@yitenumutlar
|
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bölüm şarkısı - Ahmet Kaya- Pencerisiz Kaldım Anne
Kadife den kesesi kahveden gelir sesiiii, oturmuş kumar oynar ah ciğerimin köşesiii.
Beyza duyduğu sesle midesinin bulandığını hissetti. Annesi her zamanki gibi alkolün dibine vurmuş dili dolaşarak, sigara ve alkolün çatallaştırdığı sesi ile mahalleyi ayağa kaldırıyordu. İçinden dualar ediyordu dostu olacak şerefsizinde yanında olmaması için. Kapının kilit sesiyle battaniyeyi hızla başına çekti.
Babasına ve kaderine kızıyordu. Bir kadının rahmine atılan tohumla ve beş dakikalık zevkle bitmiyordu her şey,aksine yeni başlıyordu. Bir pavyon gülünün o akşamki bilmem kaçıncı müşterisinin tohumlarıyım acaba diye düşündü. Sayısını bilmediği kadar beraberlik sonucu rahme düşen bir tohum ve ömür boyu taşıyacağı bir ünvan,"Piç." Anesini ve bu hayatı çekecek gücü kalmamıştı. Küçüklüğünden beri hep ezilip dışlanan taraf olmuştu. Bunların çoğu annesi yüzünden olsa da, babasız oluşu ve dış görünüşü de en büyük etkendi dışlanmasında. Soluk bir ten,beyaza yakın tuhaf bir sarı olan saçları ve çelimsiz vücudu. Bunlar çocukların acımasızlıklarını gün yüzüne çıkartmaları için yeterliydi.
Battaniyenin altından korkarak nefes alıyor kalp atışları küçük bir kuşun ürkekliğini aratmıyordu. Birden bir el hissetti kalçalarında. Nefesini tutup bu iğrenç anın bir an önce geçmesini istedi. Bıkmıştı artık bu Cengiz denen pisliğin tacizlerinden. Korku ile gözlerini yumdu. Nerdeydi annesi olacak lanet kadın? Beyza korkuları ile boğuşurken adam sesinin duyulmasından bile korkmadan iğrenç bir ses tonu ile konuştu.
" Bu gün her şey bitecek yavrum. Sen bu gece benim olacaksın." Eli battaniyenin altına kayarken Beyza nefesini tutmuş sanki donup kalmıştı. Gözlerini daha da sıkı kapatarak yaşların akmasına izin verdi. Bu lanet ev neden bir oda ve salondan oluşuyordu sanki. Bir odası olsa kapısını kilitlerdi ve salon da yatmak zorunda kalmazdı. Ama bu adi pisliğe kilit bile engel olamazdı ki. Korkudan uyuşan beyni adamın tekrar söze girmesi ile yeniden devreye girdi.
" Uyanık olduğunu biliyorum. Hem uyuma da zaten. Seninle çok işimiz var."
Diyerek iğrenç bir kahkaha attı. " Bunca yıl anan olacak kart fahişeye neden katlandım sanıyorsun? Sırf senin için." İkinci bir sesle kalçalarındaki el aniden geri çekildi.
" Cengiz'im hadi odaya gelsene." Adamın hareket lerindeki telaşı göremeyecek kadar sarhoştu kadın. Beyza bir anlık bile olsa derin bir nefes aldı. Korkuyordu bir an önce sabah olması için içinden bildiği tüm duaları okuyordu. Adam karşısındaki kadını baştan ayağı yüzünü buruşturarak süzdü. Yıllardır bu muşmula suratlı kadını çekiyordu sırf şu yatakta yatan tazecik beden içindi bunca eziyet. Yerinden yavaşça kalkarak kadına yaklaştı buruşmaya başlamış tenine tiksinerek baktı.
" Bıldırcınım senin şu kızı kaldır da bize bir çilingir sofrası kursun." Yatağı işaret ederek Beyza'yı gösterdi. Adamın sözleri ile kadın yüzüne yayılan bir gülümseme eşliğinde onaylarcasına başını sallayarak, sarsak adımlarla yatağa yaklaşıp kızını dürttü.
"Kalk kız sünepe. Baban geldi." Kalkmak istemeyen kızını bu defa daha sert dürttü. " Kime diyorum? Kalk saçını başını yoldurma bana."
Beyza korkarak ve gözlerinde ki nefretle battaniyeyi üzerinden attı. Annesinin yüzüne tiksinerek bakıp hiç bir şey söylemeden mutfağa geçip rakı yı ve bardakları getirerek salondaki küçük masanın üzerine sertçe bıraktı. Annesi ve şeytan kılıklı dostunu uygun olmayan bir şekilde görünce hızla arkasını dönüp mutfağa koştu. Gördüğü görüntü ile midesi bulanıyordu fakat içeri dekilerin de susmaya niyeti yoktu.
" Bu nasıl kız böyle Bıldırcınım başımıza geçirecekti az daha masayı. Hem nerede meze filan? Böyle çilingir sofrası mı olur?"
Kadının ayaklanmaya çalışıpta beceremediğini görünce onu tekrar oturtarak önündeki kadehi doldurdu. Amacına ulaşmasına az kalmıştı onun için biraz daha oyalayıp içirmesi gerekiyordu. Mutfağa doğru seslendi.
" Beyza meze getir masaya." Beyza küçük mutfakta korkudan ileri geri gidip geliyordu. İçerden gelen sesle dolaptan peynir çıkardı. Kavunu da çıkararak çekmeceyi açıp bıçağı aldı ve doğramaya başladı. Bir taraftan başına gelecek olanların korkusu ile dua ederken diğer taraftan söyleniyordu.
" Allah belanızı versin. Zehir zıkkım olsun da kan kusun." Sinirden ve korkudan akan göz yaşlarını elinin tersi ile sildi. Çıkıp gitse ne olurdu şimdi? Ama çıkamazdı. Bu mahallenin gündüzü bile tekin değilken gecesinde nasıl çıkardı dışarı. İçerden gelen seslerin kesilmesi ile, korkuyla bıçağı daha sıkı kavradı.
Cengiz yanında ki sandalye de sızıp kalan kadınım yarı çıplak haline bakarak burun kıvırdı. Bu kadın nasıl onu sevdiğini zannediyor duki? Onun gözü ilk günden beri kızındaydı. Açık olan fermuarını kapatma gereksinimi bile duymadan mutfağa doğru ilerledi.
Beyza kendi, kendine konuşuyor bir taraftan da bir şeylerle uğraşıyordu. Her hareketini izleyip kızın hiç beklemediği anda arkasından sarıldı. Beline dolanan kollarla çığlık atan kızı, ağzını kapayarak susturmaya çalıştı.
" Sakin ol yavrum." Kulağına doğru söylenen sözlerle ürperen Beyza, kalçaların da hissettiği sertlikle korkarak tepinmeye başladı. Ama adama fayda etmiyordu çünkü neredeyse Beyza'nın iki katıydı.
" Böyle tepinmeye devam edersen canın çok yanar benden söylemesi." Giydiği tişörtten açıkta kalan kollarına yönelen dudakları ve ağzını kapatan eli umursamadan bağırıp tepiniyordu Beyza. Adam hiç etkilenmiyordu aksine zevk alıyor gibi bir hali vardı.
" Demek mutfak fantezisi istiyorsun? Bana uyar yavrum." Diyerek Beyza'yı bir hamle de sertçe yere yatırdı. Bu hareketle ağzını kapayan el den sonun da kurtulmuştu. Adamın iğrenç dudakları göğüslerine değip geçerken vücudunu sanki yırtıcı bir hayvanın parçalayıp geçtiğini hissediyordu kız. Dudak larıyla birlikte elleri de boş durmuyor bedenine temas ettiği her nokta da tarifi mümkün olmayan acılar bırakıyordu.Beyza gözlerinden boşalan yaşlar ve yalvaran bakışları ile adama baktı.
