Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@yitenumutlar

Bölüm Şarkısı : Oktay Kaynarca - Oy Gardiyan Gardiyan

 

Elindeki siyah yüksek topuklu ayakkabıları yere bırakarak ayağına geçirerek hızla doğruldu ve aynanın karşısında üzerindeki saks mavisi elbisesinin eteklerini düzeltip abisine seslendi.

 

"Ya abi hadi ama geç kalıyorum." Mutfaktan elinde çay bardağı ile çıkan adam bardağın dibindeki çayıda yudumlayarak vestiyere bıraktı.Ayakkabılarını giyerken gözüyle ayakkabı çekeceğini işaret ederek kardeşinin bıkkınlıkla yanaklarını şişirişini izledi.

 

"Senin yüzünden geç kalacağım işe. Bu gün çok işim var zaten!" Özgür çekeceği yerine asarken kardeşinin yanağından makas alarak kapıyı açtı.

 

"Bak sen küçük hanıma. O kösnük nişanlın nerede bu gün? Her zaman kargalar bokunu yemeden kapıya dayanıyordu." Açtığı kapıdan çıkarak kardeşininde çıkmasını bekledi. Hüma'da çıkınca Annesine seslendi.

 

"Anacığım biz çıkıyoruz." Mutfaktan gelen hayır duaları ile ikiside gülüşerek merdivenlere yönelirken Hüma abisine dönerek alınmış gibi dudaklarını büktü.

 

"Aşk olsun abi! Sende bi ısınamadın Tuncay'a." Kardeşinin dudak büzüşüne dayanamayan Özgür sokak kapısını açıp çıktı ve Hüma'yı beklerken iki katlı müstakil evlerinin yer, yer boyası dökülen duvarlarına kaydı bakışları. Eve yüzünü buruşturarak bakıp kendi,kendine söylendi. "Bu sene dış cephe boyası şart oldu." Kardeşininde çıkması ile gülümseyerek kolunu omzuna doladı ve kendisine çekip sarılarak biraz önceki konuşmalarına devam etti.

 

"Yalan yok ısınamadım o herife! Hem en kıymetlimizi veriyoruz olsun o kadar." Hüma'yı kendisine çevirerek mavi gözlerine baktı burukça. " Sen ve annem babamın bana emanetisiniz Hüma. Sırf senin mutluluğun için o kıl herife katlanmaya razıyım ben. Yeterki şu güzel yüzün asılmasın." Kardeşinin alnına bıraktığı öpücükle sarmaş dolaş kapının önündeki arabaya bindiler. Kemerini bağlıyan Hüma hüzünlü bakışlarını abisine çevirerek üzgün bir ses tonuyla konuştu.

 

"Abi!" Özgür gözlerini yoldan çekerek kardeşine baktı. " Abi, ben mesleğimi elime aldığıma göre sende dondurduğun okuluna geri dönsen diyorum." Kardeşinin sözleri ile bakışlarını tekrar yola çeviren Özgür kırmızı ışığın yandığını görünce hemen aracı durdurdu.Her gün aynı sözleri işitmekten bıkmıştı. Oda isterdi okulunu bitirmeyi, yıllardır hayalini kurduğu işi yapmayı ama kısmet değilmiş demekki deyip geçiyordu artık.

 

Babası ölmeden bir ay önce başlamıştı üniversiteye. Nasılda sevinmişti rahmetli Babası Savcı olacağını duyunca. Ama ne babası hayal ettiği gibi o cübbenin içinde görebilmişti oğlunu nede Özgür'ün hayalleri gerçek olmuştu. Zorlamıştı şartları. Ama zorlamaylada ancak üç yıl dayana bilmişti. Bir sene daha ünüversite yolu birde üstüne iki yıl staj,şu yaştan sonra çekilir şey değildi doğrusu.

Arkadan gelen korna sesiyle düşüncelerinden sıyrılarak kardeşine ufak bir bakış atıp söylendi.

 

"Yeter ama Hüma her gün aynı teraneleri işitmekten ben bıktım,sizin söylemekten diliniz aşınmadı mı be kızım?" Hüma'nın savunmaya geçmek için hızla kendine döndüğünü gören Özgür kardeşinin konuşmasına fırsat vermeden tekrar konuşmaya başladı.

 

"Girmişim yirmi yedi yaşıma, şu saatten sonra kimseye boyun eğemem ben. Hem babamın ekmek teknesi kurda kuşa yemmi olsun? Bunu mu istiyor sunuz?" Hüma abisine kıyamıyordu. Evet babasının ekmek teknesiydi ama elinde mesleği varken laftan,sözden anlamayan insanların kahrını çekmesini ,eve her gün yağ,pas içinde gelmesini istemiyordu. Abisinin tamirhaneyi başkasına bırakmak istemeyişi bahaneydi. Sırf Hüma rahat okusun annesi zorluk çekmesin diye böyle bir yolu seçmişti. Hüzünlü bir ses tonuyla abisine bakarak konuştu Hüma.

 

"Abi ne zamana kadar bizi düşüneceksin?" Özgür ters bakışlarını kardeşine çevirince Hüma umursamadan sözlerine devam etti. " Tahsiline devam etmedin. Arkadaşların eğlenip gezerken sen geç vakitlere kadar çalıştın." Özgür kardeşinin sözleri ile üstüne gelmesinden iyice bunalmıştı. Görkemli şirketin önüne arabayı çekerek eliyle şirketi işaret etti.

 

"Hüma Hanım yolculuğumuz sona ermiştir. Mümkünse bir daha Özgür turizimi değil Koray turizimi tercih edin. Yolculuk boyu kafamı şişirdiğiniz içinde ayrıca teşekkürler." Hüma abisinin sözlerine kaşlarını çatarak şirketi işaret eden eline uzandı. Çözülmüş olan bilekliği bağlayarak,abisinin yanaklarını çocuk misali sıkıp kıkırdadı.

 

"Ay! Kıyamam sana. " Özgür kardeşinin ellerini ittirirken yüzünü buruşturarak homurdandı.

 

"Çek kızım şu ön ayaklarını yüzümden! Ne mıncıklıyorsun bebek gibi?" Hüma'nın ellerini çekmesi ile dikiz aynasına doğru başını uzatarak kumral saçlarını düzeltti. Arabadan inmek üzere olan Hüma abisinin yanağına bir öpücük kondurarak aracın kapısına uzandı.

 

"Amaaan! Mıncık lasamda tık yok,mıncık lamasamda. Girmişsin kaç yaşına bir kızı kolundan tutup buda sevgilim diye çıkaramadım karşımıza." Abisinin sabır dilercesine ellerini açıp gözlerini gök yüzüne çevirmesi ile Hüma muzipçe sözlerine devam etti. " Bak Araz abiye,çocuğu bile olucak. Ama sen varsa yoksa iş." Özgür kardeşine doğru bir hamle yapınca Hüma hemen araçtan inerek abisinin bozulan yüzüne bakıp sırıttı.

