@yusufssyy
|
Serin bir yaz akşamı, arkadaşlarla parkta çekirdek-kola yapıyoruz. Kimileri için dert anlatma vakti, kimileri içinse kola ve çekirdeğe saldırma vaktiydi. Benim için asıl asla kolaya saldırma anı olmadı. Ben dert dinleyip anlatma kafasındaydım, dikkatimi çeken şey buydu. Dert anlatmayı pek sevmesem de dert dinlemeyi severim. Dert anlatmak bana göre değildi fakat zihnimin derinliklerinde savaştığım anılarımı, düşüncelerimi bu konularda güvendiğim tek kişi olan Ercan'a anlatırdım. Senelerimiz omuz omuza geçti onunla. Aramız hiç kötüye gitmedi, hiçbir zaman birbirimizin arkasından iş çevirmedik. Kız, para, gurur kavgası da olmadı. Kısacası dostluğumuzu hiçbir şey bitirememişti. Biz de birbirimizi kardeş bildik. Bir de Yavuz var. Ercan kadar olmasa da o da yakın dostum. Çekirdek-kola ortamında ikisi de vardı.
O akşam başlangıçta 7-8 kişilik olan grubumuz birer, ikişer azalarak sayısını üçe indirmişti. Ercan, Yavuz ve ben kalmıştık geriye. Ercan akşamları pek çıkamazdı, ailesi pek baskıcıydı. Ercan ve Yavuz aynı futbol takımında oynuyordu. Hafta içi idman saatleri geç saatlerdeydi. İdmanların iptal olduğu günler Ercan bizimle dışarı çıkar, elimize geçen bu fırsatı sonuna kadar değerlendirir doyasıya eğlenirdik. Yavuz ve benim için dışarı çıkmakta sorun yoktu. Her vakit çıkabiliyorduk. Yavuz'un ailesi izin verdiği için, benim ailemle aram bozuk olduğundan her kavgada, tartışmada evden kaçtığım için genellikle dışarıdaydım. Pek çok tanıdığım beni rahat, eğlenceye ve gezip tozmaya karışmayan bir aileye sahip sanır fakat benim durumum bundan farklıydı. Her defasında kendimi dışarı atıyor, aileme isyan ediyordum. Günün sonunda sinirim geçer, eve dönerdim. Kimi zaman babam ve annem hem tartıştığımız konuyu, hem de geç gelmemi sebep sayar edilmeyecek laflar ederdi. Genellikle sarhoş olduğumu, uyuşturucu illetine düştüğümü iddia eder sık sık bunu dile getirirlerdi. Ben ya kendimi odaya kapatırdım ya da hışınla evden çıkar, o gece eve girmezdim. Yavuz'un evinde kalırdım. Bu gece de o gecelerden biri olacaktı. Saat 20.00'de girdiğimiz parktan beş saat sonra çıktık. Konuştuğumuz konular o kadar çok içimizde birikmiş ki evlere dağılırken yavaş adımlarla ilerliyor, bir o kadar da çabukça konuşup içimizi boşaltıyorduk.
