Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı : Selda Bağcan - Mapushane içinde yanıyor gazlar

 

Mehir karşısında ki iri yarı adama korku dolu gözlerle baktı. Adam üzerine geldikçe Mehir bir adım geri kaçıyordu. Sonunda kaçacak yeri kalmadığını sırtının duvara çarpması ile anlarken çaresiz bakışlarından yaşlar süzülerek karşısındaki adamın gözlerinin içine baktı ve bir umut titreyen sesiyle fısıldarcasına konuştu.

 

"Yalvarırım dokunma bana!" Adam tek kaşını alayla kaldırırken, sert adımlarının kaliteli parkede çıkardığı ses Mehir'in yüreğinin sıkışmasına sebep oluyordu. Adam ciddiyetten uzak bir yüz ifadesi ile kıza daha çok yaklaştı.

 

"Niye dokunmayayım karım değil misin?" Mehir göz yaşları içinde başını olumsuz anlamda sallarken adam iyice yaklaşarak sağ elini duvara dayayıp,Mehir'i duvarla kendi arasında sıkıştırdı. " Böyle çırpınman hiç bir şeyi değiştirmez!" Yüzüne yayılan pisikopatça sırıtışla karşısındaki kızın çenesini sertçe kavradı ve öfkeli bakışlarını kızın çekik gözlerine odaklayarak kelimelerinin üzerine basa,basa konuştu. " Ben ,sana! Bir şans verdim. Ama sen ne yaptın? Sana verdiğim süreyi motorcu piçle harcadın!"

 

Adamın gerilen yüz hatları korkutucu bir hâl alırken Mehir çenesini tutan eli umursamadan başını olumsuz anlamda sallamaya çalıştı. Onun bu haline alayla gülümseyen adam, çenesindeki elini sertçe çekerek hırsla duvara vurunca, Mehir çıkan gürültüyle yerinde sıçrarken adamın iki koklunun arasında sıkışması yetmiyormuş gibi kulağının dibinde kükremesi ile korkudan nefes alamaz hale gelmişti.

 

"Üstelik o kadar süreye rağmen paramıda alamadım! Baban olacak şerefsiz ve sen kimi dolandırmaya çalıştığınızın farkında değilsiniz galiba?" Alaylı bakışları kızın vücudunda dolanırken başını olumlu anlamda sallayarak tekrar konuştu. "Ama şu saatten sonra önemi yok! Ben kiminle uğraştığınızı zevkle anlatacağım biraz sonra." Gözlerindeki alaylı ifade yerini beğeni dolu bakışlara bırakırken elini kızın boynuna doğru uzatarak sözlerine devam etti. " Hem kârlı bir iş olmasada en azından zararda sayılmam. Çok güzel bir kızsın doğrusu." Mehir'in gözleri işittiği sözlerle irileşirken ne yapacağını bilemez halde gözlerini odada gezdirdi. Aslında başına bir şeylerle vurarak buradan kaçabilirdi ama kapıdaki adamlar anında yakalardı kendisini. Çaresiz gözleri tekrar adamın kileri bulurken yalvarırcasına konuştu.

 

" Paranı ayarlamıştım! Babama verdim o sana verip senetleri alacaktı."

 

Adam tekrar elini duvara sertçe vurarak bağardı.

 

" Nerede lan o zaman param!? Oyun mu oynu yorsunuz siz benimle?"

 

Mehir korkuyla başını olumsuz anlamda sallarken titreyen ellerini sinirle saçlarından geçirdi ve fısıltıyla konuştu.

 

" Bilmiyorum! Yemin ederim bilmiyorum! Ne olur dokunma bana!"

 

Yaşlar gözlerinden boşalmaya devam ederken bacakları artık onu taşıyamaz hale gelmişti. Sırtının duvardan yavaş,yavaş kaydığını hissederken kolundan sertçe tutulup kaldırıldığını hissetti.

 

" Yok öyle ayılıp,bayılmalar falan bu gece ve ben istediğim sürece" işaret parmağıyla sol taraftaki geniş yatağı gösteren adam sözlerine devam etti. " Yatağımı süsleyeceksin. Ne kadar uysal olursan canın o kadar az yanar." Yüzündeki iğrenç gülümsemeyle kızı yatağa doğru sürüklemeye başladı. " Ne de olsa ilkini kötü anılarla hatırlamanı istemem!" Sırtı aniden yumuşak yatakla birleşen Mehir'e işittiği sözler bir umut olmuştu. Karşısında kemerini çözen adamın keskin yüz hatlarına korkuyla bakarak telaşla haykırdı.

 

"Dur! Ben bakire değilim!" Adam eli kemerinde donup kalırken Mehir sözlerine devam etti yalvarırım bırak beni gideyim. Benden ne sana ne başka bir erkeğe eş olmaz!"

 

Adam kemerindeki elini yavaşça indirirken korkutucu bir sakinlikle yatağa yaklaşıp tek dizini dayadı. Geri, geri kaçmaya çalışan kadını bacağından tutarak sertçe kendisine çekti ve öldürücü bakışlarını çekik gözlere çevirdi.

 

" Öldürürüm seni lan! Duydun mu beni öldürürüm! Leşini itlerin önüne atar bedenini parçalamalarını zevkle izlerim!"