" Yalvarırım yapma. Ne istiyorsun benden?"Adam transa geçmiş gibi hareket ediyor duymuyordu bile. Üzerindeki tişörtün yakasını bir hamle de yırtarak Beyza'nın göğüslerini ortaya çıkardı. Çırpınmaktan nefessiz kalma noktasına gelmişti. Bu iğrençliği hak etmemişti. Hayalleri vardı,yaşayamadığı bir sürü hayalleri. Sonu annesi gibi olmayacaktı. Bir şeyler yapıp bu adamdan kurtulmalıydı sonunda kendi canından olsa bile bu adamın bedenine,ruhuna,sahip olmasına izin vermeyecekti. Derin bir nefes almaya gayret ederek bulanıklaşan zihnine hükmetmeye çalıştı. O sırada göğüslerine eğilen adamın yüzüne can havliyle ile tırnaklarını geçirip yırttı. Bu hareketi ile canının acısından geri çekilen adamın altından tam çıkacakken bacağından tekrar yakalamıştı.
" Rahat dur küçük fahişe canını yakarım! Ananın elaleme verdiğini sen benden mi saklıyorsun!?Sen de o gibi değil misin? Enin de sonun da düşeceğin yer pezevenklerin,sarhoşların kucağı." Diyerek Beyza'nın tuttuğu bacağından çekip tekrar altına aldı. Beyza ise attığı çığlıkla yeniden debelenmeye başladı.
" Ben annem gibi değilim anladın mı beni şerefsiz. Bırak beni yemin ederim öldürürüm kendimi." Adam attığı iğrenç kahka sonrası söylendi.
" Ben alacağımı alayım da sen ne bok yersen ye! İnşallah ilk dokunan benimdir. Gerçi anan seni başkalarına muhakkak peşkef çekmiştir ama olsun."
Beyza korkunun iliklerine kadar işlediğini hissedince panikle tekrar tepindi. O sırada dudakları mahrem yerlerine doğru yönelen adamın erkekliğine tekme gelince üzerindeki adam can havliyle geri çekildi.
Beyza bu fırsattan yararlanmak isteyerek ayağa fırlayıp, tezgahtan kaptığı bıçağı adamın yerden kalkmasına izin vermeden kıvranan adamın beline iki defa sapladı. Adamın iri cüssesinin tamamen yere serilmesini donuk bakışlarla izlerken hissettiği tek şey gözlerinden akan yaşların yüzünde bıraktığı serinlikti.
Bilinçsizce mutfak kapısının önüne oturup yerdeki adamı seyretmeye başladı. Yere birikmeye başlayan küçük kan göleti ile bakışları ellerine kaydı. Byaz teni al renge boyanmıştı. Bu görüntü karşısında midesi bulanmaya başlayınca koşturarak banyoya gidip midesini boşalttı. Başını lavobodan kaldırınca yüzün de gördüğü kan lekeleri ile iyice kötü olurken hemen ellerini ve yüzünü yıkamaya başladı. Korku ve panikten elleri titrerken yüzündeki dehşet ifadesi ile yaptığı şeyin farkına yeni vararak hayretle konuşmaya başladı.
" Nasıl yaptım Allahım!? Ben ne yapacağım şimdi?"Titreyen elleri ile önüne dökülen saçlarını geri attırırken aynada kendi korku dolu bakışları ile karşılaştı. Sinirle banyo lavobosuna vurup bir yandan da haykırıyordu. " Nasıl! Nasıl! Nasıl yaptım? Lanet olsun sana anne! Yemin ederimki aldığım her nefeste lanetim üstüne olacak! Benim hayatımı mahvettin sen!" Göz yaşları yanaklarından tekrar süzülürken fısıltıyla aynı kelimeyi sürekli tekrarlıyordu. " Mahfettin." Acınası bir haldeydi bu yaşına kadar. Çünkü hiç bir zaman onu düşünüp üzülecek kimsesi olmamıştı. Anneler çocuklarına kıyamazken onun ki hayatını mahfetmişti. Pavyon gülü Nalan'ın kızı katil olmuş diyecekti herkes. Bin bir türlü düşünceler dolanıyordu aklında.Ama hiç birinin şu yaşadıklarına faydası yoktu.Yüzünü histerik bir gülümseme kaplarken aklın da içinde bulunduğu durum ve bu duruma katlanmamak için yaptığı şey ile omuzlarını dikleştirdi ve kendine cesaret vermek adına aynaya bakarak fısıldadı.
"Pavyon gülü Nalan'ın kızı da o yollu olmuş diyeceklerine anası gibi olmamak için katil olmuş desinler. Namusuna sahip çıkmış desinler."
Bu düşünceler Beyza'ya güç vermişti sanki. İçini kaplayan soğuk kanlılıkla eğilerek yüzüne bir kaç defa daha su çarptı. Daha sonra kurulamaya bile gerek görmeden İçeriye geçti. Masanın başında yarı çıplak sızmış kadına düşmanıymış gibi bakarak ilerdeki çantasına yönelip kırmızı çantayı tiksinerek açtı ve içinde lazım olan şeyi aramaya başladı. Eline gelen şeyle yüzünü buruşturarak bakıp ateşe değmiş gibi yere fırlattı. Çantanın ön cebine bakınca aradığı şeyi nihayet bulmuştu. Telefonu açarak tuşlara dokundu ve telefonu kulağına götürüp cevap gelmesini bekledi.
"155 Polis! " aldığı derin bir nefesle konuşmaya başladı.
"Ben...Ben birini bıçakladım."Karşıdan sadece soğuk bir ses gelmişti.
"Adresi verin!"
Bu soğuk ses karşısın da tekrar yüzün de yol edinen yaşlarla cevap verdi.
".............." kapanan telefonla yatağına oturup dizlerini karnına çekti ve kollarını bacaklarına doladı. Başını dizlerine yaslayarak eziyet dolu yılların geçtiği evine baktı. Küçük harabe bir ev, dedikodu ve her pisliğin kol gezdiği bir mahalle. Her zaman ki gibi alkolden sızmış bir anne ve dostuyla yaşadığı iğrenç hayat. Her şey aynıydı aslında. Farklı olan sadece içeride yatan adam ile onun pis kanının etrafa yaydığı koku ve hayatı mahfolan bir kız.
Tüm bunları umursamamaya çalışarak yerinden kalktı ve annesinin odasına ilerledi. İçeriye grip dolabı açarak içine göz attı. Her zaman koyu giyinirdi çünkü annesinin sürdüğü lekeyi koyu renklerle kamufule ettiğini düşünürdü. Sonun da o lekeyi onada sürmeye çalışmışlar ama başarılı olamamışlardı.
Üzerinde ki parçalanmış tişörte yüzünü buruşturarak baktı. Meydanda olan mahrem yerleri ile polis memuru dahi olsa karşısına çıkamazdı. Koyu renk bir hırkayı çekerek üzerine geçirip önünü sıkıca elleri ile kavradı. Kendisi kötü bir şey yapmamıştı. Bir insan namusu için yaşıyorsa, o da ona bahşedilen yaşamı korumaya çalışmıştı. Pişman değildi olmayacaktı da başka birilerinin altında namussuzca yatmaktansa, namusu için gider hapiste yatardı.
