Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.BÖLÜM

@ysmkayaaa

INSTAGRAM: ysmkayaaa

Keyifli okumalar! 🤍

 

Geldiğin yerin bulutlarını yanında taşırsan, gittiğin yerin güneşini, göremezsin. Hangi kara bulut kalıcı oldu ki bu dünyada, biz güneşi göremeyelim. Eninde sonunda bitiyor, gidiyor. İyi veya kötü bir son, bir sonumuz var. Kara bulutlara odaklanmak yerine görebileceğimiz güneşe odaklanmak ve onun için çabalamak lazımdı.

Ücretini ödediğim taksiden savsak adımlarla indiğimde son bir güçle bacaklarıma yüklendim. Tuvalette yaşadığım o anlardan sonra enerjim bütün vücudumdan çekilmiş yerine kocaman bir hissizlik bırakmıştı. Titreyen parmaklarım evin ziline bastığında vücudumu kasarak titrememi kontrol altına almaya çalıştım. Yorgun olan kaslarım bu hareketimle canımı yakmaya başlamıştı. Annem kapıyı açtığında bir kaç saniye sonra gülen yüzü solmuş yerini meraklı bakışları almıştı. Makyaj yaparak ağladığımı gizlemek istemiştim fakat annemden anladığım kadarıyla pek başarılı olabilmiş değildim.

"Liya,"

Açtığı kapıdan sakince içeriye girdiğimde annem peşimden hızlı adımlarıyla geliyordu.

"Bir sorun mu var?"

Annemi telaşlandırmak istemediğim için yüzüme zoraki bir gülümseme kondurarak ondan tarafa döndüm.

"Bugün biraz yoruldum. Yemek saatine kadar dinlenirsem kendime gelirim."

Annem kabaran saçlarımı okşayarak kafamın üzerinden öptü. Bakışları bütün vücudumda gezerken benden bir kaç adım uzaklaştı.

"Yemek hazır olduğunda haber veririm."

Annemi onaylayarak odama çıktım. Odama girdiğim an üzerime yüklenen ağırlıkla omuzlarım düştü. Gözümden peş peş akan bir kaç damla yaşı silerek sabah çıkardığım pijamalarımı yeniden giydim. Yorganımı açarak altına girdiğimde sıcaklık anında bedenimi işgal etti. Yorganıma sarıldığımda Asaf'la yaptığımız o konuşma beynimde tekrar tekrar canlanmaya başladı. Onu kırdığımı ve haksızlık yaptığımı biliyordum. Biliyordum fakat iş işten geçmişti ve ben zamanı geriye alamazdım. Gözümden kulağıma doğru ince ince kendine yol çizen yaşlar rahatsız hissettiriyordu. Yerimde kıpırdandığımda nefes alamadığı fark etmemle hızlıca uzandığım yerden doğruldum.

Yatağımın yanında hazırda bekleyen kanüle uzandığımda ince boruları alışkanlığın verdiği kolaylıkla burnuma taktım. Oksijen tüpünü açarak hava vermeye başladım. Gelen havayı derin derin çekerek ciğerlerime ulaştırdığımda gözlerimi kapattım. Bir anda hissettiğim hava yoğunluğu burnumu ve ciğerlerimi yakıyordu. Çıkarıp atmak istiyor ama buna mecbur olduğumu bilmek çaresiz yanımı ortaya çıkarıyordu. Kendimi sırt üstü yatağa bıraktığımda kafam hızla yastığıma düşmüş saçlarım etrafıma dağılmış, bir kaç tutamı gözümün önüne gelerek bulanık görüş açıma girmişti. Bulunduğum ruh hali beni daha da hasta hissettiriyorken başa çıkabileceğim tek yol olan uyuma seçeceğine sığındım. Rahatladığımı hissettiğim an tüpü kapatarak çıkardığım boruları rastgele yan tarafa attığımda gözlerimi usulca kapattım.

