Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Bir Mum, İki Mum, Üç Mum, Söndü Mum.

@ymaiii0

Bölüm şarkısı= Perdenin Ardındakiler: Kendime

 

İyi okumalar...

 

Başladığım yerdeyim. Hanımağa değil İhra olduğum yerdeyim. Etrafın çiçek kokusu bana buraya geldiğim ilk günü hatırlatıyor. Çaresiz gelip tekrar ayağa kalktığım günü. Şimdi yine çaresizim. Hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Beynim emrime, isteğime itaat etmiş gibi tüm anılarımı benden silmişti. Anlayamadığım şeyler vardı. Bulmam lazımdı. Ama önce sakinleşmem lazım. Burası da bana en huzurlu yerdi. Umut bahçemdi.

 

Ellerimde poşetlerle bahçenin ortasında durdum. Kızlarım anında beni farkedip çığlıklar ata ata koşmaya başlamışlardı. Her ne kadar koşmayın desek de nafileydi. Koşsunlardı. Koşsunlar, gülsünler, ağlasınlar, düşsünler. Bunlar çocukluğun bir parçasıydı nasıl olsa. Buranın olma sebebi onlardan alınan yada alınmak istenilen çocukluklarını geri vermek değil miydi?

 

Her biri kollarını vücuduma dolamıştı. Hepsi birbirine sarılmış en ortalarına da beni almışlardı. Bu kızları çok seviyorum. Hepsi benim kendi evladım gibiydi. Gibisi azdı. Ben buradaki küçük meleklerimin annesiydim. Anne derlerdi bana zaten. İhra anne derdi her biri. Yüzlerindeki her bir gülücüğe değerdi.

 

Ellerimdeki poşetleri yere koydum. Ellerimi birbirine vurduğumda hepsi ellerini kaldırmıştı. Tekerleme zamanıydı.

 

- "Umut bahçesinin tohumları hadi bakalım."

 

Talimatı verdiğimde hepsi ellerini bana doğru uzattı. Ağaçların altında duran tüm kadınlar bizi gülümseme ile izliyorlardı. Hep beraber tekerlemeye başladık.

 

Şaklat, şaklat, şaklat, şaklat, şaklat.

Şıklat, şıklat, şıklat, şıklat.

Çevir, çevir, çevir, çevir.

Döndür, döndür, döndür, döndür.

Kollarını kelebek yap ve bir ve iki ve üç.

Tıp.

 

Her söylediğimiz kelimede ellerimizi hareket ettirdik. En sonda ise hepsi önce işaret parmağı ile tıp yaptı sonra kollarını kelebek yaptı. Bu demek oluyordu ki bugün kız günüydü. Bu yüzden hepsi çok mutluydu. Kız gününde herkes eşofmanlarını giyerdi ve sabahtan akşama kadar eğlenirdik. Akşam yemeğinde ise mangal yakar karnımızı doyururduk. Sonra kızlara özel yaptırdığım odaya girer onlara masal okurdum. Odanın yerleri sadece yataktı ve çok büyük bir alandı. Hepsi etrafımda annelerinin yanında uzanırken bende ortalarında masal anlatırdım.

 

Üzerimde spor crop ve eşofman takımı vardı. Saçlarımı kelebek şeklindeki dişli toka ile topuz yapmıştım. Yani oldukça rahattım. Çocuklara teker teker çikolatalarını verdim. Elimdeki poşetler çikolata doluydu. Herkese dağıttığımda hepsini arka verandaya yolladım. Mayolarını giymelerini de söyledim. Biraz yüzmek hepsine iyi gelirdi. Küçük kızlarım gittiğinde sıra ablalarım ve kız kardeşlerime gelmişti. Burada en büyüğümüz Munise ablaydı ve o da 45 yaşındaydı. Çok çekmişti. Ama çok güçlüydü.

