Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kader Ağları ve Beklenmeyenler

@ymaiii0

Medya: İhra Nova Zadeoğlu & Mir Mirhanoğlu

 

Hani bazen bir şeye mecbur kaldığınız gibi o mecburiyetinde getirileri olduğunu unutur ya insan, kendini sadece o mecburiyete hazırlar. Getirilerine değil. Bense ne kadar kendimi hazırlasam bile zamanlaması yüzünden hazırlıksız yakalanacağımı hiç düşünmemiştim.

 

Son konuşmamızdan beri Mir'in dediklerini hazmedemiyorum. Süreyya ve Süleyman olayında bile tüm ağaların dediklerini umursamadan beni de dinlemiş ve ona göre hareket etmişken neden söz konusu ailesinden biri olunca beni dinleme gereği duymamıştı? Çok büyük bir tepki vermese dahi yine de beni sakince dinlemeliydi.

 

İki gün geçti fakat bana söyledikleri canımı sıkıyordu. Evde yüzüm asık gezip duruyordum. Ailem de birşeyler olduğunu anlasalar dahi üzerime gelmemek için olayı didiklemiyorlardı. Mir'de iki gündür ya arıyor ya da mesaj atıyordu. Aramalarını cevaplamadığım gibi mesajlarına da bakmıyordum. Anlaması gerekiyordu. Hazmedemiyorum çoğu şeyi ve bunların birikip birikip bir anda patlamasından çekiniyorum.

 

Giyinme odamdaki boy aynasından üzerimi süzdüm. Lacivert bir yelek giymiştim. Altında da yeleğin pantolonu vardı. Siyah klasik topuklu ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim. Gümüş rengi birkaç takı taktım. Mir'in verdiği kolyeyi gömleğin içine sakladım. Nedensiz bir şekilde boynumda olması huzur veriyordu. Dileğimi dilediğim kelebek sanki göğüs kafesimdeymiş gibi hissettiriyordu bu yüzden çıkarmak istemiyordum. Her zaman sağ elime taktığım kelebek şeklindeki pırlanta yüzüğümü de taktım. Takılarım ve elbiselerime karşı büyük bir zaafım var. Makyajı fazla kaçırmadan her zaman ki sade eyeliner, rimel, allık ve parlatıcı gloss sürdüm. Saçlarımı da tarayıp omzumdan arkaya attım.

 

Dışarıdan gelen ağlama sesi kaşlarımı çatmama sebep oldu. Ahlas ağlıyordu ama çok şiddetli ağlıyordu. Hızlıca araba anahtarımı çantama attım ve güneş gözlüğümü alıp odamdan çıktım. Merdivenleri inerken gözlüğümü gömleğimin önüne taktım.

 

Yapmam gereken çok işim vardı. Mir ile konuştuktan sonra moralim bozuk olduğu için şirkete geçmemiştim ve hali ile işlerim iyice birikmişti. Ayrıca bu ay sergileyeceğimiz defile için birkaç çizim ve ayarlama yapmam gerekiyordu.

 

Aşağıya ana avluya geldiğimde Mihriban Hanımlar ile karşılaştım. Buraya mı gelmişlerdi? İyi de neden?

 

Ahlas daha şiddetli ağlama başlamıştı ve yengem ne kadar konuşsa da sakinleşmiyordu. Herkes endişeli gözler ile onları izliyordu. Çantamı avlunun ortasında olan koltuğun üzerine atıp yengemin kucağında içli içli ağlayan yeğenime uzandım. Kollarımın arasına alıp minicik bedenini sarmaladımve oda kafasını boynuma yasladı. Saçlarını okşadım, kulağına yatıştırıcı sözler fısıldadım. Biraz yatışsa dahi eli kulağında ağlıyordu. Ateşi var mı diye dudaklarımı önce alnına daha sonra boynuna bastırdım. Ateşi yoktu ama kulağını tutuyordu. Kulağı mı ağrıyordu acaba?

 

- Yenge baksana kulağını tutuyor acaba kulağı mı ağrıyor? Kimliğini montunu al gel bir hastaneye gidelim. Böyle olmaz ağlamaktan helak oldu Ahlas'ım.

 

Hızlıca yukarıya çıkan yengem yaklaşık beş dakika sonra aşağıya indi. Kulağına dikkat ederek Ahlas'a montunu giydirdik ve arabama geçtik. Annemlere onları arayacağımı söyleyip gaza bastım. Hastaneye vardığımızda hemen acil kısmına geçtik. Yeğenim benim yol boyunca ağlamıştı. Canının acısı sanki kendi yüreğimdeymiş gibi hissediyorum.

