Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.BÖLÜM

@ysmkayaaa

INSTAGRAM: ysmkayaaa

Keyifli okumalar! 🤍

Hissizlik! Yaşanan çaresizliğe eklenen yeni his, hissizlik. Kolumu kaldıramayacak kadar ruhumun ağırlığı altında ezilirken yaşamanın bir anlamı var mıydı? Çektiğim tüm acılara günün sonunda hepsine değdi diyebilecek miydim? Kuruyan boğazımda hissettiğim acıyla yattığım yerde kıpırdandım. Gözlerim bulunduğum odayı incelerken yine olmaktan nefret ettiğim hastane odasında olduğumu kavramam saniyelerimi almıştı. Kafamı güçlükle sağ tarafa çevirdiğimde annemle göz göze geldik. Oturduğu rahatsız sandalyeden kalkarak baş ucuma geldi.

"Çiçeğim, iyi misin?"

"Su."

Dudaklarımdan çıkan tek kelime annemi hareketlendirmeye yetmişti. Hemen yanında duran masadan aldığı suyu plastik bardağa doldurdu. Uzandığım yerden doğrulmama yardımcı olduğunda bardağı dudaklarıma yaklaştırdı. Benimle bir bebekmiş gibi dikkatle ilgileniyor olması kaç yaşıma gelirsem geleyim gözlerimi dolduracak, burnumu sızlatacaktı. Annemde bulduğum şefkat bambaşkaydı. İçtiğim su boğazımı rahatlatırken sırtımı arkama bırakılan yumuşak yastığa yasladım. Kollarımda takılı olan serumlara iç çekerek baktım.

Bu tedavi sürecinde vücudum deliklerle dolmuştu. Annem sandalyeyi yanıma getirerek yeniden oturdu. Gözümün önüne kesik kesik gelen kavga görüntüleriyle tüm dikkatimi anneme verdim.

"Anne, Asaf nerede?"

"Babanla beraber doktorunun yanına gitti. Birazdan gelirler."

Ayarlanmış gibi cümlesinin peşine odanın kapısı aralandı. Babam ve Asaf'ın peşinden içeriye giren doktorumla kıpırdandım. Babam yüzüne kondurduğu ufak gülümsemesiyle annemin yanına giderek başının üzerine narin bir öpücük kondurdu. Soğuk ellerimde hissettiğim sıcak ellerle Asaf'a baktım. Korkusu yüzünde tazeliğini koruyordu.

"Nasıl hissediyorsun, Liya?"

"Yorgun hissediyorum."

Elinde tuttuğu ince dosyanın kapağını açarak incelemeye başladı. Sessizlik içerisinde geçen dakikalardan sonra doğrudan benimle göz teması kurdu.

"İstemeyeceğimiz o sürece girmiş bulunuyoruz, Liya. Aldığın kemoterapinin sıklığını arttırmamız gerekiyor ve bunun için okuluna bir süre ara vermelisin."

Bu anın geleceği biliyordum. Kabullenmek istememiştim fakat zorunda kalmıştım. Hastalığımı öğrendiğimiz gün doktorum yaşanabilecek tüm süreci anlatmış bu konuya değinmişti. O zamanlar fazla duygusal düşünerek şiddetle karşı gelmiştim ama şu an elim kolum bağlıydı. Şimdi bile vücudum kaldıramıyorken bundan sonra okulla beraber devam ettirebilmem imkansızdı zaten. Hastalıklı bedenimin kapasitesini biliyordum artık. Kazandığım okulun haklı gururunu yıllarca aşamamışken ara verecek olmak beni etkileyecekti bunun farkındaydım.

