@ysmkayaaa
|
INSTAGRAM: ysmkayaaa Keyifli okumalar! 🤍
Dünyadaki her insan kederlere, felaketlere uğrar. Fakat insanın olgunluk derecesi, başarı ve mutluluk zamanlarında gururlanmasıyla, felaket ve musibet anlarında ümitsizliğe düşmemesi ve en talihsiz olayları bile sabırla karşılaması ile ölçülür. İçerisine çekildiğim bu musibet karşısında ümitsizliğe düşmemek için elimden geldiğince sabretmeye çalışıyordum. Araba hareket etmeyi kestiğinde kapattığım gözlerimi araladım. Asaf'ın ailesi akşam yemeği için bir başka aile dostumuzla beraber yemeğe davet etmişti. Üzerimde hissettiğim yorgunluğun yanı sıra bu gece aynı evde bulunmak istemediğim kişinin varlığı tüm moralimi yok ediyordu. Esin! Asaf'ın sözde çocukluk arkadaşı. Asaf'ın Esin'i arkadaşı olarak görmesi Esin'in ondan hoşlanmasına ne yazık ki engel olmuyordu. İlişkimizi bilmesine rağmen sevgilime olan tavırları her zaman canımı sıkmaktan başka bir işe yaramıyordu. Önünde durduğumuz ev bu kez mutlu olmamı sağlamıyordu. Hemen peşimizden bahçeye giren tanıdık arabayla derin bir nefes alarak arabadan indim. Annem yanıma gelerek gözlerimin önüne gelen inatçı saçlarımı bir kez daha geriye ittirdi. Aile bireylerimiz kendi aralarında selamlaşırken Esin'le her zaman olduğu gibi uzaktan uzaktan birbirimizi izliyorduk. Küçük çakıl taşlarının olduğu yolda yavaş adımlarla ilerleyerek ailemi takip ettim. Annem elinde tuttuğu tatlı paketini uzattığında gülümseyerek aldım. Neşe teyzenin o sırada açtığı ağır, çelik kapı tüm dikkatimi üzerine çekti. Annesinin hemen arkasında duran Asaf'la bakışlarımızın kesişmesi ve gülümsememiz saniyeler içerisinde gerçekleşmişti. Hep beraber salona ilerlediğimizde kısa bir sohbetten sonra yemek masasına geçmiştik. Bir an önce yemek faslının bitmesini ve yukarıya çıkarak sevgilimle baş başa kalmak istiyordum. Çatalı tabağımın yanına bırakarak su bardağımı elime aldım. Bir kaç yudum içerek geri yerine koyduğumda Asaf'ın bakışları nihayet der gibi bir hal aldı. Oturduğu sandalyeyi geriye iterek boğazını temizleyerek tüm bakışları üzerine çekti. "Müsadenizle biz yukarıya çıkıyoruz." Amacımız izin almak değil haber vermek olduğu için herhangi bir onay beklemeden ayağa kalktım. Neşe teyzeyle bakışlarımız kesiştiği sırada konuştum. "Elinize sağlık." "Afiyet olsun." Neşe teyzenin cevabını gülümseyerek karşılarken Esin'in ayaklanması dikkatimi çekti. Onun bizimle yukarıya gelmesini istemiyordum fakat çok iyi biliyordum ki davet edilmediği halde bizimle gelecek yine huzurumu kaçıracaktı. Elimde hissettiğim büyük, sert elin beni yönlendirmesine izin vererek bir adım gerisinden sessizce takip ettim. Odasının aralık kapısından girdiğimizde ellerimizi ayırarak camın önünde duran tekli koltuğa oturdum. Bu odada en sevdiğim köşe burasıydı. Boydan boya cam olması akşam gökyüzünü izlemek için güzel bir seyir zevki sunuyordu. Asaf tül perdeyi kendine doğru çekerek karanlık havanın görüş açıma girmesine izin verdi. Evlerinin bulunduğu yerden yıldızları izlemek çok güzeldi. Kendi evime göre yıldızlar burada daha çok belli oluyordu. Saçlarımda dolanmaya başlayan parmakları sayesinde gülümseyerek kafamı geriye yaslamış ve gözlerimi kapatmıştım. Cebimde duran telefonum titremeye başladıktan saniyeler sonra alarm sesi odadaki sessizliği yok etti. Hırkamın cebinden telefonumu çıkararak alarmı kapattım. "İlaçların yanında mı?" "Aşağıda çantamda," Oturduğum koltuktan üşenerek kalktım. Esin'in oturmasını istemediğim için Asaf'ın geriye doğru ittirerek oturmasını sağladım. Varlığını yok saymamıza rağmen sessizce yatakta oturmaya ve bizi izlemeye devam ediyordu. Asaf ise amacımı çok iyi bildiği için gülümsemesini saklama ihtiyacı hissetmeden gülüyordu. "İlaçlarımı içip geliyorum." Bu onun için bir uyarıydı ve anladığına emindim. O kızla onu baş başa bırakmak istemesem de hızlıca gidip gelecektim ve bu arada her fırsatta olduğu gibi aşk itirafları almasını istemiyordum. Odanın kapısını açık bırakarak dakikalar önce çıktığım merdivenlerden inerek salona girdim. Koltuğun üzerinde duran çantamdan ilaçlarımı alırken iş muhabbeti dönen sıkıcı sohbetten