üstelik kıçını belaya sokmadım aksine seni o beladan kurtardım! "

 

"Hııı kurtardın! Ulan babamdan kurtardın ama şimdi bir yem gibi abinin önüne attın! " Aracın kapısını açarak Hüma'nın binmesini bekledi ve bindikten sonra kapıyı kapatarak sürücü koltuğuna geçti. Bakışlarını Hüma"ya çevirdi ve kızgınlıkla sözlerine devam etti. "Abine de durumu sen anlatırsın artık! " O sözleri söylerken abisini hiç hesaba katmamıştı. Rüzgar haklıydı ne diyecekti abisine? " Şimdi otur Özgür'e nasıl bir açıklama yapacağını düşün öyle yılbaşı hindisi gibi! " Adamın söylediği sözler Hüma'yı daha çok strese sokarken kız kaşlarını çatarak yüzünü buruşturdu.

 

"Ya sen ne tırsak çıktın be!? Tamam ben durumu açıklarım abime. Evleneceğin için bu kadar korkmaya ve paniklemene de gerek yok! Baban iyileşince boşanırız olur biter! "

 

Aracı çalıştıran adam geri geri giderek yola çıkarken Hüma'nın son sözünü kükreyerek onayladı.

 

"Evet! Boşanırız! Ne güzel fikir ama! Babam için sahte sevgili yaptım, sonra sahte nişan, daha sonrada sahte bir evlilik! Abin içinde boşanırım tabi! Niye sürdürelimki her şeyi sahte olan bir evliliği!? Mantıklı! Boşanırız tabi!"

 

Hüma Rüzgar'ın aşırı tepkisine anlam veremesede başıyla onaylayarak çantasını açtı ve içinde rimelini aramaya koyuldu. Rüzgar ise kızın sözlerine karşı aracı öfkeyle kullanırken bakışlarını kısa bir an ona çevirdi ve kirpikleri ne sürdüğü rimeli görünce yeni bir öfke nöbetinin içinde buldu kendisini.

 

"Ne yapıyorsun sen öyle? "Hüma rimelin fırçasını Rüzgar'a doğru uzatarak masumca cevap verdi.

 

"Makyaj yapıyorum. Biraz önce ağladığım için rimelim dağılmış çünkü. "

 

Rüzgar başını sallayarak öfkeyle konuştu.

 

"Makyaj yapıyorsun, rimel sürüyorsun demek!?"

 

"Evet. " Aniden kızın elindeki rimele uzanarak elinden kaptı ve açık olan aracın camından dışarıya fırlattı.

 

"Makyaj mış? "Hüma şok olmuş bir şekilde ona bakarken Rüzgar sözlerine devam etti. "Her şeyi bir güzel kurguladın, nişanlandık, evlendikten sonra boşandık! Şimdi makyajımı yaparım yeni taliplerimi beklerim dermiş gibi!"

 

Hüma adamın sözleri ile ne diyeceğini bilemez bir şekilde baka kalırken Rüzgar daha da artan öfkeyle devam etti. " Yok öyle dava Hüma hanım! Benim müstakbel karım süslenip püslenip yeni koca arayışına giremez! Ben o koca adaylarının idrar kesesinden girer bademciğinden çıkarım bunu o kafana sok! "

 

Hüma adamın anlam veremediği tepki karşısında şok olurken yüzünü buruşturarak çıkıştı.

 

"Şizofren misin sen!? " Gözlerini şaşkınca kırpıştıran kız inanamıyormuş gibi tekrar sordu. "Gerçekten şizofren misin? Ne kocası ne talibi? " Rüzgar elini direksiyona sinirle vurarak Hüma'ya döndü.

 

"Evet şizofrenim! Sayenizde şizofren oldum! Bak ben de hastayım! Babam hasta diye evleniyorsun ya hani benimle, şimdi ben şizofrenim diye beni boşamazsın işte! Ne de olsa acizim yardıma muhtacım ya! Yoksa benimle niye evleneceksin ki değil mi? "

 

Rüzgar'ın her sözü Hüma'da şok etkisi yaratırken çocuk gibi alındığı şeylere gülsemi ağlasamı bilemedi. Oysa Rüzgar'ın ki alınganlık değildi. Hüma'nın babasına gösterdiği ilginin şefkatin sadece küçük minicik bir kısmını talep ediş şekliydi. Hoşlanmıştı Hüma'dan. Şefkati, sevgi dolu kalbi, ince düşünceleri etkilemişti belki. Ama etkilendiği özelliklerinden kendine de pay istiyordu rüzgar. Bir kadının şefkatini, sevgisini, ilgisini, belki de daha fazlasını! Belki de onunda kendinden etkilenmesini istiyordu.