 

Mehir korkudan ne yapacağını şaşırmıştı.Nasıl böyle bir manyağın eline düşmüştü? Her şey babası ve annesinin suçuydu. Hayatını mahfetmekte sınır tanımıyorlardı. Tıpkı üç yıl önce yaptıkları gibi. Sertçe yatağa itilmesi ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı ve sürünerek yatağın en uç köşesine sığındı. Odanın içinde öfkeyle dolanan adama bakarak ürkekçe konuştu.

 

"İnanmıyorsan doktora götür ama gerçek bu!" Adamın ateş saçan bakışları kendisine dönünce korkuyla yutkundu. Sert adımlarla yanına gelen adam işaret parmağını tehdit edercesine sallayarak konuştu.

 

" Eğer bakire olmadığını bir kişinin ağzından duyarsam sana öyle şeyler yaparımki aklın hayalin durur." Sinirle elini saçlarından geçirip yandaki komodine sert bir tekme attı.

 

" Başkasının yatağından çıkan kadını kendime karı yapacak kadar midesiz değilim!" Öldürücü bakışları tekrar kendisinden korkan kıza dönerken çattığı kaşları ile dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.

 

" Bu olay gün yüzüne çıkmadan seni boşayacağım. Arkamdan kimseyi güldürüp alay konusu yaptıramam!" Mehir'in gözleri işittiği sözlerle parlarken adam ona tiksinircesine bakarak konuştu. "Öyle hemen sevinme! Bir kaç gün sonra Türkiye'deki şirkete çok önemli iki evrak gitmesi gerekiyor." Mehir anlamayan bakışlarla karşısındaki adama bakarak konuştu.

 

" Bunun benimle ne alakası var?" Adam ters bakışlarını kıza çevirerek odanın içinde dolanmaya başladı.

 

"Çevirdiğiniz oyunları,alamadığım paramın ve seni nikahıma aldığım halde yatağıma bakire olmayarak gelişinin bir bedeli olmalı."

 

Adam küçük bir dolabın önünde eğilerek bir şişe çıkardı ve içindeki kehribar renkli sıvıyı küçük geniş bir bardağa boşalttı. İçine attığı bir kaç buz parçasıyla alkolü yudumlarken sert bakışlarını tekrar Mehir'e çevirdi.

 

" O evrakları Türkiye'ye sen götüreceksin. Pek çok şirket bu evrakların peşinde. Eğer şüphe çeker veya yakalanırsan seni de,aileni de hatta o sevgilinide yaşatmam!" Mehir ürkekçe karşısındaki adamı izlerken o elindeki bardaktan bir yudum alarak işittiklerine hiç bir tepki vermeyen kadına bağırdı. "Anladın mı lan!?"

 

Sertçe bağarmasıyla Mehir olduğu yerde korkuyla zıpladı. Anlam veremediği tek yer sevgili meselesiydi. Onun bir sevgilisi yoktu ki. O defteri üç yıl önce acı bir şekilde kapatmıştı. Bu adam kimden bahsediyordu acaba?

 

" Benim bir sevgilim yok! Kimden bahsediyorsun sen?"

 

Adam Mehir'in şaşkın yüz ifadesi ile sorduğu soruya karşılık,pisikopatça sırıtırak elindeki kadehi kaldırdı ve yudumladıktan sonra konuştu.

 

"Hani şu yanından ayrılmadığın Piç! Yoksa bakireliğini başka birisine verdin de, Giray denen iti başka bir kurban olarak mı seçtiniz?"

 

İşittiği hakaretlerle Mehir'in gözleri tekrar dolarken adam sözlerine devam etti.

 

"Evrakları teslim et seni boşayım! Bu reziklikte kimse duymadan kapansın." Mehir başını olumlu anlamda sallarken adam sırıtarak yaklaştı ve elindeki kadehi yatakta korkudan titreyen kıza uzattı.

 

" Bu anlaşmayı kutlamaya ne dersin? Türkiye'ye gitmişken istersen dönme. Ne de olsa sevgilin orada." Elini ittiren kıza ters bakışlar attı ve omuz silkerek tekrar şişenin olduğu dolaba yöneldi. " Senin yerinde olsam bir daha buraya dönmezdim. Baban seni önüne gelene feşkeş çektiğine göre, bi dahaki sefere bu kadar şanslı olamaya bilirsin. Herkes benim gibi vicdanlı olmaz çünkü."

 

Mehir göz yaşlarını tutamazken adamın bir yönden haklı olduğunu düşündü. Babası resmen kendi çıkarları uğruna kullanmıştı hep onu. Üstelik haklı olduğu ikinci konu da Türkiye fikriydi. Gidince bir daha bu lanet ülkeye gelmeyecekti. Türkiye'de kalmak daha mantıklıydı. Giray'da yardım ederdi. Bir iş bulur hem okur hem çalışırdı. Becerenler dört kollu, dört ayaklı değildi ya oda becerirdi. Düşüncelerinden sıyrıldığında odada telaşla gözlerini gezdirdi. Nereye gitmişti bu lanet herif. Hafifçe yerinden doğrulduğunda adamın koltukta elinde şişeyle sızıp kaldığını farketti. Kendiside yatakta oturur pozisyona gelerek sabahı beklemeye başladı. Sonuçta böyle bir adama güvenemezdi.

 

Geçen bir kaç günün ardından beklenen gün gelmiş eline tutuşturulan adres ve Tuhaf bir çantayla Türkiye uçağına binebilmişti. Uçak gök yüzünde süzülmeye başladığında Mehir'in de heyecandan kalbi kafesinden çıkacak gibiydi. Sonunda her şeyi arkasında bırakmış,yıllar önce acılarla ayrıldığı ülkesine yeni umutlarla dönüyordu.