 

Yaklaşık iki saat içerisinde hastaneden çıktık. Benim küçük yeğenim kulağında iltihaplanma olduğu için ağrı çekiyormuş. Doktor iki damla yazmış ve onu kullandığımız sürece ağrısının azalacağını söylemişti. Minik Zadeoğlu bizi çok korkutmuştu. Ama şükür ki şimdi iyiydi.

 

Otoparka geldiğimizde yanımızda bir araç durdu. Koruma iç güdüsü ile yengem ve kucağındaki Ahlas'ı arkama çektim ve belimdeki silahın üzerine elimi koydum. Ani bir harekette savunmam gereken iki can vardı. Arabanın iki kapısı da açıldı. Mir ve erkek kardeşi Baran arabadan inip yanımıza geldi. Mir benim bileğimden tutup arabaya bindirirken şoka girdiğim için hiçbir şey yapamamıştım. Baran yengeme birşeyler söyledi ve onları arabama bindirip gittiler. Kendime geldiğimde ilk işim arabanın kapısını açmaya çalışmak oldu. Çalıştım diyorum çünkü Mir Ağa kapıyı üzerime kilitlemişti.

 

Kendisi de telefonla konuşup sonunda arabaya teşrif ettiğinde kapıyı tekrar açmaya çalıştım. Açılmadığında kaçamayacağımı anlayıp derinde ofladım. Bakışları bendeyken kemeri takmamı söyledi. Takmadım. Bir anda üzerime eğilmesi ile nefesimi tutum. Üzerime eğilip elini koltuğumun diğer tarafına koydu. Kafası saçlarım arasına girdiğinde birkaç saniye duraksadı. Derin bir nefes aldığını hissettim. Sonra benim takmadığım kemeri burnu burnuma değecek kadar yakın bir mesafeden kendisi taktı. Ben ne kadar inatçı isem oda en az benim kadar inatçıydı.

 

Geri çekildiğinde kendi kemerini de takıp arabayı çalıştırdı. Hastane bahçesinden çıkıp geldiğimiz yoldan ters istikamette seyraldı. Nereye götürüyordu bu adam beni? Ne hakla ayrıca, kim olarak?

 

Sinirli bir soluk bıraktım ve gözlerimi üzerine diktim. Kapı kilidi açıktı. Mir Mirhanoğlu madem beni zorla bu arabaya bindirdin, umarım yapacaklarımı da göze almışsındır.

 

Yola bakan sert çehresine yan profilden bakıp onun beklemediği bir anda kendi kapımı açtım. Kapıyı tam açıp bedenimi yarım sarkıttığımda diğer elim ile de ehliyet kemerimi klipsinden kurtardım. Rüzgar açık saçlarımı arkaya doğru uçuşturuyordu.

 

Ani bir direksiyon kırması ile dengemi sağlayamadım ve az daha düşüyordum. Eğer Mir eli ile bileğimden tutup çekmeseydi. Bir yandan bir gözü yolda, arabayı kontrol altında tutmaya çalışıyor diğer yandan da diğer gözü de beni tutan eli ve hala yarım sarkmış haldeki bedenimdeydi. Gözünde endişe mi vardı, bana mı öyle geliyordu?

 

- "Ne yapıyorsun kadın deli misin sen? Canına mı susadın?" deyişi onu ilk tepede gördüğümde aramızda geçen konuşmayı hatırlattı. Yüzümde ufak çok ufak bir tebessüm oluştu ama hemen sildim. Neydi beni tebessüm ettiren? Başımı aşağı yukarı olumlu anlamda salladım. Ciddi ve mimiksiz bir surat ile cevapladım.

 

- Evet deliyim! Şimdi hemen sağa çek yoksa atlarım! Yaparım ve gram düşünmeden yaparım bunu sonra kendine kardeşin için kurban edeceğin bir kız da kalmaz. Kardeşini düşün ve sağa çek!

 

Bana anlamamış hâlde bakan zifiri gözleri ile baktı. Kendimi biraz daha sarktığımda gerçekten az mesafem kalmıştı. Biraz daha sarkarsam düşeceğim. Sanırım blöf yapayım derken gerçekten canımdan olacağım. Allah'ım yardım et.

 

Biraz daha sarktığımı görünce bileğimi daha sıkı tuttu. Hafif kendine doğru çektiği sırada "Dur Allah'ın delisi dur!!" diye de bağırmıştı. Allah'ın delisin sen daha görmedin Mir Ağa, önce ne ara bu durumu kabullendin, niye kabullendin bir sorayım hesabını sonra Allah'ın delisini göreceksin.