Beyza bu düşüncelerle boğuşurken mahallede alışık oldukları polis srenleri duyuldu. Ağır adımlarla dış kapıya yöneldi ve kapı kolunu tutup usulca indirerek kapıyı açtı evin önüne park eden polis araçları ile omuzlarını dikleştirip soğuk kanlı bir görünüme bürünmeye çalıştı. Eve doğru yaklaşan polis memur larından birisi Beyza ya şüphe ile bakarken diğeri cebinden rozetini çıkararak gösterdi.
" Mehmet Yaman. Bir ihbar aldık. Yaralanma vakası veya cinayet üzerine." Kızın donuk bakışlarına bakarak çattığı kaşları ile sözlerine devam etti. " Evinize bakmamız gerekiyor." Beyza bir eliyle hırkasının önünü tutarken diğer eliyle kapıdan güç almak istercesine sıkıca kavramıştı.
" Niye geldiğinizi biliyorum. İhbarı ben yaptım. Yaralı ve ya ceset. Gerçi ceset tanımlaması bile fazla o hayvana. Tek dileğim bu evden leşini çıkarmanız."
İki polis bir birine şaşkınca bakarken Beyza içeriye doğru yürümeye başladı. Mutfak kapısına gelip durdu ve polislere seslendi. "
"Aradığınız şey bura da." İki polis, kadının soğuk kanlı haline şaırarak gösterdiği yöne doğru ilerlediler. Mutfak kapısınının önüne gelip gördükleri görüntü ile kendini tanıtan polis memuru yer de yatan adamın yanına yaklaşarak nabzını kontrol etti. Zayıf denilebilecek şekilde hissettiği atışlarla diğerine seslendi.
" Hemen ambulansı çağır. Diğeri başını sallayıp onaylayarak dışarı çıkarken içeride kalan yaralı adama tampon yapmak için bir şeyler aramaya koyulunca, gözüne takılan havlulara uzanıp aldığı havluları yarasına bastırdı. Aynı zaman da karşısında ki hem görünüşü,hem tavırları tuhaf olan kıza sorular sormaya başladı.
" Neler oldu bura da?" Beyza beynine üşüşen görüntülerle hırkasını daha sıkı kavradı. Sanki anlatacakları ile karşısında ki adam onu suçlayacak mış gibi geliyordu ve anlatacak larından utanıyordu. Yanakları kızarmış bir şekilde kekeleyerek konuşmaya başladı.
" Ba...bana tecavüz edecekti. Çırpındım,ağladım,yalvardım ama vazgeçmedi pislik."
Göz yaşları akmaya başlayınca sinirle gözlerini silmek için elini kaldırdı ve açılan hırka olayın özetini gözler önüne serdi adeta. Diğer polis içeri girerek ambulansı çağırdığını belirtti.
" Mehmet ambulans yol da ama içeride bir kadın daha var."
Mehmet şüpheli bakışlarını Beyza'ya yöneltince kız o an hırkasının açıldığını fark ederek hızla kapattı önünü. Utangaç bakışları ile kendisine şüpheyle bakan polise açıklama da bulundu.
" Annem. Aldığı alkol yüzünden sızdı ve bu pisliğin bana musallat olmasına sebep oldu."
İçini çekip yer de yatan adamı başı ile işaret ederek sözlerine devam etti.
" Bu hayvan da onun dostu. Bana tecavüz edecekti bende bıçakladım."
Mehmet karşısın da titreyen kıza inanıp inanmanakta tereddütte kalmıştı. Yaşadıklarını soğuk kanlı bir şekilde anlatıyor fakat hareketleri masumluğunu bağırıyordu sanki. Başını sallayarak anladığını belirtmek istedi. Duyulan ambulans ve polis srenleri ile her şey hızlı bir şekilde gelişmişti. Yaralı adam ambulansa alınıp hastaneye kaldırılmış,annesi ayıltılmış ve Beyza ellerine takılan kelepçeyle polis arabasına doğru ilerliyordu.
Yarı ayılmış annesi de sorgu için emniyete götürülüyordu. Ayılınca olayın kendisine anlatılması ile sürekli bağırıp ver yansın edip karşısında ki kendi kızı değilmişcesine ağzına geleni saymaya başlamıştı.
"Yalan söylüyor memur bey. Cengiz yapmaz. Bu sürtük ayartmaya çalışmıştır onu. Yoksa yıllardır yatağıma giren adamı tanımam mı ben? Beyza her şeyi bekliyordu anne sinden, bir gün kendi elleri ile bu yola itmesini bile. Ama ona inanmayışı ve dostunu haklı çıkarmaya çalışması yakıyordu içini. Adımlarını yavaşlatarak annesine döndü. Kırgın bakışlarını gözlerine dikerek konuştu.
" Sen hiç bir zaman anne olmayı beceremedin. İçinde sevgiye dair hiç bir duygu yok."
Yaşlar gözlerinden süzülmeye başlamıştı tekrar. Aslın da bir taraftan seviniyordu da. Hiç değilse annesi gibi olmamıştı. Zevk için kullanılan bir beden olmaktansa ve bu hayatı yaşamaktansa ömür boyu hapisliği tercih ederdi.
" Anne olmayı beceremediğin gibi kadın olmayı da beceremiyorsun. Çünkü hiç bir kadın tecavüze karşı savunma yapmaz. Şimdi sana bakınca diyorum ki" yüzünde buruk bir gülümseme ile sözlerine devam etti. " Keşke o şerefsizi ve seni öldürebilseydim. En azından dünya sizin gibi yaratık lardan kurtulurdu."
Annesinin tepkisini umursamadan tekrar yürümeye başladı. Evin etrafını çeviren meraklı mahalle halkının çoğunun ağzından dökülen sözler onu daha çok yaralasa da duymazlıktan gelerek başını kaldırıp polis aracına doğru yürüdü.
" Bak görüyor musun Serpil su testisi su yolunda kırılır diye buna derler."
Yan taraftan ise başka bir ses ve başka iftiralar yükseldi.
" Anasına bak kızını al. Anası yollu olunca kızı sofumu olurmuş."
Diğer taraftan genç bir erkek sesi yükseldi.
" Vay anasını sattığımın dünyası. Herkese gelince Şapur,şupur bize gelince Yarabbi şükür. Lan Beyza seni telli duvaklı gelin istedim yol vermiştin bana bunun içinmiydi kız."
Arkadan konuşan gence kızan yaşlı bir kadın sesi duyuldu.
" Haydar! Açtırma benim ağzımı! Evlenilecek kız var eğlenilecek kız var. Yolluyu mezara koymuşlar kazma kalsın demiş. Bunların ki o hesap. Eve gelin diye sokarmıydım ben bunu?" Beyza polis aracına bindirilirken içeride ilk sorgusunu alan memur adeta kükredi.
" Yeter! Hepiniz dağılın buradan.Yoksa hepinizi hakaretten içeri tıkarım." Kahverengi sert bakışları mahallelinin üzerinde gezerken çoğu ürkerek geri çekilmeye başlamıştı.
" Hakaretler ettiğiniz bir kadın ve olayın aslı belli değil! Kimse anne ve babasını seçerek gelmiyor bu dünyaya! Bu kızın yaşadıklarını siz veya o çok değer verip namus abidesi gösterdiğiniz çocuklarınız da yaşaya bilirdi! Şimdi hepiniz kaybolun bura dan!"
Diğer memur gelerek, bağıran memurun koluna dokundu.
" Mehmet sakin ol. Özel hayatları bizi ilgilendirmez. Bizim sadece olayla ilgilenmemiz gerekiyor. "
Mehmet arkadaşından kolunu sertçe kurtararak arkadaki araca ilerleyip açık olan camdan içeride ki kadına doğru konuştu.