 

Eline tutuşturulan tuhaf çantayı düşündü. Acaba çinde ne vardı? Aklını kemiren soruyu anında silip attı.Negatif düşüncelere yer vermeyecekti artık hayatında. O lanet adamdan bu gün kurtuluyordu o yüzdem pozitif düşünecekti ki her şey daha güzel olsundu. Yüzü mutlulukla parlarken bir kaç günün üzerinde yarattığı stres ve yorgunluk yerini uykuya bırakırken her şeyin iyi olacağını düşünüyordu.

 

Hostesin sesiyle tedirgin uykusundan uyanırken kendisine bakan kızın uzattığı yiyecekleri aldı. Farkında olmasada acıkmıştı doğrusu. Atıştırdığı bir kaç lokmayla bakışlarını kolundaki saate çevirdi. Uçağın Türkiye saatine göre 23:45 te inmesi gerekiyordu. Demek ki bir iki saat daha dinlene bilirdi. Gözlerini kapattı ve geçmek bilmeyen zamanın bir an önce geçmesini diledi.

 

Yapılan anonsla daha fazla heyecanlanan Mehir kemerini takarak uçağın iniş yapmasını bekledi. Sonunda iniş yapan uçaktan çıkıp havalimanına geçti ve çantasını beklemeye başladı. Beş dakika sonra gördüğü çantaya doğru ilerledi ve eline alarak çıkışa doğru yöneldi.

 

Ne olduysa o anda olmuştu. Koşarak üzerine doğru gelen bir köpek ve silahlarını kendisine yönelten polislerle neye uğradığını şaşıran Mehir polislerin uyarısı ve köpeğin korkunç hırlamasıyla elindeki çantayı korkuyla yere sertçe fırlattı. Polislerin kendisine yaklaşmasını ve olup biteni şaşkın gözlerle izleyen Mehir, olanlara anlam veremezken donup kalmıştı adeta. Koluna değen soğuk metallerle ancak kendine gelebilen kız korku dolu bakışlarını koluna giren polislere çevirerek ürkekçe sordu.

 

"Neler oluyor!? Niye kelepçe liyorsunuz beni?" Sert yüz hatları olan çatık kaşlı bir polis ters bakışlarını Mehire çevirerek konuştu.

 

"Hakkınızda ihbar var hanımefendi! Çantada uyuşturucu taşıdığınız hakkında ihbar aldık!" Mehir işittiği sözlerle yerinde adeta taş kesilirken Polisin sertçe çekiştirmesi ile onların hızlı adımlarına ayak uydururmaya çalışarak korkuyla konuştu.

 

"Olamaz! Bana çantanın içinde evrak olduğunu söyledi." Uyuşturucu olamaz! " Polis Mehir'e ters bir şekilde bakarak alayla sırıttı.

 

"Tabi,tabi zaten Haydut'ta evraklar üzerinde eğitildi. Keskin burun yapısı'da her tür kağıda, hatta tuvalet kağıdına bile duyarlı." Polis'in bu sözüne yanındaki arkadaşı gülerken o ters bakışlar eşliğinde Mehir'in başını eğerek polis aracına bindirdi. Mehir yaşadıklarının kabus olmasını dileyerek koluna çimdik atıp kontrol ederken biraz önceki polisin konuşmasıyla kabus olmadığınıda anlamış oldu.

 

" Boşuna canını yakma bir kabusun içinde değilsin!" Kendisine şaşkınca bakan kıza sırıtarak sözlerine devam etti "Sen öyle olmasını isterdin tabi ama evdeki hesap çarşıya uymaz böyle." Polisin sözleri Mehir'i girdiği şoktan çııkarırken gözyaşları da yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Biraz önce konuşan polise dönerek çaresizce konuşmaya başladı.

 

"Ben bilmiyordum! O çantada uyuşturucu olduğunu bilmiyordum! Evrak dedi bana. Ben evrak olduğunu zannediyordum yemin ederim bilmiyordum!" Kelepçeli elleri ile gözyaşlarını silmeye çalışan Mehir yanındaki polisin sözleri ile donup kaldı.

 

" Bence evrakları yollayana söyle sana okkalı bir avukatta yollasın." Alaylı gülüşü yüzünde genişlerken bir yandanda sözlerine devam etti. " Bu pisliği taşıyıp onca insanın,çoluğun, çocuğun hayatını karartırken aklın nerdeydi de şimdi ağlayıp,zırlıyorsun?" Aracın ön tarafında yolcu koltuğunda oturan diğer polis elindeki telsize bir şeyler söyleyerek arkaya döndü ve biraz önce konuşan polise bakarak söylendi.

 

" Bana bak Cemil, kapa o çeneni yoksa atarım seni araçtan! Sana mı kaldı lan ceza kesmek?"

 

Mehir ön taraftaki kısa kesim saçlı,sert yüz hatları olan esmer adama ürkerek baktı. Yanında konuşan polise göre onun ses tonu daha sert ve korkutucuydu.

 

"Mehmet! Niye savunuyorsun lan şimdi bu kuryeyi?" Adının Mehmet olduğunu öğrendiği adam, Mehir'e bir yerlerden tanıdık geliyordu fakat içinde bulunduğu durumdan dolayı bir türlü çıkaramıyordu.