 

Hüma, Rüzgar'ın babasının durumundan dolayı böyle agrasif davrandığını düşünerek sessizliğe bürünürken Rüzgar hâlâ onun rimeline takmış durumdaydı. Ne gerek vardı ki makyaj yapmasına? Gözlerinde ki hüzün zaten insanı etkileyen cinstendi. Daha fazla dikkat çekmesini istemiyordu. Yada o hüzünlü gözlere kendinden başka kimsenin bakmasını istemiyordu. Evet, evet kesinlikle istemiyordu. Hiç bir erkek onun gözlerindeki hüzünü görüp tıpkı kendisi gibi merakla incelememeliydi o yeşil gözleri. Kendine ettiği itirafla fısıldarcasına konuştu kırdığını düşündüğü kızla.

 

"Gözlerinin makyaja ihtiyacı yok! Hüzünlü bakışların bir erkeğin kalbini tam on ikiden vurabilecek kadar güzel zaten! "

 

Rüzgar'ın değişken haline bir türlü anlam veremeyen kız bakışlarını çevirerek Rüzgar'ı inceledi.

 

"Kimsenin kalbini on ikiden vurmak gibi bir niyetim yok! Ben sadece yanında çalışan asistanının bakımlı olmasını isteyeceğini düşünmüştüm. Erkekler hep öyle istemez mi sonuçta? "

 

Kızın sözleri ile içini kaplayan rahatlama Rüzgar'ın gevşemesine neden olmuştu.

 

"Gerek yok çünkü ben o erkeklerden değilim. Muayaneye gelen eşlerini bekleyen erkeklerin, karşı koymak zorunda oldukları istekleri ile bakımlı asistanıma bakarak olmayacak fanteziler düşünmelerine izin vermem! "

 

Bu konuyu nasıl kıvıracağını bilemeyen Rüzgar sıkıntıyla nefes aldı. Eğer biraz daha saçmalarsa Hüma ona karşı bir şeyler hissettiğini ve kıskandığı için böyle konuştuğunu anlayacaktı. Hüma bu konudan sıkılmış bir şekilde iki elinide havaya kaldırarak cevap verdi.

 

"Tamam sorun yok. Zaten makyajla pek alakam da yok. Makyaj yapmayacağım rahat olabilirsin benim ince düşünceli patronum. "

 

Hüma'nın alaylı konuşmasına gözlerini deviren adam sessizliğe bürünerek yoluna devam etti. Çünkü konuştukça batıyordu, battıkçada Hüma'ya karşı olan hislerini ele veriyordu. Daha kendisi bile tam olarak ne hissettiğini bilemezken yaralı ceylanı ürkütmemeliydi.

  

***************************************

 

Aracı iki katlı evin önüne park edeli on dakikadan fazla olmuştu. Düşünceleri öyle karışıktı ki Dilşah'a o teklifi sunmakla iyi mi yapmıştı kötümü bir türlü karar vermiyordu. En çok aklını kurcalayan soru ise gelip gelmeyeceği idi. Saati kontrol eden Araz beklemekle eline bir şey geçmeyeceğini anlayarak araçtan indi ve elindeki kumandaya basarak kilitlendi. Başını karşısındaki eve çevirerek yüzünü buruşturdu.

 

"Bu kadın milletine anlam veremiyorum arkadaş! Sanki bizim evimiz yok!? Hayır neden evimizde beklemiyor bu annem? Her bulduğu fırsatta burada!"

 

Bahçe kapısını açarak taşlı yoldan eve doğru ilerlerken hâlâ kendi kendine homurdanıyordu.

 

"Dilşah Hanım gelmeye karar verdiyse onu zaten buradan alırdık. Ne gerek var sabahtan akşama kadar burada bekleyip kızı sık boğaz etmeye? "

 

Başını sağa sola oynatarak sakinleşmeye çalıştı. Derin bir nefes alan adam zile basarak kapının açılmasını bekledi. Açılan kapıyla karşısına yine koyu renklerde giyinmiş bir şekilde Dilşah'ın çıkması ile bu defa içinden konuşmaya başladı.

 

"Birinin acilen bu kadını renklerle tanıştırması lazım! Kadın siyah ve koyu tonlar arasında sıkışıp kalmış. Hayır ruhun damı kararmıyor be kadın!? " İçinden söylediklerinin aksine sert yüz hatlarını yumuşatarak kapıdaki kadınla konuştu.

 

"İçeri girmeme müsaade varmı yoksa kapıda kazık gibi dikilmem hoşuna mı gidiyor? "

 

Dilşah, Araz'ın mavi gözlerinde kaybolmuş, aldığı kararın hayatını nasıl etkileyeceğini düşünürken adamın sözleri ile kendine geldi ve heyecanını gizlemeye çalışarak cevap verdi.