" Dua et kızın suçlu olsun." İşaret parmağını içinde büyüyen öfkeyle kaldırıp sertçe sallayarak sıktığı dişlerinin arasından tıslayarak kadını tehdit etti.
" Eğer o hayvan gerçekten tecavüze teşebbüs ettiyse ve sen buna rağmen kızını suçluyorsan elimden çekeceğin var."
Mehmet'in sözleri ile kan kırmızısı rujlu dudaklarını yayarak şuh bir kahkaha attı.
" Köpeğin duası kabul olsa gökten kemik yağarmış. Ben elinden de belinden de çekmeye razıyım aslanım. Bunun için hatim bile indiririm."
İşittiği sözlerle ve kadının iğrençliği karşısında Mehmet midesinin bulandığını hissederek yüzünü buruşturdu.
" Allah belanı versin senin!" Yüzüne yayılan pisikopatça sırıtışla başını tehdit vari bir şekilde sallayarak tekrar konuştu. " Bu olayın peşini bırakmayacağım. Ben o kızın suçsuz olduğuna inanıyorum. O yüzden mahkeme falan umrum da olmayacak. Seni bu işin sonun da öyle birilerinin eline vereceğim ki o sadistlere ölmek için yalvaracaksın."
Arabanın tavanına yumruğunu vurarak öndeki araca doğru ilerleyip aracın kapısını açtı ve Beyza'nın yanına oturdu. Acıyan bakışları kızın üzerinde gezinirken hâlâ soğuk kanlılığına hayret ediyordu. Beyaza çalan sarı saçları, orta denilebilecek boyu,beyaz teni... Küçüktü bu kız daha! Bu yaşadıklarını kaldıramayacak kadar küçük! Düşünceleri arasında emin olmak istercesine sordu.
" Kaç yaşındasın?"
Beyza yanında ki adama bakışlarını çevirerek baktı. Sert yüz hattı ve çatılı kaşları ile ürkütücü görünüyordu. Kısık bir sesle sorusunu cevapladı.
" 18"
Beyza'nın cevabı ile Mehmet içinden bir küfür savurdu. Daha çok küçüktü! Böyle bir hayatı,kaderi ve en önemlisi kendini korumak adına işlediği suçu hak etmeyecek kadar küçük!
İçi acıdı bir an. Belki de Beyza gibi onlarcası vardı. Bu kız onlar arasında şanslı olanıydı belki de. Böyle olaylarla çok karşılaşıyorlardı. Sonuç kadının kendi canına kıyması, genel eve düşmesi, öldürülmesi,kararan hayatlar ve nadir de olsa Beyza gibi kendini savunduğu için ceza alanlar. En azından annesinin hayatını yaşamak istememişti. Onun için hapishane kurtuluştu ve bu yüzden biraz olsun şanslıydı. Mehmet'e göre ceza bile almaması gerekiyordu. Çünkü bir kadının kendini korumaya çalışması ona göre suç değildi. Bunlar kendi düşünceleriydi elbette.
" Sana inanıyorum ve inan böyle sapıkların,şerefsizlerin ölmesini bende çok isterim. Ama dua et Beyza, dua et ölmesin. Yoksa kurtuluşun çok zor."
Beyza,kendi annesinden görmediği merhameti yanındaki yabancıdan görünce gözleri dolsa da ağlamamak için kendini sıktı. Ağır bir şekilde başını sallayıp bakışlarını ilerleyen yollara çevirdi.
Merkeze geldiklerin de tekrar sorguya çekilmiş aynı şeyleri bir kaç kez tekrar lattırmışlardı. Alınan ifadelerin arkasından Beyza,annesinin yaptığı iş ve sağlık raporu için Zührevi hastalıklara gönderilmişti.Zührevi hastalıklara elinde kelepçeyle girerken üzerinde hissettiği tiksinti dolu bakışlarla hayatında böyle utanç yaşamadığını düşündü. Gözleri dolmaya başlayınca kendi,kendine söz verdi. Alnı ak başı dikti. Çaresiz bir insan gibi ağlayıp yakınmayacaktı. Hastanede ki işlemlerden sonra savcılığa sevkedilmiş oradan da mahkemeye kadar tutuklu yargılanmıştı.
Cezaevinin önünde duran araçtan indirilince etrafına baktı. Yüksek duvarlar üstünde tel örgüler ve kule içinde nöbette askerler. Özgürlüğün sonu,farklı bir hayatın başlangıcıydı burası. İçeride kimbilir nasıl hayatlar,nasıl dertler vardı. Tıpkı kendi gibi prangalara vurulmuş hayatlar, hayaller vardı. Düşünceleri ile garip bir gülme isteği belirdi içinde. Sanki özgürlük kavramını tam olarak hissetmişmiydi şu yaşına kadar. Geçmişini düşündü. Aynı film, farklı roller, farklı fügüranlar dı sadece değişen. Özgürlük yine hayallerini süsleyecekti. Tek fark büyük dört duvarlar arasında olacaktı hayalleri.
Kolundan çekiştiren askerle büyük avludan geçip demir bir kapının önüne geldiler. Gürltü ile açılan kapıdan kırklı yaşlarda bayan gardiyana teslim edildikten sonra aynı koridordan ilerleyerek bir kaç kilitli demir kapılardan geçtiler ve son demir kapının önünde durdular. Gardiyan küçük demir parmaklıklardan penceresi olan kapının pencere sürgüsünü açarak içeriyi kontrol etti. Her şeyin normal gözükmesi ile belinde ki anahtar topluluğundan birini alarak kiliti açıp Beyza'yı koğuşa koydu.
" Allah kurtarsın!"
Beyza işittiği söz ile rüyadan uyanırcasına gardiyana baktı ve göz göze gelmesi bir oldu.
Hafif kırışmış göz çevreleri, mavi gözleri ve çatık kaşları ile ürkütücü görünüyordu. Kadın sanki her an kendisine kızacakmış gibi dururken üzerindeki lacivert ince hırkayı avuçlarının içinde sıkıp, gardiyanın sözlerine başını salladı ve içeri ilk adımını korkarak attı.
Onu ilk karşılayan soğuk ve ürpertici duvarlar olmuştu. On veya daha fazla mahkum,ranzalar, mutfağa benzer küçük bir bölme,ortada bir yemek masası, sandalyeler ve bir kaç demir dolap.
Çıkan yüksek sesli gürültü ile etrafını incelemeyi bırakıp hızla arkasını döndü. Etrafı incelemeye o kadar dalmıştıki çıkan sesten ürkmüş fakat sesin demir koğuş kapısından geldiğini anlayınca rahat bir nefes vermişti. Herkes kendine pür dikkat bakarken o olduğu yerde kalakalmıştı. Omzuna dokunan elle yanı başındaki kadına çevirdi ürkek bakışlarını.
" Geçmiş olsun!"
Ne diyeceğini bilemeyerek karşısındaki kadını ürkekçe süzdü bir süre. Yüzün de siyah bir peçe,uzun sayılabilecek bir boy,gece kadar siyah saçları olan ve zayıf denilebilecek bir kadın duruyordu karşısında. Bir cevap vermeyip bir de üzerine kadını fazlaca incelediğini düşünerek tedirgin bir şekilde bakışlarını kaçırıp kendisinin bile zor duya bileceği şekilde fısıldadı.
"Sağol."
Beyza'nın kısık sesle verdiği cevapla kadın burukça gülümseyerek hafif omzunu sıkıp eliyle masayı işaret etti.
"İsmim Dilşah."
