Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Kelebek ve Zifiri

@ymaiii0

Bir günlük ömrü olan kelebek,

Bir gün boyunca ağlamıştı.

O savaşandı.

Ve bilirsiniz savaşanların tek bir amacı vardır,

Kazanmak.

🦋⛓️🦋

 

Mirhanoğlu ailesi gittikten sonra ailemle konuşmuş ve onlara yıkılmadığımı, yıkılmayacağımı onlara tane tane sakince izah etmiştim. Annem ile yengelerim yine ağlamış, babam ve dedem çaresizliğin hakim olduğu gözlerle bakmışlardı. Abilerim onlar apayrı bir konuydu. Bakmaya kıyamadıkları kız kardeşleri, erkek kardeşi uğruna zalimliği ile bilinen bir adama -tabiri caizse bir kurda kuzuyu emanet eder gibi- mahkum kılınıyordu. İçimde ettiğim yeminleri bilmiyorlardı. Lakin benim nasıl bir karaktere sahip olduğumu biliyorlardı. Beni ona mahkum etseler bile ben o mahkumiyeti özgürlüğe çevirirdim. Özgürlüğüme çok düşkündüm.

 

Özgürlük her ne kadar her canlıya ait olması gereken bir hak olsa da kadınlara çoğu ortamda bu hakkını kullanmasına izin verilmiyordu. Kısıtlanılan bu hak sadece fiziksel değil düşünsel özgürlüğün de koparılması ile toplumu şu anda olduğu hâlden daha da yozlaşmış bir yapıya sürüklüyordu. Bunu değiştirmek ise sadece bizlerin ellerindeydi. Kadınlar düşüncelerini saklama gereği duymadıkları bir çevrede özgürlüğüne düşkün bilinçli yeni nesiller yetiştirecekti. Geleceğe Umut tohumu ve ışık tutacak erkekler ve kızlar vereceklerdi.

 

Bulunduğum toplumda benim düşüncelerimi özgür bir şekilde ifade etmem ve hareketlerimi rahat bir şekilde sergilemem çoğu kişi tarafından garipseniyordu. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Ben buydum ve bu olarak kalacaktım. Kimsenin gücü benim karakterimi kıramazdı.

 

Odama geçtiğimde içimdeki huzursuzluk bir nebze de olsa bedenimden uzaklaşmıştı. Ailemle konuşmuştum ve Mir'in söyledikleri bir nebze ferahlatmıştı. Benim davranışlarım onun bana olan yaklaşımını şekillendirecekti. Doğru olan buydu. Bir ateş vardı. İhanetin ateşi ve bu ateşi yakan da bizi o ateşe iten de kardeşlerimizdi. İhanetimiz de birdi, ihanet edenimiz de...

 

Banyoya girip makyajımı çıkardım. Kısa bir duş aldım ve mayışmış bir şekilde yatağıma uzandım. Tavana boş gözler ile baksamda beynim bir o kadar doluydu. Abimin neden bana gelip yardım istemediğini ya da neden gelip kendini ve hislerini açıklamadığını düşündüm. Planlı ve dominant bir yapım vardı. Katı ve sert bir üslubum da olabilirdi fakat ben hiç aileme bu şekilde yaklaşmamıştım. Hak edene hakettiği şekilde gitmiştim. Ben Mardin'in duygusuz hanımağası iken abilerine, ailesine aşık olan kızdım. Hanımağa sıfatım sadece olması gereken yerde devreye giriyordu. Esnafın kızı, kardeşi, ablası gibi davranırdı ve onlarda öyle görürlerdi. Kadınların arkadaşı, ablası, kardeşi olurdum. Onlara sadece hanımağa sıfatım ile yaklaşmazdım. Yanlış mı düşünüyordum? Çok mu katı davranıyordum onlara?

