@yitenumutlar
|
Bölüm Şarkısı : Erkan Oğur -Bülbülüm Altın Kafeste
Eli titreyerek kolu aşağı doğru indiren kız açılan kapıyla şaşkınca karşısındaki kişiye baktı.
"Özgür! " Karşısında üzerinde bir tişört altında eşofman,çıplak ayakları be uyku mahmuru gözleri ile dikilen genç adama merakla baktı. Ayğına bir ayakkabı bile giymeden onu gecenin bir vakti kapılarına getiren sebep ne olabilirdi. Dilşah merak ve şaşkınlıkla karşısındaki adamı incelerken Özgür endişeli bir şekilde konuştu.
"Bir erkek sesi geldi kulağıma. Arkasından bir arabanın patinaj sesleri. Bir sorun yok değil mi?"
Endişeli adam cevap bekleyen bakışlarını içeriye doğru çevirirken Dilşah,gelen soruyla rahatça bir nefes verip, peçesinin altından onun bu haline tebessüm ederek kucağındaki bebeği gösterdi.
"Bu yaramazdan başka sorun yok. Araz Bey'in acil göreve gitmesi gerekiyormuş annesine bıraktı." Özgür karşısındaki kızın sözleri ile bakışlarını kucağındaki bebeğe çevirirken Dilşah'ın anlamadığı bir şekilde homurdandı. "Sen Araz Bey'in sesini işitmişsindir. Büyük ihtimal diğer seslerde ona aittir. Aceleyle gitmişti çünkü." Özgür anladım dercesine başını sallarken kollarını kıza doğru uzattı.
"Ver Ayaz'ı bana, Şükran Teyze bizim evde. Bu yaramaz seni uykundan etmesin şimdi." Özgür'ün kollarını uzatması ile Ayaz, Dilşah'a daha çok sokulurken kız bebeğin başını göğsüne bastırarak kıkırdadı.
"Gerek yok. Sen git dinlen. Yarın işe gideceksin. Ben bu küçük haylazla ilgilenirim." Özgür kararsızca kıza baksada yemekte öğrendiği Dilşah'ın hikayesini hatırlayınca onu onaylayarak evine çıktı.
Ayaz'ın çantasından çıkardığı biberona sütünü koyan kız huysuzca söylendi.
"Kendisi bakarmış oğluna! Sen daha kendine bakamıyorsun fasulye sırığı!" Yatağına giderek önce Ayaz'ı yatırdı daha sonra çantasına uzanarak bezinden aldı. Bebeğin altını değiştirirken öfkesi yine tavan yapmıştı.
"İnsan önce altına bakar. Sen gibi tuvalette karşılamıyor bu çocuk ihtiyaçlarını." Altı açılınca rahatlayan bebek gülümseyerek neşeli sesler çıkarmaya başlamıştı. Bebeğin neşeli haliyle mutlu olan kadın üzerine eğilerek hafifçe yanaklarını sıktı.
"Pişik mi edecekti oğlum baban seni? O çöl devesi bakamadımı sana canım?" Bebek Dilşah'ın oyunlarına kıkırdarken kadın altını çoktan sarmıştı bile. Çantada bulduğu pijamaları giydiren kadın biberonu Ayaz'ın eline vererek onun iştahla sütü içişini izledi. Hayranlıkla bakıyordu bebeğe. Sanki Araz'ın kopyası olacak kadar çok benziyordu. Mavi gözleri o kadar tatlıydıki, yorgunluktan yavaş,yavaş kapanmaya başlamıştı. Hemen Ayaz'ın elindeki biberonu alan kız yan taraftaki çekmecenin üzerine koyarak bebeğin yanına uzandı. Ayaz sanki Dilşah'tan yayılan şefkati hissediyormuş gibi kadına iyice sokuldu ve minik elini Dilşah'ın yanağına koyarak küçük yorgun bedenini uykuya teslim etti.
Yanağındaki elin içinde yarattığı titreşimler duygulanmasına sebep olurken göz yaşlarını geriye itmeye çalıştı. Şu yaşadığı anı göz yaşlarıyla bozmak istemiyordu. Ayaz'ı kollarının arasına alarak başına bir öpücük kondurdu ve Dilşah'ta kendini uykunun kollarına bıraktı.
"Şhhtt! Sessiz olun uyandıracaksınız şimdi?" Hüma telefonunun kamerasından Ayaz ve Dilşah'ın resmini çekerken Şükran Hanım göz yaşları içinde seyrediyordu ikiliyi. Torunu sanki aradığı şefkati Dilşah'ta bulmuşcasına sokulmuştu kıza. Dilşah'ın uzun saçları yüzüne dökülmüş kolunu bebeği koruma iç güdüsü ile küçük bedene dolanmıştı. Ayaz ise Dilşah'ın göğsüne başını koyarak poposunu havaya dikmişti. Yaşlı kadın gözyaşlarını silerken kızları sessizce dışarı doğru iteledi. Salona geçen kızlar Hüma'nın çektiği fotoğrafa bakışıp gülüşürken Şükran Hanım sahte bir kızgınlıkla söylendi.
"Fingirdeşip durmayın! Şimdi torunumla gelini mi uyaracaksınız!" Kızlar önce şaşkınca bir,birine baktı daha sonra buruşan yüzleri ile kadına dönerek aynı anda şaşkınca konuştular.
"Gelinin mi?" Kadın gözlerini devirerek tekrar sessizce çemkirdi.
"Ayol sessiz olun sana kızım. Ne bağırıyorsunuz sağırmı var karşınızda." Başını olumsuz şekilde sağa sola sallayan kadın sözlerine devam etti. " Bakın dün gece oğlum ve Dilşah'ın geçmişini anlattım size. Hatırlıyor musunuz?"Bakışlarını kızların üzerinde gezdirerek cevap beklediğini anlamalarını sağladı. Kızlar başlarını olumlu anlamda sallayınca Şükran Hanım işaret parmağını kızların üzerinde gezdirerek tekrar konuşmaya başladı. " Şimdi siz bana yardım edeceksiniz, bende geçmişte yaptığım hatayı telafi edeceğim. Böylelikle Araz ve Dilşah geçte olsa kavuşur,torunumunda bir annesi olur." İki kız başını olumsuz anlamda sallarken Beyza yüzündeki mutluluk dolu gülümseme ile orta yaşlı kadına yaklaştı.
"Ayrıca Dilşah'ta hiç bir zaman unutamadığı evlat acısını Ayaz'la dindirir." Şükran Hanım karşısındaki kızın yeşil gözlerine hüzünle bakarak gülümserken Mehir araya girdi.
"Buna biz karar veremeyiz. Kendileri karar vermeli böyle bir şeye. Ayrıca anladığım kadarı ile Araz, Dilşah'tan nefret ediyor." Hüma arkadaşının sözleri ile ona dönüp sinsice sırıtarak söylendi.
"Ya hiç bir şey hissetmeseydi? Tamamamen silseydi Dilşah'ı. Sence nefrette bir duygu değilmi?" Mehir dudaklarını bükerek kararsızca omuzlarını silkti.
