Yeni Üyelik
16.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı -Volkan Konak - Keklik Gibi Kanadımı Süzmedim

 

 

 

Yüzüne inen sert tokatla başı yana doğru savrulan adam öldürücü bakışlarını karşısındaki kadına çevirip kolunu kavrayarak sertçe sıkmıştı ki, Dilşah gözyaşları içinde yüzündeki peçeyi hırsla çekip bir köşeye fırlattı. Öfkeden içini saran ateş kıza zorla nefes aldırırken bakışlarını ok misali aşık olduğu mavilere çevirip yıllardır içinde biriktirdiklerini kustu.

 

"Fiyatım ne öyle mi? Sen benim fiyatımı ödeyemezsin Araz! Eğer bu gün soyadının arkasına sığınıp karşıma dikiliyorsan, mesleğinle itibar görüyorsan benim sayemde!"

 

Araz'ın bakışlarında ki öfkeye alay pırıltıları da eşlik etmeye başlarken Dilşah başını dahada dikleştirerek sözlerine devam etti.

 

"On beş yaşında ki o kız senden vazgeçmeseydi, bu gün ne o soyadını taşıyacaktın, ne de hayalini kurduğun, ağalıkla değilde, adaletle insanlara hükmettiğin o mesleğin olacaktı elinde! " Adamın mavi gözleri ölümün soğukluğunu anımsatırken karşısındaki kızın kolunu biraz daha sıkarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Yıllar yaramış sana! Yıllar önce utancından karşımda dilin dolanırdı !" Dudakları piskopatça bir gülümseme ile kıvrılan adam acımasız sözlerine devam etti. " Şimdi ise geçmiş ile fiyatını yükseltiyorsun! Bravo! Yıllarını bu uğurda harcayan çok kadın tanıdım ama hiç biri senin gibi kabiliyetli değildi. " Araz'ın ima ettiği sözler kızın renginin atmasına sebep olsa da onun karşısında ezilmeye aşağılanmaya hiç niyeti yoktu. Hesap sorması gereken biri varsa kesinlikle karşısındaki adam değil kendisiydi. İçten içe yıkılsa da güçlü görünmek zorundaydı. Kolunu mengene misali sıkan Araz'ın parmakarı arsından hırsla çekti. Bir iki adım geri çekilerek aralarına bir mesafe bırakıp karşısındaki adamın yüzüne acıyla baktı.

 

"Anlaşılan tanıdığın o kadınlar sana insanlığını da unutturmuş! Ben bunca şeyi yaşarken sen o koca kitapları boş yere okuyup ezberlemişsin Araz ağa! Sen adaletin terazisini sağlayamazsın! Çünkü sen anlayıp dinlemeden hüküm giydiriyorsun! Tıpkı yıllar öncede yaptığın gibi! "

 

Dilşah'ın sözlerine karşılık nefesini bıkkınca bırakan adam alayla konuştu.

 

"Benim mesleğimi ve onun doğrultusunda aldığım kararları sorgulayacak en son kişi bile değilsin!"Tek kaşını bilmiş bir şekilde kaldırarak işaret parmağını hesap sorarcasına salladı. " Bir erkeğin duyguları ile oynayan,onu sırtından vurarak yaşama sevincini elinden alan, ayrıca para karşılığı bedenini, duygularını sattığı adamı katleden birisi benim kararlarımı sorgulayamaz! "

 

İşittiği hrr söz ve hakaretle yıllardır içinde biriktirdiği öfke dalga dalga çarpıyorfu bedenine Dilşah'ın.

 

"Öyle bir sorgular ki sen bile şaşırıp kalırsın Araz ağa!" Dilşah'ın ani tepkisi ve konağı inleten sesi ile boş bulunan Araz yerinde sıçrarken Dilşah aynı tavırla devam etti sözlerine. " On beş yaşındaki bir kızın seviyorum diye dibinden ayrılmayan, adetini, töresini bildiği halde o büyük sevgisine rağmen onu savunmasız bırakıp hayallerinin peşinden koşan, her lafının başında ölümüne sevdiğini söylerken ne hikmetse sevdasını annesine bile söylemekten korkan adamdan, on beş yaşındaki kız çocuğu o yılların hesabını adamın yüzüne vura vura sorar!"

 

Araz beklemediği tepki karşısında şok olmuş bir şekilde gözleri öfkeden çakmak çakmak olan kadına baka kaldı. Dilşah ise onun halinin farkında bile değildi. Araz'ın ithamları o kadar yaralamıştı ki aldığı yaraların aynısını onda da açmak istiyordu sanki.

 

"Sen annene bile söylemeye cesaret edemezken ben istemediğim o evliliği yapmak için sevdiğim var diyerek ne dayaklar yedim! Sen bir adres, bir telefon bile bırakmadan hayallerinin peşinden koşmak için başka şehirlere giderken ben senin kapında senin annenin ayaklarına,senin annen benim ellerime kapandı. Bir anenin, tek evladını, yani seni

töreye kurban vermemek için

bana yalvarışını dinledim."

 

Araz duydukları ile yerinde sendelerken şaşkınlık ve keskin bir öfkeyle fısıldadı.

 

"Ne!? Nasıl!?Tüm bunlar ne zaman oldu!? " Dilşah'ın adeta nefes almadan söylediği sözlerin ne anlama geldiğini idrak eden adamın dilinden sorular fısıltıyla dökülürken Araz bile kendi sesini duyduğuna emin değildi. Dilşah ise transa girmiş gibi hırsla devam etti.

 

" Ben bir anneye evlat acısı yaşatmamak için sevdam dan vazgeçtim! Mecbur kaldım o hayvanla evlendim! Ama yinede kimseyi mutlu edemedim! Bu evliliği çok isteyen ailem evlatlıktan reddetti beni. Sevdiğim dediğim adam bir kere bile bu işin aslı ne bu kız neden beni bırakıp evlendi diye düşünmedi! Peşime düşmedi!"

 

Dilşah'ın bağırmaktan sesi çatallaşırken Araz onun son sözleri ile göğsünde bir sızı hissetti.Bakışlarını karşısındaki kadından kaçırırken onunda haklı olduğu noktaları düşündü bir an. Kız haklıydı ters giden bir şeyler vardı ama neydi? Kafası allak bullaktı ne düşüneceğini ne cevap vereceğini bilemiyordu.Başına saplanan ağrıyla elini gür saçlarına geçirerek biraz önce ceketini attığı tekli koltuğa doğru bir kaç adım atmıştıki Dilşah'ın sitem dolu haykırışı odada tekrar yankılandı.

 

"Herkesin mutluluğu için kendi mutluluğumdan vazgeçtim ama her zamanki gibi yine ben suçluyum! Dışlandım! Dayak yedim! Ben bunları yaşarken sen evlendin! Ben mutlu ol istedim! Yemeğin tuzu çok,gömleğimin düğmesi kopuk, bu perdeyi neden açtın, balkona neden çıktın! Bunlar günlük dayak sebeplerimdi. " Kızın acıyla kasılan yüzünü gözyaşları yıkarken o arkasındaki yatağa oturarak anlatmaya devam etti. "

 

Daha sonra ailesinden kalan para suyunu çekince çalışmadığım için dayaklar başladı. Hamile olduğumu öğrendim!"

 

Araz duydukları karşısında delirecek noktaya gelmiş, her şeyi yakıp yıkmamak için yumruklarını sıkarken Dilşah sebebi olan adama bütün biriken acılarını dökmek istiyordu artık. Boğazına düğümlenen yumru ile acıyla yutkundu.

 

" Çocuğu olacağını öğrenince çektiğim eziyet son bulur sandım. Yanılmışım onun nasıl bir hayvan olduğunu daha iyi anladım. Bir can taşımam bile umrunda değildi. Aynı şiddet aynı eziyet aylarca devam etti. Hatırladığım son dayağı karnıma yediğim tekmelerdi. Sonrası kaybettiğim bebeğim ve elimden alınan annelik hakkım!"

 

Hüma'nın arkadaşı sıfatı ile az çok biliyordu Dilşah'ın yaşadıklarını, lakin bir yabancının acı hikayesi ile sevdiği kadının yaşadığı gerçekler aynı etkiyi yaratmıyordu. İçinde tuhaf bir duygu vardı. Her şey bir birine karışmıştı. Dinledikleri sanki canının boğazında takılı kalması gibi bir his yaramıştı içinde. Sanki Azrail tepesindeydi de eziyet edercesine canını alıyordu. Her şeyin geçmişte kalması, o zamanki gibi şimdide elinden bir şey gelmiyor oluşuydu belkide canını yakan. Zamanı geriye çevirip sevdigi kıza kavuşamasada ona bu acıları yaşatan o yaratığı kendi elleri ile öldürmek, Dilşah'ın acılarını sonlandırmak isteyişiydi belkide içine oturan bu anlam veremediği his.