 

Hayır, eğer öyle davransaydım Afran ağabeyimin gözlerinde o pişmanlık olmazdı. Tüm doğu elimden tutmazdı ve en önemlisi yüreğim bu kadar rahat olmazdı. Vicdanlıydım. En sevdiğim özelliklerimden biri buydu. Vicdanım ile çoğu hükümde yanlış karar vermekten son anda dönmüştüm. Eğer bir eksiğim olduğunu düşünseydim ben sussam, onlar sussa bile vicdanım susmazdı ki.

 

Telefon bildirim sesi odamda yankılandı. Mesaj gelmişti. Bu saatte ne yazabilirdi ki? Üstelik daha birkaç saat önce elime onu yüzüğü takıldıktan sonra, söyleyeceği herşeyi söylememiş miydi? İkinci bildirim sesi de geldiğinde merakım ağır basmıştı. Açtım ve okuduğum mesaj ile önce kaşların çatıldı sonra hayretle tam tersi yöne, yukarıya doğru havalandı. Bu adam gecenin bir yarısı bunun için mi bana yazmıştı?

 

🦋: Süleyman'ın karısını ne diye elinden aldın kadın sen!?

🦋: Ulan derdin ne de kadını evinden aldın, adamı çocuklarından ve karısından ayırdın?

🦋: Tek taraflı dinlemek istemiyorum şu olayı doğru düzgün anlat bana.

 

Zihnim kaşlarını çattığı ve bütün gece yaptığı gibi sinirle dizini salladığı bir görüntüsünü canlandırdı. Sonra zifirileri aklıma gelince bir ürperti bedenimi kapladı. Cevabını yazdım. Tek taraflı dinlemek istemeyen madem oydu benim duyunca zar zor tuttuğum öfkem gibi o da tutabilecek miydi öfkesini?

 

BEN: Öncelikle birincisi gecenin bu vaktini mi buldun soracak?

BEN: İkincisi tek taraflı dinlemediğin için teşekkür ederim.

BEN: Konuya gelecek olursak Süleyman bütün ağalara aynı hikayeyi anlatıp duruyor. Ama konu uzun böyle anlatamam. Yarın detaylıca konuşuruz.

 

Yazdıklarımı okuması için bir süre bekledim. Kısa bir süre sonra cevap geldi.

 

🦋: Sonraya bırakılacak bir konu değil bu telefonu aç konuşalım.

 

Gecenin bu vakti ne oluyor bu adama Allah aşkına ya! Bu adam niye bu kadar normal karşılıyor bu durumları? Bir daha birkaç saat önce zorla sözlendik. Ben mi sadece bu durumu sindiremiyorum.

 

Telefon çalınca hızlıca sessize aldım. Sessizce çalan telefon ekranına tereddüt ile bakıp açmak ve açmamak arasında döndüm durdum. Derin bir of çekip telefonu açtım, kulağıma koydum.

 

- "Neden bu kadar geç açtın?" Sorgulayıcı ses tonu kaşlarımı çatlama sebep oldu. Ne demek 'neden geç açtın?' hesap mı verecektim bir de!

 

- Hesap mı vereceğim Mirhanoğlu? Keyfim ve kahyası öyle istedi. Her neyse başka zaman mı yoktu da bu saatte konuşuyoruz bu konuyu?

 

Sesimin sert çıkmasını umursamadım. Hesap vereceğim biri konumunda değildi. Kaldı ki ben bu zamana kadar kimseye hesap vermemiştim. Benim ses tonuyla rağmen sakin ve yumuşak bir tonlama ile cevapladı.

 

- "Ne olduğunu bana anlatmam lazım. Kadını sakladığın için işine karışmak istemedim. Birbirimizi tanımadan önce bir anlaşmamız vardı. İkimizde birbirimizin işine karışmayacaktık. Bu yüzden bana anlat ki daha fazla karşımıza geçip seni kötülemesin. Ağzını yüzünü yamultmamak için kendimi zor tutuyorum. Anlat bileyim ne yaptığını, hadi..."

