Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm şarkısı : Yavuz Bingöl - İki Dağın Arasında Kalmışım

 

Beyza arkadaşının kendi hayatın dan verdiği örneklerle şaşırıp kalmıştı. Bütün bu yaşadıklarına nasıl dayana bilmişti bu kadın? Kendi yaşadıkları da küçümsenecek şeyler değildi elbette fakat bir evlat acısı ile karşılaş tırıldığında diyecek söz teselli edecek bir cümle bulamıyordu. Arkadaşının anlattıkları içindeki yangının bir anda harının azalmasına neden olmuştu. Dilşah nasıl kendi acılarını bastırarak ona destek olduysa şimdi kendisi de onun acılarına ortak olmalı hatırlattığı acılarını dizginlemesinde yardımcı olmalıydı. Belki de içinde gizli tuttuğu sırlarını anlatır ve rahatlardı artık. Beyza Dilşah'ın eline uzanıp avuçları arasına aldı. Anlatmak isterse dinlye bileceğini söyleyecekken tam o sırada Dilşah, Beyza yanında yokmuş ve sanki o yıllara geri dönmüş gibi kendinin bile güçlükle duyduğu bir ses tonuyla anlatmaya başladı.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

" Anne ben evlenmek istemiyorum." Evlenemezdi. Sevdiği, beklemek için söz verdiği biri vardı. Bu ihaneti ona yaşatamazdı ki. Annesi siyah sürmeli gözlerindeki kızgınlıkla Dilşah'ın kolunu çimdikledi.

 

" Sen babana ve bana karşımı geliyorsun kız? Bilmezmisin örfümüzü, adetlerimizi? Biz olur dedikten sonra sana laf düşmez."

 

Dilşah yaşlı gözlerini kırpıştırarak başını öne eğdi. Yapamazdı. Hem daha küçük tü. Bu nasıl bir vicdansızlıktı.

 

" Burası bizim memleket değil anne. Saçma sapan gereksiz adetlerimizi burada sürdür menizin ne gereği var?" Başını hızla kaldırarak sözlerine devam etti. " Hem daha yaşım küçük. On altı yaşında birine nikah kıyıldığı nerede görülmüş?" Annesi işttiği sözler ile sinirle Dilşah'ın uzun siyah saçlarına yapışıp sertçe konuştu.

 

" Seni şırfıntı seni! O dilini koparırım! Kötü yollu mu olacaksın sen benim başıma? Yaşı küçükmüş. Küçüksünde nasıl biliyorsun her haltı?" Saçlarındaki ellerini çekip işaret parmağını kaldırarak salladı. " Amcanın oğlu Halil ile evleneceksin. Hem kaynana,kayın baba kimse yok işte daha ne istiyorsun? Allah'tan belanı mı? Hemen yarın imâm nikahınız kıyılacak."

 

Dilşah'ın döktüğü göz yaşları umrun da bile değildi annesinin. Tek dertleri kimsesiz amca oğlu ve onun paralarıydı. Oysa o başkasını seviyordu. Baktığı zaman mavi bakışları ile içini titreten,mahalleden geçtiği zaman kızların hayranlıkla baktığı,gülüşüne yandığı,sevdasına ömrünü adadığı, sevdiği bir genç vardı. Nasıl karılık yapar dı. Üstelik Halil'de küçüktü daha böyle bir şeyi nasıl kabul ederdi? Düşünceleri ile şiddetlenen göz yaşları içinde kahverengi kin dolu bakışlarını annesine çevirdi. Kadın kaşlarını çatarak yumruk yaptığı eli ile kafasına dürttü.

 

" Ne bakıyorsun kız öldürecek gibi deli,deli. Biraz da biz rahat edelim. Yetti artık çektiğimiz rezillik."

 

Konuşması bitince iri bedeni ile bastığı yerleri titretircesine kapıyı çarparak odadan ayrıldı. Dilşah'ın ise aklında hala gülen mavi bakışlar ve bekleyeceğine dair verdiği söz vardı. Canına kıymayı düşündü bir an,ama bu düşüncesinden hemen vazgeçti. Allah'ın verdiği canı ancak Allah alırdı. Kaçma fikri belirdi sonra aklında. Fakat nereye giderdi? Sevdiği gencin okumaya gittiği şehir dışında hiç bir şey bilmiyordu. Nasıl ulaşırdı ki ona? Bir telefonu bile yoktuki arayıp haber verecek. Gerçi numarasını bile alamamıştı. Babasının korkusuna sevdiği adamdan mektup yollamasını da istememişti. Sadece tatillerde geldiği zaman bin bir zorlukla görüşe biliyorlardı. Çaresizce oturduğu yatağa uzandı. Kimseye ne sevdasını ne de sevdiğini anlatabilmişti. Babası bir öğrense ikisini de öldürürdü. Durmak bilmeyen göz yaşları ile uykuya daldı.

 

Bedeninin dürtülmesi ile açtı gözlerini sabaha. Başında annesi kalkması için sürekli söyleniyor başındaki ağrının artmasına sebep oluyordu. İstemeyerek çıktı yataktan. Hiç bir çözüm bulamamıştı. Kendini o kadar aciz hissediyorduki elinden hiç bir şey gelmiyordu. Elini yüzünü yıkamak için girdiği banyo da soğuksuyu defalarca çarptı yüzüne. Aklına bir şey gelmişti ama yapacağı şeyden çekiniyordu. Fakat başka çareside yoktu. Gün içerisinde ilk fırsatta uygulayacaktı aklındaki planı.

 

Kahvaltıyı hazırlamış ve hep birlikte yapmışlardı. Erkek kardeşi babası ile işleri olduğunu söyleyerek evden çıkarken annesi de akşamki nikah için ufak tefek hazırlık yapacağını söyleyerek yan tarafa Halil'in evine geçmişti. Dilşah bu boşluğu fırsat bilerek dülbentini başına taktı ve evden yan evi kontrol ederek sokağa çıktı. Hızlı adımlarla kimseye görünmemeye çalışarak gideceği evin kapısına kadar geldi.

 

Kalbi heyecan ve korkudan yerinden çıkacakmış gibi atarken sakinleşmeyi bile beklemeyip evin ziline bastı. Bir kaç dakika sonra adım sesleri duyulurken üzerindeki elbisesini ve dülbentini düzeltip kapıyı açacak kişiyi bekledi. Açılan kapıdan otuzlu yaşların sonunda uzun boylu,bakımlı kadını görünce farkında olmadan nefesini tuttu. Kadın şaşkın bakışlarını Dilşah'a yönelterek konuştu.