 

Tamam geçmiş adına henüz ortada netleşen bir durum yoktu fakat ne olursan olsun hayatı mahfolan bir kadın, bir insan vardı şu an karşısında. Elleri ile sıkıntıyla yüzünü sıvazlayarak kararsız bakışlarını Dilşah'ın yaşlarla parlayan kahverengi gözlerine çevirdi fakat buyük bir hata yaptığını karşısındaki kadının suçlayan bakışlarını görmesi ile anlaması uzun sürmedi.

 

"Diyorsun ya sen bana hesap soramazsın, sorgulayamazsın diye, söyle bakalım Savcı Bey Dilşah kimden hesap sorsun!? " Kızın gözlerindeki bitmişlik ve sesindeki acı dolu tını Araz'ında gözlerinin dolmasına sebep olurken Dilşah fısıltıyla devam etti sözlerine.

 

" Onbeş yaşında ki sevdasının, hayallerinin hesabını,ona sahip çıkamayan sevdiğinden mi, yoksa yıllarca evlat hasretiyle yanıp sahip olduğu tek evladını kaybetmekten korkan anadan mı? Evliliğinin, yediği dayakların, çektiği acıların hesabını ailesinden mi yoksa kendi kendinden mi sorsun? Kaybettiği bebeğinin, annelik hakkının hesabını kaderden mi, yoksa öldürdüğü kocasından mı sorsun? "Gözyaşlarına inat yüzündeki buruk gülümseme ile devam etti. " Mutlu olsun diye dualar ettigim, benim sahip olamadıklarıma sahip olan karından mı, yoksa seni tekrar karşıma çıkaran şansımdan mı sorayım? Hani diyorsun ya fiyatın ne diye? Sen söyle Savcı bey, vazgeçtiklerimin,kaybettiklerimin ve acılarımın fiyatı ne kadar? Ne yüreğim, ne bedenim, ne de çektiğim acılar satılık değil Araz ağa? Sevdigin kız da olsam, düşmanın da olsam, hatta karın da olsam namus benim namusum, acı benim acım! Sevdiğim gençte olsan, acılarımı, hatalarımı yargılayan savcı da olsan, hâlâ sevdigim adam da olsan benim namusuma,vazgeçtiklerime,kaybettiklerime, acılarıma fiyat biçemezsin! "

 

Dilşah'ın son sözleri adamın yüzüne tokat gibi çarparken biraz önceki sözlerinin ağırlığı ile utançla gözlerini kapadı. Kız haklıydı. Nasıl bu kadar aşağılaya bilmişti? Kim oluyordu? Hangi sıfatla? Bir kadını bu duruma sokmaya ne hakkı vardı? Ne yaşamış olurlarsa olsunlar bu denli iğrenç sözleri yakıştırmaları hak etmemişti.

 

Belki de Dilşah haklıydı mesleğini bile layıkıyla yapamıyordu. Ne olursa olsun yargısız infaz yapmadan önce onu dinlemeliydi. Fakat yoldaki çevirme esnasında o polis memurunun Koray'a Dilşah hakkında verdiği bilgileri duymasa belki de uzunca bir süre daha bir yolunu bulup kandıracaklardı kendisini. Belkide bu yüzden ani bir öfke patlaması yaşamıştı. Tekrar kandırılmışlık hissine kapıldığı içindi belkide bu kadar büyük tepki vermesi. Ellerini kaldırıp sıkıntı ile yüzünü sıvazlarken Dilşah'ın son sözleri yankılandı kulaklarında.

 

"Halâ sevdiğim adam! "

 

Kafası daha çok karışırken ağrısı da iyice artmıştı. Ne yapacağını ne diyeceğini bilemeyerek ani bir hareketle yerinden kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Dilşah bir özür beklerken onun ani hareketi ile hayal kırıklığı ile başını öne eğdi. Araz ise tekrar ani bir hareketle geri döndü ve kapının önünden Dilşah'ın yüzüne bakmadan konuştu.

 

"Bak ben biraz önce söylediğim sözler için özür dilerim! Ben esasında kim olduğunu öğrenince yıllar önceki, kandırılmışlık, aldatılmışlık hissine kapıldım sanırım. İnan bana canımın yanması ve öfkeyle söylenen sözlerdi.

 

" Dilşah gözlerine yerleşen umut kırıntıları ile bakışlarını hızla kapıdaki adama çevirdi.

 

"Senin de benim de biraz yalnız kalmaya ihtiyacımız var. Artık olan oldu! Karımsın! Öncelikle geçmişin çözülmesi lazım ki aramızda bir güven olsun! Ne sen eski Dilşah'sın, ne ben eski Araz! Yıllar ikimizden de çok şey götürmüş anlaşılan. Madem bir yola girdik bir birimizi anlamaya ve güvenmeye ihtiyacımız var bunun içinde tabiki zamana! "

 

Kaçamak bakışlarını yatakta bitkin bir halde oturan kıza çevirerek kısa bir an göz göze geldi ve daha fazla odada kalmaya dayanamayacağını anlayarak kendini dışarı attı. Zira utançtan yüzüne bakacak yüzü yoktu.Elbetteki yeterli değildi söylediği sözler. Dilşah haklıydı. Beş para etmez bir adamdı. Sevdiği kadına sahip çıkamayan kendisiyken neyin hesabını soruyordu kızdan? Yumruk yaptığı elini sinirle taş duvara vurdu. Söylediği sözler aklına geldikçe kendine olan saygısını sorgular olmuştu. Yaptığı aptallıklar yüzünden Dilşah'ın gözünde daha ne kadar küçülecek ve kendi gözünde değerini daha ne kadar düşürecekti acaba?

 

Onca sözden hakaretten sonra lanet gururu bir özürü bile esirgemişti kızdan. Soğuk hava yüzüne çarparken terasın taştan trabzanlarına doğru ilerleyip bakışlarını şehrin manzarasına çevirdi. Belliki geçmişte Dilşah ve annesi arasında bir şeyler yaşanmıştı. Bir yanı annesinin karşısına dikilip geçmişte ne yaşandığını bir an önce öğrenmek istesede,bir yanı karşılaşacağı gerçeğin korkusuyla bu fikrinden kaçıyordu. Yıllarca bütün suçu sevdiği kadına yüklemek öfkesini,acısını hep taze tutmak onun için kolay yol olmuştu belliki. Peki ya şimdi o gerçeklerle yüzleşince kendisini aynı şekilde suçlaya bilecek miydi? Adaletin keskin kılıcını kendisine çevirebilecek,terazisini eşit tutabilecek miydi? Kendi düşüncelerini kendisi onaylar bir şekilde başını olumlu anlamda salladı.

 

Yıllardır beslediği öfkesi gözünü kör etmişti. Yine aynı hataya düşmek istemiyordu. Bu yüzden ilk işi öfkesini yatıştırmak gözlerindeki perdeyi kaldırmak olacaktı. Gerçekkeri öğrendiğinde bu defa o kılıç Dilşah'ın değil hak eden kimse onun boynuna inecekti. Öfkesini yatıştırmak için sabahı beklemeye karar verirken içinden bir ses annesinden öğreneceklerinin onu daha da öfkelendireceğini fısıldıyordu. Nefesini bıkkınca dışarı vererek çalışma odasına doğru ağır adımlarla ilerledi. Anlışılan bu gecede uyku yoktu kendisine.

 

Herkes şok içinde bir birine bakarken Özgür'ün tek korkusu Beyza'nın yeni atlatmaya başladığı korkularının tekrar canlanmasıydı. İlk şoku atlatan Rüzgar karşılarındaki polis memuruna bakarak olayın aslını anlamak istercesine sordu.

 

"Peki darp edildiğini ileri süren, şikayetçi olan şahıs kim?"

 

Polis memuru Özgür'ün ellerine kelepçeyi taktıktan sonra Rüzgar'a dönerek cevap verdi.

 

"Haydar Bulut!" İşittiği isimle Özgür'ün bedeni öfkeyle kasılırken kendine hakim olmaya çalışarak karısındaki bakışlarını güçlükle çekip Rüzgar'a çevirdi gözlerini.

 

" Bu olay netlik kazanana kadar onlar sana emanet Rüzgar! " Karşısındaki adam olumlu anlamda başını sallarken Özgür işittikleri isimle Beyza'ya destek olmaya çalışan ailesine ve karısının perişan haline bakarak sözlerine devam etti. " Evde kalmalarına izin verme. O şerefsizin sağı solu belli olmaz! Onlara zarar vermesini istemiyorum!"

 

Rüzgar onun omzuna dokunarak güven vermek istercesine hafifçe sıkıp konuştu.

 

"Merak etme sen. Aklın onlarda kalmasın. Bizim eve götürürüm ben onları. Orada güvende olurlar. " Bu gün karısının gözlerinde gördüğü mutluluğun yerini tekrar acıya bırakması Özgür'ün canını yakararken aynı acıyla buruşan yüzünü tekrar Rüzgar'a çevirerek fısıldadı.