"Evet ama ters tepe bilir. Sonuçta aradan on yıl geçmiş. Dilşah'ın ve Araz'ın kayıpları büyük. İkiside yaralı." Şükran Hanım tek kaşını kaldırarak kendinden emin bir şekilde konuştu.
"Ama yaralarının merhemi de yok değil. Ayaz her ikisini yıllar sonra bir,birine bağlayacak bir köprü. Siz sadece bana yardım edeceksiniz." Beyza bakışlarını kısarak Şükran Hanım'a döndü.
"Nasıl bir yardım mış bu Şükran Teyze?" Orta yaşlı kadının bakışları Beyza'dan,Hüma'ya dönerken sinsice sırıttı.
" Hüma kızım biraz önce çektiğin fotoğrafı bana atar mısın? " Telefonundaki fotoğrafı hemen Şükran Hanım'a atan kız ne yapacağını merakla beklemeye başladı. Kadın fotoğrafın üzerine tıklayarak gülümsedi. " Güzel. Dilşah'ın yüzü saçlarından dolayı gözükmüyor." Araz'ın numarasının üzerine tıklayan kadın fotoğrafı ekleyerek altına mesaj yazmaya başladı.
"Bana Ayaz'a bakabileceğini söylemiştin böylemi bakıyorsun sen oğluna? Madem o çok istediğin bakıcıyı buldun, benim memlekete dönme vaktim gelmiş demektir."
Kızlar şaşkınca Şükran Hanım'ı izlerken kadın yazdığı mesajı oğluna göndererek küçük bir kahkaha attı.
"Oldu bu iş." Aklına takılan ayrıntıyla Hüma telaşla konuştu. "Ya ters teperde başka bakıcı bulursa. " Orta yaşlı kadın gülümseyerek aklındaki planı açıkladı. Kızlarda onay verince hepsi birlikte sessizce bahçeye çıktı.
Telefonuna gelen mesaj sesi ile genç adam bıkkınca yastığına sarıldı. Gece toplantı geç bitmişti ve o sabaha karşı uyumuştu ama lanet telefon bir türlü huzur vermiyordu. Kaçan uykusuyla homurdanarak telefonuna uzandı ve ekranına dokundu. Mesaj'ın annesinden geldiğini görünce gözlerini devirerek simgenin üzerine tıklayan adam önce gördüğü resme bir anlam veremezken daha sonra farkettiği ayrıntıyla gözlerini kısarak şüphe ile fısıldadı.
"Rapunzel." Fark ettiği ikinci ayrıntıyla mavi gözleri irice açılırken adeta yatağından fırladı.
"Ne oluyor lan? Benim oğlumun ne işi var bu kızın göğsünde? Hem ne demeye sahip lenircesine sarmış bu deli Ayaz'ı?" Öfkenin vücudunu ele geçirdiğini hissederken annesinin mesajı dikkatini çekti. Okuduğu sözlerle öfkenin bedeni sardığını hissetmeyi bırak bu defa tepesinden fışkırdığına emindi.
" Ben şimdi sana gösteririm!" Kendi,kendine söylenirken kot pantolonunu uzun bacaklarına geçirdi ve üzerindeki tişörtü hırsla çıkararak bir köşeye fırlattı. Yeni bir tişört giyerken çalan telefonu ile kafasını geçirdi. Kolunun birini geçirirken telefonunu cevapladı.
"Efendim Kazım Abi?"
"Ağam, Hanım Ağam ne zaman dönecek?" Kaşları çatılan Araz şüpheyle sordu.
"Bir sorunmu var Kazım Abi?"
"Ağam, Vallahi Hanımım gittiğinden beri Devran ağam kasıp kavuruyor konağı. Şükran Hanım küçük ağayı öne sürüyor. Mirhan Ağa'da yas zamanı geçti,anasını yollasın ailemize uygun gelin bulsun diye ortalarda dolanıyor." Araz işittikleri ile çılgına dönerken telefonun ucundaki adama patladı.
"Babam kendisi arayamıyor mu beni Kazım abi? Sanamı kaldı bunları söylemek?" Adam sıkıntıyla nefes alırken omzuna dokunan orta yaşlı adamın desteği ile Araz'a cevap verdi.
"Ne haddime ağam. Ama Mirhan ağa son günlerde iyice taktı bu konuya. Baktı Hanım Ağam hâlâ dönmüyor buradan bir aşiret ağasının kızını alıp getirecek sana, gelin diye. Ben sadece haberin olsun istedim. " Araz elini saçlarından sıkıntıyla geçirirken biraz önce adama karşı yaptığı saygısızlığa pişman oldu.
"Kusura bakma Kazım abi sinirlerim bozuk sana patladım. Ne yapacağımı şaşırdım. Annem giderse Ayaz'la ben bir başıma ne yaparım?" Adam karşısındaki adama tamamdır işareti yaparak sırıttı.
"Ağam akıl vermek gibi olmasında ya Hanımımla Ayaz ağamı da yollayacaksın,ya bir bakıcı tutacaksın,yada Mirhan ağam oraya gelip seni bir güzel düğün paketi yapacak." Araz,Kazım'ın sözleri ile gülümsedi. Gerçekten abi gibi görüyordu bu adamı. Küçüklüğünden beri her zaman yanında olmuş bir abi gibi hep koruyup kollamıştı. Kendi bazen kırıyordu abi dediği adamı ama o hiç bir zaman belli etmiyordu bu durumu. Derin bir nefes alan Araz,Kazım'a tekrar cevap verdi.
"Abi kusura bakma bazen dilimin ayarı olmuyor işte. Haber verdiğin içinde sağol. Ben annemi en kısa zamanda yollayacağım merak etme sen."
Konuşmayı bitiren Araz yarısını giydiği tişörtünü tamamen giyerek aynanın karşısına geçip saçlarını düzeltti ve komodinin üzerindeki arabasının anahtarını alarak Özgür'ün evine doğru yola çıktı.
Elindeki tepsi ile üst kata çıkan kız kendi,kendine söyleniyordu.
"O yaştaki kadın kahvaltı hazırlasın, biz utanmadan yiyelim. Bir de masayı hazırlamama izin vermiyor. Allah'ım ben utançtan ölürken bu Mehir gerizekalısı neden bu kadar rahat?" Mutfağa giren kız kahvaltılıkları ve fincanları masaya bırakırken ocağın üzerinde gördüğü krep ve patates kızartması ile sinirden saçlarını çekiştirdi.
"Of Beyza of! Sen yatağından kalkana kadar kadın bin,bir çeşit şey hazırlamış. Bir de utanmadan oturup yüzsüzce yiyeceksin."
Beyza merdivenlere yöneldiğinden beri kendi,kendine saydırırken Özgür onu duymuştu. Kızın neye öfkelendiğini anlamaya çalışırken fark ettiği ayrıntıyla sırıttı. Demekki sinirlenince kendi,kendine konuşuyor üstelik bunu yüksek ses ile yapıyor diye geçirdi içinden. Mutfağın kapısından başını uzatıp kızı korkutmamak için biraz sakinleşmesini bekleyerek bir müddet onu seyretti.
"Özgür Bey orada dikileceğinize biraz yardım etseniz diyorum?" Beyza'nın sesiyle etrafına bakınan adam bir eli belinde olan kızın kendisine dönmesi ile konuştu.