 

" Dilşah.?" Annesi ile bu eve temizliğe gelip gittikleri için tanıyordu kadın kendisini. Şaşkınlığı ise hiç bir zaman bu eve tek gelmemesinden kaynaklıydı.

 

Dilşah etrafını korkulu gözlerle kolaçan edip birinin görmesinden korkarak tekrar kadına döndü.

 

" Şükran Teyze, seninle bir sey konuşacaktım acil."

 

Kadın şüphe ile karşısındaki kızı süzdü. Tedirgin halini görünce içeriye davet ederek kendide kapıyı kapatıp Dilşah'ın arkasından ilerledi. İkili tekli koltuklarda karşı,karşıya sessizce otururken kadın merakına yenik düşerek sordu.

 

" Ne konuşacaktın benimle Dilşah? Acil olan benimle alakalı ne olabilirki?" Dilşah'ı mahalleden ve evine annesi ile temizliğe gelmesinden tanıyordu. Güzelliği ve oturaklı halleri hep hoşuna giderdi. Üstelik hemşeri lerdi de. Urfa'dan zamanın da Ankara'ya göç etmiş işçi bir ailenin kızıydı Dilşah. Kendi ve eşi ise yıllar önce aşiretlerinin, Ankara'da ki şirketlerinin başına geçen çocuklarıydı. Şimdi ne istiyorduki bu küçük kız kendinden? Dilşah parmakları ile oynarken utangaç bakışlarını kadına çevirdi.

 

" Oğlunuzla alakalı." Şükran Hanım bakışlarını kısarak şüphe ile karşısındaki küçük kıza baktı.

 

" Anlamadım kızım? Dilşah akmaya başlayan gözyaşları içinde,karşısındaki kadından çekinse de aceleyle anlatmaya başladı.

 

" Biz Oğlunuzla birbirimizi seviyoruz Şükran Teyze." Şükran hanım duydukları ile beyninden vurulmuştu sanki. Bu küçük kız ne diyordu böyle? Bu yaşta ne sevmesi,ne aşkıydı? Oğlu böyle bir şeyden hiç bahsetmemişti oysaki. Sakin olmaya çabalayarak olayın aslını öğrenmeye çalıştı.

 

" Canım daha yaşınız kaç? Ne aşkından bahsediyorsun sen?" Kadın titreyen ellerinde gezdirdi bakışlarını. Şok olmuştu. Eğer böyle bir şey vardısa her şeyini paylaşan oğlu bunu kendisinden nasıl saklardı? Bakışlarını karşısında ağlayan kıza çevirdi. Peki bu kız niye ağlıyordu ki şimdi? Dayanamayarak tekrar sordu. "Hem neden ağlayıp duruyorsun?" O an aklına gelen şey ile kalbi deli gibi atarken gözleri korkudan irice açılmıştı. Daha diğer soruların cevabını alamadan şüphe ile yeni bir soru çıktı dudaklarından. " Dilşah yoksa bir şey mi oldu aranızda?" Kızın anlamayan bakışlarını görünce daha açık konuşmaya karar verdi. "Oğlumm sana dokundu mu yoksa?"

 

İşittiği soru ve korku dan irileşmiş kahverengi bakışları ile başını hızla olumsuz anlamda salladı Dilşah.

 

" Hayır yok öyle bir şey. Biz babamların yüzünden doğru düzgün görüşemedik bile." Yavaşça yerinden kalkarak karşısındaki kadının dizlerinin dibine oturup ellerini tuttu. " Ağlamamın sebebi babam beni amcamın oğlu ile evlendirecek. Ama ben oğlunuza söz verdim ihanet edemem. Ben onu çok seviyorum." Kadın kızın söyledikleri ile ne yapacağını şaşırmıştı. Böyle bir aşktan haberi bile yokken kızın doğruyu söyleyip söylemediğini bile bilemezken ne yapabilirdiki? Dilşah sessiz kalan kadına son umut kırıntıları ile yalvardı.

 

" Bu akşam nikahlayacaklar beni. Ne olur haber verin gelsin." Telaş ve korku ile kadının ellerini daha sıkı tuttu. " Yada adresini verin ben gideyim." Dilşah'ın istekleri ile kadın kaşlarını çatarak kıza sertçe söylendi.

 

" Delirdin mi sen Dilşah!? Töreleri,adetleri bilmiyor musun? Ne kaçması kızım?" Sinirle oturduğu yerden kalkıp ileri geri ortada dolandı. Saçlarından ellerini geçirerek düşünmeye çalıştı. Ama bir çıkar yol bulamıyordu.

 

" Öldürürler Dilşah! Unutun bir birinizi. Ben oğlumu kaybetmeye dayanamam. Bu aşkla oğlumun başını yakma kızım."

 

Dilşah'ın yanına yaklaşarak oda onun yaptığı gibi diz çöküp ellerini avuçları arasına aldı. Dilşah'ın gözlerine evladını kaybetme korkusu yaşayan bir anne olarak bakarken, karşısında ki kıza da yüreği parçalanıyordu.

 

"Yıllar sonra ne zorluklarla aldım ben oğlumu kucağıma. Bir anne olarak ben sana yalvarıyorum kızım eğer aranızda anlattığın gibi bir bağ varsa onun hatrına oğlumu bu töre denen şeytana kurban etme."

 

Dilşah karşısında diz çökmüş kadına baktı bir süre. Doğru söylüyordu. Buraya geldiğini,bu kadından istediklerini babası bir duyarsa ortalık karışacaktı. Daha da ileri gider sevdiği gençle kaçarlarsa ölüm fermanını bile isteye kendi elleriyle imzalayacaklardı. Çaresizce kapattı gözlerini.

 

Bir anne yalvarıyordu kendisine hem de sevdiği gencin hayatı için. Diğer tarafta bir anne evladını harcıyordu para denen illet için. İçi acıyor damarlarından kanlar çekiliyordu sanki. Oysa ne ümitlerle gelmişti bu eve sevdiği gence kavuşma hayalleri kurarak. Ama bir annenin ahını alıp sevdiği gencin hayatını tehlikeye atamazdı. Aşktan daha üstün olan şey alnına yazılan kaderdi. Demek ki kavuşmak yoktu bu yolda ikisine. Hırsla yumruklarını sıkarken tırnakları avuçlarına batmış, şiddetlenen göz yaşları ile Şükran Hanım'ın isteğine olumlu anlam da başını sallayarak gözlerini açıp bakışlarını birleştirerek evap vermişti.