 

"Girmene gerek yok. Bir dakika bekle anne ne haber vereyim geldiğini. "Bütün ümitlerinin suya düşmesi ile içeri doğru yönelen kızın kolunu bir hamlede tutarak kendisine çevirdi ve kendisine şaşkınca bakan kadına son bir ümitle sordu.

 

"Gelmeyecek misin? Yardım etmeyecek misin bana?"

 

Yıllardır sevmekten bir an olsun vazgeçmediği adam karşısında çaresizce kıvranırken Dilşah onu biraz daha kıvrandırmak için umursamaz bir tavırla cevap verdi.

 

"Yola çıkacaksın, bence fazla oyalanma. Bırak kolumu da anne ne haber vereyim. "

 

Araz çaresiz bir şekilde kalakalırken bir ümit tekrar konuştu.

 

"Dilşah, kendim için değil Ayaz için! Ayaz için bir kez daha düşün lütfen! "

 

Kız bakışlarını çaresiz mavi gözlerden kaçırarak kolunu Araz'ın tutuşundan kurtarıp tekrar içeriye doğru yöneldi. Biraz daha Araz'ın çaresiz kıvranışını izlerse kahkahayı basması an meselesiydi. Dilşah içeriye gittikten bir iki dakika sonra Şükran Hanın kucağında torunu ile kapıya çıkmıştı ki Araz annesinin kucağındaki oğlunu alarak öfkeyle homurdandı.

 

"Biz Ayaz'la arabadayız! Biraz acele et anne! " Arkasını dönerek giriş kapısından çıkan Araz neden öfkelendiğine anlam veremiyorken, öfkelendiği için kendine daha çok kızıyordu. Niye kızıyordu?Gelmeye bilirdi. Hem niye gelsindi ki? Ayaz'la ilgilenmesi ona bir ömür boyu annelik yapacağı anlamına gelmezdi. Ayaz'ı bebek koltuğuna yerleştirirken öfkeyle homurdandı.

 

"Ah! Anne Ah! Eşşeğin aklına karpuz kabuğu soktun! Resmen bilinç altıma Dilşah'ı yerleştirdin!"

 

Söylenerek Ayaz'ın kemerini takmıştıki arkasından gelen sesle kaşlarını çattı.

 

"Valiz için bagajı açacak mısın? "İşittiği sözlerle arkasını dönmek için hızla doğrulurken başını aracın tavanına çarpınca acıyla inlerken ağzında bir küfür dolandırarak homurdandı.

 

"Hay ben senin gibi arabanın!" Araz'ın hali ile kıkırdayan kız işittiği küfürle uyarırcasına boğazını temizledi ve kaşlarını çatarak söylendi.

 

"Çocuğun yanında küfür içerikli konuşman doğru değil! Konuşmalarına dikkat et! Üstelik arabanın bir suçu yok bence. Hiç bir yere sığamayan sensin. "

 

Araz başını ovarak kızın elindeki küçük valizi aldı ve aracın bagajını açarak yerleştirdi. İşini bitirince Dilşah'ın önüne gelerek uzun boyunun verdiği heybetle dikilerek tek kaşını sorarcasına kaldırdı.

 

"Ne demek istiyorsun sen? Boyumdan dolayı laf mı çarpıyorsun?"

 

Dilşah başını geriye doğru atarak Araz'ı baştan aşağıya süzdü ve karşısındaki adama alayla cevap verdi.

 

"Araz ağaya laf çarpmak ne haddimize! Senin boyun gayet normal sizin yanınızda kısa kalan biziz ağam! "

 

Araz kızın sözleri ile başını sağa sola sallayarak sırıttı. Bakışları evden çıkan Annesi ve diğerlerini bulurken Dilşah'a dönerek mavi gözlerindeki minnet duygusu ile konuştu.

 

"Teşekkür ederim Dilşah. Beni nasıl zor bir durumdan kurtardın bir bilsen! " Dilşah karşısındaki adamın bakışlarında kaybolacağını hissettiği an mahçupça gözlerini kaçırdı ve kaçamak bir cevap verdi.

 

"Ayaz için. " Kızın kısa ve net cevabına bozulsada belli etmemeye çalışırken annesi ve diğerleri vedalaşma faslına geçince kendi kendine homurdandı.

 

"Bir Ayaz'ı düşün zaten! Ben kimim ki? Zorda olan sadece oğlum çünkü. Benim anam ağlamıyor ya hiç! " Araz'ın sözlerini duyan Özgür kıkırdayarak arkadaşının omzuna hafifçe vurdu.

 

"Ağlamayana meme vermezler oğlum!"

 

Arkadaşının taklidini yapan Araz öfkeyle söylendi.

 

"Defol git Özgür! Düştüğüm durumla dalga geçiyorsun ya elbet elime düşersin! " Araz'ın en ufak şeylerde bile şakaylada olsa intikamını alan bir yapısı olduğunu gayet iyi bilen Özgür iki elini havaya kaldırarak korkmuş bir şekilde cevap verdi.