 

İlk olarak Munise ablaya sarıldım. Sırayla her bir çiçeğime sarıldım. Kızlar giyinip gelene kadar çardakta oturmuştuk. Kız gecesi yaptığımız gün kızlar kendileri giyinirdi. Kendilerine bakmayı öğrenmeleri için bu uygulamayı yapıyorduk. Küçükler hariç tabi ki mesela annesinin kucağında oturan minik Elvan gibi. Dört parmağını birden ağzına koymuş fakat beşinci parmağını koyamadığı için sinirli sesler çıkarıyordu. Ya da öyle sanıyordu. Şayet çattığı kaşları, ağzındaki eli ve bıdı bıdı konuşması yanaklarını ısırma isteği uyandırıyordu. Tabii ki bende bu tatlılığa dayanamadım ve Elif ablanın kucağından Elvan'ı aldım. Kollarının altından tutup havaya atıyordum. Oda elini ağzından çıkarmış etrafa gülücükler saçıyordu. Neşeydi, baldı Elvan'ım.

 

Daha 5 aylıktı ama neler yaşamıştı. Çok zor kurtarmıştık. Zalim amcası babasız kalan Elvan'ıma bile şiddet uygulamıştı. O lanet parmakları ile benim güzelimin incecik boynunu kavramıştı. O an gözümün önüne gelince bebeğimi sıkı sıkı bağrıma bastım. Elvan sadece Elif ablanın değil buradaki herkesin bebeğiydi. Son anda Elvan'ı o pisliğin elinden almıştık. Çok kızgınım hala kendime nasıl farketmem ben böyle bir şeyi diye. Elvan'ın geldiğinde vücudunun çeşitli yerlerinde izler vardı. Çok korkmuştum o pislik masum kızıma pis elleri ile dokundu diye ama şükür ki öyle bir şey olmamıştı. Eğer öyle bir şey olsaydı o adama ölümlerden ölüm beğendirirdim. Öldür beni diye yalvaracak hale getirirdim. Elif ablaya söz verdiğim için yapmıyordum. Sadece parmaklarını kırmıştım. Hiç bir şeydi bu Elvan'a yaptıklarının yanında, Elif ablaya yaptığı eziyetleri saymıyorum bile.

 

- Hala uykusunda sıçrıyor mu abla? Durumu nasıl oldu?

 

Uykusunda uyanıp ağlamaya başlar ve susmazdı. Uykusunda amcası tarafından boğularak öldürülmeye çalışılan bir bebekti. Psikolojisi mahvolmuştu ikisininde. Uyku uyuyamaz olmuştuk. O günlerde burada kalır olmuştum. Elvan için bir pedagog ve Elif abla için de bir psikolog ayarlamıştık. Çok şükür eskisi kadar kötü değillerdi.

 

-" Yok gülüm. Çok şükür uykusu yerinde bu aralar. Yemesi, içmesi de iyi doktor herşeyi normal dedi. Senin sayende kızım mutlu. Ben onun bu şen kahkahalarını duyamayacağım diye umutsuzluğa kapılmışken sen bize umut oldun. Allah razı olsun. Ne muradın varsa versin İnşallah ablam." dedi.

 

Her defasında bana teşekkür etmesine alışamıyordum. Ben bunları istediğim için yapıyordum. Bana minnettar olsunlar diye değil. Sonunda kızlar geldiğinde her biri birer peri kızı gibiydi. Hemen arka bahçeye geçtik. Onlar suya girerken biz hanımlarla sohbet muhabbet ediyorduk. Güzel gidiyordu herşey ta ki mesaj gelene kadar.

 

🦋: Neredesin ulan sen!?

🦋: Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun kadın! Yüz verdik tepemize çıktın. Ne demek gece dışarıda kalmak! O herifin yanında mıydın!?

🦋: Eğer öyleyse andım olsun ki yaşatmam o herifi. Neredesin!

 

Bu da kimdi? Kelebek... Kelebek şeklinde kaydetmiştim. Bu benşm için çok özel bir emojiydi. Ben bir kelebek aşığıydım ve bu kişi kimse onu bu şekilde kaydetmiştim. Hanımlara işim olduğunu söyleyip buradaki odama geçtim. Yatağıma oturdum. Eski mesajlara girdim. Tek tek okudum ve hiçbir şey anlamadım.

 

🦋: Süleyman'ın karısını ne diye elinden aldın kadın sen!?

