@yyybusra52
|
"Gerçek adalet bir gün tecelli edecek." . "Susmayı seçmek, ölümü seçmekti. Siz ilkini seçerek ikisinide seçmiş oldunuz. Vicdanınız rahatsa sıkı durun çünkü ben rahat durmayacağım. Elveda deme vakti geldi benim yalancı polyannalarım..." . Derin bir nefes alarak gözlerini daldığı yerden çekti ve sarsak adımlarla bulunduğu camın önünden ayrılarak masasına doğru ilerlemeye başladı. İçtiği alkolünde etkisiyle başı çok fena dönüyordu ve gözleri odak bulamayarak kapanmak için zaman arıyordu. Dengesini bir anlık sağlayamadı ve bacağını sert bir şekilde bir yere vurdu ama pek umursamayarak hedefine ilerlemeye devam etti. Ulaştığı sandalyeyle yığılırcasına kendini bırakıverdi. Hâlen daha akmaya devam eden göz yaşlarını elinin tersiyle silerek burnunu sertçe içine çekti. "Özür dilerim küçük kız. Ben çok özür dilerim." Sanki ağzını açmasıyla içindeki acı dışarıya taşmıştı ama kurtulmak yerine daha da çullanmıştı üzerine... Ağzından kaçan hıçkırıkla berber daha fazla kendini tutamayarak yıllar sonra ilk defa omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Babasının ölümünden sonra ilk defa böyle ağlıyordu ve bu çok acı vericiydi onun için. "Orada ne işin vardı bilmiyorum ama orada olmamalıydın! Ölen sen olmamalıydın!" Hafifçe yükselen sesiyle bağırırken rahatlamayı bekledi, ama olmadı. Ağlarsam geçer belki bu acı demişti, ama o acı bir gram azalmamıştı. Bağırıp çağırırsam geçer umuduna sarılmıştı ama nafileydi, geçmemişti... Sinirle bir çığlık atarak saçlarını çekiştirmeye, başına vurmaya başladı. Acı hissetmiyordu. Sanırım atak geçiriyordu. Evet şu an büyük bir atak geçiriyordu. Ayağa kalkarak eline ne geçerse sağa sola atmaya başladı. Misafir sandalyelerinden birini kaldırarak var gücüyle başka bir tarafa savurdu. Yetmedi duvarları yumrukladı, kendini boğmaya çalıştı. Ama kahretsin ki geçmiyordu. Olanı değiştiremezdi ne kadar inkar etse de o küçük kızı öldürmüştü... "Geçmiyor..." kalbine attığı yumruk canını acıtmıyordu çünkü asıl acı en içte onu öldürüyordu. Onun için zor olan birini öldürmek değildi. Onun için zor olan masum bir kız çocuğunu yanlışlıkla öldürmekti. Ani bir karar vererek masaya tekrar yöneldi. Ayaklarına bir şeyler çarpıyordu ama umursamadı. Titreyen elleriyle masanın üstündeki çantasında anahtarlarını aramaya başladı fakat bulamayınca bir şeylerin kaybolacağını umursamadan çantayı ters çevirerek içindeki her şeyi yere döktü ve sonunda anahtarları bulmuştu. Hızla yerden anahtarı alarak doğruldu ve masanın çekmecesine anahtarı sokarak çekmeceyi hızla açtı. Gözüne ilişen siyah metali titreyen elleriyle kavrayarak çekmeceden çıkardı ve ilk bir kaç saniyelik tereddütten sonra hırsla masanın üzerine sertçe koydu. Sandalyeye tekrardan oturarak masaya yaklaştı ve eline geçen bir beyaz sayfaya, masanın üzerindeki kalem kutusundan siyah bir tükenmez kalem alarak hem itiraf hem de intihar mektubunu yazmaya başladı. "Asla mutlu bir sonum olacağını düşünmemiştim. Ama belki diyordum, belki mutlu bir sonum olur ve bende huzurla ölürüm... Hepsi senin suçun baba. Hepsi senin suçun!" Dolan gözlerini kırpıştırarak tekrar yazacaklarına odaklanmaya çalıştı. Nasıl ve ne yazacağını bilemiyordu bu yüzden ilk bir kaç saniye 'ne yazacağım' diye düşündü. Sonunda belli bir şey aklına gelmeyince içinden nasıl geliyorsa öyle yazmaya başladı. Öncelikle merhaba, Lafa nasıl başlanır bilemiyorum. Düşünüyorum ama düşünmekte bile zorlanıyorum. Zihnim uyuşmuş ve işlevini kaybetmiş gibi... algılarım kapalı ve ben sersem sersem etrafıma bakmaktan başka bir şey yapamıyorum. İlk cinayetimde de böyle hissetmiştim. Şimdi de daha beterini hissediyorum. Sanırım korkuyorum. Evet, evet ben kesinlikle korkuyorum. Nasıl