@yitenumutlar
|
Bölüm şarkısı : Edip Akbayram - ALDIRMA GÖNÜL
Karşısında çırpınan kıza şok olmuş bir şekilde bakan adam ne olduğunu anlayamıyordu. Ne olmuştu bu kıza? Bir şey yapmamıştı ki? Kız hâlâ çırpınırken bir den düşer gibi olunca Özgür hızla kıza uzandı ve son anda yere düşmesini engellerken kızın kollarına yığılması bir oldu. Adam endişeyle kollarındaki kıza bakarken gelen kadın gardiyanlar Özgür'ü kızdan uzaklaştırdı. Her şey bir film sahnesini andırırken adam apar topar revire kaldırılan kızı sadece izlemekle yetinebilmişti. Kardeşinden de haber alamayan Özgür aklındaki sorularla ayrıldı cezaevinden.
"Dilşah!" Kendisine dönen gözlerle Hüma kesik bir nefes alarak endişeli bir şekilde konuştu.
"Görüş saati geçeli çok oldu. Beyza hâlâ dönmedi bir sorun mu çıktı acaba?" Yan ranzadaki kadın doğrulmak için yerinde kıpırdanınca göğsüne saplanan ağrıyla yüzünü buruşturdu. Acıdan gözleri dolarken arkadaşını rahatlatmak için konuşmaya çalıştı.
"Bilmiyorum canım. Bende çok merak ediyorum. Mehir'i de getirmediler daha." Hüma dudaklarını hissettiği ağrıların şiddeti ile ısırırken gözünden akan yaşa engel olamadı. Bir kaç gün önce koğuşta çıkan bir kavga yüzünden hücre cezası almışlardı.
Bir ay önce koğuşa gelen kadın sürekli Mehir'e laf atarken bir hafta önce küçük bir olayı büyütmüş ve birden Mehir'e saldırmıştı. Dilşah'ın son anda Mehir'i çekmesi ve ortalığın karışması ile gardiyanlar gelince müdürün yanına çıkarılmışlardı. Gardiyan ların da o kadını savunması ile müdür o kadını koğuşa yollayarak onlara sonu gelmeyen bir nutuk çekmişti. Sonuç huzursuzluk çıkardıkları gerekçesi ile Mehir,Dilşah ve kendisine bir hafta boyunca hücre cezası verilmişti.
Bir hafta her gün gördükleri şiddetle geçerken koğuşa getirilen ikiliyi ite kaka içeri attılar. Dilşah ve Hüma perişan bir halde yere yığılırken gardiyanların tehditleri de havada uçuşuyordu.
"Bu iki mahkuma iyi bakın! Bir daha bu koğuşta böyle bir olay çıkarsa bunlardan daha beter hale gelirsiniz! Üzerinize vazife olmayan her boka da karışmayın!" Gardiyan elindeki jopu ranzaların demirlerine vurarak ayrılırken çıkan büyük gürültü Beyza'yı hasta yatağından korkuyla sıçratmıştı. Kız gördüğü görüntü karşısında hızla yatağından fırlarken eksik olan arkadaşını farketmesi ile kapıyı kapatmaya çalışan gardiyana seslendi.
"Gardiyan! Kadının ürkütücü yeşil bakışları kendisine dönüğünde yüzündeki endişe ile kadına yaklaştı.
"Mehir nerede?" Kadının öfkeden gözü seğrerken elindeki jopu kaldırarak Beyza'ya doğru savurdu. Dilşah gördüğü görüntü ile Beyza'nın da aynı şeyleri yaşamasını istemeyerek vücudundaki acıları umursamadan hızla ikilinin arasına girdi ve göğsüne inen darbeyle acı bir çığlık attı. Beyz yere yığılan Dilşah'ın üzerine siper olurken onunda sırtına iki jop darbesi gelmişti.
"Hâlâ her boka niye maydonoz oluyorsunuz lan? O sürtük iki gün daha kalacak hücrede." Yerdeki üçlüye bakarak pis bir şekilde sırıttı ve sözlerine devam etti. "Elin gavuru ne kadar kıymetliymiş be! Vallahi gözlerim yaşardı." Alaylı sözleri biten gardiyan hızla çıkıp demir kapıyı büyük bir gürültüyle kapattı. Gardiyan çıkınca,Beyza ve koğuştaki kadınlar Dilşah'la,Hüma'yı yataklarına yatırdı güçlükle.
Daldığı düşüncelerden açılan kapının çıkardığı ses ile sıyrılan Hüma bitkin bir şekilde giren kızı görünce yatağında korkuyla doğrulmaya çalıştı.
Beyza,halsiz bir şekilde kendisine merakla bakan arkadaşlarına yaklaşırken Hüma endişeyle konuştu.
"Beyza bu halin ne?" Hüma'ya yaklaşan kız arkadaşının yatağının kenarına oturarak gülümsemeye çalıştı. Onların bu halde daha fazla endişelenmesini istemiyordu. Dilşah'a göz kırparak içinde bulunduğu durumu şakaya vurdu.
"Aman be kızım ne olacak dört senedir erkek yüzü görmeyince,senin filinta abinin kaslı kollarına bırakı verdim kendimi." Dilşah kıkırdamaya çalışsa da göğsündeki acıdan dolayı beceremiyordu. Hüma ise arkadaşının sözleri ile kaşlarını çatarak fısıldadı.
"Anlamadım ne yaptım dedin?" Beyza sanki gerçek bir olay anlatacakmış gibi yatağa iyice kuruldu ve hülyalı bakışlar atarak konuşmaya başladı.
"Kız Hüma,ben şimdi görüş solonuna girdim gözlerim böyle mobese kamerası gibi etrafı tarıyor." Yeşil gözlerini irice açtıran kız yüzünün aldığı komik şekille sözlerine devam etti. " Senin dünya yakışıklı yarışmasında derece atlayıp rakiplerini sollayan abini görünce aha dedim hayatımın erkeği." Hüma'da arkadaşının yapmaya çalıştığını anlayarak kıkırdadı. Fakat dudağının kenarındaki yara sızlayınca yüzünü acıyla buruşturarak konuştu.
"Dikkat et fena çarpar abim. Sonra kara sevdaya falan tutulmayasın." Beyza arkadaşının sözleri ile beyaza çalan saçlarını havalı bir şekilde arkasına attırarak tekrar konuştu.