 

İkili karşılıklı ağlaşırken Şükran Hanım minnetle sarıldı Dilşah'a. Biliyordu ikisini de yaşatmazlardı. Onların adetinde bir kızın kaçması ölüm fermanını imzalamış olması demekti. Üstelik Dilşah sözlüydü. Kızdan uzaklaşarak göz yaşları ile ıslanmış yüzünü avuçları arasına aldı. Kızın anlattığı hikayeye inanıyordu çünkü oğlunu da tanıyordu. Belliki onu riske atmamak için kendince önlemler almıştı. Ama o da en az karşısındaki kız kadar çaresizdi.

 

Dilşah oğlu ile aynı renk gözlere sahip olan kadının bakışlarına sevdiğine veda edercesine acı içinde bakakalmıştı.

 

" Affet beni Dilşah." Dilşah,Şükran Hanım'ın yanağındaki ellerini yavaşça indirerek öpüp bıraktı ve oturduğu yerden hızla kalkıp kendini dışarı güçlükle attı. Kaderine razı gelip içindeki aşkı ömrü boyunca kilitli kutulara saklayacaktı. Aşkı için sevdiğinden vazgeçtiğini belkide, beklediği genç hiç bilmeyecek hep onu suçlayacaktı. Derin bir nefes alıp etrafı kolaçan ettikten sonra hızla uzaklaştı oradan. Temkinli bir şekilde eve yaklaştı ve annesini kontrol ederek hemen içeri girdi.

 

Akşam üzeri aile fertleri evde toplanırken Halil ve babası yanında bir imamla gelmişti. Yapılan ufak hazırlıklardan sonra nikah kıyılmış, Annesi ve babası mutluluktan eve sığamazken Dilşah adeta ruhunun bedeninden ayrıldığını hissediyordu. İki gündür göz yaşları nerdeyse hiç durmadan akıyor hiç bir şey içindeki acı kadar katlanılmaz bir hal almıyordu gözünde. Taki ane ve babasının, Halil ve kendisini yan eve yollamak için kapı dışarı edişine kadar. Kapının dışında yan eve bakarken bir korku kapladı tüm bedenini. Ne yapacaktı şimdi? Nasıl Halil'in koynuna girerdi? Ruhunu boğan düşüncelerden yanındaki adamın sesiyle irkilerek sıyrıldı.

 

"Ne dikliyorsun orada kız? Sabaha kadar seni mi bekleyeceğim? Yürü çabuk eve." Dilşah korku ile yerinden sıçrarken Halil çoktan evin kapısını açmıştı bile. Ürkek adımlarla oda eve ilerledi. İçeri girip kapıyı yavaşça kaparken Halil tekrar kükredi.

 

" Git hazırlan! Bütün gece seni bekleyemem." Üzerindeki beyaz gömleğin yakalarını düzelterek pis bir sırıtışla baktı Dilşah'a. " İşim gücüm var." Dilşah'ın karşısındaki gence baktıkça midesi bulanıyordu. İçinden dualar etti. İstemiyordu bu çocuğu. Başına geleceklerin bilincinde geciktirmem istercesine korkarak kekeledi.

 

"Na... Namaz kılmayacak mısın?"

 

Sorduğu sorudan sonra karşısındaki adam başını olumsuz anlamda sallayarak homurdandı.

 

" İşim olmaz benim, namazla,niyazla. Sen git namaz mı kılacaksın dua mı edeceksin ne yapacaksan yap." Aldığı cevapla Dilşah güçlükle yutkunurken,başka bir bahane bulamayınca donup kalmıştı. Adam mutfağa girip elinde rakı şişesi ile geri geldi.

 

" Hâlâ buradamısın lan sen? Yürü odaya." Dilşah hızla odanın kapısını açarak içeri girdi. Kapıyı kapatıp arkasına yaslanarak dinmek bilmeyen göz yaşlarını tekrar akıtmaya başladı. Fakat burada böyle durursa biraz dan o hayvan gelince ne hesap verirdi. Yavaşça yerinden kalkıp etrafına bakındı. Komodinin üzerindeki seccade dikkatini çekince alıp kıbleye doğru serdi ve namazına başladı. Biten namazını dualarken gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyor dilinde aynı kelimeler sürekli tekrar ediyordu.

 

"Allah'ım sen bana güç ver! Yarabbim sen bana yardım et!"

 

Sertçe açılan kapıdan sallanarak giren Halil'i görmesi ile korku ile yerden kalkıp ellerini önünde birleştirdi. Genç adam yanına gelerek soyunmasını isteyince Dilşah'ın kolu kanadı kırılmıştı sanki. Halil tekrarlıyor Dilşah'ın eli, üzerindeki giysilere bir türlü gitmiyordu. İstediğini bir türlü yapmayan kızın vurdumduymazlığı ile sinirlenen adam öfkeyle kızın giysilerini yırtmaya başladı. Dilşah' ın ise ağlamaktan başka birşey gelmiyordu elinden. Arkasındaki yatağa kabaca iten adam, kendi de sinirle soyundu.

 

İşini bitiren adam üzerini giyerek evden ayrılırken arkasında harabeye dönmüş bir hayat ve hayalleri yıkılan gencecik bir kadın bıraksa da umrunda bile değildi.

 

Hızla geçen zaman Dilşah'ın hayatından iki yıl götürmüştü. Bu iki yıl da Halil'in ilk işi evini başka bir semte taşımak olmuştu. Sonrası, gördüğü şiddet,eziyet ve annesi ve babasının onları red ederek başka bir şehre taşınması. Onu para için gözden çıkaran ailesi, kocasının paraları kumarda, karı kızla yemesi ile emeline ulaşamamış,Halil'in paraları kaybetmesinin suçlusu olarak Dilşah'ı görerek evlatlıktan red etmişlerdi.

 

Uzandığı koltukta iki gün önce yediği dayağın acısının verdiği huzursuzlukla dinlenmeye çalışıyordu. Açılan kapı kocasının kükreyişi ile sertçe kapandı.

 

" Dilşah! " Nerdesin lan!?"

