Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Gül Reçeli'nin Miladı

@ymaiii0

Medya: (Bölüm şarkısı)

 

13.07.2021 (Beran Şanışer: )

 

Bugün güzelimin, kız kardeşimin doğum günü. Öz kardeşim öldüğünde tam 7 yaşındaydım. Son kez saçlarına dokunduğumda, son kez onu öptüğümde, saçını şakasına çektiğimde, gözlerine son kez baktığımda ve son kez gülüşünü bana ağabey deyişini işittiğimde 7 yaşında bir çocuktum.

 

Çocuk sonuçta unutur dediler. Unutamadım. Kız kardeşimi son kez gördüğüm anı ben unutamadım. Unutamayacağım. Tam bir yıl sustum. Kız kardeşim benim yaşam enerjimdi. Benim bir tanemdi. Yaşam enerjimin sonu ben olmuştum. Benim yüzümdendi. Herşey benim yüzümdendi.

 

Çok zordu. Bir anne evlat acısı yaşadı, bir baba bir tanecik çiçeğini toprağa verdi. İki ağabey bu dünyada sahip oldukları en büyük mücevherini kaybetti. Buna sebep de o abilerden biriydi.

 

İhra sayesinde toparlandım. Bana gelip yaralarımı sarmasaydı belki de ben hala o yaşasa da ölüden bir farkı olmayan adam olmaya devam edecektim. Bana gelip "Ben senin kız kardeşin olurum, istersen bana kız kardeşinin ismi ile de seslenenilirsin." demeseydi o gün ben hala bir ölü kalacak yasımı tutmaya devam edecektim.

 

Seslenemedim biliyor musunuz? Ben İhra'ma kız kardeşimin ismi ile seslenemedim. Sonu onun gibi olur bir kardeşimi daha kaybederim diye çok korktum. Ama o gün ne oldu. İhra bana sımsıkı sarılıp ağabey dedi ve benim tüm yaralarıma merhem, ağrılarıma şifa oldu. Beni İhra'mın bir sarılışı hayata döndürdü.

 

Şimdi, bugün İhra'm tam 18 yaşına girecek. Dünyalar güzeli bir Genç kız oldu. Beraber büyüdük ve bana söz verdiği gibi her anımda yanımdaydı. Ben 18 olalı 7 ay oluyor. Abiyim ben, abi.

 

Ayna karşısında İhra'mıj bana doğum günümde hediye ettiği takım elbise ile kendimi süzdüm. Bir ıslık çaldım. Bu kız bu işi biliyor, tabi giyen de maşallahlık olunca.

 

Yatağın üzerindeki hediyelere bakıp gülümsedim. Çok beğenecekti. Adım kadar eminim benim küçük hanımağam bu hediyeye bayılacaktı.

 

Merdivenlerden inip avluda oturan anne babamın yanına gittiğimde annem yine babama heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyordu. Babam da yüzündeki gülümsemesi ile eşini izliyordu. Babam anneme deliler gibi aşıktı ve bunu her daim hissettiriyordu. Birbirine deliler gibi aşık ebeveynlerin çocuğu olduğum için çok şanslıydım..

 

Annemin yanına gidip arkasından sarılıp, yanağına sulu sulu bir öpücük kondurdum. Böyle yaptığımda deli oğlan der kulağımı çekerdi. Tam şu an da olduğu gibi.

 

- "Hayırdır aslan oğlum anneni öptün, pek bir neşelisin. Var mı özel bir sebebi merak ettim."

 

Babam, her daim ilgili ve şefkat doluydu. Saygıyı da sevgiyi de bana öğretendi. Anneme aşıktım lakin babama hayrandım. İleride babam gibi olacağım derdim. Babamın gözlerindeki gurura bakıyorum da başarmışım.

 

Babamın yanına gidip oturdum. Sağ elimi babamın dizine koyup hafif şakayla karışık konuştum.