 

"Aman kardeşim! Söylemedim farzet! Yunus'a neler çektirdiğini duydum. Unut gitsin ben bir şey demedim. " Araz sinsi bir sırıtışla arkadaşına bakarken kızlarda fısıltıyla Dilşah'ı uyarıyordu.

 

"Araz illaki orada senin kim olduğunu öğrenecek. Hemen her şeyi kabullenecek değil. Söyleyeceklerine ve yapacağı öküzlüklere karşı dirayetli ol. Sakın pes etme! " Mehir'in sözleri ile Dilşah ürkek bakışlarını sevdiği adama çevirerek arkadaşını onaylarcasına başını salladı.

 

"Unutma! Bu yaşananlarda suçsuz olan biri varsa oda sensin! Sakın kendini ezdirme. Her zamanki güçlü Dilşah ol!"

 

Beyza'nın sözleri ile burukça gülümseyerek arkadaşına sarıldı. Hüma'ya doğru yönelince arkadaşı gülümseyerek kucakladı ve fısıldadı.

 

"Sen güçlü bir kadınsın! Kavuşamadığın adam da hayalini kurduğun aile de şimdi kollarını açmış seni bekliyor. Sakın pes etme ve aklını kullan! "

 

Hapisanede başlayan arkadaşlık serüvenleri çektikleri zorluklarla onları bir birine kenetlemişti. Hiç olmayan kardeşi ailesi gibiydi bu kızlar Dilşah'ın. Onları tanıdığı o ürkek, çekingen, korkuları olan hallerinden eser kalmamıştı sanki. Hepsi hayatın onlara oynadığı oyunlar karşısında kendi dillerinde savaşmayı öğrenmişlerdi. Dolan gözlerini kırpıştırarak başını olumlu anlamda salladı ve Rana Hanım'ın eline uzandı.

 

"Bizi habersiz bırakma kızım. Ne olursa olsun ara. Bu fasulye sırığını adam edeceksin inanıyorum ben sana. "

 

Dilşah gülümseyerek kadının elini öpüp alnına koymuştuki arabadan yükselen ağlama sesiyle telaşla o yöne döndü.

 

"Ayaz ağlıyor. Ben yanına geçeyim. "Arkadaşları ve diğer kadınlar onun Ayaz'a karşı düşkünlüğü ve korumacı tavrı karşısında her şeyin yolunda gitmesi için dualar ederken Özgür koluyla arkadaşını dürterek Dilşah'ı işaret etti bakışları ile.

 

"Ben sana demedim mi ağlamayana meme vermezler diye."Araz arkadaşına ters ters bakarken o sözlerine devam etti. "Bakta oğlundan örnek al biraz. İki dakika da nasılda Dilşah'ı ayağına getirtti? "

 

Araz'ın bakışları oğlunu öpe koklaya bebek koltuğundan çıkarmaya çalışan Dilşah'a kayarken içinde bir yerlerde kıskançlığın kıvılcımlarını hissetti.

 

"Dikkat et oğlum bu kızı kaçırma elinden. Yıllar önce yaptığın aptallığa benzemez bu defa daha beter biri olursun! Gerçi Ayaz varken senin gibi bir kabiliyetsizin bir şey yapmasına da gerek yok ta ben yine de uyarayım dedim. Şuna bak nasılda sokuldu kızın göğsüne kereta! "

 

Araz yanında oğlu ve Dilşah'ı izleyerek kendine fitne veren arkadaşına ters bakışlarını atıp söylendi.

 

"Ulan sen ne biçim bir adamsın? İşin gücün fesatlık, gır gır şamata! Sana da eğlence çıktı anasını satayım!"Annesi de arabaya geçince diğerlerine eliyle selam verip oda sürücü koltuğuna doğru ilerleyerek Özgür'e bakıp yüksek sesle konuştu. "Yazdım bir kenara koçum! Elbet intikamımı alırım! Düşeceksin elime Özgür!"

 

Arkadaşının kahkahası ile oda ufak bir kahkaha atarak aracına binip çalıştırdı. Kornaya basarak son kez vedalaşan Araz, arkadaşının aracın arkacamına bir kova suyu boşaltması ile aracın içini inletecek şekilde sinirle bağırdı.

 

"Hayvan herif! Ulan ben senin su döken o elini... "

 

"Araz ağa! "Dikiz aynasından bakışlarını arkadaki kadına çeviren adam aynı sinirle homurdandı.

 

"Nee! "

 

"Ben biraz önce sana küfür yasak demedim mi? Senin küfürden başka kelimen yok mu? Çocuğun yanında sürekli küfür ediyorsun!? "

 

Dilşah'ın çıkışı ile neye uğradığını şaşıran Araz kadının sürekli kendine müdehale etmesi ile ona karşı daha ılımlı davranacağına dair söz versede bu defa sinirlenmişti.