Kadına tekrar dönen Beyza koyu bir sürme ile ön plana çıkarılmış etkileyici gözlerle karşılaştı. Değişik bir havası vardı kadının. Gözlerinin içindeki burukluk insana güven veriyor aynı zamanda hüzünlendiriyordu. Boğazında oluşan yumrudan kurtulmak adına sertçe yutkunup derin bir nefes aldı ve masaya doğru ilerledi. Bir sandalye çekerek yavaşça oturup masada kileri süzdü.
" Geçmiş olsun kızım." Beyza'nın bakışları sesin geldiği yöne döndü. Orta yaşlı saçları kırlaşmaya başlamış kilolu bir kadındı.
" Teşekkür ederim." Nasıl hitap edeceğini bilememişti. İmdadına yanındaki peçeli kadın yetişti.
" Asuman. İsmi Asuman. Biz abla diyoruz. Benim ki de Dilşah." Beyza sürekli parmakları ile oynayıp, bakışlarını kaçırırken Dilşah bu haline üzülerek sordu.
" Senin ismin ne? "
Beyza çekinerek baktı. Kimseyi tanımıyordu ve bu içinde bulunduğu ortama çok yabancıydı. O hep tekti bu güne kadar.Kaçamak bir bakışla fısıldar bir biçim de cevapladı yine Dilşah'ı.
"Beyza."
Beyza'nın ürkek hallerini anlaya biliyordu Dilşah. Buraya ilk giren herkesin verdiği tepkilerdi. Tıpkı kendisininde ilk tepkisi gibi. Günler ürkek olmamayı sert durmayı öğretiyordu burada. Ezilmemek için bir mücadele başlıyordu dört duvar arasında. Bura da geçen beş yılı bunu çok iyi öğretmişti doğrusu. Beş yılın getirdiği deneyimle gülümsedi karşısında ki kıza.
Beyza ise kader arkadaşının gözlerinde yakalamıştı o ufak gülümsemeyi. Başını olumlu anlamda salladı. Sırasıyla herkes kendini tanıtıyor fakat Beyza'nın beyni, bedeni o kadar yorgundu ki isimlere ve kişilere odaklana mıyordu. Yorgunluktan uyku bedenini esir almaya başlamış kadınların anlattıkları hayatları adeta ninni etkisi yaratmıştı. Gözleri kapanırken işittiği soru ile sıçradı bedeni. Ne diyecekti. Gerçekleri anlatsa belki çevresindeki insanlar gibi bu insanlar da yargılayacaktı kendisini. Ama onlar da aynı durumdaydı. Belki de daha beter bir olaydan bile giren olmuştur diye düşünürken Dilşah koluna dokunarak kendine bakmasını sağladı.
" Beyza çok yorgun görünüyorsun." Beyza ne diyeceğini nasıl davranacağını bilemezken tedirgin ve masum bakışları, Dilşah'ı bu kıza daha çok yakınlaşmaya itiyordu. Oysa o beş sene içinde kimseye yakınlaşmamış, kimseye acısını,derdini anlatmamıştı. Bu dört duvar arasına kapanmak ,onu da içine kapanık bir insan haline getirmişti. Ama bu kızda bir şey vardı. Kendine çeken bir şey. Belki tedirginliği,belki masum bakışları,belki de kendisinden küçük, korunmaya muhtaç gibi durması. Sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Biraz olsun tedirginliğini,gözlerindeki korkuyu silmeye yardımcı olabilirdi belki.
"Bura da zaman geçmez. O yüzden herkes bir şeylere ihtiyaç duyar. Bazıları hayat hikayelerini anlatır, bazıları çocuklarını,bazıları aşklarını,bazıları dışarıdaki hayatını. Bazıları da içeride kurduğu hayellerini ve çıkınca neler yapacağını, bazıları da neden burada olduğunu anlatır."
Beyza'nın kendisini ürkek bir şekilde dinlemesi ile güven veren bakışları anlayışla kapanıp açılırken sözlerine devam etti.
"Çünkü bu anlattıklarımdan başka bura da yapılacak pek bir şey yoktur." Düşünür gibi gözlerini yukarı kaldırdı. Daha sonra buldum dercesine parmaklarını şıklatıp konuştu. " Zamanın geçmesi için bazende uykuya ihtiyaç vardır. Yani senin şu anda ihtiyacının olduğu gibi." Beyza biraz düşündü , Dilşah haklıydı. Dediği gibi ilk olarak uykuya ihtiyacı vardı. Birden kolundan çekildiğini hissetti.
Masanın etrafındakilere göz gezdirirken hepsinde şaşkın bakışlar görünce ne olduğunu anlayamadı. Dilşah kolundan tutarak kaldırıp duvar dibindeki ranzalara doğru sürüklerken bir taraftanda fısıltı ile konuşuyordu.
" Bak Beyza." Fısıldayan kadına çevirdi hemen bakışlarını. Dilşah ise gözlerindeki gülümseme ile sözlerine devam etti. " Bak diyorsam mecazi anlamda. Şimdi söylediklerimi iyi dinle. Buradakilerin
çoğu dost gibi görünsede herkes açığını, zayıf noktanı arar." Beyza kendisini çekiştiren kızın son sözlerinden sonra çatılan kaşları ve anlam veremeyen bakışlarla sordu.
"Neden?" Karşısındaki kadın omuz silkip alt ranzayı işaret etti ve oturmasını istedi.
" Çünkü zayıf noktanı öğrenirlerse ezmeye çalışırlar. O yüzden kimseye sırrını,derdini ve neden burada olduğunu anlatma. Anlatırsan illaki sana takacak bir şey bulurlar."
Beyza kadının haline şüphe ile baktı. Tuhaf bir kadın dı. Beyza'nın gözleri peçeye takılınca bir den soru verdi.
" Neden peçe takıyorsun?" Dilşah'ın bir eli otomatikman yüzüne gitmişti. O an bir gölge düştü o etkileyici bakışlara. Ama bir anlık varla yok arası gelip geçmişti o hüzün.
" Sana demek istediğim bu Beyza. Senin acıların olduğu gibi benim de, hatta burada ki herkesin var. Ama dediğim gibi anlatma." Beyza'nın elini tutup güven vermek istercesine sıktı. " Çünkü insanlar acımasız dır. Buraya düşmen den çok onların sözleri yakar canını." Ayağa kalkıp Beyza'nın beyaza çalan saçlarını okşadı. " Ben kimseye anlatmadım,acımı,derdimi ve neden burada olduğumu. Belkide kimseye güvenemedim." Göz kırpıp yan ranzaya ilerledi. " Belki artık güvenmem gerekiyodur. Belki bir gün bir birirmize anlatırız hayatımızı. Ne dersin?"
Beyza yan ranzaya oturan kadına olumlu anlamda başını salladı. Dilşah bu hareket üzerine çarşafı açıp yatağa uzandı.
"Saçlarının rengi değişik ama sana çok yakışmış. Bu arada o yatak senin." Beyza burukça gülümseyerek karşılık verdi ve yatağı açıp içine girerken fısıltı ile söylendi.
" Keşke sıradan bir saç rengim olsaydı. Böyle lanetli gibi görünmezdim en azından." Dilşah ne dediğini anlamamıştı ama üstelememişti de. Beyza yavaş, yavaş huzursuz bir uykuya teslim olurken Dilşah ta geçmişin sisli hatıraları ile uykuya dalmıştı.
Geçen bir ay ve kabus dolu gecelerle ikili bir birine can yoldaşı olmuştu. Bazı sorun çıkaranlara karşı Dilşah, Beyza'yı kardeşi gibi koruyarak karşılık verince yıllardır aynı koğuşta olupta kimseye karışmayan bu kadının Beyza'yı neden bu kadar koruduğuna şaşırıyordu herkes.
