Yeni Üyelik
3.
Bölüm

♦ Bölüm 2 ♦

@yooshien

Sofrayı kurarken Alice eve geldi. Yorgun ve ışıksız gözleriyle önce yüzüme baktı sonra bir şey demeden salona babamın yanına gitti. Hararetli bir şekilde bugün olan şeyleri konuşmaya başladılar. Saldırı seçeneğinden dolayı Alice hiç olmadığı kadar korumacı ve sinirli davranıyordu. Özellikle küçük kardeşimizin pervasızca hareket etmesi onu çileden çıkarıyordu. Tabii bunun suçlusu olarak da beni görüyordu. Ne de olsa onu ben yetişmiştim eğer bir şeyleri yanlış yapıyorsa bu otomatik olarak beni suçlu yapardı. Ancak bu Alice için öyleydi. Babam bugüne kadar ne annemle ilgili ne de Lisa'nın hareketlerinden beni suçlu tutmadı. Ne kadar üzgün olduğumu ve çabalamaya çalıştığımı görüyordu. Gerçi suçlu görse de bir şey demezdi ona annemden emanettik. O da elinden geldiğince orta yolu bulmaya çalışıyordu ne de olsa hepimiz farklı karaktere sahiptik, onun içinde kolay değildi. Sofrayı kurduktan sonra herkesi masaya çağırdım. Sofrada bile halen işten ve baskından söz ediyorlardı.

"En azından yemek yerken bunları düşünmesek olmaz mı?" diye sitem ettim. Lisa'ya baktım. Onun da iştahı kaçmıştı. Bunca kaosun içinden en azından yemek yerken kurtulmayı istemek çok olmamalıydı.

"Evet senin dediğini yapamaya devam edelim belki sonumuz annemiz gibi olur. Onun ölümüne de bu pervasızlığın sebep olmamış mıydı?"

Onun ölümüne de bu pervasızlığın sebep olmamış mıydı?

İşte yine yapmıştı. Yine beni bununla ilgili suçlamıştı. Bana bir katilmişim gibi bakıp sürekli bu konuyu yüzüme vurmaya devam ediyordu. Öfkesi ve kini asla sönmüyor aksine her dakika harlanıp duruyordu. Bana kardeşi değil bir düşmanmışım gibi davranması artık canımı yakıyordu.

"Tanrı aşkına sürekli bunu söyleyip durma! Ben üzülmedim mi sanıyorsun Alice??" çatalımı sertçe masaya vurdum. Babam bile beni ilk kez bu kadar sinirli görmüştü. Bugün gerçekten günümde değilim galiba. Sabahtan beri olmam gerektiğinden çok farklı davranıyorum. Normalde evin en sessiz uysal davrananı ben olurken bugün içime biraz Alice kaçmış gibi hissediyordum.

"Üzülmen hiçbir şeyi değiştirmiyor Grace Harper" kafasını küçük kardeşimize yönelterek cümlesine devam etti. " Ve sana gelince küçük kardeşim. Kafandaki o küçük planı imha etsen iyi olur. Eğer kendini ya da birimizi öldürmek istemiyorsan kurallara uygun davran. Seni bir daha böyle saçma fikirlere bürünmüş halde görmek istemiyorum." bunu söylerken gözleri alev saçıyordu. Babam ise sadece sessizce çorbasını içmeye devam etti. Evet babam evin lideri olabilirdi ama asıl liderlik yapan kişi hep Alice olmuştu. Bizi korumak ve hayatta kalmamız için kafayı cidden bozduğuna şüphem yoktu. Ona da hak vermiyor değilim. Gecenin sonuna kimse yediğinden bir şey anlamadı. Hepsi boğazımızda küle dönüştü. Boğazımızdan geçenler de midemize bir taş gibi oturdu. O akşam kavgadan sonra kimse konuşmadı evde, tek bir çıtırtı bile yoktu. Bu gerginliğe fazla dayanamayıp erkenden odama gittiğimde Alice ve babam halen baskın planı hakkında konuşuyorlardı.

****

Boş zamanlarımı evin arkasında minik bahçemle ilgilenerek geçiriyordum. Böylesine bir cehennemde halen yaşamın varlığına şahit olmak yapılacak en iyi şey bu olabilirdi. Başlarda çok fazla şey anlamıyordum ancak Alex birkaç yıl önce keşif sırasında bir kitap buldu. Kitap içinde bitki yetiştiriciliğiyle ilgili detaylar vardı. Tohumlardan ve hangi koşullarda yetişeceklerine yönelik çok fazla detay yazıyordu. Bende o günden beri elde ettiğim her mahsulden ona bir sepet getiriyordum. Bugün bahçemden biraz marul, biber ve patlıcan topladım. Tanrıya şükürler olsun ki toprağımız halen canlı ve verimliydi.

Sabah yaptığım turtadan da bir bilim sepetime ekledim. Bildim bileli Alex elmalı turtaları çok severdi. Bende ne zaman turta yapsam kocaman bir dilimi ona vermek için ayırırdım. Akşam olacağı için belki üşürüm diye gömleğimi üstüme geçirdim ve Alex 'in evine doğru yola koyuldum. En son yaşanılan saldırıdan beri sokaklar fazlasıyla güvenlikli hale getirilmişti. Binalar sağlamlaştırılmış ve kamp yaşanılacak bir yere benzemişti. Ama bana sorarsanız halen bir çöplük gibiydi. Sanki sarı filtreli bir fotoğrafa bakıyormuş gibi hissediyordum. Her yer sağlam olsa da yıkık ve yerler sarı kumlar yüzünden toz içindeydi. Sağ yoldaki korunun içinden geçmeye karar verdim. Daha serin ve temiz bir havası vardı.

