Saat sabahın beşine geliyordu. Güneş denizi yararak büyük bir hızla doğmaya başladı. Ragıp efendi bütün gece hiç gözünü kırpmadan masasının başında durmaya çalışıyordu. Yaklaşık bir senedir yazmaya çalıştığı kitabın son basamaklarına gelmişti. Bu eser onun hem en parlak eseri hem de döneminin en iyi eseri olacaktı. Canı ne zaman uyumak istese, ne zaman kitabı yazmayı bırakmak istese önce kendine bir kahve pişirir daha sonra ise kahvesini içerken kitabını hayal ederdi. bu yüzdendir ki birkaç gecedir masasının başında sabahlara kadar birşeyler yazmak için ilham peşinde koşuyordu. Gündüzleri ise bulunduğu semtte hekimlik yapıyordu.
Güneş son derece hızlı doğuyordu. Sanki denizi yarıyor gibi büyük bir hızla gökyüzüne yükseliyordu. Güneşten gelen ışık Ragıp efendinin camına geliyordu. gelen ışıkdan rahatsız olan Ragıp efendi kalkıp perdesini çekti ve kendini masaya geri attı. Çekmecesinden en sevdiği sigara paketini çıkardı. Paketi çok güzeldi, özel yapım bir sigara Paketi gibiydi. Üzerinde yabancı yazılar vardı. Yazıların anlamı ise "sadece tiryakilerimiz için!" Yazıyordu. İçinden bir dal alan Ragıp önce sigarayı incelemeye başladı. (Bunu her içişinden önce yapardı.) Paketi ayrı dalı ayrı güzeldi. Normal sigara dalından farkı ise sanki altından sarılmış gibiydi. Sigarayı yakan Ragıp kendi kafasında kaybolmaya, bulunduğu ortamdan çok uzak yerlere gitmeye başladı. Diyardan diyara gitmeye başlamıştı. Önce kendini bir vadinin başında buldu. Etrafta hiç ağaç yoktu ve göz alabildiğince giden bir çimen örtüsü vardı. Gökyüzü masmaviydi ve güneş altın yapraklarını dünyaya döküyordu. Ragıp bu yerde biraz gezmeye başladı ve burada biraz dolandı. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra uzakta bir ev olduğunu farketti. Bu ev Ragıp oraya geldiğinde orada yoktu. İlk başta biraz kaygılanan Ragıp belki evde birileri vardır ve bana yardımlari dokunabilir mantığıyla eve doğru gitmeye karar verdi. Eve yaklaştıkça tuhaf bir his onun içinde yer etmeye başlamıştı. O his Ragıp'a "arkanı dön!" diye bağırıyordu adeta. Ragıp korka korka arkasına döndü ve döndüğünde ise vadinin kaybolduğunu, vadinin yerine dümdüz bir ovanın olduğunu gördü. Bu ovanın sağ ve sol taraflarında biraz ağaç bulunuyordu fakat ovanın merkezine giden orta kısım bomboştu. "Burayla daha sonra ilgilenirim, ama önce şu eve bakmak istiyorum. Belki bana bu diyar hakkinda yardim edebilecek birileri vardir." Evin yolunu tutan Ragıp uzunca bir süre yürümeye devam etti. Sanki o her adım attığında yol uzuyordu. Sanki olduğu yer ona "oraya gitme" der gibi bağırıyordu.
Güneş tam tepeye çıkmaya başladı. Kızgın Güneş Ragıp'ı yıldırmaya çalışıyordu fakat o tüm kararlılığıyla yola devam etmeye çalışıyordu. Yola devam ettiği süre boyunca neden bu yola çıktığını ve buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalışıyordu. cidden onu buraya getiren neydi? Bir dal yanık sigara mıydı yoksa hayattan bıkmışlıkmı? Ragıp'ın kafasındaki örümcekler ilk ağlarını örmeye başlamıştı, Sırada başka bir soru sordu kendine "ben nereye gidiyorum ve neden gidiyorum? Bir amaca ulaşmak için mi gidiyorum bu yolu? Yoksa kader uygun gördüğü için mi gidiyorum? Gittiğim yer neresi bilmiyorum. Orada kim var bilmiyorum. Orada neyle karşılaşacağımı da bilmiyorum. Ben hiç birşey bilmiyorum... Belki de ben hiç var olmadım. Belki de var olan birisinin kafasında yaşayan bir hayalden başka birşey değilimdir... sahi ben kimim? Bu hayata neden geldim. Neden etrafımdaki herşey beklenmedik bir biçimde değişiyor? Bu değişimlerden ben sorumlu değilsem kim sorumlu?" Örümcekler ustalıkla ağlarını örmeyi başarmıştı. Ragıp ağların arasında kalmış ve kurtulmak için bütün bedeniyle çırpınıyordu fakat o çoktan tuzağa düşmüştü bile.