 

•••

 

Saçlarımda hissettiğim varla yok arası dokunuşlarla gözlerimi usul usul araladım. Odamın akşam karanlığına ev sahipliği yapması sayesinde gözlerim acımamış ve hemen yanı başımda oturan babamı daha net görmeme sebep olmuştu. Uyandığımı fark ettiğinde dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

"Günaydın."

Sıcacık çıkan sesiyle uzandığım yerden doğrulmuş saçlarımda dolaşan elinin boşlukta kalmasıyla dizlerine koymuştu. Kollarımı boynuna dolayarak sıkıca sarıldım. Babamın kolları belimin etrafını kemer misali sıkıca sardığında hissettiğim güven duygusu keyifle kıkırdamamı sağladı.

"Annen yine döktürmüş."

"Kokuları açlığıma açlık katıyor."

Aç hissetmiyordum ancak babamın hevesli cümlesini karşılıksız bırakmak istememiştim. Elini uzatarak yatağımdan kalktığında uzattığı büyük elini tutarak sıcak yatağımdan çıktım. Ev terliklerimi giyerek babamla beraber peş peşe odamdan çıkmış, alt kata inmiş ve yemek masasına oturmuştuk. Evin içini lezzetli yemeklerin kokusu sarmıştı. Boydan boya cam olan salonumuzdan dışarıyı rahatlıkla görebiliyordum. Kış ayında olduğumuz için hava daha erken kararıyordu, bu sebepten dolayı dışarıdaki lambalar hafiften yanmaya başlamıştı. Annemin önüme koyduğu çorba kasesinden dumanlar çıkıyor aheste aheste süzülüyordu.

Kendimi iyi hissetmiyordum ve canım yemek yemek istemiyordu. Aç durmama müsade etmeyeceklerini bildiğimden sıkıca tuttuğum kaşığı kaseye daldırarak zorlukla sıcak çorbayı içtim. Her zaman olduğu gibi yine lezzetli olduğuna emindim fakat ağzımda varlığını devam ettiren acı tat yemekten keyif almama engel oluyordu. Anne ve babam keyfimin olmadığını anladıkları için bana çok bulaşmıyor kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Konuştukları konuya odaklanamadığım için kafamda dolanan düşüncelerle camdan dışarıdaki sokak lambalarının sarı ışığını izlemeye başladım.

Asaf yemeğini yemiş miydi? Şu an ne yaptığını, nasıl olduğunu deli gibi merak ediyordum. Bir telefon uzağımdaydı ve onu aramayı çok istiyordum ama arayamıyor olmak içimde inanılmaz bir öfke uyandırıyordu. Aradığım zaman telefonumu açmayacağından korkuyor ki açsa bile ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Bir an önce odama gitmek istediğim için çorbayı hızlı hızlı içerek bitirdim. Doyduğumu söylememe rağmen ikna olmayan annemin tabağıma koyduğu yemekten de biraz yediğimde nihayet odama çekilebilmiştim.

Yatağımın içinde kaybolan telefonumu bularak Alkım'ı aradım. Camın önüne ilerleyerek beyaz tül perdemi aralamış sokak ışıklarının odamı biraz olsun aydınlatmasıyla yere çöktüm. Bakışlarım karanlık gökyüzüne odaklandığında Alkım'ın sesi kulaklarıma doldu.

"Müsait misin?"

Direkt olaya girmiş olmamı umursamamıştım. Gereksiz kibarlıklara girmeme şu an için gerek yoktu.

"Evet. Bir sorun mu var?"

"Bugün okulda Asaf'la tartıştık."

Kısık çıkan sesimi duymuş olduğuna emindim. Gelen bir kaç hışırtı sesinden sonra boğazını temizlediğini duydum.

"Neden tartıştınız?"

"Voleybol maçına çıktım."

"Liya,"

"Hatalı olduğumu biliyorum. Sadece Asaf'ı kırdığım ve işin içinden çıkamadığım için sana anlatıyorum."