 

"Bu rauntun akşamı var Hüma Hanım." İşaret parmağını tehdit edercesine sallayarak sözlerine devam etti. "Akşam evde görüşürüz, kendine dikkat et." Tek kaşını kaldırarak sinir bozucu bir şekilde güldü. " O kıl nişanlın gelmeyecekse, ara akşam alırım ben seni." Hüma abisinin sözleri ile gözlerini devirerek homurdandı.

 

"Abiii! Aşk olsun ya!" Suratını asıp arkasını dönerek şirkete yönelince Özgür arabanın içinden kardeşinin haline dayanamayarak seslendi.

 

"Hüma kuşum!" Kardeşi böyle seslenmesinden hiç hoşlanmazdı. Çatık kaşları ile abisine dönünce Özgür boynunu hafifçe eğip kardeşinin mavi gözlerine kararlılıkla bakarak konuştu.

 

"Bu hayatta her şeyim sizsiniz! İşim,aşım,evim,barkım,anam,bacım,sevdiğim,yarim hepsi de sizsiniz." Hüma, abisinin sözleri ile kaşlarını çatarak içine çöreklenen korkuyla, kendilerini koruma iç güdüsünün artık bir takıntı boyutuna geldiğini düşünüyordu. Onun bu haline gözleri dolarken Özgür sözlerine devam etti. " Onun için önce senin, annemin mutluluğu sonra sıra banada gelir elbet." Kardeşinin üzüldüğünü fark edince eliyle şirketi işaret etti. " Girsene kız geç kaldım diye başımın etini yiyordun." Dolu gözleri ile başını olumlu anlamda sallayıp şirkete girdi. Abisinin haline üzülsede bir yöndende biraz önce söylediği sözler umut olmuştu Hüma'ya. Asansörün düğmesine basarak açılan kapılarla içeri girdi ve odasının bulunduğu katın düğmesine basarak kapıların kapanışını izledi. Demekki kendisi evlenince abisi de düşünüyordu yuva kurmayı. Önce benim mutluluğumu öne sürdüğüne göre diye düşünürken içine doğan yeni ümitlerle asansörden çıkıp odasına girdi.Masasının çekmecesini kurcalayan nişanlısını görünce çattığı kaşları ile kızgın bir şekilde seslendi.

 

"Yine neyin peşindesin Tuncay? Panikle eğildiği yerden kalkan adam hızlı adımlarla Hüma'ya yaklaşırken kız sözlerine devam etti. " Bıktım senin şu kıskançlık huyundan. Bu defa bir şey bulabildin mi bari?" Kendisine gülen gözlerle yaklaşıp dudaklarına doğru uzanan adama ters bakışlar atarak yanından geçti ve çantasını masasının üzerine bıraktı. " Aldatıyor muymuşum seni? Buldunmu kanıtlarını?" Tuncay nişanlısına doğru yaklaşarak masasının ucuna oturdu ve mahçup bakışlarını Hüma'nın mavi gözlerine odaklayarak konuştu.

 

"Özür dilerim Sevgilim."Kendini acındırdığı bakışları ile sözlerine devam etti. " Zamanında yaptım bir eşeklik sürekli başıma kakıyorsun Hüma. Ne yapayım kıskanıyorum işte!" Nişanlısının haline gülmek isteyipte, gülemeyen Hüma kendini sıkarken Koray sözlerine devam etti. " Hem günahımı aldın öyle bir şey aramıyordum. Benim güzel nişanlıma güvenim tam." Hüma'nın burnunu hafifçe sıkarak yerinden kalktı ve kızın dizlerinin dibine çökerek ellerine uzandı. Hüma'nın meraklı bakışları ile dudaklarına uzanıp küçük bir öpücük bırakarak geri çekildi.

 

" Bu sefer ortak hesap kartımızı arıyordum." Hüma elini Tuncay'ın yüzüne uzatarak pürüzsüz cildinde gezdirdi ve yüzüne yayılan tebessümle konuştu.

 

"Hesap kartı bende şaşkın! Dün gelinliğimin ödemesini yapmak için almıştım ya." Yüzündeki elini saçlarına doğru çıkararak gözlerine muzipçe baktı. " Aklın nerde acaba damat bey?" Tuncay eğildiği yerden doğrularak Hüma'yıda kaldırdı ve fısıltıyla konuştu.

 

"Nerede olabilir sence güzelim. Evlenmeden olmaz diye demode bir lafın arkasına sığındın." Dudakları kızın boynuna doğru yönelirken sözlerine devam etti.

" Çıldıracağım artık Hüma. Birde sen aklın nerde diyorsun?" Hüma nişanlısının acı çeker gibi haline bakarak kollarının arasından usulca sıyrıldı ve anın etkisini dağıtmak adına merakla sordu.

 

"Sen ne yapacaktın kartı?" Tuncay, Hüma'nın hareketiyle bıkkınlıkla nefesini verirken sakin olmaya çalışarak konuştu.

 

"O çok istediğin ev varya onun tapusunu alabilmemiz için gerekli güzelim." Hüma nişanlısının sözleri ile sevinçle Tuncay'ın boynuna sarıldı.

 

"Aşkım! İnanmıyorum nasıl oldu peki? O eve paramız yetmiyordu ki?" Tuncay kendisine sarılan kızı hafifçe kendinden uzaklaştırarak panikle cevap verdi.

 

"Kredi hayatım! Kredi çektim." Hüma,Tuncay'ın kelimeleri tekrarlaması ile şüpheyle baktı. Çünkü Tuncay panik yaptığı zaman aynı kelimeleri kullanırdı. Nişanlısının kendisine şüpheyle baktığını gören adam alınmış gibi yaparak uzaklaştı.

 

"Aşk olsun Hüma ya! Ben ne kadar zor durumdayım şu an bir bilsen. Sen bu da yetmez gibi üzerime atlıyorsun." Çapkınca sırıtarak masayı işaret etti gözleri ile. " Panik yapmam sana verdiğim o saçma söz yüzünden. Yoksa biraz önce boynuma atladığında neler hayal ettim bir bilsen." Gözleri Hüma'nın vücudunda beğeniyle dolaşırken,bakışların etkisiyle kızaran nişanlısına bakarak boğuk bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

 

Hüma hızla nişanlısının ağzını kapatarak gözlerini kaçırdı ve kızaran yüzüyle konuştu.

 

"Sus Tuncay yalvarırım! Utançtan öldürecekmisin sen beni!?" Avcuna değen ıslaklıkla elini hemen indirip masanın üzerindeki çantasına doğru ilerledi ve içinden kartı aldı. Beline dolanan kollarla olduğu yerde kaskatı kesilen Hüma kalçalarındaki sertlikten bahsetmiyordu bile. Ensesine değen nefesle titreyerek konuşmaya başladı.

 

"Tuncay! Lütfen yapma!" Hüma'nın ensesine doğru nefesini üfleyen adam ateşli bir öpücük bırakarak geri çekikdi ve Hüma'yı kendisine çevirerek yüzünü avuçları arasına aldı.