Hayat beni öyle bir noktaya getirmişti ki tüm yaşantım ve yaşamım arasında büyük seçimler yapmam gerekiyordu. Bu işin sonunda yaptığım tüm fedakarlıkların boşa gitmesinden çok korkuyordum. Aslında fedakarlıklarımdan çok ailem ve Asaf'ın yaşayacağı kayıp korkutuyordu. Ölümden hiçbir zaman korkmamıştım. Ölüm kavramında beni korkutan şey geride bırakacağım insanlardı. Onların benden sonra zorlanmaları, acı çekmeleri. Dolan gözlerimi kırpıştırarak kendimi ağlamadan tutabilmiştim.

"Tamam."

Doktorum aldığı olumlu cevabın karşısında ufak tebessümüyle odadan ayrıldı. Hemen peşinden gelen hemşire biten serumu kolumdan çıkarmaya başladığında odada derin sessizlik devam ediyordu. Hepimizin söyleyecek çok şeyi vardı fakat cesaretimiz yoktu.

"Geçmiş olsun."

İşini bitiren hemşireye teşekkür ederek uyuşan parmaklarımı hareket ettirdim. Aldığım ilaçlar bazı zamanlar bedenimde uyuşma yapabiliyordu. Tabii bu en ufak etkilerinden bir tanesiydi sadece. Üzerime örtülen ince hastane pikesini kenarıya çektim. Asaf kolumdan tutarak yardımcı olduğunda bacaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Annem ve babam olduğu yerde hareketlenirken Asaf önümde diz çöktü. Beyaz spor ayakkabımın tekini eline aldı. Her hastane çıkışımızda olduğu gibi yine ayakkabılarımı giydirecekti. Bu süreçte benim yüzümden okulunu çok boşlamıştı. Yapması gereken tek şey benimle hastaneye gelmekmiş gibi davranıyordu.

"Çıkış işlemlerini halledip geliyorum."

Babam başımın üzerinden öperek odadan çıktı. Annem eşyalarımı alırken Asaf koluma girdi. Peş peşe odadan çıktığımızda asansöre doğru ilerledik. Ağırlığımı sevgilime vererek asansörün gelmesini bekledim. Babamla eş zamanlı gelen asansöre hep beraber bindik. İçeride bulunan insanlardan dolayı annem elinde hazır tuttuğu maskeyi dikkatlice taktı. Aldığım nefesleri bile özgürce alamıyordum. Asaf'la yaşanan kavga hakkında konuşmam gerekiyordu. Dolu olan asansörde ona iyice yanaştığımda sessizce kucağına fısıldadım.

"Seninle baş başa konuşmak istediğim bir konu var."

Asaf'ın kuşkulu bakışları yüzümü turlarken bakışlarımı ciddi tutmaya özen gösterdim. Neden bilmiyorum ama bu şekilde ciddi ifade takındığı zamanlarda ona şirince gülesim geliyordu. Gözlerini açıp kapatarak beklediğim onayı verdiğinde memnun olmanın vermiş olduğu hisle genişçe gülümsedim. Asansörün kapısı iki yana açıldığında peş peşe indik.

"Liya'nın temiz hava alması iyi olur. İzin verirseniz kalabalık olmayan bir parkta biraz oturmak istiyoruz."

Babamın kuşkulu bakışları önce annemde daha sonra bende dolandı. İzin vermesi için tüm beklenti dolu bakışlarımla yüzünü izliyordum. Biliyorum ki ne olursa olsun bana kıyamazdı. Ve beklediğim gibi olmuş onay veren cümleleri dudaklarından dökülmüştü.

"Çok geç kalmayın, Asaf. Biliyorsun dinlenmesi lazım."

"Merak etmeyin."

Asaf koluma girerek kendi arabasına doğru ilerlememe yardımcı oldu. Babam ve annem kendi arabalarının olduğu tarafa doğru döndüklerinde çoktan gözden kaybolmuşlardı. Ön kapıyı açarak binmem için bekleyen sevgilimi bekletmeden dikkatlice bindim. Ön taraftan dolanarak kendi yerine geldiğinde bakışlarımı alımlı vücudu ve yakışıklı yüzünden çekmedim. İlişkimizin başlarına nazaran yanında çok daha rahat hissediyordum. Onunla bu seviyeye gelmiş olmuş içten içe gururlu hissettiriyordu. Hastanenin yakınlarında gördüğümüz ve çok kalabalık olmayan parkın önünde durduk.

