@ysmkayaaa
|
INSTAGRAM: ysmkayaaa Keyifli okumalar! 🤍 Bu hayat için pek çok beklentimiz var ve kişiden kişiye bu beklentiler farklılık gösterebiliyor. Aylar önceki yaşantımda beklentilerim daha çok eğitim hayatımla ilgiliyken şu an umursadığım tek şey değer verdiğim insanlarla bir günü daha mutlu yaşamaktı. Hayatımın bu noktası belirsizliklerle doluydu. En nefret ettiğim şey belirsizlikken ben buna mahkum olmuştum. Benim belirsizliğim yaşamım ve ölümüm arasındaydı. Önümde akıp giden yola sabitlediğim bakışlarımı Asaf'a yönelttim. Benden sonrası nasıl olacaktı? Bunu düşünüyor ama cevap bulamıyorduk. Yaşadığımız tedirginlikler bizi içten içe yok ediyordu, hissediyordum. Bakışlarını boş yoldan yüzüme çevirdi. Sıcak gülümsemesini bana sunarken göz kırparak önüne döndü. Alkım'ın öğrenci evine geldiğimizde boyası eskimiş demir kapının önünde bekliyordu. Asaf arabayı durdurduğunda zaman kaybetmeden arka koltuğa bindi. "Neden bu havada lunaparka gidiyoruz?" Arabaya bindiği gibi söylenmeye başlamasıyla gözlerimi devirdim. Çok ama çok konuşuyor asla yorulmuyordu. "Alkım, Ekim ayındayız. Abartma!" "Çok biliyorsun sen." Arka koltuktan öne uzanarak ince uzun parmaklarıyla yanaklarımı sıkmaya çalıştı. Başımı geriye çekerek yanaklarımı ellerinden son anda kurtarmıştım. Asaf bu hallerime tebessüm ederek, sessizce arabayı sürmeye devam ediyordu. Alkım pes ederek yerine oturduğunda açık bıraktığım saçlarımı geriye doğru attım. Neyse ki Alkım'ın evi lunaparka yakın olduğu için kalan yolumuz şarkılarla hızlıca bitmişti. Asaf arabayı park ettiğinde peş peşe inmiştik. Sıcak eli bel boşluğumu bulduğunda yan yana lunaparkın kapısından girdik. "Siz burada bekleyin biletleri alıp geliyorum." Kafamızı sallayarak Asaf'ı onayladığımızda büyük adımlarla yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Alkım koluma girerek dönme dolabın önüne doğru çekiştirdi. Her zaman olduğu gibi ilk buna binecek, Alkım'ın yanımızda tek olmasından dolayı tatlı söylenmelerini dinleyecektik. Asaf elindeki küçük beyaz biletlerle yanımıza geldiğinde birer tane uzattı. Önümüzde duran kişiler bindiğinde sıra bize gelmişti. Asaf'ın elini tutarak önden binen Alkım'a eşlik ettik. Hastalığımdan dolayı kemoterapi tedavisi görüyordum ve bu kanser hücrelerinin yanında sağlıklı hücreleri de tahrip ettiğinden fazlaca yorgunluk yaşayabiliyordum. Gün içerisinde çok az hareket etmeme rağmen bu yorgunluk canımı sıkıyor, kendimi bomboş bir hayat yaşıyormuşum gibi hissettiriyordu. Yanımızda başka insanlar olmayacağı için maskemi çenemin altına indirdim. Bedenime ağır gelen başımı sevgilimin omzuna yaslayarak Ankara manzarasını izlemeye başladım. Bu şehre gri yakışıyordu. Esen rüzgarı, yağan karı ve kasvetli kış havası garip bir şekilde iyi hissettiriyordu. Çoğu insanın aksine yağan yağmur beni mutlu ederdi. Ne zaman yağmur yağsa tüm işimi bırakıp o anı kendime ayırırdım. Bu ruhuma iyi geliyordu. Alnıma değen sıcak dudakların ardından gelen küçük öpücük enerjimi biraz olsun yerine getirmişti. Alkım'ın anlattığı konuya kulak kesildiğimde yine Ali'den bahsetmesi şaşırtmamıştı. Son zamanlarda kafayı o çocuğa takmıştı ve elde etmeden durulacak gibi değildi. Onun bu hallerine alışkın olduğum için çok takmamaya çalışıyordum fakat bu kez fazla ciddi duruyordu. Gerçekten aşık bir Alkım görmemiştim ve bu düşünce beni meraklandırmıştı. Aşık bir Alkım nasıl olurdu? Asaf'ın bölümünde olduğunu öğrendiğimiz Ali son zamanlarda gündemimizi epey meşgul ediyordu. Dönme dolap son turunu tamamlayıp durduğunda dikkatlice inmiştim. İnerken dönen başım beni tedirgin etmişti ama saniyeler içinde toparlayabilmiştim. Alkım çalan telefonunu göstererek biraz ilerimize giderek aramayı cevapladı. O sırada karşımda gördüğüm pamuk şekerden bakışlarımı çekememiştim. Asaf baktığım yere döndüğünde beklentiyle yüzüne baktım. Sağlıksız olan her şey yasaktı. Çok sevdiğim pamuk şekeri en son ne zaman yemiştim hatırlamıyordum bile. Asaf sıkıntıyla bakışlarını bana çevirdiğinde yine alamayacığımı anlayarak