 

-"Bakıyorum da sevgili eşiniz bütün algılarınızı kendi üzerine toplamış. Yoksa kızınızın doğum gününü unutacağınızı düşünmüyorum."

 

Önce yalandan kaşlarını çattı. Sonra elini kaldırıp enseme silleyi çaktı. Kaç yaşında gelirsem geleyim Seyhun Şanışer formunu kaybetmiyordu. Bu durumdan da en çok ensem muzdaripti.

 

"Eşek sıpası seni! Ben kızımın doğum gününü unutacak bir amca mıyım? Şimdi seni şurada kendini unutacak hale getiririm." dedi ve enseme bir sille daha yedim. Adam resmen bana bir tane yapıştırmak için bahane arıyor, fırsat kolluyordu. Ellerimi dizlerime vurup ayağa kalktım. Kalırsam ensem daha fazla dayanamayacaktı sanırım.

 

"Size doyum olmaz canım annem ve babam ama sürpriz yapmam gereken bir kız kardeşim var. Beren Şanışer ve mükemmel varlığı kaçar. Merak etmeyin yokluğum ile sizi fazla kahretmeyecek akşam erken gelmeye çalışacağım." deyip avludan dışarı çıktım. Arabamın bagajına yerleştirilen hediyeleri ve diğer eşyaları son kez kontrol ettim. Benim gül reçelim herşeyin en güzeline layıktı.

 

Gül reçelim dediğimde yaptığı surat ifadeleri ne kadar sevimli bir bilse keşke. Güllere bayılan kız gül reçelinden nefret ediyordu. Tadını hiç bilmediği bir şeyden nasıl nefret edebilirdi bilmiyorum. Ona ilk gül reçeli dediğim gün bana iki saat küsmüş, kollarını birbirine bağlamış ve dudaklarını büzüp yüzüme bakmamıştı. Gül reçelini bir kötü söz sanmıştı oysa ki ben ona hiçbir şeyin eksikliğini yaşatmayacağıma dair söz verdiğim için ona böyle seslenmiştim. Yiyemiyordu ama o gül reçeli olabilirdi.

 

Nova bir gül gibiydi. Güzelliği ile mest eder ama dikenlerini de kabullenmeniz gerekir. Ah o güzelliği zaten tüm doğuyu mest edip bizi de sinir hastası etmişti. Bu kadar güzel olmasına gerek yoktu!

 

Sonunda çocukluğumun geçtiği sokaklardan Zadeoğlu Konağı'na geldiğimde kapıda gözleri nemli kadınlar görmek beni şaşırtmadı ama içimi burktu. Burası, Mardin, bizim kalplerimiz çok sessiz çok yalnızdı. O buradan gittiğinden beri Mardin de hasret çekiyordu. Mardin hanımağasını özlüyordu. Doğu kadınlarında bir sessizlik hakimdi. Çünkü onların sesi de gitmişti. Benim güzel kardeşim, o kadar temizdi ki herkes hasretini çekiyordu.

 

Benimde..

Benimde sol yanım üşüyordu.

 

Kapının önünde durduğumda Menevşe anne başındaki tülbenti ile nemli gözlerini sildi. Kızını çok özlüyordu. Evinin neşesi gitmişti. Zadeoğullarının biricik kızı gittiğinden beri Mardin ile iletişimini kesmişti. Sadece Fırat ve Safran ağabeyi ile iletişimdeydi. Eğer diğerleri ile iletişime geçerse dayanamazdı. Biz onun en büyük zaafıydık ve o bizim en büyük zaafımızdı.