 

Sağa çekti ve beni de iki kolumdan tutup tam olarak koltuğun üzerine çekti. Ellerini kollarımı sallayıp üzerimden çekmesini sağladım. Ellerini çektikten sonra başını iki elinin arasına alıp saçlarını karıştırdı. Şakaklarını ovup sakinleşmeye çalıştı ama yetmemiş olacak ki ilk bir durup sonra art arda direksiyonu yumrukladı. Kabul biraz korkmadım değil. Ama geri adım atmayacağım. Beni böyle herşeye zorlayamaz, zorlayamazlar. Bu benim hayatım ve kararlarımı da kendim veririm.

 

Arabada onun sinirli nefes alışveriş sesi tel vardı. Radyoda kısık bir şarkı çalıyordu ama sözlerine dikkat edecek hâlde değildik. Bana döndü ve sinirli gözlerle baktı.

 

- "Ulan başlayacağım kardeşine de abisine de berdeline de evliliğine de şimdi. LAN CANINA MI SUSADIN KADIN SEN! NE DEMEK ARABADAN ATLAMAK. BABANA, ANNENE, AİLENE NE DİYECEKTİM BEN. HADİ BENİ GEÇ AİLENİN CANINI YAKACAKTIN HİÇ Mİ UMURSAMIYORSUN!!" diyerek sonlarda bana bağırması ve söylediklerinde haklılık payının olması benim de kanımı kaynattı. Bende karşılık verdim.

 

- BANA! SESİNİ! YÜKSELTME! SEN KİMSİN DE BENİ ZORLA TUTUP GÖTÜRÜYORSUN? SEN KİMSİN DE BENİM AİLEME VERDİĞİM DEĞERİ SORULUYORSUN! BEN ONLARI ÖNEMSEMESEM BU EVLİLİĞİ ÖLSEM KABUL ETMEZDİM. ASIL SEN SÖYLE NASIL KABULLENDİN NASIL HAZMETTİN! YA BEN KAFAYI YİYECEĞİM AZ KALDI SEN NASIL HAZMETTİN YA!??

 

İçimi dökmenin rahatlığı ve duyacaklarımın bilinmezliğinin verdiği diken hissi ile arafta kaldım. Ama biraz olsun içimi döktüğüm için rahatladım. Kaşlarını çattı ve eli ile yüzünü sıvazladı.

 

- "Benim için kolay mı sanıyorsun İhra? Hayatıma bodozlama girdin, evleneceksiniz dediler. En kıymetlimden yedim ben darbeyi, tam yüreğime. Ulan yandığım ateşte seni de mi yaksaydım kadın? Ne yapsaydım!? Ya seni de yakacaktım ya kabullenecektim. Tamam en başta ters davrandım çünkü olaylar tazeydi. Ben gavat değilim. Ne suçsuz bir kadına el uzatırım ne de kardeşlerimizin suçunu senden çıkarırım. Dediğim gibi ilk başta ön yargılıydım. İsteme gecesine kadar da devam ediyordu ön yargım ama gözlerine baktığımda orada benim yüreğimdeki acının eşini gördüm. Yaralarımız aynıyken seni birde ben nasıl yandığım ateşte yakayım? Sana da yazık değil miydi? Bana da yazık değil miydi? Bizim suçumuz neydi? Lan gelip ağabey ben sevdalandım, gönlüm düştü dese düşman oğlu olduğunu bilsem de verirdim. Kendi ellerimle o düğünü ben kurardım. Yeter ki kardeşim mutlu olsun derdim. Bana da kolay değil İhra. Her yerden birisi sıkıştırıyor. Kabullenmekten başka bir şey yapamazdım. Sana, masum sana yazık edemezdim. Kabullenmiş değilim, kabullenmeye çalışıyorum." dedi, uzun uzun açıkladı.

 

Bazı taşlar yerine oturdu. Ama önyargısını kıracak ne oldu? Ne diye o ters adam bir anda pamuk kalpli oldu? Neredeydi Zalim Ağa?

 

- Peki önyargını kıracak ne oldu? Herkes senden korkanken, zalimliğini dillerinden düşürmezken ne diye bu yumuşak davranışların?

 

Sakince sordum ki sakince bir cevap alayım. İstediğim gibi de oldu. Sakince sorduğum soruyu yanıtladı.

