Yeni Üyelik
2.
Bölüm

♦ Bölüm 1 ♦

@yooshien

Tekrar oku, tekrar oku, tekrar oku...

Elimdeki kitabın sayfasını kaçıncı kez tekrar ettiğimi gerçekten hatırlamıyorum. Kardeşimin söylediği şarkı sürekli kafamı karıştırıp duruyor. Elimdeki karmaşık kitabı anlamakta bile zorlanırken bu kadar seste nasıl odaklanabilirdim. Yüzümü bir süre kitaba gömdüm ve sonunda dayanamayıp kapattım. Hemen yanımda duran eski ve üstü çay yanığı lekesi dolu sehpaya kitabı fırlattım. Bir süre zihnimi dinlendirmek için yüzümü dizlerime gömdüm ama bir faydası olmadı. Daha sonra kafamı kaldırıp küçük kız kardeşime baktım. Bugün her zaman olduğundan biraz fazla süslenmiş bir haldeydi. Üstüne capcanlı sarı renkli, etekleri kat kat inen bir elbise giymişti. Umarım bu gece feneri gibi parlayan kıyafetiyle dışarı çıkmayı düşünmüyordur diye içimden geçirdim.

"Tanrı aşkına Lisa, lütfen biraz sessiz olur musun odaklanmakta gerçekten zorlanıyorum!" diyerek kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne yapıyorum ben? Zaten berbat bir hayattayız ve küçük kız kardeşim sadece biraz eğlenmeye çalışıyor. İyice babama ve Alice benzemeye başlamıştım. Biraz sakinleşsem iyi olur, Lisa'nın böylesine neşeli olması her zaman görebileceğim bir şey değildi.

"Bugün her zamankinden daha bir aksi gibisin. Alice ile fazla mı takıldın yoksa şekerin falan mı düştü. Hem bugün keyfimi hiçbir şey bozamaz" bunu söylerken saçlarını arkasına doğru savurup dans etmeye devam etti.

"Nedenmiş bakalım?" diyerek bir kaşımı kaldırıp şüpheli bir şekilde ona baktım.

" Bugün Max ile beraber bir partiye gideceğiz?" sesinde ciyaklama beynime saplandı. Genç ve aşk kelimelerinin birleşimi aptallığı beraberinde getirir. Lisa ve Max gerçekten bu koşulları çok güzel karşılıyorlardı. Gençlerdi, aşıklardı ve gerçekten aptallardı.

"Ve sende babamın bırak oraya gitmene izin vermeyi bu kıyafetle gitmene izin vereceğini mi düşündün. Babamı geçtim Alice buna kesinlikle karşı çıkacaktır."

"Ama bu haksızlık. Bütün yaşıtlarım orada olacaklar ve bu Max ile 5. ayımız. Lütfen Grace bana yardım et! Lütfen... Lütfen!" iki elini birleştirip çenesine götürdü ve o yavru köpek bakışını yaptı. Lisa ona hayır diyemediğimi iyi biliyordu özellikle bu bakışına asla karşı gelemeyeceğimi. Ve bu zaafımı gerçekten çok iyi kullanıyordu. Küçük kardeşimin mutlu olabilmesi ve hayatta kalabilmesi için her şeyi yapardım. Annemi kaybettikten sonra annemin yapması gereken görevleri ben yerine getirmeye çalıştım. Özellikle Lisa'nın büyümesi ve yetişmesi konusunda. Babam zaten artık yaşlandığı için eskisi gücü yerinde değildi. Bulunduğumuz kampın eski lideri olduğu için gerekli savunmalarda halen karakola gidip yeni birliğe destek olmaya çalışıyordu. Alice ise... babamın ailemize bıraktığı görevi devraldı denebilir. Savaşçı oldu ve yaşanacak mevcut saldırılar konusunda bizi korumak için orduya katıldı. Zaten Alice hep güçlü ve benimle zıt biriydi. Annemizi kaybettiğimizden beri ise fazlasıyla soğuk biri oldu. Bana suçlayıcı bakışlarla bakması beni her gün öldürüyordu. Bende o gün böyle olmasını istememiştim. Keşke zamanı geri alabilseydim ama şu anda buradayız.