 

Ses vermeyen karısına daha da sinirlenen adam odanın kapısına tekme atarak hırsla içeri girdi. Uzanan kadını görünce hızla yanına geldi ve saçlarına yapışıp uzandığı yerden kaldırdı.Dilşah saç diplerinden bedenine yayılan acıyı umursamadan,yeni bir dayağın sinyallerini alarak, kollarını koruma iç güdüsü ile karnına dolarken kocası yüzüne attığı tokatla bağırmaya başladı.

 

" Sana demedim mi lan? Hazırlan demedim mi ben?" Dilşah karnnına kollarını daha sıkı dolarken iki yıldır çektiği eziyetlerin,gördüğü şiddetin sonucunda hırsla bağırdı.

 

" Ölsem de bebeğimi senin ellerine vermeyeceğim."

 

Aldığı cevapla adam yüzüne yayılan piskopatça gülümseme ile karşısındaki kadını sertçe itince, Dilşah arkasındaki koltuğa sert bir şekilde belini çarptı. Karnına giren ağrı ile iki büklüm olurken ne yapacağını bilemiyordu.

 

" İstersen yat şuraya geber! Umrumda mı zannediyorsun? Ben bebeği alıp borcumu kapatttıktan sonra ölsen de farketmez."

 

Bedeninin kasılmasına sebep olan sancıları umursamadan Dilşah yüzüne yayılan acı dolu gülümseme ile kocasına bakıp söylendi.

 

" Bebeği alacağından o kadar emin olma Halil! Çünkü bebeği satmak istediğin aile erkek bebek istiyor unuttun mu? " Kocasının kısılan şüpheli bakışlarına karnında ki ağrıyı umursamadan zafer kazanmış bakışlarla karşılık verdi. " Oysa benim bebeğim kız,yani bebeğimi alamayacaksın." Halil çıldırmış gibi Dilşah'ın boğazına yapıştı.

 

"Yalan söylüyorsun lan! Alacağım elinden diye böyle bir masal uydurdun. Şimdiye kadar erkek olan bebek bu gün korkudan kızmı oldu?" Dilşah zorla nefes alırken kocasını var gücü ile itti.

 

" Bebek hep kızdı. Senin şiddetlerinden onu korumamın tek yolu erkek olduğunu söylemekti. Ama son bir haftadır sen erkek olduğunu sandığın halde dövüyorsun. Artık bebeğin kız olduğunu saklamanın bir anlamı yok." Kocasının üzerine tekrar gelmesini umursamadan sinirle bağırdı. " Baştan beri satmak için planlı yaptın bu bebeği. Ama ben senin gibi bir caniden bebeğimi korumak için erkek çocuk yalanını uydurdum. Kız olduğunu ilk an dan itibaren bilseydin dayaklarına devam edip bebeğime zarar verecektin."

 

Ağrıları sıklaşırken alnında kendini kasmaktan boncuk boncuk terler oluşmuştu. Kocasının kararan gözleri ile korkarken karnını kendince korumaya çalışıyordu.

 

" Şimdi ben seni ne yapayım lan? Söyle kim kurtaracak seni ve piçini elimden?"

 

Karısının karnını tekmelerken ağır küfürleri de uyguladığı şiddete eşlik ediyordu. Dilşah karnına yediği tekmelerle nefes alamazken Halil sanki çıldırmış gibi yerdeki kadını dövüyordu. Bacak arasında hissettiği ıslaklık Dilşah'ın bilincinin kapanmadan önceki hatırladığı son şeydi. Halil gözü dönmüş bir vaziyette yerde yatan kadına baktı. Yere yayılan kanla vücudunu bir korku kaplamıştı. Lanet kadının gebermesi bir şey değildi,bunu adamdan sayıp hapse atacaklardı kendisini. Küçük odaya bakındı telaşla Aklına gelen fikirle karısını dış kapıya doğru sürükleyip kapıyı açtı. Etrafı inceleyip kimsenin olmadığına kanaat getirince Dilşah'ı merdivenlerden aşağı yuvarladı. Daha sonra kapıyı yavaşça kapatarak içeri geçip yerdeki ve merdivenlere kadar olan kan lekelerini temizledi işi bitince arka balkon dan atlayarak gözden kayboldu.

 

Dilşah'ın gözlerini açması ile bir hastane odasın da olduğunu anlaması fazla zamanını almamıştı. Bir kolunda kan,diğer kolunda serum takılıydı. Başını hafif sağa çevirdiğinde bir hemşire bir kaç ilaç ve iğnenin bulunduğu tepsiyle bir şeyler yapıyordu. Neden burada olduğunu düşünürken aklında son yaşadığı anlar belirdi. Göğsünü sıkıştıran korku ile elleri hızla karnını bulurken bulmayı umduğu kabartıyı bulamayınca telaşla fısıldadı.

 

" Bebeğim!" Duyduğu kısık ses ile hemşire yatakta yatan genç hastayı kontrol edip kendine geldiğini anlayınca hemen yaklaşıp müdehale etti.

 

"Dilşah Hanım sakin olun." Bir taraftan da elindeki iğneyle uğraşıyordu. Kapıya doğru ilerleyip açık kapıdan birine doktoru çağırmasını söyledi. Daha sonra hızla gelerek Dilşah'ın kolun da takılı serumun içine elindeki iğneyi yaptı.

 

" Dilşah Hanım,biraz dan doktorunuz gereken açıklamayı yapacaktır. Ama siz lütfen sakin olun."

 

Dilşah vücuduna yayılan tuhaf bir uyuşuklukla rahatladığını hissederken açık kapıdan beyaz önlüklü kır saçlı bir doktor girdi. Ayak ucundaki masaya benzer şeydeki dosyayı inceleyip Dilşah'a yaklaştı ve gerekli kontrolleri yaptı. Doktorun hareketlerini gözlerindeki boş bakışlarla izlerken, içeriye kumral dağınık kıvırcık saçlı, beyaz önlüklü genç bir adam daha girdi. Kır saçlı doktor Dilşah'a bakarak konuşmaya başladı.

 

" Kızım,hastaneye seni bir komşun getirmiş. Evinin merdivenlerinde baygın bulduğunu söyledi. Buraya geldiğinde kanaman çok fazlaydı. "

 

Yanında ki genç doktora bakıp tekrar Dilşah'a döndü ve genç adamı işaret ederek sözlerine devam etti.

 

" Rüzgar' la sezeryana aldık seni. Fakat bebeği hastaneye gelmeden daha önce kaybetmiş olduğun için onu kurtaramadık."

 

Dilşah'ın gözünden yaşlar süzülürken doktor sözlerine devam etti.