 

- "O gece telefonla konuşurken sanırım açık unuttun. Duydum. O adamla konuşmalarınızı sonra bir yerde telefon kapandı. Kim olduğunu bilmiyorum ama bir tahminim var. Sinirle tam yanına gelmiştim ki söylediklerini duydum. Hani dedin ya 'Ben kaçan bir kız ve kaçıran ağabeyim yüzünden bu hâlde değil miyim? Peki ben hangi ağabeyimi gözden çıkarmam gerekiyor? Hangisini ateşlere atayım diri diri?' dedin ya ben orada dondum, kaldım. Sonuna kadar yüreğindeki acıyı dinledim. O an anladım ki ben sadece yüreği abisi yüzünden kanayan bir kızla değil aynı zamanda yüreğinde sevda ateşi kalan bir kadın ile evleneceğim. Evet sana o videoyu ben gösterdim ama ben bu kadar yüreğine işlediğini bilmiyordum. Bende orada dedim ki ne olursa olsun o yüreği bir de ben kanatmayacağım. Bu yüzden İhra Nova Zadeoğlu,bu yüzden zalim değilim sana. Aldın mı şimdi cevaplarını?" dedi sakince ve bana doğru olan bedenini yola taraf döndürdü.

 

Bir süre sessiz kaldık. Hâlâ halası yüzünden bana karşı sergilediği tutum sebebi ile ona kızgındım. O ne düşünüyor bilmiyorum ama benim bu konu beynimi kurcalıyor. Yaklaşık on dakika sonra konuşmaya yine o başladı.

 

- "Halam yüzünden sana bağırdım ve hak etmediğin sözler sarf ettim. Çok kızgındım o an sana çünkü ağalar toplanmış en son da beni toplantıya çağırmışlardı. Birde ben geldiğimde benim nişanlım hakkında atıp tutuyorlardı! Siz kimsiniz benim nişanlım hadi onu geçtim hanımağanız hakkında atıp tutarsınız! Ağızlarının payını verdim vermesine ama torba değil ki büzesin. Sen onlara bir koz verdim gelip gidip oradan oynuyorlar. Kızgınım sana birde halam gelip konuşunca patladım." Derin nefes aldı ve devam etti. "Özür dilerim İhra hak etmediğin hâlde söylediğim her söz için, hak etmediğin hâlde duyduğun her söz için, hak etmediğin hâlde yaşadığın - yaşamak zorunda bırakıldığın- herşey için, kız kardeşime yapamadığım ağabeyliğin bedelini ödediğin için özür dilerim." dedi.

 

Sadece kafamı salladım ve onu izledim. Öylece yol ortasında durmuştuk. Etraf ormanlık yol girişi olduğu için tenha ve sessizdi. Gülümsedim. Ormanları ve tanha alanları seviyorum. İnsan elinin değmediği bu doğal alanlar bana her daim huzur vermiştir. Kapısını açıp dışarıya çıktı ve arabanın kaputuna oturdu. Ardından çıkmadım. Önce biraz sakinleşmek için kendime süre tanıdım. Sakin olmamam, olmamamız işleri ve iletişimimizi daha çok zorlaştırıyor.

 

Yaklaşık bir on beş dakika sonra sakinleştiğime kanaat getirip bende yanına yürüdüm. Ben arabada otururken oda bir sigara yakmıştı. Elindeki izmariti ben geldiğimde eğilip yere bastırdı ve arabanın içinde daha önce görmediğim küllüğe bıraktı. Yere atmaması hoşuma gittiği için yine gülümsedim. Ben bugün bu adamın yanında ne kadar çok gülümsedim.

 

Oda bana yandan bakıp tekrar kaputa oturduğunda gülümsedi.

Bana doğru dönüp konuşacağı sırada tam yanımızda bir karavan durmuştu. Rengarenk karavan çok güzel duruyordu. Durum şu ki ben katavanlara bayılırım. Şu an da gözlerimden kalp çıktığına yada gözlerimin ışıldadığına eminim. Arabadan inen adam bize doğru yaklaştı. Mir'e baktığımda yan profilinde hiçbir kuşku yada sorgulama ifadesi yoktu. Adam tam yanımıza geldiğinde tanıdık geldi ama çıkaramadım. Elindeki anahtarı Mir'e uzattı ve başm selamı verdi. Aynı şekilde bana dönüp hafif tebessüm ile selam verdi.

 

Şimdi hatırladım bu adam benim aşiret toplantısını bastığımda yolumu açması için tehdit ettiğim adamdı.

 

-"Ağam içerisi hazır. Dolap dolduruldu ve yakıt tam dolu, bir sorun olursa emret yeter. Başka bir isteğin yoksa Mihriban anne bekler beni" diyerek bir süre beklenti ile yüzümüze baktı. Ben adama, adam Mir'e bakıyordu. Ben cevap vermeyecektim sonuçta adam Mir'e sordu. Yandan ona baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Benden mi cevap bekliyordu?