"Evde olduğumu nasıl anladın?" Beyza zeytin ve peyniri tepsiye koyarken Özgür'e döndü.
"İşe gitmediğini arabanın hâlâ garajda olmasından anladım." Adam kızın dikkati karşısında kaşlarını hayretle kaldırırken Beyza tekrar konuştu.
"Evde olduğunuda aşağı kata kadar gelen parfüm kokusundan." Kaşlarını çatan kız şüpheyle adama baktı.
"Tüm şişeyi üzerine boşaltmadığından emin misin?" Tişörtünü tutup burnuna götüren adam hafifçe koklayarak yüzünü buruşturdu. Bakışları tekrar Beyza'ya dönerken gülümsemeye başladı.
"Tüm şişeyi boşaltmadım ama galiba cidden biraz fazla kaçmış." Tişörtünün alt kısmından tutan adam çıkartmaya yeltenirken Beyza'nın hızla arkasını dönmesi ve hafif çığlığı ile yaptığı hatanın farkına vardı. Dudaklarının arasından bir küfür firar ederken panikle hatasını düzeltmeye çalıştı.
"Beyza çok özür dilerim! İnan bilinçli bir şey değildi! Yemin ederim alışkanlıktan sadece!"
Kızın titrediğini farkedince sıkıntıyla elini saçlarının arasından geçirdi. Nasıl böyle bir hata yapabilmişti? Annesi ve kardeşinin yanında rahat hareket ediyordu ama artık hayatlarına üç kız daha dahil olmuştu. Ona göre davranmalıydı. Özellikle Beyza konusunda daha dikkatli olmalıydı. Kendi aptallığına kızarken Beyza'nın titrek sesini işitti.
"Öz..Özgür! Şu an üzerinde tişörtün var değilmi?" Kızın ses tonundaki korku adamın içini parçalarken acıyla fısıldadı.
"Evet." Beyza'nın en ufak bir olayda bile bu hale gelmesi Özgür'ü delirtirken onu bu hale getirenleri bulup yok etmek istiyordu. Beyza'nın içinde bulunduğu girdap karşısında yaşlar gözlerine doğru yol alırken o derin bir nefes alarak bu durumu engellemeye çalıştı.
"Beyza sadece bir anlık boşluğuma geldi. Yemin ederim isteyerek olmadı. Tişörtüm üzerimde,dönermisin korkutma beni lütfen."
Kız adamın endişeli sesi ile derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Yaşlar gözünden damlarken acıyla dudaklarını dişledi. Bu adamla hiç normal bir anı olmayacak mıydı? Özgürün bunu bilinçli olarak yapmadığını biliyordu. Üstelik korkunun verdiği bir tepki değildi bu yaptığı. Utanç,heyecan karışımı bir hisse kapılınca panikle gelişmişti her şey. Ama Özgür yanlış anlamıştı tepkilerini ve adamı bir gün çileden çıkarmasından korkuyordu. Ya bir gün korkuları yüzünden onun kendisine zarar vereceğini düşünerek tepki gösterdiğini zannederse? Kalbini sıkıştıran sorularla başını olumsuz anlamda salladı. Böyle bir şey olsun istemiyordu. Özgür güvendiği tek erkekti,arkadaşıydı. Onu kaybetmek istemiyordu. Kızın uzayan sessizliği Özgür'ü endişelendirirken Beyza yavaşça ona doğru döndü ve hüzünlü bakışları ile Özgür'den özür dilercesine baktı.
"İstemsizce gelişen bir durum olduğunu biliyorum açıklama yapmana gerek yok."
İşittiği sözlerle farkında olmadan tuttuğu nefesini bırakan adam rahatlarken Beyza'nın üzgün yüzüyle tekrar endişelenmeye başladı.
"O zaman sorun ne Beyza?" Kız anlamsızca karşısındaki adamın gözlerine bakınca Özgür tekrar konuştu. " Üzgünsün yada mutsuz. Bak eğer biraz önceki olan..."
Özgür'ün sözleri ile Beyza başını hızla olumsuz anlamda salladı. Hep böyle oluyordu hep kırıyordu birilerini. Kafasında kurduklarınında etkisiyle dolan gözlerini adamın bakışlarına çevirdi.
"Bana yaklaşan herkesi kırıyorum Özgür. Onların bana yaptığı kötülüğe bir baksana. Belki de hiç bir zaman yenemeyeceğim lanet bir hastalık bıraktılar bana."
Akan gözyaşını koluna silerek küçük bir çocuk gibi burnunu çekti. O an Özgür'ün içinde bir yerler sızladı. Karşısındaki kızı sarıp sarmalamak geldi içinden. O kadar savunmasız,o kadar çaresizdiki Beyza, bir an ona umut olmak istedi.
"Koskoca bir okyanusun ortasında rotamı kaybetmiş gibiyim. Sanki bir girdap var tüm sığınaklarımı yutuyor ve ben sığınacak bir liman bulamıyorum."
Beyza'ya doğru bir adım atan adam onun akan gözyaşlarını silmek teselli etmek istiyordu. Ama biliyorduki bu imkansızdı. İlk defa bir kadına karşı böyle şeyler hissediyordu Özgür. Acımak değildi hissettikleri. Daha farklı ve yoğun duygulardı. Gözyaşları ile boğuluyor gibi hissederken,gülüşüyle nefes alıyordu sanki.Acemisiydi bu duyguların ne anlama geldiğini kendisi de bilmiyordu fakat yüreği bir şeyler fısıldıyordu. Kızın çaresizliğine daha fazla dayanamayan adam yüreğinin fısıltısını kelimelere döktü.
"Ben varım Beyza! Sığınağın limanın,demir atabileceğin bir kıyı olabilirim." Beyza gözyaşları ile baktı kendisini teselli etmeye çalışan adama.
"Yanımdaki herkesi o girdaba çekiyorum Özgür! Bir kasırga sanki, bir fırtına,bir tufan! Kimsenin benimle kaybolmasını istemiyorum." Özgür farkında olmadan bir adım daha attı kıza ve gözlerinin içine kararlılıkla baktı. Sanki boğazına bir yumru oturmuştu ve zorla nefes alyordu. Sertçe yutkunan adam çatallaşmış sesi ile tekrar konuştu.
"Her fırtınanın,her tufanın bir sonu vardır. Ben sana elimi uzatıyorum,bu fırtınada sen de istersen tutunacağın bir dal olurum."
Aptal değildi Beyza. Özgür'ün kendisine neyi vaad ettiğini anlamayacak kadar kesinlikle aptal değildi. Bu güne kadar şüpheleri vardı ama şu anki sözlerinden sonra emin olmuştuki bu adam kalbine talipti. Acıyla güldü içinden. Oda isterdi aşık olmayı, sevmeyi. Birisi tarafından sevilmeye korunmaya o kadar muhtaçtı ki ama olmazdı. Evet etkilenmişti Özgür'den. Hapisane duvarları arkasından kardeşine sahip çıkışı,onu yanlız bırakmayışı sesini duyduğu o gün. Görüş gününde gördüğü o ilk an ve hiç bir mecburiyeti olmadan onlara sahip çıkışı Beyza'yı çok etkilemişti. Ama yapamazdı. Onu da bu girdabın içine çekemezdi. Korkularına ve ona bunları yaşatanlara bir kez daha lanet ederken bakışlarını kaçırdı adamdan. Vazgeçirmeliydi onu bu sevdadan.