🦋: Ulan derdin ne de kadını evinden aldın, adamı çocuklarından ve karısından ayırdın?

🦋: Tek taraflı dinlemek istemiyorum şu olayı doğru düzgün anlat bana.

 

BEN: Öncelikle birincisi gecenin bu vaktini mi buldun soracak?

BEN: İkincisi tek taraflı dinlemediğin için teşekkür ederim.

BEN: Konuya gelecek olursak Süleyman bütün ağalara aynı hikayeyi anlatıp duruyor. Ama konu uzun böyle anlatamam. Yarın detaylıca konuşuruz.

 

🦋: Sonraya bırakılacak bir konu değil bu telefonu aç konuşalım.

 

Bunları konuşmuştuk ve daha sonra bir telefon konuşması yapmıştık. Arama kayıtlarına baktığımda kırk sekiz dakikalık bir konuşma vardı. Konuşmaları neden bilmiyorum ama kaydetmiştim. Açıp dinlediğimde karışık olan aklım daha da karışmıştı.

 

Bana emrivaki yapmış hesap sormuştu. Sonra gayet sakin konuşmuştu. Bu adam bipolar mıydı yahu.

 

Sonra benim bir saat sonra ona attığım bir mesaj vardı. Onun bana yazdığı mesajdaki sözün devamıydı. Ben neden bu adamla konuşmuştum. Ben Ferman'dan başka kimse ile konuşmazdım ki.

 

BEN: 

Ve gözyaşlarını topladı kelebek,

Dünyanın en güçlü silahı yaptı.

Sonra fısıldadı silahına,

Senin adın, Canhıraş.

Benim canımı yakanların,

Canını yakacaksın.

(22:46)✓✓

 

Ne anlama geliyordu bunlar ben hiçbir şey anlamıyorum. Başka mesajlar da vardı. Onları da okumaya başladım.

 

🦋: Kızlar herşeyi anlattı. Sinirliydim kusura bakma.

 

BEN: Beni alakadar etmiyor. Dediklerin de umrumda değil. Ben senin sinirini çıkaracağın oyuncağın değilim!

 

🦋: Bak Süleyman senin hakkında ileri geri konuştu ondan zaten sinirliydim. Birde bunu duyunca kendimi tutamadım.

(GÖRÜLDÜ)

 

🦋: O telefonun yüzüme kapatılmasının ve görüldü atmanın hesabını sonra soracağım müstakbel eşim.

 

🦋: Bakalım o zaman da yüzüme kapatabileceğin bir telefon olmayınca ne yapacaksın?

 

Kızlar ne anlatmıştı ki? Kızlar kimdi!?

 

Kafayı yiyeceğim gerçekten çok az kaldı. Girdiğim boşluktan kurtulmak isterken sanki bir girdaba düştüm. Yardım et Allah'ım bana ne olursun.

 

Telefon kaydı vardı yine ve o günler aynı tarihi gösteriyordu. Açıp onu da dinledim. Resmen adamla kavga etmiştik. Ben ne diye onu halası ile alışverişe çıkayım ki? Hadi diyelim diğer hanımlar gibi davet ettiler de gittim ne diye kavga edeceğiz. Kavga etmek için çağıracak değiller ya beni.

 

Peki bu adam beni tehdit etme cesaretini nereden alıyordu. Bu adamla ne gibi bir bağlantım vardı. Bunu bulmanın tek yolu bu adamla görüşmekten geçiriyordu. Ama abim o gün bu adamın yanına olduğumu duyduğunda çok endişelenmişti acaba düşman aşiretlerden miydi? Adı neydi? Dilimin ucuna geliyor. Mir, Mir Mirhanoğlu tabi ya o gün abim beni götürürken arkamdan bağırmıştı.

 

Ferman ile olan sohbetime girdim. Beni şok eden bir şey vardı. Günlerdir konuşmamıştık...

 

Biz iki dakika ayrı kalamazdık ki. İki saatte bir arardı beni sesini özledim diye. Bu nasıl olurdu. İmkansızdı. Ferman'ım, ona birşey mi olmuştu. Kalbim sanki ateşlerde gibi yanmaya başlamıştı. Sevdiğime bir şey olmasın Allah'ım. Ben onsuz nasıl yapacağım bilmiyorum. Öyle bir işlemiş ki içime sevdiğim. Nasıl sensiz kalsın bu kalbim?