 

Sağa sola başımı hafifçe salladım. Ne yapacağımızı bile bilmezken ne isteyebilirim yada ne ihtiyacım olacağını nasıl tahmin edebilirim.

 

Koruma gittiğinde Mir basma açıklama yapmış ve olanları hazmetmek ve kendi aramızda karar vermemiz gereken birkaç konu için nehir kenarına gideceğimizi söyledi. Rahat etmem için de karavan getirdiğini söylediğinde 'yok artık' diyecek raddeye geldim. Sen nasıl zalimsin ne adam. Yanlış lakap koymuşlar sana, düzeltsinler. Zalim değil merhametlisin sen.

 

Sonuç olarak kabul ettim. Nehir kıyısına geldiğimizde derin bir nefes aldım. Mis gibi temiz hava ciğerlerimi doldurduğunda huzurla gülümsedim. Hafif rüzgâr saçlarımı uçuşturuyordu. Bir tutam dudağımda takılı kalırken elimle çekmeye çalıştım ama birkaç tutam hâlâ takılı kalmıştı. Gözleri dudaklarımdayken yaşavça bana doğru dönüp yaklaşmaya başladı. Aramızda milimler kala elini yüzüme değdirip saçımı dudaklarımdan kurtarıp kulağımın arkasına sıkıştırdı. Nefeslerimiz birbirine karışıyorken gözleri bu sefer aşağıya kaydı ve orada takılı kaldı.

 

Göğsümün üzerinde vücutlarımıza vuran güneş ışığı ile parıl parıl duran kolyeye bakıyorduk. Takacağıma ihtimal vermemişti belki de. Sonuçta kız kardeşini kaçıran kanlısının kız kardeşiydim. Konağımıza geldiği ilk günü hatırlıyorum da ikisi çok farklı karakterlerdi. Belki de dediği gibi Mir sadece hak edene zalimdir ve benim zalimliğini hak edecek birşey yapmadığımın farkındadır. Ama bir kuşku işte, küçücük bir kuşku vardı yüreğimdeki kelebeğin kanatlarını büzen.

 

Bakışlarından rahatsız değildim ama yine de dikkatini çekmek için hafif geriye kaydım. Gözlerimiz birbirine tutunduğunda aramızdaki çekimin farkındaydım. Göz bebekleri zifiri gözlerinin içinde kaybolmuştu. Ben böyle bir karanlık görmedim daha önce. Bir kuytuyu andırıyordu gözleri. İçine çekilsem kendimi bu kuytunun dibinde bir yerlerde kaybedeceğimi gösteriyordu sanki. Bu yüzdendi belki de kendimi akışa bırakamayışım.

 

- Teşekkür ederim çok zarif bir kolye, dedim. Sonuçta bir teşekkür etmem gerekiyordu nezaketen. Başını yana yatırıp önemsiz bir şeymiş gibi baktı ve "Yakışmış" dedi. Başımı onaylar gibi sallayıp iyice uzaklaşıp önüme döndüm. Çekimi altından çıkınca kendimi kastığımı gevşeyen sırt kaslarımdan anladım.

 

Bir madde daha ekledim kendime,

4) Ne olursa olsun Mirhanoğlu'nun zifirilerine çekilmeyeceksin. Aşk yasak elma unutma! Adem ve Havva gibi cezalandırılma sebebin o yasak elma. Mirhanoğlu'nun dipsiz kuytularına çekilmeyeceksin!!

 

Yolculuk boyunca tek kelime etmemiştik. Kaçamak bakışlar da yoktu. İki yabancıydık yani yine. Karavanın içerisinde masada olan kırmızı beyaz kareli piknik örtüsünü alıp yere serdim. Mir'de iki tane kamp sandalyesini açıp karavanın önüne nehre dönük şekilde yerleştirdi. Daha sonra örtünün bulunduğu kapı kısmının üzerindeki güneş ışığını geçirmeyen tenteyi açtı. Oturacağımız yerde böylelikle gölgelik oldu. Yaptıklarını izleyip işini bitirdiğinde üzerini süzdüm.

 

Üzerinde siyah klasik bir takım elbise vardı. Kravatına kadar şu anda bulunduğumuz yere tamamen zıt bir görünüşü vardı. Gerçi benimde öyle ve nasıl rahat edeceğiz bu kıyafetler ile akşama kadar bilmiyorum. Karavana ilk bindiğimizde yola çıkmadan akşama kadar orada olacağımızı söylemişti. Zaten sonra konuşmamıştık. Bu bilgi ile kaşlarımı çattım. Bana haber vermesi gerekiyordu. Verse gelir miydim orası ayrı konu.