Sabah kahvaltıdan sonra hazırlanıp ranzasına oturan Beyza mahkeme saatini beklerken içinde tarifi imkansız bir duygu vardı. Korkuyordu o lanet adamı tekrar görmekten ve annesinin mide bulandırıcı yapmacık hareketlerinden. Bu düşüncelerle başını ellerinin arasına alarak bakışlarını beton zemine odakladı. Neler olacaktı? Soğuk duvarlar arasına tekrar döneceği kesindi ama ne kadar ceza alacaktı? Hiç bir şey bilmiyordu. Yatağın çökmesi ile yan tarafına döndü. Dilşahı görmesi ve içinde bulunduğu duygu yoğunluğu ile boynuna sarıldı. Arkadaşının haline üzülen kadın kollarını ona dolayarak sakinleştirmeye çalıştı.
" Sakin ol canım. Güçlü ol. Çünkü sen güçlü bir kızsın. Adalet er geç yerini bulacaktır."
Beyza'yı kendinden uzaklaştırarak yüzünü avuçlarının arasına aldı ve gözlerine baktı.Beyza korku dolu bakışlarla fısıldadı.
" Korkuyorum Dilşah. Ben o adamla karşılaşmaktan korkuyorum." Gözlerine dolan yaşları geri yollamak adına derin bir nefes aldı. Ağlayamazdı. Her şeyden önce kendisine sözü vardı. Gözlerine yerleşen kin Dilşah'ı da etkilemişti. Beyza kabusla uyandığı bir gece anlatmıştı arkadaşına her şeyi. " Keşke öldüre bilseydim de tekrar karşılaşmak zorunda kalmasaydım o lanet herifle." Dilşah arkadaşının yüzüne düşen beyazımsı,sarı saçları şefkatle geri itti.
" Üzülme. Bu dünyada adalet şaşsa bile hakkın adaletinden kaçamayacaktır. Annen olacak kadınıda, o pisliği de hakkın adaletine havale et canım." Gözlerine güven veren bakışlarla baktı ve kolunu destek olduğunu belirtircesine hafifce sıktı. " Şüphesizki cezaların en ağırı onundur. O yanlızların ve mazlumların yanındadır."
Beyza arkadaşının sözleri ile rahatlayarak başını olumlu anlamda sallarken gürültülü bir sesle demir kapının açılması bir oldu. İkili kapıya doğru ilerlerken koğuştan bazıları kapının yanında Beyza'ya şans dileyip bazıları umursamazca bakmakla yetinmişti. Kapının önüne gelen ikili bir birine bakıp tekrar sarıldılar. Dilşah arkadaşının sırtını sıvazlarken sessizce fısıldadı.
" Allah yardımcın olsun kardeşim." Beyza geri çekilip gülümsedi ve kendisini almak için gelen gardiyanla koğuştan ayrıldı.
Ceza evi aracına binerken kelepçelenen kollarına umutsuz bir şekilde bakarken etrafı süzdü. Bir ay içinde bir şeyin değişmesini beklemiyordu tabiki ama kapalı bir yerden çıkınca insan ister istemez inceliyordu herşeyi. Değişen bir şey yoktu. Tıpkı ilk gün gelişi gibiydi herşey. Üzerinde ki kıyafetleri bile aynıydı. Siyah dar paça bir pantolon, siyah tişört ve yine siyah bir hırka. Açık bıraktığı saçları esen rüzgarla uçuşurken iki asker ile araca bindi.
İlerleyen araçtan dışarıyı görmek imkansızdı. Sanki hapishane ile bir işbirliği yapmışcasına sadece gök yüzü gözüküyordu. Özgürlüğün kıymetini bil dercesine. Çok uzun olmayan yolculuktan sonra duran araçtan inip, iki askerin tekrar koluna girmesi ile karşısındaki binaya baktı. Büyük altın yaldızlı yazılarla yazılmış yazı gözüne çarpan ilk şeydi.
"ANKARA ADALET SARAYI"
Ürperen bedeni ile yürümeye başlayarak etrafına bakındı. İnsanlar koşuşturmaca içinde, kimi elinde evraklarla koşturuyor,kimi bir tartışma içerisinde, kimi kendisi gibi kelepçeli. Cübbeli avukatlar davadan çıkanlar. Bazısı mutluluk dolu,bazısı yıkılmış halde. Kimisi mağrur başı dik, kimisi pişmanlık dolu. Hızlı adımlarla girdikleri binada bir koridorda bekliyorlardı. Tanıdık bir sima belirdi uzaktan. Bu o geceki polisti. Adı neydiki ve burada ne işi vardı acaba?"
Adam yanlarına yaklaşarak başıyla selam verdi.
" Merhaba." Beyza şaşkınlıkla karşısındaki adam gibi başını sallayınca Mehmet tekrar söze girdi.
" Ben senin olayını araştırdım Beyza. Belki ne hakla diyeceksin? Bu nasıl bir saçmalık, bu adam her olayla böyle yakından mı ilgilenir diyeceksin ama senin suçsuz olduğuna gerçekten inanıyorum ben. " Beyza adamın ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Zaten adam da susmaya pek niyetli gibi değildi. "
Annen olacak kadının hareketleri ve yaşam tarzından yaşadığın olaylardan olay gecesine kadar inceledim. Benim gözümde sen suçlu değilsin ve hangi hakim,hangi yasa suçlu derse desin bu değişmez. Çünkü bu düzeni bozuk dünya üzerinde bütün kadınlar korunmaya muhtaçtır. Eğer koruyup kollayacak kimsesi yoksa, senin ki gibi bir durumda kendini koruman bana göre suç değildir."
Yüzüne takındığı tenbessümle Beyza'ya bakarak yanındaki avukatı tanıştırdı.
"Avukat arkadaşım Yunus Toralı." Beyza kaşlarını çatarak ismini hatırlamadığı ama polis olduğunu bildiği adama bakarken, avukat halinden anlamış olacak ki söze girdi.
" Beyza hanım,Baro size bir avukat vermiş ama Mehmet'in anlattıkları ile ben avukatınız olmak istiyorum." Beyza iyice çatılan kaşları ile temkinle konuştu.
" Ama bana avukat verdiklerine göre buna gerek yok ve ne yapmaya çalıştığınızı anlayamadım." Mehmet ve avukat kısa bir an göz göze geldi ve Mehmet bakışlarını tekrar Beyza'ya çevirerek sessizce konuşmaya başladı.
" Avukatın, yaraladığın o ırz düşmanı tarafından tehdit ediliyordu. O da senin avukatlığını yapmaktan vazgeçti. Şimdi izin verirsen senin iyiliğin için Yunus üstlenecek davanı." Beyza'nın bulutlanan bakışlarını farketmesi ile hızlıca konuşmasına devam etti. " Tamam ceza almadan çıkmanı sağlayamayız belki ama olabildiğince az bir süre olması için uğraşacaktır. Ben seni kardeşim gibi gördüm ve sana bir abi olarak söz veriyoru. Yunus en az ceza ile çıkmanı sağlayacak."
Avukat ve Mehmet beklenti ile karşılarında ki kıza bakarken Beyza ise artık hiç bir şeye karar veremiyordu,allak bullak olmuştu kafası. Ne olacaksa olsun diyerek başını salladı.
" Tamam." Karşısındaki iki adam bir,birine tebessümle bakarken mahkeme salonundan isimleri okundu. İçeriye getirilen Beyza tedirgince sanık sandalyesine oturdu. Bir kaç dakika sonra tekerlekli sandalye de Cengiz onun hemen arkasın da ise annesi, yanlarında cellat suratlı bir avukatla içeri girdi.