Arabadan inerek el ele parka girdiğimizde boşta kalan elimle maskemi çenemin altından kurtararak çantama koydum. Temiz hava almam gerekiyorsa hakkıyla yapmalıydım değil mi? Park çok kalabalık olmadığı için maske takmamak sorun yaratmazdı. İnsanlardan en uzak köşeye geldiğimizde Asaf ellerimizi ayırdı.

"Hasta olmanı istemeyiz."

Ütüsünü koruyan ceketini çıkararak yere, çimene serdi. Sol elimi tutarak kendine doğru çekiştirdi.

"Otur bakalım."

Asaf'ın ceketine oturdum. Tam karşıma direkt çimene oturdu.

"Üşümeyecek misin?"

"Üşümem. Ne konuşmak istiyormuş benim güzelim? Dinliyorum."

Her güzelim dediğinde olduğu gibi midem kasılmıştı. Karşılıklı epey yakın oturduğumuz için dizlerimiz iç içe geçmişti. Dizine koyduğu elini elime aldım. Yaralandığını fark etmemiştim. Kanı üzerinde kuruyan yarayı baş parmağımla acımasından korkarak hafifçe okşadım.

"Acıyor mu?"

"Artık değil."

"Asaf,"

Bakışlarını ellerinde duran elimden çekerek yüzüme, gözlerime çıkardı.

"Bayıldıktan sonra neler oldu?"

"O çocuklar orada ne yaptı bilmiyorum. Alkım'la seni hastaneye yetiştirmenin derdine düşmüştük."

"Ne olursa olsun bir daha kavga etmeni istemiyorum. Asaf, kalabalıklardı. Arkadaşları orada seni tutmak yerine bir olup canını yakabilirlerdi."

"Benim canım sensin, Liya. Senin dışında hiçbir şey canımı yakamaz. Orada konu sendin. Canım yandı, can yaktım. Yaşayacağım fiziksel acıya acı demem ben."

Bana olan sevgisi esen havaya rağmen içimi sıcacık yapmıştı. Ellerimi ellerinden ayırarak boynuna sarıldım. Başımı boynuna olması gereken yere koyduğumda kokusunu derince soludum. Biz birbirimizin canı olmuştuk. Bunu biliyordum fakat bugün daha net anlamıştım. Birbirimizin zaafı olmamız bir yerde bize zarar verecekti emindim. Ama bu ikimizinde umurunda değildi.

"İris çiçeğim."

Dudaklarından dökülüp saçlarımın arasında can veren cümlesi kaskatı kesilmeme sebep olmuştu. Saniyeler sonra kendime gelerek geri çekildim.

"Onu bir daha söyleme! Ölüm barındıran hiçbir şeyi söyleme."

"Yunan mitolojisinde, iris çiçeğinin bulutları beslemek için suyu yerden çekebildiği söyleniyordu. Bunu yaparken gökyüzünü ve dünyayı birbirine bağlayan gökkuşağını yaratmıştı. Bu kadar güzel bir anlamı varken neden kötüsüne odaklanıyorsun? Üstelik o çiçeği bu kadar çok severken."

"Ne olursa olsun aramıza ölüm girsin istemiyorum."

"Ölüm girmeyecek aramıza. Giremeyecek! Biz hayalini kurduğumuz hayatı yaşayacağız."

"Söz mü?"

Asaf yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Oyuncu bir tavırla nefesini yüzüme üfledi.

"Söz."

Bu kez sözü dudaklarımda can verirken kondurduğu öpücük bilmeden ona can vermişti.

 

Loading...
0%