"Çarpmaz mı be kızım! Koluma bir dokundu yeminle 2000 voltluk elektirik akımı vücuduma yayıldı zannettim. Tabi ben çarpılınca fırsat bu fırsat diyerek kendimi Özgür'ün kaslı kollarına bırakı vermişim. Sonra gözümü bi açtımki revirdeyim." Kızlar Beyza'nın son sözü ile bir birine bakarken o kendini anlattığı hikayeye öyle kaptırmıştıki dertli bir iç çekerek gerçek yaşanan anları anlattı.
Hüma arkadaşının haline üzülerek eline uzandı ve mahçup bir şekilde konuştu.
"Beyza abim adına özür dilerim. İnan bana öyle kaba bir insan değildir. Tamam her erkek gibi biraz odundur falan ama." Arkadaşının mahçup haline gülümseyerek bakıp elini tutan eli samimiyetle sıktı.
"Saçmalama Hüma! Abinin ne suçu var? Kızım bi kere adam ne bilsin benim tescilli deli olduğumu." Dilşah arkadaşının sözlerini işitince uyardı.
"Sen deli misin Beyza? Sadece yaşadığın travmayı atlatamadın o kadar." Bakışlarını etrafında gezdirerek homurdandı. Gerçi burada da nasıl atlatacaksan?" Hüma'da,Dilşah'ın sözlerini başıyla onaylarken Beyza sözlerine devam etti.
"Her neyse işte." Yataktan kalkan kız Hüma'ya gülümsedi ve göz kırparak konuştu.
"Hüma esas benim abine bir özür borcum var. Herkesin içinde onu kötü duruma düşürdüm. "Hüma'nın üst ranzasına çıkarken muzip bir şekilde sözlerine devam etti." Bir dahaki görüşmenizde yakışıklıdan benim adıma özür dile." Dilşah ve Hüma şaşkınca bir birine bakarken Beyza ranzadan baş aşağı sarkarak gülümsedi. "Bir süper kahraman kadar atik ve hızlı olduğu için teşekkürlerimi ilet. Ayrıca beni yere sakız misali yapışmaktan kurtardığı içinde." Hüma'nın gözleri iyice irileşirken Beyza'nın bakışları bir den ciddileşti ve soğuk bir ses tonunuyla konuştu. "Desem de inanma! En iyi erkeğin bile köküne kibrit suyu." Geri çelkilen kız ranzasına uzanırken Hüma ve Dilşah,Beyza'nın sözlerine gülüyordu. Dilşah hafifçe sağ tarafına dönerek Hüma'ya acı içinde baktı.
"Haklı bence. Ne geldiyse şu başımıza hep erkeklerden geldi. Şu an dört duvar arasında olmamız bile onların suçu." Hüma'da düşünceli bir şekilde arkadaşlarını onaylarcasına başını salladı.
Akşam yemeği yerken demir kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve içeriye yarı baygın şekilde Mehir'i attılar. Beyza hızla koşarken diğerleri güçlükle kalka bilmişti. Koğuştaki kadınlarda bir oldu ve Mehir'i yatağına yatırdılar.
Siyah uzun saçları yüzüne yapışmış bedeni buz kesmişti.Onun bu haline bakarak sanki aynı acıları kendi yaşıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. Gözleri Mehir'in vücudundaki morluklarla kayınca dokunmak için elini uzattı fakat canını yakacağından korkarak kaldırdığı elini geri çekti. Arkadaşının yanına oturan kız siyah saçlarını hafifçe geriye attı ve yüzünü ortaya çıkardı. Gördüğü manzara karşısında şok olan kadının bakışları arkadaşlarına döndü.
"Bunu nasıl yaparlar? Gözü ne hale gelmiş! Mehir'le dertleri ne bunların?" Beyza göz yaşları içinde arkadaşlarına bakarken Mehir'in bu hale gelmesine sebep olan kadın masadan izlediği dörtlüye seslendi.
"Şhtt! Fantastik dörtlü!" Berna kendine dönen bakışlarla Beyza'nın beyaza çalan saçlarına bakarak konuştu.
"Bana bak kabile büyücüsü çok merak iyi değildir. O sürtük Timur abinin koynuna bakire olarak girseydi, şimdi burada,bu kokmuş yerde değil lüks evlerde hanım olurdu." İğrenç bir kahkaha atan kadın Beyza'nın öfkeyle kısılan gözlerine küçümseyerek baktı ve sözlerine devam etti.
"O yüzden Timur abi bitti diyene kadar cezasını çekecek. Sizde her boka karışırsanız nasibnizi alırsınız." Beyza'ya yüzünü buruşturarak bakan kadın sözlerine devam etti. "Eğer anan gibi niyetin yollu olmaksa bu karıyı savunmaya devam et!"Beyza öfkeyle yerinden kalkarken Dilşah'ın koluna yapışması ile ona baktı.
"Bilerek yapıyor Beyza! Tahrik etmek için. Ama biz sabredeceğiz. Bak sayılı günlerimiz kaldı şurada."Beyza düşen yüzüyle Mehir'in yüzündeki yaraya uzandı ve temizlemeye başladı.
"Benim için içerisi daha güvenli Dilşah. Üstelik çıksam ne olacak? Ne gidecek bir yerim,ne sahip çıkacak kimsem var. Ben çıkarsam sonum belli." Hüma ve Dilşah bir birine bakarken Beyza kirlenen pamuğu Hüma'nın elindeki tepsiye koyarak fısıldadı. "Sokaklara düşerim sonum anam gibi olur. Ben anam gibi olmamak için girdim buraya gerekirse onun gibi olmamak içinde çıkmam." Gözleri ile masada yemek yiyen kadını işaret ederek sözlerine devam etti. "Onu doğrarım,prensesler gibi yatarım." Dilşah arkadaşının eline uzanarak peçesinin arkasından baktı.
"Allah mutlaka bir kapı açar. Benimde yok çalacak kapım,gidecek yerim." Elini kaldırarak Beyaza çalan saçlara uzattı elini." Ümidini kaybetme. Ben senden bir ay önce tahliye oluyorum. Bir şeyler ayarlamaya çalışırım." Hüma çaresiz kalan ikiliye üzgünce baktı. Hayatları ne kadarda zordu. Gidecek bir evinin olmaması,bekleyen birinin olmaması. Acıyla burkuldu içi. Kendisi ve Mehir bir nebzede olsa şanslıydı. Onu Annesi ve abi bekliyordu. Yarım kalan ne varsa onu tamamlamak için. Mehir'in ise arkadaşları vardı onu hiç yanlız bırakmayan iki arkadaş. Daldığı düşüncelerden sıyrılarak iki arkadaşını süzdü. Hüma hepsinden önce tahliye olacaktı. Bir şeyler yapmalıydı ama ne? Mehir'in yaralarını temizlediler ve tekrar masaya geçerek yemeklerine devam ettiler.
