@ysmkayaaa
|
INSTAGRAM: ysmkayaaa Keyifli okumalar! 🤍
İnsanlar yeni, güzel bir güne uyandıklarında nasıl bir ayrıcalık yaşadıklarını biliyorlar mıydı? Son zamanlarda bunu düşünmeye başlamıştım. Ben bilmiyordum. Bilmiyordum fakat öğrenmek zorunda kalmıştım. Aylardır gözümü açtığım yatağımda yaptığım ilk iş güne acısız başlamanın verdiği hisle şükretmekti. Bu sabahlar nadir oluyordu ve artık kıymetini biliyordum. Canım acımadan nefes almak, yatağımdan kendi başıma kalkabilmek.. Bu kadar basit eylemleri yapabilmenin beni mutluluktan ağlatacağını hiç düşünmezdim. İnsanlar bu tür kötü olayların kendi başlarına geleceğini düşünmez. Başkaları için işitir ufak bir üzüntüden sonra unuturduk. Buna bir zamanlar ben de dahildim. Bu sabah gözlerimi yeni güne keyifle aralamıştım. Ağrım olmadığı için şükretmiş usulca yatağımdan kalkmıştım. Aralık kalan perdemden içeriye sızmak için güç gösterisi yapan ışığa tebessümle baktım. Güzel bir gün olacağını düşleyerek usulca yatağımdan kalktım. Çıplak ayaklarım soğuk zeminle buluştuğunda anlık irkildim. Yatağımın ucunda yerde düzgünce duran ev terliklerimi giyerek odamdan çıktım. Annemlerin işleri olduğu için bu sabah yalnız olacağımı dün akşamdan öğrenmiştim. Evde tek kalmak istemediğim için Asaf'la beraber okula gidecektim. Bugün okulda en az yoğun olduğu gündü ve çıkışta henüz planlamadığımız bir şeyler yapmayı hedefliyorduk. Bardağa doldurduğum suyu tek dikişte bitirdim. Sabahları uyandığımda resmen içim alev alev yanıyordu. Cam bardağı tezgaha bırakarak mutfaktan geldiğim hızla çıktım. Uyanır uyanmaz yemek yemek midemi bulandırdığı için kahvaltı yapmayı düşünmeyerek odama ilerledim. Güzel bir şarkı açarak uzun uzun keyif yaparak hazırlanmak mental olarak bana iyi gelecekti, hissediyorum. Yatağın üzerinde duran telefonumdan açtığım şarkı odadaki sessizliği doldurduğunda dudaklarımın kenarı keyifle yukarıya kıvrıldı. Makyaj masama geçerek aynada yüzümü incelemeye başladım. Kilo verdiğim için yüzümü biraz çökmüş gibi hissediyor, göz altlarım normalden daha da mordu. Böylesine ufak şeylere takılıp keyfimi bozmamaya çalışarak elime kapatıcımı aldım. Çalan şarkıyı mırıldanırken makyajımı yapmaya başladım. Telefonuma gelen bildirimle bakışlarım ekranda takılı kaldı. Asaf'la yıl dönümümüzde çekindiğimiz fotoğrafı kilit ekranıma koymuştum. Ekranda gördüğüm ve gözlerime kilitli kalan yüzle içimin titrediğini hissettim. Sevgi böyle bir şey işte. Dokunmaya kıyamaz, kimseler bilsin istemezsin. Yüreğin karşısında yaralı bir kuş gibi titrer, kendin bile nasıl seveceğine karar veremezsin. Çünkü kalbin işine kimseyi karıştırmaz, seni bile dinlemez. Sana ev gibi hissettirir çünkü herkesin evi, göğsünde taşıdığı insanın dizinin dibidir. Yavaş yavaş kararan ekranla daldığım düşüncelerden sıyrılarak elimde sıkıca tuttuğum fırçayı masanın üstüne rastgele bıraktım. Telefonumu elime alarak gelen mesajı açtım. Asaf gelmek üzere olduğunu belirttiği bir mesaj atmıştı. Çok oyalanmak istemediğim için oturduğum yerden kalkarak dolabımın yanına ilerledim. Akşamdan karar verdiğim kıyafetlerimi hızlıca giyindim. Evden çıktığımda alışkın olduğum manzara keyifle kıkırdamama sebep olmuştu. Alışkanlıklarından hemen vazgeçebilen birisi değildim ve yıllardır alışkın olduğum ufacık bir hareket bile şu an