 

Daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. Anlatmaya başladım fakat her cümlemin sonunda sert nefesleri çoğaldı. Yine de anlattım. Bu sefer beraber hareket etmemiz gerekiyordu ve beraber hüküm koymamız. Uzun bir konuşma yapmıştım.

 

- Süreyya, Süleyman'ın karısı ve bana kendisi geldi. Süreyya'nın bir kızı var ve Süleyman onun üzerine kuma getirmek istiyor. Erkek çocuk için istiyor. Süreyya nikâhını vermek istememiş kızı için çünkü nikâhını verirse zaten üzerine kuma getirecek ailenin birde nikahsızsın laflarını duymak istemiyor. Bana gelmesine izin vermemişler. Kadını darp etmiş şerefsiz herif. Kızına da el kaldırmış ve o gün komşuları bana haber verdi. Küçücük bebeğe bile el kaldırmıştı. Kırdım o elini, kızına kaldırdığı elini kırdım. Aldım Süreyya ve bebeğini bir yere yerleştirdim. Süleyman kapıya dayandı ama hiçbir yerde bulamadı. Bulamayacak, hele de Süreyya'nın anlattıklarından sonra asla izin vermeyeceğim.

 

Derin bir nefes aldım. Aldığım nefes sanki biri tarafından gasp ediliyordu. Nefesimi benden çalıyorlar da nefessiz kalıyormuşum gibiydi. Elim boğazıma gitti ve yavaşça parmaklarım ile ovaladım.

 

- "Ne anlattı? Ne yaşatmış bu şerefsiz, onursuz herif?" diye sordu. Sesinden sinir ve iğrelti akıyordu. Hissediyordum.

 

- Küçücük yaşta kızı zorla ailesinden koparmış ve evlenmiş. Ailesi vermek istememiş kızlarını ama Süreyya'nın babasını yaralamış. Korkmuş Süreyya da ne yapacağını bilememiş. Mecburen kabul etmiş. Ailesi yine olmaz dese de Süreyya evlenmiş. Süleyman sürekli darp etmiş kızı, hiç rahat nefes alamamış. Hamile kaldığında bile devam etmiş. Ya karnında canını taşıdığını bile bile el kaldırmış kadına ve çocuğun cinsiyeti kız olunca hayatı hepten kararmış. Ailesi ile görüşmesine izin vermemişler. Yıllardır ailesinden ayrı, şiddetsiz bir gün geçirmeden ve kızını koruyamama korkusu ile yaşamış. Hayatını mahvetmiş. Daha da asla izin vermem. Ben nasıl oldu da farketmedim bu durumu bilmiyorum. Ama Süleyman karşıma çıktığında ona ne yapacağımı çok iyi biliyorum.

 

Boğazım kurudu. Yumuşaması için yutkununca tırmalanmış gibi yandı. Cam kenarına doğru yürüdüm ve sürahide su olmalıydı. Suyu bardağa doldurdum. Ne o konuşuyordu ne de ben, ikimizde susuyorduk. Sadece onun nefes sesleri vardı. Sudan bir yudum aldım fakat gördüklerim karşısında boğazımda kaldı. İçtiğim su zehir oldu uyuşturdu bedenimi sanki kımıldayamadım. Ateş oldu da bütün bedenimi yaktı sanki şayet bedenimin ısısının bu kadar yükselmesinin başka bir anlamı olamazdı.

 

Yağmurun altında elleri cebinde pencereme bakan Ferman...

 

Bir an sanki elim ayağıma dolaştı. Bardak elimden kaydı ve yere düşüp paramparça oldu. Hayallerim gibi, yüreğim gibi, güvenim gibi...

 

Bu adamın burada ne işi vardı. Canına mı susamıştı. Ben çağırdığımda gelmeyen adam şimdi, sözlendiğim gece kapıma dayanıyor. Gözlerimiz kesişti. Ama bir farklılık vardı. Ben ona eskisi gibi bakmıyordum, bakamıyordum. Kendini benden öyle bir silip atmıştı ki... Emaresi bile kalmamıştı.