 

" Eşine ulaşmaya çalıştık fakat bir türlü ulaşamadık. Aslında tüm bunları eşinle görüşmem gerekiyordu ama malesef ortada yok."

 

Dilşah hiç bir tepki veremiyor sürekli ağlıyordu. Vücudundaki gevşeme sanki ruhunu da esir almıştı. İki doktor bir birine üzüntüyle baktı ve genç olan söze girdi.

 

" Dilşah Hanım,bütün değerlerinizin normale dönmesine rağmen sizi bir haftadır uyandıramadık. Eşinize ulaşamadığımız ve sizi de uyandıra madığımız için bebeği kimsesizler mezarlığına defnettirmek zorunda kaldık."

 

Yaşlı doktor ve yanındaki doktorun sözleri ile Dilşah gözlerini sıkıca kapayıp bütün bu olanların kabus olmasını dilerken, içinde kopan kasırgalar vardı sanki. Kalbini kirli bir el sıkıp, sıkıp bırakıyordu. Onun bebeği kimsesiz değildiki. Bir annesi vardı. Onun için canını ortaya koyan. Bebeği kimsesizliği hak etmiyordu. Kendi kimsesizdi ama bebeği kimsesiz değildi. Doktorlardan kır saçlı olan başına gelerek şefkatle saçlarını okşarken gözlerini açan Dilşah'ın bakışları doktorun bakışları ile kesişmiş,o bakışlarda gördüğü acıma duygusu ile daha kötüsünün de olduğunu fısıldar olmuştu zihni.

 

" Kızım bu yaşında böyle şeyleri yaşaman Allah'ın sana bir imtihanı olsa gerek. O yüzden şimdi beni iyi dinle. " Dilşah'ın soğuk elini avuçları arasına alarak babacan bir tavırla konuştu. " Kanamanı durdura madığımız için rahminide almak zorunda kaldık. Bir daha anne olman imkansız!"

 

Yaşlı doktorun sözleri ile gözleri korkuyla açılırken, sanki dünya dönmeyi bırakmış,güçlükle aldığı nefesi boğazında takılı kalmıştı.

 

Gözleri korkuyla açılan kızın üzüntüsünü anlaya biliyordu. Bu kadarını bu küçücük beden nasıl kaldırırdı ki. Dilşah hiç bir şey söyleyemedi. Her şeyini kaybetmişti. Aşkını,bebeğini, kadınlığını. Büyük bir boşluk vardı sanki içinde. Doktor'un anlattığı şeylerle o boşluğu yavaş,yavaş dolduran büyük bir acı. Boşluğa dikti gözlerini hiç bir tepki vermeden. Doktor Dilşah'ın durumunu anlaya biliyordu fakat bu kadar tepkisiz kalışını da bu halde kendine destek olması gereken eşinin olmayışına bağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Yaşlı adam hemşireye dönerek her ihtimale karşı bir sakinleştirici daha yapılmasını istedi ve odadan Rüzgar'la birlikte ayrıldı.

 

Bir kaç gün daha hastanede tutulan Dilşah çıkış işlemlerinden sonra taburcu edilmişti. Evim diye adlandırmak bile istemediği kabuslarının merkezi olan yere geldiğinde kapıda oturan komşuları ile karşılaştı. Dilşah'ı gören komşularından olan yaşlı kadın yaşından beklenmeyecek bir hızla yanına yaklaşıp endişeli bakışları eşliğinde konuştu.

 

" Dilşah! Nasılsın yavrum? Niye çıkacağını haber vermedin gelir alırdık seni çocuğum."

 

Dilşah boş bakışlarla karşısında ki yaşlı kadına bakıp kolunu kurtararak merdiven lerden çıkmaya başladı. Her basamak içindeki yangını biraz daha körüklüyordu sanki. Yaşlı kadın Dilşah'ın haline üzülerek komşularının yanına gidip otururken sağ elini sol elinin avcuna vurarak söylenmeye başladı.

 

" Zavallı yavrum. Leyla gibi dolanıyor garibim.En sonunda kıza kafayı yedirdi kocası olacak haysiyetsiz mendebur!"

 

Diğer komşular da yaşlı kadını onaylarcasına söylenmeye devam ettiler. Dilşah eve girip kapıyı kapatırken o günün görüntüleri gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. Yorgun bedenini bir külçe misali o günkü olayın olduğu odaya zor atmıştı. Koltuğa oturup gözlerini karşı duvara dikti. Önün de sonunda o pislik bu eve gelecekti.

 

Geçen günlerde sadece bekliyordu Dilşah. Kuş kadar yiyor,yok denebilecek kadar az bir uykuyla sadece Halil'i bekliyordu. Hastaneden taburcu olalı bu gün tam üç gün olmuş ama o pislik hâlâ gelmemişti. Gözleri kendiliğinden kapanırken Dilşah yine bir bebek ağlaması ile sıçradı. Nere deyse her daldığı uykuda bebek sesi ile sıçrar olmuştu. Gözünden akan yaşları elinin tersiyle silerken kapıdan duyduğu ses ile yerinde dikleşti. Halil aldığı fazla alkol den yalpalarken bir taraftan da kumar borcu yüzünden yediği dayak sonucu topallıyordu. Odanın kapısını açması ile koltukta siyahlar içinde oturan karısını görmesi bir oldu. Ne yapıyordu bu manyak karı bu rada böyle? Azrail misali siyahlara bürünmüştü bir de. Korkmuştu ama belli etmeye de niyeti yoktu.

 

"Ooo, Kadınların yüz karası da buradaymış. Ne yüzle geldin lan!? Bir erkek çocuk bile doğura mıyorsan sen ne halta yararsın?"

 

Dilşah,Halil'in aşağılayıcı sözleri ile sanki o geceye tekrar dönmüştü. Tek fark bu sefer korkmuyordu bu adamdan. Halil karısının tepkisiz haline bakarak iğrenç bir kahkaha attı.

 

" Lan zaten yarım akıllıydın,şimdi hepten sıyırmışsın. Ama dur bu halin daha çok işime yarar Allah için güzel kadınsın. İyi sermaye olur senden."

 

Arkasını dönerek masanın üzerinde ki yarım bira şişesine uzandı.

 

" Aklına bakacak değiller ya,beş dakikalık zevkine bakar her.."

 

Halil iğrenç sözlerini tamam layamadan omzunda hissettiği büyük acı ile haykırarak arkasını döndü.