 

"Sen ne demeye gudubet alman mürebbiyeleri gibi her lafıma karışıyorsun!? El kadar çocuk küfürden ne anlar be? İki de bir her lafıma müdehale edip durma fena olur! "

 

Şükran Hanım oğlunu uyarırcasına söylenirken Ayaz'ın sesi arabayı doldurdu.

 

"Baba! "Oğlunun sesi ile kontrollü bir şekilde bir kaç saniyeliğine bakışlarını ona çeviren Araz yüzüne yayılan gülümseme ile cevap verdi.

 

"Söyle babasının aslanı! "Ayaz, Dilşah'ın saçları ile oynarken babasının sesiyle ona dönerek tekrar konuştu.

 

"Nah! Baba! Nah! " Dilşah ve Şükran Hanım'ın öfkeli bakışları Araz'ı bulurken onun şaşkın bakışları ise kocaman sırıtan oğlundaydı.

 

"Ay! Küçücük çocuğa öğrettiğin şeylere bak! Araz ben sana ne deyim oğlum?"

 

"Ne diyeceksin Şükran anne o kafasının içinde akıl olsa zaten öğretmezdi böyle şeyleri. Maşallah Allah boy vermiş ama akıl vermemiş! "İki kadının da üzerine gelmesi ile Araz şaşkın bir şekilde cevap verdi.

 

"Ya saçmalamayın Allah aşkına! Niye öğreteyim ben oğluma öyle şeyler? "

 

"Öğretmene gerek yok onun yanında konuştuğun için öğreniyor olabilir mi? "Ayaz, Dilşah'ın peçesini çekiştirirken uykulu gözlerle mırıldandı.

 

"Yunus... Yakışıklı... Yunus! "Oğlunun mırıldandığı sözlerle elini sertçe direksiyona geçiren Araz öfkeyle söylendi.

 

"Ulan Yunus! Ulan Hamsi beyinli! El kadar çocuğa öğrettiğin şeylere bak! Ulan ben senin gelmişini geç... "

 

Birden aklına gelen uyarı ile sözlerini bu defa kendisi yarıda bırakırken dikiz aynasından bakışlarını yavaşça Dilşah'a çevirdi ve içinden söylenmelerine devam etti.

 

"Aman sende hemen çat o kaşları! Alman mürebbiyesi kılıklı! Gerçi kaşları ve gözlerinden başka yüzünün diğer hatlarını göremediğimi düşünürsek saçmalıyorum. Bence en kısa zamanda o peçeyi çıkarttırsam iyi olacak. Kadının kızdığı zamanı da mutlu olduğu zamanı da ayırt edemiyorum. En azından yüz mimiklerinden kızdığını anlar ona göre önlemimi alırım. "

 

Araz'ın kendi kendine değişen mimikleri​ ve başını bir şeyi onaylarcasına sallaması ile Şükran Hanım endişe ile oğlunu dürttü.

 

"Araz ne demeye tuhaf tuhaf hareketler yapıyorsun oğlum?" Annesinin dürtmesi ile düşüncelerinden sıyrılan Araz dişlerini sıkarak pisikopatça sırıttı.

 

"İçimden küfrediyorum anne içimden! Malum çocuk hemen kapıyor ya bende içimden Yunus'un yedi ceddine doya doya küfür edeyim dedim! " İki kadında sabır dilenircesine gözlerini devirirken Araz radyoyu açıp her zaman dinlediği frekansa geçerek dikkatini yola verdi.

 

Dilşah'ın gidişinden sonra Rana Hanım dinlenmek istediğini söyleyerek eve çıkarken kızlarda bahçeye doğru yöneldi. Özgür de onlarla birlikte bahçeye doğru geçerken Hüma arkasını dönerek ellerini beline atıp abisine baktı. Kardeşinin hareketi ile kaş göz işareti yapan adam cevap alamayınca konuştu.

 

"Ne oluyor kızım? Sinyallerin mi arızalı? Çöp arabası gibi durdun önüme! " Bıkkınlıkla nefesini dışarı veren kız yanındaki kızlara bakarak homurdandı.

 

"Abi farkında mısın bilmem ama bizimde konuşacak özel şeylerimiz olabilir! " Özgür, bakışlarını sevdiği kıza çevirdi ve onun gülmemek için gözlerini kaçırması ile yüzünü buruşturarak kardeşine sinirle cevap verdi.

 

"Değilim Hüma Hanım!" Bakışlarına şüphe kırıntıları yerleşirken işaret parmağını kaldırarak uyarırcasına salladı. " Yanına o kalleş arkadaşını alıp, böyle ergence konuştuğun o günden sonra eski nişanlın olacak o şerefsiz puştu getirdin ayağını denk al! Kırarım kemiklerini haberin olsun!"

