Yeni Üyelik
15.
Bölüm
@yitenumutlar

Dilşah'ın kalbi panikle çarparken aracı kenara çeken adam, kapısına yaklaşan polisle konuşmak için pencereyi açtı ve eğilerek polis memuruna baktı.

 

"Bir sorun mu var memeur Bey? "Orta yaşlı adam hafif cama doğru eğilerek cevap verdi.

 

"Ruhsat ve kimlik kontrol. " Araz başını sallayarak polis memurunu onaylarken adamın bakışları yan koltuktaki Dilşah'a kaydı. Kimliği ve ruhsatı uzatacağı esnada diğer polisi görmesi ile tanıdık gelen siması Araz'ın yüzünde kocaman bir gülümsemeye neden oldu. Aracın camından başını çıkarıp gülerek bağırdı.

 

"Kuzgun!" Polis​ tanıdık gelen hitap şeklini duyunca önce kaşları hafifçe çatıldı daha sonra yavaşça arkasını dönerek kendisine seslenen adama baktı. Gözleri gördüğü kişi karşısında sevinçle parlarken oda bağırdı.

 

"Vay! Savcım! " Araz elindeki belgeleri bekleyen polise uzatarak araçtan indi ve arkadaşına doğru hızla yaklaşıp sert bir biçimde sarıldı.

 

Dilşah ve Şükran Hanım, Araz'ın gidişi ile tuttukları nefesini bırakırken aracın başındaki polis onlarında kimliklerini isteyerek kontrol için aracına doğru ilerledi.

 

"Hayırdır lan ne işin var senin trafikte!? " Genç adam sıkıntılı bir şekilde başını kaşıyarak yaramazlık yaparken yakalanmış çocuklar gibi baktı Araz'ın yüzüne. Arkadaşının yüzünün aldığı şekille daha da meraklanan Araz tam ağzını açmıştıki arkadaşı cevap verdi.

 

"Ceza aldım! Kendi mi aklayana kadar trafikteyim sayın Savcım! "Araz anladım dercesine kafasını salladı. Bakışlarını çevrilen araçların üzerinde gezdirerek tekrar arkadaşına dönüp sorarcasına göz kırptı.

 

"Bu işin aslı ne? Niçin çevirme var?"

 

" Hapishaneden kaçan ünlü yer altı liderini ve ona sülük gibi yapışık olan sağ kokunu yakalaya bilmek için bunca tantana." Araz enterasan bir şey duymuş gibi kaşlarını kaldırarak arkadaşına baktı ve yüzüne yayılan alaylı gülümseme ile konuştu.

 

"Sence o herif, kaçmak için, kara yolunu mu tercih eder, hava yolunu mu, deniz yolunu mu?"

 

"Tabiki diğer ihtimallerden birisi. Sonuçta kara yolunu tercih ettiği için şıp diye enseleneceğini bilir. Ama başındakiler emir verdi mi sen karşı çıkamazsın. Bilirsin bizlerde düzen böyle işler. " Araz düşünceli bir şekilde arkadaşının omzuna vurarak gülümsedi.

 

"Bilirim Kuzgun bilmem mi." İkili arasında sohbet devam ederken evraklarla ilgilenen polis memuru yanlarına gelince sohbeti kestiler. Araz arkadaşının omzuna tekrar elini atarak gülümsedi. "Memleketten dönüşte birde ben ilgileneyim senin şu ceza işiyle. Bakalım elimizden gelen bir şey olacak mı. "

 

Diyerek arkadaşına sarıldı ve onunda onayıyla diğer polisteki evraklarını aldı ve elini başına götürerek selam verip muzipçe göz kırparak aracına doğru yöneldi.

 

"Sırık! Ulan bu Piç adam olmaz be! " diyerek arkadaşının arkasından homurdanan Kadir'in sözleri ile Araz başını onaylamazca sallayarak sırıtırken işittiği sözler yüzündeki gülüşün donmasına sebep oldu. Bir kaç saniye olduğu yerde taş misali kesilirken kendisini hızla toparlayarak aracına doğru ilerledi.

 

Uzayan yolda Araz'ın sessizliği iki kadının da dikkatini çekerken öfkeyle kararan yüzü kadınların merakını kabartsa da korkudan onlarda susmayı tercih ediyordu. Hız limitini zorlayan adam dinlenme gereği duymadan hatta gözünü dahi kırpmadan asırlık taştan konağın önüne park etti aracını. Gün şehrin üzerine yeni doğarken Dilşah iri gözlerini etrafta hüzünle gezdirdi. Küçük yaşta ayrılmıştı bu kara topraklardan fakat bu toprakların laneti gittiği yerde de bulmuştu onu.

 

Töre adet diyerek küçük yaşta neler gelmişti başına. Anılar beynini istila etmeye başlayınca göğsüne saplanan sancıyla kendine gelerek düşüncelerinden sıyrılmak istercesine başını hızla iki yana salladı. Araz kızın tuhaf hareketlerini izlemekten vazgeçip aracın arka kapısını açarak oğlunu bebek koltuğundan kurtardı ve kucağına alarak konağın büyük giriş kapısına doğru ilerledi. Şükran Hanım Dilşah'ın tedirginliğini anlayarak koluna girip oğlunun arkasından ilerlerken sessizce kızın kulağına fısıldadı.

 

"Korkma kızım. Her şey yoluna girecek inan bana. "

 

Dilşah ürkek bakışlarını yanındaki kadına çevirerek aynı ses tonuyla cevap verdi.

 

"Ben senin kadar emin değilim Şükran anne. Araz la geçirdiğim şu kısa zamanda onun bıraktığım adam olmaması beni üzüyor. Üstelik her yönüyle değişen adamın inadı ve etrafında kim olursa olsun kırıp geçiren ani öfkesi eskisinden daha fazlayken korkmadan edemiyorum. "

 

Kadın Dilşah'ı sakinleştirmek istercesine kolunu sıvazlarken Mirhan ağa heybetli görünüşü ile merdivenleri ağır adımlarla inerek karısına doğru ilerleyip gözlerindeki hasret pırıltıları ile yüzünü avuçları arasına alarak alnına dudaklarını dokundurup geri çekildi.

 

"Hoş gelmişsin evimin güneşi. " Araz babasının yıllar geçsede annesine karşı gram olsun azalmayan aşkına imrenerek bakarken Dilşah'ın iri gözleri gördüğü manzara karşısında şaşkınca daha da irileşmişti. Şaşırmıştı çünkü bu topraklarda bir erkek karısına ulu orta aşkını itiraf etmez iltifatta bulunmazdı. Bunu yapan bir de ağa olunca Dilşah şok olmuş bir şekilde kalakalmıştı. Şükran Hanım kocasının açık sözlülüğüne karşı utangaç bakışlarla cevap verdi.

 

"Hoşbuldum ağam! " Ağam kelimesinin üstüne karşısındaki adamı uyarmak istercesine baskı uygulayarak karşılık verdi.

 

"Bir daha sakın bu kadar uzun tutma arayı. Sen olmadan bu konağın tadı tuzu yok hatun! " Mirhan ağa karısının uyarısını umursamayarak onu unutandırmaya devam ederken Araz homurdanarak kendilerinin de varlığından haberdar etmeye çalıştı babasını.