 

"Cemil! Haddini aşıp puştluk yapma lan! Kızın suçlu olma ihtimali kadar suçsuz olma ihtimali de var! Onun için çeneni kapa ve her boka maydonoz olma."

 

Ters bakışlarını arkadaşından kıza çeviren adam dikkatlice kızı izledi. Önüne dönerek torpidodan aldığı peçeteyi Mehir'e uzattı.

 

"Al şunu! Elini yüzünü temizle. Ağlamayı da kes artık! Dediğin gibi suçsuzsan zaten adalet yerini bulur!"

 

Mehir,Mehmet denilen adamın elindeki peçeteye kelepçeli elleri ile uzanarak aldı ve becerebildiği kadar akan göz yaşlarını sildi. Sakinleşmeye çalışarak ürkek bir ses tonuyla konuştu.

 

"Ben birini arayabilir miyim?"

 

Yanındaki polis ufak bir kaykaha atarak öndeki arkadaşını dürttü ve alaylı bir tavırla konuştu.

 

"Bak duydunmu Mehmet!? Senin suçsuz olabilir dediğin kurye hemen birilerini arama telaşına düştü."

 

Gözlerini, kendisine ters bakışlar atan kıza çevirerek tek kaşını kaldırdı ve aynı alaylı tavırla sözlerine devam etti. " Kusura bakmayın leydim ama arayacağınız kişi kapsama alanı dışında."

 

Mehir ne yapacağını,ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Korkuyordu işlemediği bir suçun üstüne kalmasından,kendini aklayamamaktan korkuyordu. Göz yaşları tekrar yanaklarından süzülmeye başlarken öndeki polisin sesini işitti.

 

"Kimi arayacaksın?"

 

Gelen soruyla Mehir umutla adama baktı ve telaşla konuştu.

 

"Giray! Giray Eyyüboğlu!"

 

Kızın cevabı ile Mehmet'in bakışları kısılırken şüpheyle sordu.

 

" Avukatın mı?"

 

Kız başını olumsuz anlamda sallarken, yanındaki polis Mehmet'in sorusu ile gülmeye başladı. Arkadaşının kendisine attığı ters bakışları farkedince gülmeyi keserek zar,zor konuştu.

 

"Lan Mehmet,sen ne cahil adamsın lan? Giray Eyyüboğlu Türkiye'nin ünlü genç iş adamları arasında." Kendini beğenmiş bir tavırla sözlerine devam etti. "Babasından devraldığı küçük şirketi kısa zamanda büyüterek Dünya çapında adından söz ettiren bir adam. Hıyar!"

 

Mehmet arkadaşının sözleri ile sabır çekerken onun gereksiz sözlerini umursamadan kıza bakarak konuştu.

 

" Şu an için böyle bir şey söz konusu değil. Bir kaç dakika içinde emniyette oluruz eğer uygun görülürse arkadaşınıza biz haber veririz."

 

Mehir çaresizce başını sallarken polis aracı emniyet binasının önünde durdu ve polisler araçtan teker,teker indi. Yanında oturan tuhaf polis alaylı bakışları ile Mehir'i kolundan çekiştirerek indirdi. Başını kaldırdığı an karşısındaki büyük binayla karşılaşan kız gözyaşları içinde başını tekrar eğdi ve kolundan çekiştirilmesi ile koşar adımlarla binaya girdi.

 

Sorgu odasında sürekli aynı sorulara cevap vermekten kafası allak bullak olurken hissettiği korku ve yorgunlukta dayanılmaz bir hal almıştı.Verdiği ifadeyi imzalarken karşısındaki ortayaşlı amirin sözleri ile son umududa tükenmişti.

 

" Seni getiren arkadaşlara Giray Eyyüboğlu'nu aramak istediğini söylemişsin? Biz kendisine ulaşmaya çalıştık fakat ulaşamadık."

 

Mehir'in düşen omuzları ve çaresiz bakışları ile haline acıyan adam sert istifini bozmadan sözlerine devam etti.

 

" Ben evine bir ekip gönderdim."

 

Mehir'in masanın üzerindeki bakışları aniden adamınkiyle buluşunca sert tavrından ödün vermeyen adam elini dur işareti yapar gibi kaldırdı.

 

" Hemen sevinme ağzından çıkan her isim bizim için şüpheli kişiler arasında. Bu yüzden Giray Eyyüboğlu nu da sorguya alacağız."

 

Mehir'in gözleri şaşkınlıkla irileşirken telaşla konuştu.

 

" Onun bu işle hiç bir alâkası yok! Size söyledim Timur Elvan beni kandırdı! Giray'ın hiç bi alakası yok! O sadece arkadaşım." Amirin de böyle bir düşüncesi yoktu elbetteki ama kızın kimsesizliği canını sıkmıştı. Anne ve babası ile olan durumundan dolayı onları haberdar ettirmek istemiyordu. Gerçi o nekadar istemese de kendileri iletişime geçmiş fakat kızlarını işlediği suçtan dolayı evlatlıktan red ettiklerini söyleyerek bu kızı yalnız bırakmışlardı. Geriye sadece Giray denen çocuk kalıyordu. Üstelik her ihtimali de değerlendirmeliydi.

 

"Alakası olup olmadığına ancak biz karar veririz! Sizi arkadaşınıza ulaşana kadar burada tutacağım. Bu arada işlemlerinizde hallolur ve daha sonra savcılığa sevk edilirsiniz."