 

"Beyza'ya dikkat et! Onun tekrar kabuğuna çekilip eski haline dönmesini istiyorum! Özellikle ona dikkat et Rüzgar!" Özgür'ün sözleri ile Rüzgar başını kadınların olduğu tarafa çevirerek olumlu anlamda salladı.

 

"Gözüm kulağım onda olacak." Tekrar Özgür'e dönmüştü ki polis memurunun gitmeleri gerektiğini söyleyerek onu çekiştirmeye başladığını görünce hızla tekrar konuştu.

 

"Araz'ı yada başka aramamı istediğin biri var mı? " Polis aracına binmek üzere olan adam bakışlarını karısından çekmeden etraflarında toplanan kalabalığa göz dağı vermek istercesine cevap verdi.

 

"Gerek yok! O şerefsiz benim olanın, karımın namusuna göz dikti! " Özgür'ün Beyza'ya karım diye hitap etmesi herkesi şaşırtsa da gök gürültüsünü anımsatmayacak bir ses tonuyla söylediği son sözleri kalabalığın bir anda birer ikişer dağılmasına sebep oldu.

 

" Beyza benim karım! Sevdiğim kadın! Namusum! Nasuma elini uzatanın elini keser,dilini uzatanın dilini kopartırım! Eğer aranızda ona kötü gözle bakan olursa Allah şahidimdir ki bu mahalleyi ona mezar ederim!"

 

Kocasının sözleri Beyza'nın daha çok ağlamasına neden olurken polisler, Özgür'ün tehditvari konuşması ile sert uyarıları eşliğinde araca bindirdiler.

 

"Özgüürr! " Beyza'nın dudaklarından kocasının ismi çaresizce dökülürken giden aracın arkasından bilinçsizce bir kaç adım atmıştıki Rana Hanım'ın koluna yapışması ile ıslak yeşil gözlerini ona çevirerek fısıldadı. "Anne! Özgür. Anne onun bir suçu yok bıraksınlar onu. " Kadın da tıpkı Beyza gibi gözyaşlarına hakim olamazken onun yüzünü avuçları arasına alarak sakinleştirmeye çalıştı.

 

"Tamam kızım tamam sakin ol. Bırakacaklar Özgür'ü. " Rana Hanım bir taraftan Özgür için endişelenirken bir taraftan da tıpkı oğlu gibi Beyza'nın krizlerinin tetiklemesinden korkuyordu. Kızlar da endişelerini bir kenara bırakıp telaşla Beyza ile ilgilenirken Sessizliğini koruyan Faruk Bey oğluna seslendi.

 

"Rüzgar!" Oğlunun bakışları kendisine dönünce sözlerine devam etti yaşlı adam. " Ben kadınları bize götürüyorum, sen de karakola git, işin aslını öğren. Özgür'ü yanlız bırakma orada. Bakalım ne yapabiliriz. "

 

Rüzgar başını sallayarak babasının sözlerini onaylarken Beyza titreyen sesiyle aracına doğru ilerleyen adamın arkasından seslendi.

 

"Rüzgar! Ben de gelecegim! " Arkasını dönerek kendisine seslenen kıza kesin bir dille cevap verdi.

 

"Hayır! Özgür'e söz verdim! Siz babamla direk eve geçiyorsunuz! " Beyza, Rüzgar'ın sözlerini umursamadan Rana Hanım'ın tutuşundan kurtuldu ve Rüzgar'a doğru hızla yaklaşarak kararlı bir şekilde tekrar konuştu.

 

"Ben de geleceğim! Sen götürmezsen kendim giderim! " Rüzgar'ın bakışları Rana Hanım ve Hüma'yı bulurken yaşlı kadın Mehir'e tutunarak ayakta durmaya çalışarak Rüzgar'ın kararsız bakışlarına karşılık cevap verdi.

 

"Götür oğlum. Belki biraz sakinleşir." Kızının ıslak gözleri ile kendisine yalvarır casına baktığını fark eden kadın sözlerine devam etti. " Hatta Hüma'da sizinle gelsin. " Beyza'nın rahatsızlığını bilen kadın onu daha fazla üzmemek için izin vermişti. Kriz geçirir korkusuyla Hüma'nın da onlara eşlik etmesini istiyordu. Aslında kendisi gitmek istiyordu fakat tansiyonu ve astımı şu an oraya gitmesi için pek uygun değildi. Başlarında büyük olarak dirayetli durması lazımdı. Bunun içinde kendisini toparlaması gerekiyordu. Kızların araca binmesi için yardım eden Rüzgar'a, aklına gelen şeyle tekrar seslendi yaşlı kadın. "Rüzgar! Oğlum, Yunus'u ara! Hani bu gün Özgür'ün nikah şahidi olan arkadaşı var ya, Yunus Toralı ona ulaşın. Hüma'da numarası olacaktı. Yunus avukattır oğluma yardım eder. "

 

Kadının çaresizce yakarışı karşısında Rüzgar cevap verdi.

 

"Sen merak etme Rana anne. Ben her şeyi halledeceğim. Üzmeyin kendinizi. Yunus'un numarası bende var. Ben de tanıyorum onu. Her şey yoluna girecek. "

 

Kadın Rüzgar'ın sözleri ile başını olumlu anlamda sallayarak burukça gülümseyince adam aracına binerek hızla yola koyuldu. Rana Hanım ve Mehir de Özgür'ün isteği üzerine Faruk Beyle birlikte yola koyuldu.

 

Rüzgar arka koltukta bir birine destek olmak için kenetlenen iki kıza dikiz aynasından üzgünce baktı. Böyle güzel bir günde başlarına gelen olay perişan etmişti onları. Nasıl perişan olmasınlar ki birinin saatler önce büyük bir heyecanla evet diyerek hayatını birleştirdiği kocası, diğerinin kurtarıcısı onun için hayatını feda eden abisiydi. Zaten zor birer hayatları olan kızlara hayat kolay bir gelecek sunmuyordu belliki. Bu sefer olacak diyerek ümitle hayatın bir ucundan asıldıklarında kader bir çelme takıp tekrar başa çeviriyordu yollarını. Onların bu hali canını yakarken tuttuğu nefesini sıkıntıyla bırakarak başını olumlu anlamda salladı. Daha fazla karamsarlığa kapılmadan cebinden telefonunu çıkararak Yunus'un numarasını bulup tuşladı ve kulaklığını takıp yola konsantre oldu.

 

Çalan telefon karşı tarafın uykulu bir ses tonuyla cevaplanınca Rüzgar saatin farkına o an vardı. Fakat yapacak bir şey yoktu. Yunus Bey tatlı uykusuna veda etmek zorundaydı.

 

"Ne var lan? Gece gece rüyanda mı gördün beni? " Rüzgar, Yunus'un tepksi karşısında gözlerini devirerek sıkıntıyla cevap verdi.

 

"Hııı. Güzel kadınların, afetlerin yerine Rüyamda sen gibi bir dallamanın ne işi var diyerek gecenin bu saatinde seni arayıp fırçalamak istedim kardeşim! " Söylediği sözlerin farkına varan adam o an dilini ısırsada aynadan Hüma'yı kontrol etmekte de gecikmedi. Neyseki kız arkadaşı ile bayağı bir ilgiliydi de boşboğazlığının farkına varmamıştı. Durduk yere kızın gözünde çapkın karı düşkünü hovarda bir profil çizmenin alemi yoktu. Dilini tutmayı öğrense iyi olacaktı.

 

"Lan Rüzgar, bırak dalgayı." Aklına gelen düşünceleri panikle sıraladı adam. "Lan Deniz'in tedavisi cevap verdi de hamile mi yoksa? Doğru söyle lan onu müjdelemek için aradın değil mi? " İşittikleri ile Rüzgar yüzünü buruşturarak cevap verdi.

 

"He Yunus he! Aslında level bile atladık karın şu anda doğuruyor da sana haber vereyim dedim! " Yunus'un kaşları şaşkınlıkla havalanırken bakışlarını hızla yanında kendisine tuhaf bakışlar atan karısına dönmüştü ki onun fısıltısını işitti.

 

"Ya Yunus ne saçmalıyorsun Allah aşkına? Sorsana Leyla' mı doğurmuş yoksa? " Karısının sözleri ile kaşları bir kez daha havalanan adam başını olumlu anlamda sallayarak ciddiyetini takınıp tekrar telefondaki adama döndü.

 

"Ya Rüzgar ne saçmalıyorsun koçum Allah aşkına? Leyla doğum yaptı, o kuş beyinli Yusuf'un azıcık olan aklı da sevinçten uçup gidince sen haber vereyim dedin değil mi? " Deniz kocasının şapşal tavırları karşısında kıkırdarken, Rüzgar derdini bir türlü anlatamamanın verdiği sinirle kükredi.