 

Dilşah gözlerinde tarifi mümkün olmayan bir nefret ve elinde balta ile karşısın da dikiliyordu. Ne yapmaya çalışıyordu bu deli karı? Demek balta yı vurmuştu koluna bu sürtük. İkinci defa baltayı vurmak için yeltenen Dilşah'ı bir hamleyle itekleyince odada ki camlı dolaba başını çarpmıştı. Çarpmanın etkisi ile kırılan cam yüzün de bir kesik oluşturmuştu. Ama Dilşah o acıdan çok içindeki yangını hissediyordu. Umrun da değil di bedenindeki yaralar o ruhunda ki yaraların hesabını soracaktı. Kaybettiği bebeğinin hesabını,kaybettiği kadınlığının, annelik hakkının elinden alınışının hsabını soracaktı. Kendilerini güçlü olarak mı görüp eziyet ediyordu bu adam gibi caniler kadınlara,bu ve bunun gibiler yüzünden mi anne olmak, kadın olmak suçtu bu dünya da? Madem öyleyse güçlü olan, zayıf olanı eziyorsa kaybettiklerinin acısı ile şimdi bu adamdan daha güçlüydü.

 

İntikam değil di niyeti, çünkü intikam bir hırs duygusuydu. Sonu pişmanlıkla bite bilen bir duyguydu. Onun ki ise her şeyini kaybetmiş bir kadının,on sekiz yaşında biten hayatının son vuruşuydu. Halil delirmiş gibi hareket eden kadına korkuyla baktı. Elinde ki küçük baltayla canını alacaktı deli karı. Korku ile yavaşça kapıya doğru yaklaşırken Dilşah'ın bacağına vurduğu darbeyle yere yığıldı. Acı çığlıkları o dada yankılanırken Dilşah adamın yalvarışlarını duymuyordu bile. Gözlerinden akan yaşla bilincini kaybetmiş gibi konuşmaya başladı.

 

" Bu lanet ayağınla öldürdün bebeğimi!" Yer de acıyla sürünerek kapıya doğru ilerleyen adamın diğer bacağına da aynı şekilde indirdi baltayı. Halil'in çığlıkları mahalleyi bile inletecek seviye ye gelirken üçüncü kez vurdu Dilşah.

 

"Bu pis ellerinle aldın yavrumun canını!" Eline inen darbe ile öbür elini saklamaya çalış sada başaramamıştı adam.Kocasından akan kanlara baktı tiksinerek. Halil yalvarıp yakarır ken o günki kendi yalvarışları geliyordu kulaklarına. İşte o an iyice ateşleniyordu damarlarında ki kan.

 

"Bu lanet kafanla mı yaptın o canice planları!? Bebeğimi satmayı,beni merdiven lerden düşmüş gibi gösterip bebeğimi öldürmeyi! Yıllarca yaptığın eziyetleri. Bebek katili olduğun halde ceza almamak için onca planı bu şeytan beynin mi uyguladı!" diye içinde yanan ateşle var gücü ile bağırdı Dilşah.

 

Yüzündeki yaradan akan kanı siyah elbisesinin koluna silerken delirmiş gibi gülmeye başladı.

 

" Ama biliyor musun hayvan herif ? Ben sen gibi korkak değilim. Beni idam edeceklerini bilsem de, bebeğimi öldürmenin,yıllardır ettiğin eziyetin,şiddetin hesabını bu gün kapatacağız!"

 

Ellerin de ve kolların da açılan derin yaralardan akan kan, Halil'in halsiz düşmesine sebep olurken, Dilşah'ın yana doğru çapraz kaldırdığı balta idi son gördüğü.

 

Kaldırdığı baltayı var gücü ile Halil'in boynuna vururken yüzüne fışkıran kanı umursamayarak ikinci defa aynı yere vurarak tiksinti dolu bakışlarla can verişini izledi.

 

Bir müddet sonra önün de yatan hareketsiz bedene bakıp yerden destek alarak ayaklanırken elindeki baltayı bırakmadan evden ayrılıp sokağa çıktı. Yan evin bahçesinde diğer evden gelen gürültülere çıkan yaşlı kadın Dilşah'ın halini ve elindeki kanlı baltayı görünce var gücüyle ismini bağırarak yanına ilerlemeye başladı.

 

" Dilşaaah!" Kızım ne bu halin?" Kadın korktuğu şeyi yapmamış olmamasını diliyordu. " Dilşah hareketsizce beklerken,kadın önüne geçerek yüzüne baktı. Gördüğü durum karşısında çığlık atmamak için kırışmış elleri ile ağzını kapadı. Kimsenin bakmaya kıyamadığı yüzün sağ yanağında bir kesik vardı ve hâlâ kanıyordu. Yüzündeki kanların sebebi bu yara olamazdı çünkü suratının her yerine sıçramış vaziyetteydi. Karşısındaki kadının haliyle göz yaşları içinde şüphe ile tekrar sordu.

 

"Güzel kızım ne oldu? Ne bu halin? Yüzüne ne oldu Dilşah?" Yaşlı kadın sorusunun tekrar cevapsız kalması ile Dilşah'ı da sürükleyerek bahçedeki masaya oturturken bir yandan da söyleniyordu.

 

" En sonunda delirtti seni o lanet adam. Keşke yüzün kadar bahtında güzel olsaydı yavrum."

 

Masadaki telefona uzanıp ambulansı aradı. Dilşah'ın durumunu anlatarak telefonu kapatıp tekrar kıza odaklandı hâlâ boş bakışlarla bakıyordu. Yaşlı kadın bardağa doldurduğu suyu kıza içirmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştı. Korkmaya başlayan kadın son çare yüzüne sertçe bir tokat çarpınca Dilşah sanki bu tokadı bekliyor muşcasına sarsılarak ağlamaya başladı. Yaşlı kadın Dilşah'ın yüzündeki kanları umursamadan avuçları arasına alıp gözündeki yaşlarla tekrar sordu.

 

"Yavrum ne bu halin? Ne oldu o lanet evde Dilşah? Eğer yine el kaldırdıysa o şerefsiz bu defa seni de dinlemem gider şikayet ederim kızım. Yetti iki yıldır yaptığı eziyetler." Dilşah başını olumsuz anlam da salladı.