 

Ellerini öpüp başıma koydum. Sıkıca sarıldı bana annemden ayırmadığım kadın. Menevşe annem, hırçın Karadeniz'in asi kızı. Yüreği şefkatle bezenmiş melek gibi bir kadındı. En çok ona karşı kendimi mahçup hissediyordum. Yüzüne bile bakamıyordum. Yine öyle bir gün yakalarımdan tutup beni sarsmış ve ağlaya ağlaya "Kızım gitti, yüreğim yandı. Şimdi benden oğlumu da mı esirgeyeceksin! Hiç mi hakkım yok üzerinde! Yüzüme bak bari oğlum lütfen." demişti. O gün ikimiz de birbirimize sık sıkı sarılmış saatlerce ağlamıştık. Defalarca özür diledim anne yarımdan, saatlerce saçlarımı okşamıştı. O gün karar verdim. Ne olursa olsun gidip kız kardeşimi görecektim. İstese de istemese de! Beni kendinden o bile ayrı tutamazdı.

 

Şimdi ikimizin de her İhra'mın yanına gittiğimde o gün aklımıza geliyor. Hepimizde ayrı ayrı bir suçluluk hissi vardı. Abileri onu koruyamadıkları için, annesi doğurduğu bebeğinin içindeki yangını hissedemediği için, üçüzleri aynı anda doğdukları kardeşlerinin acısını üçüz bağları ile hissedemedikleri için ve babası ise bu güne kadar her daim koruduğu kızını yine kızının kendisinden koruyamadığı için suçluluk hissediyordu. Bense...

 

Boşverin onu sonra söylerim...

 

Herkesle vedalaşıp selamlarını biricik kızlarına vermek üzere onların da doğum günü hediyelerini özenle bagaja yerleştirip tekrar yola çıktım. Parmaklarım araba Mardin il sınırından çıktığımda direksiyonda ritim tutmuştu.

 

Telefonu alıp her yola çıktığımız zaman İhra ile dinlediğimiz şarkıları açtım. Onunla yaptığımız herşeyi o varmış gibi yapıyorum. Sanki her zaman yanımdaymış gibi...

 

Çalan şarkı sırasını artık ezberlemiştim. Gözüm akan yoldayken ilk şarkı başladı. Ufak ufak eşlik ettim, İhra'm gibi.

 

Bir duyabilsen, tutabilsen.

Kalsan gitmesen, geri gelsen.

Dönebilsem geriye,

Dokunabilsem tenine,

Geri gelsen, geri gelsen.

 

Keşke geri gelsen İhra'm. Bedenin değil ruhundaki o eski cıvıl cıvıl İhra gelse. Öyle yabancıyız ki bu kadına. Sanki sen bizim İhra'mız değilsin.

 

Bugün ölmek istedim.

Sana gömülmek istedim,

Yaşadığım her günü sensiz.

Sana vermek istedim.

 

Sensiz geçen her gün kardeşim, eksik yarımdı. Keşke her günüm seninle olsa yine abicim.

 

Geri dön hiç gitmedin.

Ne güzel de gülerdin,

Bugün ölmek istedim.

Sana gömülmek istedim.

 

Ah o gülüşüne kurban oluruz biz abim. Sen şen şakrak gül yine evimizi, yüreğimizi ısıt. Cennet gülüşünde gizli abicim.

 

Geri dön bana güzel,

Geri dön istedim,

Beni gör istedim,

Ne hallerdeyim, nerdeyim.

Kimlerleyim.

Bi rüyadayım.

Ölmekteyim.

Senleyim hep senleyim,

Uyanmak üzereyim.

 

Sen gittiğinden beri ben ne yerdeyim ne gökteyim. Senin bu hâlde oluşuna dayanamıyorum. Umarım Yasin'in dediği gibi daha iyisindir. Her rüyamda melek olan kardeşimi görmek isterdim. Artık iki kardeşimi de görmek için dua ediyorum. Sanki yokluğunuz bir kabus. Uyandırın beni..

 

Her gün ölmek isterim.

Bana gömüldü hislerin,

Hala beklerim, geri gelmeni.

 

Geri gelmen için nelerimi vermezdim. Bir kız kardeşim yanımda diğeri uzağımda ve biri de melek oldu. Meleğim geri gelemez ama sen gelebilirsin. Gel artık...