Günler geçerken kızlar kendini iyice toparlamış,Hüma'nın tahliyesine bir ay kalmıştı. Aldığı karar biraz rahatlatmıştı Hüma'yı ve bu gün görüş günüydü.
Görüş salonuna giren kızın gözleri heyecanla etrafını tararken gördüğü kişilerle yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Hızla onlara doğru yaklaşırken abisi iki büyük adımda ellerini beline dolayarak sıkıca sarıldı. Rana Hanım ayrılmak bilmeyen çocuklarının haline homurdanarak Özgür'ün kollarına vurdu.
"Çekil artık birazda ben hasret gidereyim kızımla." Özgür ve Hüma kıkırdayarak ayrılırken Anneler'i söylenmelerine devam ederek kızına sıkıca sarılıp öptü.
"Üstelik sen her görüş gününde geliyorsun ama ben hastalığımdan dolayı gelemiyorum." Geri çekilerek kızının yüzünü avuçları arasına aldı ve dolu gözleri ile Hüma'yı baştan aşağı süzdü.
"Çok zayıflamışsın kızım. Yemek vermiyor larmı burada size?" Yanağındaki eli tutup indiren Hüma masaya doğru annesini çekiştirerek oturttu.
"Vermez olurlar mı hiç Anne? Yapım böyle benim biliyorsun." Kaçamak bakışlarını abisine çeviren kız onun da gözlerindeki hüzünü görünce konuyu değiştirmek için Annesi'nin hastalığını sordu.Rana Hanım astım hastasıydı ve zaman,zaman hastalığı onu zorluyordu. Kapalı ve kalabalık alanlarda fazla duramıyordu. Sohbet ilerlerken Rana Hanım daha fazla duramayacağını söyleyerek kızıyla vedalaştı ve oğluna dışarıda beklediğini söyleyerek ayrıldı. Hüma annesinin arkasından üzüntüyle bakarak tekrar abisine döndü.
"Abi söylediğim şeyi düşündün mü?" Adam başını sallayarak gülümsedi.
"Evet güzelim. Sen öyle diyorsan sıkıntı yok. Bir aya kadar her şey hazır olur merak etme sen?" Hüma abisinin eline uzanarak hafifçe sıktı ve yeşil gözlerine minnetle baktı.
"Senin hakkını nasıl öderim ben abi? Sen dünyada eşi benzeri bulunmayacak bir insansın." Kardeşinin sözleri ile gözlerini deviren adam memnuniyetsizce homurdandı.
"Gerçekten eşim benzerim bulunmaz. Hangi dallama kardeşini bu hallere düşürür benden başka?" Hüma asılan yüzüyle elini hızla çekerek çemkirdi.
"Abiii! Başlama yine Allah aşkına. Senin ne suçun var?" Özgür elini boş ver dercesine sallayarak geçen seferki görüş gününden beri aklından çıkmayan olayı sordu.
"Hüma. Hani şu arkadaşın vardıya, geçen seferki görüşte senin yerine gelen." Hüma bakışlarını kısarak abisini süzdü ve sözlerinin devamını bekledi. "Beyza mıydı neydi ismi? Böyle saçını tuhaf bir renge boyamış hani." Hüma abisinin son sözleri ile kıkırdayarak konuştu.
"Evet ismi Beyza. Ama saçları boya değil abiciğim kendi rengi." Özgür kardeşinin saç mevzusuna takılmasına yüzünü buruştururken sözlerine devam etti.
"Yahu bize ne saçı boya mı değil mi? Ben başka şeyi merak ettim. O kız o gün niye o hale geldi?" Masanın üzerinden kardeşine doğru eğilip sessizce konuştu.
"Kız bana sapık muamelesi yaptı resmen! Üstelik sadece koluna dokunmuştum. Bir de üstüne bayıldı. Çok tuhaf bir kızdı." Hüma abisinin sözleri ile hüzünlü bir şekilde gözlerine baktı.
"Beyza'ya annesinin dostu tecavüz etmeye yeltenmiş abi! Önceleride taciz ediyormuş pislik."Özgür'ün gözlerine karanlık bir perde inerken kızın neden o hale geldiğini şimdi anlamıştı. Beyza'nın çırpınışları ve kollarına yığıldığı an gözünde tekrar canlanırken öfkeyle fısıldadı.
"Şerefsiz herif!" Kor gibi yanan bakışlarını kardeşine çevirerek sözlerine devam etti. " Peki neden burada bu kız?" Hüma abisinin sorularına şaşırsada düşündüğü şey için abisinin içini rahatlatmalıydı. Çünkü diğerlerinin hikayesini abisine daha öncelerden konu açıldıkça anlatmıştı.
"Kadın olduğu için!" Özgür'ün kaşları anlamadığı sözlerle çatılırken Hüma tekrar konuştu. "Bedenini,hayallerini, namusunu o hayvandan koruduğu için. " Hüma arkadaşının ilk zamanlardaki hallerini hatırlayınca yumruklarını sıkarak son sözlerini sert bir ses tonuyla söyledi. "Beyza o pisliğin kendisine tecavüz etmesine izin vermediği için, öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanmış abi." Özgür'ün kaşları hayretle havaya kalkarken o ufak tefek kızın düştüğü duruma üzülmüştü. Kadın olmak zordu vesselam. Kendini koruduğu için bile ceza aldıkları bir ülkede kadın olmak daha zordu. Ne hale gelmişti o kız. Anası olacak o kadında hiç mi vicdan Allah korkusu yoktu? Şimdi bu dört duvar arasında bir nebze de olsa güvendeydi. Peki ya tahliye olunca? Dışarıda bu halde nasıl yeni bir hayata başlıyacaktı bu kız? Ya o şerefsiz! Beyza öldürmeye teşebbüsten ceza aldığına göre demekki ölmemişti Piç! Özgür düşüncelerinden gardiyanın sesiyle sıyrıldı.
"Görüş saati sona erdiiii!" Hüma abisinin değişen yüzüne buruk bir gülümsemeyle bakarak sandalyesinden kalktı ve abisininde kalkması ile sıkıca sarıldı.