başa çıkılır bilemiyorum. Tek bildiğim kendi küçük kıyametimi yaşamama çok az kalmış olduğu... Üzgünüm, çok üzgünüm küçük kız. Yemin ederim kendimde değildim. Kilitlenmiş gibiydim. Tek amacım o an babanı öldürmekti. Ama hesaplayamadığım şeyler oldu ve sen öldün. Bu ilk cinayetim değildi evet ama küçücük bir çocuğu öldürmek... inanamıyorum tüm bu olanlara, hazmedemiyorum hâlen daha... Ben nasıl oldu tüm bu olaylar bilmiyorum. Tek bildiğim senin değil anneni döven o şerefsiz babanın ölmesi gerektiğiydi! Ne olurdu sanki karısını dövmeyip sevebilseydi? Ne olurdu sanki bana gerek kalmadan tüm bu vicdansız pislikler yok olsaydı? Karısını çocuğunu döven o adamlar yok olsaydı yada tecavüze, tacize kalkışacak kadar yürekleri kararan o iğrenç varlıklar yok olsaydı? O zaman bana gerek kalmazdı. O zaman sen ölmezdin. Ama hayat adil değil! Bende kendi adaletimi yaratmaya çalıştım. Tüm o pisliklerin nefeslerini kesmeyi amaçlayarak; tıpkı öz babama yaptığım gibi... Ama amacımdan saptım ve sen öldün küçük kız. Mektubu bulan kişiye söylüyorum; teslim olmayacağım ama bu bir itiraf mektubudur. Ben masum değilim evet, ama seni öldürmek... ah küçük kız, seni öldürmüş olmak ve bunu kendimin yaptığını bilmekle yaşamak çok zor. Af dilemeye hakkım yok ama yalvarırım Affet beni... Bu zamana kadar öldürmüş olduğum tüm insanları, benim öldürdüğüme dair olan kanıtlarını masanın altındaki çekmecenin gizli bölmesinde bulabilirsiniz. Ben birilerini öldürecek kadar cesur, kendimi öldüremeyecek kadar korkak bir insanım ama bunu yapmak zorundayım. Ölmek istemezdim ama artık yaşa- Kadın mektubun devamını getiremeden başında hissettiği, az önce masanın üzerinde olan ama artık kafasına dayanmış soğuk namluyla donmuş gibi kalakalmıştı. Arkasından gelen nefes alma sesi ve başındaki soğuk baskı nefes almayı dahi unutturacak kadar onu korkutmuştu. "Elveda taklitçi polyanna..." Genizden gelen ürkütücü sesle birlikte konuşmaya çalıştı fakat ağzından tek bir cümle çıkaramadı. Zaten arkasındaki kişi de konuşmasına fırsat vermeye niyetli değildi. Arkasındaki kişi tarafından ensesindeki saçlarından tutarak sertçe yere savrulmasıyla neye uğradığına şaşırmıştı kadın. Çığlıkları boğazına dizilirken yerde emekleyerek kaçmaya çalıştı ama adam kaçmasına izin vermeden omzundan tutarak kendine çevirdi ve yüzüne en sertinden bir tokat geçirdi. Ağlamaya başlayan kadın adamın elinden kaçmaya çalışıyordu, kurtulmak için çabalıyordu ama adam bir türlü bırakmıyordu. "Y-yalvarırım b-bırak!" Sızlayan dudağını ve ense kökünü umursamayarak elinden kurtulmaya çalıştı. Tam yine kapıya doğru sürünmeye başlamıştı ki; "Rahat dur!" diyen kalın ses gitmesine müsaade etmeden tekrar saçlarına asıldı ve silahın kabzasıyla sertçe yüzüne vurdu. Neye uğradığını şaşıran kadın hem ağlıyor hem de bırakması için çaresizce yalvarıyordu. Neden bunu yaşadığını bilmiyordu ve yaşanan hiç bir şeye anlam veremiyordu. "L-lütfen bırak! Ne istiyor-istiyorsun benden?!" "Kes sesini!" Yerde yatan kadının karnına öyle sert bir tekme atmıştı ki iki büklüm olan kadın yerde zar zor nefes almaya çalışıyordu. Yetmedi defalarca kez karnına bacaklarına göğsüne tekmeler savurmaya devam etti. En sonunda daha fazla dayanamayan kadın baygınlık geçirdi. Ama adam durmaya niyetli değildi. O kadın o gece tanımadığı bir adam tarafından vahşice öldürüldü. Kırılmayan tek bir kemiği dahi kalmayarak öldürüldü. En acı olanı da şuydu ki: onu kimse duymadı. Ve polyanna satırların arasında kayboldu. Sıra şimdi her şeyi bilen ve konuşmayan, gerçekleri göz ardı ederek mutlu mesut yaşayan, her şeyi özellikle de o cinayeti bilip de engellemeyen tüm taklitçi polyannalara gelmişti. Arkana bak, Ölüm tam ensende... |
0% |