 

Ama burada olmamalıydı. Bir gören olursa sorun çıkardı. Hızlıca üzerime geceliğimin kimonosunu geçirdim. Yavaş adımlarla odamdan çıktım. En üst katta kaldığım için sesim aşağıya gitmiyordu. Aşağıya indiğimde daha dikkatli hareket ettim. Avluya geldiğimde korumaların değişim zamanıydı. Hemen Cemal ağabeyi bulup dışarı çıkacağımı haber verdim. İlk başta eşlik etmek için ısrar etsede izin vermedim. Kapıyı ardımdan kapatıp hızlıca onun olduğu tarafa ilerledim. Konağın arka tarafına bakan penceremin orada duruyordu. Adımlarım ona yaklaştıkça yüreğim acısını hatırlatmak istercesine sıkıştı. O bizi yaktı, sende onu yak dedi.

 

Tam karşısına geçtim ve gözlerinin en derinine baktım. O da benim gözlerime baktı. Ama aradığı şeyi bulamamanın acısı gözlerine yayıldı. Ya da ben öyle olmasını umduğum için bakışlarını bu düşünceye yordum. Bakışlarımda kendine ait biz kırıntı bile bulamayacaktı.

 

-" Git!" Dudaklarımdan sadece üç harf, tek kelime çıktı. Etkisi büyük tek hecelik bir kelime. Yapma der gibi gözlerime baktı. Başını yana eğdi. Yüzü, bakmaya kıyamadığım, doyamadığım yüzü acıyla kasıldı. Bariz bir acı yüzüne oturmuştu. Bakması yetmemiş gibi konuşmaya başladı. Bu sefer ben sustum o konuştu, konuştu ve konuştu.

 

-" Yapma güzelim. Ben yaptım sen yapma! Ne olursun kıyma sana, bana, bize... Bize yazık etme be gülüm! Gel tut elimi de gidelim. Kimse bulamadım bizi, kaçalım buralardan? Hadi tut elimi de gidelim."

 

Başımı iki yana ağırca salladım. Ben kaçan ağabeyim yüzünden kurban edilmiştim. Ben kaçarsam kimi kurban edeceklerdi? Hangi ağabeyimi gözden çıkarmam gerekiyordu? Peki o, o ne çabuk kız kardeşinden vazgeçmişti? Kız kardeşine kıymetlim diyordu. Zaten biz hep en kıymetli olanımıza en büyük zararı vermiyor muyduk? Ya isteyerek ya istemeyerek...

 

-" Git! Hemen git buradan ve bir daha da sakın gelme! Kaçalım öyle mi? Ben zaten kaçan bir kız ve kaçıran ağabeyim yüzünden bu hâlde değil miyim!? Ne çabuk vazgeçmişsin kız kardeşinden! Peki ben hangi ağabeyimi gözden çıkarmam gerekiyor? Hangisini ateşlere atayım diri diri? Ya da dur! Söylesene bunu niye yapayım!? Değer misin sen buna? Ne oldu da geldin? Yoksa uğruna hiçe saydığın bana, o kız seni terk ettiği için mi geldin!? SÖYLESENE NİYE GELDİN!? SENİ ARADIM! GEL DEDİM, GEL BANA ANLAT NE OLDUĞUNU! GELMEDİN FERZAN! SENİ SİLECEĞİMİ, BERDELİ KABUL EDECEĞİMİ BİLE BİLE GELMEDİN YA SEN! ŞİMDİ BURADA GELİP BANA MAVAL OKUMA!" Yutkundum, yutkundu. Hafiflediğimi hissettim. Ama hâlâ söylemem gerek şeyler vardı. İster zorla ister güzellikle, o kafasına söylediklerimi sokacaktı!