 

"Bir de torun baldan tatlı derler, ama görünüşe göre bu sözün doğruluk payı yok oğlum! Baksana dedenin gözleri karısından başkasını görmüyor. "

 

Kıskanç bakışlarını babasından çekerek oğlunun başına bir öpücük bırakırken babasının gür kahkahası konağı inletti.

 

"Ulan kazık kadar adam oldun hala ananı benden kıskanıyorsun sırık." Oğluna doğru yaklaşıp torununu kucağına alarak bu defa öpücükleri ile Ayaz'ı şımarttı yaşlı adam. Babasının elini öpen Araz geri çekilirken Dilşah yaşına göre heybetli duruşu ile torunuyla ilgilenen adamdan bakışlarını bir an olsun ayıramıyordu. Adamın Araz'a olan benzerliği ise gözünden kaçmamıştı. Tek fark daha sert yüz hatlarına sahipti Mirhan ağa.

 

"Bu hanım kız kim!?" Mirhan ağanın sert ses tonu ile yerinde sıçrayan kız ürkek bakışlarını ona çevirirken yaşlı adamın muzipçe göz kırpması bir kez daha şaşkınlığa uğratmıştı Dilşah'ı. Araz'ın bakışları Dilşah'ın üzerinde gezinirken onun ürkek tavırlarına aldırmadan cevap verdi babasına.

 

"Dilşah! Ayaz'ın annesi olacak! Evleneceğim kız!" Sesini bilerek sert tutan Araz babasına taviz vermek istemiyordu. Eğer yumuşak davranırsa biliyorduki babası tekrar Zilan meselesini açacaktı. Adam sert bakışlarını oğluna çevirerek aynı sertlikle konuştu.

 

"Benim sözümün hiç mi kıymeti yoktur Araz ağa!? Ben kardeşime söz verdim Zilan la evleneceğine dair. "

 

Araz babasının sözlerine karşı biraz daha dikleşerek kararından dolayı geri adım atmayacağını göstermek istercesine sert bir ses tonuyla konuştu.

 

"Babaa. Senden zaman istedim sen de bugün gün batana kadar müsade verdin. Evleneceğim kızı elini öptürmeye bu gün akşam olmadan sana getireceğim dedim sende kabul ettin. Zilan benim kardeşim ve asla karım olmayacak! "

 

Mirhan ağanın kaşları hızla çatılırken bakışlarından da bir karartı geçti. Kocasının ne yapmaya çalıştığını anlayamayan Şükran Hanım telaşla tartışan ikiliye müdehale etti.

 

"Ağam içeri geçelim. Kapı ağzında çalışanların önünde hoş olmuyor tartış... " Elini sertçe kaldıran adam karısını susturarak tekrar oğluna döndü ve Dilşah'ı işaret ederek konuştu.

 

"Sen bu kızı kendine eş, bana gelin diye seçmişsin, elimi öptürmeye getirmişsin, lakin onun el öpmeye pek niyeti yok anlaşılan. "

 

Babasının sözleri ile Araz bakışlarını Dilşah'a çevirince, Dilşah komut almışcasına hızla yaşlı adama yönelerek eline uzanıp avuçları arasına alarak öptü ve geri çekildi.

 

"Hoşgeldin kızım. "Dilşah adamın sözlerine başını sallayarak karşılık verirken yaşlı adam tekrar konuştu. "Kusura bakma pek hoş bir karşılama olmadı ama benim bu oğlum her işini son dakikaya bırakınca, haliyle bende zor durum da kalıyorum. "

 

"Estağfurullah ağam. Siz haklısınız. Araz ağa bu zamana kadar evlenmeliydi. En azından Ayaz için bunu yapmalıydı." Dilşah'ın sözleri ile Araz gözlerini öfkeyle devirerek cevap verdi.

 

"Baba, konaktaki adetler mi değişti? Yarım saattir avluda dikiliyoruz. Korkarım ayak üstü nikahı da kıydırıp bizi içeri daha sonra alacaksın. "

 

Oğlunun sözleri ile yaşlı adam tek kaşını imalı bir şekilde kaldurarak cevap verdi.

 

"Olması gereken de o değil mi zaten oğlum." Mirhan ağanın sözleri ile herkesin suratını şaşkın bir ifade kaplarken adam onların yüzlerinin aldığı şekli görünce ufak bir kahkaha atarak sözlerine devam etti. " Şu yüzünüzün haline bakın. Ulan hem kızı Ankara'dan alıp buraya kadar getiriyorsun hemde nikah lafını duyunca şeytan çarpmışa dönüyorsun. " Torununa sıkıca sarılarak salon olarak kullanılan odaya doğru ilerlemeye başladı Mirhan ağa. Diğerleri de arkasından ilerlerken o sözlerine devam etti. " Korkma şimdi kıyılmayacak nikah. Ama çokta sevinme imamı ve aşiret ağalarını akşama davet ettim. Nikahınız akşam kıyılacak." Dilşah olayların bu kadar çabuk gelişmesi ile endişe ile bakışlarını Araz'a çevirken o düşünceli bir şekilde babasının arkasından ilerlemeye devam etti. Şükran hanım ise biraz sitemle kocasına karşılık verdi.

 

"Yangın dan malmı kaçırıyorsun Mirhan

ağa!? Ne bu acele? İzin verseydin de bu gün dinlenseydi çocuklar. " Şükran Hanımın niyeti nikah olmadan Araz la konuşup

Dilşah'ın gerçek kimliğini açıklamaktı fakat kocası acele ederek kendisine fırsat vermemişti. Koltuğa kucağındaki torunu ile temkinle oturan adam Ayaz'ı dizine otutturdu ve kumral saçlarını okşarken cevap verdi eşine.

 

"Bu haytanın gönlünü yapmak için ne kadar uğraştığımızı hatırlamıyor musun hanım? Böyle bir fırsat ayağıma kadar gelmişken geri çevirip riske atamam. " Torununu dizinde hoplatarak sözlerine devam etti. " Ayaz'ım annesiz mi büyüsün? Hem dinleneceklerse akşama kadar bir dünya vakit var. Kahvaltıdan sonra istedikleri kadar dinlene bilirler." Adam sözlerini bitirerek tüm dikkatini torununa verirken Şükran Hanım ve Dilşah ürkek bakışlarla bir birlerine baktı. Araz ise annesi ve müstakbel eşinin tuhaf hareketlerini düşünceli bir şekilde izlemekle yetiniyordu.

 

"Kızım niye inat ediyorsun giysene şu elbiseyi. " Hüma'nın gözüne sokarcasına salladığı elbiseyi elinin tersiyle iten Beyza gözlerini devirerek homurdandı.

 

"Giymek istemiyorum. Beyaz rengi sevmiyorum. Üstelik Özgür'ün de hoşuna gideceğini sanmıyorum. " Kollarını önünde birleştirerek geriye doğru yaslanınca Mehir'in, kafasına vurması ile iç çekti.

 

"Saçın bozuluyor!" Beyza suratını asarak omuz silkerken Mehir sonunda çileden çıkarak çemkirdi. " Ayyy! Yeter! Özgür senin için beğenip almış o elbiseyi! Bu gün çocuğun doğum günü ve nişanlısı ile özel bir gece geçirmek istiyor! Ama sen ne yapıyorsun? Zorla görücüye çıkarılan kızlar gibi mızmızlanıyorsun!" Elindeki saç maşasını Beyza'nın gözlerinin önünde sallayarak tek kaşını tehditkar bir şekilde havaya kaldırarak sözlerine devam etti. "Benim pisikopat tarafımı hortlatma yeminle bu maşayla her yerini dağlarım senin! Şimdi ya o bebek yüzüne bir mutluluk ifadesi yerleştirirsin ya da ben seni Şuracıkta dağlanmış kelle paçaya çeviririm! " Sözlerinde ciddi olduğunu göstermek istercesine elindeki maşayı kızın yüzüne doğru yaklaştırınca Beyza korkudan irice açılan gözleri ile Hüma'ya seslendi.