"Yüzündeki morluğu ne kadar kapatmaya çalışsanda farketmediğimi zannetme Hüma." Kız endişe ile dudağını ısırırken Özgür sözlerine devam etti. "Bir ay Hüma. Son bir ay kaldı kardeşim. Umuyorum ki o morluğun sebebi ufak bir kazadır." Kardeşini kendinden uzaklaştırarak gözlerinin içine baktı ve sert bir ses tonuyla fısıldadı. " Eğer bir dahaki görüşte ufacık bir çizik bile görürsem burayı başlarına yıkarım Hüma!" Bakışlarını kaçıran kız gülümseyerek cevap verdi.
"Aman abi abartma sadece ufak bir kaza." Özgür kardeşinin kapatmaya çalıştığı morluğa bakarak başını olumlu anlamda salladı ve alnına küçük bir öpücük bırakarak geri çekildi.
"Öyle olsun bakalım. Kendine dikkat et. Arkadaşlarına da selam söyle." Hüma'da başını olumlu anlamda sallarken Özgür adımlarını çıkışa doğru yönlendirdi. Abisinin arkasından gülümseyerek baktı. Uzun boyu, kumral dağınık saçları,yeşil gözleri ve kaslı vücuduyla herkesin dikkatini çekiyordu. Üzerine giydiği beyaz tişört ve siyah kotuyla fazlasıyla yakışıklı görünüyordu. Biraz önceki sözlerini hatırlayınca arkasından seslendi.
"Abi!" Özgür'ün bakışları kendi yeşil gözlerini bulunca şirince sırıttı. "Özellikle Beyza'ya selamını ileteceğim." Abisinin gerilen yüzünü görünce kıkırdayarak sözlerine devam etti. "İki lafının arası Beyza'ydı. Eeee oda seni gördüğü günden beri dilinden düşürmüyor. Bir selamı hak etti doğrusu."Hüma yanına gelen gardiyanla kapıya doğru ilerlerken Özgür öfkeyle kükredi.
"Hümaaa! Sakın öyle bir şey söyleme! Manyak mısın sen?" Hüma açılan kapıdan cevap vermeden geçerken Özgür sinirle saçlarını çekiştirerek çıkışa yöneldi.
Hapisaneden ayrılan Özgür ve Rana Hanım eve doğru yol alırken kadın oğlunun dalgın haline baktı şüpheyle. Kırmızı ışıkta duran araçla konuşmaya başladı.
"Özgür." Oğlunun kendine dönen yeşil bakışlarına endişeyle baktı. " Bir şey mi oldu oğlum? Neden bu kadar dalgınsın?" Özgür annesine hafif bir tebessüm ederek bakışlarını tekrar yola çevirdi ve cevap verdi.
"Yok bir şey annem. Sadece evin işlerini düşünüyordum. Ne zamandır kullanılmıyor ya yetiştire bilirmiyiz o takıldı aklıma." Rana Hanım iç çekerek oğlununun omzunu sıvazladı.
"Allah büyük oğlum. El birliği ile hallederiz. Kızım kurtuluyor ya gerisi kolay." Annesinin mutlulukla parlayan gözlerine baktı Özgür. Hüma'nın üzüntüsünden hastalığı biraz daha artsada son günlerde aldığı haberler az da olsa iyi gelmişti ona. Kocaman bir yüreği vardı annesinin. Kimsesiz üç kıza bile analık yapacak kadar büyüktü yüreği. Kardeşinin telefon görüşmesinde istediği şeyi annesine söylemiş o ise böyle büyük bir kararı bir anne şefkatiyle kabul ederek üç kıza evinin kapılarını açmıştı. Mahalleli neder,sorun çıkarırlarmı diye hiç düşünmemişti. Öyle şefkatli,öyle sevgi doluydu ki alt katı yaşanır vaziyete getirmek için iki günden beri canını dişine takmıştı. Özgür annesinin eline uzanarak avuçlarının arasına aldı ve küçük bir öpücük bıraktı.
"Sen nasıl bir kadınsın anam. Tanımadığın üç kızı şimdiden kendi evladın gibi bağrına basıp evinin kapılarını açtın ya Allah ta sana cennetinin kapılarını açsın." Özgür'ün sözleri ile oğlunun elini sıkan kadın hüzünlü bakışlarını yola çevirdi.
"Onlar benim Hüma'mın can yoldaşı oğlum. Benim yavrum nasıl garip bir kuş gibi tutsaksa o yerde onlarda öyle. Onlara kapıyı açan ben değilim." Özgür bakışlarını annesine çevirerek kısa bir süre yüzünü inceledi ve sözlerinin devamını beklemeden tekrar yola döndü.
"Garip kuşun yuvasını Allah yaparmış Özgür. Onlarda kanadı kırık üç garip kuş. Biz sadece vesile olduk onlara bir yuva vaad ederek."
Özgür başını olumlu anlamda salladı. "Üç garip kuş dedi içinden kanadı kırık üç garip kuş." Herkes kendisi ve Hüma kadar şanslı değildi. Annesi onlarada kucak açarken onların aileleri sırt çevirmiş şu koca dünyada yapayanlız bırakmışlardı. Kanatlarını kırıp uçmalarını engellemişlerdi. Beyza belirdi, birden gözlerinin önünde. Beyaza yakın saçları,acı dolu yeşil gözleri hayatın pisliklerine karşı direnen o küçük beden. Nasıl da çırpınmıştı kollarında. Bir türlü çıkmıyordu aklından kızın o hali çırpınışları. Annesinin seslenmesi ile düşüncelerinden sıyrıldı.
"Özgür! Nereye daldın yine oğlum?" Aracın yönünü sağ tarafa çevirerek annesine döndü.
"Oğlum diyorum ki Şükran Teyze'nin bulduğu kızla bi görüşsen. Bak yaşın geldi geçiyor. Ne olacak senin bu halin?" Özgür arabayı iki katlı evin önünde durdurarak annesine baktı ve bıkkınlıkla konuştu.
"Anne yeter. İstemiyorum ben evlenmek falan. Düşün yakamdan ya." Annesi ve Araz'ın Annesi Şükran Hanım son zamanlarda el birliği yapmış dört koldan gelin adayı aramalarına başlamıştı. Bu durum Özgür'ü sık boğaz ederken sırf gönülleri olsun diye bir kaç tanesiyle görüşmüştü. Son görüştüğü kız aklına gelince sinirle kasılan yüzüyle annesine baktı.
" Üstelik son bulduğunuz kızı hatırlamak bile istemiyorum! Güreşçi bir kız ve ben ne alaka anne?" Kadın oğlunun sözleri ile hafifçe kıkırdadı. Özgür'ün kendisine attığı ters bakışları görünce hızla konuştu.