 

"Lan bi sus! Bi sus! Saçma teorilerin yüzünden beynimi yaktın! Ne Deniz hamile, ne Leyla doğurdu! Özgür! Özgür'ün ba.... "

 

"Ne! Hangi ara lan? Hangi ara becermiş o işi de o zavallı kızı hamile bırakmış! Ondan aceleyle nikah kıydı Piç herif! Ulan madem daha önce bassaymış ya nikahı! Kızın doğuracağı gün olacak işmi? " Sözlerinin yarım kalması, Yunus'un onu bir türlü dinlemeden sürekli fikir üretmesi ve en sonunda saçmalığın dibine vurması ile Rüzgar'ı çıldırtmayı başarmıştı.

 

"Ulan Allah benim belamı versin lan! Gecenin kör vakti hamsi beyinli bir laza dert anlatmama bakılırsa aslında çoktan Allah benim belamı vermiş! " Elini hızla direksiyona vuran adam öfkeden deliye dönerken kızları daha çok korkuttuğunun farkında degildi. Başını sabır dilenircesine sallayarak dişlerinin arasından sinirle tısladı. "Lan Özgür'ü tutukladılar Özgür'ü! Gece beynin duruyor mu senin hayvan! "

 

"Neee!" Yunus telaşla yataktan fırlarken Deniz de şaşkınlıkla kocasını izliyordu. " Lan beyinsiz herif! Niye daha önce söylemiyorsun da Leyla idi Deniz idi beni uğraştırıyorsun kot kafa!"

 

"Kapat lan! Kapat! Seni arayan da suç! Hem suçlu hem yüzsüz herifçioğlu! Sanki dinlediği var! Lan ben burada iki saattir kıçımı yırtıyorum ama anlayan nerede! " Sinirle telefonu kapayan adam içinde bulunduğu duruma küfürler ederek tekrar yola konsantre olmaya çalıştı. Yunus ise bir yandan üzerini giyiniyor bir yandan karısına durumu anlatıyor bir yandan da Rüzgâr'a ulaşmaya çalışıyordu. Daha bu sabah nikahı kıyılan bir adam nasıl olurda karakolluk olurdu? Ne olmuşta başını belaya sokmuştu o manyak? Rüzgar aramalarına cevap vermeyince burnundan soluyarak homurdandı.

 

"Allah'ım hiç mi normal arkadaşı olmaz bir insanın? Beni bunlarla mı sınıyorsun yarabbim! " Telefonun mesaj kısmına girerek tuşlara dokunup yazmaya başlad.

 

"Ulan karı gibi trip yapma da neredesiniz onu söyle! Ne diye cevap vermiyorsun telefona!" Aracını park eden Rüzgar okuduğu mesaja karşılık cevap verdi.

 

"Kusura bakma Yunus'cuğum senin özel gününde olduğunu unutmuşum. Malum her ay kolay bir durum değil! Emniyet müdürlüğundeyiz. " Yunus kapıdan çıkarken gelen mesajla bir iki saniye durdu ve okuyunca sinirden hızla asansöre ilerledi.

 

"Ulan sen bana ne demek istiyorsun Piç? Özel gün falan? Bak Rüzgar benim tepemin tasını attırma regl dönemindeki kadınlar gibi triplere girip sonra bana o yakıştırmaları da yapma aslanım! "

 

" Abicim kadın doğum uzmanı olan sen misin ben miyim? Hayır maşallah kadınlar konusunda benden daha bilgilisin. Regl, trip falan. Halbuki ben özel günün derken yumurtlama döneminizdeki aktiflikten bahsetmiştim! Malum aşırı performans gerektiren bir dönem! " Aracına binen Yunus telefonun mesaj sesi ile tekrar eline alarak gelen mesajı açtı ve okuduğu o an okumamış olmayı diledi. Sinirden elleri titrerken ne cevap yazacağını şaşırdı.

 

"Allah belanı versin lan! Tipine bakılırsa hemi de vermiş zaten! Tipi tip kılıklı doktor bozuntusu! Hasta mahremiyeti diye bir şey vardır şerefsiz! Bekle lan sen! Bekle emniyete gelince senden şikayetçi olacağım gazete köşesi yazarı kılıklı herif! "

 

Rüzgar kızlarla birlikte emniyetten içeri girdi. Görüşme için alındıkları odada beklerken gelen mesajı okudu ve cevap bile vermeden telefonunu tekrar cebine koydu. Yunus denen it hak etmişti o sözleri. Fakat daha fazla kızdırmanın da alemi yoktu. Araz'ın anlattıklarına bakılırsa Yunus'ta deve kini vardı. Yunus'un, Araz'dan aldığı intikamları göz önünde bulunduracak olursa fazla üzerine gitmek pek akıl işi değildi. Beyza'nın gözyaşları bir türlü kurumazken beklemenin stresi onu dahada telaşlandırıyordu. Hüma ise bir köşede telefonla annesini bilgilendiriyordu. Yunus'un kapıdan girmesi ile kızların bakışları onu bulurken o Rüzgar'a ters bakışlarını yollayarak Beyza'ya yaklaştı.

 

"Haydar'la aranızdaki husumetin nedeni ne!? " Sorgu odasına getirdiklerinden beri aynı soruları tekrar eden polisin sorusu ile Özgür'de bıkmadan aynı cevabı verdi.

 

"Karımı taciz ediyordu."Kelepçeli ellerindeki bakışlarını kendisini sorgulayan memurlara çevirerek tıpkı onlar gibi sorgularcasına baktı. "Yaptığınız uyarılara rağmen sizin namusunuza, karınıza yan gözle baksalar sizin tepkiniz ne olurdu memur bey!? " Özgür'ün sorusu ile polis memuru sıkıntıyla başını kaşırken Özgür acı bir gülümseme ile sözlerine devam etti. " Yaşadığımız toplum ilk olarak karımın ve onun gibi nicelerinin siciline yani yaşadıklarına bakıyor. Beyza'nın annesinin hayatı, yaşam tarzı karıma ön yargıyla yaklaşmalarına sebep oluyor. Karım gibi ailesini ve kaderini seçemeyen bir sürü masuma, toplumumuz yapmadığı hataların bedelini onlara yüklercesine ön yargıyla yaklaşıyor! Esas suçlu bizleriz! Esas suçlu o şerefsiz! Beyza ve onun gibi kaderin oyununa kurban giden kadınlar böyle şerefsizler yüzünden damgalanmış bir şekilde hayatına devam etmek zorunda kalıyor." Kendisini dinleyen memurların gözlerine bakarak derin bir nefes aldı ve tekrar konuştu.

 

" Bakın az çok benim de yasalar hakkında bilgim var.Kanunları ve adaleti kitaplardan okudum. Adaleti sağlamak için okulunu okudum ve her sene birincilikle bitirdiğim okulu bir Savcı adayı iken hayatın ağır şartları yüzünden bırakmak zorunda kaldım. Ama bazen hayat size kitaplarda öğrenemeyeceğiniz şeyler öğretiyor. Mesela bir insanın suçlu durumdayken bir bebek kadar masum ve temiz olduğu gibi. Yada o Haydar denen şeref yoksununun azılı suçlulardan farkı yok ken mağdur durumda oluşu gibi! Şimdi siz diyeceksiniz ki madem adaletin okulunu okudun yasaları biliyorsun aklından zorunmu var kardeşim gidip adam gibi şikayetçi olsaydın ya! Sen yasaları bilirken bunu yaparsan sokaktaki adam ne yapmaz? Sorsanız haklısınız ama adaletin ayağı topal diye boşa dememişler. Ben şikayetçi olsaydım elbet o şerefsiz er geç cezasını bulurdu.Bulacakta! Kanun yoluyla olmazsa hak yoluyla bulacak! Ama benim namusuma göz koyduysa okulumu yarım bırakmayıp adaleti sağlayan bir Savcı bile olmuş olsaydım onun cezasını yine kendim bu ellerle verirdim! Çünkü insanoğlu namusu için yaşar! "

 

Özgür'ün sözlerindeki haklılık payı ile polis memurları birbirine çaresizce bakarken açılan kapıdan Yunus girdi. Memurların bakışları kapıdan giren adamı bulurken Yunus bakışlarını Özgür'e çevirerek konuştu.

 

"İyi geceler memur bey. Ben Özgür Bey'in avukatıyım. İzniniz olursa kısa bir süre müvekkilimle görüşmek istiyorum. " Yunus'un sözleri ile iri yarı olan polis memuru başını olumlu anlamda sallayarak cevap verdi.

 

"Elbette Avukat Bey." Cevap veren Polisin yanındaki bir hayli genç olan polis memuru arkadaşına şaşkınca baktı. Kimseye taviz vermeyen, çoğu avukatı geldigi gibi geri gönderen arkadaşı şimdi bu adamın karşısında neden böyle pamuk şekeri gibi yumuşamıştı ki? Kendisine şaşkınca bakan arkadaşına dönerek başıyla kapıyı işaret etti orta yaşlı iri yarı olan. İki polis dışarı çıkarken Yunus'ta, Özgür'e doğru yaklaşarak elindeki çantayı masanın üzerine bırakıp karşısındaki sandalyeye oturarak nefesini sesli bir şekilde bıraktı.