 

"Hüma al şu deliyi başımdan lütfen! Tamam giyeceğim o elbiseyi ne isterseniz yapacağım söz! " Mehir bir adım geri çekilerek Hüma'ya bakınca ikili kahkalarla gülmeye başladı. Beyza ise dudaklarını büzerek arkadaşlarına bakıp sitemkar bir ses tonuyla sözlerine devam etti. " Ne demeye benimle uğraşıyorsunuz sanki? Elbiseyi Özgür'ün yolladığını baştan söyleseydiniz ya! Bu kadar uğraşmanıza gerek kalmazdı o zaman. O istesin değil sevmediğim bir rengi giymek çarşafa bile girerim ben. " Beyza'nın sözleri ile Hüma ve Mehir ağzı açık bir şekilde bir birine bakarken Hüma kendini toparlayarak elini beline atıp huysuzca çemkirdi.

 

"Biz giymesini isteyince yalvarttır, ama abimin adını duyunca yelkenleri suya indir! Bu ayrımcılığın sebebi ne acaba? Hem farkındaysan abim olacak adam dan önce biz vardık gelin hanım! " Mehir arkadaşının tepkisi ile gülmemek için dudaklarını ısırırken Beyza onları kırdığını düşünerek hızla kendini açıklamaya koyuldu.

 

"Hüma yanlış anladın beni. Ben elbiseyi sizin aldığınızı düşünmüştüm. Beyaz rengi gerçekten sevmiyorum ve boş yere masraf ettiğinizi düşündüm. Düşüncelerimi söylediğim için kırılacağınızı hiç düşünmedim. O yüzden yani. "

 

"Çevir kazı yanmasın küçük hanım. Hadi hadi yarım saate Özgür dikilir kapıya. Bunu daha sonra konuşacağız. Önce işimizi halledelim." Diyerek Beyza'nın saçlarına uzanarak bir tutam alıp maşa ya dolayan Mehir bakışlarını Hüma ya çevirerek sözlerine devam etti. "Sen de makyajı hallet yoksa ben cinnet geçireceğim. " Hüma başını sallayarak makyaj lafını duyunca yüzünü buruşturan Beyza'ya doğru yaklaşırken aklına gelen şeyle bakışlarını Mehir'e çevirdi.

 

"Mehir. " Yaptığı işe odaklanan kız arkadaşının kendisine seslenmesi ile bakışlarını ona çevirdi. " Sen fotoğrafçılık üzerine okumuştum değil mi?" Mehir arkadaşının sorusu ile gülümseyerek onu onaylarcasına başını salladı. " Hüma, Beyza'nın göz makyajını yaparken sözlerine devam etti. "Rüzgar bir fotoğrafçıya ihtiyaçları olduğunu söyledi. Doğum anını ölümsüzleştirmek isteyen aileler olduğu için bir fotoğrafçı bulmamı ve hastane adına anlaşma yapmamı istedi. " Arkadaşının sözlerine anlam veremeyen Mehir elindeki bukleli saç tutamını düzelterek Hüma'ya döndü.

 

"Eee ne olmuş bul sende bir tane. Eminim böyle güzel anları ölümsüzleştirmek isteyen bir sürü fotoğrafçı vardır. " Beyza'nın kısılan bakışlarından kendisini anladığını düşünen Hüma ona muzipçe göz kırparak devam etti.

 

"Buldum bile! Bu işi sen yapacaksın." Anlam veremediği sözler karşısında Mehir'in kaşları hafiften çatılırken Hüma bulduğu fikrin memnuniyeti ile heyecanla sözlerine devam etti. " Bebekleri ve o anları sen fotoğraflayacaksın canım. Hem beraber olacağız hem hastanede güvende olacaksın sonrada birlikte döneriz. " Düşünceli bir şekilde dudaklarını büken kız Beyza'nın sözleri ile ona döndü.

 

"Boşuna bükme o dudaklarını. Hem ne var bunda düşünecek. Mesleğini yapacaksın işte hemde en güzel şekilde. Dünyaya gözlerini açan o küçücük varlıkların o anlarını ölümsüzleş tireceksin var mı ötesi. " Elinde ki çiçekli tacı Beyza'nın saçlarına takarak işini bitiren kız omuzlarını silkerek cevap verdi arkadaşlarına.

 

"Çok güzel bir fikir, güzel bir teklif. " Mahçup bakışlarını Hüma'ya çevirerek sözlerine devam etti. " Hem sizin üzerinizdeki yükü biraz olsun hafifletmiş olurum. Malum Özgür ve Beyza yakında evlenecek. Dilşah desen bu gün yarın nikah haberini alırız. Sen de evleneceksin. Ben Özgür'e daha fazla yük olmak istemiyorum. " Beyza ve Hüma'nın üzgün bakışları kesişirken Mehir aklına takılan ayrıntı ile devam etti. " Sen böyle düşünüyorsun da peki Rüzgar kabul edermi benimle çalışmayı. Sonuçta sicilim temiz sayılmaz. " Beyza arkadaşının sözleri ile düşünceli bir şekilde dudaklarını bükerken Hüma gözlerini devirerek makyaj malzemelerini toplamaya başladı bir taraftan da Mehir'e cevap veriyordu.

 

"Benim sicilim çok mu temiz acaba? Hem Rüzgar böyle şeyleri takan birisi olsaydı beni de işe almazdı değil mi? " Sessizce Hüma'yı dinleyen kızlar haklı dercesine bir birine bakışlar atarken Hüma eline aldığı elbiseyi Beyza'ya uzatarak devam etti sözlerine. "Ben bu meseleyi bu gün Rüzgar'la konuşup halledeceğim. Sende şu elbiseyi giy abim neredeyse gelmek üzeredir. Beyza üzerini değiştirmek için hızla diğer odaya geçerken Mehir telefonu alarak Özgür'e rapor verdi.

 

Beyza geçip giden yolları izlerken nereye gittiklerini deli gibi merak ediyordu. Onun meraktan kıpır kıpır olan hali Özgür'ün gülme isteğini kabartırken istifini bozmadan Beyza'ya kısa bir bakış atarak konuştu.

 

"Hadi sor. " Beyza anlamayan bakışlarla yanındaki adama dönerek cevap verdi.

 

"Neyi? "

 

"Nereye gittiğimizi. " Beyza'nın tek kaşı sorgularcasına havalanırken tekrar cevap verdi.

 

"Yemeğe gitmiyor muyuz? " Özgür yandan bir gülüşle kaşlarını kaldırarak cıkladı.

 

"Hayır güvercin yemeğe gitmiyoruz. Yani yemeğe de gideceğiz ama daha sonra. " Beyza kıstığı bakışlarını Özgür'ün üzerinde gezdirerek şüpheyle konuştu.

 

"Peki nereye gidiyoruz? "

 

"Kaçırıyorum seni! Nikahı basacağım!"