"Bana uzattığın eli tutamam. Senide çekerim içimdeki ateşe. Sen kendi yolunu çiz, Ben kendi yolumu." Dudaklarını acıyla dişleyen kız bakışlarını adamın ela gözlerine çevirerek tekrar konuştu. " Sen herşeyin en iyisini hak ediyorsun. Benimle uğraşarak hayatını mahfetme Özgür."
Adamın gözleri öfkeyle parlarken içindeki hislerin çırpınışıyla cevap verdi kıza.
"Ben senin ateşinde zaten yanıyorum Beyza. Seni gördüğüm o görüş gününde kollarıma yığıldığın o andan beri yanıyorum ben bu ateşte!" İşaret parmağını kafasına vurarak sözlerine devam etti. " Önce ateş olup buraya düştün." Parmağını kalbine götürerek kızın yaşlarla dolu gözlerine baktı. " Sonra buraya!" Ellerini beyaza yakın saçlarına geçirerek çekiştiren kız başını olumsuz anlamda salladı.
"Ben sana hiç bir şey veremem Özgür! Ne mutluluk,ne huzur,ne de ihtiyaçlarını karşılayabileceğin bir beden! Ben kendi gölgemden korkarak geziyorum anlasana!"
Beyza'ya doğru bir adım daha atan adam burukça gülümsedi. Aralarında sadece bir adımlık mesafe vardı ve ikiside içinde bulundukları durumun farkında değildi.
"Sen bu haldeyken,acı çekerken, bana biraz önce söylediğin sözler umrumdamı zannediyorsun? Sen benim yüreğime düşerken ben zaten onların hiç birini düşünmedim,beklemedim." Beyza bakışlarını kaçırırken Özgür tekrar konuştu. " İlla bana bir şeyler vermek istiyorsan elini ver Beyza! Çünkü benim de senin de ihtiyacımız olan tek şey bir,birimize tutunmak!" Kız burnunu tekrar çekerken Özgür tezgahtaki peçeteye uzandı.
"Sana layık olanı,ailene ve sana yakışan bir kızı seç. Ben ne sana, ne ailene yakışmam Özgür!" Adam peçeteyi alarak kararan bakışları ile kıza döndü. Ne saçmalıyordu bu kız? Nasıl kendisini aşağılık bir kadınmış gibi görürdü? Öfkesi içinde büyürken Beyza sözlerine devam etti. " Bizi bir,birimize yakıştırmazlar! Annem yüzünden. Geçmişim belli. Senin arkandan,koluna o yollu bir kız..."
Kızın ilk sözleri ile öfkelenirken devamnda işittikleri ile kan beynine sıçramış son sözlerini tamamlamasına izin verecek kadar sabır kırıntısı bile kalmamıştı içinde.
"Kes artık! Neden yapıyorsun bunu?" Ellerini sertçe yüzünde öfkeyle gezdiren adam sakin olmaya çalışarak bir süre bekledi ve Beyza'nın gözlerine bakarak aradaki bir adımlık mesafeyide kapattı. Kızın tepkisizliğinden cesaret alarak iyice yaklaşırken Beyza transa girmiş gibiydi hiç bir şeyin farkında değildi.
" Bana da,aileme de hatta kalbime de yakışan sensin! Çünkü bu yürek seni seçti. Gerisi umrumda değil. Bu kadar,masum ve temizken kendini neden aşağılıyorsun? Neden sürekli suçluyorsun?"
Peçete olan elini kaldırarak yavaşça kızın gözlerine uzandı ve ıslanan yüzünü kuruladı. Beyza hiç bir tepki vermeyince yüzünde bir tebessüm oluştu adamın.
"Ben başkasını değil sadece seni istiyorum. Ömür boyu beklemem gerekirsede bekleyeceğim."
Kız içinde bulundukları yakınlığa ve biraz önceki dokunuşlarına hâlâ tepkisiz kalınca Özgür, Beyza'nın çenesine uzanarak hafifçe tuttu ve gözlerini birleştirdi.Nefes aldığını bilmese donup kaldığını düşünecekti. Gözleri Beyza'nın hali yüzünden endişe ile parlarken sözlerine devam etti.
"İyi misin?" Beyza olumlu anlamda başını sallarken Özgür onun şu anki ruh halini ve neler düşündüğünü merak ediyordu fakat şu anı bozmadan içinde birikenleri de söylemeliydi.
"Şimdi benim senden beklediğim tek şey bu zorlu yolda senin elinden sıkı,sıkıya tutmama izin vermen. Gerisi zaten gelecek ben hissediyorum. Seni gördüğüm ilk anda anladım ben eksik yarım olduğunu."
Beyza teninde hissettiği parmaklarla geriliyordu. Ama Özgür'e daha fazla acı çektirmemek için belli etmemeye çalışıyordu. Kendini o kadar sıkıyorduki kalbi patlayacakmış gibi hissediyordu. Tabiki gerginliğinin sebebi karşısındaki adam değildi. Sadece bu işin sonunda onun daha fazla acı çekmesinden korkuyordu.
"Bu yangını söndüreceğim belli bile değil. Seni de kendimle birlikte yakmak istemiyorum. Lütfen vazgeç benden!"
Özgür kızın çenesindeki elini tereddütle saçlarına doğru götürerek parmaklarını gezdirdi ve başını olumsuz anlamda sallayarak Beyza'nın gözlerine acı çekercesine baktı.
"Asla! Ben o ateşte yanmaya gönüllüyüm." Gözlerindeki acı yerini buruk bir gülümsemenin küçük pırıltılarına bıraktı. " Farkındamısın artık benden korkmuyorsun,kaçmıyorsun." Kız utançla başını eğmeye çalışsa da Özgür izin vermedi. " Bu daha başlangıç yaralı güvercin. Bir gün bütün yaralarını sardığımda sende bana doğru kanat çırpacaksın."
Kız Yüzünü kavrayan iri ellerin üzerine titreyen ellerini koyarak adamın gözlerine baktı. Ona hiç gülmeyen kadere inat bir kez olsun dedi,bir kez olsun yüreğinin sesini dinlemeyi istedi. Taş duvarların ardında o koğuşta sesini duyduğu ilk gece damarlarında dolaşan buz tutmuş kanın ılık ılık aktığını hissetmişti. Onu ilk gördüğü an ise ılık ılık akmaya başlayan o kanın kalbine doğru hücum ettiğini hissetmişti. O da artık normal bir hayatı olsun,hayatında onu seven kimsesizliğini paylaşan birisi olsun istiyordu ama cesareti yoktu Özgür'ün elini tutmaya. Onun bakışlarındaki masum duygularla denemek istedi. Başaramasa da en azından denemek istedi elini tutmayı. Zatrn tutabileceği tek el ona hep güven veren bu adamdan başkası olamazdı. Aldığı kararla konuşmaya çalıştı Beyza.