 

İçeride bir sepet vardı. Alıp dışarıya çıkacaktım fakat elimin üzerine bir el konulunca irkildim ve adımlarımı durdurdum. Mir kaşlarını çatmış bir bana bir sepete bakıyordu. Ne oldu dercesine tek kaşımı kaldırdım.

 

-" Sepet çok ağır ne diye kaldırmaya kalkışıyorsun? Bir yerini inciteceksin." diyerek resmen beni azarladı. Göz devirip elimi elinin arasından çektim. Hâlâ yerinde duruyor ve üzerimi süzüyor oluşu ile hafif yerimde hareketlendim.

 

-" İçeride temiz kıyafet var onları giyin istersen. Akşama kadar rahat edemezsin bu kıyafetlerle. Zaten her yeri açık böcek falan ısırır." Beni düşünmüş olmasına mı tepki vereyim, laf arasında elbisemin açıklığına laf atmasına mı tepki vereyim şaşırdım.

 

Gerçekten insanların anlattığı ve düşündüğüm karakter ile şu an gördüğüm karakter birbirinden çok zıt kutuplardı. Umarım bu zıt kutuplar bizi birbirimize çekmezdi. Eğer çekilirsek bu çekişme çok büyük bir çekilme olurdu ve çok yararı olduğu gibi zararıda olurdu.

 

İçeride gerçekten dediği gibi rahat ve etiketli bir takım vardı. Kahverengi sık dokumalı bürümcük eşofman ve kısa kimono takıma uyumlu beyaz bir kolsuz crop en üstte duruyordu. Onları kaldırdığımda beyaz spor ayakkabılar vardı. Elbiselerin yanına koyulan güneş kremi ise yok artık dedirtti. Bu kadar ince düşünmesi, ama nasıl bu kadar ince düşünebiliyor? Belki de sadece ben takılı kaldım bazı şeylerde ve bu yüzden bu kadar sorguluyorum. Belkiler çok canımı sıkıyor.

 

Perdeleri sıkı sıkıya çekip içerinin gözükmesini engellediğimden emin olduktan sonra yavaşça üzerimdekilerden kurtuldum. Çıkardığım her parça bedenimden koptuğunda bir gevşeme bedenimi bunaltıcı sıcaklığın esiratinden kurtarıyordu. Keşke bir yol da düşüncelerimin esaretinden beni kurtarabilseydi.

 

Giyinip ayakkabıları da giydikten sonra karşıda duran boy aynasından üzerimi süzdüm. Fiziğin her daim düzgündü. Yiyip kilo alamayanlardan olmamın yanında çocukluğumdan beri kilo sorunu çekiyorum. Sağlığımı etkileyen bir sorun..

 

Saçlarımı gelişigüzel dağınık bir topuz yaptım. Karavandan indiğimde Mir eli çenesinde yeni çıkan sakallarını sıvazlıyordu. Bir sorun varmış gibiydi. Tam şu an bir karar veriyorum. Mir'e yaklaşacağım. En azından onu tanıyıp kafamda kendime bir savunma şeması çizebilirim.

 

Yanına minderlere pek de nazik olmayan bir şekilde atladım. Bacaklarımı bağdaş oturacak pozisyona getirip ellerimi de dizlerime yerleştirdim. Tırnağım ile tırnağımın kenarındaki ojeyi ve etimi soyuyordum.

 

Öylece yarım saat bekledim. Ne o konuşuyordu ne de ben konuşmaya yelteniyordum. Bana baktığını hissediyordum. Garip bir aurası var insanı hem kendine çekiyor ve hemde itiyor. Acaba sevdiği var mıydı? Bir dakika...

 

Benim olduğu gibi onun da sevdiği olabilirdi. Bu düşünce beynimde balyoz etkisi yarattı. Ben bunu nasıl düşünmem! Nasıl soracağım ki? Nasıl denilir bu? En iyisi aramızın iyi olduğu bir anda sormak.

 

-"Canın sıkıldıysa oyun oynayalım?"

 

O bana ne yapalım dedi. Koskoca Mir Ağa bana oyun mı oynayalım dedi. Bir ay önce bana kanlın ve başağa Mir Mirhanoğlu ile evleneceksin hatta seni zorla pikniğe getirip sana 'oyun oynayalım' diyecek deseler gülmekten ölürdüm herhalde.

 

Kader gerçekten bir örümcek ağı misali ağlarını üzerimize örmüştü.