 

"Dayanamıyorum artık! Bir an önce benim olmanı istiyorum Hüma !" Tuncay'ın hırsla söylediği sözler karşısında Hüma gözlerine sakince bakarak kararlı bir şekilde fısıldadı.

 

"Bir haftacık daha sabretsen ne olur? Sonra zaten hiç ayrılmayacağız." Tuncay astığı yüzüyle başını olumlu anlamda salladı ve dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak geri çekildi.

 

"Evimizi görmek istemez misin? Özellikle yatak odasını. Yatağı nereye koyacağımıza karar verirdik." Tuncay'ın muzip bakışları ile Hüma elinde tuttuğu kartı nişanlısına uzattı.

 

"Yemezler aşkım. Sen kafana göre düzenle ben daha sonra hallederim." Tuncay masasına doğru ilerleyip çekmeceden arabasının anahtarını aldı ve masanın üzerindeki dosyayı da eline alarak Hüma'nın karşısına dikildi.

 

"Aşkım! Senin yüzünden Selim Bey'in istediği hesap kesim dosyasını unuttum. Sen imzala da ben geçerken bırakayım." Hüma kaşlarını çatarak masadan bir kalem aldı ve dosyaya uzanarak imzaladı.

 

"Hesap kesim günü yarın değilmiydi Tuncay?" Hüma'nın sorusu ile gözlerini kaçıran adam kapıya doğru ilerlerken konuştu.

 

"Aşkım yarın izne ayrılıyorsun ya, yorulma diye ben senin yerine bu günden hallettim." Hüma'ya yolladığı öpücükle hızlı adımlarla çıktı odadan.

 

Öğleden sonraya kadar hesaplarla uğraşan Hüma çantasını toplayıp yemek için çıkacağı sırada Selim Bey'in sekreterinin onu arayıp çağırması ile hemen yönetici katına çıktı. Sekreterin kendisine eşlik etmesi ile çaldıkları kapıdan içeri girdiler. Sekreter geri çıkarken Hüma karşısındaki adamın sert bakışlarına anlam veremeyerek baktı.

 

"Hüma Korhan!" Küçümseyici bakışları ile karşısındaki kıza bakan yaşlı adam, başını olumsuz anlamda sallayarak sözlerine devam etti. "Nasıl böyle bir şeye cürret edersin? Böyle bir durumun açığa çıkmayacağını mı zannettin?" Hüma yaşlı adamın kendisine bağırması ve konuşma uslubuyla şok olmuştu. İrileşen gözlerle karşısındaki adama bakarken sakin kalmaya çalışarak konuştu.

 

"Selim Bey ne söylemeye çalıştığınızı inanın anlamıyorum!" Yaşlı adam yerinden kalkarak ellerini arkasında bağladı ve yavaş adımlarla Hüma'nın karşısında durdu.

 

"Öyleyse daha açık konuşayım. Şirket üzerinden hesabına para aktarınca açığa çıkmayacağını mı zannettin?" İşittiği sözlerle sanki yer ayaklarının altından kaymıştı Hüma'nın. Dönen başıyla tutunacak yer ararken karşısındaki adama bağırdı.

 

"Bu nasıl iftiradır!? Siz kendinizi ne zannediyor sunuz?" Gözlerine dolan yaşların akmaması için direnen kız derin bir nefes alarak sözlerine devam etti. " Dua edin Selim Bey arkadaşımın babasısınız. Yoksa bana böyle ithamlarda bulunduğunuz için size dava açardım!" Adam kendinden emin bir şekilde karşısındaki kıza bakarak masasına doğru ilerledi ve üzerindeki dökümanları alarak Hüma'nın gözlerinin önünde salladı.

 

"Ben iftira atmam! Elimde kapı gibi kanıtım var! " Hüma bakışlarını kısarak adamın elindeki evraklara baktı ve duruşunu dikleştirip başını mağrur bir şekilde kaldırarak sordu.

 

"Bunlar da ne?" Selim Bey Hüma'nın vakur haline alayla gülerek elindeki evrakları yüzüne doğru savurdu.

 

" Al bak bakalım Hüma Hanım! Bir milyonla arkadaşını nasıl sırtından vurduğunun belgeleri." Karşısındaki adamın yaptığı hakaretlerden dolayı oracıkta boğa bilirdi Hüma. Öldürücü bakışlarını yaşlı adamın gözlerinden çekerek yerdeki kağıtlara odakladı ve yavaşça eğilerek yerdeki kağıtları topladı. Sert bakışlarla tekrar doğrulurken karşısındaki adam da bu kızın nasıl böyle bir şey yapabildiğini düşünüyordu.

 

Hüma bakışlarını evraklara çevirerek olan biteni anlamaya çalıştı. Okuduğu her satır ve her rakamla gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olurken böyle bir şeyin nasıl olabileceğini düşünüyordu. Şirket hesabından Tuncay'la ortak hesabına aktarılan bir milyon! Böyle bir şey nasıl olurdu. Elleri titreyerek elindeki kağıtları salladı ve şaşkın bakışları ile konuşmaya çalıştı.

 

" Bir yanlışlık var Selim Bey! Böyle bir şey mümkün değil! " Adam karşısında korkudan titreyen kızın sözlerine sinir bozucu bir şekilde gülümseyerek cevap verdi.

 

"Niye olmasın Hüma? Biraz önce yapmadığını savunurken,şimdi yanlışlık var diyorsun." Başını sallayan adam elini pantolonunun cebine koyarak sözlerine devam etti. " Evet bir yanlışlık var! Sinan ve benim sana olan sonsuz güvenimizi istismar etmen." Hüma'ya yaklaşarak alaylı bir ses tonuyla bağırdı. " Söylesene bu günü özellikle seçtiniz değilmi? Aylardır peşinde olduğumuz ihale için gerekli olan parayı çekmeye bankaya gidecektin ve banka bana haber verince ben onaylayacaktım! Sende nişanlınla yaptığın bu planla paraları alıp kaçacaktınız!" Ellerini bir birine vurarak karşısındaki kıza alkış tuttu. Hüma işin içine Koray'ın da girmesi ile daha fazla korkmaya başlamıştı. Ürkekçe ve yaşlı gözleri ile fısıldadı.

 

"Selim Bey! Ne ben,ne de Tuncay böyle bir şey yapmayız! İnanın bana!" Selim Bey hiddetle kükredi.

 

"Kes sesini! Parayı nişanlınla ortak hesabınıza aktarmışsınız! Daha sonra paralar buhar olup uçmuş! Ben burada parayı beklerken siz paryı alıp ne yaptınız?" Hüma ne cevap vereceğini bilemiyordu. Selim Bey'in elindeki kanıtlar yıllarca ceza almasına yeterliydi. Tuncay'a ne diyecekti böyle bir durumu nasıl açıklardı. Kendi imzası olmadan hiç kimse parayı çekemezdi. Tuncay kendisinin de adını kirleten bu olayı duysa ona nasıl bir açıklama yapardı. Göz yaşları içinde başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Selim Bey! Bir yanlışlık var bu işte inanın biz bir şey yapmadık!" Tek kaşını kaldıran adam karşısındaki kıza küçümseyerek baktı.