 

" Öldürdüm onu Meryem anne!" Yaşlı kadın şok olmuş bir şekilde korkuyla elini göğsüne bastırdı. Şaşkın bakışları sandalye de bitkince oturan kızı bulurken Dilşah sözlerine devam etti. " Öldürdüm! Baltayla doğradım onu! Bir an bile acımadım! Çünkü o benim bebeğimi elimden aldı. Kokusunu bir kere bile çekemeden,bir kere bile yüzünü göremeden kıydı benim bebeğime!"

 

Dilşah'ın sözleri ile kadın bir elini ağzına kapatırken gözleri yan eve kaymıştı. Gerçekten bu kız böyle bir şey yapmış olabilir miydi? Daha sonra bakışları elinde ki baltaya kaydı. Göz yaşları hafif kırışmış yanaklarından süzülürken üzgünce fısıldadı.

 

"Ne yaptın kızım sen? Değermiydi hayatını o pislik için mahfetmeye?"

 

Dilşah ayağa kalkıp her zaman kendisine destek olan yaşlı kadına yaklaştı ve masadaki telefonu alarak eline verdi.

 

"Polisi ara Meryem anne." Kadın duyduklarının şoku ile olumsuzca başını sallasa da yapması gereken şeyi yapmıştı. Aradan geçen on beş dakikada ilk, ambulans gelmiş Dilşah'ın anlattıkları ile geçici bir müdehale yapılmıştı. Pansuman bitip yüzüne bandaj kapatılırken gelen polis araçları ile ifade almak için masaya yaklaşan polise suç aletini vererek olayı anlattı Dilşah.

 

Olay yeri inceleme yapılmış tutanaklar tutulmuştu. Dilşah polis aracına ilerlerken gözü yaşlı kadına kaydı. Hâlâ ağlıyordu. Çok emeği vardı üzerinde polislerden izin isteyerek yanına yaklaştı kadının. Gözlerinin içine bakıp konuştu.

 

" Hakkını helal et, Meryem anne. Kendi annemden çok emeğin var üstümde."

 

Kelepçeli elleri ile uzanıp yaşlı kadının elini avuçları arasına aldı ve öpüp alnına koyarken yaşlı kadın yüzünde acı dolu bir ifade ile Dilşah'ın saçlarını okşadı.

 

" Helal olsun yavrum. " Ellerini bir birine kenetleyerek destek olmak istercesine sıktı. " Dilşah,ben yanındayım kızım her türlü destek için hazırım. Senin ömür boyu o hapislerde çürümene izin vermeyeceğim. Çünkü o lanet adam bunu çoktan hak etmişti."

 

Dilşah öyle duygulanmıştı ki yaşlı kadının desteği ile eğilip ellerine öpücükler kondurdu.

 

" Gerek yok Meryem anne. Sen yapacağını fazlası ile yaptın. Benim için üzülme olur mu? Dualarını da esirgeme."

 

Dilşah geri çekilirken kadın onu hızla kendine çekerek sarılıp öptü.

 

" Seni yanlız bırakmayacağım bunu unutma Dilşah."

 

Dilşah karşısındaki yaşlı kadının gözlerine minnetle bakıp polislerle birlikte ilerledi. Bindiği polis aracı ıslak caddelerde yol alırken Dilşah cama düşen yağmur tanelerini takip edip geçmişini düşünüyor,geleceğini bir kefeye koyamıyordu. Sahi artık bir geleceği var mıydı? Duran araçtan polislerle birlikte indirildi. Hızlı adımlarla binaya girdiler ve direk sorgu odasına indiler.

 

Orta yaşlı bir polis sorguya çekerken, sert hareketleri eşliğinde aynı soruları tekrarlıyordu. Adamın her sert hareketinde Dilşah'ın korku ile kendini sakınması,verdiği ifadelerde şiddet gördüğünü savunması ve yüzündeki yaranın tedavi edilmesi için hastaneye gönderilmişti.Pisikiyatri doktoru gözetimi ve darp raporu isteği ile hastaneye götürülen Dilşah'ın yüzüne yapılan tedaviden sonra istenilen tektikler de yaptırılıp dosyasına eklenerek Savcılığa getirildi. Dilşah burada da verdiği aynı ifade ile tutuklanmış ve iki gün sonrası için mahkeme ye çıkarılacağı kesinleşmişti.

 

Mahkeme günü geldiğinde Dilşah yan tarafındaki yaşlı kadına yorgun gözlerle bakıp tebessüm etti. Yanlız bırak mayacağım derken bunumu demek istemişti bu kadın. İki avukat tutmuş,kendisi de bir kaç komşusu ile şahit olarak gelmişti.

 

Dilşah bir süre aklına takılan soruyu düşündü. Meryem annesi kimsesiz yaşlı bir kadındı. Peki bu avukatları tutacak parayı nereden bulmuştuki? Avukatlar hazırladıkları savunmaları okadar iyi sunuyorlardı ki Dilşah bile şaşırıp kalmıştı. Kocası olacak adam hakkında kendisinin bile bilmediği detayları bulmuşlar,bebeğini kaybetmesinin sebebinin bile o olduğunu,evlerinin karşısjndaki market kamrralarının kaydı ile kanıtlamışlardı. Hakime sunulan kamera kayıtları ile o gün Dilşah'ı merdivenlerden nasıl ittiğini ve daha bir sürü delili Hâkim'e sunmuşlardı. Meryem annesi ve komşularının da,Dilşah'ın yaşadığı şiddetlere,eziyetlere görgü tanığı olarak şahitlik etmesi ile Dilşah olayı bir kez de Hakim karşısında anlattı. Anlatacakları bittiğinde eklediği son sözü herkesin duygulanmasına sebep olmuştu.

 

" Bir kuş bile yavrusunu kaybedince yuvayı terk eder. Neden? Acısından. Bir hayvan ki av olan yavrusunun canı için yırtıcılara saldırıyor. Neden? Çünkü anne."

 

Akan göz yaşlarını elinin tersi ile silerek sözlerine devam etti.

 

" Bende anneydim. Yavrusunu kucağına alamamış kokusunu içine çekememiş bir anne."

 

Sözler boğazında düğümleniyor elleri titriyor kahverengi gözleri kor gibi parlıyordu. Hakim, karşısındaki yaralı bir aslan gibi feryat eden kadına üzülerek baktı. Gözlüklerini bir kenara bırakıp sanığı dinlemeye devam etti.