 

"Nihat abi. " Bakışlarını yanındaki genç polise çeviren orta yaşlı polis ne var dercesine bakınca genç olan sözlerine devam etti. " Sorgu odasında genelde esip gürleyip, gelen avukatları kovalarken bu gün ne değişti merak ettim doğrusu."Orta yaşlı adam ellerini yüzünde gezdirdi ve daha sonra bir elini yanındaki gencin omzuna vurarak cevap verdi.

 

"Bak aslanım, benim de bir eşim, iki tane de yetişkin kızım var. " İsaret parmağı ile sorgu odasını göstererek sözlerine devam etti. " İçerdeki gencin ne halde olduğunu ben anlaya biliyorum.Çünkü namusum dediğim üç kadın var hayatımda. Senin de anlaman lazım. Evli değilsin ama belki sevdigin vardır. O da yoksa o adamın karısının yerine ananı bacını koy sonra bir düşün namus için o gencin yaptığı suç mu? Üstelik o yasaların mektebini okumuş bir savcı adayıyken böyle düşünüyorsa muhakkak bu terazide bozuk olan bir şey vardır!" Genç arkadaşını arkasında düşünceli bir şekilde bırakıp bir iki adım atmıştıki geri dönerek tekrar sorgu odasını işaret etti ve bilmiş bir şekilde güldü.

 

" Ayrıca içeriye giren o avukat Yunus Toralı! Yani aslanım o adam bu güne kadar hep suçsuzların, masumların, mazlumların yanında oldu. İyi bir polis olmak istiyorsan, görevini layıkıyla yapmak istiyorsan kulağın biraz delik olacak genco! Araştıracaksın, üreteceksin, tüketeceksin, yeri gelecek merhametine hükmedecek, yeri gelecek hislerine güveneceksin! Eğer bunları başaramazsan hep böyle çaylak kalırsın! "

 

Arkadaşının sözlerine hak veren genç polis başını olumlu anlamda sallayarak onun arkasından hızla ilerledi.

 

"Öğlen nikah şahidin oluyorum, gecesine avukatın! Oğlum bela mıknatısı mısın? Bilmem farkında mısın ama senin şu saatlerde gerdekte olman gerekiyor du!?"

 

İşittiği sözler ve Yunus'un tepkisi karşısında gülme isteğini bastıramayınca Özgür'ün dudaklarından küçük bir kıkırtı kaçtı. Onun bu hareketi karşısında Yunus elini masaya sertçe vurarak arkadaşına doğru hesap sorarcasına salladı.

 

" Kime diyorum ki ben!? Lan adam hıyar olsa cacığa konmaz o derece ama ben karşıma almış konuşmaya çalışıyorum! Zaten sende beyin olsa sana okulunu bitir dediğimizde bitirir şimdi burada olacağına o Haydar denen itin ve onun gibilerin kıçına pamuk tıkatıyor olurdun akılsız herif! "

 

Arkadaşının son sözleri ile yüzündeki gülümseme buruklaştı.

 

"Keyfimden mi okumadım Yunus? O zamanki şartları biliyorsun. Böyle olması gerekiyordu. "

 

"Bok böyle olması gerekiyordu! Ulan Özgür o zaman da böyle dik kafalıydın şimdi de aynısın. Lan Araz ve ben sana destek çıksaydık sen de okulunu bitirseydin ne olurdu hayvan? Şimdi bu memleketin bir numaralı Savcısı olacaktın! O içine sıçtığım gururun şimdi işine yarıyor mu? " Yunus'un sözleri karşısında Özgür'ün de sinirleri bozulmaya başlamıştı.

 

"Yunus! Kapat şu mevzuları! Yardım edeceksen başımla beraber ama nasihat edeceksen geldiğin gibi git kardeşim! İnan şu an çekecek havamda değilim. " Özgür'ün halini de anlamaya çalışan Yunus başını sallayarak onu onayladı.

 

"Ben Beyza ile konuştum. Olayın aslını ondan ögrendim. Yarın olay yerine bizzat kendim gidip görgü tanığı kamera kaydı falan var mı diye inceleme yapacağım. Seni buradan şu an çıkartmak için can atsamda sende biliyorsun ki bu şu an için mümkün değil." Yunus'un sözlerinden sadece Beyza kısmına takılan Özgür merakla sordu.

 

"Onunla konuştuğuna göre Beyza burada."

 

"Evet. Rüzgar'a çok ısrar etmiş oda karını ve Hüma'yı da yanında getirmiş. Seni görme umuduyla bekliyorlar. " Yumruk olan elini masaya sertçe vuran Özgür Haydar'a içinden en ağır küfürlerini iletiyordu. " Sıkma canını. Emniyet amiri Selçuk amca bizim rahmetli Mehmet'in amiriydi. Tanıdık yani. Ben onunla konuştum durumdan bahsettim. Formaliteden göz altı süreni uzatacak. Bizde bu uzayan sürede seni buradan çıkaracağımız delilleri toplayacağız. "

 

"Yunus,benim Beyza'yı görmem lazım. Sonra gerekirse yıllarca tutsunlar beni! Ama ben karımı şimdi bir kere göreyim."

 

Arkadaşının halini anlayan adam anlayışla gülümsedi.

 

" Merak etme seni birazdan nezarete alacaklar. Sonra da karını göreceksin. Ben şimdi gidiyorum, tekrar Selçuk amirle görüşüp son durumu ögreneyim "

 

Arkadaşı ile vedalaşıp sorgu odasından çıkan Yunus direk Selçuk amirin odasına giderek hem durum hakkında bilgi aldı hem de Selçuk amirle fikir alışverişinde bulundu. Nezarete alınan Özgür, Beyza'yı beklerken sabırsızlıkla volta atıyordu küçük alanda. Yankılanan ayak sesleri ile hızla parmaklıklara dönen adam karşısında karısını görünce iki büyük adımla parmaklıklara yaklaştı ve Beyza'nın demirleri kavrayan ince parmaklarının üzerine oda parmaklarını dolayarak ağlamaktan şişen yeşil gözlerine çevirdi elalarını. Karısının soğuk elleri içindeki ateşi harlarken başını eğerek dudaklarını yavaşça soğuk parmaklara değdirip acıyla fısıldadı.

 

"Üşümüşsün. " Başını tekrar kaldırarak karısının yüzüne çevirdi bakışlarını. Gözyaşlarının yanaklarından süzüldüğünü fark edince parmaklarını yanaklarına uzatarak ıslaklıklara dokunup tekrar fısıldadı.

 

"Ağlama. Yalvarırım! " Beyza olumsuz anlamda başını bilinçsizce sallarken Özgür boğazına düğümlenen yumrudan kurtulmak için sertçe yutkundu ve tekrar konuştu." Beyzam, bak beni dinlemeyip peşimden gelmişsin, yapma! Ne diyorsam onu yap! Sen benim için endişe ediyorsun ama ben senin için daha çok endişeleniyorum! Hayatımda ilk defa korkuyorum anlıyor musun? Ben burada elim kolum bağlıyken dışarıda sana zarar vermelerinden korkuyorum. O yüzden beni dinle güzelim. Ben buradan çıkana kadar annemler ve sen Rüzgar ne diyorsa onu yapın! Sakın ben olmadan mahalleye dönmeyin! " Beyza'nın tepkisizce duruşu canını bu lanet yerde olmaktan daha çok sıkıyordu. Kızın ağlarken titreyen çenesine hafifçe dokunarak eğdiği başını kaldırdı ve bakışlarını birleştirerek bir cevap bekledi.

 

"Bu yaşadıklarının hepsi benim suçum! " Adam bir cevap bekliyordu fakat işittiği sözler değildi beklediği cevap. Beyza'nın sözleri ile başını olumsuz anlamda sallarken kız sözlerine devam etti.

 

" Öyle bir lanetim varki senin hayatını da mahfediyor! Anlatacağım doğruların, o adamın seni kışkırttığını söylememin bile belkide bir anlamı olmayacak! Sicilime bakacaklar Özgür! Annem yüzünden bana yapıştırdıkları damgaya bakıp belki de sözlerime bile inanmayacaklar! Geçmişte olduğu gibi o yolun yolcusuymuş kocasının da başını yakmış diyecekler"

 

Gözlerinden yaşlar bir biri ardına süzülürken Özgür çaresizce fısıldadı.

 

"Kim ne derse desin! Ben biliyorum! Yüreğinin güzelliğini,masumluğunu yetmez mi!?" Kızın gözlerini silerken burukça gülümsedi. " Hüma'nın hapse girdiği günün gecesinde ona söylediğim türkü senin beni fark etmene vesile olmuş. Belki de ilk o gün yüreğin koştu senin bana. Benim yüreğimin senin kollarıma yığıldığın an koştuğu gibi." Kızın alnına ufak bir öpücük bırakarak sözlerine devam etti. " Sen benim karımsın! İster kaderin kötü olsun, ister kötü bir damgayla damgalanmış ol! Seni bırakmam! Asla bırakmam! Sadece bekle beni. Kendine eziyet etmeden, suçlamadan bekle! İnan buradan çıktığımda benden bıkacaksın." İçindeki huzursuzluğa rağmen yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirmeye çalışarak sessizce fısıldadı. "Ne demek istediğimi anlsmışsındır umarım karıcığım! "

 

Karısının yüzü işittiği sözlerden dolayı kızarırken Özgür, onun kızaran yüzünün aksine buruk bir gülümsemeyle mırıldanmaya başladı.