 

"Demek paranın yerini söyle meyeceksin? Tamam sen bilirsin!" Hüma'nın mavi bakışlarına ateş saçan gözleri ile bakarak sert adımlarla odanın kapısına ilerledi. Hüma'ya attığı son bakışla kapıyı açtı ve kapıda bekleyen polisleri içeri alarak başıyla Hüma'yı işaret etti.

 

"Suçlu bu hanım memur bey!" Hüma'nın gözleri korkuyla irileşirken yaklaşan polisler kelepçeyi bileklerine geçirdi. Göz yaşları içinde karşısında kaya kadar sert, duruşundan taviz vermeyen adama bakarak başını dikleştirdi ve akan gözyaşlarını umursamadan konuştu.

 

"Elbet suçsuz olduğum anlaşılacak Selim Bey! Ama şimdi sizden ilk ve son kez bir şey istiyorum." Yaşlı adam başını olumlu anlamda sallayarak Hüma'nın konuşmasını bekledi. " Abime haber gönderir misiniz? Annem duyarsa dayanamaz." Yaşlı adam başını tekrar olumlu anlamda sallarken Polisler Hüma'yıda alarak odadan çıktılar.

 

"Özgür Bey'le grüşecektim." Küçük çocuk karşısındaki şık giyimli adama bakarak içeriye doğru seslendi.

 

"Ustaa! Biri seni soruyor." Çocuk yandan bakışları ile karşısındaki adamı süzerken eliyle içeriyi işaret etti. Adam içeriye geçtiği anda Özgür tamir ettiği arabanın altından çıkarak yavaşça ayağa kalktı. Karşısındaki adama kıstığı bakışları ile bakarken adam konuşmaya başladı.

 

"Özgür Korhan siz misiniz?" Genç adam şüpheli bakışlarla başını sallayarak karşısındaki adama cevap verdi.

 

"Evet, benim." Adam Özgür'ü baştan aşağı süzerken,Özgür bakışlardan rahatsız olunca sol elindeki anahtarı sıkıca kavradı. Rahatsızlığını sesinin tınısınada yansıtarak sinirle hâlâ kendisini süzen adama sordu. " Bir sorun mu var kardeşim?" Adam, Özgür'ün sorusu ile kendine gelirken bakışlarını yüzüne çevirerek tırsmış bir şekilde konuştu.

 

" Ben Selim Bey'in şöförüyüm. Hüma Hanım'ı tutuklayarak emniyete götürdüler." Özgür işittiği sözler ile karşısındaki adamın yakasına yapışarak elindeki anahtarı havaya doğru kaldırıp kükredi.

 

"Ne diyorsun lan sen? Ne yaptınız kardeşime de tutukladılar?" Yakasına yapışan adama korkulu gözlerle bakan şöför kafasının üzerinde,Özgür'ün elinde tuttuğu anahtarı görünce korkudan hızlı, hızlı konuşmaya başladı.

 

"Hüma Hanım Size haber verilmesini istemiş! Selim Bey haber vermem için yolladı. Başka bildiğim bir şey yok!" Özgür yakasından tuttuğu adamı öfkeyle itekleyerek arabasına doğru hızla ilerledi. Çalıştırdığı arabayla arkasında büyük bir gürültü bırakarak tamirhaneden ayrılan Özgür, üzerindeki yağların ve pas lekelerinin yer ettiği tulumun cebinden telefonunu çıkararak bi numara çevirdi. Çalan telefonu bir eliyle tutarken diğer eliylede direksiyona hakim olmaya çalışıyordu.

 

"Alo." Karşıdan gelen cevapla korku ve telaş karışımı bir sesle konuştu Özgür.

 

"Araz!" Buğazına düğümlenen yumrunun gitmesi için yutkunarak tekrar konuştu. "Araz, Hüma'yı tutuklamışlar kardeşim!" Özgür'ün sözleri ile Araz arabasını geldiği yönün tersine çevirerek bağırdı.

 

"Ne diyosun lan sen? Hüma bu lan! Bu kızın kime ne zararı olur!" Şaşkınlıkla başını olumsuz anlamda sallayarak tekrar daha sakin bir şekilde sordu. " Sebep ne? Niye tutuklamışlar?" Özgür arkadaşının sorusu ile elini direksiyona vurarak bağırdı.

 

"Bilmiyorum Araz! Allah kahretsin beni!" Araz arkadaşının Hüma'ya olan düşkünlüğünü bildiği için onu sakinleştirmek adına konuştu.

 

"Bak sakin ol tamam mı? Ben yoldayım. Üstelik çokta yakınım. Ben hemen müdehale edeceğim sen merak etme." Özgür derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Araz'ın sözlerini onaylayarak telefonu kapadı ve bitmek bilmeyen yola odaklandı.

 

"Para nerde?" Karşısındaki adamın sürekli tekrar ettiği soru ile Hüma'da aynı sözleri tekrar ediyordu.

 

"Bilmiyorum!" Adam sinirle elini masaya vurarak kızın yerinde zıplamasına sebep olurken öfkeyle tekrar konuştu.

 

"Bakın Hüma Hanım belki nişanlınız aldı paraları. Bize nişanlınızın nerede olduğunu söyleyin!" Hüma'da merak ediyordu Koray'ın nerede olduğunu. Haberi olmamışmıydı başına gelenlerden. Hüma bunları düşünürken adam karanlık odanın içerisinde dolanmaya başladı. Bir müddet sonra Hüma'ya doğru yaklaşarak ellerini masaya dayadı ve sesine yansıttığı keskin tınıyla tekrar sordu. " Nişanlınız ve paralar nerede?" Hüma sinirle ellerini yüzünde gezdirdi. Mavi bakışları adamı bulurken çaresiz bir ses tonuyla fısıldadı.

 

"Bilmiyorum! Ben hiç bir şey bilmiyorum!" Adam Hüma'nın sürekli aynı sözleri tekrarlamasının verdiği sinirle masaya yumruğunu vurup kükredi.

 

"Yeter be! Hep aynı terane! Para çekimi için atılan imza senin,parayı çeken nişanlın! Planınız apaçık ortada." Kapının sertçe açılması ile ikili açılan kapıya çevirdi bakışlarını.

 

Araz, mavi gözleri ateş püskürür bir şekilde sert adımlarla Hüma'yı sorguya çeken adama yaklaştı ve omzuna elini koyarak sertçe sıktı.

 

Hüma, Araz'ı karşısında görünce içinde bulunduğu durumunda etkisiyle yerinden fırlayarak genç adama sarıldı.

 

"Araz abi!" Gözyaşları yanaklarından yuvarlanırken Araz kollarını kardeşi yerine koyduğu kıza sararak başına küçük bir öpücük kondurdu.