 

Mehir artık hiç bir şey düşünemiyordu. Giray'a ulaşamazlarsa ne yapardı? Kime derdini anlatır, kimden yardım isterdi? Odadan çıkan adamın arkasından bakarken kapanan kapıyla tekrar gözyaşlarına boğuldu.Yüzüne dökülen saçlarını hırsla geriye doğru attırarak sessizce ağlamaya devam etti.

 

Selçuk Amir dışarda bekleyen adamın yanına sıkıntıyla yaklaşırken yönünü karşısındaki cama doğru çevirerek içerdeki kızı izledi.

 

"Ne diyorsun Mehmet? Sence kuryemi bu kız?" Geceden beri kızı sorgulayan amirine dönen adam bilmiş bir tavırla gülümsedi.

 

"Bunu yılların kurdu Selçuk Amir olarak mı soruyorsun? Vicdanı rahat olmayan bir insan olarak mı?"

 

Selçuk Amir,elini Mehmet'in omzuna koyarak hafifçe vurdu ve gülümseyerek başını salladı.

 

"Her ikisi olarak evlat!"

 

Karşısındaki adamın gözlerine tüm ciddiyeti ile bakan Mehmet,işaret parmağı ile camın arkasındaki kızı göstererek bakışlarını ona çevirdi.

 

"Bence kız tamamiyle suçsuz amirim. Hareketleri,mimikleri,bakışları,kısacası beden dilinden vardığım kanı bu yönde." Bakışlarını tekrar amirine çevirerek sözlerine devam etti. " Geceden beri sorguluyorsunuz ve kız hep aynı ifadeyi veriyor. Ne bir eksik ne bir fazla." Bakışları tekrar kızı bulurken düşünceli bir şekilde kızı izledi. Geceden beri göz yaşları hiç durmamış, bir avukat yerine o sadece arkadaşını aramak istemişti. Elini kaldırarak sıkıntıyla başını kaşıdı ve tekrar amirine döndü. "Eğer yalan söylüyor olsaydı ya beden diliyle,yada ifadesinde verdiği bir açıkla kendini ele verirdi."

 

Orta yaşlı adam Mehmet'in sözleri ile başını olumlu anlamda sallarken elindeki dosyayla çıkışı işaret etti. Mehmet ise amirine ayak uydururken tekrar konuştu.

 

" Üselik kızın sicili temiz. Daha öncesinde hiç bir vukatı yok.Benim tahminimce kızın üzerinde pis bir oyun oynanmış."

 

Açtığı kapı ile amirine çıkması için yol verdi. Orta yaşlı adam çıktıktan sonra elindeki dosyayı Mehmet'e uzatarak düşünceli bir şekilde konuştu.

 

"O zaman ikimizinde düşünceleri aynı! Hapishaneler bir kader mahkumuna daha kapılarını açmış bekliyor ha!" Mehmet amirinin uzattığı dosyayı alırken olumlu anlamda başını salladı.

 

"Amirim, işlemleri hallettikten sonra çıkabilir miyim?" Amir'inin uyaran bakışları ile tekrar konuştu. " Merak etmeyin Azra meselesi değil. Emine Sultan'a görünmem lazım. Biraz rahatsızlanmışta." Selçuk Amir olumlu anlamda başını sallayarak odasına geçti.

 

Birinin kendisini dürtmesi ile rahatsız uykusundan uyanan Mehir masaya koyduğu başını yavaşça kaldırarak yanında dikilen polise baktı. Dün gece arabada yanında oturan tuhaf adama meraklı gözlerle baktı.

 

" Ne oldu çıkacak mıyım?"

 

Adam gözlerini devirerek Mehir'e doğru hafifçe eğildi ve kollarını masaya dayayarak sertçe konuştu.

 

"Dün geceden beri ben ne konuşuyorum sen beni dinlemiyor musun?"

 

Mehir'in kolundan sertçe tutarak kaldırdı ve homurdanarak odadan dışarı çekiştirmeye başladı.

 

"Çıkacak mıymış? Bir çanta dolusu uyuşturucuyla suç üstü yakalandığın halde serbest bırakılacağını mı düşünüyor sun?"

 

Bir yandan ilerledikleri dar koridordan çıkarken bir yandan attığı küçük bir kahkahayla Mehir'e dönerek başını olumsuz anlamda salladı ve alaylı sözlerine devam etti.

 

" Ümitlerini kırmak gibi olmasında senin şu anki durumunu özetleyen bir çift özlü söz söylemeden edemeyeceğim." Mehir'in çekik kahverengi gözlerine sertçe bakarak, gözlerinin aksine yüzündeki alaylı gülümseme ile kulağına doğru yaklaşarak fısıldadı. "Senin şu anki durumun hayaller Maldivler ken hayatlar Sincan E tipi kapalı Cezaevi."

 

Korkudan gözleri irileşen kıza bakarak önünde durdukları kapıyı çaldı ve gir komutuyla,içeriye geçerek Selçuk Amir'e baktı.

 

"Gidebilirsin Cemil. Mehir Hanım'ı savcılığa götürmesi için iki arkadaş ayarla dışarıda beklesinler.

 

" Baş üstüne amirim."

 

Gözleri içeri girdikleri anda oturduğu yerden fırlayarak Mehir'e sarılan adama kaydı. Mehir denen kızla bayağı ilgili gözüküyordu. Ah dışarıda olacaklardı ki hayranı olduğu şu adamla iki çift laf edebilecekti. Şanssızlığına yüzünü buruştururken Selçuk Amir'in uyaran sahte öksürüğü ile bakışları ona döndü. Gözleri ile kapıyı işaret eden adama bakarak başıyla selam verip odadan çıktı.