 

Abisinin sözleri ile Hüma alınmış gibi dudaklarını bükerek küskünce konuştu.

 

"Aşk olsun abi ya! Ne demeye hatırlayıyorsun şimdi o haysiyetsiz, ciğeri beş para etmezleri? Kalbimi kırıyorsun ama! "

 

Alınmış gibi dudaklarını büküp bir de küskünce konuştuğu zaman biliyordu ki abisi ona dayanamazdı. Özgür kolunu kardeşinin omuzlarına dolayarak şakağına bir öpücük bıraktı.

 

"Hüma... Senin iyliğin için söylüyorum. Bak hem Rüzgar'a bir söz verdim ben. Bir iki güne kadar yüzükleri getirip takacak. O yüzden ipsiz, sapsız birine takılıp bana sözümü çiğnetme o çocuğuda yarı yolda bırakma. Öyle bir hata yapman demek umut olduğunuz o adamı diri diri mezara sokmak demek. "

 

Beyza ve Mehir, Özgür'ün iyi niyeti karşısında bir birine bakarken Allah'a bir kez daha şükrediyorlardı Özgür gibi bir adamı karşılarına çıkarttığı için. Hüma abisinin bakışlarından gözlerini çekerek yere çevirdi.

 

"Abi. Faruk Amca işi ciddiyete taşıyor haberin olsun. "Anlamayan bakışlarla kardeşine bakan adam, kardeşi yeniden konuşmaya başlayınca dikkat kesildi. " Hafta sonu istemeye geleceklermiş. Her şey usulüne göre olsun dedi. Bir de düğününüzü görmeden ameliyat olmam diyor. " Özgür'ün bakışları şüpheyle kısıldı ve bir süre kardeşini izledi. Mehir'in şaşkın bakışları ikili üzerinde gezerken Beyza arkadaşını dürterek bahçedeki masayı işaret etti. İkili masaya doğru ilerlerken Hüma abisinin tepkisinden korkarak sözlerine hızla devam etti. "Abi vallahi kabul etmeyecektim ama onun bir umudu varken hayattan umudunu kesmiş haline dayanamadım. Sanki babam canlandı gözümün önünde. Onun için elimizden bir şey gelmedi ama ben Faruk Amca'ya yardım etmek istiyorum. Yoksa vicdanım rahat etmeyecek. "

 

Özgür kardeşinin çenesinden tutarak başını hafifçe kaldırdı ve bakışlarını birleştirerek sıkıntılı bir nefes alıp konuştu.

 

"Biliyorum. Senin için nasıl rahat etmiyorsa benimkide etmiyor. Ben her an o yaşlı adamın tutunduğu dallar kırılacak diye korkuyla beklerken bu gün ne oldu biliyor musun?" Olumsuz anlamda başını sallayan kıza muzipçe göz kırpan Özgür sözlerine devam etti. "Senin o cesaret timsali merinos koyunu beni aradı ve seninle evlenmek istediğini söyledi. " Hüma'nın ağzı bir karış açık kalırken Özgür ciddiyetini takınarak devam etti. " Hüma bence biraz düşün derim. Benim öyle merinos falan dediğime bakma sevdim aslında ben o çocuğu. Bir kere en başından beri dürüst! Alavere dalavere ile karşıma çıkmadı. Belki küçük bir karışıklık oldu ama oda anı kurtarmak için söylenen sözlerdi." Hüma kıkırdayarak abisinin sözlerini kesti.

 

"Abi adam sahte sevgili yapıp sahte düğün bile kuruyor ama sen güvenilir buluyorsun öyle mi?"

 

Kardeşinin sözleri ile burukça gülümseyerek sözlerine devam etti.

 

"Şu hayatta kimsesiz kalma korkusu insana her şeyi yaptırır Hüma.Ne yapıyorsa babasını hayatta tutabilmek için yapıyor.Ben olsam bende aynısını yapardım."

 

Bakışlarını etrafta gezdiren adam söyleyeceklerini toparlayarak tekrar konuştu. "Eğer senin içinde de o çocuğa karşı bir şeyler filizlendi ise yapacağınız sahte evliliğe sahip çık kardesim.Bazen seveceğin kişiyi önce aklın,sonra kalbin onaylar. Her zaman kalp olmaz ilk adımı atan."Kardeşinin saçlarını karıştırıp arkasını dönerek eve doğru ilerledi. "Kahveye kadar gideceğim döndüğümde hepiniz eve girmiş olun!" Hüma abisinin ardından şok olmuş bir şekilde bakarken kızların seslenmeleri ile girdiği transtan sıyrılarak onlara doğru ilerledi.