 

"Neee! " Beyza'nın irice açılan gözleri ve şok olmuş yüz ifadesi Özgür'ün kahkaha atmasına sebep olurken arabayı park eden adam araçtan inerek hızla Beyza'nın tarafına geçti ve kapısını açtı ve eline uzanarak dışarı çıkmasına yardımcı oldu. Beyza hâlâ şaşkın bir ifadeyle etrafını izlerken karşısındaki binanın üzerindeki tabelayı okuyunca şaşkınlığı iki katına çıkmış farkında olmadan dudaklarından sevdiği adamın ismi de aynı şaşkınlıkla dökülmüştü.

 

"Ö... Özgür! " Özgür sevdiği kızın şaşkın yüzünü dudaklarında yer edinen büyük bir tebessümle izlerken aniden patlayan flaş Beyza'nın şaşkın bakışlarını kırpıştırarak kendine gelmesini sağladı. Arka, arkaya bir kaç kez daha patlayan flaşla bakışlarını o yöne çevirince karşısında gördüğü arkadaşları ile farkında olmadan sözcükler dudaklarından döküldü.

 

"Sizin ne işiniz var bura da? Hem hangi ara geldiniz?" Hüma alınmış bir şekilde sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çattı.

 

"Aaa! Yeter ama sen abim olacak bu adamı gördükçe bizi ilk fırsatta satıyorsun gelin hanım! " Arkadaşının sitemli sözleri ile Beyza ne söylediğinin farkına varırken Rana Hanım, Rüzgar ve Babasına bakarak mahçupça konuştu.

 

"Şeyy... Kusura bakmayın ben öyle demek istemedim. Şaşkınlıktan ağzımdan öyle kaçı verdi bir den. " Mehir arkadaşının ve Özgür'ün bu anlarını bir kez daha ölümsüzleştirerek cevap verdi.

 

"Takma kafanı. Hüma şaka yaptı sadece. "Diyerek diğerlerine döndü ve yüzlerindeki tebessümle ikiliyi izleyenlere seslendi. "Hadi sizde geçin bir kaç poz daha çekeyim. " Mehir'in sözlerinden sonra diğerleri de çiftin yanına geçerken Özgür hala şaşkın bir yüz ifadesi ile olup biteni izleyen sevdiği kızın kulağına doğru fısıldadı.

 

"Süprizimi beğenmedin mi yoksa? " Tenine değen sıcak nefesle kendine gelen kız Özgür'ün ses tonun daki kırılmışlığı hissedince yüzüne kocaman bir tebessüm yerleştirerek gözlerine aşkla baktı.

 

"Deli misin! Bayıldım! Sadece biraz şaşkınım! " Özgür'ün gerilen yüzü yerini gevşeyerek gülücüklere bırakırken Beyza bir den bakışlarını kısarak şüpheyle sordu. " Sen bu kadar şeyi hangi ara hallettin? " Mehir'in uyarısı ile bakışlarını objektife çeviren ikili bir kaç fotoğraftan sonra Rana Hanım'ın uyarısı ile evlendirme dairesine doğru ilerlemeye başladı.

 

Yanında yürüyen kızın eline uzanarak beklemediği bir anda tutunca Hüma bu ani hamle ile bakışlarını Rüzgar'a çevirerek şaşkınca söylendi.

 

"Ne yapıyorsun sen?" Yüzüne yerleştirdiği muzip gülümseme ile yanındaki kıza cevap verdi adam.

 

"Sözlüm sayılırsın. Yüzükleri de takacağız, sence bir birimize karşı biraz daha sıcak davranmamız gerekmiyor mu? " Diyerek soru sorar gibi tek kaşını kaldırdı. Elinden vücuduna doğru yayılmaya başlayan sıcaklıkla ne yapacağını şaşıran kız bakışlarını bir kez daha ellerine çevirerek hafifçe yutkundu ve Rüzgar'ın bakışlarına çevirdi gözlerini.

 

"Bence abartıyorsun. Böyle yaparak kime ne ispatlamaya çalışıyorsun? " Gözlerini deviren Rüzgar avcundaki eli sıkarak kısık bir ses tonuyla tekrar konuştu.

 

"Hüma, farkındaysan biz bir yola girdik. Arkadaşlarımız ve abin dışında ilişkimizin iç yüzünü bilen yok. Bu yüzden hem annen, hem babam ilişkimizden şüphelenmemeli." Kız yanındaki adama haklısın bakışları atarken Rüzgar onun ikna olmuş halinden biraz daha faydalanmak istercesine devam etti. " Hem babamın ne kadar şüpheci bir insan olduğunu biliyorsun. Resmen hava dan nem kapıyor adam." Başını olumlu anlamda sallayan Hüma yanındaki adamın sözlerini kabullenmişcesine tıpkı Rüzgar gibi kısık bir sesle karşılık verdi.

 

"Haklısın galiba. Kusura bakma bundan sonra daha dikkatli olurum." Bir tarafı Rüzgar'ın bu hareketini yadırgarken diğer tarafı açıklamasından memnun kalmamış, mecburiyetten değil içinden geldiği için yakın davranmasını istemişti. Karışan aklı ve duyguları ile yüzünü buruştururken Rüzgar avcundaki soğuk eli tekrar sıkarak kendisine dönen bakışlara çapkınca göz kırptı.

 

"Sen sadece kendini bana bırak. Rahat ol. Kendini bu kadar kasmana gerek yok. Doğal davran ben sana ayak uydururum güzelim. " Rüzgar'ın sözlerinin sonunda söylediği hitap şekli ile gözleri irice açılırken kızarmaya başlayan yüzüne fılaşın patlaması bir oldu. Hüma üzerindeki şaşkınlığı atarak dişlerinin arasından tıslarken Rüzgar da onun bu haline kıkırdayarak karşılık verdi.

 

"Mehiirr! Ne yapıyorsun sen? Ne demeye fotoğrafımızı çekiyorsun şimdi durduk yere?" Hüma'nın gereksiz sinirine gülmemek için kendini zor tutan Rüzgar da bakışlarını Mehir'e çevirdi. Umursamazca omuzlarını silken kız gülümseyerek cevap verdi arkadaşına.

 

"Sözlü değil misiniz sonuçta? Ne var bunda?" Bakışlarını kameranın ekranındaki kareye çevirerek muzipçe gülümsedi ve onlara doğru uzatarak sözlerine devam etti. " Hem bak ne kadar tatlı çıkmışsınız. Üstelik birbirinize de çok yakışıyorsunuz." Arkadaşının sözleri ile Hüma gözlerini devirip Rüzgar'ın elini bırakarak sandalyelere doğru ilerleyip hırsla otururken Rüzgar arkasından küçük bir kahkaha atarak Mehir'e döndü.

 

"Sen ona aldırma. Ara sıra bizim fotoğraflarımızı da çek gizliden. " Mehir'in gözleri şüpheyle kısılırken Rüzgar bakışlarını Hüma ya çevirerek gülümsedi. " Belki gün gelir lazım olur. " Bakışlarını tekrar yanında ki kıza çevirerek muzipçe göz kırptı. " Değil mi? " Rüzgar'ın sözleri ile Mehir onun arkadaşına karşı boş olmadığını anlarken olumlu anlamda başını sallayarak onunla birlikte sandalyelere doğru ilerlemeye başladı. " Bu arada Hüma hastanemizde doğum fotoğrafçısı olabileceğini söyledi. " Mehir başını tekrar olumlu anlamda sallarken Rüzgar ona biraz sokularak sessizce fısıldadı. " O zaman meziyetlerini göster bakalım Mehir Hanım. Çektiğin fotoğrafları inceleyeceğim birisi bile beni etkilerse bu iş senindir. " Rüzgar'ın sözleri ile Mehir gülümseyerek arkasını dönüp arkadaşlarına doğru ilerlerken söylendi.