Beyza başı dik bir şekilde otururken Cengiz'in sırıtarak girmesi ile bir kere daha öldüremediği için pişman olmuştu.
Hakim gerekli konuşmaları yaparken ayağa kalktılar ve sözlerinin sonunda duruşma başladı. İsimler söyleniyor, yeminler ediliyordu. Olay anlatılmaya başlanmış,normal seyrinde giden dava Cengiz'in sözleri ile ateşlenmişti.
"Sayın Hakim. Benim Beyza'nın annesi ile ilişkim olduğu doğrudur. Ben evlerine ziyarete giderdim Beyza sürekli bana kur yapar ve birlikte olmayı teklif ederdi. Ama ben red ederdim. Çünkü ben annesini seviyordum. Bunu Beyza'ya da anlatmaya çalıştım sürekli."
Beyza ve diğerleri şaşkınlıkla anlatılan hikayeyi dinliyordu. Bir kişi hariç Beyza'nın annesi. Yüzünde sinsi bir gülüşle dinliyordu anlatılanları.
"Hatta olayın olduğu gece de söyledim. Ama üzerime gelerek tahrik etmeye çalıştı bende kendine gelmesi için iki tokat attım. Daha sonra Beyza kendini kaybetmiş gibi kendini oradan oraya atıp tırnakları ile kendine zarar verdi. Bana aşık olduğunu,eğer onunla birlikte olmazsam tecavüze yeltendi diye tüm mahalleyi başımıza toplayacağını söyledi. Bende umrumda olmadığını sadece annesini sevdiğimi ve ihanet etmeyeceğimi söyleyip arkamı dönüp mutfaktan çıkışa yöneldim. İşte o sırada belimden bıçakladı beni. En ağır cezayı çeksin istiyorum Hakim Bey. Çünkü canıma kastetti. Şu halime bakın."
Cengiz'in sözleri ile onu kısa bir süre inceleyen hakim, bakışlarını önündeki dosya ya çevirerek göz gezdirmiş daha sonra Beyza'ya çevirerek o geceyi anlatmasını istemişti.
Oturduğu sandalyeden kalkan kız karşısındaki sert mizaçlı Hakim den ürkerek bakışlarını destek almak istercesine Mehmet ve Yunus'a çevirmiş onların baş hareketleri ile tekrar hakime dönerek o gece yaşananları anlatma başlamıştı. Anlatacakları bittiğinde Hakim'in gözlerine bakışlarını dikerek göz yaşları içinde tekrar konuştu.
"İnsan namusu için yaşar Hakim bey! Benim annem daha ben doğmadan sürmüş bu lekeyi benim alnıma. Annemin gittiği yoldan gitmek istemeyişim suçsa suçluyum! O lekeyi alnımdan silip atmak istemem,o lekeden kendimi korumaya çalışmam suçsa, ben suçluyum! Küçük bir çocuğun piç diye damgalanması onun suçuysa,suçluyum!" Akan gözyaşları görünüşünü bulanıklaştırınca ellerinin tersiyle gözlerini sertçe silip derin bir befes aldı.
"Bir kadın olarak bedenimi korumak suçsa yine suçluyum! Ben bu kirli dünya da namusum için yaşamayı tercih edip,kendimi korumak isteyerek bu adamı bıçakladıysam ve bu suçsa,en azılı suçluyum! Ama ben pişman değilim! Yine olsa yine korurdum kendimi! Fakat bu defa dünyayı bir pislikten temizlemek için onu öldürürdüm! Beden benim,namus benim! Kadın olmak,ben olmak,benliğimi korumak,sizin yasalarınızda eğer ki suçsa, kırın kalemi mi Hakim bey! Ben namusumu,bedenimi koruduktan sonra idam dahi verseniz boynum kıldan ince!" Beyza söyleyeceklerinin bittiğini belirterek Hakim'in otura bilirsin işareti ile kalktığı sandalyeye tekrar oturmuştu.
Beyza'nın sözleri ile Hakim sıkıntılı bir nefes alırken Mehmet ve Yunus dolan gözlerini bir birlerinden kaçırarak kızın sözleri ile burukça gülümsedi. Oturduğu sandalyeden kalkan Yunus söz hakkı isteyerek,sesinin içinde büyüyen hüzün dalgasından dolayı pürüzlü çıkmasını engellemek adına boğazını sertçe temizleyip konuşmaya başladı.
"Sayın Hakim Bey. Cengiz o gece Tecavüze yelteniyor. Daha önce ise tacizlerde bulunuyor. Malum geceden Beyza'nın vücudundaki izlere,hastane raporlarına ve o geceki durumuna bakıldığında olayın zaten tecavüze yeltenmek boyutunu geçin, planlanmış bir hal aldığını düşünüyorum."
Avukat Yunus'un sert yeşil bakışları Cengiz'e döndü ve kısa bir an tiksinerek bakarak suratını buruşturup,bakışlarını tekrar hakime çevirerek sözlerine devam etti.
" Ayrıca davacı şahsın daha önceden de bu tarz vukaat larının oluşuna dikkatinizi çeker dosyada bu olaylar hakkında bilgiler olduğunu beyan ederim. Beyza daha on sekiz yaşında. Böyle iğrenç,feci bir olayın korkusu ve yardımına yetişecek kimsenin olmaması ile kendini korumak istemiştir. Biz erkekler bile ufak bir olayda şiddet unsuruna başvururken bir kadının bedenini koruması, hele ki tecavüz gibi bir olaydan korumak için bunu yapması, bir erkek olarak bu adamın yapmaya çalıştığı şeyden dolayı kendimden utanmama neden oldu. Bu adamın yüzünden on sekiz yaşındaki bu kız zührevi hastalıkları diye bir yerle ömründe ilk defa tanışıyor! Annesinin hayatının bedeli ona kefen olarak biçilmeye çalışılıyor. Bir kadının kendini,bedenini,geleceğini,hayallerini korumasının bedeli ağır bir ceza olmamalı. Çünkü bura da her şeyini kaybeden yine kadından başkası değildir."
Konuşmanın bitiminde arkadan şuh bir kahkaha sesi yükseldi.
" Avukat ağzın iyi iş yapıyormuş. Sana bu dava karşılığında ne verdiyse bu sürtük."
Hakimin kükreyip Nalan'ı dışarı atması ile Mehmet'te arkasından çıktı. Kapıda bekleyen iki adama işaret vererek kadını almalarını istedi. İçeri tekrar girdiğinde karar verilmişti ve askerler tekrar Beyza'nın ellerini kelepçeleyip çıkışa yöneldiler. Donuk bakışları ile yanından geçip giden kıza baktı Mehmet. Daha sonra yüzü asık bir şekilde toplanan arkadaşına yaklaştı hızla.
"Karar ne? " Yunus dosyaları çantaya yerleştirirken üzgün bir şekil de arkadaşını cevapladı.
" Sekiz yıl verildi. Daha sonra nefsi müdafa,o Piç kurusunun durumu ve bir kaç şey de göz önünde bulundurularak beş yıla indirildi cezası."
Arkadaşından aldığı cevapla ellerini yüzünde sertçe gezdiren Mehmet,nefesini sesli bir şekil de bırakarak Yunus'un omzunu sıkarak acıyla fısıldadı.
" Küçük bir kız için büyük bir kayıp. Ben daha az verirler diye bekliyordum kardeşim."
Yunus boş versene dercesine elini salladı.
" Bu gibi davalar da ülkemiz de hala kadınları suçlayan zihniyetler varken beş yıl en normali. Anormal olan bizim böyle durumlarda kadınların kendisini korumak için ellerine hak verilmesini düşünmemiz. Yani yasalara göre anormal olan biziz kardeşim."