 

-" Biz diye birşey yok artık! Ben değil sen bize kıydın. Sordun ya bana az önce 'Yazık değil mi bize' diye. Sen cevaplayacaksın bu soruyu çünkü cevabı yalnızca sende bu sorunun. Bana değil ama kendine cevapla çünkü benim karnım bu sözlere tok! Daha fazla sesini de duymak istemiyorum. Şimdi beni iyi dinle! Ben İhra Nova Zadeoğlu! Mir Mirhanoğlu'nun sözlüsü ve müstakbel eşiyim! Ben sana haramım Ferzan Ağa! Bana bakmayacaksın! Beni duymayacaksın! Beni düşünmeyeceksin! Bana yaklaşma girişiminde bulunmayacaksın! Benden de, ailemden de, sözlümden ve onun ailesinden de uzak duracaksın! Beni sileceksin Ferzan Ağa... DUYDUN MU BENİ!! SİLECEKSİN! SAYENDE BENİM BUNUNLA UĞRAŞMAMA GEREK YOK, ÇÜNKÜ SEN KENDİNİ BENDEN ÖYLE BİR SİLDİN Kİ! EMAREN KALMADI BENDE! ŞİMDİ DEFOL BURADAN! BİRAZ OLSUN ŞEREFİN VARSA DAHA DA YÜZÜME BAKMAZSIN, BAKAMAZSIN! SEN YOLUNA BEN YOLUMA!"

 

Arkamı döncektim fakat durdum. Söylemeliydim. Bunu da söylemeliydim. Beni yaktığı gibi onu yakmalıydım. Derin bir nefes aldım.

 

-" ŞUNU DA SÖYLEYEYİM! NE ÖLÜM ÖLÜNE, NE DİRİM DİRİNE FERMAN AĞA! SEN BENİM NE BU DÜNYADAKİ NE DE ÖBÜR DÜNYADAKİ İMKANSIZIM BİLE OLAMAZSIN ARTIK! HAYDE EYVALLAH!!

 

Bastıran yağmur hangimiz için ağlıyordu? Hangimizin yarasına şifa olmak istiyordu? Hangimizin yangınını söndürmek istiyordu?

 

Bir kez bile arkamı dönmedim ona dönemedim. Gururum yine ağır bastı. Asla gururumu ayaklar altına alamazdım. Ben bir robot değildim. Kodlanıp, kodlandığım alanın dışına çıkamamamı bekleyemezlerdi benden. Bir insandım ben... Benimde canım yanıyordu... Alev alev, cayır cayır hemde...

 

İki adım attım ama üçüncüsü gördüğüm yüz ile havada kaldı. Mirhanoğlu tam karşımda kasılmış yüzü, sıktığı çenesi ve yumruğu, alev alev zifirileri ile tam karşımdaydı. Telefona baktım kapatmayı unutmuştum. Umarım duymamıştı. İkisi arasındaydım. Hayat sanki ikisi arasında bir seçim yapmamı istiyordu. İkisinde de ölüm olan iki seçenek... Hangisi daha acıtırdı?

 

Adımlarım şaşmadı. Üç adımda yanına vardım. Ben ne olursa olsun yüreğimi dinledim. Beni yine doğru yola ilerletmesini istedim. Öyle umdum. Artık yerim belliydi. Ya öyle ya böyle...

 

Ben bugün bir yola adım atmıştım. Ardından hayali adımlarım gerçekten ona giden yolu ilerlemişti. Yine ona gelmiştim. Benim yanım artık onun yanıydı. Kim bilir belki de ilk gördüğüm anda beni saran o tanımışlığın sebebi de buydu. Belki de başından beri yerim onun yeriydi. Ben mir Mirhanoğlu'nun yanındaydım. Eli belimde, gözü gözümdeydi. Ferzan'a bakmadan belimden tutarak sırtımızı ona doğru döndürdü. Sırtımdaki delici yeşiller kendini hisettirirken yanımdaki zifiriler ben daha çok etkisi altına alıyor, düşünmeye itiyordu. Konağın kapısının önüne geldiğimizde Ferzan'ın bizi görebildiği bir mesafede duruyorduk.