"Hayat acımasızca kanatlarımı kırsada,ilk çırpınışlarım senin kollarında oldu."Gözünden akan yaş Özgür'ün eline damlarken Beyza gerginlikten kuruyan dudaklarını yalayarak tekrar konuştu. " Beni iyleştir Özgür! İyleştirki son çırpınışlarım da senin kollarında olsun." Beyza'nın umut vaad eden sözleri Özgür'ün yüreğini yerinden oynatmıştı. Öyle mutlu olmuştuki bağırıp,haykırmak istiyordu. Karşısındaki aşık olduğu kıza sarılıp milyonlarca kez öpmek istiyordu. İçindeki heyecandan Beyza'nın ellerinin altında titrediğinin farkında bile değildi. Taki kızın tırnaklarının ellerine battığını hissedene kadar. Hızla ellerini çeken adam bir adım geri çekilerek panikle konuştu.
"Beyza,ben çok özür dilerim." Ellerini saçlarından geçiren adam kızın hala titreyen haline bakarak kendine kızdı.
"Çok üstüne geldim. Heyecandan senin durumunu düşünemedim. Gerçekten çok öz..."
"Sürekli özür dilemeyi bırak artık."
Beyza kızaran yüzüyle bakışlarını Özgür'ün üzgün gözlerine çevirerek aradaki mesafeyi kapattı. Adam şaşkınca kıza bakarken Beyza ellerini önünde birleştirerek sözlerine devam etti. "Tutunacağım tek el senin elin ve ben bir şeylerin üstesinden gelmek için biraz kendimi zorlamalıyım galiba. Sen özür dileyerek bana yardımcı olmuyorsun. Aksine seni böyle bir duruma düşürdüğüm için vicdan azabı çekmeme sebep oluyorsun." Özgür,Beyza'nın bu günkü cesareti ve ikinci defa yüreğine umut olan sözleri ile şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. Kız adamın şaşkınlığı karşısında daha fazla bu konuyu uzatmamak için tezgahtaki tepsiyi ve kahvaltılıkları işaret etti.
" Sen tepsiyi bahçeye götürür müsün?" Özgür'ün bakışları tepsiye kayarken kız sözlerine devam etti. " Bende diğerlerini indireyim. Çok geciktim zaten. Şimdi şüphelenmesinler." Kızın panikle krepleri ve,patates kızartmasını başka bir tepsiye almasını yüzündeki gülümseme ile izleyen adam Beyza'nın saçlarını telaşla geriye doğru attırmasıyla ufak bir kahkaha atıp şaşkınca kendisine dönen kızla konuşmaya başladı.
"Şüphe çekmek istemiyorsan git önce elini yüzünü yıka ve toparlan biraz. Çünkü ağladığın çok belli." Beyza umutsuzca mutfakta gezdirdi gözlerini. Onun bu hali ile Özgür tekrar konuştu. " Git hadi ben hallederim burayı." Başını olumlu anlamda sallayan kız yavaşça Özgür'ün yanından geçerken farkında olmadan kendi,kendine fısıldadı.
"Çok ayıp oldu. Rana Anne kahvaltıyı hazırlıyor,oğlu masayı kuruyor. Sende hazır sofraya otur Beyza! Ah Mehir ah! Her şey senin suçun!"
"Bence biraz acele et yaralı güvercinim. Yoksa biraz sonra burayı basa bilirler ve sen o zaman suçlayacak bir Mehir yerine,açıklama bekleyen bir Mehir'le karşılaşa bilirsin." Biraz önceki sözlerini dışından söylediğini anlayan kız banyonun yolunu tutarken,Özgür'ün son söylediği kelime ile nefesini tutmuştu.
Özgür unuttuğu şeyi hatırlatmak için giden kızın arkasından seslendi. " Ayrıca bu gün öğleden sonra doktorla randevun var. Onun içinde biraz daha acele etsen iyi olur." Beyza'nın isyankar bir şekilde oflaması Özgür'ü gülümsetmişti. Ağzına bir tane zeytin atan adam tezgahtaki tepsileri alarak içindeki tarif edilemez mutlulukla aşağıya yöneldi.
Arka tarafa park eden adam bahçeden hızla geçerek direk eve ilerledi. O kadar kızgındıki ilerde sohbete dalan üçlüyü görmemişti. Alt katın kapısını tıklatacağı zaman açık olan kapıyı çalmaktan vazgeçip hırsla içeri girdi ve kulağına gelen seslerle olduğu yerde kalakaldı. O kızın sesi oğlunun kıkırtıları ile karışıyordu. Sessiz adımlarla sesin geldiği yöne ilerlerken yatağın üzerinde arkası kendisine dönük kadını ve kıkırdayan oğlunu fark etti. Söylediği niniyle bir taraftan Ayaz'ın altını değiştiriyor bir taraftan onu eğlendirmeye çalışıyordu.
"Eşşek senin kuyruğundan kamçı mı yapayım? Kamçılı dağlar, sümbüllü bağlar bende nerde kalayım oy."
Oğlunun kıkırdamaları artarken karnına burnunu sürten kadında onun kıkırtıları ile şen kahkahalar saçıyordu etrafına. Ayaz'la oynayan kızın bebeğini kaybettiği aklına gelince vücudunun gerildiğini hissetti. Bakışları tekrar ikiliye dönerken onların bu mutlu hali içini sızlattı. Bir günde nasıl bağlanmışlardı bir,birlerine? Hem kızın,hem Ayaz'ın mutluluğu için uzaklaştırmalıydı onları. Yoksa kız ölen çocuğunun boşluğuna oğlunu koyacak,Ayaz'da bu şefkatli kıza daha çok bağlanacaktı. Müdehale etmeliydi bu duruma. Kırıcı olması gerekse bile yapmalıydı. Yoksa oğlu da bu zavallı kız da bu işin sonunda çok üzülecekti. Ayaz'ın şen kahkahaları ile düşüncelerinden sıyrılan adam boğazını temizleyerek varlığını belli etmeye çalıştı.
"Eğlencenizi bölüyorum ama oğlumu alabilir miyim?" Araz'ın sesi ile kalbinin kulaklarında attığını hisseden kız hızla açık olan peçesine sarıldı. Onun bu hali adamın şüphelenmesine yol açarken bir iki adımda oğlu ve Dilşah'a yaklaştı. Peçesini son anda takmayı başaran kız öfkeli bakışlarını adama çevirerek çemkirdi.
"Koskoca Savcı olmuşsun ama nezaket kurallarından bir habersin!" Araz kızın öfkesi ve sözleri karşısında kaşlarını çatarken Dilşah sözlerine devam etti.
"Geldiğin yerde kapı yokmuydu? Kapı çalma gibi bir nezaket kuralı vardır. Bir bayanın evine giriyorsun. Hoş olmayan durumlarla karşılaşa bilirsin." Araz uzun boyuyla yataktaki kızın üzerine eğilerek mavi gözlerini öfkeyle kıstı.
"Ben iki gündür hoş olmayan bir şeyle karşılaşıyorum zaten. Daha kötü bir şeyle karşılaşmam mümkün değil!" Yatağın ayak ucu tarafından inen kız üzerine eğilen adamdan kurtulduğu için derin bir nefes aldı. Tek kaşını alayla kaldırarak adamın mavi gözlerine baktı.