 

İçtikleri kahvelerden sonra Hüma'nın anlattıklarını değerlendirirken Mehir kıkırdayarak arkadaşının saçlarından fuları çekip eline aldı ve incelerken bakışlarını Beyza'ya çevirerek şüpheyle kıstı.

 

"Beyza'cığım ne dersin sencede doktor bey bizim Hüma kuşuna abayı yakmamış mı? "Beyza arkadaşının sorusu ile bir kaç saniye düşünürmüş gibi yaparak muzip bakışlarını Hüma'ya çevirdi ve cevap verdi.

 

"Bence abayı yakan sadece doktor bey değil. Bizim Hüma kuşunun da ondan aşağı kalır yanı yok baksana. " Hüma daldığı düşüncelerden kızların kahkahası ile sıyrılırken bakışlarını kısarak surat astı.

 

"Çok kötüsünüz! Hem nereden çıkıyor abayı yakmak falan? Yok öyle bir şey! "Mehir elindeki fuları masaya bırakarak gözleri ile işaret etti.

 

"Fulara anlat sen o bahaneleri tatlım. Adam iki günde evlilik teklifi etmiş. Üstelik sen korkak tırsak diye adamın başının etini yerken o abinin karşısına geçip kardelşinle evlenmek istiyorum demiş. " Hüma itiraz edecek gibi olunca Mehir masaya bıraktığı fuları tekrar eline alarak sözlerine devam etti. "Üstelik adam sana rahmetli annesinin hatırasını vermiş. Sen daha kondurama ama gör bak dediklerimize geleceksin. "

 

Beyza kahve fincanlarını tepsiye koyarken Mehir'i onaylarcasına konuşmaya başladı.

 

"Mehir haklı. Belliki adam senden hoşlanmış. Hatta makyaj yapmana bozulup rimelini attığına, daha sonra söylediği sözlere göre kıskanmış bile! Gerçi ilk gün bile sana olan çipil çipil bakışlarından anlamalıydık ya bu meselelerdeki cahilliğimize ver. " Tepsiyi kenara doğru itekleyerek ortadaki çekirdek kasesine uzandı ve avucuna alarak bir iki tane çıtlattı. " Fuları saçlarına takarken ki hislerini ele alacak olursak doktor da seni etkilemiş. "Bakışları hülyalı bir hâl alırken iç çekerek sözlerine devam etti.

 

" Özgür bana ne zaman yaklaşsa aynı şeyleri hatta daha fazlasını hissediyorum. Göğsüm kafesine sığmıyor, avuç içlerim terliyor, sanki güneş tam tepemde duruyormuş gibi bütün vücudumu bir ateş sarıyor. Yerdemiyim, gökte miyim anlayamıyorum. "

 

Hüma arkadaşının saydığı belirtileri zihninde şöyle bir yokladı. Evet bu gün çoğu belirtiyi yaşamıştı. Belkide daha fazlasını ama bunun hoşlanmayla ne alakası vardı. Daha sonra aklına onu aldatan ve hayatını mahfeden nişanlısı geldi. Onunlayken hiç böyle şeyler yaşamamıştı. Yanına yaklaştığında heyecanlanmamış, temas ettiklerinde bedenini bir ateş sarmamıştı. Kalbi hiç bu günkü kadar hızlı atmamış, heyecandan avuç içleri hiç bir zaman terlememişti. Bu gün Rüzgar ya da kendisi aralarındaki çekime engel olmasaydı belkide öpüşmeye kadar gidecekti işin ucu. Oysa eski nişanlısına Allah biliyor ya yanağından bile öptürmek için zoraki izin verirdi. Belki önceleri ailesinin karşı çıkışı çekici ve cazip kıkmıştı onu, belki de mantığı.

 

"Kızlar kendi kendimize gelin güvey oluyoruz bence. Ben bile kendi hislerimden emin değilken Rüzgar'ın benden hoşlanacağını nasıl düşünürüm. "

 

"O nasıl laf şimdi? Sen hoşlanılmayacak kız mısın? "Hüma, Beyza'nın tepkisi ile gülümseyerek cevap verdi.

 

"Öyle değil işte gelin hanım. Şimdi ben eski nişanlım olan şerefsizle aşık olarak evlilik yoluna girmedim mi? " Kızlar onaylarcasına başını sallarken Hüma devam etti. "Bende diyorum ki, o şerefsizde bugün hissettiğim duyguların hiç birini bir kere bile hissetmedim. Eğer aşk oysa hoşlantı sizce böylemi olur? " Kızların şaşkın bakışları arasında yüzleri kızararak sözlerine devam etti. "Belki Rüzgar la aramızdaki cinsel çekimdir ha ne dersiniz? O şerefsizle olan aşkıma bakılacak olursa olamaz mı yani? " Beyza bu konudaki bilgisizliğinden dolayı düşünceli bir şekilde dudaklarını bükerken, Mehir'in kahkası ile iki kız da ona döndü.