Önce Ercan'ı evine kadar bırakıp daha sonra Yavuz'un evine kadar gittim yol üstü. Parktan ayrılışımızdan yarım saat geçmiş, anca eve varmıştım. O gün ailemle tartıştığımız konu içki, uyuşturucuydu. Ben içmiyorum dedikçe onlar da bu iddialarını destekliyor, üstüne tehditler savuruyorlardı. Evin önüne varınca aklıma gelmişti bu mevzu. Eve girer girmez kendimi odaya mı kitlesem, uyuduklarından emin olup sessizce mi girsem diye düşüne dururken abimin sesini işittim. Neredesin ulan sen? diyip omzuma vurdu. - Hiç. - Saatlerce seni aradım. Senin yüzünden eve almadılar. - Parkta oturuyordum birşey olduğu yok. Ne oldu da arayasınız tuttu, merak eder oldunuz? - Sen evden kaçmayı basit birşey sanıyorsun. Sokakta kalmak düşündüğün gibi değil... Abim bu tür öğütleri her seferinde verirdi. Fakat bana öğüt vermek yerine mahalle abiliği yapmayı bırakması gerekiyor kendisinin. Onun serseriliği yüzünden yılların birikimi bi kan davasına gitti. Ondan önce yine bir kan davasına yine yılların birikimi gidecekti ki son anda abimin taraf haklı çıktı. Bunlar gibi pek çok kan davası vardı abimin. En sonunda babam üçyüz elli bin TL'yi abimin davalısına ödeyince çareyi abimi Bursa'ya göndermekte buldu. Abim Bursa'da olduğu sıra kavgalı olduğu lavuklar bana veya aileme saldırır diye babam evden çıkarmıyordu beni. Yahu abimin kavga ettiği çocuklar yerinden kalkamaz, hastanelik hâlde oldukları için kan parası ödedik zaten. Bana nasıl sataşacaklar? Bunu geçtim bizim kimimiz, kimsemiz yok mu? Komşumuz, dostumuz yok mu? Ne diye eve hapsediyorsunuz beni? Abim suç işliyor diye neden ben ev hapsiyle cezalandırılıyorum? Okulların kapanmasına bir ay kala abim yalvar yakar ikna etti annemi. Sık sık Bursa'ya giderdik. Bizim köy Bursa'da. Abim de amcamlarda kalıyordu. Amcamlar Şehirdeydi. Köye giderken, köyden dönerken amcamlara uğrar bir gece de orda kalırdık. Abim yine o günlerden birinde anneme yalvardı ikna etsin diye. Annem de babamla ağlaya ağlaya konuştu. Babam dayanamayıp ikna oldu abimi geri getirmeye. Biz İstanbul'a dönerken abim yol boyunca söz veriyordu yaptığı şeyleri tekrarlamayacağına dair. İçimden söve söve konuşuyordum. Boş yere söz veriyor yine, ilk günden bozacak yeminini yine kavga edecek milletle. Yine abimin cezasını bana da verecekler, yine herşeyin ucu bana da dokunacak, yine abim her gün bana sataşacak, vuracak ama ben karşılık verdiğimde saygısız ve hayırsız olacağım.
Abim kapıyı açıp girmemi bekledi. Bense biraz önce bahsettiğim anı düşünüyordum. Birden bire abime bakıp bu kadar da yüzsüz olmayı ver be dedim. Önce yaptığın onca şeye bak da sonra bana öğüt ver dedim. Sonra eve girdim. Babam kapıda bekliyordu. Girer girmez azarlamaya başladı. Bir yandan da annem içip içmediğimi anlamak için nefesim kokuyor mu diye bakıyor, gözlerime bakıyor ve konuşmamda bir tuhaflık var mı diye kontrol ediyordu. Sorun şu ki agresif bir konuşma tarzına ve yarı sarhoş bir ses tonuna sahiptim ben. Onlar bunu bilmelerine rağmen içtiğimi iddia ettiler. Babam saldırmaya başladı, annem arkadan bana beddua ediyordu. Kendimi odama attım. Söylenmeye devam ediyorlardı, dayanamayıp bağırmaya başladım. Bağırışlarım üzerine kız kardeşim uyanmış bana bakıp yaşananları anlamaya çalışıyordu. Bir an duraksayıp "Birşey olduğu yok sen uyumana bak bende uyuyorum şimdi." dedim. Tam o sırada babam bu eve bir daha adımımı atamayacağımı, benim gibi bir evladının olmadığını ve şimdi evden gitmezsem beni döve döve evden atacağını söyledi. Dayanamadım, toparlandım iyice. Çanta hazırladım. Bir haftalığına yetecek kadar ihtiyacım olanı alıp çıktım. Cebimde yalnızca 500 lira vardı. Elimi yüzümü yıkayıp tam çıkacakken vurmaya yeltendi babam. O an sinirle babamı kapının karşısındaki duvara ittim ve evden çıktım. |
0% |