"Hoş olmayan bir durum derken uygunsuz bir vazitetten bahsetmiştim. Ama sizde bunu anlaya bilecek bir düşünce olmadığını tahmin etmeliydim." Dişlerini sıkan kız öfkeyle tısladı. " Zira eve girmeniz şöyle dursun, sapık gibi sinsice bir kadının yatak odasına girebilecek kapasiteye sahipsiniz." Kızın üstüne doğru yürüyen adam elini beline koyarak bakışlarını alayla etrafta gezdirdi.Alaylı bakışları kızın kahverengi gözlerini bulunca alaylı bir ses tonu ile de konuştu.
"Gece gündüz peçeyle dolaşan bir kızın asılsız yere evham yapması komik oluyor." Eliyle kızın Peçesini gösterdi ve odayıda işaret ederek sözlerine devam etti. "Uygunsuz bir halde olmayacağın gece bile kapıyı peçeyle açmandan belli. Odanda gayet toplu. Üstelik odanın ve senin nasıl bir durumda olduğun umrumda değil." Alaylı yüzü ciddiyete bürünürken kızın biraz önceki sözlerine karşı yüzünü buruşturarak konuşmasına devam etti. " Bir Rahibeden farkın yok! Sende bunun bilincindesin ve ben Rahibelere karşı sapık duygular beslemiyorum merak etme." Dilşah derin bir nefes alarak öfkesine hakim olmaya çalışsada pek başarılı olamamıştı. Tabiki adamın sözlerine kırılmamıştı durumunun bilincindeydi ve bunun için onu suçlayamazdı. Ama bu onun yaptığı yanlışı da düzeltmezdi. Öfkeden dilinin ucuna gelen sözleri hiç düşünmeden sarfetti.
"Yaptığın sapıklığı,böyle bir bahanenin arkasına sığınarak mı savunuyorsun? Çöl Devesi!" İkili tartışırken yatağın üzerinde kendilerini izleyen bebeği çoktan unutmuştu. Ayaz elinden oyuncağı atıp yatağın başlığına tutunarak kalktı ve tekrar ikiliye bakarak kıkırdadı. Araz ise kızın üzerine doğru bir adım daha atarak uzun boyunun verdiği avantajla ona tepeden bakıp öfkeyle tısladı.
"Bana bak kadın! Peçenin arkasına saklayıp,beni gördükçe zehir fışkırttığın o yılan dilini koparırım senin!" İşittiği sözlerdrn sonra kız burnunun ucunda dikilen adamı göğsünden iterek tekrar çemkirdi.
" Terbiyesiz! Sapık! Gudubet adam!" Dilşah'ın gözlerini kısarak söylediği sözlerle Araz yamukça gülümseyerek başını iki yana salladı ve aniden kararan yüzüyle dişlerini sıkarak konuştu.
"Rahibe! Kakulet! Şirret kadın!" İkili bir,birine ölümcül bakışlar atarken Ayaz yatağın kenarına doğru yürüyerek kollarını Dilşah'a doğru açtı.
"Anne!" İkilinin bakışları hızla çocuğa dönerken Ayaz tam bir adım daha atmıştıki ikisi birden,çocuğun yataktan düşmesinden korkarak aynı anda hamle yaptılar. Dilşah dolu gözleri ile Ayaz'ı ilk tutan olurken Araz,oğlunun kıza karşı kullandığı hitapla sinirlenerek Dilşah'ın kollarından sertçe çekip aldı Ayaz'ı.
"Bırak oğlumu!" Bakışları kızın yaşlarla dolu gözlerini bulurken biraz sonra söyleyeceği sözlerin vicdan azabını hissetmeye başlamıştı içinde.
"Sana oğlumu anneme vermeni söylemiştim. Bunları öğretmek içinmi vermedin Ayaz'ı anneme? Nasıl anne dedirtirsin kendine? Ne hakla?"
Dilşah diyecek hiç bir söz bulamamıştı adam haklıydı ama o öğretmemiştiki Ayaz'a anne kelimesini. İki yaşındaki çocuk bu güne kadar hiç anne dememişmiydi yani? Adamın söylediği sözlerin hiç birini umursamadan şaşkınlık ve acı karışımı bir ses tonuyla sordu.
"Ayaz bu güne kadar hiç Anne demedi mi?" Söylediği onca sözden sonra kızın arasından sadece anne kelimesini seçip acı içinde masumca sorması Araz'ın sertçe yutkunmasına sebep olmuştu. Nasıl bir kadındı bu? Söylediği onca söz,ettiği onca hakaretten sadece bu kelimeyemi takılmıştı? Tam ağzını açıp kıza cevap verecektiki arkadan gelen sesle ikisi de o yöne döndü.
"Ay benim torunum Anne mi demiş?" Şükran Hanım oğlunun hırsla eve girdiğini görmüş ve Araz'ın huyunu bildiği için olası bir durum karşısında müdehale etmeye peşinden gelmişti. Olayın gidişatı karşısında ikiliyi dinlerken Ayaz'ın söylediği sözle oda donup kalmıştı. Taki oğlunun Dilşah'a sarf ettiği sözler ve Dilşah'ın masum sorusuna kadar. İkili orta yaşlı kadına bakarken Şükran Hanım oğluna yaklaşarak çimdiği bastı ve sessizce fısıldadı.
"Seninle sonra görüşeceğiz Çöl Devesi!" Annesinin sözlerinin sonuna eklediği, Dilşah'ın garip hitapıyla, herşeyi duyduğunu anlayan Araz'ın homurdanarak kollarındaki oğlunu annesine bırakması bir oldu.
"Oy babaannesinin kuzusu Anne mi demiş? Yerim ben o boncuk gözlerini." Ayaz orta yaşlı kadının boynuna sokularak tekrar aynı kelimeyi söyleyince kadın heyecanla Dilşah'a döndü.
"Dilşah duydun mu sende kızım? O kadar uğraşmıştım öğretmek için ama yumurcak söylemek için bu günü seçmiş." Dilşah'ın karma karışık olmuş duyguları ile olumlu anlamda başını sallamasına gülümseyerek oğluna döndü.
"Gördün mü el kadar çocuk bile kime nasıl hitap edeceğini biliyor." Araz'ın kaşları çatılırken kadın torunuyla birlikte odadan çıkmak için sözlerine devam ederek kapıya yöneldi. " Dilşah ablanın sevgisini şefkatini hissettinde onun için mi Anne liğe seçtin onu kuzum?" Sinsice gülümseyen kadın torununun başına öpücük kondururken Araz burnundan soluyarak karşısındaki kıza baktı ve hırsla kapıya doğru ilerledi. Annesinin neyin peşinde olduğunu çözmesi lazımdı yoksa çıldırabilirdi. Bu kız kesin bir şeyler biliyordur sesini çıkartmadığına göre diye düşünürken hesap sormak için arkasını dönmüştüki Dilşahla çarpışması bir oldu. Kız kendisine çarpan iri bedenle sendelerken kolundan sıkıca tutulması ile irkilerek adama baktı.