 

"Öyle bir fotoğraf çekeceğim ki seni değil bakan herkesi etkisi altına alacak. " Mehir'in kendine güvenerek söylediği sözler ile Rüzgar da diğerlerinin yanına geçti. Hüma'nın yanına oturması ile onun ters bakışlarını umursamayarak bakışlarını nikah masasındaki heyecanlı çifte çevirmiştiki Rana Hanım'ın hüzünlü sesini işitmesi bir oldu.

 

"Allah'ım çok şükür bu günleri de gösterdi bana. Oğlumun mutluluğu gibi kızımın saadetini de nasip eder inşallah. " Rüzgar bakışlarını yanındaki kıza çevirirken bu defa da babasının neşeli sesini duydu.

 

"İnşallah Rana Hanım. Hayırlısı ile size de uygunsa on beş gün sonra Rüzgar ve Hüma'yı da göreceğiz o masada." Orta yaşlı kadının gözleri işittikleri ile irice açılırken bir yan dan da çocuklarının evlenmekte ne den bu kadar acele ettiklerini düşünüyordu. " Siz nasıl oğlunuzun mürüvetini görüp şu ahir ömrünüzde bu mutluluğu tattıysanız, ben de o ameliyat masasına yatmadan dünya gözüyle oğumun mutluluğuna şahit olmak istiyorum. " Kadın adamın sözleri ile düşünceli bir şekilde başını sallarken Hüma'nın boğazına bir yumru takıldı ve yüzü kesif bir acıyla kasıldı. Etrafındakileri kandırıyorlardı ve bu kendini berbat hissetmesine neden oluyordu. Elinin üzerine değen elle bakışlarını ona çevirdi. Rüzgar sanki içindeki acıyı anlamışcasına bakarken gözlerine, kız ne yapacağını bilemeyerek dolu gözlerle baktı yanındaki adama. Taki alnına değen sıcak dudaklarla girdiği tıranstan çıkıp eli ayağı bir birine dolanana kadar. Ne yapacağını bilemeyerek derin bir nefes alırken aklına gelen şeyle hızla çantasına sarıldı ve çıkarttığı çiçeğe kurtuluş biletiymiş gibi sarılarak yerinden fırlayıp masadaki abisi ve Beyza'ya doğru ilerleyerek çiçeği arkadaşına uzattı. Beyza'nın minnet dolu bakışlarına karşılık tebessüm ederek tekrar yerine döndü ve başlayan nikahı izlemeye koyuldu.

 

Beyza ve Özgür'ün heyecanı her halinden belli olurken sorular sorulmuş Özgür'ün cevabı salonu inletirken Beyza gözlerinden süzülen yaşlarla yanındaki adama bakmıştı uzun sayıla bilecek bir süre. İçindeki yuva etmiş acıya güneş gibi doğan adamın varlığına inanmak istercesine gözleri takılı kaldı adam da. Kimsesiz hayatında her zaman yanında ve sadece onun olacağının bilinci içini sıcacık yaparken hissettiği heyacan ile titrek bir evet döküldü mutlulukla gülümseyen dudaklarından. Ufak kalabalıktan kopan alkış sesleri ve dökülen göz yaşları ile kızlar telaşla seslendi.

 

"Ayağına basss!" Beyza hızla başını sallayarak bakışlarını kocasına çevirdi ve özür dilercesine bakarak var gücüyle ayağına bastı. Eline aldığı evlilik cüzdanını sallarken Özgür karısını kendine çekerek alnına uzun bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

"Yüzünü güldüren hep ben olayım Beyza. Acında, hüznünde, kederinde benden başkasına kanat çırpma." Beyza elini kaldırarak kocasının yüzünü hafifçe okşadı ve nemli gözleri ile minnetle baktı ela gözlere.

 

"Yaralı bir güvercin fazla uzağa uçamaz. Uçsa bile yarasını saranı bırakıp kanatlarını sonsuzluğa açmaz. Evim, yuvam sen oldun sonum da sen ol Özgür. Ne olursa olsun beni bırakma. Kimsesizliğe alışkınım canım yanmaz ama beni sensiz bırakma! İşte o zaman sardığın yaralar ölümüm olur! " Karısı gibi dolan gözlerini kırpıştıran Özgür Beyza'yı hızla kolunun altına çekerek göğsüne sığdırmak istercesine sıkıca sarılıp başına küçük bir öpücük bıraktı.

 

Nikah şahidi olan arkadaşı bu duygusal anın fazla uzamasını kaldıramamıştı. Şu sıralar zaten yeterince canı sıkkındı ve duygusal bir buhranın içindeydi. Evlilik gibi mutlu bir anı duygusallaştıran çifte özellikle yıllar öncesinden tanıdığı kıza bakarak nefesini dertli bir şekilde dışarı verdi ve homurdandı.

 

"Yeter ama kızım be! Matem de olan sen misin ben miyim da? Günlerdir göz yaşı gördü bu gözler bu gün arkadaşımın nikahına en mutlu gününe geliyorum yine göz yaşı! Ha bu kadar göz yaşından Ankara'ya küçük bir deniz olurdu bende sayeniz de memleketimin hasretini çekmezdim da!"

 

Özgür arkadaşının sözleri ile küçük bir kahkaha atarken onun hiç değişmeyeceğini düşünüyordu. Beyza ise karşısındaki adamın yeşil gözlerinde takılı kalmıştı. Bir yerlerden çıkaracaktı ama malesef hafızası karşısındaki adamın ki kadar kuvvetli değildi. " Seninle ilk görüştüğüm de ve mahkeme gününde bile bu kadar ağlamamıştın kızım! Eğer bu tamirci ile evlenmek istemiyorsan söyle ben yine savunurum seni. "

 

Adamın sözleri ile Beyza kim olduğunu hatırlamıştı. Gözleri bu defa mutlulukla parlarken karşısındaki adamın yüzü acıyla kasıldı. " Gerçi bu defa sana destek olup benim başımın etini yiyecek bir adet Mehmet Yaman yok. " Özgür, Yunus'un sözlerine şaşırmıyordu çünkü daha önce tesadüf eseri Beyza'nın avukatlığını yaptığını öğrenmişti. Sırf ona süpriz olsun diye Yunus'u bu gün zorla nikah şahidi yapmıştı. Arkadaşını yeni kaybettiği için acısını hala atamamıştı Yunus içinden ama yinede bir diğer arkadaşı Özgür'ü kırmayarak gelmişti nikaha. Beyza ,Yunus'un Mehmet Komiser hakkındaki sözlerine anlam veremezken o yüzündeki acı dolu ifadeyi gizlemeye çalışarak sözlerine devam etti. "Ama ben tek başıma da savunurum seni küçük hanım."Arkadaşının sözleri ile Özgür homurdanırken Yunus ona aldırmadan Beyza ile kısa bir sohbet edip ihtiyacı olduğunda çekinmeden aramasını da hatırlatarak veda ettikten sonra ayrıldı yeni evli çiftin yanından. Diğerleri de tebriklerini iletirken Mehir o anları sürekli fotoğraflıyordu. Yeni evli çifti kendisi de tebrik ederek bir kaç fotoğrafta hep birlikte çekinerek yemek için rezervasyon yaptırdıkları restorana doğru yola koyuldular.