 

İyi bir anımız olması gerekiyordu. Hem onu tanıma kararı da verdiğime göre kabul etmeliydim. Çok istekli görünmemek için hafif omuz silkip dudağımı bilmem dercesine büzdüm. Bakışları saliselik dudaklarıma kaysa da hemen toparlanıp gözlerime baktı. Yanındaki not defterini ve kalemi şimdi farkettim.

 

"Ne oynayacağız? Kaç yaşındayız 3 falan mı?" deyip hafif nefes verdim. Keşke 3 yaşıma dönebilsem şu anları yaşayacağıma, kanlım ile evleneceğime, abimin ihanetini tadacağıma, sevdiğim adam tarafından aldatılacağıma...

 

-"İhra! Daldın, ben kimim oynarız diye düşündüm. Ne dersin?"

 

Daldığım boşluktan Mir'in ismimi zikretmesi çıkardı. Ben kimim oynayacağız demek. Oynayalım bakalım.

 

Kalem ve kağıdı bana uzattı. Sayfayı açıp biraz düşündüm. Neşet Ertaş yazıp arkasındaki yapışkan kısmı alnına yapıştırmak için dizlerimin üzerinde ona döndüm. Ayaklarını uzatmış ama hafif yukarı doğru kırık pozisyonda elleri yerde iki yanda bedenini destekliyordu. Dizlerimin üzerinde durunca yüzü hemen boynuma denk geliyordu. Alnına saçları dökülmüştü. Tereddüt etsem de kağıdı yapıştırabilmek için boşta olan elimle alnından saçlarını çektim. Ellerim yüzüne değdiğinde gözleri kapandı. Bundan etkilenecek bir adam değildir herhalde?

 

Alnına kağıdı yapıştırıp geri çekildim. Oda doğrulup benim gibi bağdaş kurmak yerine bir dizini kendine çekerek oturdu. Sırayla soru cevaplar başladı.

 

-"Erkek miyim?" dediğinde evet dedim.

-"Sanatçı mıyım?" dediğinde evet dedim.

-"Yaşıyor muyum?" dediğinde hayır dedim.

-"Şarkıcı yada türkücü müyüm?" dediğinde evet dedim.

-"Hangisi peki?" dediğinde ellerimle bilmiyorum dercesine iki yana salladım. Sadece evet ve hayır diyebilirdim.

-"Müslüm Gürses miyim?" İlk tahmin hakkını kullandığında hayır anlamında başımı sağa sola salladım. Biraz düşünüp tekrar konuştu.

-"Neşet Ertaş mıyım?" dediğinde göz devirip evet dedim. Kazanması hoşuma gitmedi. Sıra ona geldiğinde kağıdı alıp yazdı. Ne yazacağını kararlaştırmış olmalı ki benim gibi düşünmek yerine hiç beklemeden yazmıştı. Yaklaşıp alnıma yapıştırdığında kokusu burnuma geldi. Hafif sigara ve lavanta kokuyordu. Başka bir koku daha vardı ama ne olduğunu çözemedim. Lavanta da benim kolumu büyük ihtimalle arabada beni kendine çektiğinde kokum üzerine sinmişti. Boğazımı temizlediğimde geri çekildi. Artık başlayabilirdim.

 

Kim olduğumu bulmak için sormaya başladım. Sırasıyla sorularıma cevap almaya başladım.

 

-"Kadın mıyım?" dediğimde evet cevabını aldım.

-"Ünlü müyüm?" dediğimde evet ünlüsün dedi.

-"Evli miyim?" dediğimde daha değil ama yakında dedi.

-"Tasarımcı mıyım?"dediğimde evet oldukça başarılı hemde dedi.

-"Yurtdışı ile bağlantılarım var mı?" dediğimde evet fazlasıyla dedi.

-"Yabancı mıyım?" dediğimde hayır dedi.

 

Şimdi şıkları göz önüne aldığımda aklıma birkaç isim geliyor. Zaten tasarım camiasından olduğum için kolay lokma bir karakter diye düşünüyorum ama evlilik işi bozuyor. Üç tahmin hakkım vardı. Sırası ile söyledim.

 

"Tuba Ergin, Simay Bülbül, Mir Ersin" illa ki bunlardan biriydi.

 

Gözleri kısılmış hâlde başını sağa sola salladı. Nasıl yani ben oyunu mu kaybettim? Kimi yazmıştı? Alnımdaki kâğıdı çekip aldım. Ama...