 

"Sakin ol canım korkmana gerek yok!" Keskin bakışlarını yanlarında şaşkınca dikilen adama çevirerek konuştu.

 

"Neler oluyor Bekir? Durum ne?" Karşısında kendisine sert bakışlar yollayan adama uzun boyundan dolayı başını hafif geriye attırarak mahçup bir şekilde baktı.

 

" Kusura bakmayın Savcı Bey. Sizin yakınınız olduğunu bilseydik daha ılımlı yaklaşırdık Hüma Hanım'a." Araz'ın bakışları işittiği sözler ile kararırken dudaklarından da sert sözler döküldü.

 

"Siz mertebeye,yakınlığa göremi yürütüyorsunuz bu işleri Bekir!?" Adam kemküm etmeye başlayınca Araz aynı ses tonuyla tekrar konuştu. " Kes! Kemküm etmeyi! Git müdürünü çağır. Elinizde nekadar kanıt varsa görmek istiyorum." Bekir odadan telaşla çıkarken Araz kollarında ağlayan kızdan hafif ayrılarak yaşlarla ıslanmış yüzüne baktı. Şirin bir gülümseme ile sanki biraz önce kükreyen o değilmiş gibi Hüma'nın gözlerine bakarak sakince konuştu.

 

"Anlat bakalım Maviş neler oluyor?"Masanın arkasındaki sandalyeyi işaret ederek oturmasını istedi. Hüma bitkin bir şekilde bedenini sandalyeye bırakırken Araz'da masanın ucuna oturarak karşısındaki kızı dinlemeye başladı.

 

"Ben bir şey yapmadım Araz abi!" Masada oturan adamın mavi gözlerine inanmasını istercesine bakarken Araz olumlu anlamda başını sallayarak konuştu.

 

"Biliyorum canım! Sen bunu yapacak birisi değilsin. Ama bunu benim bilmem yetmez. Yaşadığın şeyleri en ince ayrıntısına kadar anlat ki seni bilmeyenlerede böyle bir şey yapmayacağını kanıtlayalım." Hüma akan gözyaşlarını elinin tersi ile silerek bu gün yaşadığı bütün olanları anlattı. O sırada içeri giren polis memuru konuşan ikiliye doğru yaklaşarak elindeki evrakları ve laptopu masaya bırakıp geldiği gibi çıkarken Faruk Amir'de odaya giriyordu. Araz başıyla gelen adama selam vererek tekrar Hüma'ya döndü.

 

"Peki Tuncay nerede Hüma? Onun hakkında bir bilgin var mı?" Hüma başını olumsuz anlamda sallarken Faruk Amir söze girdi.

 

"Araz!" Kendisine dönen bakışlarla yaslandığı duvardan ayrılarak masaya doğru yaklaştı. " Bütün delil ve kanıtları istemişsin ya,görmen gereken bir şey var." Araz'ın bakışları Hüma'ya dönerken Faruk Amir laptopu açarak görüntüyü başlattı.

 

Açılan görüntüde Tuncay elinde bir çantayla gayet rahat bir şekilde bankadan içeri giriyor ve beş dakikalık bir bekleyişin ardından banka müdürüyle üstkata çıkıyorlardı. Müdürün odasında Tuncay'ın uzattığı evraklar incelendikten sonra,müdür telefonla bir yerleri arıyordu. Hüma gözlerinden akan yaşı durduramazken pazılın eksik parçaları yerine oturmuş nişanlısına konduramadığı o sıfat alalen gözler önüne serilmişti. Leptobu işaret ederek yaşlı gözleri ile Araz'a baktı.

 

"Abi durdur lütfen!" Hüma'nın sözleri ile görüntüyü durduran Araz bakışlarını yanındaki kıza çevirdi.

 

"Şimdi anlıyorum her şeyi abi. Tuncay beni kandırdı. Düğün iznine ayrılacağız diye Selim Bey'in hesap kesim dosyasını istediğini ve dosyayı imzalamamı söyledi. Bende bakmadan imzaladım." Bulanıklaşan görüşünü netleştirmek adına yaşlarla dolu gözlerine avuç içlerini bastırdı ve kumral saçlarını arksına doğru attırarak anlatmaya devam etti. "Bilerek ihalenin olduğu günü seçti. Çünkü para çekimini öğleden sonra Selim Bey'in emriyle ben yapacaktım." Leptoptaki görüntüyü işaret ederek sözlerine devam etti. " Banka müdürü Selim Bey'i arıyor haber için.Selim Bey'de beni zannederek çekimi onaylıyor." Araz ve Faruk Amir bir birine bakarken Hüma hâlâ Tuncay'ın böyle bir şeyi nasıl yaptığını düşünüyordu.

 

"Hüma o dosyada neler yazdığı hakkında bir bilgin varmıydı abicim? Yada ne bileyim gözüne çarpan ufak bir ayrıntı bile olmadı mı?" Hüma başını olumsuz anlamda sallarken Araz, Faruk Beye dönerek aklından geçenleri söyledi.

 

"Büyük ihtimal bütün sorumluluğun Hüma'ya ait olduğunu bildiren bir kaç evraktı." Faruk Amir'de aynı düşüncede olduğunu bildirircesine başını sallarken biraz önceki polis elinde bir kaç evrak ve bir bellek ile tekrar girdi.

 

"Amirim bunları görmeniz lazım!" Faruk Bey polis memuruna kapıyı işaret ederken o Hüma'ya bakarak tekrar konuştu. " Amirim bir şey daha var. Dışarda isminin Özgür olduğunu söyleyen üstü başı yağ içinde bir tamirci var. Hüma Hanım'ın abisiymiş. Ortalığı ayağa kaldırdı. Görmek istediğini söylüyor."

 

Araz ve Hüma bir birine bakarken kız artık gözlerinden akan yaşları durduramıyordu. Nasıl bakacaktı abisinin,baba yarısının yüzüne? Araz polis memuruna dönerek ciddi bir şekilde konuştu.

 

"Arkadaşı nezarete atın yoksa zapt edemezsiniz."

 

Hüma ve Faruk Amir şaşkınca Araz'a bakarken polis memuru başıyla onaylayarak odadan çıktı. Araz gelen evrakları kontrol ederken aniden kaşları çatıldı ve Hüma"ya döndü.

 

"Bu gün üzerine alınan bir ev ve kendi şahsi hesabına yüklü miktarda para yatırılmış." Hüma'nın gözleri korkuyla irileşirken Araz birden kükredi.

 

" Lanet olsun Hüma! Bana bu adamın el uzatmadığı şahsına ait bir şey söyle." Hüma başını olumsuz anlamda sallarken Araz sinirle sözlerine devam etti. "Kızım ne işi vardı adamın elinde senin kartının, şifrenin,kimliğinin?" Hüma,Araz'ın kükreyişiyle dudaklarından kaçan hıçkırığı zorla zaptederek ağlamaktan çatallaşmış sesiyle konuştu.