 

"Hüma bazen gerçekten çok safça davranıyorsun. Ne demek aşık olmak buysa? Kızım sen zaten o adama aşık değilmişsin ki. " Hüma dudaklarını bilmiyorum dercesine bükerken Beyza'da dikkatle Mehir'i dinliyordu. " Belki alışkanlıktı, belki güvendi, belki mantık tı ama seninkisi kesinlikle aşk değilmiş! Eğer aşık olsaydın bu gün Rüzgar la aranızda olan o çekim kendiliğinden gelişirdi. " Aklı karışmış bir şekilde arkadaşını dinleyen Hüma daha fazla karışan aklı ile iyice stres olarak ellerini saçlarına götürerek çekiştirdi.

 

"Off! Bilmiyorum aklım çok karışık!"

 

"Karışık olan bir şey yok. Sen her şeyi akışına bırak! Evlenipte aynı çatı altına girince su akar yolunu bulur. Ne de olsa ateşle barut yan yana durmaz. Şekil A. "diyerek kendisini gösteren Mehir, Beyza'nın gülmesine neden olmuştu.

 

"Şu anki durumlarına bakılırsa Mehir'in söylediklerini uygula ama gittiği yoldan gitme müstakbel görümceciğim. "Mehir avucundaki çekirdekleri arkadaşının üzerine doğru atarken Hüma umutsuzca tekrar konuştu.

 

"Bence evlensek bile hiç ümit yok! Çünkü evleneceğiz ama babası ameliyat olup iyileşince boşanacağız! "

 

"Yuhh! Hüma yani! Madem evleneceksin niye boşanıyorsun ki? " Beyza'nın sorusu ile Hüma üzgünce ona baktı.

 

"İşin kötü yanı Rüzgar abimden evlilik için izin alırken daha sonra boşanacağımızı söylememiş galiba. " Mehir bir iki çekirdek çıtlatarak umursamazca omuzlarını silkti.

 

"Daha ne bahanen de hazır. Ailen gerçek bir evlilik yaptığını düşünürken sen de Rüzgar'a verdiğin zaman içinde bu evliliği gerçeğe çevirirsin. "

 

"Olmaz! "

 

"O zaman abine söyleseydin ya! "

 

"O da olmaz!"

 

"Ayyy! Hüma şiştim resmen! O olmaz bu olmaz! Ne istiyorsun peki? "

 

"Bilmiyorum! "

 

Hüma'nın cevapları ile Mehirin çileden çıkmış hali bir yana Beyza, Özgür'ün giderken söylediği sözleri hatırlayınca bir tatsızlık çıkmasından korkarak ayaklandı. Boşalan çekirdek kasesinide tepsiye koydu ve eline alarak kızlara döndü.

 

"Yatalım artık. Daha sonra gelişmelere göre devam ederiz. "Mehir ve Hüma'da onu onaylayarak ayaklanırken Mehir arkadaşının koluna dokunarak kendine bakmasını sağladı.

 

"Hapisane duvarında ne yazıyordu hatırladın mı? " Hüma kısa bir an düşündü ve gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı.

 

"Ya gerçekleri yaşayacak kadar CESARETLİ ol! Ya da düşüncelerine yenilecek kadar KORKAK! "

 

Kızlar gülüşerek eve doğru ilerlerken Mehir telefonuna gelen mesajla biraz arkada kaldı.

 

"Hazırlıklar tamam mı? " Yüzünde oluşan sırıtışla yanıtladı mesajı.

 

"Tamam. Dilşah bu işe çok bozulacak!" Attığı mesajdan sonra telefonu cebine koyarak kızların arkasından yetişti.

*************************************

 

Annesi uyuklamaya başlayınca Dilşahl'a yer değişmişlerdi.

Dizlerini kendine doğru çekerek koltuğun üzerine çıkan kıza gülümseyerek baktı Araz.

 

"İstersen biraz mola verebiliriz. "

 

"Sen bilirsin ama niye uçağı tercih etmiyorsun? İmkanın varken çekilmeyecek kadar uzun bir yolu araçla gitmek çok saçma bence. " Araz dudaklarını bükerek omuzlarını silkti.

 

"Bilmem. Galiba uzun yolculukları seviyorum. Hem Ayaz'ın rahatlığı açısından da böylesi daha iyi. " Dilşah bakışlarını arkada mışıl mışıl uyuyan bebeğe çevirerek tebessüm ederken Araz'ın sesiyle ona döndü.

 

"İlerde çevirme var. Kimliğini hazır et!! İsteyebilirler! " Kimlik lafını duyduğu an gözleri irice açılan Dilşah gerçek kimliğini Araz'ın bu kadar çabuk öğreneceğini hiç düşünmemişti.

 

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 😉😉

 

Yitenumutlar

 

 

Loading...
0%