Tam o sırada kapı açıldı ve babam içeriye girdi. Bugün yüzü biraz fazla çökmüş ve keyifsizdi. Anlaşılan elimizde kötü haberler vardı. Bunun üstüne Lisa'yı görünce başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi mavi gözlerini kocaman büyüttü ve çenesini sıktı. Elindeki gazeteyi tezgaha koydu ve hiçbir şey demeden hızlıca oturduğum koltuğun sağındaki geniş kanepeye kendini bıraktı.

" Sevgili küçük kızım" diye söze başladı ve sonra bir parmağıyla elbiseyi işaret ederek "Umarım evde sadece hevesini alıyorsundur. Bu kıyafetle ön verandadaki çiçekleri bile suladığını görmek istemiyorum." sesi oldukça ciddi ve netti. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Normalde babam eğlenceli ve bizimle şakalaşmayı seven biriydi. Ciddi olduğu zamanlar oldukça nadirdi, mesela şu an o nadir anlardan birini yaşıyorduk. Ona karakolda ne dediler bilmiyorum ama canı cidden sıkıntılı gibi duruyordu.

"Ama baba..." diye itiraz eden küçük kardeşimin hevesi kaçmış gibiydi. Hemen yüzünü astı ve dudaklarını büzdü. Lisa genetik olarak babama o kadar çok benziyordu ki. Saç tonlarındaki sarılar birbirinin aynısıydı. Bende hep Lisa gibi babama benzemek istemiştim. Ama hem Alice hem de ben annemden koyu kestane genini almıştık. Saçlarımızdaki koyuluğa gözlerimiz eşlik ediyordu. Küçük kardeşimiz ise evimize bir güneş gibi doğmuştu. Belki yaşından dolayı belki de gerçekten karakteri öyleydi. Yer yer asiliğine rağmen etrafa ışık saçıyordu.

"Konu kapanmıştır. Eğer tartışmak istiyorsan Alice gelince bu isteğinden ona bahsedebilirsin, ben son sözümü söyledim." Bu cevabın üstüne Lisa pembe yanaklarını şişirdi ve kaşlarını çattı. Sinirliyken bile tatlı gözüken kardeşime gülmemek için kendimi tuttum. Ama babam haklıydı. Eğer bu kıyafet ile değil kampa gitmek, verandaya çıkması bile riskliydi. Hayatımız boyunca tek amacımız karanlığın içinde kaybolmaktı. Hayalet gibi olup gizlenmeye çalıştıkça bu tür hevesler onun hayatını riske atabilirdi. Annemden sonra küçük kardeşimi de bir vampir yüzünden kaybetmek istemiyordum. Vampirlerin dikkatini çekmemek için renklerden ve eğlenceli şeylerden vazgeçmiştik. Tek amacımız hayatta kalmaktı ve bunun için yapmamız gereken tek şey karanlığın ta kendisi olmaktı.

"Bugün pek keyfin yerinde değil gibi baba. Ne oldu? Kötü bir haber mi var?" Babam bu soruyu sormamı hiç istemiyormuş gibi derin bir nefes verdi önce yerdeki halıya sonra buz mavisi gözleriyle bana baktı.