 

Karakolda ayna var

Kız kolunda damga var

Gözlerinden bellidir sevdiğim

Sende kara sevda var

 

Özgür'ün sesindeki muziplik Beyza'nın yüzünüde güldürürken adam karısının gözlerine bakarak devam etti.

 

Denizlerin kumuyum

Balıkların puluyum

Kıyma bana sevdiğim de

Ben de Allah kuluyum

 

Beyza kocasının sözleri ile kıkırdarken Özgür onun yüzünü biraz da olsa güldüre bilmenin rahatlığı ile karısının kulağına doğru eğilerek son sözleri fısıldadı.

 

"Aç koynunu ben geldim sevdiğim

Ben de Allah kuluyum"

 

Geri çekilip karısına muzipçe göz kırparken Beyza'nın irileşen gözleri ile ufak bir kahkaha firar etti dudaklarından.

 

Sabahın ilk ışıkları şehri aydınlatmaya başladığında Araz sabaha kadar dönüp durduğu yataktan yorgun bir şekilde kalktı ve ağır adımlarla banyoya doğru ilerleyip kısa bir duş aldı. Aynadaki yansımasına yüzünü buruşturarak bakan adam sıkıntıyla odaya geçti ve hazırlanarak kendini dışarı attı. Temiz hava yüzüne çarparken dün gecenin anıları canlandı zihninde. Başını olumsuz anlamda sallayarak düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı. Kahvaltı masasını hazırlayan orta yaşlı kadına bakışları kayınca daha fazla beklemeden seslendi.

 

"Fatma abla annem uyandı mı? " Kadın işittiği sesle başını sesin geldiği yöne doğru çevirerek misafir odasının balkonunda dikilen Araz'a döndü ve cevap verdi.

 

"Uyandı ağam. Mutfakta size kahvaltı hazırlıyor. " Araz kadının cevabı karşısında anladım dercesine başını sallarken kadın kendi kendine homurdandı. " Sanki millette uyku bırakmış gibi bir de soruyor sırık! Gecenin bir yarısına kadar konağı böğürtülerinle yıktın be yıktın! Kadın geline bir şey yapacaksın diye sabaha kadar gözünü kırpmadı yazık! Bi de uyandımı diyor! "

 

"Fatma abla bir daha arkamdan saydırırken içinden saydır! " Kadın arkasından gelen beklemediği sesle korkudan yerinde sıçrarken eli hızla göğsünü buldu. "Söylenmelerinin hemen hemen hepsini duyduğumu varsayarsak böğürmekte senin de ben den aşağı kalır yanın yok!" Kadın Araz'ın sözleri ile yüzünü buruşturdu.

 

"Terbiyesiz! Elim de büyüdün anan sayılırım! Böğürüyorsun ne demek?" Kadının tepkisine hak veren Araz eline uzanarak öptü ve özür dileyerek hızla mutfağa doğru ilerledi. Kadın haklıydı dünden beri olanlar sinirlerini alt üst etmiş herkese çatacak duruma gelmişti. Mutfağa giren genç adam annesinin ocakta bir şeylerle uğraştığını görünce ona doğru bir adım daha atmıştı ki Şükran Hanım'ın konuşması ile attığı adım havada kaldı.

 

"Gece o zavallı kıza konağı dar ettikten sonra, daha erken bekliyordum seni Araz ağa! Konak kükreyişinle inlerken ne zaman kapıma dayanacaksın diye sabaha kadar bekledim!" Elindeki kaşığı tavanın içerisine bırakarak ağır hareketlerle oğluna dönen kadın alaylı bir tavırla tekrar konuştu. " Sahi bu saate kadar nasıl bekleye bildin acaba!?"

 

Geçirdiği zorlu geceden sonra annesinin laf sokmalarına katlanacak hali yoktu. Başı kazan gibiydi ve Annesinin ona vermesi gereken bir hesap vardı. Zeytin yağı gibi üste çıkmasına izin vermeyecekti. Sakin olmaya çalışarak bir iki adımda annesinin karşısına dikildi ve mavi bakışlarını hesap sorarcasına gözlerine odakladı.

 

"Beni bir oyuna bin bir entrika ile dahil edip şimdi de karşıma geçmiş üste çıkmaya çalışıyorsun farketmedim sanma anne!"

 

Kadın bakışlarını kaçırınca Araz devam etti.

 

" Boşuna o gözlerini kaçırma! Başından beri onun Dilşah olduğunu biliyordun ve bu oyuna bile bile beni alet ettin!"

 

Öfkesi içinde kabarırken sakin olmaya çalışarak dudaklarını dişledi ve acıyla güldü.

 

"Hayır merak ettiğim nokta Dilşah'ı bu oyuna nasıl ikna ettin!? Ne yaptın anne!? Ne söyledin!? Hem bu oyuna ikna ederken, hem yıllar önce beni terk etmesini sağlayacak ona ne söyledin!? Bu kadar mı değersizdim senin gözünde! Sevdamı, aşkımı umursamayacak kadar kıymetim yokmuydu yanında!?"

 

Şükran Hanım oğlunun sözleri ile başını olumsuz anlamda sallarken,Araz'ın çektiği acı karşında yaşlar gözlerinden firar etmeye başladı. Tam ağzını açmış öyle olmadığını söyleyecekken Araz elini kaldırarak susmasını sağladı ve hırsla sözlerine devam etti.

 

"Madem yıllar önce böyle bir şey yaptın şimdi neden Dilşah'ı tekrar hayatımın merkezi haline getirdin!? Ben onu suçlarken onun gözünde beş kuruş bile değerim olmadığını anlamam için miydi bunca entrika!? Dün gece ben bittim anne! Sevdiğim kadın yılların hesabını, çektiği onca acının hesabını sorarken ben bittim! Kendi gözümden düştüm! Kendime olan saygımı yitirdim! Sen yıllarca susarken ve ben Dilşah'ı suçlarken, bu oyunların entrikaların neredeydi anne!? Ben dün gece, oğlum ve benimle hayata tekrar tutunmaya çalışan bir kadının bizi var gücüyle kavrayan ellerine, sevgi dolu yüreğine darbeler indirdim! Belki de ömür boyu kapanmayacak yaralarına zehir saçan dilimle yenisini ekledim. Ne için? Senin geçmişte o kıza söylediğin ve ya yaptığın şeyler yüzünden!"

 

Mavi gözleri öfkeden kara bir geceyi anımsatırken bir inkar bekliyordu annesinden belkş de ama bakışlarındaki gördüğü vicdan azabı Dilşah'la onun sevebi oöuşunun kanıtıydı. Fark ettiği geçekle yüzünü buruşturarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Geçmişte ne oldu? İkinizin arasında ne geçti!?" Orta yaşlı kadın masanın etrafından bir sandalye çekerek yorgun bedenini bıraktı. Araz'a da karşısındaki sandalyeyi işaret ederek oturmasını istedi. Annesinin sakin tavrı karşısında ellerini bıkkınlıkla yüzünde gezdiren adam sandalyeyi sertçe çekerek annesinin karşısına oturdu. Mutfak kapısında Fatma'yı görünce gitmesini söyleyip, derin bir nefes alarak geçmişte iki gencin hayatını mahfetmesine sebep olan o kararın alındığı günü anlatmaya başladı kadın. Annesinin anlattıkları ile öfkeden yerinde duramayan Araz kadının son sözleri ile yerinden fırlayarak bağırdı.

 

"Ya sen bir ağa karısıydın! O insanları ve o lanet törelerinizi babam yönetiyordu! Onun sözünün üstüne söz söylenmiyordu! Dilşah'ın ailesine durumu anlatsaydın bizi red edemezlerdi!"

 

Elini sinirle saçlarından geçirerek çekiştirdi. İşittikleri tam da düşündüğü gibi daha da öfkelenmesine sebep olmuştu. Kalktığı sandalyeye bir tekme atarak sözlerine devam etti.

 

"Ben o kızın başına bir iş gelmesin zor durumda kalmasın diye ne bir telefon numarası nede gittiğim yerin adresini verdim. Hadi ben cahildim sana Dilşah'tan bahsetmedim, o kız senin kapına gelip her şeyi anlattığı gün ona inandığın halde ne den beni arayıp haber vermedin anne!? Her şey senin elindeyken,hanım ağa olarak iki dudağının arasındayken neden benim ve Dilşah'ın hayatını mahfettin!?"

 

Oğlunun sorduğu sorularla gözyaşları içinde yutkundu kadın ve çaresizce fısıldadı.