"Oğlum onda bizim bir suçumuz yok. Tamamen Araz'ın iş güzarlığı." Özgür arkadaşının ismini duyması ile öfkeyle elini direksiyona vurarak kükredi.
"Arazz! Ulan bir taşın altından da çıkma be!" Bakışlarını annesine çevirerek bu defa daha büyük bir öfkeyle homurdandı. "Ya bir önceki gelin adayınıza ne demeli. Üroloji doktoru." Öfkeyle parlayan gözleri ile annesine sır verir gibi yaklaşıp sıktığı dişlerinin arasından tısladı. " Kız ilk buluşmada cinsel hayatımı ele aldı anne!" Kadın işittiği sözlerle kızararak çantasının saplarını sıktı ve oğluna cevap verdi.
"Ne var canım sağlık her şeyden önce gelir. Ne yapsın kız mesleği gereği alışmış demek ki." Özgür artık dayanma sınırlarını aştığını hissederken ellerini kumral saçlarının arasından geçirerek sinirle söylendi.
"Anne Allah aşkına çıldırtma beni! Ne mesleğinden bahsediyorsun? Kız beni muayene ayağına resmen yatağa atmaya kalktı." Özgür'ün sözleri ile gözleri irileşen kadın telaşla konuştu.
"Oğlum ne diyorsun sen? Bir şey yaptımı Özgür! Doğruyu söyle?" Özgür son kalan sabır kırıntılarını da yitirdiğini anlayınca sinirden alnındaki damarın atmaya başladığını hissetti. Direksiyonu sıkan parmak boğlumları beyazlarken öfkeyle kükredi.
"Anne yeter! Daha fazla saçmalama.İstemiyorum evlilik falan. Söyle o Şükran Teyze'ye de o kazık oğluna bulsun bir kız. Hem böylelikle o küçücük bebekte annesiz kalmamış olur." Rana Hanım oğlunun öfkeli halinden tırsarak hemen araçtan indi ve bahçe kapısını açarak hızla eve doğru ilerledi. Öfkeden çılgına dönen Özgür annesinin eve girdiğini görünce söylenmelerine devam ederek aracı tekrar çalıştırıp tamirhaneye doğru yola koyuldu.
Günler hem dışardakiler hem içerdekiler için ağır bir şekilde akarken Hüma tahliyesine iki gün kala heyecandan uyuyamaz hale gelmişti. Arkadaşları onun bu haline mutlulukla izlerken o gökyüzündeki bakışlarını onlara çevirerek konuştu.
"Üçünüzde geleceksiniz. Bahane istemiyorum ona göre." Mehir çekik gözlerini arkadaşlarının üzerinde gezdirerek Hüma'ya odakladı ve tedirgin bir şekilde konuştu.
"Hüma. Benim başımdaki belayı biliyorsun. Burada bile rahat vermediler. Ben sizin başınıza iş açarım. Hem Giray ve Azra izin vermez böyle bir şeye." Halbuki Giray ve Azra kararı kendisine bırakmıştı. O da istiyordu yeni bir hayat kurup kimseye minnet etmeden yaşamayı ama başındaki bela yüzünden onlarada zarar gelsin istemiyordu.
"Mehir. Biz planlar yaparken hayat karşımıza ummadığımız şeyler çıkarıyor. Alnımıza ne yazıldıysa onu yaşarız. Bela senden gelecekse uzaktada olsan bir vesile bulur yine gelir." Arkadaşının omzuna kolunu atarak sıkıca sarıldı. " O yüzden geliyorsun itiraz istemiyorum." Bakışlarını Dilşah'a çeviren kız onun olumlu anlamda başını sallaması ile mutlulukla gülümsedi. Beyza ise hiç yüzüne bakmıyordu. Yavaşça yanına yaklaşarak dışarıyı izleyen kızın omzuna dokundu. Kendisine dönen bakışlardaki korkuyu görünce burukça gülümsedi.
"Hayallerimiz var bizim Beyza unuttun mu?" İşaret parmağı ile gökyüzünde uçan bir çift kuşu gösterdi. " Bizde onlar gibi özgürlüğe kanat çırparcağız. Şu adaletsiz dünyada kanatlarımıza aldığımız her darbede biz kendi özgürlüğümüz için çırpınışlarımıza devam edeceğiz." Beyza yaşlarla dolu gözlerini Hüma'ya çevirerek titreyen sesiyle fısıldadı.
"Korkuyorum Hüma! Uçmayı öğrenmeden kırdılar benim kanatlarımı. Aynı şeyleri tekrar yaşamaktan,kirli ellerden,pis nefeslerden korkuyorum!" Bakışlarını tekrar dışarıya çeviren kız elini pencerenin demir parmaklığına uzatarak sıkıca kavradı. " Dışarıda dönen kirli oyunlardan korkuyorum. Bir erkeğin bana yanlışlıkla bile dokunmasından korkuyorum." Beyza'nın sözleri ile Hüma'nın aklına arkadaşının abisiyle yaşadıkları geldi. " Geçmişimden,annem olacak o kadının alnıma sürdüğü lekeyle tekrar suçlanmaktan korkuyorum." Hüma arkadaşının parmaklıkları kavrayan elinin üzerine elini koyarak sıktı.
"Atlatacağız canım. Emin ol bu korkularınıda yeneceğiz birlikte." Diğer arkadaşlarına dönen Hüma göz kırpıp tekrar Beyza'ya dönerek muzip bir ses tonu ile konuştu.
"Hem senin kanatların kaslı kollara doğru çoktan çırpınışlarına başlamış." Beyza anlam veremediği sözlerle Hüma'ya bakarken arkadaşı sözlerine devam etti. "Abimin bir ay önceki görüşten sana özel selamı vardı. Ben sana söylemeyi unuttum." Yeşil gözlerini şüpheyle kısan Beyza arkadaşlarının üzerinde gezdirerek yüzünü buruşturdu.
"Utanmıyor sunuz değil mi?" Gülmemek için kendini tutan kızlar dudaklarını bir birine bastırdı. Onların bu hareketi Beyza'yı daha fazla sinirlendirirken sözlerine devam etti." Benim korkularımla eğleniyorsunuz." Hüma'yı hafifçe iterek önünden geçti ve sert adımlarla ranzasına ilerledi. " Abin ve ben kadar başına taş düşsün Hüma! İyiki bir şey anlattım. Sizede eğlence çıktı." Kızlar Beyza'nın tribiyle kıkırdarken o yatağına çıkıp pikeyi açarak altına girdi. "Uyuyacağım ben rahatsız etmeyin!" Pikeyi başına çeken kız öfkeyle gözlerini kapadı. Birden gözünün önünde canlanan Özgür'ün hayali ile yatakta sinirle tepinmeye başlayınca baş ucundan gelen sesle hırsla pikeyi kaldırdı.