Ragıp dinlenmek için etrafa bakındı ve bir ağacın altına uzandı. Oldukça terlemişti. Yüzünden ter damlacıkları akıyordu. Güneş ona hiç acımıyordu. Etraftaki ağaçların yaprakları bile kımıldamıyordu. Uzandığı ağacın dallarına odaklanmıştı Ragıp. Ağaçtaki her bir dalı tek tek dikkatlice inceliyordu. Hepsi birbirinden çok farklı görünüyordu ama özlerinde aynıydı. "İnsanlar da böyle, hepsi görünüş olarak farklı ama öz olarak aynı, herkes özünde iyidir fakat bulundukları ortam ve koşullar onları değiştirir, tıpkı şuradaki solmuş yaprak gibi" Diyerek yaprağı işaret etti. Biraz dinlendikten sonra yola devam eden Ragıp yolun bu sefer uzamadığını fark etti. Git gide eve yaklaşıyordu. "Sanırım bu sefer başaracağım." Büyük bir sevinçle birlikte koşuyordu eve doğru. Bütün kaygılarını ve kötü düşüncelerini unutmuştu. Koşabildiği kadar hızlı koşuyordu. Eve yaklaşık yüz metre kalmıştı, Ragıp nefes nefeseydi ve yolun geri kalanını da yavaş yavaş gitmek istiyordu. Yolda yürürken acaba başlangıç yerinden burası nasıl görünüyor fikri geldi aklına ve arkasını döndü, fakat arkasını döner dönmez hayal kırıklığına uğradı çünkü tam da başlangıç yerine geri dönmüştü. "Bu imkansız, nasıl olur? O kadar yolu boşuna mı gelmişim yani! Bu nasıl bir oyun? Ben neyin içindeyim neden bu zulmü yaşıyorum ben..." heryer ve herşey Ragıp'ı başlangıca geri götürmüştü. Etrafa her bakışında, her nefes alışında kendini başka biryerde buluyordu. Bu durumdan usanmıştı artık. Hiç bilmediği bir evrende ve hiç bilmedigi bir yerde Yaşama fikri onu boğuyordu. Ragıp artık mücadele edemez hale gelmişti. Yere oturdu ve ağlamaya başladı. Daha sonra da avazı çıktığı kadar bağırmaya ve isyan etmeye Başladı. "Allah'ın belası dünya! Beni rahat bırak, sadece yaşamak istiyorum. Bana hayatı zehir etmeyin!" Ragıp gözlerini yumdu ve "Lütfen bu bir hayal olsun" diye sayıklamaya başladı. Sayıklamasi geçince gözlerini açtı ve kendini o evin önünde buldu. gözlerine inanamadı. Bu o evdi, bütün hayat amacı oraya gitmek olan Ragıp o evin önündeydi. Bu yüzden vakit kaybetmeden hemen kapıyı açmaya davrandı fakat tam kapının tokmağını çevirecekken karısının sesini duymaya başladı. "Ragıp! Ragıp! İşe geç kalacaksın uyan çabuk!" Ragıp kapı koluna tutunmaya çalışıyordu. Bir güç onu gökyüzüne çekiyordu. Ragıp bu güce engel olamıyordu. "RAGIP! kime diyorum uyan! Daha birsürü hasta muayene edilecek uyan!" Ragıp uçmaya başlıyordu. Sesin semihaya ait olduğunu anlamıştı fakat yinede kapıyı tutmakta direniyordu. "RAGIP! RAGIP! RAGIP!" Ragıp sallanmaya başladı ve kapı kolunu tutamadı. Bir fırtınada uçuyordu Ragıp. Onu yutan bir fırtınanın ortasında uçuyordu, derken fırtına onu bir anda gökyüzüne çıkardı ve orada güneşi gördü. Ses güneşten geliyordu. Güneşin parlaklığı önce normaldi fakat daha sonra Güneş tüm gücüyle parladı ve Ragıp'ın bilinci yerine geldi.