 

İki damla yine boyun eğmedi. Göz pınarlarımdan yavaşça süzülüp yanağıma yol aldı. Ne çok ağlar oldum ben değil mi İhra'm. Sen gittin gideli ben ne çok ağlar oldum. Ama artık güleceğiz. Bugün ne yapıp edip seni götüreceğim.

 

Sonunda İstanbul'a giriş yaptığımda parmaklarımın ritmi durmuş, direksiyonu sıkı sıkı kavramıştı. Heyecanlıydım. Kız kardeşimi göreceğim için çok heyecanlıyım. Belki ne bu tavılar bir kız kardeşi olmuş gözü görmez olmuş diyebilirsiniz. Ama şunu unutmayın, 7 yaşında kolları arasında kız kardeşinin son nefesini verdiğini gören bir ağabey kalan iki kız kardeşi için neler yapmaz?

 

Hani deseler ki ver canını hiç düşünmeden kardeşimin uğruna veririm. Bilirim ama İhra'm çok üzülür, hasta olur dayanamaz. Vaktini doya doya geçiremediğiniz bir sevdiğinizi kaybettiğinizde kalan sevdiklerinizin her anı için şükür eder hale gelirsiniz. Ben ailem dediğim insanların her anında yanında olmak için herşeyi yaparım.

 

Kliniğin güvenliği beni görünce hasta yakını kartımı çıkarıp ona uzattım. Korunaklı ve özel kart sistemli girişi olan bir klinikti. Yaşına rağmen hanımağalığı alıp tek bir hatası olmadan tüm doğu kadınlarını himayesi altına alan İhra Xanım'ın seveni olduğu kadar düşmanı da çoktu. Malum Zadeoğlu aşiretinin biricik kızı, Şanışer ve Surunç ailelerinin de kızları yerine koyduğu bir mücevherdi. Bunun dışında yaptığı tasarımlar ile oldukça büyük başarılara imza atmış bir tasarımcıydı. Yurtiçi ve yurtdışında oldukça sevilen ve tutulan tasarımları vardı. Şimdi de Bala'm ile beraber kurduğumuz Drei adında bir şirketimiz vardı. Ben maliye işlerine, İhra'm tasarım işine bakar ve Bala'm ise dergi çekim ve haber işine bakardı. Beraber büyümüş, beraber okumuş ne beraber iş kurmuştuk. Mutluyduk vesselam...

 

Kapılar açıldı ve kliniğin temiz ve çeşit çeşit çiçeklerle süslü büyük bahçesine giriş yaptım. Park edip arka koltukta bulunan kutuyu ve çiçeği alıp içeriye doğru yürüdüm. Allah'ım ne olur herşey çok güzel olsun. Lütfen yüzü gülsün İhra'mın.

 

Olduğu odaya kadar derin nefesler eşliğinde yürüdüm. İçeriden minik faremin sesi geliyordu. Anlaşılan fare, kediyi azarlıyordu. İhra ve Bala kaç yaşına gelirse gelsin her zaman kedi ve fare gibi birbirlerini kovalayacaklardı. Bu yüzden lakapları kedi ve fareydi. Benden önce yola çıktığı için Bala'm daha erken gelmiş olmalıydı. İnşallah birşey çaktırmamıştır. Düzeltiyorum, umarım birşeyleri ağzından kaçırıp pot kırmamıştır.

 

Çiçeğin buketini heyecandan biraz daha sıkıp kapıyı üç kez tıklattım. Üç bizim sayımızdı. İhra Nova Zadeoğlu, Bala Surunç ve Beran Şanışer.

 

Birkaç hızlı hışırtının ardından kapı Bala'm tarafından yavaşça açıldı. Sadece kafasını çıkarmıştı. Kaşlarımı çattım, ne yapıyordu bu kız?