 

Özgür ve Beyza kendi araçlarında ilerlerken Faruk Bey'in isteği ile Mehir ve Rana Hanım da Hüma ve Rüzgar'ı yanlız bırakmak için onun aracına bindiler.

 

Beyza yüzünde mutluluğunun belirtisi olan kocaman bir gülümseme ile akıp giden yolu izlerken Özgür aklına gelen unuttuğu ayrıntı ile ufak bir küfür geveledi ağzının içinde. Karısının kendisine dönen bakışları ile mahçupça yeşil gözlerine bakarak konuştu.

 

"Yüzükleri unuttum! Bir şeylerin eksik olduğunu biliyordum ama bir türlü aklıma gelmedi. Aptal kafam! " Diyerek kendi kendine söylenirken Beyza elini kocasının koluna koyarak hafifçe sıktı. Kısa bir an kendisine dönen bakışlarla Özgür'ü rahatlatmak istercesine konuştu.

 

"Şimdi yüzüklerin ne önemi var?" Elindeki evlilik cüzdanını sallayarak gülümsedi. " Önemli olan bu! Boşuna canını sıkma. " Özgür karısını onaylamazca başını salladı.

 

"Olmaz Beyzam. Herkese evlilik cüzdanını açıp gösteremezsin ama parmağındaki yüzük birine ait olduğunu simgeler. Bu yüzden herkes kime ait olduğunu görsün anlasın diye parmağına o yüzük en geç yarın sabah takılacak!" Kocasının sözleri ile neyi kastettiğini ve gerginliğinin sebebini anlayan kız başını omzuna yaslayarak cevap verdi.

 

"Canımm, ben senin olduğumu sen benim olduğunu bildikten sonra kim ne düşünürse düşünsün. Ama şunu bil ki benim için yüzükten daha önemli unuttuğun bir şey var." Karısının sözleri ile bakışları neyi unuttuğunu bulmak istercesine kısılan Özgür unuttuğu şeyi bulamayınca Beyza'ya dönerek merakla sordu.

 

"Neymiş unuttuğum şey acaba karıcığım? " Kocasının meraklı sorusu ile Beyza söyleyeceği şeye nasıl tepki vereceğini bilemediği için bakışlarını kaçırarak cevap verdi.

 

"İnsanların nazarında senin nikahlı karın oldum fakat ben Allah katında senin karın olup birbirimize helal kılındığımızı duymak istiyorum. " Özgür'ün kaşları hayretle havalanırken elini karısının eline uzatarak avcunun arasına alıp dudaklarına götürerek sıcacık bir öpücük bıraktı.

 

"Çok haklısın güvercin. Benim için de önemli olan bir görevi hatırlatman iyi oldu. "Diyerek başını karısını onaylarcasına salladı. Beyza kocasının sözleri ile rahat bir nefes alırken Özgür'ün gözleri de çoktan etrafı taramaya başlamıştı. İki yüz metre kadar gittikten sonra gördüğü câmi nin önüne aracını park etti ve Beyza'ya dönüp gülümseyerek başıyla işaret etti. "Esas nikahımızı da kıydıralım ki odama ilk girişine,masumluğuna yakışır bir şekilde helalim olarak adımını at o eşikten! "

 

Kocasının sözleri ile kalbini hem heyecan hem korku kaplarken belli etmemeye çalışarak başını olumlu anlamda salladı.

 

Onlar araçtan inerken diğer araçlarda arkasında park etmiş ve gördükleri manzara karşısında neden durduklarını da anlamışlardı. Özgür karısının elini tutarak câmi ye doğru ilerlerken Annesinin sözleri ile kalakaldı.

 

"Hayırdır oğlum? Partiye mi gidiyorsun câmiyemi? " Annesinin sözlerine Özgür ve diğerleri anlam veremezken Faruk Bey kadının neyi kast ettiğini anlayarak bıyık altından güldü. Kendine şaşkınca bakan gençlere ayıplarcasına bakan kadın kızları işaret ederek sözlerine devam etti. " Oğlum kolları başları açık halde ibadet haneye girmeleri uygun olmaz. Üstelik Allah katında farz olan bir görevi yerine getirirken bu tarz hiç olmaz. " Annesinin ne demek istediğini anlayan Özgür bakışlarını çaresizce etrafında gezdirdi.

 

"Eee ne olacak şimdi peki Rana anne? " Rüzgar'ın sorusu ile başındaki şalını düzelten kadın gözlerini devirerek câminin biraz ilerisindeki sıra sıra olan küçük dükkanları işaret etti.

 

"Bak oradaki dükkanları görüyor musunuz? " Rüzgar kadının işaret ettiği yöne bakışlarını çevirerek gördüğü manzara karşısında bakışlarını tekrar kadına çevirerek başıyla onayladı. " Şimdi sen ve Özgür gidin birer baş örtüsü ve kollarını örte bilecekleri tarzda bir şeyler alıp gelin. " Mehir üzerindeki kıyafeti memnuniyetle süzerek dükkanlara doğru yönelen ikiliye seslendi.

 

"Benim için sadece baş örtüsü yeterli olur. " Havalar serin diye Allahtan uzun kollu bir elbise tercih etmişti. Câmi nin avlusundaki güvercinler dikkatini çekince Beyza ve Hüma'ya dönerek tekrar konuştu. "Hadi gelin birazda güvercinlerle resminizi çekeyim. " Kızlar Mehir'in bu fikrini onaylayarak onun peşine takılırken iki yaşlı çiftte ağır adımlarla peşlerinden ilerledi. Mehir, Beyza'nın güvercinler arasında bir kaç fotoğrafını çekerken avlu duvarına oturmuş bir şekilde kucağında üstü başı perişan halde bir çocukla eline konan güvercine çocuğun avucundaki yemi yedirirken gördü Hüma'yı. Çocuğun yüzünde kocaman bir gülümseme varken Hüma'nın mavi çocuğun üzerindeki gözlerine acı ve hüzün yer etmişti. Elindeki makinayı ikiliye doğru çeviren Mehir kadrajda Hüma ve çocuğu görünce düğmeye basarak bu anı fotoğrafladı. Özgür ve Rüzgar'ın gelmesi ile Hüma çocuğun yanaklarına öpücüklerini bırakıp başını okşayarak yanından ayrıldı. Hazırlıklarını yaparak camiye girdiler ve imamı bularak herşeyi usulüne göre uyguladılar. Bu arada Mehir yeni evli çifti bu anlarını da fotoğraflayarak makinayı büyük bir mutlulukla kapattı. O kadar özlemiştiki fotoğraf çekmeyi bıraksalar her ayrıntıyı her kareyi çekecekti. Fakat abartmaya lüzum yok diyerek kendisini zorla frenledi. Cami den çıkıp bu defa restorana doğru yola koyuldular. Telefonuna gelen mesajla hemen ekrana dokunan kız gördüğü isimle göz yaşlarına güçlükle hakim oldu.