 

"Giray ben bir şey yapmadım."

Arkadaşının ağlamaktan çatallı çıkan sesiyle söyleği söz Giray'ın geri çekilmesine sebep oldu. Mehir'in yüzüne elini götüren adam akan gözyaşlarını silerek başını salladı. "Biliyorum canım sakin ol biraz. Bu yanlış anlaşılma elbetteki düzelecektir." Arkadaşının yüzündeki elini indirerek kendilerini izleyen amire döndü ve umutla sordu. " Değil mi amirim?"

 

Selçuk amir karşısındaki genç adama bakarak oturması için eliyle masasının önündeki sandalyeyi gösterdi. Giray, Mehir'i diğer sandalyeye otuturtarak kendiside gösterilen yere geçip oturdu. Arkadaşının korkmuş haline çaresiz bir şekilde bakarken, onu nasıl teselli edeceğini bile bilmiyordu.

 

"Giray Bey." Kendisine dönen bakışlarla sözlerine devam etti Selçuk Amir. " Mehir Hanım,elinde bir çanta dolusu uyuşturucu ile suç üstü yakalandı."

 

Mehir dün geceden beri aynı sözleri duymaktan ve suçsuz olduğunu kanıtlayamamanın verdiği sinirle sert bakışlarını amire çevirdi ve kendinden emin bir şekilde kelimelerin üzerine bastırarak dişlerinin arasından tısladı.

 

"Ben suçsuzum! Kandırıldım diyorum neden inan mıyorsunuz!?"

 

Giray destek vermek istercesine arkadaşına doğru uzanarak ellerini sıkıca kavrarken arkadaşını gözleri ile sakin ol dercesine uyararak geri çekilip tekrar masanın arkasında oturan kır saçlı adama baktı.

 

Karşısındaki iki gence dikkatle bakan adam Giray'ın telefonunun çalması ile söyleyeceği sözleri yutmak zorunda kaldı. Giray telefonda konuşurken odaya giren polis memuru Selçuk amire yaklaşarak elindeki kimliği uzattı ve kulağına doğru eğilerek bir şeyler fısıldayıp geldiği gibi sessizce ayrılırken biten telefon konuşmasının ardından Giray bakışlarını karşısındaki adama çevirerek cevap beklercesine baktı.

 

"Dediğim gibi Giray Bey,Mehir Hanım suç üstü yakalandığı için kendini aklayamazsa muhtemelen ceza alacaktır."

 

Kapıdaki polis memuruna seslenerek önündeki dosyayı uzattı. Masadaki kimliği de Giray'a uzatarak sözlerine devam etti.

 

" Arayan kişiye hemen geleceğinizi söylediniz ama,sizi göndermeden önce konuşmak istediğim önemli bir mevzu var."

 

Sözlerinden sonra elinde dosyayla bekleyen polis memuruna dönerek Mehir'i işaret etti.

 

"Mehir hanımı dosyasıyla birlikte savcılığa sevk edin Zafer."

 

Polis Memuru başını olumlu anlamda sallayıp Mehir'e yönelerek belinden çıkardığı kelepçeyi bileklerine geçirdi. Tenine değen soğuk metalle korkudan gözleri irileşen kız ürkek bir ses tonuyla arkadaşına bakarak ağlamaya başladı.

 

"Giray yardım et!"

 

Karşısındaki kıza çaresizce bakan genç adam oturduğu yerden kalkarak hemen yanına geçip tek kolu ile arkadaşına sarıldı.

 

" Çantanın içinde evrak olduğunu söyledi. Evrakları verdiği adrese teslim edersem beni boşayacağını söyledi! Bilmiyordum! Yemin ederim çantada uyuşturucu olduğunu bilmiyordum! Kandırdı beni."

 

Arkadaşının panikle hızlı,hızlı konuşması Giray'ın kafasını karıştırırken hafif geri çekilerek eliyle çenesinden tuttu ve hafifçe sarstı. Yaşlarla dolu çekik gözler kendi kahvelerini bulunca, sakinleştirmek adına fısıldadı.

 

"Merak etme kurtaracağım seni."

 

Nasıl yapacağını bilmiyordu ama bir yolunu bulacaktı. Düşünceli bakışlarını Mehir'in gözlerinden kaçırarak kısık bir sesle konuştu.

 

" Eğer seni aklayamazsam en az şekilde ceza almanı sağlayacağım. Sen sadece sakin ol tamam mı?"

 

Karşısındaki kızdan onay beklercesine bakışlarını kızın kahverengi gözlerine çevirdi. Mehir yaşlarla dolu gözlerini yumarak başını olumlu anlamda hafifçe salladı.

 

Konuşmanın ardından polis memuru Mehir'i götürürken Giray'da Selçuk Amir'in söylediği sözlerin şokunu yaşıyordu.

 

Çıkarıldığı savcı karşısında tutuklu yargılanmak üzere mahkemeye sevk edilmiş ve oradanda dava gününe kadar ceza evine gönderilmişti.