 

"Ben bir hayvanın yaptığını yapıp bebeğimi koruyamadım belki ama babası da olsa, bebeğimin yaşama şansını elinden alan adamın şah damarını kestim. Çünkü ben anneydim! Bebeği,babası olacak adamın uyguladığı şiddetle karnında can vermiş,yine aynı adamın şiddeti yüzünden anne olma şansını ebediyen kaybetmiş bir anneydim!"

 

Nefes almadan arka,arkaya içindekileri döktü karşısında ki yaşlı adama.Yorgunluktan ve sinirden titreyen bacaklarının daha fazla kendini taşıyamayacağını hissedince korkuluklara tutundu bir müddet. Biraz daha sakinleştikten sonra ellerini önünde birleştirerek son sözlerini söyledi."Anne olmak,kadın olmak kanunlara göre suçsa,kes cezamı Hakim Bey.Ama bir an bile yaptığım dan pişman olmadım! Olmam da!"

 

Hakim karşısında başı dik duran kadına baktı. Şahitlere ve elindeki delillere göre bu küçük yaşta maruz kaldığı olaylar içini parçalamıştı. Dilşah gibi niceleri vardı sesini çıkartmadan kaderine razı gelen,kendi canına kıyan daha bilinmedik ne hayatlar vardı. Ama kız savunmasında gördüğü eziyetlerden darplardan hiç bahsetmemiş direk bebeğini kaybetmesine bağlamıştı savunmasını. Oysa elindeki darp raporunda vücudunun bazı yerlerinde sigara bastırma,derin kesikler ve kırıklar vardı. Bebeğini merdivenlerden düştüğü ve bu yüzden kaybettiğini sanması için uygulanan plan ise, Dilşah'ın evinin tam karşısına düşen marketin kamera kayıtlarından alınan görüntüler ile kanıtlanmıştı.

 

Bebeğin otopsi raporundan da yola çıkılması sonucu daha önceden gördüğü şiddetten kaynaklanmasın dan ölümünün gerçekleştiği tespit edilmişti. Bebek bir iki gün önce zaten anne karnında ölmüştü. Otopsiyi isteyen doğum doktoru Dilşah'ın doğum sonrası tepkilerini de eklemişti dosyaya. Hakim incelediği dosyalarla gözlüklerini takarak karar vakti olduğunu bildirdi.

 

Halil'in uyguladığı şiddet,bebeğin hayatına kasten zarar verme ve Dilşah'ın anne lik hakkını elinden alması da göz önünde bulun durulmuştu.Dilşah'ın avukatlarının yaptığı etkili savunma sonucu yirmi beş yıl ceza verilmiş,ama hiç bir sabıka kaydının bulunmaması hafifletici unsurlardan dolayı on yıla indirilmişti.

 

Dilşah üzülmedi çünkü artık nerede olduğunun,ne kadar yatacağının hiç bir önemi yoktu. Zaten dışardaki hayatı da çok farklı sayılmazdı. Oturduğu sandalyeden kalkarak yanında ki iki askere ellerini uzattı. Asker kelepçeyi geçirirken Meryem hanım gözlerinde ki yaşlarla Dilşah'a yaklaşıp bir anne şefkati ile bandajlı yüzünü sıvazladı.

 

"Güzel kızım. Kusura bakma elimden ancak bu kadarı geldi. Kurtaramadım seni." Dilşah karşısıdaki kadının gözlerine minnetle baktı. Ne diyordu bu kadın böyle? Kendi annesi bile sahip çıkmazken bu kadın kol kanat germişti kendisine.

 

" Olurmu hiç öyle şey Meryem annem? Daha ne yapacaksın? Gözleri yaşlı kadının arkasındaki çantalarını toplayan iki adama kaydı. " Hem sen bu avukatları niye tuttun? Nasıl öderim ben onların masrafını?" Yaşlı kadın tebessümle koluna hafif bir şekilde iki kere vurdu.

 

" Biliyorsun ben emekli öğretmenim." Arkasında ki adamları işaret etti büyük bir gururla. " Onlar da benim öğrencilerimdi. Senin durumunu anlattım avukatlığını üstlen melerini rica ettim,onlarda beni kırmadı."

 

Kadın yaşlı gözlerini silerken bir elini boş ver dercesine salladı.

 

"Hem sen düşünme bunları kendine dikkat et kızım." Dilşah bu kadına çok şey borçluydu. Hakkını nasıl öderdi hiç bilmiyordu. Eğilip elini öptü. Yaşlı kadın çantasından çıkarttığı küçük bir kavonozu Dilşah'ın avuçlarına sıkıştırıp,yüzündeki yaraya kullanması için tembihledi. Askerler'in uyarısı ile ayrılan iki kadın göz yaşları içinde vadalaştı. Cezaevi aracına bindirilen Dilşah on yıllık mahkum hayatının geçeceği yeri düşünüyordu. Nasıl bir yerle karşılaşacaktı, neler olacaktı hiç bir fikri yoktu.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

" O gün geçip geldiğim yollar gibi hızlı akmasa da zaman, beş yıl geçti bile on yıl verdikleri cezadan." Bir den hüzünlendi kahve rengi bakışları. " Ben çok şey kaybettim Beyza. Aşkımı,bebeğimi ama hiç birin de isyan etmedim." Peçesini hafifçe indirerek yüzünü gösterdi. " Yüzümü ,kadınlığımı,anne olma hayallerimi kabettim." Beyza başını salladı hafifçe. Belliki arkadaşının kabuk bağlamaya yüz tutmuş yarasını kaldırmıştı. Nasıl acılar çekmişti bu kız böyle? Ama onu tanıdığın dan beri dilinde hep hayır,hep şükür vardı. Kendisi gibi hiç isyana başvurmamıştı üstelik evlat acısını tatmış bir kadındı.

 

"Dert deryası'na daldıysan sabretmeyi bileceksin, alnına yazıldıysa kara yazı kader deyip geçeceksin öyle mi?" Dilşah peçesini takarken Beyza'yı onay larcasına başını salladı.

 

" Aynen öyle canım." Beyza ranzasına uzanırken Dilşahı da kolundan tutarak yanına çekti. O kadar üzülmüştükü arkadaşının yaşadıklarına,yaptığı saçmalıkla onun da moralini bozmuştu. Biraz olsun hatırlattığı acısını unutturmak için çabaladı. Mızmızlanan arkadaşının haline kahkaha atarak konuştu.

 

" O zaman fragman bitti, film başlasın Dilşah Hanım."

 

OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN LÜTFEN...

 

*yitenumutlar*

 

 

Loading...
0%