düşen moralimi belli etmemek için kendimi gülümsemeye zorladım. "Çok mu canın çekti?" Konuşmak yerine kafamı usulca aşağı yukarı sallayarak cevabını vermiştim. "Sadece tadımlık yemen karşılığında alabiliriz." Duyduğum cümleyle olduğum yerde zıplayarak kollarımı Asaf'ın boynuna doladım. Sadece bir parça yiyebilecek olmak bile canımı sıkamazdı. Özlediğim pamuk şekeri sonunda yeniden tadabilecek olmak benim için büyük bir şeydi. "Alıp geliyorum." Kafamı bu kez heyecanla sallayarak yanımdan uzaklaşmasını izledim. Heybetli bedenini izlemekten kendimi çekerek gerimizde bulunan banka gitmek için arkama döndüm. Bir adım atacağım sırada bedenime çarpan sert göğüs geriye doğru sendelenmeme sebep oldu. Arkamda kalan demire çarpan belim sayesinde düşmekten kurtulmuştum. Başımı çarptığım bedenin yüzüne çevirdim. Alayla gülen yüz kaşlarımın istemsizce çatılmasına neden olmuştu. Belim sert çarpmamın etkisiyle acımıştı. Kendi hatam olduğunu bildiğimden mırıldanarak özür dilemiştim. Belimi demirden uzaklaştırarak sağ elimi acıyan belime götürdüm. "Duyamadım bir şey mi dedin?" Acımı geri plana atarak karşımda duran genç çocuğa odaklandım. Kız erkek karışık arkadaş grubu bir kaç adım arkasında bekliyordu. Yüzünde sabit tuttuğu gülüşü sinirlerimi bozmaya yetmişti. Üstelik özrümü dilememe rağmen olayı uzatmaya çalışması daha çok sinirlendirmişti. "Pardon!" Bir tık yükselttiğim sesim gülümsemesini bıçak gibi kesmişti. Koşar adım yanıma gelen Alkım ortada oluşan gergin havanın sebebini anlamaya çalışıyordu. "Liya, sorun nedir?" Yönelttiği soru bana özelken bakışlarını karşımda duran genç çocuktan çekmemişti. Alkım'ın koluna elimi koyarak biraz geriye çektim. Çatlak arkadaşımın sağı solu belli olmazdı ve her an karşımda duran çocuğa saldırabilirdi. Bakışları doğrudan gözlerimdeyken tek kaşını havaya kaldırarak ismimi fısıldadı. "Liya," "Sorunumuz arkadaşın." Gerginlikten kasılan midem ve dönmeye başlayan başım bana hiç yardımcı olmuyordu. Arkamdan kolumu saran parmaklar sıçramama sebep oldu. Esen hava Asaf'ın kokusunu burnuma getirdiğinde rahatlamış ve ona dönmüştüm. Bedenimi arkasına alarak çocuğun bakışlarından kurtarmıştı. Elinde tuttuğu pamuk şekerleri Alkım'a vererek yanıma, arkasına çekti. Beni bakışlarıyla rahatsız eden adama bakarken her zaman gördüğüm şefkatli gülümsemesi tehlikeli bir hale gelmişti. "Hayırdır birader?" Sokak ağzıyla konuşmaya başlaması az sonra çok hoş şeylerin yaşanmayacağının habercisiydi. Elimi koluna koyarak parmaklarımı sıkıca sardım. Amacım dikkatini kendi üzerime çekmekti fakat işe yaramamıştı. "Asaf?" Dokunuşum ve seslenişim havada asılı kalmıştı. Karşımızda duran çocuk hareketlendiğinde arkadaşları araya girmek istemişti ama engel olmuştu. "Kız güzel olunca biraz eğlenecektim." Elimin altında duran kolu kasıldığında Asaf'ı kendime çekmek istemiştim. İsteğim Asaf'ın bir anda ileriye atılmasıyla sadece istek olarak kalmıştı. Asaf oyuncu bir edayla kafa sallayıp bir anda çocuğun saçlarını kavramış ve başını biraz arkamızda kalan demire geçirmişti. Çığlığım acı dolu sese karıştığında ellerim panikten titremeye başladı. "Asaf!" Çocuğun arkadaşları Asaf'ı uzaklaştırarak tutmaya çalıştı. Bir kaç kız yerde kıvranan çocukla ilgilenmeye başladığında Asaf'ın yanına giderek önünde durdum. "Seni öldürürüm! Duydun mu lan it? Bir daha sevgilim hakkında ağzından tek kelime çıksın seni yok ederim." Çocuklar Asaf'ı zaptetmekte zorlanırken aralarına girerek ellerimi zorlukla yanaklarına koydum. "Bana bak! Asaf, gözlerime bak." Tireyen sesim ona ulaştığında bakışlarında gördüğüm öfke yok oldu. Alışkın olduğum şefkati gözlerine geri gelirken ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Başım dönüyor, görüşüm bulanıklaşıyordu. "Kendimi iyi hissetmiyorum." Bedenini tutan kollardan kendini kurtararak bana ulaşmaya çalıştı. İçime çektiğim nefes canımı yakarken gözlerimin kapanmak için gösterdiği çabaya daha fazla direnemedim. Bedenime uzanan kollarına düştüğümde duyduğum sesler netliğini iyice kaybetmişti.
|
0% |