 

~~~~İki yıl sonra~~~~

 

Karşısındaki kız iki yıl sonra arkadaşlarının suskun halinden sıyrılıp anlattıklarının şokuyla Mehir'i dinlerken aklına takılan soruyu dayanamayıp sordu.

 

"Peki gerçekten bakire değil miydin? Yoksa o canavarın elinden kurtulmak için mi yalan söyledin?"

 

Mehir, Beyza'nın sorusu ile burukça gülümseyerek bakışlarını etraflarını saran yüksek duvarlarda gezdirdi. Dilşah yanındaki kızı dürterek, yüzünü kapatan peçeden görünen tek yeri olan iri gözlerini uyarırcasına büyüttü ve çemkirerek fısıltıyla konuştu.

 

"Sanane Beyza! Bu yaptığın çok ayıp! Özel denen şeyler var canım!"

 

Arkadaşının sinirle söylediği sözlerle düşüncesizliği karşısında kendine saydıran Beyza utançla başını yereğe eğerken yüzünde hissettiği parmaklarla bakışlarını kaldırdı. Karşısında kendisine gülen çekik gözlerle bakan Mehir'i görünce oda utangaçça gülümsedi.

 

"Bakire olmadığım doğruydu Beyza." Kendisine bakan şaşkın ikiliye gülümseyerek sözlerine devam etti. " Fakat bu yetiştiğim yerle veya benim rahatlığımla alakalı olan bir şey değil."

 

Gözlerini tekrar yüksek duvarlara çevirerek dikenli telleri inceledi bir müddet. Daha sonra derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.

 

" Onun ailesi ve benim ailem,yurtdışında yaşarken dini bir tarikata bağlıydı. Bizim evlenmemizi istediler. Ben zaten onu seviyordum bu istekleri de hayalini kurduğum gence kavuşmam için bir fırsattı benim için. Bizi nişanladılar. O Türkiye'ye dönmenin hayalini kuruyordu. Bir müddet sonra ünüversite için Türkiye'yi tercih etmişti." Dilşah dinlediği hikayede fark ettiği ayrıntıyla aniden Mehir'in sözlerini kesti.

 

" İyide sen kaç yaşındaydın tüm bunlar olurken?" Kendisi gibi küçük yaşta bir evlilik mağdurunu daha yüreği kaldırmıyordu zavallı kadının. Mehir,Dilşah'ın çatılan kaşlarına bakarak burukça gülümsedi.

 

" On altı."

 

Beyza'nın irileşen bakışları ve Dilşah'ın düşen yüzüyle anlatmaya devam etti.

 

"Aileler ve bağlı oldukları tarikat benimde onunla gitmemi uygun gördü ama bir sorun vardı. Nikahımız yoktu. Nikah olmadan aynı evde kalmak caiz değildi. Ortadaki mahremiyeti kaldırmak adına hemen dini nikahımızı kıydılar. Haftasına Türkiye'ye gelindi ve Ankara'dan bir ev tutulup dayanıp döşendi."

 

Bu defa Mehir'in sözünü kesen Beyza olmuştu.

 

"Nasıl yani o yaşta ikinize ev tutulup dayandı döşendi öyle mi? Allah aşkına Mehir, sen on altı yaşında o ise on sekiz. Çocuk muşsunuz daha nasıl oldu tüm bunlar?"

 

Mehir arkadaşının sözlerine omuzunu silkerek dudaklarını büktü ve anlatmaya devam etti.

 

"Bizi bırakıp yurtdışına döndüler. O da beni seviyormuş. Her şey okadar güzel ilerliyorduki mahremiyet yok, dokunmak, gezmek,kısıtlanmak yoktu. Mutluluktan ayaklarım yere basmıyordu. O üniversiteyi okuyor bazen çıkışlarda beni alıyor gezip eğleniyorduk. Tatillerde değişik şehirlere gidiyor farklı hayatlara tanık oluyorduk. Bir gün olan oldu."

 

Kaçamak bakışlarını kızların üzerinde gezdirerek söyleyeceklerinden çekinircesine derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.

 

"Biz beraber olduk. Ateşle barut yan yana durmuyordu nede olsa. Her şey normal seyrinde ilerliyordu. Bir birine aşık evli bir çiftin hayatı gibi geçiyordu günler. Artık beraber yatıp uyuyor,beraber kalkıyorduk. Tabi bir erkekle kadın aynı yatağa girince o sonda kaçınılmaz oluyordu. Bir gün hamile olduğumu öğrendim. Çocuktuk belki ama çok mutlu olmuştuk. Resmi nikah için bizimkileri arayıp durumu anlattık. Çünkü yaşım küçük olduğu için ailemin imzası gerekiyordu. İşte ne olduysa onların Türkiye'ye gelmesi ile oldu."

 

Mehir'in yüz hatları sertleşmiş ve gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamıştı. Dilşah ve Beyza onun bu haline üzülürken hikayenin devamj da kötü şeyler duyacaklarını hissetmişler gibi telaşla konuştular.

 

"Anlatma! İstersen başka zaman anlatırsın."

 

Mehir başını olumsuz anlamda sallayarak sözlerine devam etti.

 

" Durumu öğrendiklerinde kıyamet koptu. Bizi dini nikahla evlendirip aynı eve koyan onlar değilmiş gibi bu defa da boşanmamıza karar verdiler. Biz istemedikçe onlar direttiler. O beni dinen boşamayınca, Annemler iyice sinirlendi ve beni alarak yurtdışına geri dönüş yaptık. O ise Ankara'da kaldı. Günler sonra bebeğimi aldırmaya karar verdiler."

 