 

"Abi,biz ev alıcaktık! Evi benim üzerime yapacaktı. Kimliğimi nikah işlemleri ve ev için almıştı." Ellerini çaresizce iki yana açarak, kendince sebeplerini anlatmaya çalıştı. "Kartı ve şifreyi de evi alırken para çıkışmazsa, az bir birikimim vardı onu kullansın diye vermiştim!" Aşktan gözü kör olmuş resmen hiç bir şeyi göremez olmuştu. Yaptığı aptallıkların utancıyla elini yüzüne kapadı ve haykırdı.

"Lanet olsun böyle olacağını nereden bilebilirdim ki?" Araz Hüma'yı daha fazla hırpalamamak adına dilinin ucuna gelenleri yutarken masanın üzerindeki belleğe uzanarak laptopa taktı ve görüntünün üzerine tıklayarak açılmasını sağladı.

 

Açılan görüntüde Koray elinde çantayla bankadan elini,kolunu sallayarak çıkıyordu. Burada kameranın açısı değişmişti. Fakat Tuncay elinde aynı çantayla bir araca doğru ilerlerken araçtan çıkan kızla Araz'ın ağzından bir küfür firar etti.

 

"Lan ben senin! Ulan Puşt!" Hüma, Araz'ın sert tepkisi ve masaya öfkeyle vurduğu yumruğun çıkardığı sesle bakışlarını kaldırdığı anda gözü Laptop taki görüntülere kaydı. Karşısındaki görüntüyle donup kalırken Araz diğer sandalye ye tekme atarak büyük bir gürültüyle devrilmesine sebep oldu. Hırsla Faruk amire dönerek kükredi.

 

"Bu pezevenk ve yanındaki Sürtük er geç bulunacak Faruk amir!" Bakışşarını tekrar görüntülete çeviren Araz öfkeyle tısladı. " Lan siz bu kalleşliğin tadını çıkarırken ben kardeşime hapishane köşelerinde gün mü saydırırım!?"

 

Bakışlarını Hüma'ya çevirdiğinde oturduğu yerde kaskatı kesildiğini farketti. Telaşla ellerini kaldırıp yüzünü avuçları arasına aldı ve sarsmaya başladı.

 

"Hüma! Kendine gel abicim! Söz veriyorum sana, er geç bulacağım onları ve bu yaptıkları kahpelik yanlarına kalmayacak!" Hüma Araz'ın sesini duyuyor,sarsıldığını hissediyor ama girdiği şoktan çıkamıyordu. Kardeşim dediği evine aldığı yatağını paylaştığı kız nasıl yapabilmişti böyle bir şeyi. Beraber ağladığı,beraber güldüğü,yeri gelip beraber uyuduğu,çocukluk arkadaşı,kardeşi! Sevdiği,yoluna ömrünü adadığı,onun için abisine karşı geldiği,derdine,sıkıntısına her şeyine ortak ettiği aşık olduğu adam ve kardeşim dediği kız! Nasıl böyle bir kahpelik yapabilmiş lerdi? Araz'ın sarsmalarına daha fazla dayanamayarak haykırdı.

 

"Yeteer! Bitsin bu kabus abi! Ne olacaksa olsun artık! Ben görmek istemiyorum arkamdan çevrilen kirli oyunları! Lütfen kapat şu lanet görüntüleri!" Donuk bakışlarını Araz'ın mavi gözlerine odaklayarak akan gözyaşlarını sildi. " Çıldırırım anlıyormusun? Sırtıma saplanan bir bıçak darbesi daha görürsem kaldıramam abi." Araz Hüma'nın haline üzülsede şimdilik elinden gelen bir şey yoktu. Hüma'ya söylemesede bu gün imzaladığı kağıtlar arasında evin alım satım evrakları da vardı. Hesabına yatan parada cabasıydı. Üstelik ortak hesaptan direk Hüma'nın kişisel hesabına aktarılmıştı. Bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünürken, Faruk Amir koluna dokunarak bakışlarının kendine dönmesini sağladı.

 

"Araz üstlerden emir geldi. Hüma ile olan ailevi ilişkinizden dolayı,davanın daha sağlıklı ilerlemesi için Hüma'nın davasını başka bir savcıya sevketmek zorundayım."

 

Araz sinirlense de elinden bir şey gelmiyordu. Öfkeyle başını salladı ve Faruk Amir'in kulağına doğru eğilerek fısıldadı.

 

"Tamam! Ama buradan savcıya ben götüreceğim. Kendi ellerimle teslim edeceğim ve günü gelince kendi ellerimle çıkaracağım o lanet yerden Hüma'yı." Faruk amir sıkıntıyla başını salladı. " Çocuklara söyle Özgürü'de çıkartsınlar." Sözlerini bititirince masada bitkin bir halde oturan kıza ilerledi ve omzuna dokundu. Kendisine dönen mavi bakışlara karşı hiç bir şey söylemeden eliyle odanın kapısını işaret etti.

 

Hüma verdiği ifadesini imzalayıp koridora çıktığında abisinin de orada olduğunu görünce koşarak boynuna sarıldı. Kollarını kardeşine dolayan Özgür,Araz'ın anlattıklarının şokunu hâlâ üzerinden atamamıştı. Hüma dudaklarının arasından firar eden hıçkırıkla geri çekilip abisinin gözlerine bakarak mahçup bir şekilde konuştu.

 

"Özür dilerim abi. Senin yüzünü yere eğdirdim. Senin emeklerine layık olamadığım için affet beni!" Özgür kaşlarını çatarak Hüma'nın yüzünü sertçe avuçlarının arasına aldı ve gözlerindeki mutlukluk ışığının kaybolduğu donuk mavi bakışlara odakladı kendi yeşillerini. Keskin bir ses tonuyla kararlı bir şekilde fısıldadı.

 

"Sen affedilecek bir şey yapmadın! Asıl sen beni affet! Babamın emanetine,sana sahip çıkamadım." Dolan gözlerini ilk defa gizleme gereği bile duymadan kardeşinin feri sönmüş gözlerine baktı.Gözünden damlayan yaşı tulumunun yağlı koluna sertçe sildi ve dişlerini sıkarak sert bir tınıyla konuştu.

 

"Sana,bize bunu yaşatanları bulacağım ve senin bir damla gözyaşına yemin olsunki yaptıkları kahpeliği yanlarına bırakmayacağım!" Hüma abisinin sözlerindeki kararlışıkla endişe içinde hızla boynuna sarıldı ve akan gözyaşlarını umursamadan konuştu.

 

" Abimm! Sakın kendi hayatını benim yüzümden daha fazla mahfedecek bir şey yapma!" Özgür ve Hüma bir,birine kenetlenmiş bir şekilde sarılırken Araz arkadaşının omzuna dokunarak başıyla işaret verdi. Özgür yavaşça kardeşinden ayrılınca iki polis memuruyla birlikte savcılığa doğru yol aldılar.