"Beyza! Bu saatte ne uykusu bu?" Yeşil gözlerini kısarak başını sallayıp fısıldadı. " Doğruyu söyle abimi görmek için istihare uykusuna mı yattın?" Kızlar Hüma'nın sözleri ile kahkahayı basarken Beyza yastığın yanına dirseğini dayayarak kendisine bakan Hüma'nın kolunu öfkeyle itti.
"Hayır canım! Ölüm uykusuna yattım. Defol git Hüma! Diğer erkekler gibi abininde canı cehenneme!"Pikeyi tekrar başına çeken kız gözlerini kapayarak uyumayı denedi.
İki gün sonra
"Ya ağlamayın ama bir ay sonra yine hep beraberiz. Görüşlerinize gelmek isterdim ama soy isim tutmayınca almıyorlar biliyorsunuz. " Dilşah'a sıkıca sarılan kız kulağına doğru fısıldadı.
"Bu iki deli sana emanet." Dilşah arkadaşından ayrılırken olumlu anlamda başını salladı.
"Ama ne yazıkki beşgün sonra bende çıkıyorum o zaman ne olucak? Bakışları koğuşun diğer ucundaki kadına kayınca kötü düşünmemeye çalışarak Hüma'nın kolunu sıvazladı. "Neyse hayırlısı bakalım." Hüma arkadaşının sözlerine gülümseyerek Mehir'e doğru ilerledi ve boynuna sarılarak fısıldadı.
"Kendine dikkat et. Başınızı belaya sokmayın sakın!" Mehir çekik gözlerinden süzülen yaşları silerek gülümsedi.
"Merak etme. İki hafta sonra görüşürüz." Beyza kollarını arkadaşının kollarına dolayarak burnunu sertçe çekti ve üzüntüyle konuştu.
"Aşkıma sahip çık! Yanına dişi bir sinek bile yaklaşırsa saçını başını yolarım bir ay sonra." Hüma arkadaşının yanaklarını bebek gibi silerek alayla konuştu.
"Sen merak etme Beyza'cığım ben varken abime kimse yan gözle bile bakamaz." Hüma'nın sözleri ile yaşlı gözleri öfkeyle parlayan Beyza yüzünü buruşturarak homurdandı.
"Kes şunu! Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş!" Hüma arkadaşının tuttuğu kafese uzanarak eline aldı. Kafesin içindeki mavi muhabbet kuşuna bakarak konuştu. " Ne dersin aşkım, o zaman günde kırk kez Beyza ve Özgür'le alakalı konuşma talimi yapalım mı ikimiz?" Kuş kanatlarını çırparak silkelenip aynasının karşısına geçti ve konuştu.
"Özgür...Özgür..." Beyza kuşun konuşmayıp,konuşmayıp birden o ismi söylemesi ile şok olurken hırsla çemkirdi.
"Allah cezanı versin Hüma! Defol! Çık git elimde kalacaksın yoksa." Koğuş kapısından uzaklaşarak içeri doğru geçti ve söylenmeye devam etti. " Senin hediyende aynı kendin gibi kafadan sıyrık." Hüma valizinide diğer eline alırken diğerlerine göz kırparak Beyza'nın öfkeli haline aldırmadan kapıya doğru ilerledi.
"Bi kere o benim hediyem değil abimin hediyesi." Beyza çıldırma seviyesine gelirken Hüma açılan kapıdan çıkmadan önce tekrar konuştu. " Ben saçlarının rengini sevmediğin için saç boyası istemiştim. Ama abim aşkım'ı almış. Ne hikmetse artık." Hüma'nın sözleri ile ayağındaki terliği çıkararak ona doğru fırlattı. Terlik kapanan demir kapıya çarparken Beyza bu defada öfkeyle koğuşun içinde volta atmaya başlamıştı.
"Manyak! Yemin ederim manyak bu kız. Ya abisine ne demeli? Sen ne demeye sana söyleneni yapmıyorsun da üstüne vazife olmayan şeylere karışıyorsun?" Mehir arkadaşının yerdeki terliğini alarak Dilşahla birlikte ona doğru yaklaştı. Onbeş gün önce Beyza'nın doğum gününü kutlamışlardı. Kuşun Hüma'nın hediyesi olduğunu zannediyordu hepside. Gider ayak yine yapmıştı yapacağını deli kız. Peki bu Beyza delisini nasıl sakinleştireceklerdi. İki arkadaş şaşkınca bir birine bakarken Hüma çoktan cezaevinin çıkış kapısına gelmişti. Açılan büyük kapıdan çıkınca ilk olarak gözleri annesini buldu. Elindekileri yavaşça yere bırakarak hızla koştu ve üç yılın verdiği özlemle annesine sıkıca sarıldı.
"Yavrum! Şükür kavuşturana!" Geri çekilen kadın kızının yüzünü avuçları arasına alarak gözyaşları içinde baktı. " Allah bir daha bu günleri yaşatmasın yavrum!" Annesinin dualarına göz yaşları içinde cevap verdi kız.
"Amin annem!" Sözlerini bitiren kadın hasretle kızının yanaklarına öpücüklerini bırakırken belinden tutulup kenara çekilmesi ile şaşkınca oğluna baktı. Özgür annesinin bakışlarına karşı omuz silkerek kardeşine sarılıp homurdandı.
"Biraz da biz hasret giderelim kardeşimizle." Kardeşine sıkıca sarılan adam geri çekilerek alnına bir öpücük bıraktı ve alayla konuştu. " Siz kadın milletini anlamış değilim. Üzülünce ağlıyorsunuz,sevinince ağlıyorsunuz. Ayrılırken ağlıyorsunuz kavuşunca yine ağlıyorsunuz." Kardeşinin beline elini koyarak arabaya doğru yönlendiren adam kardeşinin sözleri ile duraksadı.
"Bence gayet iyi çözmüşsün kadınları abi. Beyza'ya aldığın hediyeye bakılırsa kadınlar hakkında kitap yazacak seviyeye gelmişsin." Özgür,annesinin şüpheli bakışlarını üzerinde hissedince yüzünü buruşturarak kardeşine baktı ve homurdandı.