 

Kağıdın üzerinde çok güzel bir el yazısı ile İhra Nova Zadeoğlu yazıyordu. Beni mi yazmıştı. Sorularıma verdiği cevaplar peki. Ama bu hileydi. Yüzüne karman çorman bir ifade ile baktım. Yandan yandan soran yüzüne bir tane patlatmak vardı. Dua etsin iyi bir anı kolluyordum. Al işte verdik ağzına lafı şimdi söyler durur. Moralim sıfır sıfır sıfır ya!

 

Telefonu çaldığında açtığı ağzını kapatmak zorunda kaldı. Ekrana bakıp kaşlarını çattı. Pardon çatık olan kaşlarını daha da çattı. Kimdi acaba arayan? Sevdiği kadın mıydı ki?

 

Meşgule atıp telefonu yanına koydu. Tekrar bana döndü yine konuşacağı sırada telefon bir kez daha çaldı. Benim de kaşlarım çatıldı. Kimdi bu arayan? Önemli birşey olabilir. Neden açma zahmetine girmiyor?

 

"Aç istersen önemli birşey olabilir." deyip gözlerine baktım. Zifiri gözlerinden hiçbir şey okunmuyordu ki!

 

Tekrar çalan telefonla sert bir nefes koyverip ayağa kalktı. Onun gidişi ile bir kelebek tam önümden geçip uçmaya başladı. O kadar güzeldi ki...

 

Boynumdaki kelebek sanki kendini hissettirmek istercesine ağırlaştı. Elim tişörtün altında olan kolyeye gitti. Kelebek karavanın arka tarafına yöneldiği esnada bende ayaklandım. Telefonumdan kamerayı açıp ürkütmeden camın aşağısına konan kelebeğin resmini çektim. Telefonumda bir sürü vardı. Bir yenisi daha eklendi.

 

Ekranı kapatıp ön tarafa geçeceğim sırada Mir'in sesini duydum. Adımım sekteye uğradı ve atmaktan vazgeçtim. Dinlesem ne olurdu ki? Olmaz. Yanımda konuşmak istese konuşurdu zaten. Her ne kadar sözlü de olsak birbirini tanımayan iki insandık. Özeli olabilirdi.

 

Kendime kızarak öne tarafa adımlarımı çevirdim fakat duyduğum şey başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüşçesine canımı yaktı. Ben sana inanacaktım ya...

 

Demek ki sadece kelebek fotoğrafının değil ihanetin de yenisi eklenecekmiş hayatıma. Hâlâ konuşuyor birde beni farketmedi. Etmesin de hemen geçeyim ön tarafa.

 

İyi değilim kulaklarım uğulduyor. Ellerim buz gibiyken bedenim ve yanaklarım cayır cayır yanıyor. Allah'ım lütfen dayanma gücü ver bana, lütfen.

 

Artık ayaklarımın beni taşımayacağını anladığımda karavanın kapı koluna tutundum. Bedenim titriyor, sadece titremekle kalmıyor beni yere de çekiyordu. Dayanamadım. Ben yine dayanamadım. Yanımda bulunan küçük masa da benimle beraber yıkıldı. Uğultulu gelen konuşmaları kesildi. Ya sustu yada ben artık tamamen bilincimi kaybediyorum. Kapı sesi geldi kulağıma önce sonra yakınımda ayak sesleri duydum. Hızlandı hatta koşar adımlara döndü.

 

En sonunda ne olduğunu anlayamadığım o koku burnumda, benimkilerin aksine sıcacık bir el şah damarımda diğeri ensemden başımı dikleştiriyordu. Konuşuyordu ama ne dediğini anlamıyordum. Kulaklarım sesleri su altındaymışım gibi ulaştırıyordu. Tam anlamıyla sudan çıkmış balığa döndüm. Öyle şaşkın, öyle yolunu yurdunu kaybetmiş...

 

Ve bir o kadar da ölüme yaklaşmış...

 

..........6. Bölüm Sonu..........

 

🦋 Merhaba arkadaşlar. Bölüm nasıldı?

🦋Ben yazarken çok duygulandım. Bölümün giriş kısmını yazdığımda 12. Sınıf öğrencisiydim. Sınava son günlerimi sayıyordum. Sonunu yazdığımda ise bir mezundum...

🦋 Karakterleri için görüşlerinizi bekliyorum. Wattpad ve diğer uygulamalarda İhra Nova ve Mir gibi karakterlerimin isimleri hiç kullanılmadı. Soyadları ve isimleri benim uyumlu bulduğum kelimelerle oluştu.

🦋 Yorum yapmanız çok önemli benim için. Beğendiyseniz yakınlarınıza tavsiye de ederseniz çok mutlu olurum.

 

TİKTOK: 1Zeronova_

Sizleri seviyorum Allah'a emanet olun...

Yağmur Ö.

Loading...
0%