" Bugün Sam ile genel raporları inceledik." Sam bulunduğumuz kampın yeni lideriydi. Ayrıca onu küçüklüğümden beri tanıyordum. Oğlu Alex ile çocukluktan beri arkadaştık. Babamdan sonra Sam amca bu konuma biçilmiş kaftandı. "Güneyimizde büyük bir saldırı olmuş ama haber bize 2 hafta sonra ulaştı. Düzenli aralıklarla yerleşkelerimize saldırıp duruyorlar. Hesaplarımıza göre 1 hafta sonra büyük bir baskın olabilir. Alex bizim için bir sığınak temin etmeye çalışıyor ancak halen keşif aşamasındayız ve hiç vaktimiz kalmadı." bu tahmin ettiğimden daha da korkutucuydu. Her ay sıradaki saldırı buraya mı olacak diye düşünüp duruyordum. Kendimden çok beni endişelendiren ailemdi. Birini daha kaybetmeye dayanamazdım. Bunları düşündükçe başıma bir ağrı saplandı. Babama hiçbir şey söylemedim çünkü suratımdaki ifadeden ne düşündüğümü anladığına emindim. Biraz dinlenmesi için onu salonda bıraktım ve duyduklarımı sindirip mantıklı düşünebilmek için akşam yemeğini hazırlamaya mutfağa gittim.

İnsan çorba karıştırırken ne çok şey düşünüyormuş. Gerçekten kafamı boşaltacakken yazdığım senaryoların her biri beni daha da tedirgin etmişti. Ya bir baskın olursa ne yapacaktık? Kardeşimi ve ailemi nasıl koruyacağımı bilmiyordum. Babam 2 yıl önce kendimizi koruyabilmemiz adına bizi askeri eğitim kursuna gönderdi. Eğer burada başarılı olabilseydik Alice ve babam kimi kampı korumak için savaşacaktık. Ancak eğitimler hem bana hem de Lisa için fazla ağır geldi. Bizde temel eğitimleri tamamlayıp eve babamızın yanına döndük. Eğitim sürecinde aklımda kalan en temel şey hançer kullanmaktı. Ancak gerçek bir vampir ile karşılaşınca bir soğuk kanlılıkla hançere sarılabileceğimi düşünmüyordum. Muhtemelen ilk karşılaştığım o gün gibi kaskatı kesilirdim. Kendimi koruyabilmek adını en iyi yaptığım şey hep kaçmak olmuştu. Aklıma tekrardan o gün geldi. Zaten Alice hiç aklımdan çıkmasına izin vermiyordu.

Yine bir güneş dönümü mevsimindeydik. İçim kıpır kıpırdı ve kanım kaynıyordu. Önceki gün Alex babasının sandığından biraz viski kaçırmış ve denemeyi isteyip istemediğimizi sormuştu. Aptal bir hevesle evet demiştim. Tabii bizimkilere bunu söyleyemezdim. O dönem kesinlikle evden çıkmama dahi izin vermiyorlardı. Yine bu saldırı durumu gündemdeydi, ancak ergendim ve aptaldım. Annem ve babam bu kadar sert olmasa da bu isteğime kesin bir dille karşı çıkmışlardı. Bunun tehlikeli olduğunu söylemişlerdi. Bu bana engel olmamıştı. O zaman bana koyulan kurallara karşı gelmek bir galibiyet hissettiriyordu. Evden çiçekleri sulama bahanesiyle çıktım ve geç kalmamak için evin aşağısındaki patika yoldan girip hızlıca yürümeye başladım. O zamanlar yaşadığımız bölge bu kadar güvenli değildi. Biraz ilerledikten sonra karşımda beyaz tenli ve kızıl saçlı bir adam belirdi. Ellerini kollarında birleştirmiş ve bir ağaca yaslanmış ve gülümseyerek bana bakıyordu.

"Burada olmaman gerektiğini düşünüyorum, tatlı kız" sesi öyle derinden ve fısıltı gibi çıkmıştı ki. İlk duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. Karşımdaki yabancıyı görünce öyle gerilmiştim ki hiçbir şey söylemeden yürüme devam ettim. Önünden geçerken tam karşıma dikildi. Bu yabancının bu kadar yakınımda olması beni huzursuz etti. Panikle birkaç adım geriye doğru geçtim ve ne yaptığına anlam veremediğim bir ifadeyle kaşımı kaldırdım.