"Bana bak küçük cadı.." İşaret parmağını Hüma'ya doğru sallayarak tehdit edercesine konuştu. " Senin o etrafa salladığın sihirli deyneğini alır, önce o başıma bela olan dilini keser sonrada o kuşu alıp sana laf veren bu aklıma sıçarım." Hüma abisinin sözlerine kıkırdarken biraz önce kapıya bıraktığı eşyalarını gösterdi.
"Peki bay cellat. Ama önce eşyalarımı taşımaya ne dersin?" Rana Hanım ikili arasındaki tuhaf sohbeti dinlerken Hüma'nın çekiştirmesi ile arabaya doğru ilerledi. Özgür ise kardeşinin eşyalarına doğru ilerleyip valize uzandı. Gözleri valizin yanındaki kafese kayınca yavaşça kaşları çatıldı. Kafesi de eline alarak arabaya doğru yaklaşıp bagajı açtı ve valizi yerleştirdi. Annesi ve kardeşi arabanın arka koltuğunda bir birlerine sarılmış hasret gideriyorlardı. Onların bu haline gülümseyerek sürücü kapısını açıp koltuğa yerleşti. Kafesin üzerinde parmaklarını gezdirerek kızın kuşu neden kardeşine verdiğini düşünüp kuşu yan tarafına yolcu koltuğuna bırakarak arabayı çalıştırdı. Şimdi kardeşine neden kuşu yanına aldığını sorsa bu seferde onu diline dolayacaktı. Sıkıntıyla bakışlarını kafesteki kuşa çevirerek homurdandı.
"Bok vardı da Hüma'nın istediğini almadın? Sanane kız ne renge boyarsa boyasın saçını.Demekki beğenmemişti hediyesini. " Hüma abisinin kuşa doğru bakıp sessizce söylenmesi ve asık yüzünü görmesi ile arkasından öne doğru eğilerek fısıldadı.
"Asma o yakışıklı yüzünü hediyeni çok beğendi." Özgür'ün gözlerini devirmesi ile sözlerine devam etti. " Bir ay daha tutsaklık içinde tutasaklık yaşamasın diye benimle Özgür...lüğüne kavuşturdu onuda." Özgür kardeşinin, isminin üzerine baskı yaparak ima etmek istediği şeyi anlayınca sinirli bakışlarını aynadan Hüma'ya çevirerek kükredi.
"Hümaaa! Kaşınıyorsun bak!" Rana hanım iki kardeşin didişmelerini gülümseyerek izlerken kuşun söylediği isim ile aracı kullanan adam şaşkınca kuşa bakıp eliyle işaret ederek homurdandı.
"Ne diyor bu zevzek!?" Hüma kuşun kafesine doğru elini uzatarak abisini cevapladı.
"Özgür diyor,Aşkım diyor abiciğim." Özgür'ün gözleri şaşkınlıkla açılırken öfkeyle aynadan Hüma'ya baktı.
"Hümaa! Şimdi yiyeceksin ağzının üstüne bak! Hep senin halt yemelerin bunlar!" Hüma kahkayı basarken Rana Hanım da söylenmeye başlamıştı.
"Ay yeter! Şiştim vallahi! Bıt,bıt,bıt, bi bitmedi didişmeniz. Hayır bir şey de anlamıyorum ki." Özgür ve Hüma'nın didişmeleri Rana Hanım'ın söylenmeleri ile sonunda eve gelmişlerdi.
Akşam yemeğinde ailesi ve Araz'ın ailesi ile vakit geçiren Hüma Araz'ın eşinin ölümüne ve iki yaşındaki oğluyla bir başına kalmasına çok üzülmüştü. Cezaevinde üzülmesini istemedikleri için söylememişlerdi kendisine. Araz belliki Beray'ın ölümünden kendini sorumlu tutuyordu. Çünkü eski tanıdığı adamın eğlenceli kişiliği gitmiş yerine daha az gülen, daha az konuşan biri gelmişti. Bu gece o kadar çok şey dumuş ve öğrenmişti ki, bunlardan biride Mehir'in arkadaşı Giray'ın, abisi ve Araz'ın eski dostları olduğuydu. Yemekten sonra Araz,Özgür ve Hüma bahçedeki masada çaylarını yudumluyor bir taraftan da durum değerlendirmesi yapıyorlardı.
Araz,Mehir'in başındaki beladan bahsederek tahliye günü gizlice çıkış yaptıracağından söz etmiş,içeride Mehir den sonra çıkacak başka arkadaşlarının olup olmadığını sormuştu. Mehir'in kocasının Türkiye'de, polis takibinde olduğunu ve adam tutuklanana kadar Giray'la bile iletişime geçmesini tehlikeli bulduğunu söylemişti. Hüma'larda kalmasının daha iyi olacağını tahliye günü Mehir'i gizli çıkartmalarının nedeni de takip ihtimaline karşı bir tedbir olduğunu açıklamıştı.
"Hapisane de sizin yaşadığınız olaylara bakılırsa içeriye de adamlarını yerleştirmiş şerefsiz." Hüma Araz'ın anlattıkları ile abisinin çatılan kaşlarına karşı hiç bir şey söylemeden adamın sözlerine devam etmesini bekledi. " Bu yüzden hepinizin dikkatli olması lazım. Özellikle de Mehir'den sonra içeride kalan arkadaşınıza,yerini öğrenebilmek için daha fazla yükleneceklerdir." Araz'ın sözleri ile masada sessizlik oluşurken Hüma'nın dudaklarından acı dolu bir fısıltı döküldü.
"Beyza!" Kardeşinin söylediği isimle yüzünü buruşturan Özgür kollarına yığılan kızın halini hatırlaması ile aynı ismi bilinçsizce tekrarladı.
"Beyza'mı?" Hüma, Araz'a dönerek telaşla konuştu.
"Araz abi!Beyza dayanamaz! O... onun panik atağı var. Eğer bunu öğrenirlerse ona karşı kullana bilirler." Hüma'nın telaşlı hali ve duraksayarak acı içinde konuşması Araz'ı da endişe lendirirken,Özgür kardeşinin ima ettiği şeyi anlaması ile yumruğunu masaya vurarak homurdandı.