 

Yapılan işlemler,incelenen delillerle Savcı Hüma'nın da,suça yardım ve ortaklık yaptığına kanaat getirerek davayı başlattı. Dava gününe kadar Hüma'nın cezaevine gönderilmesini uygun bularak imzaladığı evraklarla sevkini onayladı.

 

Öndeki cezaevi aracını takip eden Araz ve Özgür kendi aralarında tartışırken Özgür olanlara anlam veremeyerek kendine lanetler yağdırırken Araz aracı sağ tarafa çekerek bir mağzanın önünde durdu. Çattığı kaşları ile arkadaşına bakan adama Araz karşıdaki mağzayı işaret ederek konuştu.

 

"Oraya o kıyafetlerle girmesin şimdi. Ben bir kaç parça bir şey alayım." Sözlerinden sonra araçtan inerek koşar adımlarla mağazaya girdi. Özgür sinirle ellerini yüzünde gezdirirken çalan telefonunu tulumun cebinden çıkararak ekranına baktı. Arayan annesiydi. Açmasa telaşlanacak,açsa sesinin tınısından bile bir şeyler olduğunu anlatacaktı. Son çare açarak yavaşça kulağına götürdü telefonu.

 

"Alo! Özgür!" Annesinin telaşlı sesini duyunca çaresiz bakışlarını dışarı çevirdi ve sakince konuşmaya çalıştı.

 

"Annem." Kadın aynı telaşlı ses tonuyla konuşmasına devam etti.

 

"Özgür! Neler oluyor annem!? Polisler didik,didik etti her yeri. Para arıyorlarmış!" Telefondan gelen hıçkırık sesiyle Özgür yumruğunu torpidoya geçirdi. Tam ağzını açıp bir şeyler söyleyeceği sırada annesi tekrar konuştu. " Özgür'üm bana Hüma'mı kızımı getir oğlum!" Özgür diyecek bir söz bulamayınca sıkıntıyla telefonu kapattı. Araz'ın da gelip araca binmesi ile olanları anlatınca arkadaşı annesini arayarak Hüma'lara geçmesini istedi.

 

Araçtan indirilen Hüma karşısındaki büyük binaya baktı. Bakışlarını binadan ayırarak etrafını incelemeye başladı. Yüksek duvarlar,tel örgüler, kulede nöbet tutan askerler. İçinde bir yerde korkular baş göstermeye başlamıştı. Nasıl dayanacaktı? Nasıl başa çıkacaktı? Araz ve abisinin sesini duyması ile içine bir mutluluk doldu. Araz yetkili kişilere Savcı kimliğini göstererek müdürün odasına kendilerininde gitmek istediğini belirtti. Müdüre verilen haber ve çıkan onayla Hüma ile birlikte onlarda çıktılar.

 

Karşısındaki müdüre olayı anlatıp rica ederek Hüma'nın kıyafetlerini değiştirmesini isteyen Araz'a müdürden olumlu yanıt gelmişti. Vedalaşmak için bir birine sarılan iki kardeşi zar,zor ayıran Araz, Hüma' ile konuşurken Özgür kendini dışarı attı. Hüma gelen kadın gardiyana teslim edilirken Araz'da çıkmış ve Özgür'ün omzuna dokunarak gitmeleri gerektiğini fısıldamıştı. Omuzları çökmüş bir şekilde olumlu anlamda başını salladı Özgür.

 

"Ben annem'e ne derim şimdi Araz! Yüzüne nasıl bakarım!" Gözyaşları yanaklarından süzülürken Araz omzuna hafifçe vurdu ve arkadaşınıda alarak çıkışa doğru ilerledi.

 

Demir kapılardan geçerek koğuş kapısına geldiklerinde gardiyan Hüma'ya alayla baktı ve arka tarafında kalan kapıyı işaret etti.

" O kapıyı görüyor musun? Oradan girdiğin an,ağalığında beyliğinde dışarda kalır." Elindeki jopu kapıya sertçe vurarak bağırdı. " Bir daha sorularıma cevap ver yoksa o prenses havanı söndürmesini bilirim!" Hüma donuk mavi bakışlarını karşısındaki demir kapıdan ayırmayarak sessizce bekledi. Buğazına düğümlenen yumru nefes almasını engellerken o bu lanet yere nasıl düştüğünü düşünüyordu. Gardiyan demir kapıyı büyük bir gürültüyle açarak içeriye göz attı ve alayla konuştu.

 

"Aranıza bir prenses düştü!" Sert bakışlarını Hüma'ya çevirerek yüzünü buruşturdu ve Hüma'yı içeriye doğru sırtından ittirerek sözlerine devam etti. " Yatağını gösterin şuna!" Ters bakışlar atarak geldiği gibi gürültüyle çıktı. O konuşurken Hüma'nın gözüne, battaniyesini sıkıca kavramış gözlerindeki hayal kırıklığıyla ağlayan çekik gözlü bir kız takılmıştı. Bakışkarının kesiştiği noktaya gözlerini tekrar çevirdi ama kızı göremedi. Koluna dokunan beyaz'a yakın sarı saçları olan kız, kolundan tutarak Hüma'yı çekiştirip bir ranzanın önünde durdu ve üst ranzayı işaret ederek konuştu.

 

"Altta ben yatıyorum üst ranzada senin." Yanındaki ranzayı ve onun üzerini göstrererek sözlerine devam etti."Şurası Dilşah'ın,burasıda Mehir'in. Bir şeye ihtiyacın olursa bize söylemen yeterli." Karşısında kendisine gülümseyerek konuşan kızın sözlerini başını sallayarak onayladı. Kız yeşil gözlerini irice açtırarak gülümsedi. " Bu arada az daha unutuyordum benim ismimde Beyza. Sen dinlen biraz istersen?" Hüma başını sallayıp ranzanın üst katına çıktı ve kendisine bakan kıza minnet dolu gözlerini çevirerek hafifçe tebessüm etti.

 

"Hüma. Benim ismimde Hüma!" Daha sonra uzanndığı yatakta cenin pozisyonunu alarak battaniyeyi üzerine çekti.

 

Geçen bir iki saatin ardından dışardan bir ses duyulmaya başladı. Beyzaetrafına dikkatle baktı ve herkesin uyuduğunu görünce sessiz olmaya çalışarak yatağından kalktı. Gecenin sessizliğinde uzaklardan gelen hoş tınıyla hipnoz olmuşcasına pencereye yaklaştı ve kulak kabarttı. Duyduğu sözlerin anlamı yüzünde buruk bir gülümseme oluştururken heyecanla Hüma'nın yanına giderek yavaşça dürttü ve açılan gözlerini görünce sessizce fısıldadı.

 

"İki dakika pencereye gelebilir misin? " Karşısındaki kızın hareketlerine kaşlarını çatarak şüpheyle bakan Hüma kolundan çekiştirilmesi ile yavaşça ranzadan inip pencereye doğru ilerledi. Beyza'ya bakarak sessizce sordu.