 

"Sesini, kokunu, sıcak nefesini aşkla bakan gözlerini her bir zerreni ayrı ayrı özlesemde yazmak için uzun bir zaman gerektiği için kısacası seni çok özledim demekle yetineceğim şimdilik kadın! Ama zannetmeki döndüğümde de bu kadar kısa keseceğim, özlemimi gidermek için uzun uzun ve uygulamalı bir şekilde her bir zerrenle ayrı ilgileneceğimden emin olabilirsin! Mutlu olacağımız günler çok yakın kadınım! Sil o gözlerindeki hüznü! Sana geldiğimde ilk gözlerindeki mutluluk kucaklasın beni! Seni seviyorum!" Sinan dan gelen ani mesaj Mehir'in yüzünde buruk bir tebessüm oluştururken kalbine de taklalar attırmıştı adeta. Sesini özlesede buna da şükür diyerek telefonu çantasına koydu. Cevap yazma gereğinde bulunmamıştı çünkü biliyordu ki telefonunu çoktan kapatmıştı Sinan. Onu tehlikeye sokacak bir şey yapmamak için kendince önlem alıyordu belkide.

 

Hüma başındaki haki yeşili şalı başından çekerek üzerinde parmaklarını gezdirip katlamaya başladı. En sevdiği renklerden birisiydi yeşil. Rüzgar'ın bakışları yanındaki kızın hareketlerini takip ederken bakışlarını yola çevirerek konuştu.

 

"Beğendin mi? " Hüma yüzündeki gülümseme ile başını sallayarak cevap verdi.

 

"İnsanı kendisinden daha çok tanıyan bir abisinin olması çok tuhaf. Her zaman en sevdiğim şeyleri seçer. " Rüzgar bakışlarını kısa bir an Hüma'ya çevirerek homurdandı.

 

"Bu defa yanılıyorsun Hüma Hanım! Elindeki o şalı abin değil ben seçtim! Üstelikte hangi rengi sevdiğini bilmeden!" Hüma'nın ağzı şaşkınlıkla açılıp kapanırken Rüzgar onun bu haline dayanamayarak kıkırdadı. " Şaşkın balıklara benziyorsun şu an. Ne o ben çok mu zevksiz birine benziyorum yoksa? "

 

"Hayır! Ben sadece şaşırdım. Nasıl olupta o kadar renk seçeneğinin arasındaen sevdiğim rengi seçebildiğini düşündüm bir an." Rüzgar'ın kendisine dönen bakışları ile gözlerinde gördüğü tuhaf kıpırtılara anlam veremeyerek bakışlarını kaçırdı.

 

"Sadece hayal ettim! Sen gözlerimin önünde canlanınca elim benden bağımsız bir şekilde hareket edip bu rengi seçti." Hüma'nın bakışları işittiği sözler ile hızla Rüzgar'a dönerken o sözlerine devam etti. "Çok yakışmıştı. Gözlerinin yeşili ıslak ormanları anımsatırken baş örtüsü ile bütünleşerek bana o ıslak uçsuz ormanlarda sonsuz bir yaşam vaad etti adeta. Yeşilin senden başka hiç kimseye bu kadar yakıştığını daha önce görmedi bu gözlerim! "

 

İşittiği kelimeler göğsünün hızla çarpmasına neden olurken farkında olmadan tuttuğu nefesini bıraktı ve kızaran yanakları ile tekrar bakışlarını kaçırarak konuştu.

 

"Teşekkür ederim. " Rüzgar artık anlamıştıki bu kız sanki onun için yaratılmıştı. Onu yeşiller içinde cami de nikah sonrası dua ederken izlerken kalbine bir şey oturmuştu ansızın. Farkında olmadan Hüma'yı sonsuza kadar kaderine yazması için yüreğinden bir dua dökülmüştü o anda. Şu anda aynı duygular içinde çarpan yüreği burnuna dolan Hüma'nın eşsiz kokusuyla dahada hızlı çarpmaya başladı. Aracın içindeki sessizliği Hüma'nın çalan telefonu bölerken kız can simidine sarılır gibi telefonuna sarılarak açma tuşuna bastı.

 

"Dilşah! "

 

"Hüma! "Dilşah arkadaşının sesindeki heyecanlı tınıdan tuhaf bir şeyler olduğunu anlarken Hüma'da onun sesindeki tınıdan bir şeylere canının sıkıldığını anlamıştı. İkisinin de aynı anda aynı kelimeler döküldü dudaklarından.

 

"İyi misin? " Tek başına ve uzakta olan Dilşah olduğu için onu endişelendirmemek adına ufak bir yalanın arkasına sığınarak ilk Hüma cevapladı soruyu.

 

"Evet canım. Çok mutluyum. Ayy Dilşah ben sabredemeyeceğim vallahi söyleyeceğim. " Tabiki Rüzgar'ın sözlerinden etkilendiği için bu kadar heyecanlı olduğunu anlatmayacaktı. Sadece abisinin ve Beyza'nın medeni hallerini açıklayıp onun arkasına sığınacaktı. Sonuçta heyacan dolu bir gün geçirmişlerdi yalan sayılmazdı.

 

"Hüma! Çatlatma beni. Ne olduğunu anlat çabuk! " Dilşah'ın cıyaklaması ile kendine gelen kız yüzünü buruşturarak anlatmaya başladı.

 

"Abim ve Beyza bu gün evlendi! "

 

"Neee! Ben olmadan nasıl evlenirler ya! Aşk olsun! " Dilşah kaçırdığı olaylar karşısında hayâl kırıklığına uğrarken Hüma en ince ayrıntısına kadar anlatmaya başladı her şeyi. Rüzgar kızın neredeyse nefes almadan konuşmasını şaşkınlıkla dinlerken irileşen gözlerini Hüma'ya çevirerek yüzünü buruşturdu. Anlatacak bir şey kalmayınca bu defa Dilşah'a attı topu.

 

"Peki sen neden endişelisin ve ya canın neye sıkıldı? " Aşırı uzayan konuşmayla Rüzgar bıkkınlıkla başını sallarken Dilşah konuşmaya başladı.

 

"Bizim nikah ta akşama olacakmış canım. "

 

"Nee! Niye ya? Ne bu acele? " Hüma'nın verdiği tepkiyle Rüzgar yerinde sıçrarken kızın bakışları kısa bir an ona kaydı ve onun dikkatle yola odaklandığını görünce oda bakışlarını cama vuran yağmur damlalarına çevirerek Dilşah'ı dinlemeye koyuldu.

 

"Bilmiyorum Mirhan ağa öyle istiyor. Hayır sanki durumdan haberi de var gibi ama neden bu kadar acele ediyor anlamadım." Derin bir nefes alan kız tekrar sözlerine devam etti. "Açıkcası korkumun sebebi gerçek kimliğimi öğrenince Araz'ın vereceği tepki. " Hüma arkadaşını sakinleştirmek için epeyce dil dökerken restorana gelmişler Dilşah diğer kızlar ve Rana Hanımla da konuşarak sonunda telefonu kapatmıştı. Onlar yemeğe başlarken Dilşah odada dolanırken Araz'ın kötü tepki vermemesi için dua eder olmuştu.

 

Bir kaç saat sonra üzerine giydiği Beyaz elbise ve başına örttüğü beyaz şalın bir ucunu yüzüne peçe misali kapamış bir şekilde Şükran hanımın kolunda salona girdi.

Araz ve diğerlerinin bakışları salona giren ikiliye çevrilirken Mirhan ağa ve kardeşi bir birine bakarak gördükleri manzaradan memnun bir şekilde başlarını salladılar. Araz ise beyazlar içinde Dilşah'ı gördüğü an hızlanan kalbine öfkeyle karışık küfürlerini iletti. Omuzlarından aşağı kalçalarına kadar uzanan saçlarını serbest bıraktığını fark edince kaşları öfkeyle çatıldı.