"Ne demeye dibime kadar giriyorsun sinsi,sinsi?" Kolunu hırsla adamın parmaklarından kurtaran kız elini beline atarak meydan okurcasına adamın gözlerine baktı.
"Bana bak fasulye sırığı aniden firen yapan yük kamyonu gibi önümde duran sensin!" Araz'ın kaşlarını büzmesi ile göğsünden iteleyerek kapıdan çıktı ve dış kapıya yönelirken sözlerine devam etti. " İki de bir de beni ezmekten,aşağılamaktan vazgeç! Senin karşında emir verdiğin adamların yok! Ağalığında beyliğin de bana sökmez!"
Kızın ani çıkışı ile şaşırıp kalan adam hesap sorması gereken kişinin bu kız olmadığını anlamıştı. O zaman annesinden başlaya bilirdi.
Beyza'nın verdiği bir tutam umutla Özgür'ün içi, içine sığmazken,kız düşünceleri ile boğuşuyordu. Korkuyordu,kararsızdı ama bildiği bir şey vardı ki Özgür'e güveniyordu. Başını kaldırdığı anda Özgür'ün ela gözleri ile karşılaştı. Birinin Özgür'ün bakışlarını hissetmesinden korkarak ona uyarırcasına baktı. Ürkek bakışlarını masada gezdirirken tabağına düşen zeytin tanesi ile bakışları hızla Özgür'ü bulurken adamın göz kırpıp başını neyin var dercesine sallaması ile utançla bakışlarını kaçırması bir oldu. Bu adam deli miydi? Birisi şu hallerini görse nasıl bir açıklama yapardı? Beyza'nın gözlerini kaçırarak başını utançla eğmesi Özgür'ün kaşlarının çatılmasına sebep olurken, Araz annesi ve Dilşah'ın Ayaz'la ilgilenmesini izliyordu. Kesin annesinin aklında bir plan vardı ama çözemiyordu. Yakında kokusu çıkar diyerek kahvaltısına döndü.
Mehir ise bambaşka bir alemdeydi. Dün gece saksının dibinde bulduğu yüzüğü düşünüyordu. Yıllar önce parmağından zorla çıkarılan yüzük şimdi eski sahibine dönmüştü. Yüzüğün yanındaki notu hatırlayınca yüreği burkuldu bir an. ~~~~ "Yıllardır geri döneceğin ve bu yüzüğü tekrar parmağına takacağım günün hayali ile yaşadım.
Özür dilerim! Biliyorum kaybettiğimiz hiç bir şeyi telafi etmez geri getiremez ama ben yinede yanında olamadığım,sana sahip çıkamadığım için özür dilerim! Günahım büyük,kefaretim yok! Ama tekrar biz olabiliriz Mehir.
Vakitsiz gelen bir hazanda yarım kalmış bir bahar gibi bizim Sevdamız. Zemheri vursada içinde yeşeren tohumumuza izin ver tekrar çiçeklensin kuruyan dallarımız. ~~~~ Notun sonundaki sözler kalbindeki kapanmayan yarayı tekrar kanatırken avucunaki yüzüğü sıktı. Unutamıyordu bir türlü. Zaten unutması da mümkün değildi. Bakışları önündeki tabaktan bir şeyler yemeye çalışan Ayaz'ın küçük ellerine kayarken Dilşah'ın onu gördüğü andan beri büründüğü bahar havasını izledi gıpteyle.
"İyi de ben sağlık hakkında hiç bir şey bilmiyorum ki Araz abi?" Hüma hastaneye gelince ona bir doktorun sekreterliğini yapacağı bilgisi verilmişti. Açıkçası bu durumda bir yanlışlık olduğunu düşünmüştü taki Araz'ı arayana kadar. Adam mavi gözlerini devirerek çatalını tabağındaki peynire batırdı.
"Kızım sen beni anlamıyor musun? Rüzgar'ın sekreteri emekli olmuş onun sekreterliğini yapacaksın." Çatalındaki peyniri ağzına attı ve Hüma'nın homurdanmalarına karşılık hızla yuttu.
"Hüma! Beni deli etme. Akarı yok kokarı yok tertemiz iş! Danışma da olup milletle uğraşacağına iki telefona cevap verip bilgisayar kullancaksın işte." Kız sıkıntıyla yanaklarını şişirirken bıkkınlıkla konuştu.
"Tamam Araz abi.Ben görüşmeden çıkınca haber veririm sana. Tabi o doktor arkadaşından almazsan haberi. " Telefonu kapayan kız hırsla saçlarını çekiştirdi. Bir adam yüzünden hayatı alt üst olmuş kendi mesleğini bile yapamayacak duruma gelmişti. Gerçi hapisten çıktığını duyan kimse iş vermezdi. Şu anki durumuna şükretmeliydi ama biraz önceki kızın söylediklerinden sonra şükretmesi mi gerek yoksa arkasına bakmadan kaçması mı gerek bilemiyordu.
Rüzgar, dedikleri adamın huysuzluğu ve disiplini hastanede nam salmıştı. Kimseyi beğenmeyişi ve her zaman dakik olması Hüma'nın gözünü korkutmuştu açıkçası. Araz'ın yüzünü kara çıkarmayacağını bilse arkasına bile bakmadan kaçıp giderdi. İçinde büyüyen sıkıntı ile saatine baktı ve geç kaldığını görünce hızla arkasını döndü.
"Baba tamam diyorum neden anla mıyorsun?" Bıkkınlıkla nefesini veren adam elindeki kahvesinden bir yudum alırken bedenin bir şeye çarpması ve kahvenin üzerine dökülmesi ile bakışlarını aşağıya doğru çevirdi. Ve o an yerde, bir çift mavi gözlün öfkeyle kendine baktığını gördü. Telefonu kapayarak hızla cebine koyup sinirle kıza baktı. Özür dilemesi gerekirken sanki suçlu oymuş gibi öfkeyle bakıyordu.
"Neden bakıyorsunuz öyle öldürecekmiş gibi?" Hüma'nın gözleri bu defa şaşkınlıkla açılırken başında dikilen adamı süzdü. Kıvırcık saçları yataktan yeni çıkmış gibi özensiz bir hal içinde olan adamın kahverengi gözlerinde de umursamaz bir hava vardı. Tamam çarpan kendisi olabilirdi ama bir insan bu kadarda ruhsuz olmamalıydı. Sonuçta bir bayandı ve bu adamın kibarlık gereği ona yardım etmesi gerekiyordu. Kalkmak için hareketlendiği esnada giydiği siyah kısa eteği aklına gelince emekleme pozisyonuna geçti. Adam kızın önce kendisini süzüşünü daha sonra aldığı pozisyonu görünce yüzünü buruşturarak konuştu.
"Ne yapıyorsun sen?" Gözlerini deviren kız sinirle cevap verdi.
"Vagonlarımı kontrol ediyorum. Galiba bir tuhaflık var. Senin gibi bir öküz yardım etmeyip hâlâ baktığına göre!"
"Ne?"
Hüma olası bir tehlikeye karşı iki dizinin üzeine gelerek başını sinirle sağa,sola salladı.
"Diyorum ki yılın firikiğini vermemek için kendimce önlem alıyorum."