böylesine tatmin hissettiriyordu. Siyah arabasının kaportasına oturan Asaf, gri gökyüzünün altında resmen güneş gibi parlıyordu. Paçalarını postallarına sıkıştırdığı siyah kot pantolonu bacaklarını sıkıca sarmış, uyluklarını ortaya çıkarmıştı. Tek eli deri ceketinin cebinde dururken diğer eli sigarasını dudaklarına doğru taşımakla meşguldü. Uzun ve zarif parmaklarında parlayan metal yüzükleri tam olarak kendisini yansıtıyordu. Bu kadardı işte. Asaf'ın bir kaç parça kıyafetle tüm yakışıklılığını ortaya sermesi bu kadar kolaydı benim gözümde. Evden çıktığımı fark ettiğinde parmaklarının arasında gevşekçe duran sigarayı yere attı. Botunun ucu sigarayı ezerken kafasını yukarıya kaldırarak dumanı üfledi. Kesinlikle eşsiz bir manzaraydı! Bakışlarımı bir saniye bile üzerinden ayıramazken yanına gittim. Botlarımın ucu botlarının ucuna değecek kadar yakınına geldiğimde kolları belimdeki yerini almış bense çoktan başımı göğsüne saklaşmıştım. Tek eli bel boşluğumda sabit kalırken boşta bıraktığı sağ elini yüzüme çıkardı. Yanağım avuç içini doldurduğunda başımı yan yatırarak gözlerimi yumdum birkaç saniye. Yıllardır hayatımda olmasına rağmen en ufak hareketine karşı zaafım vardı. Ufacık bir yakınlaşmada bile aramızda hissettiğim çekim utandırıyor fakat kendimi her defasında daha fazlasını isterken buluyordum. "Güzelimi üşütmeden arabaya bindirmeliyim." Çok ciddi bir iş yapıyormuş gibi ciddileşerek elimden nazikçe tuttu. Arabanın önünden dolanarak kendi yerime binmeme yardımcı olduğunda yanağımdan makas alarak kendi yerine dolandı. Onun bu hallerini gülerek izlemiş, kemerimi takmıştım.
***
İki saate yakındır Asaf'ın dersten çıkmasını bekliyordum. Bir süre arkadaşlarımla sohbet etmiş ders saatleri geldiğinde onlarda gitmek zorunda kalmışlardı. Kafeteryaya inerek en köşede kalan bir masaya oturmuş yanıma aldığım kitabı okuyor bir yandan mis gibi kokusu burnuma dolan kahvemi yudumluyordum. Arada bir üşüyen ellerimi bardağıma sararak ısıtmaya çalışıyordum fakat pek işe yaradığı söylenemezdi. Buna rağmen bu hareketi yapmak hoşuma gidiyor sık sık tekrarlamaktan geri durmuyordum. Saati kontrol ettiğimde dersin bitmesine az kaldığını fark etmiştim. Kaldığım yeri unutmamak için ayracı koyarak kitabı kapattım. Oturmaktan bacaklarım uyuşmuştu ve biraz yürümenin iyi geleceğini düşünüyordum. Kahvemi alarak ayağa kalktım. Kantinde benim dışımda kimse olmadığı için rahatlıkla olduğum yerde dolanmaya başladım. Saniyeler sonra belimde hissettiğim ellerle irkilerek arkamı döndüğümde Asaf burnumun ucundan hızlıca öperek geri çekildi. "Beni korkutmaktan ne zaman vazgeçeceksin?" Gülümseyerek az önce öptüğü burnumu iki parmağının arasına alarak hafifçe sıktı. Burnumu parmaklarından kurtararak bir iki adım geriledim. Bardağın içindeki kahve çalkalandığında elime dökülmesinden korkarak masaya bıraktım. "Kurt gibi açım." Asaf cümlesinin ardından kafasını yukarıya kaldırarak seslice nefesini verdi. Gözlerim hareket eden adem elmasına takılı kaldı. Üzerinde sabit kalan bakışlarımı yakaladığında munzur gülümsemesi dudaklarındaki yerini almıştı. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. "Birileri beni bakışlarıyla götürüyor." Elini ceketinin cebine koyarak yavaş yavaş bir kaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapatmış, yanıma gelmişti. Kolunu boynuma dolayarak kendisine çektiğinde başım boyun girintisine denk gelmiş, burnuma dolan kokusu bedenimi anında uyuşturmuştu. Kendimi tutamayarak dudaklarımın değdiği, boynunu öptüm. Öptüğüm yerde olan damarı kalp gibi hızlı hızlı atıyordu. Bulunduğumuz konumu bozmadan onun koları altında önce kafeteryadan daha sonra okuldan çıkarak otoparka arabanın yanına geldik. Araba yolculuğumuz hemen hemen her zaman olduğu gibi eğlenceli ve cilveli geçmişti. Normal zamanda komik bulabileceğim şeyleri Asaf'la yaşadığımda dünyanın en romantik anı gibi geliyordu. Uzun zamandır gitmek istediğimiz ve bir türlü denk getiremediğimiz restoranın önünde durduğumuzda keyifle gülümsedim. En az Asaf kadar acıkmıştım ve buranın lezzeti herkesin dilinde dolanıyordu. Kabanımın önünü kapatarak arabadan indim. Asaf arabayı valeye teslim ederek yanıma geldi. İçeriye girdiğimiz an yüzüme vuran sıcak havayı çok net hissetmiştim. Yanımıza gelen garsonun yardımıyla cam kenarında kalan iki kişilik masaya ilerledik. Asaf oturmam için sandalyeyi çekti. "Teşekkür ederim." Mırıltım kulaklarına dolarken yanağımdan öperek kendi yerine geçti. Önümüze bırakılan menüyle bakışlarımı oraya sabitlerken oturduğum yerden kabanımı çıkardım. Yan tarafımda kalan boş sandalyeye kabanımı dikkatlice bırakırken aklımdaki soruyu sordum. "Sınavların nasıl geçti?" "Beklediğimden daha iyi. Ve tabii ki senin sayende." "Kendi emeklerinle başardın Asaf." Yemek istediğim yemeğe karar verdiğimde bakışlarımı karşımda oturan sevgilime çevirdim. Kapağını kapattığı menüyü kenara bıraktı. Dirseklerini masaya yaslayarak parmaklarını çenesinin altında birleştirdi. Konuşacağı sırada yanımıza gelen garsonla arkama yaslanarak bana laf yetiştirmek yerine siparişlerimizi vermesini izledim. Saat hızla ilerlerken yemeğimizi yemiş hemen peşine gelen kahvelerimizi içiyorduk. "Asaf hareket etme!" Dakikalardır fotoğrafını çekmeye çalışıyordum fakat yerinde durmuyordu. Beraber fotoğraf çekinmiştik ve onu tek çekmek istiyordum. "Çekmiyorum! Çekmiyorum işte!" Telefonumun ekranını kapatarak masaya bıraktım. Ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirerek kafamı cama çevirip kendi yansımamızı izlemeye başladım. Kısık kahkahasına gülmemek için alt dudağımı kemirmeye başladım. "Pardon," Duyduğum yabancı ses kafamı hızla çevirmeme sebep oldu. Geldiğimizden bu yana bizimle ilgilenen garson Asaf'a doğru hafif eğilerek konuşmaya başladı. "Aracınızla ilgili bir sorun olmuş. Bakabilir misiniz?" Asaf, adamın söylediklerini sorgulamadan yerinden kalktı. Ceketini üzerine giyerken bakışları beni buldu. "Güzelim, hemen geliyorum." Onu kafamla onaylarken mekandan dışarıya çıkışını sessizce izledim. Gözden kaybolduğu sırada telefonumu elime alarak Asaf'ı çekmeye çalıştığım fotoğraflara bakmaya başladım. Neyse ki içlerinde bir kaç tane güzel kare vardı. Sandalyenin çekilme sesi kulaklarıma dolduğunda bakışlarımı telefonumdan ayırdım. Asaf'ın yerine oturan yabancı adamla kaşlarım istemsizce çatıldı. "Gökhan ben. Konuşabilir miyiz?" Bir anda konuya girmesinden ziyade karşımda oturan adamın nereden tanıdık geldiğini düşünürken yeniden konuşmaya başladı. "Lunaparkta karşılaşmıştık." Açıklamasıyla gözümün önüne gelen olaylar anında bedenimin kasılmasını