 

 

 

Elinin altındaki tenin titrediğini fark eden kadın Dilşah'ın kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı.

 

"Sakin ol kızım her şey yoluna girecek. " Dilşah kadının sözlerini duysada tepki veremiyordu. Heyecan ve korkudan boğazı kurumuştu adeta. Kaçamak bakışlarını Araz'a çevirip ürkekçe baktığı anda onun sinirli yüzüyle karşılaşınca bakışlarını hemen kaçırdı. Siyahlara bürünen adam öfkesiyle o kadar korkutucu görünüyorduki sevdiği adam olduğunu bilmese canını almaya gelen Azrail zannedecekti. Neye bu kadar öfkelendiğine anlam veremeyerek Araz'ın yanına imamın karşısına oturdu. Sorulan sorulara ürkekçe cevap veren kız Araz'ın hiç bir tepki vermediğini görünce tuttuğu nefesini bıraktı. Demekki babasının adını hatırlamıyordu. Şu an için şans ondan yana olsada en fazla odaya gidene kadardı bu şansı. Düşünceleri kafasından atarak imama odaklanırken yinede şükretti. En azından herkesin içinde rezil olmamıştı. Odada istediği kadar bağırıp çağıra bilirdi zira onunda vereceği bir hesap vardı sonuçta.

 

Nikahtan sonra konakta yemekler verilmiş Araz Ağanın evlendiği duyrulsun diye sabaha davullar tutulup duyurular yapılsın diye emirler verilmişti. Yemekler dağıtılacak fakir fukara sevindirilecekti. Şükran Hanım adetlerini öne sürerek Dilşah'ı odasına yollayıp yemeği oraya göndereceğini söyleyerek ikinci bir tehlikedende kurtarmıştı gelinini.

 

Araz geç saate kadar aşiret büyükleri ile ilgilenip onları uğurladıktan sonra odasına doğru ilerlerken yolunu kesen annesi ile bakışlarını ona çevirdi.

 

"Oğlum, gözümün nuru. Bak seni orada bekleyen o kız kimsesiz ve sana yardım elini uzattı. Seni içinde bulunduğun çıkmazdan kurtardı. Biliyorum pek anlaşamıyorsunuz olurda bir terslik olursa anlayışlı ol yavrum. Onunda başından geçenleri unutma ve sakın kapatamayacağın yaralar açma. "Oğlunun karanlıkta parlayan mavi gözlerine bakarak üstü kapalı bir şekilde uyardı kadın. Gerçekleri anlatmak istesede Dilşah önce kendisi konuşmak istediği için susmak zorunda kalmıştı. Araz başını olumlu anlamda sallayarak annesini arkasında bıraktı ve merdivenleri hızla çıkarak odasının kapısına geldi. Kapının koluna uzanarak derin bir nefes alan adam hafifçe tıklatarak gelecek cevabı beklemeden odaya girdi.

 

Dilşah yatağın ucuna oturmuş sıkıntılı bir şekilde parmakları ile oynarken Araz'ın odaya girmesi ile bakışları kısa bir an onu bulsada hızla geri çekerek aya kalkıp başını öne eğdi. Araz onu bu hareketi karşısında ceketini üzerinden çıkararak tekli koltuğun üzerine gelişi güzel fırlattı ve sert adımlarla ilerleyerek Dilşah'ın tam karşısına dikildi.

 

"Bence yüzündeki peçeye artık gerek yok karıcığım! Artık Araz Tunaboylunun karısı Dilşah Tunaboylu sun! Yüzünü gizlemeye veya yıllardır arkasına sığındığın o peçeye gerek yok!"

 

Dilşah elaya çalan kahvelerini karşısındaki adamın mavi gözlerine odaklarken Araz kaşlarını çatıp yüzünü buruşturarak anlam veremediği bir durumdan bahseder gibi tekrar konuştu.

 

"Sahi herkesi kandırdığın, genç bir erkeği aşığım,seviyorum diye kandırıp masum bir yüze yada maskeye sahipken neden o peçenin arkasına sığındın Dilşah Hanzade!?"

 

Dilşah işittiği sözlerle sertçe yutkunurken Araz sözlerine öfkeyle devam etti.

 

" Peçeye gerek yok ben bile yıllar önce sana inandıktan sonra senin o takındığın masum maskesine herkes inanırdı bence."

 

Başını hırsla sallayarak karşısındaki kadına öfkesini kusmaya devam etti.

 

"Bence taktığın peçe yüzünden büyük kayıplar yaşamış olmalısın! Sonuçta yüzünün masumluğunu gören herkes yıllar önce para ve rahatlık için evlendiğin adamdan daha çok şey sererdi ayaklarına. Gerçi benim nikahıma girerek şansını en iyi şekilde kullandın!"

 

Dilşah'ın yaşlarla dolan gözlerini umursamadan biraz daha sokularak dişlerinin arasından bitmeyen öfkesiyle tısladı.

 

"Yıllar önce bana tercih ettiğin fiyatı ve anem ile babamla yaptığın iş birliğinin fiyatını söyle! "

 

Dilşah karşısındaki adamın içindeki zehri kusmasını güçlükle beklerken Araz onun sessiz kalışıyla daha da öfkelenerek bağırdı.

 

" Söylesene kadın fiyatın ne!? Kaça sattın kendini!?"

 

Eli ile Dilşah'ın arkasında kalan yatağı işaret ederek bu defa konağı inletecek şekilde bağırdı.

 

"Yatağıma girmen için ne kadar fiyat ödemem gerekiyor! Bedeli ne söyle! "

 

İşittiği her söz karşısında sabırla bekleyip kendisine güçlükle hakim olan Dilşah, son sözlerin ağırlığı ile Araz'ın yüzüne sert bir tokat geçirdi.

 

Araçlar arka arkaya evin önüne park ederken Özgür ve diğerleri gördüğü manzara karşısında endişe ile araçlardan indi. Özgür evin önündeki araca doğru yaklaşarak karşısındaki adama ne olduğunu anlamak istercesine sordu.

 

"Sorun nedir memur bey? " Rüzgar hızlı adımlarla Özgür'ün yanına geldi ve oda cevap beklercesine karşısındaki memura baktı. Polis memuru karşısındaki adamı inceleyerek şüpheyle sordu.

 

"Siz kimsiniz!? " Adamın sorusuna karşılık Özgür eliyle önünde bulundukları evi işaret ederek cevap verdi.

 

"Ben kapısında beklediğiniz bu evin sahibi Özgür Korhan! "Polis memuru işittiği sözlerle başını olumlu anlamda sallayarak cevap verdi.

 

"Gasp,darp ve adam yaralama suçlarından tutuklusunuz Özgür Bey!"

 

Diğerleri şok olmuşcasına polisi dinlerken adam arkasından kelepçeyi çıkarıp Özgür'ün kollarına geçirmişti.

 

Ne işittiği suçlamaları,ne kokuna takılan kelepçeyi,ne de etrafındakilerin tepkilerini zerre kadar umursamayan adamın tek odak noktası, taş kesilmiş bir şekilde gözlerindeki korkuyla kendisine bakan karısının yeşil gözleri ile kesişti.

 

OY VE YORUMLARINIZI UNUTMAYIN

 

YİTENUMUTLAR

 

 

Loading...
0%