Adam kızın biraz önceki pozisyonunu hatırlayınca kaşlarını çatarak konuştu.
"Biraz dikkatli olsaydın bütün bu yaptığın saçmalıklara gerek kalmazdı." Kendi üzerine bakarak yüzünü buruşturan adam odasına doğru yönelirken homurdanmaya devam etti. " Aklınca birde dalga geçiyor! Firikikmiş! Millette gözlerini dört açmış senin vereceğin firikiği bekliyordu. Üzerimi mahvettin be! Sen önce sakarlığın için bir önlem al!" Hüma özür bile dilemeden söylenerek giden adama iyice diş bilerken arkasından koşturarak kapıyı açmaya çalışan adamın koluna yapıştı.Şaşkınca kendine bakmasına aldırmadan konuşmaya başladı.
"Eğer sen nezaketen de olsa özür dileyip yardım teklifinde bulunsaydın bende dalga geçmezdim!" Bakışlarını adamın kahveden lekelenen tişörtüne çevirirken sözlerine devam etti. " Ayrıca ben sakar değilim sadece bir kazaydı." Bıkkınlıkla karşısındaki kıza bakan adam çalan telefonu ile elini cebine atarak çalan telefonunu çıkardı.Ekranda gördüğü isimle yüzünde bir tebessüm oluşurken karşısındaki kızı umursamadan telefonu açarak kulağına götürdü.
"Efendim kardeşim."
"Yok gelen olmadı daha."
"Gelmiş mi?"
Adamın kahverengi gözleri kısılırken etrafı inceledi bir süre.Ama ortalarda bir iki hemşire ve çalışanlardan başka kimsecikler yoktu. Bakışları karşısında öfkeden ayağıyla ritim tutan kıza kayınca aklına gelen olasılıkla yüzünü buruşturarak arkadaşına sordu.
"Senin yolladığın kız,uzun boylu, kumral,mavi gözlü sıska bir şey mi Araz cığım?" Hüma'nın duyduğu isimle beynindeki çarklar hızla dönmeye başlarken bakışları duvardaki doktorun isminin yazılı olduğu küçük tabelaya kaydı.
"Uz. Dr. Rüzgar Aydeniz." Okuduğu isimle alt dudağını koparırcasına dişleyen kız şimdiden Araz abisine ne söyleyeceğini düşünüyordu. Adam kapattığı telefonu Hüma'ya doğru sallayarak dişlerinin arasından tısladı.
"Hemen burayı terk ediyorsun? Arkadaşımın hatrıda olsa senin gibi bir deliyle çalışamam!" Hüma tam ağzını açıp özür dileyecektiki adamın sert bakışlarını görmesi ile bu kararından vazgeçerek çemkirdi.
"Ben de bayılmıyorum senin işine alda başına çal!" Rüzgar kızın pişkinliği karşısında dişlerini sıkarken telefonu tekrar çalmaya başladı. Ekrandaki numara gerilmesine neden olurken adam mecburen açmak zorunda kaldı.
"Efendim baba!"
"Gelinimi ver telefona!" Rüzgar'ın bedenini bir endişe sararken telaşla konuştu.
"Baba şu an müsait değil." Adamın hırıltılı nefesi Rüzgar'ın içini sızlatırken Faruk Bey tekrar konuştu.
"Ya telefona gelinimi verirsin,yada ben şimdi huzur evine gidiyorum." Babasının son sözleri Rüzgar'ı daha çok yaralarken çaresizce bakışlarını etrafında gezdirdi. Fakat biraz önce çarptığı kızdan başka kimse yoktu etrafta.
"İki dakika sonra arayabilir misin baba sevgilim lavoboda." Adamın onaylayarak telefonu kaparken Rüzgar hızla biraz önceki kıza doğru koştu ve koluna yapıştı. Kızın bakışları kendine dönünce hemen konuşmaya başladı.
"Kararımdan vazgeçtim seni işe alıyorum!" Hüma'nın gözleri irice açılırken anlamsızca adama baktı.
"Ne demek işe alıyorum? Biraz önce demiştin..."
"Şimdide alıyorum. Karar benim değil mi? Sen bu işi istiyor musun istemiyor musun?"
Hüma'nın düşünme gibi bir lüksü yoktu. Eskisi gibi istediği yerde iş bulamazdı. Üstelik arkadaşlarıda bir iş bulana kadar mecbur birisinin çalışması lazımdı. Abisi her şeye yetişemezdi. Çaresizce başını salayan kızla adam rahat bir nefes aldı ve odaya doğru ilerlerken konuşmaya başladı.
"Hemen işe başlıyorsun. Çabuk odaya." Rüzgar'ın aceleci adımlarına yetişmek için büyük çaba sarf eden kız odaya girince kapıyı kapatan adama ürkekçe baktı.
"Adın neydi senin?"
"Hüma."
Başını olumlu anlamda sallayan adam içeri doğru ilerleyerek dolabı açtı ve içinden spor bir gömlek çıkardı. Kendisini izleyen kıza dönerek masaya bıraktığı telefonunu işaret etti.
"Biraz sonra babam arayacak. Kendisi kalp hastası ve üzülmemesi gerekiyor. Telefonu aç ve nederse tamam de. Eğer onu üzecek bir şey söylersen bu işi unut!"
Hüma tereddütle başını sallarken Rüzgar önünden geçerek yanındaki kapının koluna bastı ve unuttuğu bir şey varmışcasına bakışlarını kıza çevirerek tekrar konuştu.
"Benim duş almam lazım. Dediklerimi unutma ve dikkatli ol. Bu görüşmeyi deneme süreci olarak say."
Kız adamın sözlerini onayladıktan sonra kısa süren bir bakışmanın ardından adam odanın içindeki banyo olduğunu tahmin ettiği yere girdi. Özel bir hastaneydi ve adam buranın patronu olarak herşeyi ince ayrıntısına kadar düşünmüştü demekki. Kız oda da göz gezdirirken Rüzgar'ın telefonu çalmaya başladı. Telefona uzanan kız ekrandaki ismi görünce hemen cevaplama tuşuna bastı.
"Efendim."
"Merhaba kızım." Hüma'nın stresten avuç içleri terlerken adamın sözlerine karşılık verdi.
"Merhaba efendim."
"İsmin ne bakalım hanım kızım?" Kız adamın hitap şekliyle gülmemek için kendini zor tutarken bekletmeden hemen cevap verdi.
"Hüma efendim." Derin bir nefes alan adamın konuşmakta zorlandığı belliydi.
"Bak Hüma kızım. Benim adımda Faruk. Ama ben bana efendim demen yerine baba demeni tercih ederim." Hüma'nın kaşları çatılırken ürkekçe sordu.
"Anlamadım ne diyeceğim?" Hafif bir kıkırdama sesinden sonra adam tekrar konuştu.
"Anlamayacak ne var Hüma kızım oğlumun nişanlısı benim gelinim olduğuna göre baba diyeceksin elbetteki."
Hüma'nın ağzı tabiri caizse bir karış açık kalırken açılan kapı ve karşısında kendisine endişe ile bakan adamı görmesi ile sertçe yutkundu.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM (:
yitenumutlar
|
0% |