"Allah kahretsin!" Öfkeli bakışlarını arkadaşına çevirdi. "Bir şey yapamaz mısın Araz?" Adam karşısındaki ikiliye bakarak alabilecekleri tedbirlerden bahsetti. Gecenin ilerleyen saatlerinde Hüma'lardan ayrılan Araz bu işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyordu. Bir çıkar yol bulamayınca adamın bir an önce yakalanması için dua etmeye başlamıştı. İki ucu boklu değnek dedikleri bu olsa gerekti. Herşey planladıkları gibi olmuş Mehir'i tahliye günü gizlice çıkartmışlardı. Araz, Beyza'yla yüz,yüze konuşarak olayları anlatmıış geriye kalan ise sabırla iki hafta beklemekti.
"Dilşah ne zaman geleceksin daha?" Karşısındaki yaşlı kadına gülümseyrek yerinden kalktı kadın. Tahliye olalı yirmi günü geçmişti ama Dilşah önce onun üzerinde çok emeği olan yaşlı kadını ziyaret etmek istemişti. Kimsesiz kadının hasta olduğunu görünce onu öylece bırakmak içine sinmemiş iyileşene kadar yanında kalmaya karar vermişti.
"Bilmiyorum Hüma. Biliyorsun benim için çok önemli. Düşük ceza almamda ve hapishanedeki günlerimde bana çok yardımcı oldu. Şimdi onu bu halde bırakamam." Derin bir nefes alarak sözlerine devam etti. " Beyza'dan haber var mı?" Hüma,Mehir'in önüne bıraktığı çaya şekeri uzatırken telefondaki arkadaşına cevap verdi.
"Hayır. Abimin arkadaşı da görev için şehir dışında. Bu yüzden haber alamadık hiç. Telefonla da görüştürmüyorlar.Şu son iki günü de bir atlatsaydık." Beyza'nın tahliyesine iki gün vardı ve onlar haber alamadıkları her an iyice endişelenmeye başlamıştı. İkli uzun bir sohbetten sonra telefonları kapattı.
İki gün sonra
Cebinde titreyen telefonun ekranına bakan adam arayan ismi görünce bekletmeden açtı.
"Araz!"
"Özgür şimdi beni iyi dinle.Beyza tahliye oldu ama bir sorunumuz var." Elindeki aleti masanın üzerine bırakan Özgür arkadaşının sözlerini onaylayarak dinlemeye başladı.
"Beyza'yı sana vereceğim adresten alman gerekiyor. Şu an yanında bizden iki kişi var ve senin bir an önce sana vereceğim adrese gitmen lazım. Adresi mesaj atacağım. Acele et kardeşim."
"Araz ne..." Kapanan telefonla sözleri yarım kalan adam telefonun tekrar titremesi ile gelen mesajı açtı. Arabasına doğru hızla ilerlerken neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Araz'ın verdiği adrese gelen adam şüpheyle etrafını süzdü. Yıkık dökük bir binada ne işi olurdu bu kızın. Arabadan aldığı levye ile temkinle binanın içine doğru ilerledi. İçeriden gelen seslere kulak kabartınca panikle seslerin geldiği yöne doğru koştu.
"Beyza Hanım! Bizi Araz Bey görevlendirdi sizi korumamız için." Karşılarındaki kendi boğazına cam parçası dayayan kadının perişan haline acıyarak baktılar. Beyza ise Boğazını kesmeye başlayan cam parçasının verdiği acıdan çok ruhundaki acının ızdırabı ile bağırdı.
"Yaklaşmayın! Yaklaşmayın! Yemin ederim öldürürüm kendimi!" Özgür gördüğü manzara karşısında şok olmuştu. Beyza'nın eli yüzü morluklarla doluydu. Bir gözü şişmiş ve kapanma derecesine gelmişti. Perişan bir vaziyette her an düşecek gibi sallanıyordu. Ne olmuştu bu kıza böyle. Gözleri boğazına dayadığı cam parçasına kayınca korkuyla irileşti. Telaşla kızın ismini haykırırken bir taraftanda hızla yaklaşmaya başladı.
"Beyza! Bırak o elindekini!" Kendisine yaklaşan adamı gören kız titreyen bedenine hükmedemiyordu. Özgür iyice yaklaşarak temkinle konuştu. "Hadi bırak o elindekini. Bak her şey bitti özgürsün artık! Hüma,Mehir,Dilşah hepsi seni bekliyor at onu elinden de gidelim." Beyza olumsuz anlamda başını sallayarak bağırdı.
"Hayır gidin buradan! Yalan söylüyorsun bana zarar vereceksiniz." Özgür kızın haline içi parçalanarak baktı. Bir insan nasıl bu hale gelebilirdiki? Ne yapmışlardı bu kıza böyle. Öfkeyle dişlerini sıkan adamın alnındaki damar atmaya başlayınca bakışları cam parçasının battığı yerden sızan kana kaydı ve telaşla tekrar konuştu.
"Ben sana zarar vermem! Kimsenin zarar vermesine de izin vermem! Hadi at o elindekini." Beyza gözlerini hafifçe kapayarak gözyaşlarının akmasına izin verdi. Daha sonra Özgür'le ilk tanıştıkları an gözlerinin önünden geçince başını olumsuz anlamda tekrar salladı. Diğer iki adam Beyza ve Özgür'ü izlerken Özgür elindeki levyeyi kaldırarak tekrar çaresizce konuştu.
"Bak o cam parçasını at onun yerine bu levyeyi al. Kendine zarar vermek yerine, biz ters bir şey yaparsak bize karşı kullanırsın." Levyeyi Beyza'nın önüne doğru attı. Kız önüne düşen demirin çıkardığı ses ile yerinde korkuyla sıçrarken Özgür'ün dudaklarından bir küfür firar etti. Beyza elindeki cam parçasını kenara atarken hızla yere eğilip levyeyi kavradı ve aynı hızla doğruldu. Fakat yaptığı fevri hareket,son bir kaç günün açlığı ve yorgunluğu ile birleşmiş üzerine vücudundaki dayanılmaz acılarda eklenince gözlerinin kararmasına neden olmuştu.
Özgür hızla kıza yaklaşıp belinden kavrarken Beyza'nın vücudunda hissettiği ellerle çırpınmaya başladığı sırada, duyduğu son sözler Özgür'ün gülümseyen dudaklarından dökülen kelimeler olmuştu.
"Kanadı kırık kuş! Sen alışkanlık haline getirdin kollarıma bayılma işini."
LÜTFEN YORUMLARINIZLA BÖLÜM VE KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BİLDİRİN.
OY VERMEYİ DE UNUTMAYIN TABİ (:
yitenumutlar
|
0% |