 

Kapıya elimi koyup ittirecekken kolumu bileğimden tutup kendi ile beni de odadan uzaklaştırdı. Neler oluyor, neden böyle davranıyorlar. Kaç saattir hasret kaldığım kız kardeşimi göreceğim diye kalbim ağzımda araba sürdüğümü bilmiyor muydu bu kız!? Daha da dayanamam!?

 

Kolumu Bala'dan kurtarıp ters bir bakışı attım. Çocukça işlere ayıracak zamanım şu an yoktu. Bir an önce İhra'mı görmek istiyorum. Kapıya doğru ilerledi adımlarım. Bala kolumu tutmaya çalışsa da izin vermedim. Kapıya yaklaştığımda onun sesini duydum. Nasıl da özlemişim sesini ben kızımın..

 

"İstemiyorum, Beran'la görüşmek istemiyorum dedim ya! İstemiyorum. Gitsin, ben gel demedim ona! Görmek istemiyorum onu duymak istemiyorum onu anladın mı Yasin!" Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. İstemiyor muydu beni? Neden ki...

 

Affetmişti beni, kaç kez ben buraya onu görmeye geldim. Neden bugün beni görmek istemediğini söylüyor. Neden nefesim sıkışıyor. Yoksa beni mi suçlu görüyor?

 

Bala yanıma yetiştiğinde yeniden kolumu tuttu. Bu sefer izin verdim. Kolumu tutup beni kendine çevirdi. Gözlerim sızlıyordu. Onun da çimen gözleri dolmuş, göz bebekleri titriyordu. Biliyordu buna dayanamayacağımı biliyordu. Benden uzakta olmasına dayanabilirim ama benden nefret etmesine dayanamam. Benden nefret edecek diye ödüm kopuyor. Hani kardeşler arasındaki bağ kopmazdı. Koparmış mıydı İhra'm? Hayır, hayır olamaz! İzin vermem.

 

İçeri daldığım gibi karşımda kaşları çatılı bir keçi ile burun buruna geldim. Her zamanki gibi çok güzeldi. Peri gibiydi benim kızım...

 

Düşüncelerimi dağıtan bu peri kızı hemen benimle geliyordu. İşlemler halledilmişti. Tek kalan bu keçiyi bu mahzenden çıkarmaktı. Kaşları çatıktı ama gözlerindeki ifade odaya girdiğim andan itibaren saniye saniye kırılmıştı. Biz birbirimizin zaaydık.

 

Elimi uzattım ama tutmadı. Sanki kalbim yüzlerce, binlerce parçaya ayrıldı. O kadar canım acıdı. Pes etmedim ben yumruk yaptığı elini tuttum. Tırnaklarını avuçlarına saplamıştı. Gözlerimiz bir an bile birbirinden kopmadı. Sanki o an bu odada ne Yasin ne Bala vardı. Sadece ben ve İhra'm vardık.

 

Bileğinden tutup kendime doğru iyice zayıflayan bedenini çektim. Sağ kolumu bacaklarına doladığım gibi sırtıma attım. Ufak bir çığlık atmıştı. Arkamı döndüğümde Bala'm elleri ile ağzını kapatmış ikinci bir çığlığı engellemişti.

 

Bugün benim küçük kızımın doğum günüydü. Bugün benim kızımın esaretinden kurtulduğu gündü. Bugün yalnız benim değil İhra'mın da miladıydı. Bu ikimizin miladıydı.

 

Beran ve Beran'ın Gül Reçeli'nin...

 

..........10. Bölüm Sonu..........

 

🌏Bölüm hakkında düşünceleriniz? Bölümü yine ve yine sana ithaf ediyorum canım ablam💞

🌏ÇizgiStüdyo ve Kitappad'de de ilgi gördük. Unutmayın kadın kadının kurdu değil yurdudur. Birbirimize yurt olalım kızlarım...

Tiktok: 16zeronova_

Yeni bölümde görüşmek üzere Allah'a emanet olun...

Yağmur Ö.

Loading...
0%