Sertleşen sesiyle bir nutuk daha kaldıramayacağımı bildiğimden araya girerek sözünü kesmiştim.

"Ona, ondan sıkıldığımı söyledim, Alkım."

Karşıdan beklediğim karşılık gelmeyerek beni derin bir sessizlik karşıladığında konuşmaya devam ettim.

"Son zamanlarda çok şey üst üste geldi ve duygularımı kontrol etmekte zorlanıyorum. Aslında öfkem hastalığımayken ben öfkemi bütün suç onunmuş gibi Asaf'tan çıkardım. Herkesin benim için bu kadar çabalaması sanki kendi hayatları yokmuş gibi sadece bana odaklanmaları vicdan azabı çekmeme sebep oluyor."

"Hissettiklerini senin kadar derin anlayamam belki ama anlattığın kadarıyla anlayabiliyorum. Liya, artık kendini suçlamaktan vazgeçmelisin. Hasta olmak ve herkesin sana bu denli odaklanması senin isteğin değildi. Annen, baban, Asaf ve ben biz istediğimiz için sana göre hareket ediyoruz. Biz bunu istemezsek bunu bizlere kimse yaptıramaz. İzin ver kendi kararlarımızı uygulayalım ve sonuçlarına yine kendimiz katlanalım."

Bunları ben de biliyordum fakat o ağırlığı hissetmeme engel olmuyordu. Onlar ne kadar kendi istekleri olduğunu söyleselerde içim rahat etmeyecek bu konuda onlarla hiçbir zaman anlaşamayacaktık.

"Bana çok kırılmıştır değil mi?"

"Kırılmıştır. İkinizde normalden daha hassassınız bu dönemde ama kendini affettirebileceğine eminim. Hem Asaf sensiz ikinci bir güne katlanamaz."

Kıkırdayarak söylediği son cümleyle dudaklarım buruk bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı. Öyleydi. Bunu biliyordum ama bu kez o kadar kolay olmayacağını da hissediyordum. Asaf'ı gerçekten kırmıştım. Benim için yaptıklarını ve bana bir şey olacak korkusunu bir çırpıda yok saymıştım.

Alkım'la vedalaşarak telefonu kapattığımda oturduğum yerden ağrıyan kalçamla kalkıp perdemi kapattım. Telefonumu yatağıma doğru attığımda düşüp düşmeyeceğini umursamadan odamdan çıktım. Günün yorgunluğunu atmak için duşa girmek ve güzel bir uyku uyumak istiyordum. Tabii ne kadar güzel sayılabilirse. Odamın olduğu katta sadece bana ait olan banyoya girdim. Aynanın karşısına geçtiğimde bakışlarım yüzümde dolandı. Göz altlarım iyice çökmüştü ve bu görüntüye kızaran gözlerim eşlik ederek kendince bir bütünlük sağlıyordu. Başıma saplanan keskin ağrıyla gözlerimi kapatarak lavabodan sıkıca tutum. Başım dönüyor, yer ayaklarımın altından kayıyordu.

Dengemi koruyamayacağımı düşündüğümde yere oturmak istemiştim fakat hareket edemedim. Tutunduğum lavaboyu bırakmaya cesaretim yoktu. Gözlerimi araladığımda bakışlarım bulanıktı fakat parmak boğumlarımın sıkmaktan beyazlaştığını algılayabilmiştim. Görüşüm git gide netliğini kaybederken kasılan bedenim bir anda gevşedi. Bedenimin hızla yere doğru savrulduğunu hissetmemle kafamda hissettiğim keskin acı aynı saniyelerde gerçekleşti. Kafamı küvetin kenarına çarpığımda beynim beşik gibi sallanmıştı. Gözlerim tamamen karanlığa kavuştuğunda acılarımdan geriye hissettiğim tek şey başımdaki sıcaklık olmuştu.

Loading...
0%