kurtulmak için mutfağa gittim. Masanın üzerinde her zaman duran sürahiden aldığım temiz bardağa su doldurarak ilaçlarımı içtim. Bardağı lavabonun içine bırakarak yukarıya, Asaf'ın odasına döndüm. Odaya yaklaştıkça duyduğum seslerle istemsizce yavaşladım. Sessiz olmaya dikkat ederek aralık olan kapıdan kendimi göstermeyecek şekilde içeriye baktım. Asaf'ın sırtı kapıya dönüp bir kaç adım ilerisinde ise Esin duruyordu. Bu konuma nasıl gelmişlerdi bilmiyordum fakat yaptığım şeyden utanmayarak sessizce onları dinlemeye başladım. "Seni unutmaya çalıştım, gerçekten. Ama yapamıyorum. Biz beraber büyüdük Asaf. Beni bu kadar yok sayman hiç adil değil." Asaf'ın yüzünü göremiyordum fakat Esin'in ağlamamak için kendini zor tutuğunu görebiliyordum. Üstelik konuşmanın ortasında yakaladığım için konu buraya nasıl gelmişti merak ediyordum. "Bu halin benim canımı yakıyor fakat ne kadar böyle yaparsan yap seni sevmekten vazgeçmeyeceğim." Asaf, Esin'in kollarında duran elini tutarak dikkatlice kendinden uzaklaştırdı. "Liya'yı sevdiğimi biliyorsun. Bu şekilde davranman onu rahatsız ediyor ve ben onu rahatsız eden şey ne olursa olsun hayatımızdan çıkarmak için kararlıyım." "Liya sana layık değil." "Buna sen mi karar veriyorsun?" Asaf'ın yükselen sesi yerimde rahatsızca kıpırdanmama sebep olmuştu. Esin'i kırmak istemediğini biliyordum ancak Esin sınırlarını fazla zorluyordu. "Evet, ben karar veriyorum! Hasta bir kadının peşine takılıp hayatını mahvetmene izin veremem. O ölecek farkında mısın?" Duyduğum son cümle nefesimi kesti. Sıkışan kalbimin üzerine titreyen elimi bastırdım. Bunu birilerinden sesli duymak biliyor olmamdan daha farklı hissettiriyordu. "Sen benim dostumdun. Benim için şu ana kadar değerliydin ama o değerin artık yok. Doğru veya yanlış Liya için can yakmaktan geri durmam o yüzden beni daha fazla zorlama! Ölecek mi? Ölsün. Ben onu yokkende severim. Saçlarını değil toprağını okşarım yine de onu sevmenin yolunu bulurum sen bunu dert etme." Arkasını döndüğünde gözlerinde gördüğüm sarsıntıyla kendimi tutamadım. Bu anı bekleyen gözyaşlarım peş peşe akmaya başladı. Neden ağladığımı bilmiyordum: Ölmekten mi korkuyorum, Asaf'a mı üzülüyorum? Bütün vücudum ağrı içinde kalmıştı. İçimde oluşan o hissi bir şekilde atmak istiyordum. Kendime zarar vermek, ciğerlerim yırtılana kadar çığlık atmak istiyordum. Yeter ki bir şekilde o histen kurtulayım istiyordum. Asaf yanıma geldiğinde kızaran gözlerine bakacak cesaretim olmadığından bakışlarımı kaçırdım. Sert çekişleri canımı acıtsada ses çıkarmadan beni yönlendirmesine izin verdim. Arkamızdan seslenen ailelerimizi yok sayarak evden çıktık. Bahçenin arkasına dolanarak görüş açısından çıktık. Büyük ıhlamur ağacının altına geldiğimizde durduk. Asaf'ın hırıltılı nefesleri gecenin sessizliğine eşlik ederken ceketini çıkararak omuzlarıma bıraktı. Yüzünü saçlarıma gömdü, kokumu seslice içine çekti. Hıçkırarak ağlamaya başladığında göğsümdeki düğüm iyice ağırlaştı. İlk defa yaşadığım bu durum beynimi pelteye çevirmişti. Hıçkırıkları iç çekişlerine döndüğünde sessiz ağlayışım ona eşlik ediyor, titreyen ellerim yumuşak saçlarında usul usul geziniyordu. Kulaklarımda Asaf'ın son söylediği sözler yankılanıyordu. 'Saçlarını değil toprağını severim..' Onu bu kadar çaresiz hissettirdiğim için kendimden nefret ediyordum. Asaf sanki düşüncelerimi duymuş gibi yavaşça kendini benden uzaklaştırdı. Kolu ince belimi kemer misali sararken burnumu boynuna gömdüm. Tıpkı onun bana yaptığı gibi kokusunu soludum. Ruhunda olan bitenleri güçlü kalmak için o kadar uzun süre saklamıştı ki güzel yüreğine ağır gelen bu duygular sonunda patlamıştı. Sıcaklığını, yakınlığını çok seviyordum, güçlü kolları arasında böylesine kırılgan hissetmek hoşuma gidiyordu. Sıcak avuçlarını yanaklarıma bastırdı ve gözlerimin içine baktı. "Can bulur mu toprağım gözyaşında?" Titreyen parmaklarımla güçlükle akan gözyaşlarını sildim. Üşüyen parmaklarım sıcak gözyaşlarına değdiğinde sızlamıştı. Konuşmakta zorlanıyordum ancak kendimi zorlayarak cümlemin devamını getirdim. "Sen benim diğer yarım, ağlama ben ağlarım." |
0% |