Muhtemelen içmiş bir ayyaşın tekiydi. Cebimde kendimi korumam için küçük bir çakım vardı. Kendimi ona karşı koruyabileceğimi düşünüyordum. Ta ki karşımda o kocaman sırıtışını görene kadar. Uzun sivri dişleriyle bana gülümsedi daha sonra kırmızı gözlerini üzerimde gezdirdi. O an gerçekten öleceğimi sanmıştım. Aptallığım yüzünden bir gün öleceğimi biliyordum ama bu kadar erken olmasını beklememiştim. Hemen yerden bir ağaç dalı aldım ve ona doğrulttum. Çaresizliğimi görünce bundan öyle keyif almıştı ki kocaman bir kahkaha patlattı. Dizlerim titriyordu ve ailemi dinlemediğim için deli gibi pişmandım. İşte tam o sırada arkadan tanıdık bir ses bana kaçmamı söyledi. Başta hayal olduğunu düşündüm ama değildi. Annem aptal kızını kurtarmak için gelmişti.

"Hadi tatlım eve doğru koş onunla ben ilgilenirim!" annemin o yumuşacık ses tonunu halen hatırlıyordum. Vampir önce kafasını kaldırıp kocaman bir sırıtış ile bize dişlerini gösterip meydan okudu sonra beni geçerek annemi boğazından tutup ağaca doğru itti. Öyle güçlüydü ki annem orada nefes almak için çırpınırken ben sadece dizleri titreyen bir korkak gibi onları izliyordum. Hareket edemiyordum. Annem bir tekme attı ve vampir sendelediğinde elini biraz gevşettiği sırada annem arka askısında takılı duran hançeri çekip vampirin kalbine sapladı. Her şey o kadar hızlı olmuştu sadece ben yavaş bir zaman dilimde sıkışmış gibi hareket ediyordum. Ormanın ortasında öyle bir çığlık kopmuştu ki neredeyse aklımı kaybedecektim. Çığlıkta hem öfke hem acı vardı.

"Grace neden halen buradasın tatlım. Koş ve eve git bende hemen arkandan geleceğim!" rahatlamıştım artık bacaklarımı kontrol edebiliyordum. Yere yığılan vampirin cansız bedenine sonra annemin yüzüne baktım. Ve annemin dediğini yapıp hemen harekete geçtim. Hızlıca koşmaya başladım. Bu yaşanılanlara inanamıyordum. Yaptığım aptallık yüzünden az kalsın ölecektim.

Karanlık ormanda yürümekten daha zor olan bir şey varsa o da panikle koşmaktı. Ayaklarıma sürekli sarmaşıklar dolanıyor ve dikenler batıp duruyordu. Ancak bir gariplik vardı, arkamda hiçbir ses duymuyordum. Ne bir ayak sesi ya da bir çıtırtı yoktu. Sonra bir çığlık geldi. Bu tını öyle tanıdıktı ki kalbime saplandı. Kalbim paramparça oldu. Arkamı döndüğümde gördüğüm manzara karşısında taş gibi kesilmiştim. Demin kanlar içinde yerde yatan vampir ayağı kalkmıştı ve annemi yakalamıştı. Boynunu koparmak istercesine dişlerini geçirdi. Artık annem için çok geçti, her yer kan içindeydi. Eve nasıl vardığımı durumu babama nasıl anlattığımı hiçbir şeyi hatırlamıyorum ya da hatırlamak istemiyorum. Alice durumu öğrenince çılgına dönmüştü. İşte o günden sonra ablamla aram hiç eskisi gibi olmamıştı. Bundan sonraki süreçte kolay kolay evden çıkmadım. Kaçamak yapmadım. Annemden kalan ev işleriyle ben ilgilenmeye çalıştım. Onlara bakmak artık benim görevimdi.

Loading...
0%