 

"Ne oluyor niye geldik buraya?" Beyza gülen bakışları ile parmağını dudaklarına götürerek konuştu.

 

"Şhhtt! Sessiz ol ve dinle. İki dir aynı sözleri ve türküyü söylüyor." Hüma karşısındaki garip kıza bakarken uzaktan kulağına gelen sesle olduğu yerde kalakaldı. Göz yaşları yanaklarından süzülürken penceredeki demirlere tutunarak dinlemeye başladı.

 

Oy gardiyan gardiyan

Tabancamı ver bana

Bir hainin uğruna

Ceza verdiler bana...

 

Abisinin sesiydi bu! Niye gitmemiştiki? Nasıl saatlerce beklerdi? Hiçmi kendi canının önemi yoktu? Türkünün sözleri yüreğine dokunurken abisinin neden özellikle bu türküyü seçtiğini anladı. O Tuncay'a hiç bir zaman güvenmemişti ve Tuncay'ın yaptığı hainlikte güvenmemesinin kanıtıydı. Keşke abisi kadar gerçekleri kendiside görebilseydi.

 

Mapushane çeşmesi

Yandan akıyor yandan

Mapusluk birşey değil

Yanıklık var bir yandan...

 

Söz verdi kendi,kendine buradan çıktığı gün yep, yeni bir Hüma olacaktı. Gerekirse içindeki o yanıklık, kül edecekti onu ama o küllerinden yeniden bambaşka bir Hüma yaratacaktı.

 

Duvarı deleyim mi

Yanına geleyim mi

Aç kapıyı gardiyan

3 altın vereyim mi...?

 

Abisinin son sözleri gülümsemesine sebep olurken onu hiç bir zaman yanlız bırakmaya cağınında sözüydü. İçindeki karamsarlığa ışık olan bu anlara sebep olan kızın yanağına büyük bir öpücük bıraktı.

 

"Teşekkür ederim!" Gözlerinin içi gülen kıza burukça gülümseyen Beyza başını salladı önemsiz dercesine.

 

" Belliki çok seviyor seni." Bakışlarını kaçırarak çekingen bir şekilde sordu. "Sevgilin mi?" Hüma'nın olumsuz anlamda kalkan kaşları ile tekrar sordu. " O zaman eşin?" Hüma bu defa gülümseyerek başını sallayınca dışardaki ses tekrar duyuldu.

 

"Hümaaa! Sakın korkma! Üzme kendini. Seni oradan kurtarmayan Özgür'ü Kızılay meydanında sallandırsınlar. Seni oradan kurtaracağım sakın korkma abicim!" Beyza'nın yüzü şaşkınlıkla tuhaf şekiller alırken işaret parmağı ile dışarıyı gösterdi.

 

"Yani abin miydi o?" Kendisine şaşkınca bakan kıza gülerek başını sallarken Beyza'nın meraklı soruları ile hikayesini anlatırken bulmuştu kendisini Hüma.

 

Tuncay'ın bulunamaması ile Hüma üç sene hüküm giyerken,aradan geçen zamanla kızlarla kardeş gibi olmuştu. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor her şeye birlikte göğüs geriyorlardı.Özgür ve Araz ise sürekli olarak Tuncay'ı arıyor,tüm aramalarına rağmen hiç bir sonuç elde edemiyorlardı. Tuncay ve o kız yerin dibine girmişti sanki.

 

Özgür her bulduğu fırsatta Hüma'ya destek için cezaevinin yakınlarında dolanıp bazen konuşarak bazen söyleyerek kız kardeşine destek olmaya çalışıyor yanlız bırakmamaya gayret ediyordu.

 

Ziyaret günü Hüma ve Dilşah yedikleri hücre cezasından sonra hastalanmış ve görüşe çıkamamıştı. Hüma'nın ricası ile Özgür'ü merakta bırakmamak için Beyza çıkmıştı görüşe.

 

Resimlerinden tanıdığı adamı arıyordu gözleri kalabalıkta. Cam kenarındaki bir masada yüzünde büyük bir mutlulukla Hüma'yı bekleyen adamı gördü. Yavaşça yaklaşarak karşısında dikildi ve ellerini önünde bağlayarak çekingen bir şekilde konuştu.

 

"Merhaba." Özgür Hüma'yı beklerken karşısında başka bir kızı görmenin şaşkınlığı ile kaşlarını çatarak kıza baktı.

 

"Şey... Hüma!" Kardeşinin ismini duyan adam telaşla yerinden kalkarak kıza yaklaştı ve sert bakışları ile yeşil gözlerine bakarak sordu.

 

"Bir şeymi oldu kardeşime! Hem sen kimsin? Niye Hüma gelmedi?" Beyza karşısındaki adamın bakışlarından ürkerek bir adım geri çekildi ve titreyen bir sesle konuştu.

 

"Sa...sakin ol! Ben Beyza. Hüma'nın arkadaşıyım. Hüma gayet iyi biraz üşüttü o yüzden gelemiyor."

 

Beyza,karşısındaki adamdan tırsmasının sonucu hızlıca bitirdiği konuşmasının ardından, arkasını dönrek koğuşa gitmek için yöneldi. Özgür ise kızı korkuttuğunu anlayarak, hem de Hüma hakkında daha fazla bilgi almak için arkasını dönen kızın kolunu sertçe tutunca Beyza olduğu yerde kaskatı kesilmişti.Parmaklarının altındaki gerilen bedenin farkına varan genç adam ne olduğuna anlam veremeyerek bekledi bir süre. Kızın hala tepki vermeyişi üzerine elini hızla çekti ve önüne geçerek telaşla konuşmaya başladı.

 

"Bak özür dilerim! Biraz kaba davrandım, sert konuştum ama kardeşimi göremeyince paniklememden kaynaklandı her şey."

 

Karşısındaki kızın hiç bir şey söylemeden transa girmiş gibi boş,boş bakmasına anlam veremeyen Özgür yavaşça kızın koluna dokunarak endişeli bakışlarını kızın bembeyaz olmuş yüzünde gezdirdi. Hafifçe sarsarak biraz önce ismini öğrendiği kıza, bu tuhaf durum karşısında adıyla seslendi.

 

"Beyza!" Hâlâ tepki vermeyen kıza bakarak endişeli bir ses tonuyla tekrar sordu. " Sen İyimisin?"

 

Bedenine değen karşı cinsten bir elin rahatsızlığı ve fısıltıyla konuşan adamın sesiyle, Beyza'nın gözlerinin önünden film şeridi gibi yaşadığı sahneler geçti. Atlatamadığı trvmanın etkisiyle çığlık,çığlığa göz yaşları içinde var gücüyle çırpınmaya başladı.

 

"Dokunma bana! Çek o pis ellerini üzerimden!"

 

Özgür şok olmuş bir şekilde karşısında çırpınan kıza bakakalmıştı.

 

~ OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM~

 

~yitenumutlar~

 

 

Loading...
0%