 

En son konuşmamız gayet normal bir konuşmaydı. Yine beni iltifatlara boğmuştu. Kesin yüzümde kocaman bir gülümseme ile bu mesajları karşılamışımdır. Şimdi bile minik bir gülümseme oluşmuştu. Bir mesaj kaydı daha vardı.

 

Biliyor musunuz niye bilmiyorum ama elim gitmedi. O mesaj kaydını ben açamadım. Bir ses desem değil, bir el desem değil ne olduğunu bilmediğim bir his, evet bir his izin vermedi. Ama bir yanım da aç diye haykırıyordu. O yanımı dinledim. Cevapsız kalmak istemedim. Madem düştüğüm girdaptan çıkmak istiyordum o zaman korkmanın anlamı yoktu. Açtım ama keşke açmaz olsaydım. Demek herşey bu yüzdenmiş. Ben bir değil iki ihanete uğramışım. İkisinde de kurban olmuşum.

 

Bakın okuyun şimdi bir kadının depremini,yıkıldığı anı...

 

BEN: Video

BEN: Bir açıklaman varsa Maşuk tepesine gel, eğer yoksa sakın gelme Ferzan. Ben bile ne yapacağımı kestiremiyorum bu sefer...

 

Kim demiş sadece binalar, evler nesneler yıkılır diye. Hisler de yıkılır. Sevgide, aşkta, gelecek hayalleri de, umut da, güvende. Bende bu depremde sağ kalan hiçbir şey yoktu.

 

Damlayan tek gözyaşımdan iğrendim. Masamda üç mum yanıyordu. İç mum özeldi. Sen, ben, biz...

 

Böyle der ve her doğum günümüzde üç mumlu pasta üflerdik. Her özel günümüzde üç mum üflerdik. Dolabımdaki toz pembe tüllü yöresel elbisemi üzerime geçirdim. Saçlarımı açtım. En güzel şekilde hazırlandım. Üç mum yaktım.

 

Telefonu elime aldım. Onun adının üzerine bastım. Kesin karar, dönüşü yok dedi beynim. Herşey zihnimin bir oyunu gibiydi. Ama değildi...

 

Telefon ilk çalışta açıldı. Tek kelime etmesine izin vermeden ben konuştum. Sonra da yüzüne kapattım.

 

- İmamı da al gel. Bitsin bu iş. Esaretim sana yazılmış Mirhanoğlu. Gel ve al sana yazılanı öyleyse. İ&K Kadın Sığınma Evi'ndeyim. Gel ve namusunu temizle.

 

Telefonun kapandığına dair ses geldi. Üç mum yanıyordu. Üç mum alevi yüzümü aydınlatıyordu.

 

Bir mum, iki mum, üç mum. Üç mumu da söndürdüm. Az önce cayır cayır yanan mum ateşi yüreğimdeki sevgiydi. Bir üfleme ile sönmüşü. Hayır ben değil...

 

Ferzan sevdiğim adam söndürmüştü. Kalbimin çok üşümesi normal mi?

 

..........12. Bölüm Sonu..........

 

🦋Merhaba Yıldızlarım....

🦋Bu ara sizi biraz boşladım gibi, baya da bölüm istiyoruz mesajı da gelince dayanamadım yazdım. Bölüm tam istediğim gibi oldu. Evlilik işini sessiz, sakin yapmak bana göre değildi. Kaos, entrika yazarıyım ben bilirsiniz. Yine en heyecanlı yerde kestim diye kızmayın bana ama🥺❤️

🦋Bölüm fotoğrafları ve bilgilendirmelerini 16zeronova_ Tiktok hesabından yapıyorum. Kendi kişisel kitap hesabımdır.

🦋Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım mı?

 

Kendinize çok iyi bakın. İhra Nova Zadeoğlu aslında sizlersiniz. Kendinizi sevin. Potansiyelinizi arayın. Allah'a emanet olun...

 

Yağmur Ö.

Loading...
0%