Ağaçlar rüzgârın etkisiyle hışırtı ve ses çıkarıyordu. Biraz daha zorlasalar dile gelip benimle konuşacaklardı. Sanki onların bölgesini ihlal ediyormuşum gibi hissettim. Bu kestirme yolu seviyordum kafamı dinlemek için çoğu kez bu yolu kullanıyordum. Bazı günler bir tavşanla bile karşılaşıyordum. Vampirler geldiğinden beri etrafta hayvanlara rastlamak oldukça nadir olmaya başladı.

Biraz ilerledikten sonra içimde soğuk bir esinti oldu. Sanki bir gölge beni takip ediyordu. Arkamı dönüyorum kimse yoktu. Sonunda kafayı yiyeceğim belliydi. Bu durum beni fazla korkuttuğu için adımlarımı hızlandırdım. Yanlış seçimler konusunda gerçekten kendimden iyisini tanımıyorum, her seferinde nasıl gidip en kötüsünü seçebilirdim ki. Kalbim hızlanmaya başladı ve vücudumu ateş bastı. Hem adım atıp hem arkama bakıyordum. Bir anda öyle sert bir şekilde ağaca tosladım ki. Yere yığıldım. Kafamı kaldırdığımda karşımdakinin ağaç değil bir insan olduğunu fark ettim. Tepemde dikilen uzun siluet yüzüme doğru eğildi. Onu daha önce kampta gördüğümü hatırlamıyorum ama masmavi gözlerinin hafif buğday tenine bu kadar uyumlu olması kusursuz duruyordu. Gözlerini hafifçe kıstı ve dudakları sağ tarafa doğru kıvrıldı. Sanki birinin ona çarpmasına sinirlenmek yerine durumdan bayağı keyif almış gibiydi.

"Benim bildiğim insanlar yürürken arkasına değil önüne bakar” diyerek gözlerini kıstı ve kaşları hafif yukarı kalktı. Haklıydı birine zarar verebilirdim. Ama gördüğüm kadarıyla burada zarar görüp yere yapışan kişi o değil bendim.

"Gerçekten özür dilerim. Ben b-bilmiyorum. Biri beni takip ediyor gibi hissettim. Bu orman bazen fazla paranoyaya neden olabiliyor." ellerimdeki toprakları temizlerken ve üstümü temizledim ve ayağı kalktım. Kafamla yabancıyı selamladıktan sonra yoluma döndüm.

" Ne yani bu kadar erken mı ayrılıyorsun? Daha tanışmadık bile... bak bu kalbimi fazla kırdı. Şimdi kim onaracak kalbimi?" elini kalbine koyup yalandan başını aşağı eğdi. Ama o sırada gülüşünü gizlememesi fazla sinir bozucuydu. Burada tek olmak kötü değilmiş gibi bir yabancıyla olmanın daha kötü olacağını düşünmemiştim. Bir kaşımı kaldırıp kendisine bir meydan okurcasına ellerimi göğsümde bağladım.

"Oradan bakınca bir yabancıyla konuşmaya hevesli biri gibi mi duruyorum?" Bu sorum karşısında uzun uzun yüzüme baktı. Çok garip biriydi ve beni biraz ürkütmüştü. Daha sonra bir şey söylemeden arkasını döndü ve elini vedalaşır gibi sallayarak yürümeye başladı. Bu kadar hızlı gitmesini beklemiyordum ama gitmesinden memnundum. Saçma ve gizemli bir havası vardı. Kesin kuzey grubundan biriydi. Duyduğuma göre kuzey kampında yaşayanların hareketleri biraz garipmiş. Vampir saldırına en az uğrayan grup orası olduğu için saçma bir havaları ve bencil tavırları vardı. Biz güney kampı ise en riskli yerdeydik. Asıl merak ettiğim ise kuzeyli birinin burada ne aradığıydı. Yabancı yoluna devam ederken arkası dönük bir şekilde bana son cümlesini söyledi.

"Peki öyle olsun, ama dikkat etmelisin. Avlanmaya müsait aptal bir tavşan gibi etrafta dolanıyorsun. Unutma ki burası evcilik oynayabileceğin bir yer değil, bu ormanda fazlasıyla tehlikeli avcı var... Özellikle senin için" bu apaçık bir uyarıydı. Öyle küstahça konuştu ki sinirden kıpkırmızı olduğuma eminim. Beni bu kadar zayıf görüp aşağılaması bi yana haklı olması ayrı bir sinir bozucuydu. Bir vampir ile karşılaşabilirdim. Bu seferki aptallığın sonucu ölen kişi ben olabilirdim. En azından hayatımın sonuna kadar Alice ve iğneleyici sözlerinden uzak durmuş olurdum. Yabancı gittikten sonra hızlı bir şekilde yoluma döndüm. Bacaklarım yansa bile daha fazla burada durmak istemiyordum.

Loading...
0%