 

Dudaklarını araladı. Elleri belimi iki yandan sıkıca tuttu ve kendine çekti. Yüzünü yüzüme eşitlemek için eğildi. Dudaklarını ıslattığında dikkatim dudaklarından çıkacak sözlerdeydi.

 

-"Bir günlük ömrü olan kelebek, Bir gün boyunca ağlamıştı.

O savaşandı. Ve bilirsiniz savaşanların tek bir amacı vardır, Kazanmak." Derin bir nefes aldı ve gözlerimin en içine baktı. Sanki Ferzan'dan bir iz, bir anı kalmış mı diye... Sonra devam etti.

 

- " Bugün kelebek birşey kazandı. Büyük mü küçük mü bilemem ama kelebek bugün güvenimi kazandı." dedi. Alnımı derinde öptü ve avucuma bir kolye bırakıp uzaklaştı.

 

Tebessümü güneşten daha sıcak geldi. Bütün içimdeki buz eridi. Oysa ki küçücük var ile yok arası bir tebessümdü. Zalim Ağa bu muydu? Bu karşımdaki adam zalimliği ile nam salmış o adam mıydı? En zalim olması gereken yerde bu şefkati niyeydi?

 

Madem bu adam zalimdi ; hani neredeydi bu adamın zalimliği? Biri gelip göstersin bana çünkü bu şefkati benim aklımı bulandırıyordu. Benden uzaklaştırdı ve tebessümünü silip onu bıraktığımız tarafa doğru döndü. Fakat Ferzan orada yoktu. Yağmur sanki onu buradan alıp götürmüştü. Bir yağmur ile ona veda etmiştim. Bir veda ile bu karşımdaki adama merhaba demiştim.

 

Avucumda tuttuğum kolye ile odama çıktım. Pencerenin kenarında az önce onunla bulunduğumuz yere baktım. Avucumu açtım ve kolyeye baktım. Kelebek kolyesi...

 

Kelebek o kadar zarif duruyordu ki... Sanki birazdan uçup zincire gerek kalmadan boynumu süsleyecekti. Zinciri elimden sarkıttığımda arkasında bir yazı farkettim. M&İN harfleri kazılıydı. İki ismimin de baş harfini yazdırmıştı. Bu harfler alyasın içinde de yazıyordu. Ben bunları kız kardeşleri, yengesi veya annesinin yazdırdığını düünmüştüm. Ama o yazdırmış. Bu kadar ince düşünmesine ne demeliydi? Mir Mirhanoğlu sen kimsin? Sen nasıl zalim olabilirsin? Telefonumu çıkardım ve onun bana söylediği sözün devamını yazdım. Ardından kolyeyi boynuma takıp ince parmaklarım kolyenin üzerindeyken uzun zaman sonra huzurlu bir uykuya daldım.

 

BEN: 

Ve gözyaşlarını topladı kelebek,

Dünyanın en güçlü silahı yaptı.

Sonra fısıldadı silahına,

Senin adın, Canhıraş.

Benim canımı yakanların,

Canını yakacaksın.

(22:46)✓✓

 

..........4. Bölüm Sonu..........

 

🦋Merhaba, nasılsınız?

🦋Bölüm nasıldı? Karakterler hakkında düşünceleriniz neler??

🦋Geçen bölüme göre biraz kısa oldu ama içime sindiği için atayım dedim. Bana yardım eden bir arkadaşım var ona teşekkür etmek istiyorum. NlgnK1 teşekkür ederim çok yardımcı oldun bana, desteğin ve samimi yorumların çok iyi geldi. İyi ki varsın...

🦋 TikTok hesabımı buraya bırakayım. Arada bölüm alıntıları paylaşıyorum. Bakmak isterseniz...

 

TikTok: 1Zeronova_

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Yağmur Ö.

Loading...
0%