Beyza'nın eli duydukları ile hızla ağzına kapanırken,Dilşah dolan gözleri ile güçlükle yutkundu. Başını yere eğerken Mehir'de transa girmiş gibi anlatmaya devam etti.

 

" Ben onu aradım ama yaşım küçük olduğu için onunda elinden bir şey gelmiyordu. Sadece ne olursa olsun onu beklememi söyledi. Daha fazla bizimkilere tek başıma karşı koyamadım. Önce sevdiğimi sonra bebeğimi kopardılar benden. On altı yaşımda başlayan mutluluğumu,hayallerimi on yedi yaşımda içimi kazıyarak aldılar ellerimden."

 

Mehir'in sözleri ile Dilşah kaskatı kesilmişti. Ailelerinin yüzünden üç hayat birden heder olmuştu. Tıpkı kendi hayatı ve bebeğinin hayatı gibi. Beyza meraklı bakışlarını Mehir'in çekik gözlerine çevirerek üzgünce sordu.

 

"Peki bir daha hiç görüşmediniz mi?"

 

Mehir bakışlarını odakladığı yerden çekerek arkadaşına acı dolu bir şekilde baktı.

 

"Buraya girdikten sonra bir defa gördüm. Onda da görmeseydim keşke! Bu olaylardan sonra bizimkiler önce tarikattan ayrıldı. Daha sonra başka ülkeye geçtik. Bu geçen üç yılın ardından,yine ailemin yüzünden en son başıma gelen olaydan sonra buradayım ve üç yıl hüküm giydim."

 

Gardiya'nın seslenişi ile koğuşlara doğru ilerlerken Mehir oturduğu yerden yavaşça kalkarak üzerindeki kalın hırkaya sarıldı ve bakışlarını gök yüzüne çevirerek mırıldandı.

 

"Söylediği sözlerden sonra şimdi görüşmek istese ne yazar?"

 

Hatırladığı sözlerle acı içinde yüzünü buruşturdu ve akan göz yaşını silerek arkadaşlarını arkasında bırakıp koğuşa doğru ilerledi. İçeriye girince direk ranzasına geçerek uykunun kendini kollarına almasını bekledi.

 

" Ben sana beni bekle dedim! Ne olursa olsun bekle dedim! Ama sen, ben bunları söylememişim gibi karşıma evli çıkıyorsun Mehir!"

 

Yıllardır görmediği,sevdiği adamı karşısında görünce mahkum olduğu dört duvar bile cennet olmuştu Mehir'e. O hasret sona erecek diye beklerken karşısındaki adam hiç özlememiş,hiç beklememiş gibi hesap soruyordu kendisine. Oysa o bulunduğu yeri, zamanı zorlukları çektiği acıları hepsini unutmuş onun kollarında teselli bulmayı umuyordu. Oturduğu yerden yavaşça kalkarak sevdiği adamın eline uzattı titreyen parmaklarını.

 

"Sinan benim desteğine ihtiyacım var, hesap sormana değil!"

 

Sinirden gerilen yüz hatları ile karşısındaki kızdan elini kaçırdı ve ateş saçan gözleri ile sözlerine devam etti.

 

" Sen o evliliği yaparak benim sana olan güvenimi sarstın! İnsan güvendiği kişiye destek olur."

 

Mehir'in beyazlayan yüzüne doğru eğilerek kolundan sertçe tuttu ve dişlerinin arasından hırsla tısladı.

 

"Verdiği sözde duramayıp,başkasının kadını olan birine nasıl güvenip destek olayım sen söyle Mehir?"

 

Kızın yüzü işittiği sözlerle bembeyaz olurken sakin olmaya çalışarak düşündü. Onun yerinde kendisi de olsa şüphe ederdi. Ama böyle sert bir şekilde dile getirmezdi. Kırgın bakışlarını adamın kirli sakallı yüzünde gezdirerek kahverengi gözlerine odakladı ve fısıltıyla konuştu.

 

"Yemin ederim o adam bana dokunmadı."

 

Karşısındaki adam bir adım geri çekilip hala ilk günki gibi sevdiği kızın gözlerine acıyla bakarak başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Sana inanmamı bekleme!"

 

Beyninde yankılanan sözler ve büyük bir gürültüyle derin uykusundan sıçradı kız. Yüzündeki ıslaklık ve görüşünü kısıtlayan yaşlarla üzerindeki battaniyenin ucunu sıkıca kavrayarak sevdiği adamın söylediği kabusu olan sözleri unutmayı diledi.Esas onu dört duvarın arasına hapseden Sinan'ın,yüreğine prangalar vuran sözleriydi. Gözyaşları yanaklarına süzülürken gerçeğin acı yüzü gardiyanın sesiyle bir kez daha çarptı yüzüne.

 

" Aranıza bir prenses düştü." Diyerek uzun boylu naif, narin görünümlü kızı sırtından ittirdi ve yüzünü buruşturarak sözlerine devam etti. "Yatağını gösterin şuna!" Kaldırdığı bakışları, belki de kaderlerinin yönünü değiştirecek kızın, ürkek mavi gözleri ile karşılaşması bir oldu.

 

"Hüma! Hüma Korhan!" İsmi gibi kanadının değdiği kişiye şans getiren Hüma kuşu. Yeni bir hayat,yeni bir hikaye,yeni bir kardeşliğin ve yeni bir başlangıcın ismiydi Hüma.

 

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM...

 

~yitenumutlar~

 

 

Loading...
0%