sağladı. Asaf her an gelebilirdi ve bu çocuğu burada görmesi hiç iyi olmazdı. "Konuşabileceğimiz bir konu olduğunu sanmıyorum. Lütfen masamdan kalkar mısın?" "O gün kafam yerinde değildi ve istemeden size rahatsızlık verdim. Seninle konuşmak için erkek arkadaşının dışarıya çıkmasını ben sağladım. Özür dilerim." İçten gelen açıklaması kafamın karışmasını sağlarken karşısıda sessizce durmaya devam ediyordum. Aramızda oluşan sessizlik rahatsız hissettirmiş ve kendimi cevap vermek zorunda hissetmiştim. "Önemli değil. Sa.." "Liya!" Asaf'ın sesiyle panikleyerek sağ tarafa baktım. Hızlı hızlı yanımıza geliyordu ve sinirliydi. O mesafeden karşımda oturan adamı tanıyan Asaf mı sorunluydu yoksa onu tanıyamayan ben mi?Oturduğum sandalyeyi geriye iterek ayağa kalktım. "Ne işin var senin burada?" Kollarından olabildiğince kuvvetle tutarak rahatlıkla oturmaya devam Gökhan'a ulaşmasını engellemeye çalıştım. "Cevap versene lan! Ne arıyorsun Liya'nın yanında?" Asaf bedenimi arkasına çekmeye çalıştığı sırada ona direnerek hızlıca konuşmaya başladım. "Özür diledi. Beni burada görünce özür dilemek istemiş." Asaf'ın keskin bakışları gözlerimi bulduğunda biraz olsun yumuşamıştı. "Güzelim, sana sormadım!" "Gerekli açıklamayı kız arkadaşına yaptım. Size iyi günler." Oturduğu yerden kalktığında ona doğru atılan ellerimin altındaki adamı güçlükle tuttum. "Asaf, bırak gitsin. Olay çıksın istemiyorum." Bize doğru dönen bakışlar iyice gerilmeme sebep oluyordu. Gökhan'ın gitmesine rağmen bakışlarını çekmeyen insanlar Asaf'a sığınmam için büyük rol oynuyordu. "Gidebilir miyiz?" Karşılık vermeden kabanımı alarak giymem için yardımcı oldu. Masada duran çantam ve telefonumu alarak ilerlemeye başladık. "Arabada bekle hesabı halledip geliyorum." Elime tutuşturduğu anahtarla oyalanmadan dışarıya çıktım. Arabaya gitmek yerine serin havanın beni rahatlatması için dışarıda beklemeye başladım. Hızlanan nefesimi düzene sokmaya çalışırken kendime sinirlendim. Bu kadar güçsüz olamazdım! Yaşanan gerginlikler karşısında çözüm üretmek yerine sadece kendimi sakinleştirmekle ilgilenmem gerekiyordu. Bunu istemiyorum. Sakin kalmak, çözüm üretmek birilerine faydalı olmak istiyordum. Eskisi gibi olmak istiyordum. Gözümden akan yaşı hırslanarak sildim fakat peşinden yenileri gelmeye devam etti. Elimi kalbimin üzerine koyarak yavaşlaması için bekledim. "Liya'm," Asaf'ın şefkatli sesi beni savunmasız kılıyordu. Gözlerimi kapatarak ondan kaçmak, saklanmak istedim ama buna izin vermedi. İyice yaklaşarak omuzlarımdan tuttu ve gözlerime baktı. "Beraber derin deri nefes alıyoruz tamam mı?" Kafamı aşağı yukarı sallayarak onunla beraber nefes egzersizi yapmaya başladım. Beraber alıyor, veriyorduk. Sıcak nefesi yüzüme vururken hem ısınıyor hem rahatlıyordum. Bir kaç dakika içerisinde kendime gelmiştim ve ağlamam durmuştu. "Seni seviyorum." Bunu o kadar kendinden emin bir şekilde söylüyordu ki, sanki dünyanın en doğru şeyiymiş gibi. Dudaklarıma yavaş, yumuşak bir öpücük kondurdu. Omuzlarımda duran parmakları varlığını belli etmek istercesine canımı yakmadan sıktı. Dudakları dudaklarımdan uzaklaştığında parmağımı dudaklarına bastırdım. Gözlerini kapattığında dayanamamış ben de onun gibi gözlerimi usulca kapatmış dudaklarına doğru fısıldamıştım. "Seni seviyorum."
|
0% |