İki arkadaş birlikte mahkeme salonundan çıktılar. Beyza cezaevi aracına binerken Mehmet ve Yunus arkasından yetişince Beyza karşısındaki iki adama minnetle bakınca, Yunus kelepçeli ellerine bir kağıt parçası sıkıştırdı.
" Beyza bu kağıtta Mehmet'in ve benim numaram var. Başın sıkışırsa bir şeye ihtiyacın olursa bizi arayabilirsin." Kızın omuzunu destek olmak istercesine hafifçe sıkıp sözlerine devam etti. " Bizi iki abi olarak gör. Seni oradan ve geçmişinden kurtarmayı okadar çok istedikki, ama başaramadık." Beyza başını olumsuz anlamda iki yöne salladı. Gözleri dolu, dolu olmuş ilk defa minnet duygusunun verdiği hissi yaşıyordu.
" Daha ne yapacaksınız Yunus Bey?" Kahverengi bakışlarını Mehmet'e çevirdi. "Mehmet Bey ve sizin gösterdiğiniz merhameti şefkati bana öz annem göstermedi. Her şey için çok teşekkür ederim. Bir gün size olan minnet borcumu mutlaka ödeyeceğim."
Mehmet kaşlarını çatarak Beyza'ya baktı. Kendisi küçüktü ama yüreği büyüktü bu kızın.
" Birincisi Beyza bize bey yerine abi diyebilirsin. Çünkü ben ve arkadaşım salon beyefendisi değiliz. İkincisi bir daha minnet lafını duymayacağız. Bize borçlan diye uğraşmadık bu olayla." Sıkıntıyla etrafına çevirdi bakışlarını ve kendisinin duyabileceği şekilde mırıldandı. " Zaten bir boka da yaramadı. Yasalar, yasalar." Alay edercesine fısıldadığı sözlerden sonra Beyza araca binene kadar bekleyip daha sonra oradan ayrıldılar.
Beyza geldiği gibi aynı durumda fakat daha kırık dökük duygularla dönüyordu ceza evine. Aynı araç,aynı askerler,aynı küçük pencere ve o pencereden gözüken mavi gök yüzü. Omuzunda beş yılın yükü.Nasıl dayanacağını,nasıl sabredeceğini bilemeden...
Her şey karışmış üstüne geliyor boğulacakmış gibi hissediyordu. Duran araçtan hızlı bir şekilde indirildi. Aynı demir kapılardan, farklı bir gardiyanla yaşlı gözleri ile koğuşa getirilip açılan kapıdan terkedilmiş bir çocuk gibi kapı ağzına bırakıldı. Çarpan demir kapı sanki hayatın ona attığı sillelerin sesi gibi yankılandı kulaklarında. Donuk bakışlarını yerden kaldırıp baktığında Dilşah'ın bakışları ile karşılaşması ve ağlayarak boynuna sarılması bir oldu. Dilşah,Asuman abla ile zorlukla yerine götürebilmişti Beyza'yı. Arkadaşını yatağa oturtup elini kendi küçük avuçlarının arasına hapsedip,şefkat dolu bir sesle karşısındaki kızla konuşmaya başladı.
" Beyza ne oldu canım?" Karşısındaki kadının endişeli bakışlarına yaşlarla dolu gözleri ile bakarken titreyen sesi ile konuştu.
" Beş yıl! Dilşah! Tam tamına beş yıl!" Eli ile beş işareti yaparak hareketleri ve titreyen elleri ile derdini anlatmaya çalışıyordu.
" Benim hayallerim vardı! Ben okuyacaktım! Kimsesiz yardıma, şefkate muhtaç çocuklar için çabalıyacaktım! Çok aşık olacaktım!"
Hıçkırıklardan kesilen nefesi ile derin bir nefes almaya çalıştı fakat boğazındaki yumru bir türlü gitmiyordu. Dilşah arkadaşını göz yaşları içinde dinliyor,onun göz yaşlarını parmakları ile siliyordu.
" Ben evlenecektim! Çocuklarım olacaktı! Hiç bir zaman sahip olamadığım bir ailem olacak, şefkati,sevgiyi ben onlarla öğrenip onlarla yaşayacaktım!"
Herkes Beyza'ya acıyan gözlerle bakıyor bir zamanlar kendi yaşadıklarını hatırlayınca onlarda göz yaşlarını tutamıyordu. Beyza ellerini ranzanın demirlerine vurarak bağırmaya başladı.
" Ben bir şey yapmadım! Ben bunların hiç birini hak etmedim! Ben masum hayallerimi,bedenimi korudum! Bu lanet hayatta payıma burası düşmemeliydi Dilşah!"
Başını hayır dercesine sallarken beyazımsı saçları dağılıyor ıslak yüzüne yapışıyordu. Dilşah,Beyza'nın durumuna iyice endişelenmeye başlamıştı. Saçlarını yüzünden çekmeye çalışırken bir taraftan da sakin olmasını söylüyordu. Fakat arkadaşı anlıyormuydu emin değildi.
" Beş yıl! Ben bu duvarlar arasında yaşayamam! Ben ne o anne yi,ne de başıma gelenleri hak etmedim! Bana zaten böyle bir hayat veren Allah bu kadarını nasıl reva gördü!?"
Dilşah son duyduğu sözlerle arkadaşının yüzüne sert bir tokat attı. Beyza şoktan çıkmışcasına donuk bakışlarla arkadaşına bakarken Dilşah sinirle sıktığı dişlerinin arasından sessizce fısıldadı.
" Allah'a isyan etme Beyza! Günah! Çok büyük günaha giriyorsun." Sıkıntı ile peçeli yüzünü sıvazlayıp tekrar arkadaşına baktı. " Senden daha kötüsünü yaşayanlar var inan bana. O hayalini kurduğun çoğu şeyi ben bizzat yaşadım! Aşık olursun,ama kavuşamazsın bunun ızdırabına katlana bilirmisin? Evlendim! Ama inanan bana özenilecek bir yanı yoktu. Herkesin bakmaya kıyamadığı bir güzelliğim vardı ama bak şu halime" sağ eli ile yüzünü işaret etti. " Şimdi peçeler arkasına saklanıyorum. Çocuğum vardı, ama bir an olsun yüzünü görüp kokusunu içime çekemedim! Şefkatle bağrıma basamadım! On yıl! Beyza tam on yıl verdiler bana! Beş yıldır bu koğuştayım ama ben onca yaşadığım şeyden sonra bir gün bile Allah'a isyan etmedim!" Göz yaşlarını hırsla silerek sinirle arkadaşının gözlerine baktı. " Ben acıların en büyüğünü yaşadım. En acısını tattım. Evladımı kaybettim Beyza..."
Bu hikayemizde karakterler ve yaşadıkları bazı olaylar aşklar gerçektir. Diğer hikayelerimizle bağdaştırmamızın sebebi ise olayları bir birine bağlaya bilmek adınadır. Gerçekte karakterlerimiz bir birini tanımıyordur. İsimlerini de değiştirerek yazıyorum.
Dipnot (: yaşadıkları aşklar tamami ile gerçektir.
İkinci Dipnot: Aşkımızın Davası isimli hikayemiz bitene kadar bölüm atmayı düşünmüyordum. Ama çok ısrarla isteyenler oldu. Bende bir bölümcük süpriz yapatım dedim. Bazıları hikayeyi bitirmeden böyle bir şey yaptım diye kızacak ama neyse bakalım. Fırsat buldukça yeni bölüm atmaya çalışacağım. Ama bölümler bayağı geç gelebilir lütfen siz de anlayışlı olun.
OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN.
Yitenumutlar...
|
0% |