 

"Korktum oğlum! Baban beni bu konağa getirdiği gün ailesi kabul etmedi. Ne adetinizi ne törenizi biliyordum. Yabancıydım Araz. Üstelik yıllarca bir evlat hasretiyle yandım. Babanın ailesi üzerime kuma getirmeye kalktı. Yıllar sonra seni kucağıma aldım. Fakat bir türlü yaşadıklarımı atlatamadım. "

 

Orta yaşlı kadın çaresiz bakışlarını oğlunun gözlerine dikerek sözlerine devam etti.Aynı korkularla yıllarca boğuştum. Dilşah o gün gelip sizden bahsettiğinde her şey tekrar başa dönecek diye korktum. Seni buraların lanet töresine kurban vermekten korktum! Babanı ve onun aşkını kaybetmekten korktum! Ben bu şehire, bu şehirin adetine, töresine acısına alışık değildim! "

 

Annesinin savunması ile Araz içindeki öfkeyi artık bedenine sığdıramadığı için eline ne geçerse kırıp döküyordu.Mutafak dolabına attığı yumrumkla kırılan ahşap yüzeyin elinde bıraktığı hasar Şükran hanımın korkuyla çığlık atmasına neden olsa da Araz sözlerine devam etti.

 

"Ama Dilşah alışıktı değil mi anne!? Töreye, adete, acıya, aşağılanmaya, dayağa, şiddete alışıktı Dilşah! Çünkü Dilşah bu kara topraklarda alnındaki kara bir yazıyla dünya ya geldi! "

 

Annesinin sözlerine bir yere kadar hak veriyordu aslında. Kendi alışamamıştıki doğup büyüdüğü toprakların zulmüne, süslü caddelerden, medeniyet diye haykıran keşmekeş bir şehirden gelen annesi alışsın! Ama bu demek değildiki annesinin ve kendisinin hatalarının bedelini Dilşah'a yüklemeleri gerek! Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı ve masadan tekrar bir sandalye çekerek annesin karşısına oturup gözlerinin içine kararlılıkla bakarak konuştu.

 

" Şu an Dilşah'ı ve oğlumu alıp bu konağı sonsuza kadar terketmiyorsam bilki senin kadar benim de geri dönüşü olmayan hatalar işlememdendir! Hiç istemesekte sen ve ben Dilşah'ın hayatını mahfettik! Lakin kader beni sevdiğim kadınla aynı çatı altında buluşturduysa bu defa hatalar olmayacak anne! Dilşaha, hiç sahip olamadığı aileyi, anne sevgisini, baba sevgisini vereceksiniz! Ona kaybettiği her şeyi geri vereceğiz! Aşkını, sevdiği adamı, anneliğini ve kendini eksikmiş gibi hissetmesine sebep olan kadınlığını! "

 

Oğlunun kararlı sözleri karşısında Şükran Hanım'ın yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Vicdanının yükü biraz da olsa hafiflemişti. Geçte olsa oğlunu ve Dilşah'ı tekrar bir araya getirmişti ya ne kadar şükretse azdı. Araz'ın şartlarına gerek yoktu ki. Zaten hepsini içinden, yüreğinden gelerek vermeye hazırdı Dilşah'a. O kız değilmiydi oğlunun yarasının merhemi, o kız degilmiydi Ayaz'ı kendi çocuğu gibi bağrına basan, o kız değil miydi bir kez olsun hatalarını yüzüne vurmayıp saygıda kusur etmeyen ona her şey olurdu. Başına taç ederdi. Dilşah zaten kabullenmişti her şeye baştan başlamayı oğlu da bu kadar kararlıyken ona sadece artık köşesine çekilip yaşanacakları izlemek düşüyordu. Oğlunun bir cevap beklediğini fark edince hevesle başını salladı. Annesinden aldığı onayla Araz oturduğu sandalyeden kalkarak boş gözlerini annesine dikerek sertçe konuştu.

 

"Şu saatten sonra ne olursa olsun yüreğimde iki mezar var anne! Biri senin için! Biri kendim için! Ne senin Dilşah'a yaptığını affedeceğim,ne kendimi! " İşittikleri ile ellerini hızla ağzına kapayan kadınla başını hayalkırıklığı ile iki yana salladı. "Seni silip atmıyorsam bilki en az bende senin kadar hatalıyım! Sana hala anne demeye devam ediyorsam bilki Dilşah'ın kendisini suçlayıpta bir de vicdanına yük olmamak için! Yoksa ne sana anne demeye dilim varıyor ne kemdime adam demeye!" Sözlerini bitirince annesinin perişan halini umursamadan hızla mutfaktan ayrıldı.

 

İçi öyle bir sızlıyordu ki ne yapacağını nereye sığacağını bilemedi. Başını gök yüzüne çevirerek nefesini bıkkınca bıraktı ve ayaklarının götürdüğü yere doğru ilerledi. Ağır ağır çıktığı merdivenlerden sonra geldiği kapının önünde hareketsiz durdu bir kaç saniye. Daha sonra kaının kolunu indirerek odaya girdi. Dilşah ve Ayaz'ı koyun koyuna uyurken görünce sessiz olmaya çalışarak karşılarındaki tekli koltuğa doğru ilerledi ve yavaşça oturarak karşısındaki eşsiz manzarayı izlemeye koyuldu.

 

Günler bir biri ardına akıp giderken aradan bir hafta geçmiş Özgür'ün mahkeme tarihi gelmişti. Aradan geçen bir hafta Beyza ve diğerleri için cehennem den farksızken Araz ve Dilşah için de farklı sayılmazdı. Özgür'ün başına gelenleri gecikmeli olarak öğrenen Araz, Yunus ve diğerlerine ateş püskürsede ertesi gün mahkemesi olduğunu öğrenince alelacele yola çıkmıştı. Arabada sessizlik hakimken bakışları yanında oturan karısına kaydı. Dilşah ne yapacağını bilemediği için sıkıntıdan parmakları ile oynuyordu. İki gün önce resmi nikahları kıyılmış olmasına rağmen aralarında hala yüksek duvarlar vardı. Araz'ın bakışları fark ettiği ayrıntı ile kısılırken aklına gelen şeyle aracın yönünü çevirdi. Dilşah kocasının neden yol değiştirdiğini merak etsede sesini çıkartmadı. Aracı durduran Araz derin bir nefes alarak karısına döndü.

 

"Benim ufak bir işim var beş dakikaya gelirim. " Koocasının yüzüne bakmadan başını olumlu anlamda salladı.

 

"Ben de sen gelene kadar Ayaz'ın karnını doyurayım. Biraz sonra uyur zaten. "

 

"Tamam." İkisi birden araçtan indi. Dilşah aracın arka kapısını açarak çantadan biberonu çıkartırken Araz'da ilerdeki dükkana doğru yönelmiştiki iki gencin bakışları ile bir birine işaret diliyle anlatmaya çalıştıkları şeyi merak ederek bakışlarını o yöne çevirdi. İki gencin sırıtarak bir birine gösterdikleri şey karısının kalçaları olunca birden kan beynine sıçradı.

 

"Dilşaaahh! " Kız kocasının kükreyişi ile korkuyla yerinde zıplayınca başı arabanın tavanına çarptı ve acıyla yüzünü buruşturarak başını araçtan çıkardı. Kendisine doğru öfkeyle yaklaşan kocasına şaşkınca baktı.

 

"Ayaz'ı da al benimle geliyorsunuz!"

 

"Nereye Araz? Ayaz'ın karnını doyuracaktım ben. " Karısının şaşkın bakışlarına aldırmadan onu kenara çekerek oğlunu koltuktan çıkarttı.

 

"Sonra doyurursun. Önce herkesin öğrenmesi gereken şeyi halledelim! "

 

Kocasının sözlerine anlam veremezken kaşlarını çatarak masumca sordu.

 

"Herkesin neyi öğrenmesi gerekiyor ki?" Araz karşısındaki gençlerin gözlerine öfkeyle bakarak karısına cevap verdi.

 

"Alyanslarımızı alalım da herkes Araz Tunaboylu'nun karısı olduğunu anlasın! Ona göre kaşına,gözüne, hareketlerine dikkat etsin! " İşittikleri ile gençler korkuyla yutkunurken elini kavrayan elin sıcaklığı ile Dilşah heyecandan yutkunmayı bile unutmuştu. İkili arasındaki tuhaf çekim hem kuyumcuda hem yol boyunca devam etmişti. Elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen kız çareyi arka koltuğa geçmekte buldu. Üzerindeki gerginlikten bu sayede kurtulan kız vücudunu saran rahatlama ile huzurlu bir uykuya daldı.

 

Rana Hanım ve kızlar Adliye kafetaryasın da gergin bir bekleyiş içindeyken, Hüma'nın da onlardan aşağı kalır yanı yoktu.Ellerini bıkkınca yüzüne sürerek homurdandı.

 

"Ne vardı sanki bizi de alsalardı dava salonuna? Alacağı olsun Araz abi ve Yunus abinin! Ya stresten meraktan delireceğim! " Kendi mahkeme günü aklına gelince güçlükle yutkundu. Bir aksilik yüzünden baba yerine koyduğu abisini o dört duvar arasında görmek istemiyordu. Kendi çektiği acıları onun da yaşamasını, mutluluğu yeni yakalamışken, hayatın da ilk defa kendisi için bir şey yapmışken onun tekrar kaybeden taraf olmasını istemiyordu. İçini saran korku ile yaşlar gözünden süzülmeye başlayınca hırsla oturduğu sandalyeden kalktı ve annesi ve kızların yanından hızla uzaklaştı. Kadınlar bir birine üzüntüyle bakarken Rüzgar elindeki çayları masaya bırakarak giden kızın arkasından baktı.

 

"Bir sorun mu var Hüma neden ağlıyordu? " Rüzgar'ın telaşla sorduğu soruya Rana Hanım gözyaşları ile karşılık verirken Mehir cevap verdi.

 

"Özgür'ün yanında olamadığı için üzülüyor. Bir terslik olupta abisinin hapse girmesinden korkuyor. "

 

Aldığı cevapla nefesini sıkıntıyla veren adam giden kızın arkasından üzgünce bakarak konuştu.

 

"Ben Hüma'nın yanında olsam iyi olacak sanırım. " Diğerleri başıyla Rüzgar'ın sözlerini onaylarken o çoktan Hüma'nın peşine düşmüştü bile. İleride bir bankta oturduğunu görünce yanına yaklaştı ve yavaşça oturdu.

 

"Bakıyorum da başını alıp çekip gitmeyi bank köşelerinde gizli gizli ağlamayı bir ritüel haline getirdin. " Rüzgar'ın sözleri ile Hüma yeşil gözlerini ona çevirdi ve anlam veremeyerek baktı. Kendisine anlam veremeyerek bakan kızın gözlerine bakarak iç çekti Rüzgar. İşte yine aynı şey oluyordu. Buğulu yeşil gözleri dipsiz bir ormanın derinliklerine çeker gibi çekiyordu kendisini. Eli kendinden bağımsızca hareketlenerek ıslak yanağına yapışmış saç tutamına doğru uzandı. " Tanıştığımız ilk günde aynı şeyler olmuştu. Sen gözyaşları içinde uzaklaştın bense peşinden koştum ve yine böyle bir bank köşesinde acılarımızı paylaşmıştık." Saç tutamını kızın kulağının arkasına sıkıştırırken fısıldarcasına tekrar konuştu. " Ben seni her zaman dinlemeye hazırım. Benimle her türlü acını derdini paylaşa bilirsin Hüma. " Yanağında gezinen elin sıcaklığı ile kuruyan dudaklarını ıslatan kız kısılmış gibi çıkan sesiyle fısıldadı.

 

"Korkuyorum Rüzgar. Abimi, kahramanımı, ikinci defa babamı kaybetmekten korkuyorum! O her zaman benim yanımdayken, bana destek olurken ben Araz abi ve Yunus abinin yüzünden onun yanına gidemiyorum. Ya her şey bir anda tepe taklak olurda abim o lanet dört duvar arasına girerse?" Yaşlar gözünden yağmur damlası misali dökülürken çatallaşan sesiyle devam etti. " Ben ne yaparım o zaman!? Annem ne yapar!? Ben abim kadar güçlü değilim Rüzgar! Annem bu defa dayanamaz! Ben dayanamam! "

 

"Şhhttt! Sakin ol! Hiç bir şey olmayacak inan bana. Yunus ve Araz'a güven. O hayvanın Beyza'yı taciz ettiği kamera kayıtları var. Her şey yoluna girecek merak etme sen. "

 

Sanki Rüzgar'ı dinlemiyor muş gibi başını sağa sola sallayarak fısıldadı.

 

"Kamera kayıtları bir işe yaramayacak! Beyza'nın ifadesi bir işe yaramayacak! Beyza'nın geçmişine bakarak hem onu hem abimi yargılayacaklar! " Elinin tersi ile akan gözyaşlarını hırsla silerek Rüzgar'ın gözlerine çaresizce baktı. " Bizim önce sicilimize bakacaklar! Biz temiz değiliz Rüzgar! Bunu her seferinde yüzümüze vuracaklar! Ve biz sevdiklerimizi de bu lekeyle yaşamaya mahkum edeceğiz! " Kızın daha fazla konuşmasına izin vermeyerek dudaklarına kapandı adam. Karşılık bekleyen bir öpücük değildi Rüzgar'ın ki. Haykırışları kalbini sıkıştıran kadının çırpınışlarını durdurmak ikisine de daha fazla acı çektirmemek içindi. Hüma beklemediği hamle karşısında donup kalırken Rüzgar vücudunu saran titremeye anlam vermeye çalışıyordu. İlk defa başına böyle bir şey geliyordu. Bir çok kadını öpmüş bir çok kadına dokunmuştu ama hiç biri bu etkiyi bırakmamıştı onda. Kalbimi göğsünü parçalayacak dereceye gelince geri çekilerek kızın yüzünü avuçları arasına aldı.

 

"Yeter artık kendine eziyet etmeyi bırak! Ne sicilin ne benden önceki geçmişin umrumda!" Diyerek kızın dudaklarına tekrar kapandı. Bu defa susturmak için değil onunda kendisinden etkilenip etkilenmediğini anlamak içindi bu seferki temas. Rüzgar sabırla Hüma dan gelecek tepkiyi beklerken kızın kendisini aniden geri çekmesi ve arkadan gelen ses beklediği bir tepki değildi doğrusu.

 

"Ohaaa! Ohaaa yani! Ulan kamu malında yediğin boklara bak adi herif! " Hüma utançla başını eğerken Rüzgar işittiği ses ile yüzünü buruşturarak arkasını döndü. " Lan eve kız atmayı anlarım, oteli anlarım, hatta hastane fantazilerini anlarım ama adliye bahçesinde milletin içinde yenecek haltmı bu yaptığın!?"

 

Sinan'ın imalı sözleri ile Hüma kızgın bakışlarını Rüzgara çevirirken o ne cevap vereceğini şaşırmıştı.

 

"Hüma yok öyle bir şey! Uyduruyor bu dallama! Hastanede fantazi yapacak kadar yoldan çıkmadım çok şükür! " Öfkeli bakışlarını Sinan'a çevirmiştiki onun pişkince sırıtması ve Hüma'nın sert sözleri ile neye uğradığını şaşırdı.

 

"Hastaneye iş için geldiğim ilk gün üstüme atlamandan belli ne kadar yoldan çıktığın! İster hastane fantazisi yap ister sekreter! Sen Faruk Amcaya ve onun için verdiğim söze duâ et! Yoksa senin gibi sapık la aynı havayı bile solumazdım! " Diyerek arkasına bile bakmadan annesi ve kızların yanına dogru ilerledi. Rüzgar ne yapacağını ne söyleyeceğini bilmez bir şekilde kızın arkasından bakarken omzuna dolanan kola ve işittiği sözlerin sahibine ters ters baktı.

 

"Bir hışımınan geldi geçti pehhh pehhh pehhh! Az kalsın Rüzgarı ortadan biçe! Heyy heyyy heyyy! Ağan kim? Paşan kim? Hanım kim? Hüma kim? Kim? Kim? Kim? "

 

"Ulan buradan ağzının orta yerine bir çakarım ağayı da paşayı da, hışımınan gelip geçen Hüma'yı da yıldızlar geçidi gibi görürsün! " Omzundaki kolu ittirerek homurdandı. " Hangi ara döndün lan sen? Niye gebermedin o belanın içinde!? Mehir dahil hepimiz kurtulurduk senden şerefsiz! " Rüzgar'da Hüma'nın gittiği yöne doğru ilerlerken Sinan kolunu tekrar arkadaşının omzuna atarak sıkıntıyla konuştu.

 

"Malesef bedduan tutmadı kardeşim. Bu gün döndüm. Araz'a acil ulaşmam gerekiyordu ulaşamayınca burada olduğunu öğrendim. Sonuç buradayım. Şansına küs. " Rüzgar astığı suratı ile yanındaki adama hâlâ ters ters bakarken Sinan kıkırdayarak tekrar konuştu. "Lan asma suratını! Tamam ben konuşurum Hümayla. Ben öylesine söyledim o sözleri Rüzgar bakirliğini koruyan bir yunan tanrısı derim! " Karnına aldığı dirsek darbesi ile iki büklüm olan adam inleyerek homurdandı. " Eee sana da yaranılmıyor ha! Ben mi dedim lan kamu ya açık meydanda Hüma'nın dudaklarına yapış ele güne karşı diye! "

 

"Ne yaptı!? Ne yaptı!?"

Arkalarından yükselen sesle Rüzgar şahadet getirirken, Sinan boş buğazlığı yüzünden kendine en ala küfürlerini sıralıyordu.

 

Yitenumutlar

 

 

Loading...
0%